Nebil Fehmi
Arap Birliği’nin (AL) 31’inci zirvesi, Cezayir’in bağımsızlık hareketinin başlangıç 60. yıl dönümüne denk gelen 1 Kasım tarihinde Cezayir'de başlıyor. Bu yüzden yazımıza Cezayirli kardeşlerimizin büyük milli mücadelelerinin yıl dönümünü tebrik ederek başlamalıyız.
Oturumlar sona erdikten, konuşmalar bittikten ve Arap ülkeleri arasındaki bölünmenin ciddiyeti ve yansımaları hakkında kesin formüller ortaya koyulduktan sonra hepimiz zirvede neyin başarıldığını ve neyin başarılamadığını değerlendirmek zorunda kalacak. Gelişmelerin, zirvenin düzenlendiği siyasi ortam, Arap halkının mevcut durumun düzeltilmesine yönelik meşru talepleri ve gelecek nesiller için daha iyi ve güvenli bir gelecek inşa edilmesi arzusu göz önünde bulundurularak samimi, cesur, sakin ve tarafsız bir şekilde değerlendirilmesini umuyorum.
Cezayir'e şahsi olarak şükranlarımı sunuyorum. Çünkü çok çalıştı. Kovid-19 salgını nedeniyle ertelenen, bir takım anlaşmazlıklar ve Arapların birçok sorunun olduğu çalkantılı bir ortamda bir araya gelmek konusundaki isteksizliğinden dolayı bir türlü yapılamayan zirveyi gerçekleştirmekte ısrar etti. Bir yandan da anlaşmaya varma, görüş ayrılıklarının olduğu noktaları tartışma ve anlaşmazlıkların güçlü noktalarını doğrudan ve sakin bir şekilde ele almanın yanı sıra anlaşmazlıkların hassas ve ulaşılmaz hale gelmemesi için doğru yönetilmesi gerektiği yönünde yapıcı tavsiyelerde bulunulması umuduyla görüşmelerin önemi, zorlukların boyutlarıyla birlikte arttı. Özellikle bölgenin ve sorunlarının yeniden yapılandırılmasına tanık olan Ortadoğu'nun bu geçtiği hassas dönemde, tek millet arasında dış ilişkileri yönetmede en uygun ve akılcı yöntem görüşmeler gerçekleştirmektir. Zirveye katılan herkesi takdir ediyorum. Komşu ülke Cezayir ile ilişkilerin gergin olmasına rağmen Fas Kralı 6. Muhammed’in de zirveye katılacağı bildirildi.
Zirve, Arap ülkelerinin zorlu ve kasvetli koşullarında gerçekleşiyor. Bu koşulların bazıları Ukrayna’daki son gelişmelerle artan uluslararası olaylarla ve Arap ülkelerindeki gıda güvenliği krizi gibi diğer bazı meselelerle ilişkili. Arap ülkeleri, gıda ithal eden bir bölgede yer alır. Ekilemeyen geniş arazilere sahip bu bölgede su kıtlığı sorunu yaşarlar. Ayrıca çevreye ve iklim değişikliğine daha az zararlı olan alternatif ve sürdürülebilir enerjiye yönelik artan eğilimle birlikte enerji endüstrisi ve pazarı da dahil olmak üzere ekonomilerinin geliştirilmeye acil olarak ihtiyacı var.
Batı Sahra meselesinden Libya krizine ve Tel Aviv’in uzlaşmazlığından Suriye'deki son duruma ve Arap-İsrail barış sürecine kadar çeşitli bölgesel meseleler ve tutum farklılıkları söz konusu. Bazıları İsrail ile yapılan normalleşme anlaşmaları (İbrahim Anlaşmaları), Irak'ın durumu, İran ile Şam ve Körfez bölgelerindeki gerilimler, Türkiye'nin hedefleri, Yemen ve Somali'deki son durumlar üzerinde tartıştı.
Ortadoğu'nun genel olarak şekli ve geleceği ile ilgili bir takım stratejik meseleler vardır. Arap olmayan tarafların Ortadoğu’yu şekillendirme faaliyetleri ve girişimleri çerçevesinde bunların önemi daha da artıyor. Arap liderler, yönelimleri, çıkarları ve bölgesel gelişmeler, uluslararası değişimler ve bu kez Rusya, ABD ve Çin'i kapsayan başka bir Soğuk Savaş olasılığı ile başa çıkmanın en iyi yolları hakkında istişarelerde bulunmalılar. Çoğunun, bölgede daha az hevesli ve hoşgörülü olan ABD ile ya da küçülen Avrupa ile yahut Sovyetler Birliği'nden daha az etkili olan Rusya ile ve ekonomik ve stratejik olarak yükselen, Arap ülkelerinin en büyük ticaret ortağı haline gelen Çin ile güçlü ilişkileri vardı.
Tüm bunlar karşısında, Arapların bütün sorunlarını tek bir zirvede çözebileceklerini, hatta yıllarca aralarında süren gerilimden ve bölünmeden sonra tüm tarafları rahatlatabileceklerini zannedenler yanılıyorlar. Tüm bu sorunları bir kenara itmek mümkün değil. Arap Zirvesi’nin ışıltılı günlerinin geri geldiğini ve Arap dünyasının sesinin ve konumunun bize gelecek için güvence verecek bir seviyeye ulaştığını söylememizi sağlayacak kesin sonuçlara ulaşamasak dahi bu koşullarda zirvenin başarısı ya da başarısızlığı, çok özel üç adımı ne ölçüde başardığıyla hesaplanabilir. Bunları, insanları sakinleştirmek ve kavgalı kardeşler arasındaki siyasi diyalogu yeniden canlandırmanın yollarını açmak, bazı hakların onaylanması ve bazı büyük bölgesel ve küresel tehlikelere karşı Arap ülkelerinin görüşlerini yakınlaştırmak, Arap dünyasının ve Ortadoğu'nun geleceği üzerine, yeniden değerlendirme ve reform sürecinin başlangıcı için başarıları, siyasi bilgeliği, farkındalığı ve diplomasiyi yansıtan adımlarla Arap ülkeleri arasında bir diyalog başlatmak olarak sıralayabiliriz.
Zirvenin, küçük de olsa, istikrar ve kalkınma için daha fazla zamana ihtiyaç duysa da, ciddiyetini göstermek için bu üç önemli adımı atmasını umuyorum. Zirveye aktif bir şekilde katılım gösterilmesinin, kendi içinde Arap çerçevesinin herkes için önemini yansıttığını düşünüyorum. Basına kapalı kapılar ardında, liderler arasında diyaloglar düzenlenmesi konusunda yayınlananlardan memnunum. Bu, insanları sakinleştirmede önemli bir adım. Umarım zirveden Filistin Devleti’nin teyidi, Türkiye’nin ve İran’ın suçlarına karşı bir uyarı, Arap ülkeleri arasındaki su meseleleriyle ilgili meşru haklarının tasdiki ve Ortadoğu'yu şekillendirmede ve Arap çıkarlarını korumada Arapların aktif rol almasının önemi gibi sonuçlar çıkar.
Beklentileri abartma ya da zirvenin sonucunu memnuniyetle karşılama yahut parlak başarılar elde ettiği sonucuna varma hatasına düşmeyeceğim. Geçmişten gelen birikimin derinliği ve geleceğin zorluklarının büyüklüğü çerçevesinde bu pek mümkün değil. Sonuçların başarılması güç olan zorluklardan çıkması gerektiğinden bunu tatmin edici bir zirve olarak tanımlamaktan kaçınacağım. Zirve sonuçlarının Arap dünyasının inisiyatif alması ve hareket etmesi gerektiğine ve zirveyle son derece zor koşullarda küçük olumlu adımlar atıldığına dair bazı iyileşme ve kararlılık sinyalleri vermesini ümit ediyorum. AL Dönem Başkanlığı’nın ve beraberinde AL kurumlarının yukarıda belirtilen soruların yanı sıra su ve nükleer silahların yayılması sorunlarına özel olarak odaklanarak, ilk adımları onaylamak ve bunları geliştirmek için AL üyesi ülkelerle temas kurması gerekiyor. Belki de bu adımlar gelecekte Cezayir’deki AL Zirvesi’nin Arap metodolojisinde gerçek bir değişime yol açtığını ve çıkarlarımızı güvence altına almada ve halklarımızın özlemlerine yanıt vermede bizi daha verimli hale getirdiğini kanıtlar.
Arap dünyasını durumu: Arap Birliği ışıltılı günlerine dönebilecek mi?
31. Arap Birliği Zirvesi, Arap ülkelerinin zorlu ve kasvetli koşullarında gerçekleşiyor. Bu koşulların bazıları Ukrayna’daki son gelişmelerle artan uluslararası olaylarla ilişkili.

Cezayir’deki 31. AL Zirvesi'ne ev sahipliği yapan konferans merkezindeki Arap ülkeleri bayrakları (AFP)
Arap dünyasını durumu: Arap Birliği ışıltılı günlerine dönebilecek mi?

Cezayir’deki 31. AL Zirvesi'ne ev sahipliği yapan konferans merkezindeki Arap ülkeleri bayrakları (AFP)
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة