Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby, Şarku'l Avsat’a konuştu: ‘İran, Ukraynalıları öldürme çabalarını destekliyor’

Kirby, Suudi Arabistan'ın ‘stratejik bir ortak’ olduğunu söyledi.

Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby. (AFP)
Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby. (AFP)
TT

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby, Şarku'l Avsat’a konuştu: ‘İran, Ukraynalıları öldürme çabalarını destekliyor’

Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby. (AFP)
Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby. (AFP)

ABD, Bali’ye üst düzey bir heyet ve net hedeflerle gitti. Rusya üzerindeki baskının artması, Çin ile iletişim kanallarının devreye girmesi ve ara seçim sonuçlarının ardından Joe Biden yönetiminin gücünü müttefiklerine ve rakiplerine göstermesi bu hedefler arasında yer alıyor.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby, iki günlük yoğun diplomasinin ardından, Washington'ın G-20 Liderler Zirvesi’nde bildirdiği öncelikler konusunda iyimser görünüyordu.
Kirby, zirvenin oturum arasında Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda, ABD ve Çin arasındaki 'samimi' görüşmelere övgüde bulundu. Anlaşmazlıklara rağmen iş birliği ihtiyacını vurguladı. G-20 çalışmalarına gölge düşüren Ukrayna’daki savaşla ilgili de konuşan Kirby, İran'ın ‘Rusya'nın Ukrayna vatandaşlarını öldürme ve sivil altyapıyı vurma çabalarına’ intihar bombalarıyla verdiği desteğe tepki gösterdi. ABD’nin Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski’ye karar dikte etmediğinin altını çizdi.
Kirby’nin gündeminde Suudi Arabistan ile ilişkiler de vardı. ABD'li yetkili iki ülke arasındaki ortaklığın ‘stratejik’ doğasına vurgu yaparak Riyad'ın kendini Husi saldırılarına karşı savunmada verilen desteğin devam ettiğini ifade etti.

'Tek Çin' politikası
Kirby, ABD Başkanı Joe Biden’ın geçtiğimiz pazartesi akşamı Bali’de Çinli mevkidaşı Şi Cinping ile gerçekleştirdiği ‘samimi görüşmeleri’ güven ve rahatlama duygusuyla sonlandırdığını vurguladığı açıklamasında şunları söyledi:
“Bu görüşmeden çıkarılabilecek en önemli şeyin, iki lideri bir süredir bir araya getiren bir ilişkinin devamı çerçevesinde olması ve her ikisine de öncelikleri ve endişeleri hakkında yüz yüze konuşma fırsatı vermesidir.”
John Kirby'ye göre bu öncelikler sadece ikili ilişkilerle ilgili değil, aynı zamanda iki ülkenin uluslararası sahnedeki davranışlarını da kapsıyor.
İki ekonomik dev arasında süregelen anlaşmazlıklara rağmen, Washington’ın ortak ilgi alanlarına giren konularda iş birliğinin önemini vurgulayan Kirby, “Her konuda anlaşamadık ve her konuda anlaşamayacağız da. Ama Çin ile iş birliği yapabileceğimiz ve yapmamız gereken alanlar var” dedi. Bu alanlara iklim değişikliğiyle mücadeleyi örnek verdi. Bu doğrultuda, gelecekte söz konusu iş birliğinin bir kısmını besleyebilecek bir konuşma yapabilme yeteneğini sürdürmenin önemli olduğunu kaydetti.
Ancak Şi ile Biden arasındaki zirve, iş birliği alanlarını tartışmakla sınırlı kalmadı. Zirve, iki ülke arasında ‘kırmızı çizgiler’ konusunda anlaşma için de bir fırsat niteliğindeydi. Birkaç hafta önce iktidardaki Komünist Parti'nin liderliğini üçüncü kez kazanan Çinli lider, Washington'ı Tayvan meselesine müdahaleye karşı uyarısını yineledi.
Kirby, Şarku’l Avsat ile gerçekleştirdiği röportajda Washington'ın ‘tek Çin’ politikasına bağlılığına rağmen Tayvan'ı destekleme konusundaki tutumunun değişmediğini açıkça vurguladı:
“Tayvan ile ilişkiler yasasına göre, adaya kendini savunma yeteneklerini güçlendirmesi konusunda yardım etmekle yükümlüyüz. Yalnızca iki ay önce Tayvan'a bir milyar doların üzerinde silah satışı yapıldığını duyurduk. Bu destek, gerektiğinde gelecekte de devam edecektir. Tek Çin politikası ve Tayvan'ın nefsi müdafaasına verilen destek, ABD’de onlarca yıldır iki partiden geniş bir destek gördü. Başkan pazartesi gecesi bunun değişmeyeceğini vurguladı.”

Koşulsuz destek
Kirby'nin ülkesinin Kiev'e yönelik politikası hakkındaki konuşması “Ukrayna'yı destekliyoruz ve kararlarına müdahale etmiyoruz” ifadeleriyle özetlenebilir.
ABD'li yetkili, Biden ile Ukraynalı mevkidaşı arasında geçtiğimiz yaz oldukça gergin bir görüşme yapıldığı haberleri hakkında yorum yapmazken şunları söylemekle yetindi:
“Başkan Biden, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’e ne kadar saygı duyduğundan ve son sekiz aydır savaş zamanı liderliğine hayranlığından birçok kez bahsetti. Biden, ABD'nin ‘ne pahasına olursa olsun’ Ukrayna'ya verdiği desteğin devam edeceğini defalarca vurguladı.”
Bunun, ABD ve müttefiklerinin silah ve sistem anlamında sağladığı askeri yardımlarla sınırlı olmadığına, mali ve ekonomik yardımları da kapsadığına dikkat çeken Kirby, “Kongre içinde Ukrayna'yı desteklemeye devam etmek için iki parti de destek veriyor” dedi.
Kirby, Zelensky'nin Kırım da dahil tüm Ukrayna topraklarını kurtarma niyetine ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
 “Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olmamasını asla kabul etmedik. Kırım, Ukrayna’nın ta kendisidir. Başkan Zelenskiy bu savaşı nasıl yürüteceğine karar vermeli. Silahlı kuvvetlerinin başkomutanıdır. Ordusunun savaş alanında ve zaman çizelgesinde neyi başarmaya çalışacağını belirlemelidir. Bunu onlara kesinlikle dikte etmiyoruz. Hakeza Başkan Zelenskiy'e bu savaşın nasıl biteceğini de... Hiç şüphe yok ki savaşın şimdi bitmesini istiyoruz. Başkan Putin kuvvetlerini geri çekecek gibi görünmese de bu savaşın diplomatik olarak sona ermesi taraftarıyız. Bütün bunlar Başkan Zelenskiy'e iade edilmeli.”

İntihar İHA’ları
ABD’li yetkili, İran'ın Ukrayna'ya karşı savaşında Rusya'ya verdiği desteğe de tepki gösterdi. ABD ve müttefiklerinin ‘yaptırımlar yoluyla rejimi sorumlu tutmanın yollarını aramaya devam ettiğini’ söyledi.
John Kirby sözlerini şöyle sürdürdü:
“İran'ın Rusya'nın Ukrayna vatandaşlarını öldürme ve sivil altyapıyı vurma eylemlerini doğrudan desteklediğine şüphe yok. Tahran'ın Moskova'ya sağladığı İHA'ların çoğu tek yönlü intihar araları. Bunların tek bir amacı var: Nişan almak, hedefi vurmak, patlamaya ve mümkün olduğunca çok hasar ve ölüme neden olmak.”
İran’ın savaşın başından bu yana Rusya’ya destek sağlamaya devam ettiğini belirten Kirby, “Bazı teknik uzmanları ve bazı eğitmenleri bir süre sahaya çıkardılar. Halen orada olup olmadıklarını doğrulayamam ama bu, İran'ın bu savaşta Rusya'ya yardım etmeye ne kadar istekli olduğunu gösteriyor.”
Yaptırımların bu tür davranışları caydırmadaki etkinliğini savunan Kirby, Rusya'ya uygulanan yaptırım paketinin sonuçlarına işaretle şunları söyledi:
“Rusya ekonomisindeki durgunluk devam ediyor. Putin, silahlı kuvvetlerini sahada tutma ve onlara silah ve imkan sağlama konusunda da zorluklar yaşıyor. Yaşananların çoğu, yaptırımların ve ihracat kısıtlamalarının sonucudur. Putin'in hassas güdümlü mühimmat stokunun azaldığından eminiz. Çünkü yaptırımlar ve ihracat kısıtlamaları nedeniyle mikroelektronik elde edemiyor. Askeri destek için İran ve Kuzey Kore gibi ülkelere yönelmesinin nedenlerinden biri de bu.”

Stratejik ortaklık
Kirby, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda Suudi Arabistan'ı ‘stratejik ortak’ olarak nitelendirdi. Kendini Husi saldırılarına karşı savunmaya devam eden desteği vurguladı:
 “Suudi Arabistan 80 yıldır, her zaman stratejik bir ortak olmuştur. Bazı askeri personel de dahil olmak üzere yaklaşık 70 bin ABD’li Suudi Arabistan’da yaşıyor ve çalışıyor. Suudi Arabistan, Yemen'de İran destekli Husi saldırılarının hedefi olmaya devam ediyor.”
Kirby ayrıca Washington'ın ‘mevcut destek’ çerçevesinde Suudi Arabistan'a bazı hava savunma imkanları sağlamaya devam ettiğini vurguladı.
OPEC+’ın petrol üretim kotalarını düşürmeye yönelik kararının ardından iki ülke arasındaki ilişkileri etkileyen gerilim hakkında ise “Bu kararın çok üzücü olduğunu düşünüyoruz. Vladimir Putin'i çok desteklediğini hissettik. Başkan Biden bu ikili ilişkiyi gözden geçirip yeniden değerlendirmek istiyor. Bu onu, yok edeceğimiz anlamına gelmiyor. Ancak, bu ikili ilişkinin ulusal güvenlik çıkarlarımıza ve ABD halkına elinden geldiğince hizmet etmesini sağlama zamanının geldiğine inanıyor” dedi.
Suudi Arabistan, Kasım ayı itibarıyla petrol üretimini günde iki milyon varil azaltma yönündeki ‘OPEC+’ kararına yönelik eleştirileri reddetti. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı tarafından geçtiğimiz ay yapılan açıklamada, hareketin yalnızca koalisyonun birincil hedefine; piyasanın istikrarı ve manipülasyondan kaçınma ilkesine dayandığı belirtildi.
Öte yandan Suudi Arabistan'ın ABD Büyükelçisi Prenses Rima bint Bender, ikili ilişkileri gözden geçirme kararını memnuniyetle karşıladı. Geçtiğimiz ay CNN’e verdiği röportajda, “İlişkilerin gözden geçirilmesi olumlu bir meseledir ve anlaşmazlık ‘siyasi değil, ekonomiktir’. Anlaşmazlık yaşanması sorun değil” ifadelerini kullandı. Riyad ile Washington arasındaki ilişkinin sadece silah satış anlaşmalarından ve petrolle sınırlı ilişkilerden daha fazlası olduğunu vurguladı.

Keskin kutuplaşma
Kirby, ABD içindeki siyasi kutuplaşmanın keskin bir seviyede olduğunu kabul etti. Kongre saldırısına işarette bulunarak, Biden yönetiminin, 6 Ocak'ta yaşananların tekrarını önlemek için çeşitli güvenlik kurumlarıyla çalıştığını söyledi. ABD’li yetkili, “Bu, sadece federal hükümet içinde değil, aynı zamanda eyalet ve yerel makamlar düzeyinde de çok çaba gerektirecektir” şeklinde konuştu.
John Kirby, Kongre binasına ve milletvekillerini korumakla görevlendirilen personellere yönelik saldırıyı ‘aşağılık’ olarak nitelendirdi. Kirby, "Bunun bir daha olmasına izin veremeyiz" dedi.
Öte yandan ABD'li yetkili, geçtiğimiz hafta yapılan ara seçimlere övgüde bulunarak, “ABD’nin büyük ölçüde siyasi çizgilerle bölünmüş olduğu doğrudur. Ama bence ara seçimlerin derslerinden biri şu ki, bölünmeye rağmen barışçıl bir şekilde fikir ayrılığına düşebiliriz. Ara seçimlerin ayırt edici özelliği, seçimlerde yaşananların sandıkta şiddet, hile ve yıldırma meydana gelmemesidir. Bence ara seçimler dünyaya, ne kadar kırılgan olursa olsun Amerikan demokrasisinin güçlü kaldığına dair güçlü bir sinyal verdi” ifadelerini kullandı.



 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.