Lübnan, gümrük vergilerini on kat artırıyor

Lübnan Merkez Bankası, liranın resmi kurunda düzenleme kararı aldı

Bir döviz bürosunda değerinin büyük bir kısmını kaybeden Lübnan lirası banknotları (Reuters)
Bir döviz bürosunda değerinin büyük bir kısmını kaybeden Lübnan lirası banknotları (Reuters)
TT

Lübnan, gümrük vergilerini on kat artırıyor

Bir döviz bürosunda değerinin büyük bir kısmını kaybeden Lübnan lirası banknotları (Reuters)
Bir döviz bürosunda değerinin büyük bir kısmını kaybeden Lübnan lirası banknotları (Reuters)

Merkez Bankası Başkanı’nın doların resmi kurunun gelecek Şubat ayından itibaren on kat artarak 15 bin lira olacağını açıklamasının ertesi günü Maliye Bakanlığı tarafından 23 Kasım’da yapılan açıklamaya göre Lübnan hükümeti, Aralık ayının başından itibaren on kat artışla gümrük vergilerini toplamaya başlayacak. Bazı kesimler tarafından bu adım, dolar kurunu üç fiyatla (şu anda dolar başına 40 bin lira civarında olan paralel piyasa platformunun fiyatı, 30 bin lira olan Merkez Bankası’na ait ‘Sayrafa’ platformunun fiyatı, 15 bin lira olmak üzere bankadan para çekme ve gümrük ücretleri fiyatı) sınırlamak için bir önlem olarak görülüyor.
Maliye Bakanı Yusuf el-Halil, 23 Kasım’da yaptığı açıklamada “Maliye Bakanlığı, Merkez Bankası’nda Gümrük İdaresi’nin ithal mal ve eşya üzerinden tahsil ettiği vergi ve harçların 1 Aralık’tan itibaren ABD doları başına 15 bin lira üzerinden hesaplanmasına ilişkin yazı gönderdi” dedi. Halil, “Bu önlem, fiyat farklılıkları istismarını sınırlamaya ve hazinenin maruz kaldığı bozulmaları ve kayıpları azaltmaya yardımcı olacak” şeklinde konuştu.
Lübnan Merkez Bankası Başkanı Riyad es-Selame’nin döviz kuruyla birlikte liradaki müteakip değişiklikleri açıklaması, finans ve bankacılık çevreleri tarafından pek şaşırtıcı olmadı. Bu adım, yeni bir cumhurbaşkanının seçilmesi, tam yetkilere sahip yeni bir hükümetin kurulması ve toparlanma ve kurtarma planının uygulanmasından başlayarak, anayasal kurumlara düzen geri dönene kadar devam eden bozulmanın yansımalarını kontrol altına almak için kısmi bir girişimi temsil ediyor.
Yenilik, değişiklik yapılan fiyatın uygulandığı tarih olarak 1 Şubat’ı belirlerken, bu da fiyat aralığını, yeni fiyat (dolar başına 15 bin lira) ve ‘Sayrafa’ platformundaki işlem fiyatı dahil olmak üzere üç belirli seviye ile sınırlandırmayı hedefliyor.
Selame, bir televizyon kanalına verdiği bir röportajda, döviz kurlarını birleştirme aşamasına girdiklerini belirtirken, bunun Maliye Bakanlığı’nın kararlaştırdığı gümrük doları ile diğer harç ve vergilerle başlayacağını dile getirdi. Riyad es-Selame, “Genelgeler, Sermaye Kontrol Kanunu çıkarılmadığı sürece yürürlükte kalacaktır. Daha sonra tüm bu genelgeleri iptal edeceğiz. Para Çekme ve Sermaye Kontrol Kanunu’nda yer alan gereklilikler uyarınca, mevduat sahipleri ve bankalar arasındaki etkileşime göre işlemlere tabi olacağız” dedi.
Bazı banka ve finans kuruluşlarındaki yetkililerin değerlendirmelerine göre girişimin ilanının ve değişikliklerin yürürlüğe gireceği tarihin belirtilmesinin, piyasalardaki parasal işlem kurallarını kısmen değiştireceği açık. Böylece onaylanan resmi fiyat, dolar başına bin 515 lira seviyesinde kademeli ve kalıcı olarak ortadan kalkacak. Kamu sektöründeki tüm işçilere ayda iki ek maaş, sosyal yardım ve iki kat yol ödeneği verilmesi kararının uygulanmasından ve 8- 12 bin lira olan mevduat dolar ödeneğinin 15 bin liraya çıkarılmasından sonra nakit akışlarının hacmi de lira ve dolar cinsinden değişecek.
Şarku’l Avsat’ın üst düzey bir banka yetkilisinden aktardığına göre yetkili, para otoritesinin hamlelerinin bir yandan anayasal ve siyasi boşlukları örttüğünü, diğer yandan da yürütme makamının bir dizi parasal ve mali çöküşü durdurmak için acil çareler oluşturma konusundaki yetersizliğinin devam ettiğini dile getirdi. Bu durum, Lübnan’ın uluslararası finansman piyasalarından çekilmesine yol açmıştı. Aynı şekilde Merkez Bankası rezervlerinden yaklaşık 20 milyar dolar tüketerek ve ulusal paranın kanamasını en üst düzeye çıkararak kümülatif olarak değerinin yüzde 95’inden fazlasını kaybetmesine neden olmuş, böylece finans sektörünün tüm kurumlarında iç ve dış güven stoku dağılmıştı.
Tüketim, hizmet, eğitim, hastane ve diğer piyasalarda benimsenen resmi kur ile piyasa işlem kuru arasındaki geniş marjlar çerçevesinde döviz kurlarının çoğulluğundan kaynaklanan parasal çarpıklıkları düzeltmeye yönelik herhangi bir hareket, ülkenin ve ekonomisinin son üç yıldır maruz kaldığı büyük parasal ve finansal krizleri yönetmek için bir yöntem geliştirmeye yönelik etkili yaklaşımlar kategorisine girecek. Aynı şekilde bir bankacı ve ‘First National Bank’ Genel Müdürü Necib Samaan, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, bu hareketliliğin dolar başına 8 ve 12 liralık fiyatlardan aylık tavanlar dahilinde para çekme işlemi gerçekleştiren banka mudilerinin maruz kaldığı yüklerin ve kur kayıplarının hafifletilmesine de katkı sağladığını dile getirdi.
Bu değerlendirme doğrultusunda Selame, “Genelgelerle krizi yönetmeye çalışıyoruz. Bu kriz, Merkez Bankası kapsamının ötesinde zorluklarla karşı karşıyaydı. Yaşanan en önemli olay, Lübnan’ı finans piyasalarından büyük ölçüde izole eden ve doların Lübnan’a girişini zorlaştıran Lübnan dış tahvillerinin ödenmesinin durdurulması oldu. Tüm dünya ekonomileri üzerinde etkilerini bırakan Korona pandemisi için de aynı şey geçerli” ifadelerini kullandı.
Değişikliğin ardından resmi döviz kurlarının durumu hakkında ise normal piyasada, 15 bin lira ve takas fiyatı olmak üzere iki fiyat onaylanacak. Merkez Bankası Başkanı, döviz kurunun birleştirilmesinin bir çırpıda gerçekleştirilemeyeceğini söylerken, “Bu nedenle platform, birleştirilmiş fiyatı belirlemek için referans haline gelene kadar bu ilk aşama olacaktır” dedi. Paralel piyasa ticaretinde, piyasa arz ve talebe göre fiyatı belirliyor. Selame’ye göre fiyat dalgalı hale gelse bile, Merkez Bankası tetikte olacağı için büyük dalgalanmalara tanık olunmayacak. Aynı şekilde Riyad Selame, “Mesela bugün piyasada 70 trilyon Lübnan lirası var ve biz karar verdiğimizde bütün liraları toplayabiliyoruz. Piyasalar bunu biliyor. Eğer karar alırsak, piyasayı liradan arındırmak için bir milyar dolar ortaya koyabiliriz” dedi.
Selame ayrıca, “Para Fonu, kamu sektöründeki artışların bilinçli olmasını, yani artışların aktif çalışanları da kapsamasını tavsiye etti. Ama muhtemelen ülke dışında olan çalışanlar var. Bu nedenle, devletin yönetilme şeklinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Lübnan Bankası her şeyi çözebilecek tek taraf değil” ifadelerini kullandı.



PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Bir gün içinde PKK militanları Türkiye topraklarından çekiliyor veya Güvenlik Konseyi Hamas'ı silahsızlandırma kararı aldı ya da Lübnan hükümeti ordunun Hizbullah'ı silahsızlandırma planını bekliyor yahut Irak'taki Haşdi Şabi ile Suriye, Yemen ve Libya’daki diğer örgütler hakkında benzer haberler ve raporlar duyabiliyoruz. Yıllardır, bu savaşçı örgütler, üyeleri ve davranışları bölgemizdeki en önemli ve çoğu zaman tek haber oldular. Dış gözlemciler artık siyasi, sosyal ve kültürel sahnemizi çok çeşitli örgütlerin ve savaşçılarının yuvasından ibaret sanmaya başladılar.

Bu örgütler yalnızca silahlı eylem konumunu işgal etmiyorlar, aynı zamanda siyasi rollere, etkinliğe ve üretkenliğe de sahipler. Yaşadıkları toplumların geniş kesimleri için prestijli ve sembolik değere sahip bir konuma sahipler. Savaşçıları, en azından toplumun belirli bir kesimi için, bir kutsallık halesiyle çevrililer.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre 1970'lerin başından itibaren, bu örgütler bölgemizdeki olağanüstü siyasi gerçeklikler ve bağlamların bir sonucu olarak ortaya çıktılar. Filistin ve Kürt meselelerine, birçok devletin, kendilerini baskı altında hisseden, yalnızca siyasi eylem ve mücadeleyle asgari düzeyde bile uzlaşıya varamayan milyonlarca insandan oluşan topluluklara yönelik bir tür “sıfır toplamlı” yaklaşımı damga vurmuştu. Nasırcılığın 1967’deki savaşta uğradığı yenilgi, devletin ve düzenli orduların sahip oldukları güç ve nüfuzu kaybetmelerine neden oldu. İran rejimi, dış politikasının bir dayanağı olarak hizipçiliğe dayanan uzun vadeli bir strateji uygulayarak, bu iki temele mezhepsel bir boyut ve yük ekledi. Ancak, bu örgütlerin türediği ülkelerde ekonomik, siyasi, güvenlik, anayasal, eğitim ve sağlık yapıları tamamen başarısız olmasaydı, bu çeşitli koşullar ve araçlar etkili olmazdı. Söz konusu örgütler bu başarısızlık sayesinde kendilerini kurtarıcılar ve devlet adına hareket ederek tüm ulusu koruyan araçlar olarak sundular.

Yarım asırdan fazla bir süre boyunca, bu örgütlerin üyeleri ve liderleri, toplumlarımızın geniş kesimleri arasında sahip oldukları “sembolik hegemonya” sayesinde, kamusal alana bir değerler, söylemler ve normatif araçlar cephanesi dayatmayı başardılar. Bunlar arasında şunlar sayılabilir: “Şiddet, değişimin özü ve tek aracıdır”, “sembolik lider tarihsel bir zorunluluktur”, “mevcut koşullar ucu açık bir olağanüstü hal gerektirmektedir”, “toplumsal ilerleme ve statü, bu örgütlere sadakat ve bağlılıkla bağlantılıdır”, “bu sınıfın üyeleri eleştirinin ötesindedir ve şehitler aziz statüsüne sahiptir”, “servet, eğitim, incelikli eylemler, entelektüel üretim ve sanatsal çalışma gibi şeyler, bu örgütlerle bağlantılı olmadıkları sürece anlamsızdır”. Bunlar ve benzeri birçok söylem kamusal alanda sürekli bir korku duygusu yaratıyor ve mevcut koşullarımızın “istisnai” olduğu yönünde derin bir hissi besliyordu. Tüm bunlar, toplumların geleceği ve güvenliği ve bu “savaşçı sınıf” örgütlerinin varlığını sürdürmesiyle sıkı sıkıya bağlantılıydı.

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu

Bir bakıma, bu sınıfın üyeleri, başlangıçta üyeleri İmparatorluk Muhafızları'nda asker olan, daha sonra zamanla, toplumsal güvenliği ve kaos dönemlerinde imparatorluk gücünün bütünlüğünü korumada oynadıklarını söyledikleri olağanüstü roller sayesinde kamusal bir rol, bir tür kontrol, otoriter konum ve sembolik statü üstlenen geleneksel Japon samuraylarına benzer hale geldiler. Davanın koruyucularından “davanın kendisine” dönüştüler. Kamu düzenini korumaya adanmış savaşçılar konumundan, her türlü kamusal erdemin sembolü haline geldikleri için, yerel topluluklara kendilerine ayrıcalıklı bir şekilde davranmayı dayatan, mali, idari, ticari, sembolik ve kültürel derebeyliklerin liderleri ve sahipleri konumuna geçiş yaptılar.

Tıpkı Japon samuraylarının tarihsel anlatısında olduğu gibi, bölgemizdeki bu savaşçılar ve örgütleri de, farklı derecelerde de olsa oldukça karmaşık ve istisnai tarihsel koşullardan sonra ortaya çıktılar. Ancak kendilerini “davanın kendisine” dönüştürmekten çekinmediler. Bu çeşitli örgütler, varoluşlarının asıl nedeni ortadan kalkmış olsa bile, askeri ve sembolik genel egemen statülerini her zaman farklı derecelerde de olsa korumaya gayret ettiler. Nitekim Lübnan Hizbullahı, İsrail'in bir kısmını yeniden işgal etmesinden önce tüm Lübnan topraklarından çekilmesinden çeyrek asır sonra bile silahlarını elinde tutmaya kararlı. Filistinli Hamas hareketi, silahını, Filistin'in tek kurtarılmış bölgesi olan Gazze Şeridi'ndeki tüm yaşam biçimlerinin sürekliliğinden ve devamından daha kutsal, gerekli ve kaçınılmaz görüyor.

Ancak, savaşçı sınıf ve silahlı örgütleri içindeki tüm bu otoriter özelliklerin bölgemizde yerleşik olmasına, toplumlarımızdaki genel modernleşme süreçleri bağlamında oynayabilecekleri gerici rollerin açıkça kabul edilmesine rağmen, temel soru hâlâ ortada duruyor: Bu örgütleri, bu istisnai sınıfı, ortaya çıktıkları koşulların, iklimlerin ve şartların yapısında köklü dönüşümler yaratmadan rollerini ve egemenliklerini ortadan kaldırmak mümkün müdür? Mevcut Hamas dağılsa bile, milyonlarca Filistinli, nesnel bir barışı asgari koşullarda da olsa karşılayan bağımsız bir devlete sahip olmadığı sürece, farklı isimler, sloganlar ve mekanizmalarla yeni bir Hamas'ın ortaya çıkmayacağının garantisi var mı? Türkiye'deki Kürt sorunu, Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) ve 40 yıllık silahlı mücadelesinin doğuşuna mı sebep oldu, yoksa PKK mı Kürt sorununu doğurdu? Dolayısıyla “Kürt mazlumiyeti gölü” varlığını ve etkinliğini koruduğu sürece, oradaki “Kürt mücadelesi balığı”nın yok olacağının bir garantisi var mı?

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu. Ama öncelikle Japonya, “hakkı” olduğuna inandığı şey uğruna komşu ülkeleri işgal edip milyonlarca masum insanı tekrar öldüremeyecek üretken bir ülke. Japonya artık birçok şeyi başarabilen bir ülke, bunların başında da geçmişte yaptıklarından dolayı özür dileyebilmesi geliyor.


Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
TT

Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)

Suriye Savunma Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, dün akşam Rakka kırsalında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çıkan çatışmalarda iki askerin öldürüldüğünü duyurdu.

Suriye devlet televizyonu dün akşam, SDG'nin bölgedeki Suriye ordusu mevzilerine sürpriz bir saldırı düzenlemesinin ardından Rakka'nın doğusundaki Ma'adan şehri civarında şiddetli çatışmaların çıktığını bildirdi. Kanal, SDG'nin bölgedeki ordu mevzilerini hedef almasının ardından ordu topçularının SDG'nin ateşine karşılık verdiğini de ekledi. SDG ise güçlerinin DEAŞ unsurlarının Rakka'nın doğusundaki Ganem el-Ali çölünde bulunan mevzilerine insansız hava araçları (İHA) fırlatmak için kullandıkları bir dizi mevziyle mücadele ettiğini söyledi. SDG tarafından yapılan açıklamada, “Bölge, bu hafta Şam hükümetine bağlı gruplar tarafından bir dizi saldırıya maruz kaldı. Bu saldırılar, terörist saldırılarını gerçekleştirmek için bu bölgeleri kullanan DEAŞ unsurlarının faaliyetleriyle paralel olarak gerçekleşti” denildi. SDG, ‘Suriye'nin kuzey ve doğusunu meşru bir şekilde savunmaya ve sivilleri hedef alan her türlü terörist tehdidi önlemeye’ kararlı olduğunu vurguladı.

Bu hafta başında SDG, doğu Rakka'da Suriye hükümeti gruplarının saldırısını engellediğini duyurmuş ve çatışmanın tırmanmasını önlemek için orantılı bir yanıt verildiğini belirtmişti.

SDG, Suriye'nin kuzey ve doğusunun büyük bir bölümünü kontrol ediyor.

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra geçen ay, başkent Şam'da SDG lideri Mazlum Abdi ile görüştüğünü ve ülkenin kuzey ve kuzeydoğusundaki tüm cephelerde ve askeri konuşlanma noktalarında derhal kapsamlı bir ateşkes üzerinde anlaştıklarını söyledi.


İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)

İsrail savaş uçakları, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusuna hava saldırısı düzenlerken, sivil savunma ekipleri kanlı bir günün ardından bölgeden üç ceset çıkardı ve 15 yaralıyı tahliye etti.

Filistin Enformasyon Merkezi, ‘işgal uçaklarının bu sabah erken saatlerde Han Yunus'un doğusunda, ağır topçu bombardımanı ile eşzamanlı olarak birkaç hava saldırısı düzenlediğini’ bildirdi.

Gazze Şeridi'ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, ‘işgal güçlerinin Han Yunus'un doğusundaki Beni Suheyla bölgesinde bir evi bombalamasının ardından üç şehit çıkarıldığını ve 15 yaralı tahliye edildiğini’ duyurdu.

Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin sağlık kaynakları dün, ‘İsrail ordusunun 10 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ederek, Gazze ve Han Yunus şehirlerinde 17'si çocuk ve kadın olmak üzere 28 kişiyi öldürdüğünü’ bildirdi.

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım bugün yaptığı açıklamada, İsrail’i Gazze anlaşmasını ihlal etmekle suçladı. Kasım, İsrail’in aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda kişiyi öldürdüğünü ve yaraladığını belirterek, Mısır, Katar, Türkiye ve ABD’yi bu ‘ihlalleri’ derhal durdurmak için harekete geçmeye çağırdı.

Kasım, İsrail ordusunun ‘anlaşmanın varlığına rağmen Gazze’de büyük bir katliam gerçekleştirdiğini’ ve bu tutumun, İsrail hükümetinin arabulucular ve garantör ülkeler nezdindeki açık saygısızlığını yansıttığını söyledi. Kasım ayrıca, bu ülkelerin işgalci güçlerin Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurmakta yetersiz kaldığını ifade etti.

dwef
İsrail'in düzenlediği hava saldırısının gerçekleştiği bölgeyi inceleyen Filistinliler (Reuters)

Kasım, “Şarm eş-Şeyh'te anlaşmayı imzalayan tüm tarafları, özellikle Mısır, Katar, Türkiye ve ABD'yi, sorumluluklarını yerine getirmeye ve işgalin saldırganlığını ve Gazze'deki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmanın ihlallerini durdurmak için acil önlemler almaya çağırıyoruz” dedi.