Yemen Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Husiler barışın başlıca düşmanıdır’

Yemen Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek. (Fotoğraf: Nevaf el Matıri)
Yemen Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek. (Fotoğraf: Nevaf el Matıri)
TT

Yemen Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Husiler barışın başlıca düşmanıdır’

Yemen Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek. (Fotoğraf: Nevaf el Matıri)
Yemen Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek. (Fotoğraf: Nevaf el Matıri)

Yemen hükümeti, İran destekli Husi liderlerini ve unsurlarını terörist grup olarak sınıflandırma kararının uygulanması ve kara listenin güncellenmesi üzerinde çalışıyor.
Kara listenin, bakanlık ve sözde Husi yetkilileri, komutanlar, yetkililer, politikacılar ve uluslararası insan hakları hukukunu ihlal eden suçlara karıştığı kanıtlanan herkesin isimlerinin içermesi bekleniyor. Yemen hükümeti son gelişmeyle Husilerin çıkarlarını ve dünya genelindeki mali ağlarını da takibe almayı amaçlıyor.
Yemen Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek, Şarku’l Avsat’a video konferans ile verdiği röportajda, Husilerin terörist olarak sınıflandırılmasının sembolik olmadığını, yardım çalışmalarını etkilemeyeceğini ve grubun barışın başlıca düşmanı olduğunu vurguladı.
Mübarek, Şarku’l Avsat’ın İran’ın özellikle insansız hava araçları (İHA) ve diğer farklı teçhizatlar ile katıldığı Ukrayna’daki duruma yönelik sorusuna “Bu konuda ilk uyarıyı yapan Yemen oldu ancak dünya Ukrayna’da ses çıkarmadı” yanıtını verdi. Bunu gördüğünde ne hissettiği konusunda da şunları söyledi:
 “Kesinlikle acı hissediyorum. Daima çifte standartlık hissediyoruz. Ama Ukrayna meselesi artık netleşti. Çok sayıda büyükelçiyle yaptığım görüşmelerde, kendilerinin tavsiyelerini hep dinledik. Bu tavsiyelerden şikayetçi değilim, bilakis takdir ediyorum. Biliyorum ki tüm dünya savaşı bitirmek istiyor. Biz Yemenliler olarak ön safhalardayız ve savaşın sürmesini istemiyoruz.”
Yemen’de kendilerine önerilen yaklaşımların çoğunun Ukrayna savaşında başarısız olduğunu vurgulayan Mübarek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Önceden söylediğimiz ve inanmadıkları iddiaların birçoğunu artık Ukrayna krizinde, İran'da ve onun uluslararası hukuka aykırı davranışında ve bölgeyi endişelendiren hareketlere verdiği destekte ayrıntılı olarak görüyoruz. Biz ne dediysek dünya onu hissediyor. Sanırım NATO, İran insansız hava araçları sorununu Ukrayna'da araştırmak için çalışıyor. Umarım aynısını Yemen'de de yapar.”

Husilerin terörist olarak sınıflandırılması sembolik değil
Yemen hükümeti, ateşkesin sona ermesinden sonra Husilerin petrol ve hayati tesisleri hedef alma konusundaki ısrarı üzerine gurubun terör örgütü olarak sınıflandırma kararı aldı. Mübarek, hükümetin Husileri terörist grup olarak sınıflandırdığına dikkat çekti. Husilerin Yemen halkına yönelik eylemlerine ve ihlallerine işaret ederek milis liderlerinin başta tecavüz olmak üzere kadınlara yönelik korkunç uygulamaları nedeniyle uluslararası terör listelerine alındığını hatırlattı. Mübarek, çocukların silah altına alınmasının terör olduğunu vurguladı. ‘Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Yemen içinde veya komşu ülkelerde camilerin ve kurumların yanı sıra sivil ve ticari tesislerin bombalanmasının terör eylemleri’ olduğuna dikkat çekti. Yemenli Bakan konuya dair şunları söyledi:
“Yıllardır Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde, daimi üye ülkelerde, Arap Birliği ve Arap Zirvesi’nde delegeler düzeyinde yapılan toplantılarda söylediklerimiz tüm dünya tarafından Husilerin terör örgütü olarak anılır hale gelmesini sağladı. Husiler cezadan kaçamayacaklarını bilmeliler. Sivillere karşı yaptıkları her şey uluslararası hukuk ilkelerine göre suçtur. Bizim için mesele ahlaki ve anayasal.”
Mübarek kararla ilgili olarak şunları öyledi:
“Hükümetin bu konuda pratik ve sürekli olarak aldığı tedbirlerin en sonuncusu Bakanlar Kurulu tarafından 14 Kasım 2022'de yapılan olağanüstü toplantıda, ulusal uygulamaya yönelik acil hükümet usul politikalarınca onaylandı. Bu, Husi milislerinin bir terörist grup olarak sınıflandırılmasına ilişkin 2022 tarihli ve 1 sayılı Savunma Konseyi kararına uygun.”
Mübarek kararın pratiğe dökülmesi için bir dizi yasal önlem aldıklarını belirtti. Bu karar kapsamında Husilerin askeri ve siyasi liderleri ile iş yapanların, resmi makamlarda bulunanların, savaş suçu işleyenlerin ve petrol tesislerini hedef alanların yanı sıra Husileri finanse eden şirket ve kurumların yer aldığı kara listenin güncellendiğini ve bu kişi ve kurumlar hakkında cezai takip başlatıldığını ifade etti.
Bakan, bu isim ve listelerin dolaşımını sağlamak için tüm ülkelerle resmi, yasal ve güvenlik kanallarından iletişim kuracaklarını, tüm teröristlerin peşine düşeceklerini ve ülkelerden fonlarını dondurmalarını talep edeceklerini vurguladı.

Başkanlık Konseyi
Riyad istişareleri, 7 Nisan 2022'de Başkanlık Konseyi’nin  iktidara gelmesiyle sonuçlandı. Bakan, Başkanlık Konseyi’nin ‘içten dışa tüm alan ve düzeylerin yanı sıra özellikle Yemen diplomasisine olumlu yansıdığına’ işaret etti. Konsey oluşumunun hayatın her kesiminden Yemenlileri birleştirmek, terörist Husi milisler tarafından yürütülen savaşı sona erdirmek ve Yemen'e barış getirmek için hazır olmaları için güçlü bir itici güç ve dünyaya yönelik bir mesajı temsil ettiğini bildirdi.
Yemen Başkanlık Konseyi, BM ateşkesinin başarıya ulaşması için büyük çaba sarf ederken Yemen halkının çıkarlarını gözeterek ateşkesin uzatılması için birçok taviz verdi. Ancak terörist Husi milisleri tüm girişimleri reddetti ve ateşkesin uzatılmasını engelledi. Ayrıca sivil ve ticari tesislerin yanı sıra alt yapıyı hedef alarak gerginliği artırmaya devam etti. Bu durum Yemen halkının geçim kaynaklarının doğrudan hedef alınması anlamına geliyor. Bakan, Yemen'de barışın önündeki en büyük ve tek engelin Husiler olduğunun tüm dünyaya açıkça ilan ettiğini, tüm Yemenlilerin ekonomik ve yaşam koşulları üzerinde ciddi sonuçları olduğunu kaydetti.

Sendeleyen ateşkes
BM sponsorluğundaki ateşkes, aylarca süren görece sakinliğin ardından yenilenmeden sona erdi. Açıklamasında, Husilerin ihlalleri nedeniyle çok sayıda mağdur olduğunu hatırlatan Mübarek konuya dair şunları söyledi:
“Hükümet kanadında bizler Yemen halkının acılarını hafifletmeye istekliyiz. Husi milisler, savaştan ve kaostan nemalanıyor. Barış onların birinci düşmanı ve gerçekleştirdikleri eylemlerle her geçen gün barış ortağı değil terör örgütü olduklarını kanıtlıyorlar. Bu nedenle ateşkesin uzatılması ya da gerçek bir barışın tesisini sağlayacak tüm girişimleri engelliyorlar.”
Şarku’l Avsat, hükümetin Yemen’de taahhüt ettiği gibi ‘gerilimde azalma’ olup olmadığının yanı sıra sessiz veya habersiz bir ateşkesin olup olmadığını, ayrıca özellikle ateşkesin sona ermesinin ardından Husilerin hesaplarının ve terör saldırılarının hükümeti daima hazır ve tetikte tutup tutmadığı sorunu yöneltti. mi tutuyor? 
Mübarek’in cevabı şöyle oldu:
“Ateşkes fiilen sona erdi ancak bununla birlikte hükümet ve Başkanlık Konseyi, Husilerin devam eden vurgunculuğuna rağmen Yemen halkının rahatlaması için ateşkese, uçuşların devamına ve petrol türevi gemilerin limanlarına girişine izin veriyor. Bununla birlikte, ekonomik altyapı ve petrol ihracat limanlarına yönelik kasıtlı terör saldırılarına ek olarak ordu güçleri mevzilerinin doğrudan bombalanması, güçlerin ve savaşçıların devam eden seferberliği veya bazı cephelere girme girişimleri yoluyla, çeşitli cephelerde tehlikeli bir Husi gerilimi söz konusu. Hükümet daha önceki açıklamalarında, Husi milisleri şiddet ve terörizm peşinde koşmaya devam ettiği sürece tüm seçeneklerin açık olduğunu doğrulamıştı. Husileri terörist bir grup olarak sınıflandırma kararını harekete geçirmek için hükümet tarafından yakın zamanda kabul edilen bir dizi önlem var.”

Batı ülkeleri
Birçok ülke emen kriziyle yakından ilgileniyor. 18’in üzerinde ülkeden oluşan dost bir grubu var. Bu  insani ve siyasi ülkeler Yemen krizini bitirmeyi hedefliyor. Bu nedenle büyükelçiler ve diplomatlar aktif olarak Yemen hükümeti ve temsilcileriyle çeşitli alanlarda toplantılar yapıyor. Peki, Yemen bu ülkelerdem, özellikle Batı’dan ne istiyor? Mübarek bu soruya, tüm dost ve Batılı ülkelerden, Husileri terör örgütü ilan etmelerini istediklerini, bunun sadece Husilerin saldırılarını durdurmakla sınırlı kalmayıp bölgesel istikrarı destekleyeceğini, bölgesel ve uluslararası barış ve güvenliği koruyacağı cevabını verdi.
Mübarek, Yemen'i önemseyen ülkelerin, özellikle küresel düzeydeki yüksek enflasyon, gıda ve enerji ışığında hükümetin karşılaştığı büyük zorluklarla yüzleşmesine yardımcı olmak için ekonomik desteği arttırdığına değinerek bunun Yemen halkının karşı karşıya olduğu sorunları ve tehlikeleri artırdığını ve terörist milislerin yürüttüğü savaşın neden olduğu insani krizi durdurmak için tüm kardeş ve dost ülkelerin büyük ve sürekli desteğini gerektirdiğini söyledi.



Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
TT

Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)

Nesrein El-Bakhshawangy

Yazar, müzisyen, belgesel film yapımcısı ve çevre aktivisti Andri Snaer Magnason, şiir, roman, tiyatro, çocuk ve genç yetişkin edebiyatı ve bilimsel kitaplar yazarak İzlanda Edebiyat Ödülü'nü tüm dallarında kazanan tek isim. Magnason, “LoveStar: A Novel” (Love Star) adlı kitabıyla 2016 yılında Fransa'da En İyi Yabancı Bilim Kurgu Romanı ödülü de dahil olmak üzere birçok ödül kazandı.

Magnason, 1973 yılında doğdu, İzlanda Dili ve Edebiyatı bölümünde okudu. Ancak çevre ve iklim değişikliği konuları ilgisini çeken yazar, yazılarında başlıca olarak bu konuları ele aldı. Ülkesinin temiz enerjiye geçmesi ve ulusal dilin önemi gibi alanlarda sıkı çalışmalar yapmak üzere 2016 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını koydu. Çalışmaları İngilizce, Fransızca, Japonca, Arapça ve Türkçe dahil olmak üzere 30'dan fazla dile çevrildi.

İşte Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason röportajın tam metni;

*Çevre ve iklim değişikliği hakkında yazmaya ilk olarak ne zaman ilgi duymaya başladınız?

Milenyumun başlarında İzlanda'daki birçok önemli yer kentleşme tehdidi altındaydı. Örneğin, belirli bir kaz türünün dünyadaki en büyük yuvalama alanı sular altında kalmıştı. Bunun gibi tehdit altındaki pek çok yerin yazabileceklerimden çok daha önemli olduğunu hissettim. Bu alanları koruyup koruyamayacağımı, dünyaya bir roman ya da yeni bir kitapla yapabileceğimden daha fazla katkıda bulunup bulunamayacağımı merak ettim. Daha sonra bu düşüncelerimi, bazen doğrudan, kurgusal olmayan bir biçimde, bazen de bilim kurgu, şiir ya da çocuk kitaplarında konu etrafında örmenin bir yolunu buldum ve bunları bir kitaba dönüştürdüm.

LoveStar: A Novel kitabında en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim.

Teknoloji ve özgürlük

*LoveStar: A Novel adlı romanınız teknoloji ve özgürlük arasındaki çatışmayı ele alıyor. Sizi bu romanı yazmaya iten neydi?

LoveStar: A Novel oldukça çılgın bir roman. İçinde bulunduğumuz çağın mitlerine karşı ilerleme ve teknoloji dünyasını keşfetmek ve şu anki trajik tanrılarımızı incelemek istedim. Yani Elon Musk ya da Steve Jobs gibi girişimciler dünyada devrim yarattılar, ama aynı zamanda kendilerini de yok ettiler. Onlar bana dünyayı istila eden ve bedenlerini ya da ruhlarını ele geçiren fikirlerin sadece ev sahipleri gibi görünüyorlar. Bu roman sosyal medyanın hayatımıza girmesinden önce yazıldı. Bu yüzden Jobs ve Musk'ın romanın ilham kaynağı olduğunu söylemek yanlış olur. Bu roman onları bu yolculuğa çıkmadan önce yazıldı. Yaklaşan internet çağının vaat ettiklerini, bağlantı ve veri çağını ve bu gelişen teknolojilerin sonuçlarını keşfetmek istedim. Sahte haberler, bilgi balonları ve kişiselleştirilmiş derecelendirmeler kitapta geçse de bunlar o zamanlar gündemde olan konular değildi. George Orwell’ın 1984 adlı kitabını, Kurt Vonnegut ve Aldous Huxley'in eserlerini, kendi zamanlarının gerçekliğine nasıl tepki verdiklerini ve bizim gerçekliğimiz için ne tür bir tepki hayal ettiğimi düşünüyordum. Uluslararası şirketlerin etiği ‘eğer biz yapmazsak başkası yapacak, o yüzden biz de yapmalıyız’ şeklindedir.

sdwcfvrgbt
LoveStar: A Novel adlı romanın kitap kapağı

*Peki bu romanda modern kapitalizmi ve onun toplum üzerindeki etkisini eleştirirken size ilham veren neydi?

Ben bunu daha çok araştırma, taklit ve deney olarak görüyorum. Doğanın ya da insan etkileşimlerinin ve kültürün giderek daha fazla alanının metalaştığını hissettim. Yeni teknolojinin, daha önce mümkün olmayan insan ilişkilerinden yararlanma ve bunlardan faydalanma olanaklarını nasıl açacağını düşündüm. Hiçbir şeyin kendi haline bırakılamayacağına, çağımızda her şeyi sonuna kadar sömürme eğiliminde olduğumuza tanık olmaktan ilham aldım ve bu romanda en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim. LoveStar: A Novel, bu 'kaynakları' sonuna kadar kullanmanın yollarını buluyor.

İklim değişikliği meseleleri

*Bize “On Time and Water” (Zaman ve Suya Dair: Bir Buzula Ağıt) adlı kitabı yazma sürecinden bahseder misiniz? Kitabın beyaz perdeye uyarlanma fikri nasıl ortaya çıktı ve filme nasıl hazırlandınız?

Yaşadığım zamanın ve mekânın bir yazarı olarak, bu konu benim için yazılması gereken en önemli konuydu. İklim değişikliği meseleleri üzerine yazılan çoğu yazının ilgi çekici olmadığını ve hatta yapay zeka tarafından yazılmış gibi tahmin edilebilir olduğunu gördüm. Bu konuların akıbetini öngörebildiğimi ve anlatı yoluyla bunlar hakkında beyin fırtınası yapabildiğimi fark ettim. İletişim yeteneği, bilimsel konuları ortalama bir insana açıklamak için büyük önem taşısa da bunun ötesine geçilmesi gerektiğini hissettim. Daha derin bir yaklaşım gerekiyordu. Bu dilden daha büyük bir şey. Zira bu temiz enerji dünyasına doğru bir paradigma değişimiyle ilgili ve bir paradigma değişiminde dil ve normlar yıkılmaya başlar.

ccdfvrbg
On Time and Water romanının kitap kapağı

İçinde yaşadığımız zamanı anlamadığımızı nasıl anlayabiliriz? Kitap ailemle ilgili, büyükannem ve büyükbabam 1950'lerde buzul kaşifleriydi. Kitap, bir yandan da zamanı ele alıyor. Çünkü 2100 gerçekten ne anlama geliyor? Biz bunu nasıl anlıyoruz? Kelimeler ne anlama geliyor? Olaylar 1000 ya da 2000 yıl sonra hala iklim değişikliği olarak adlandırılacak mı yoksa başka bir isimle mi anılacaklar?

Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor.

Çocuklar ve çevre

*Bir çocuk edebiyatı yazarı olarak, sizce çocukları ve gençleri çevreyle ilgili konularda erken yaşta eğitmek önemli hedeflere ulaşılmasına nasıl yardımcı olabilir?

Çocukların ve gençlerin tüm eğitim metotlarıyla temiz enerjiye geçişin önemi konusunda bilinçlendirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü geçtiğimiz yüzyılın tasarım yöntemleri, alışkanlıkları ve endüstrisi artık eskidi. Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor. Benim yaşıma geldiklerinde tüm dünyanın temiz enerjiye ihtiyacı olacak. Bu büyük bir değişim ve zorluk. Bugün doğan bir çocuk 2100 yılı civarında emeklilik yaşına ulaşacak. Şu anda dünyamız gelecekte istikrarlı olacak şekilde tasarlanmamıştır.

tynm
The Casket of Time (Yonder) kitabının kapağı

Bir genç yetişkin romanı olan The Casket of Time'da modern hikayeleri antik destanlarla birleştirirken karşılaştığınız zorluklar oldu mu?

Yeni bir eser yazarken karşılaşılan başlıca zorluk, eserin çerçevesini belirlemektir. Eser bir seri mi olmalı? Üç kitap mı, beş kitap mı? Ya da çok uzun bir kitap olabilir. Ama ben uzun kitaplardan ziyade kısa ve konu odaklı hikayeleri seviyorum. Bu yüzden geleceğin ve geçmişin hikayelerini bir arada örmek ve bunları mantıklı, şaşırtıcı ve izleyiciler için eğlenceli hale getirmek zordu, ama umarım başarmışımdır.

Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabilir, ancak bir kelime de bin resimden daha fazlasını anlatabilir.

*Kişisel internet sitenizde “Ben Noam Chomsky ve Lewis Carroll'un gayrimeşru oğluyum” diye yazmışsınız. Onların yazıları çalışmalarınızı nasıl etkiledi?

Chomsky'nin dilbilim teorilerini inceledim. Carroll ise beni vahşi ve eğlenceli hayal gücüyle etkiledi. Kelimelere ve dile olan ilgi ve hayal gücünüzü ne kadar genişletebileceğinizi görmek gibi şeyler zihnimde takılıp kaldı.

*“Dreamland” (Düş ülkesi) kitabınızın belgesel film haline getirilmesiyle birlikte, edebiyatın görsel eserlere dönüştürülmesinin önemini nasıl görüyorsunuz?

Gerek sözlü anlatıcılık gerek kitapta yazılı, gerekse müzikal ya da film olarak olsun hikayelerin farklı ifade biçimleri her zaman ilgimi çekmiştir. Farklı formlardan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Her ifade biçiminin kendi kuralları ve kendi büyüsü vardır. Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabileceği gibi bir kelime de bin resimden fazlasını anlatabilir.

*Sizi 2016 yılında İzlanda cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaya iten neydi? Sizce bir şair ve romancı böyle bir makamda ne kadar başarılı olabilir?

İzlanda cumhurbaşkanı devletin bir temsilcisidir. Doğrudan bir gücü olmasa da nüfuzu vardır. Benim gündemim İzlanda dilinin korunmasının önemi konusunda farkındalık yaratmak ve İzlanda'nın iklim değişikliğinin etkileri konusunda küresel bir eylem örneği haline gelmesini sağlamaktı. Cumhurbaşkanlığı daha çok kelimeler, kavramlar ve vizyonla ilgili. Bu, bugün her zamankinden daha önemli olduğu için gündeme getirebileceğimi düşündüğüm bir konuydu.

*Tüm ilgi alanlarınız arasında en çok neyle gurur duyuyorsunuz ve neden?

Belki çocuklarım! Dört tane çocuğum var. Ama birçok ülkedeki insanlara ulaşan çok farklı türde sanat yapma becerimle gurur duyuyorum. İzlandaca yazmak ve çeviri yoluyla Arapça konuşulan ülkelerdeki biriyle konuşmak ve yazının hala sınırları aşabildiğini görmek harika. Bununla gurur duyuyorum.

*Belgesel film yapımcısı olarak yaptığınız çalışmalar yazarlığınızı nasıl etkiledi?

Kariyerimi tarımdaki gibi bir tür ürün rotasyonu olarak görüyorum. Ürün rotasyonunda bir yıl patates ekersiniz, ertesi yıl arpa ve sonra belki de bir yıl boyunca tarlada yabani otların büyümesine izin verirsiniz. Böylece her tarla diğerini besler. Of Time and Water'ı yazarken kendimi bir belgesel film çekiyormuş gibi hissettim. Bilim insanlarıyla, yaşlılarla, Dalai Lama gibi kişilerle röportajlar yaptım. Ama sonra elimdeki malzemenin o kadar büyük olduğunu fark ettim. Bunun kitaplaştırılması gerektiğini düşündüm ve şimdi de bir belgesel film oldu.

*Belgesel filminiz “The Hero's Journey to the Third Pole - a Bipolar Musical Documentary with Elephants” (Kahramanın Üçüncü Kutba Yolculuğu: Fillerle Bir Bipolar Müzikal Belgesel) adlı belgesel filminiz, bipolar bozukluğu olan kişilerle ilişkili ruh sağlığı sorunları ve yaratıcı yetenekler konusunda farkındalık yaratmayı mı amaçlıyor?

Akıl hastalıkları üzerine tartışmak zor ve hassas bir konu. Filmimde, bipolar bozukluk şikayeti olan iki kahramana kendileri hakkında konuşma şansı verdik. Filmde tıpkı hepimiz gibi çok sempatik iki insan görüyoruz. Yani hayatlarının bir noktasında normal biri gibi muamele görüyorlar. Ancak hastalığın depresif evrelerinde karanlık zamanlardan geçerken manik evrelerinde yıldızlara dokunacak kadar coşkulu olabiliyorlar. Ardından farklı bir bilinçle ve hepimizin bir şekilde öğrenebileceği yeni bir insanlık durumu anlayışıyla geri dönüyorlar.