Mısır, enflasyon ve kıtlıkla mücadele için yeni kararlar alıyor

Mısır halkı, hükümet kararlarının piyasaya olumlu bir şekilde yansımasını bekliyor

Mısırlı bir kadın, başkent Kahire’deki bir borsa merkezinin önünden geçiyor (AP)
Mısırlı bir kadın, başkent Kahire’deki bir borsa merkezinin önünden geçiyor (AP)
TT

Mısır, enflasyon ve kıtlıkla mücadele için yeni kararlar alıyor

Mısırlı bir kadın, başkent Kahire’deki bir borsa merkezinin önünden geçiyor (AP)
Mısırlı bir kadın, başkent Kahire’deki bir borsa merkezinin önünden geçiyor (AP)

Otuzlu yaşlarındaki Mısırlı bir anne olan Rana Ali, ailesi ile yemeklerde yemek için bir paket peynir satın alamadığı veya kullandığı pirincin eski fiyatına düşmemesi halinde Kahire’nin ekonomik kararlarını kavrayamayacak.
Bir çocuk annesi olan özel okul öğretmeni Ali, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada son 6 ayda artan fiyatlar ve ülke genelinde bazı ürünlerde kıtlık yaşanması nedeniyle yaşadığı zorluklardan bahsetti. Genç anne, ‘mal ithalatında belgeli kredi sisteminin değiştirilmesinin’ ne anlama geldiğini bilmiyor ancak evinde zorluklar yaşıyor.

Mısır lirasının değer kaybı
Mısır Merkez Bankası, yerel para biriminin dolar karşısında serbest bir hale (serbest kur rejimi) alınmasının dahil olduğu bir dizi karar aldı.  Kararların açıklanmasının ardından 23 Mısır Lirası, 1 Dolar’a eşit oldu.
Merkez Bankası, geçtiğimiz ay Şubat ayında yayınlanan kararların kademeli olarak iptal edildiğini açıkladı. Banka, belgeli kredi sisteminin ithalat ürünlerinde kullanılmasına ilişkin kararın iptal edildiğini açıklamıştı.
Eski Mısır Merkez Bankası Başkanı Tarık Amir, döviz eksikliği nedeniyle ithal mallara için dolar temini çalışmalarının düzenlemesi kararını almıştı. İthalat yapanlar, kararın çalışmalarını aksatacağını belirtmişti. İthalat yapan dükkanlar, bu kararın ülkedeki bir çok emtia fiyatlarında yaşanan artış nedeniyle verildiğini belirtti.
Lisans derecesini tamamlayan Rana Ali, Kovid-19 pandemisinin ardından Rusya- Ukrayna savaşının küresel zorluklara neden olduğunu inkar etmiyor ancak Mısırlı kadın, ailesini bu etkilerden korumak için ne yapabileceğini bilemediğini, eve giren gelirin yaşanan zorluklar karşısında değişmediğini ifade ediyor.
Mısır Kamu Seferberliği ve İstatistikleri Merkezi Ajansı’nın verilerine göre yıllık fiyat enflasyonu, 4 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Enflasyon, geçtiğimiz Ağustos ayında yüzde 14,6 iken geçtiğimiz Eylül ayında yüzde 15’e yükseldi.

Mısır lirası için esnek döviz kuru
Mısır hükümeti, ülkeye döviz akışını sağlamak için esnek döviz kuruna ve uluslararası kuruluşlardan alacağı borçlara güveniyor. Mısırlı ekonomist Vail Nahhas ve diğer uzmanlar, bu kararı reddetmiyor ancak bu kararların ‘getirileri hakkında abartılı bir algı olduğunu’ düşünüyor. Nahhas, “Esnek kur rejimi kararının yayınlanmasından önce insanların Mısır lirasını elinde tutmasının maliyeti arttı. Bu durum, basitçe bir döviz kuru üzerinden ödeme yapamayacaklarını ve kazanç elde edene kadar bir süre bekleyecekleri anlamına geliyor” dedi.
Nahhas, “Belgeli kredilerin askıya alınmasının piyasa ürünleri etkisinin üzerindeki etkisi hakkında kısa vadede bir değişiklik olacağını düşünmüyorum. Mevcut malların fiyatları, dolar karşısında 25 Mısır lirası üzerinden değerlendiriliyor. En önemli şey, yaşanan sorunların para biriminden emtiaya kaymamasını sağlamak için limanlarda biriken ürünlerin dağıtılması. Bu, büyük zorluklara neden olabilir” dedi.
Merkez Bankası, ekonomik istikrarı, sürdürülebilir ve kapsamlı bir ekonomik büyümeyi sağlamak, fiyat istikrarını korumak için söz konusu reformları aldığını belirtti. Banka esnek bir kur sistemi çerçevesinde Mısır lirasının diğer para birimleri karşısındaki değerinin arz ve talep aracılığı ile değişeceğini belirterek birincil amaçlarının fiyat istikrarının korunması olduğunu belirtti.

İthalat kolaylaştırılacak
Mısır Temsilciler Meclisi Plan ve Bütçe Komitesi’nde görevli Yasir Ömer, daha önce uygulanan kararların Kahire’nin Uluslararası Para Fonu (IMF) ile imzaladığı 3 milyar dolar tutarındaki borçlanma ışığında verildiğini ve bu kararların Mısır lirasının dolar karşısındaki değerini düzeltmek için bir araç olduğunu belirtti. Ömer, 3 ve 9 milyar dolar arasında tasarruf yapılması beklendiğini ve ithalat çalışmalarının kolaylaştırılması yoluyla istenilen likiditenin oluşacağını açıkladı.
Ömer, Şarku’l Avsat’a şu açıklamada bulundu:
“Mısır’ın 2016 yılında yaşadığı dalgalanma sonucunda dolar kuru yükseldi. Ancak kısa bir süre sonra Mısır lirası istikrar kazandı. Bu durum, sektörün sakinleşeceğine ve yakında bankacılık sektörüne ve fiyatlara istikrarın hakim olacağına işaret ediyor.”  



Bölgesel güç dengeleri

 İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
TT

Bölgesel güç dengeleri

 İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP

Mustafa Feki

Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Arap Körfezi, son zamanlarda karşılaştıkları krizlerin büyüklüğünü önemli ölçüde vurgulayan benzeri görülmemiş ve zor koşullar yaşadı. Bu krizler, yalnızca sınırlı bir bölgesel sorun olmaktan çıkıp büyük bir uluslararası sorun haline geldiler.

Bölgedeki kanlı diziyle başlarsak, ki bu nihayetinde Filistin topraklarının İsrail tarafından vahşice işgal edilmesinin beklenen bir sonucu gibi görünüyor, 7 Ekim 2023 tarihinin işgalin dirençli Filistin halkına her düzeyde uyguladığı baskının otomatik ve doğal bir sonucu olduğunu hemen fark ederiz. Söz konusu baskı, şiddet döngüsünün genişlemesine ve Gazze'nin mevcut koşulları altında yaşanmaz bir alana dönüşmesine yol açtı. Öldürülmemesi gereken on binlerce çocuk, kadın ve sivili içeren şehit kafileleri her gün birbirini takip ediyor. Karşı karşıya kaldıkları katliamlar hem kardeşlerinden hem de dostlarından hiçbir insani yardım veya destek alamadan katlandıkları zor yaşam koşulları unutulamaz.

Son İran-İsrail çatışmasındaki ateşkesin, Gazze'deki acı verici duruma olumlu bir yansıması olabilir, ne var ki İsrail'in uzlaşmazlığı ve Netanyahu modelinin sabah akşam yaydığı nefret dolu söylemlerin temsil ettiği güç despotluğu, acıların devam edeceğinin, güven ve barış kıyısından hâlâ uzak olunduğunun en iyi kanıtı.

Belki okuyucuyla birlikte ülkelerin ağırlıklarını, gerçekleşen dönüşümlerin doğasını ve bazı tarafların ağırlıkları açısından bölgesel borsa üzerindeki etkilerini düşünebilir ve aşağıdaki kanıtları gözlemleyebiliriz:

İlk olarak, bir yandan Lübnan'da Hizbullah'ın başına gelenlere, diğer yandan Suriye'de yaşananlara bakıldığında, İran toplamda kaybeden gibi görünüyor. Tahran, Esed ailesinin yönetimi boyunca sadakatini sürdüren itaatkar bir müttefikini kaybetti. Buna ilaveten, ABD'nin tam desteğiyle İsrail, İran'ın nükleer projesinin temellerini büyük ölçüde yok etti. İran ayrıca siyasi yaşamının, askeri mevkilerinin ve bilimsel uzmanlıklarının en ön saflarından onlarca şehit verdi.

Burada, İran'ın direndiğini ve inkar edilmesi zor birçok güçlü karşılık verdiğini dolaylı olarak kabul etmeliyiz. İsrail'e gönderdiği füze ve insansız hava araçlarının, on binlerce sakinini İran saldırılarından kaçmak için sığınaklara yönelmeye zorladığını itiraf etmeliyiz. Ancak, bu elbette, İsrail Hava Kuvvetleri'nin İran'ın kalelerini vurması, İran içindeki bir dizi önemli ekonomik ve askeri konumda hayati öneme sahip arterleri hedef almasıyla kıyaslanamaz.

ABD Başkanı Donald Trump, başlangıcından itibaren İran-İsrail çatışmasının baş vaftiz babası rolünü oynadı. Gelişmelerin ayrıntılarına doğrudan kişisel olarak müdahale etti. Öyle ki hem İran hem de İsrail tarafı kazandıklarını iddia ettikleri bir zafer veya rakiplerine karşı sağladıklarını iddia ettikleri bir üstünlükle gururlanarak savaştan çıktılar. Her halükarda durum ve medyatik gelişmeler alanı yorumlara açık, tüm tarafların bakış açılarının kabul edilmesine olanak tanıyor. Zira silahlı çatışmalar geride bir kazanan bırakmaz, aksine kayıp ve zararları tüm taraflara dağıtır.

Burada, İran nükleer programının geçici bir süreliğine de olsa çökertilmesinin, Netanyahu için gurur duyacağı yanıltıcı bir zafer olduğuna dikkat etmeliyiz. Bu zafer, onu siyasi durumunu ve İsrail hükümetinin başkanı olarak konumunu güçlendirebilecek bir erken genel seçim çağrısında bulunmaya itebilir. Tahran ve Tel Aviv arasında yaklaşık iki hafta süren bu askeri çatışma hakkında ne söylenirse söylensin, İsrail'in imajına bir çizik atıldığını, her koşulda etkilendiğini dürüstçe belirtmeliyiz. İran, bölgedeki en büyük askeri cephaneliğe karşı mücadelede kahramanlıktan veya cesaretten yoksun olmayan bir duruş sergiledi. İsrail'e verilen Amerikan desteği, o savaşta gerçek belirleyici faktördü, kimsenin itiraz edemeyeceği ve olaylar tarafından gölgede bırakılmış gibi görünen bir kriterdi. Zira İsrail ilk kez içeride derin bir darbe aldı, iç hedefler benzeri görülmemiş bir şekilde vuruldu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu da yenilmez ordu efsanesinin ve son on yıllarda yarattığımız büyük putun ne sandığımız kadar sağlam ne de hayal ettiğimiz kadar güçlü olmadığını teyit etti.

İkincisi; eğer şimdi uzun bir geçmişe ve geniş topraklara sahip bir İslam devleti olarak İran'dan bahsedeceksek, kendisinin üstünden atlanması zor birkaç hatasını kaydetmeliyiz. Bunların ilki, arenalar birliği dediğimiz şey ve son kırk yıldır komşu ülkelerde onlar aracılığıyla savaştığı çeşitli kollardır. Lübnan'daki Hizbullah ile başlayıp Suriye ve Irak'tan geçerek Yemen'deki Ensarullah-Husi grubuna kadar uzanan bu kollar, kanlı çatışmaların ve tekrarlanan çekişmelerin bir tarafı olarak kendini dayattı. Böylece İran Batı'nın, Batı Asya, Arap Yarımadası, Arap Körfez bölgesi ve hatta Kuzey Afrika'daki Araplar, Türkler, Kürtler ve diğer etnik gruplara karşı kullandığı bir korkuluğa dönüştü.

İran'ın benimsediği kollar inşa etme politikası, İran'da İslam Devrimi'nin patlak vermesi ve Şah'ın Şubat 1979'da devrilmesi ile başlayan geniş çaplı bir kaosa yol açtı. Ama iş bununla bitmedi. İran, Arap Körfez bölgesindeki Amerikan hedeflerini vurmaya çalışarak ve Katar hava sahasını ihlal ederek de büyük bir hata yaptı. İlave olarak, İran'ın hatalarına sık sık tahammül eden, işlerine karışmasını ve yanlışlarını görmezden gelen Körfez'de de tahribat yaratmaya çalıştı. İşleri daha da kötüleştiren ise İran parlamentosunun, bu hayati bölgede dünya petrol nakliyatının yüzde 20'sinin geçtiği, büyük öneme sahip bir ticaret ve deniz yolu olan Hürmüz Boğazı'nı kapatma kararı almasıydı.

İran'ın son eylemleriyle Körfez’in duygularını geçici de olsa kendisine karşı yabancılaştırarak kaybettiğine şüphe yok. Oysa Körfez ülkeleri, Maşrık (Levant) ülkeleri, Mısır ve diğerleri, İsrail'in İran'a yönelik saldırganlığını en başından kınadılar. Tahran, düşman listesine geçici de olsa başka ülkeler eklemek yerine dostlarının desteğini almaya çalışmalıydı.

Bu nedenle, İran'ın çok şey kaybettiğine, yalnızca Beyaz Saray'daki güçlü adamın, Tahran ve Tel Aviv arasındaki savaşı sona erdirme başarısını kendisine nispet etmeye çalışan Donald Trump'ın göreceli, geçici memnuniyetini elde ettiğine inanıyorum. Trump daha önce de Pakistan ve Hindistan arasındaki ateşkesi kendisine mal etmişti. Buna bir de ABD’nin Tahran'daki rejimi devirmeye çalışmadığını, bunun yerine yalnızca İran nükleer projesini yok etmeyi ve onu en azından gelecekte aciz hale getirmeyi amaçladığını defalarca dile getirenin de o olduğunu eklemeliyiz.

Üçüncüsü; nükleer programını kaybeden İran'ın, siyasi rejiminin devamı ve onu zayıflatma girişimlerini durdurma konusunda geçici bir kabul kazandığı açıkça ortaya çıktı. İran’ın artık sona eren bu çatışmada en önemli ve en öne çıkan devlet olduğuna şüphe yok. Ancak, Trump'ın gözdesi Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türk tarafını da göz ardı etmemeliyiz. Türkiye'nin bir Avrupa-Asya, Akdeniz ve Ortadoğu ülkesi, NATO'nun aktif bir üyesi, bölgede ve genel olarak güç denkleminde hem İsrail hem de İran ile birlikte hesaba katılması gereken bir güç olduğunu aklımızda tutmalıyız. Türkiye de Suriye'de yaptıkları ve Körfez'de elde ettikleri sayesinde ve ayrıca ABD’nin bölgedeki politikalarından duyduğu memnuniyet sayesinde yaşananlardan kazançlı çıktı.

Güç dengesinin, Körfez ülkelerinin de şu ana kadar kazandığını gösterdiğine inanıyorum, çünkü İran tarihsel olarak dost bir ülke ancak onlarla ilişkileri varlığı inkar edilemez veya görmezden gelinemez endişelerden yoksun değil. Biz Araplar olarak, İranlı ve Türk komşularımızın, akıllardan hiç çıkmayan adil Arap davası, yani tüm sonuçları, tarihsel gelişmeleri ve onu çevreleyen koşullarıyla Filistin davası için kalıcı bir çözüme ulaşmada aktif oyuncular olmalarını umut ediyoruz.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.