Birleşik Krallık nasıl Batı Avrupa'nın en yoksul ülkelerinden biri oldu?

Felaket, onlarca yıl boyunca yavaş yavaş büyüdü

Birleşik Krallık artık modern kapitalizmin temellerini atan ve Sanayi Devrimi'ni başlatan o zengin ulus değil (Getty Images)
Birleşik Krallık artık modern kapitalizmin temellerini atan ve Sanayi Devrimi'ni başlatan o zengin ulus değil (Getty Images)
TT

Birleşik Krallık nasıl Batı Avrupa'nın en yoksul ülkelerinden biri oldu?

Birleşik Krallık artık modern kapitalizmin temellerini atan ve Sanayi Devrimi'ni başlatan o zengin ulus değil (Getty Images)
Birleşik Krallık artık modern kapitalizmin temellerini atan ve Sanayi Devrimi'ni başlatan o zengin ulus değil (Getty Images)

ABD'nin önde gelen dergilerinden The Atlantic, Birleşik Krallık'ın nasıl Batı Avrupa'nın en fakir ülkelerinden biri haline geldiğini yazdı. Dergi bunun nedeni olarak, ülkenin sanayi sektöründen çok mali hizmetler sektörünü ve yatırım yapmak yerine kemer sıkma politikalarına gitmeyi tercih etmesini ve ekonomisinin dünyaya açılmamasını gösterdi.
Makalenin yazarı Derek Thompson, Birleşik Krallık'taki son durumu şöyle özetledi:
“Geçtiğimiz birkaç ay Birleşik Krallık için oldukça zordu. Enerji fiyatları yükseliyor ve enflasyon oranı yüzde 10 olarak belirlenen tavan seviyeyi aşıyor. Birleşik Krallık’ta en uzun süre hüküm süren Kraliçe vefat etti. Birleşik Krallık’ta en kısa süre görev yapan başbakan istifa etti. Ancak asıl mesele, geleceğe dair dersler veren onlarca yıllık ekonominin işlemesindeki bozulmada yatıyor.”
Birleşik Krallık’ın artık modern kapitalizmin temellerini atan ve sanayi devrimini ilerleten o zengin ulus olmadığına ve rakamlara göre ‘zengin bir ülke için oldukça yoksul’ hale geldiğine işaret edilen makalede, Batı Avrupa'nın geri kalanına kıyasla Birleşik Krallık’taki yaşam standartlarının ve maaşların önemli ölçüde düştüğü belirtildi. Hatta Birleşik Krallık’taki gerçek maaşların 15 yıl öncesine göre daha düşük olduğuna ve gelecek yıl daha da düşebileceğine dikkat çekildi.
The Atlantic'e göre felaket, onlarca yıl boyunca yavaş yavaş büyüdü. Birleşik Krallık’ın ekonomik büyüme oranı, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa ülkelerinin çoğundan daha yavaştı. 1970'lerde olan bitenin nedenleriyle ilgili tartışmalardan sonra Margaret Thatcher, 1980'lerde başbakan seçildi. Thatcher, iktidarı sırasında ‘piyasalar özgürleştirildi, sendikalar zayıflatıldı. Mali hizmetler sektörü, Birleşik Krallık ekonomisinin temel taşlarından biri oldu. Thatcher'ın neo-liberal ekonomi ekolünden gelen politikalarının bazı olumsuz sonuçlarına rağmen, ülke ekonomisi 1990'larda ve sonraki on yılda finans sektörünün öncülüğünde gelişti. Böylece 19. yüzyılda dünyanın fabrikası olan Birleşik Krallık, 21. yüzyılda dünyanın bankası haline geldi.
Ancak 2008 yılındaki küresel mali kriz, Birleşik Krallık’ın da finans sektörünü vurdu. Dönemin İngiliz hükümeti ekonomik dengelerdeki açığın daha da kötüleşmesinden korktuğu için kemer sıkma politikalarına gitti. Fakat bu politikaların sonuçları korkunçtu. Maaşlar altı yıl boyunca geriledi. Muhafazakar Partili politikacılar, olan biteni bir takım korkutucu dış faktörlere bağladılar. Birleşik Krallık’ın rekabet gücünü felce uğratan karar vericileri suçlamak yerine yaşlı Brüksel'deki bürokratları, göçmenleri ve sığınma talebinde bulunanları suçladılar. Yaşlı, orta sınıf ve gelenekselci seçmenlerin bir kısmı Brexit'i (Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden ayrılması) talep ettiler ve istediklerini de aldılar.
Thomson makalesinde, Birleşik Krallık basının ekonomik alanlarda insanların yerini alan robotlarla ilgili endişelerini dile getirdiğine, ancak bunun tam tersinin doğru olduğuna dikkati çekti. Uluslararası Robotik Federasyonu'na göre Birleşik Krallık’ın imalat sektöründeki otomasyon, benzer şekilde zengin bir ülkedeki benzer sektörlerden daha zayıf. Bununla birlikte 2020 yılında imalat sektöründeki her 10 bin işçiye 100 robot oranı, Slovakya’ya ve Slovenya'ya kıyasla daha düşük. Aynı zamanda mali hizmetler sektörü dışında tüm sektörlerinde verimlilik, diğer Avrupa ülkelerindeki benzer sektörlerden daha geride.
Makalede, “Dolayısıyla Birleşik Krallık, hem sanayileşmeyi ilk benimseyen hem de onu ilk terk eden ülke oldu” denildi. Brexit'ten bu yana, göç, ihracat ve yabancı yatırımın tümü daraldı. Bu da uzun vadede Birleşik Krallık ekonomisinin hacmini birkaç puan azaltacak.
Ekonomist Matthew C. Klein, konuyla ilgili değerlendirmesinde şunları söyledi:
“Birleşik Krallık - refahı, büyük ölçüde Ortadoğu ve eski Sovyetler Birliği ülkelerinden oligarklara hizmet sağlama istekliliğine bağlı olan - Londra dışında, Batı Avrupa'daki en yoksul ülke gibi görünüyor.
Birleşik Krallık bugün, sol kesimin büyümeye yönelik nefreti ile sağ kesimin açılıma yönelik nefreti arasında sıkışmış gibi görünüyor. Akademik solda, giderek artan bir büyüme karşıtlığı ve gezegeni kurtarmanın yolunun zengin ülkelerin büyümekten vazgeçmesi olduğu düşüncesi ve akademik sağda, seçmenlerin çoğunluğunun rekabetten çok kültür savaşlarını önemseyen yaşlı insanların oluşturduğu görüşü hakim.
Makalede, Birleşik Krallık'ın bugün sanayisizleşme, büyüme karşıtlığı ve yabancıların hor görülmesi gibi ‘karanlık üçlü’ ile uğraşan diğer ülkeler için bir ders niteliğinde olduğu vurgulandı. Makaleye göre Sanayinin, finansal hizmetler sektörü lehine açık denizlere taşınması sonrası ülkenin ekonomisi artık dayanıklılığını yitirmiş durumda. Yaşam standartlarındaki bozulma, kamuoyunun suçlayacak bir şeyler bulmaya çalışmasına neden oldu. Muhafazakar Partililer, suçlayacakları şeyi korkulukların dışında buldular ve Brexit gerçekleşti. Bu da büyümeyi durdurdu. Böylece halen devam eden siyasi sirkin zemini oluştu.
Makalede son olarak Birleşik Krallık'ın, zengin bir ülkenin sanayileşmeyi, üretkenliği ve küreselleşmeyi aynı anda reddetmeye çalıştığında neler olabileceğini ve bir huzur ve sükunet cenneti olmak yerine, sıkıntılı, bocalayan ve kof bir ülke olacağını herkese gösterdiği belirtildi.



İki İsrail örgütü: Netanyahu hükümeti Gazze'de “soykırım” yapıyor

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

İki İsrail örgütü: Netanyahu hükümeti Gazze'de “soykırım” yapıyor

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

İsrail'in insan hakları örgütleri B'Tselem ve İsrailli Doktorlar, dün yaptıkları açıklamada, yaptıkları araştırmalara dayanarak İsrail'in Gazze Şeridi'nde “soykırım” işlediğini doğruladılar.

İki insan hakları örgütü yaptıkları ortak bir açıklamada, “İsrail'de Gazze Şeridi'ndeki Filistin toplumunu yok etmek ve soykırımına uğratmak için çalışan bir soykırım sisteminin geliştirilmesini” kınadı.

Her iki kuruluş da sık sık Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümetinin politikalarını eleştiriyor ancak raporlarını duyurdukları ortak konferansta kullandıkları dil en sert olanıydı.

B'Tselem İcra Direktörü Yuli Novak yaptığı açıklamada, “Soykırım gerçekleştiren bir toplumun parçası olduğunuzu fark etmeye hiçbir şey sizi hazırlayamaz. Bu bizim için çok zor bir an” dedi. “Burada yaşayan ve her gün tanıklıkları ve gerçekliği gören İsrailliler ve Filistinliler olarak, gerçeği olabildiğince açık bir şekilde söylemek bizim görevimizdir: İsrail, Filistinlilere karşı soykırım suçunu işlemektedir.”

Gazze'de savaş, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın İsrail'in güneyine düzenlediği saldırının ardından patlak verdi. Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına verilere göre saldırıda çoğu sivil olmak üzere bin 219 kişi hayatını kaybetti.

İsrail, Hamas'ın yönettiği Sağlık Bakanlığı'nın son verilerine göre, çoğu sivil olmak üzere 59 bin 821 Filistinlinin öldüğü yıkıcı bir savaşla karşılık verdi. Bu rakamlar Birleşmiş Milletler tarafından da güvenilir kabul ediliyor.

İsrail, Gazze'nin geniş alanlarını tahrip ederken, tüm Gazze halkını defalarca yerinden etti. Birleşmiş Milletler kurumları, halkın yetersiz beslenme ve açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulunuyor.

Uluslararası Adalet Divanı, Güney Afrika'nın açtığı davada 2024'ün başlarında verdiği kararda, İsrail'in Gazze'deki operasyonunun Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ni ihlal etmiş olabileceği sonucuna vardı.

İsrail hükümeti, ABD'nin desteğiyle bu suçlamayı şiddetle reddediyor ve Hamas'ı yenmek ve Gazze'de hala tutulan İsrailli rehineleri geri getirmek için savaştığını söylüyor.

İsrail'in önde gelen insan hakları örgütleri olan B'Tselem ve İnsan Hakları için Doktorlar, savaşın hedeflerinin bunun ötesinde olduğunu belirtiyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre B'Tselem, üst düzey politikacıların açıklamalarını aktararak, İsrail'in “Gazze'deki Filistin toplumunu yok etmek için koordineli ve açık bir niyetle hareket ettiğini” ortaya koyuyor.

İnsan Hakları İçin Doktorlar Örgütü'nün hazırladığı raporda, "Gazze Şeridi'ndeki sağlık sisteminin kasıtlı ve sistematik bir şekilde ortadan kaldırıldığı" ifade edildi.