Lübnan, gümrük vergilerini on kat artırıyorhttps://turkish.aawsat.com/home/article/4005911/l%C3%BCbnan-g%C3%BCmr%C3%BCk-vergilerini-kat-art%C4%B1r%C4%B1yor
Bir döviz bürosunda değerinin büyük bir kısmını kaybeden Lübnan lirası banknotları (Reuters)
Merkez Bankası Başkanı’nın doların resmi kurunun gelecek Şubat ayından itibaren on kat artarak 15 bin lira olacağını açıklamasının ertesi günü Maliye Bakanlığı tarafından 23 Kasım’da yapılan açıklamaya göre Lübnan hükümeti, Aralık ayının başından itibaren on kat artışla gümrük vergilerini toplamaya başlayacak. Bazı kesimler tarafından bu adım, dolar kurunu üç fiyatla (şu anda dolar başına 40 bin lira civarında olan paralel piyasa platformunun fiyatı, 30 bin lira olan Merkez Bankası’na ait ‘Sayrafa’ platformunun fiyatı, 15 bin lira olmak üzere bankadan para çekme ve gümrük ücretleri fiyatı) sınırlamak için bir önlem olarak görülüyor.
Maliye Bakanı Yusuf el-Halil, 23 Kasım’da yaptığı açıklamada “Maliye Bakanlığı, Merkez Bankası’nda Gümrük İdaresi’nin ithal mal ve eşya üzerinden tahsil ettiği vergi ve harçların 1 Aralık’tan itibaren ABD doları başına 15 bin lira üzerinden hesaplanmasına ilişkin yazı gönderdi” dedi. Halil, “Bu önlem, fiyat farklılıkları istismarını sınırlamaya ve hazinenin maruz kaldığı bozulmaları ve kayıpları azaltmaya yardımcı olacak” şeklinde konuştu.
Lübnan Merkez Bankası Başkanı Riyad es-Selame’nin döviz kuruyla birlikte liradaki müteakip değişiklikleri açıklaması, finans ve bankacılık çevreleri tarafından pek şaşırtıcı olmadı. Bu adım, yeni bir cumhurbaşkanının seçilmesi, tam yetkilere sahip yeni bir hükümetin kurulması ve toparlanma ve kurtarma planının uygulanmasından başlayarak, anayasal kurumlara düzen geri dönene kadar devam eden bozulmanın yansımalarını kontrol altına almak için kısmi bir girişimi temsil ediyor.
Yenilik, değişiklik yapılan fiyatın uygulandığı tarih olarak 1 Şubat’ı belirlerken, bu da fiyat aralığını, yeni fiyat (dolar başına 15 bin lira) ve ‘Sayrafa’ platformundaki işlem fiyatı dahil olmak üzere üç belirli seviye ile sınırlandırmayı hedefliyor.
Selame, bir televizyon kanalına verdiği bir röportajda, döviz kurlarını birleştirme aşamasına girdiklerini belirtirken, bunun Maliye Bakanlığı’nın kararlaştırdığı gümrük doları ile diğer harç ve vergilerle başlayacağını dile getirdi. Riyad es-Selame, “Genelgeler, Sermaye Kontrol Kanunu çıkarılmadığı sürece yürürlükte kalacaktır. Daha sonra tüm bu genelgeleri iptal edeceğiz. Para Çekme ve Sermaye Kontrol Kanunu’nda yer alan gereklilikler uyarınca, mevduat sahipleri ve bankalar arasındaki etkileşime göre işlemlere tabi olacağız” dedi.
Bazı banka ve finans kuruluşlarındaki yetkililerin değerlendirmelerine göre girişimin ilanının ve değişikliklerin yürürlüğe gireceği tarihin belirtilmesinin, piyasalardaki parasal işlem kurallarını kısmen değiştireceği açık. Böylece onaylanan resmi fiyat, dolar başına bin 515 lira seviyesinde kademeli ve kalıcı olarak ortadan kalkacak. Kamu sektöründeki tüm işçilere ayda iki ek maaş, sosyal yardım ve iki kat yol ödeneği verilmesi kararının uygulanmasından ve 8- 12 bin lira olan mevduat dolar ödeneğinin 15 bin liraya çıkarılmasından sonra nakit akışlarının hacmi de lira ve dolar cinsinden değişecek.
Şarku’l Avsat’ın üst düzey bir banka yetkilisinden aktardığına göre yetkili, para otoritesinin hamlelerinin bir yandan anayasal ve siyasi boşlukları örttüğünü, diğer yandan da yürütme makamının bir dizi parasal ve mali çöküşü durdurmak için acil çareler oluşturma konusundaki yetersizliğinin devam ettiğini dile getirdi. Bu durum, Lübnan’ın uluslararası finansman piyasalarından çekilmesine yol açmıştı. Aynı şekilde Merkez Bankası rezervlerinden yaklaşık 20 milyar dolar tüketerek ve ulusal paranın kanamasını en üst düzeye çıkararak kümülatif olarak değerinin yüzde 95’inden fazlasını kaybetmesine neden olmuş, böylece finans sektörünün tüm kurumlarında iç ve dış güven stoku dağılmıştı.
Tüketim, hizmet, eğitim, hastane ve diğer piyasalarda benimsenen resmi kur ile piyasa işlem kuru arasındaki geniş marjlar çerçevesinde döviz kurlarının çoğulluğundan kaynaklanan parasal çarpıklıkları düzeltmeye yönelik herhangi bir hareket, ülkenin ve ekonomisinin son üç yıldır maruz kaldığı büyük parasal ve finansal krizleri yönetmek için bir yöntem geliştirmeye yönelik etkili yaklaşımlar kategorisine girecek. Aynı şekilde bir bankacı ve ‘First National Bank’ Genel Müdürü Necib Samaan, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, bu hareketliliğin dolar başına 8 ve 12 liralık fiyatlardan aylık tavanlar dahilinde para çekme işlemi gerçekleştiren banka mudilerinin maruz kaldığı yüklerin ve kur kayıplarının hafifletilmesine de katkı sağladığını dile getirdi.
Bu değerlendirme doğrultusunda Selame, “Genelgelerle krizi yönetmeye çalışıyoruz. Bu kriz, Merkez Bankası kapsamının ötesinde zorluklarla karşı karşıyaydı. Yaşanan en önemli olay, Lübnan’ı finans piyasalarından büyük ölçüde izole eden ve doların Lübnan’a girişini zorlaştıran Lübnan dış tahvillerinin ödenmesinin durdurulması oldu. Tüm dünya ekonomileri üzerinde etkilerini bırakan Korona pandemisi için de aynı şey geçerli” ifadelerini kullandı.
Değişikliğin ardından resmi döviz kurlarının durumu hakkında ise normal piyasada, 15 bin lira ve takas fiyatı olmak üzere iki fiyat onaylanacak. Merkez Bankası Başkanı, döviz kurunun birleştirilmesinin bir çırpıda gerçekleştirilemeyeceğini söylerken, “Bu nedenle platform, birleştirilmiş fiyatı belirlemek için referans haline gelene kadar bu ilk aşama olacaktır” dedi. Paralel piyasa ticaretinde, piyasa arz ve talebe göre fiyatı belirliyor. Selame’ye göre fiyat dalgalı hale gelse bile, Merkez Bankası tetikte olacağı için büyük dalgalanmalara tanık olunmayacak. Aynı şekilde Riyad Selame, “Mesela bugün piyasada 70 trilyon Lübnan lirası var ve biz karar verdiğimizde bütün liraları toplayabiliyoruz. Piyasalar bunu biliyor. Eğer karar alırsak, piyasayı liradan arındırmak için bir milyar dolar ortaya koyabiliriz” dedi.
Selame ayrıca, “Para Fonu, kamu sektöründeki artışların bilinçli olmasını, yani artışların aktif çalışanları da kapsamasını tavsiye etti. Ama muhtemelen ülke dışında olan çalışanlar var. Bu nedenle, devletin yönetilme şeklinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Lübnan Bankası her şeyi çözebilecek tek taraf değil” ifadelerini kullandı.
Gazze ateşkesi ‘ikinci aşamaya geçme’ engeliyle karşı karşıya
Gazze şehrinde yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
Arabulucular, Hamas'ın elinde tuttuğu İsrailli rehine cesetlerinin iadesi konusunda ilk aşamada yaşanan karmaşıklıklar nedeniyle, Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesi çağrısını giderek daha fazla dile getiriyor. Birinci aşama halen bir sonraki aşamanın ayrıntıları üzerinde uzlaşmaya varılamaması gibi karmaşık sorunlarla karşı karşıya. Tüm bunlar, İsrail’in geçtiğimiz ocak ayında yaptığı anlaşmayı bozması örneğinin tekrarlanabileceği endişelerini beraberinde getiriyor.
Ocak ayındaki ateşkes anlaşması üç aşamadan oluşuyordu. İlk aşama anlaşmanın imzalandığı tarihte başlamış ve 1 Mart'ta sona ermişti, ancak Hamas ve İsrail ikinci aşamaya nasıl geçileceği konusunda anlaşmaya varamamıştı.
O dönemde Hamas, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesi ve hareketin elinde tuttuğu tüm canlı rehinelerin serbest bırakılmasını öngören ikinci aşamaya geçmek istiyordu. Bunun yerine İsrail, savaşı sona erdirme veya güçlerini geri çekme taahhüdünde bulunmadan birinci aşamanın uzatılmasını istedi ve 18 Mart'ta savaşı yeniden başlattı.
Mısır, ‘Gazze Şeridi’ndeki ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesi gerekliliği’ yönündeki çağrısını yineledi. Bu açıklama, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas’tan cuma akşamı aldığı bir telefon görüşmesi sırasında yapıldı. Söz konusu ateşkes anlaşması, geçtiğimiz 10 Ekim’de yürürlüğe girmişti.
Ekim anlaşmasının birinci aşaması, askeri operasyonların durdurulmasını, İsrail ordusunun kısmi olarak geri çekilmesini, esir takası anlaşmasını ve Gazze’ye insani yardımların girişini kapsıyordu. Şimdiye kadar Gazze’deki Filistinli gruplar, İsrailli esirlerin 20’sini sağ olarak, 25’inin ise cesedini teslim etti. Ancak Refah Sınır Kapısı hâlâ açılmadı ve İsrail zaman zaman bölgeye hava saldırıları düzenlemeye devam ediyor.
İsrail Ordu Radyosu’na konuşan bir kaynak, Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in, ‘Gazze’deki İsrailli esirlerin tümünün cenazeleri geri alınmadan, Hamas ile yapılan anlaşmanın bir sonraki aşamasına geçilmemesini; ayrıca bölgenin tamamen silahsızlandırılmasına yönelik operasyon tamamlanmadan Gazze’nin yeniden imarına kesinlikle izin verilmemesini tavsiye ettiğini’ belirtti.
İsrail, Gazze Şeridi'nin Filistin yönetimi tarafından yönetilmesini reddediyor ve teknokratik bir komitenin kurulmasını engelliyor, Washington ise uluslararası bir güç kurulmasını istiyor. Gözlemcilere göre, Gazze Şeridi'nin yeniden inşasının kaderi ise belirsizliğini koruyor.
İsrail'in yerle bir ettiği evlerin enkazı yakınında oturan Filistinliler (AFP)
Filistinli siyasi analist Ekrem Atallah, “İsrail’le yapılan anlaşmaların aşamalara bölünmesi, İsrail’e bu anlaşmaları bozma imkânı veriyor. Bu durum ocak anlaşmasında olduğu gibi daha önce Oslo Anlaşması’nda da yaşandı. İsrail, askeri gücünü kullanarak ve fiili durumu dayatarak Filistinlilerle adeta oyun oynuyor. Bu nedenle sonraki aşamaya geçmek bir düğüm gibi görünüyor” ifadelerini kullandı.
Oslo Anlaşması, Eylül 1993’te İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında imzalandı. Anlaşma, Filistin özerk yönetimi düzenlemelerine ilişkin ilkeler bildirisinden başlayarak, anlaşmazlıkların çözümü ve bölgesel programlarla ilgili İsrail-Filistin iş birliğiyle sona eren toplam 17 maddeden oluşuyor.
Atallah, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “İsrail'i Ekim anlaşmasının geri kalan aşamalarını uygulamaya zorlamak, arabulucular ve Arap ve İslam ülkeleri aracılığıyla ABD Başkanı Donald Trump'a anlaşmanın geri kalan şartlarını yerine getirme konusunda baskı uygulayarak başarılacaktır. Şu ana kadar, ABD'nin anlaşmayı uygulamaya istekli olduğu söylenebilir” dedi. Mevcut anlaşmanın önündeki engellerden de bahseden Atallah sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunların başında İsrail'in niyetleri, uluslararası gücün ayrıntılarına odaklanılması, görevlerinde değişiklik yapılması ve İsrail'in Gazze Şeridi'nde güvenlik operasyonları yürütmesine izin verilmesi geliyor. Bu durum, anlaşmayı destekleyen ülkeleri öfkelendiriyor.”
Şarku’l Avsat’ın Axios internet sitesinden aktardığına göre, Washington pazartesi akşamı, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyelerine, en az iki yıl süreyle görev yapacak bir uluslararası görev gücü kurulmasını öneren bir karar taslağı sundu.
Washington, bu uluslararası gücün oluşturulmasının, anlaşmanın ikinci aşamasına geçilebilmesi için anahtar rol oynadığına inanıyor. Anlaşmanın bu aşaması, yönetişim, silahlar, uluslararası istikrar güçleri ve yeniden inşa konularını kapsıyor.
Mısır'ın Şarm eş-Şeyh kentinde imzalanan ateşkes anlaşmasının imza töreninden (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Birkaç gün önce, Yedioth Ahronoth gazetesi, İsrailli kaynaklara dayandırdığı haberinde, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer'in, Amerikan yönetimiyle Gazze’de İsrail’in hareket özgürlüğünü sağlamasına yönelik bir anlaşma belgesi üzerinde müzakereler yürüttüğünü belirtti. Bu anlaşmanın amacı, İsrail’in hareket alanını belirleyecek bir çerçeve oluşturmak ve uluslararası gücün Hamas’ı silahsızlandırmada başarısız olması durumunda Amerika'nın garanti sağladığı önlemleri belirlemek.
Askeri ve stratejik uzman Tümgeneral Hamdi Behit, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “İsrail ile ateşkes anlaşmalarının ileri aşamalarına geçiş, ‘düğüm’ haline geldi. Bu, İsrail hükümetlerinin anlaşmaları aşamalara ayırmakta ısrar ettiklerinde alıştıkları bir davranış. Mevcut anlaşmayı ilerletme sorumluluğu arabuluculara aittir ve ABD, anlaşmanın garantörü olarak bunu uygulamaya istekli olmalıdır” şeklinde konuştu.
Behit sözlerine şu ifadelerle devam etti: “Hamas şu anda zor bir durumla karşı karşıya. Çünkü elindeki tüm canlı rehineleri teslim etti ve tüm cesetleri teslim etmeye yakın. Şimdi odak noktası, ikinci aşamaya geçmek ve anlaşmanın şartlarının tam olarak uygulanmasını sağlamak için kullanılabilecek silahların teslim edilmesi meselesi.”
Birkaç gün önce İstanbul’da, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Ürdün, Pakistan ve Endonezya dışişleri bakanlarının katıldığı genişletilmiş bir bakanlar toplantısı düzenlendi. Toplantıda, ateşkesin pekiştirilmesi ve Trump girişimi ile ardından gelen Şarm eş-Şeyh Deklarasyonu’nun uygulanmasının takibi ele alındı. Ayrıca, Riyad'da düzenlenen İki Devletli Çözümün Uygulanması için Uluslararası Koalisyon'un son toplantısının sonuçları da müzakere edildi.
Şara, Beyaz Saray'a gidiyor: Suriye’nin DMUK’a katılması ne anlama geliyor?https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5206843-%C5%9Fara-beyaz-saraya-gidiyor-suriye%E2%80%99nin-dmuk%E2%80%99-kat%C4%B1lmas%C4%B1-ne-anlama-geliyor
Şara, Beyaz Saray'a gidiyor: Suriye’nin DMUK’a katılması ne anlama geliyor?
Görsel: Axel Rangel García
SubhiFranjieh
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, iki aydan kısa bir süre içinde ikinci kez ABD'ye gitti. Bu kez Washington’a giden Şeraa, Suriye'nin bağımsızlığından bu yana bir Suriye devlet başkanının Beyaz Saray'a yaptığı ilk ziyareti gerçekleştirdi. ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, ziyaretin gündeminde neler olacağından bahseden bir açıklamada bulundu ve ziyaretin amaçlarından birinin Suriye'nin ABD liderliğindeki DAEŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyon’a (DMUK) katılması olduğunu belirtti. Bu adımın ‘Washington ile ilişkilerde tarihi bir dönüşüm ve dönüm noktası’ olduğunu söyleyen Barrack’a göre Washington, bu adımı gerçekleştirmek için Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve İçişleri Bakanı Esad eş-Şeybani’nin küresel terörist yaptırım listesinden çıkarılması, Şam ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasındaki anlaşmanın uygulanması ve coğrafi ve lojistik açıdan Washington'ın Suriye'deki askeri varlığı için seçeneklerin incelenmesinin yanı sıra Suriye hükümetinin DMUK’a katılımını desteklemek için askeri eğitim ve yeterlik dosyaları dahil olmak üzere yasal ve siyasi engelleri aşmaya çalıştı.
Washington, Suriye'yi DMUK’a dahil ederek birçok hedefe ulaşmayı amaçlıyor ve Suriye hükümeti de bu katılımdan kazanç sağlayacak. Bu adım, bölgedeki gerilimi azaltmak, DAEŞ sorununu sona erdirmek ve Suriye'nin Doğu kampıyla önceki ittifaklarına geri dönmemesini sağlamak açısından hem siyasi hem de askeri olarak her iki tarafa da fayda sağlıyor. Ayrıca İran'ın bölgedeki müdahale yöntemlerini yenilemesini ve Washington ile müttefiklerinin çıkarlarını tehdit etmesini de engelliyor.
Washington neden Suriye'nin uluslararası koalisyona katılmasını istiyor?
Washington, Suriye cumhurbaşkanının Beyaz Saray ziyaretinden önce belirli hedefleri gerçekleştirmek için önemli siyasi baskı uyguladı. Bu hedeflerin başında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) Cumhurbaşkanı Şara ve Suriye İçişleri Bakanı Enes Hattab yaptırım listesinden çıkarılması yönünde oy kullanmasından önce aradaki anlaşmazlıkları azaltmak geliyordu.
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Şam'da ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Brad Cooper ile yaptığı görüşme sırasında, 12 Eylül 2025 (CENTCOM/Suriye Cumhurbaşkanlığı)
İkinci hedef, Washington ve DMUK’un Suriye'de DAEŞ karşıtı askeri operasyonlar için üs olarak kullanması ve Ortadoğu'daki Suriye ve DMUK’a lojistik destek sağlaması beklenen hükümet bölgelerindeki belirli askeri noktaların saha araştırmasını yapmaktı. Washington ayrıca bu askeri varlığı, Şam ile müzakerelerin ilerlemesini engelleyen İsrail'in endişelerini hafifletmede ve bölgedeki herhangi bir askeri varlığın, Washington ve Batı'daki müttefiklerinin çıkarlarını, özellikle de Rusya'nın varlığını etkilemesini önlemede etkili bir faktör olarak görüyor.
DMUK için bir üs kurma kararı halen tartışılıyor olsa da Al-Majalla'ya konuşan bazı Batılı kaynaklar, bu konuda önümüzdeki dönemde hızlı ilerleme kaydedileceğini ve fiili adımların Suriye'nin resmi imzasıyla bağlantılı olacağını öne sürdü.
Bunun yanında Washington'ın Suriye’de askeri bir üssünün bulunması, ABD Savunma Bakanlığı'nın (Pentagon) yeni Suriye hükümetine yönelik olumlu tutumundan endişe duyduğu için, ABD yönetimi içindeki görüş ayrılıklarını azaltmayı amaçlıyor. Bu yüzden operasyonları koordine etmek için Suriye hükümeti kontrolündeki bölgelerde DMUK için bir üssün bulunması, Pentagon ve DMUK’un bazı üyelerinin endişelerini hafifletecek. Al Majalla'nın edindiği bilgilere göre DMUK’tan bir heyet yakın zamanda Dumayr Askeri Havaalanı, es-Sin Askeri Havaalanı ve bazı yakın askeri üsler dahil olmak üzere birkaç askeri bölgeyi ziyaret etti. Bu havaalanlarının bulunduğu coğrafya, DEAŞ’ın çok aktif olduğu Suriye’nin el-Badiye (çöl) bölgesine açıldığı için birkaç açıdan stratejik öneme sahip. Suriye'nin güneyi ile Lübnan sınırına yakın et-Tanf Askeri Üssü’ne bağlanan uluslararası yol üzerinde bulunuyor. Al Majalla kaynakları, özellikle DMUK heyeti bu ayın başlarında ikinci kez ziyaret ettiği es-Sin Askeri Havaalanı'nın Dumayr Askeri Havaalanı'ndan daha fazla ilgi göreceğini tahmin ediyor. Heyetin havaalanı ve çevresindeki coğrafyayı kapsamlı bir şekilde incelemesi, DMUK’un havaalanına yakın gözlem noktaları kurmak istediğini ve bu havaalanının DMUK operasyonlarının ana üssü olacağını gösteriyor olabilir. DMUK için bir üs kurma kararı halen tartışılıyor olsa da Al-Majalla'ya konuşan bazı Batılı kaynaklar, bu konuda önümüzdeki dönemde hızlı ilerleme kaydedileceğini ve fiili adımların Suriye'nin resmi imzasıyla bağlantılı olacağını öne sürdü.
Washington, başından itibaren Suriye'ye destek vermek için bazı koşullar koydu. Bunların başında Suriye'nin DMUK’a katılımı geliyor. Bunun yanı sıra, Suriye ordusundaki yabancı savaşçılar sorununu çözmek, İran'ın Suriye topraklarına daha fazla girmesini engellemek, uyuşturucu ticaretiyle mücadele etmek, İsrail ile müzakere etmek ve Rusya'nın Suriye'deki nüfuzunu sınırlamak gibi bazı konular da bulunuyor.
Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke’ye bağlı Samandağ’da (Suveydiye) petrol sahalarının yakınlarında devriye gezen ABD askerleri, 13 Şubat 2021 (AFP)
Suriye'nin DMUK’a katılması, Washington ve Batı'ya birçok siyasi ve askeri kazanım sağlıyor. Suriye hükümeti, terörle mücadelede resmi olarak bir ortak olacak ve bunu başarmak için, yabancı savaşçıların dosyalarını kapatmak, orduyu ve terörizm konusunda uzmanlaşmış güçleri yeniden yapılandırmak, DMUK ile bilgi paylaşmak ve DMUK güçlerinin Suriye hükümeti ile koordineli olarak operasyonlar yürütmesine izin vermek için içeride bazı adımlar atması gerekiyor. Suriye’nin DMUK’a katılımı, doğal olarak Suriye ordusu ile DMUK güçleri arasında eğitim ve koordinasyonun yanı sıra, aynı konuda Suriye ve Irak hükümetleri arasında koordinasyon kurulmasını da gerektirecek. Bu durum, Suriye-Irak sınırında konuşlu İran bağlantılı milislerle mücadelede iki hükümet arasında iş birliği kapısını aralayabilir. Bunun yanında bu katılım, Suriye'deki DMUK güçlerinin askeri varlığına meşruiyet kazandıracak ve bu da Washington ve müttefiklerine bölgede meşru siyasi ve askeri ağırlık kazandıracak. Aynı zamanda uzun vadede radikal akımların bölgeye geri dönmesini engelleyecek ve Suriye'yi geleneksel Doğu kampından çıkaracak.
Suriye hükümeti karar aşamasında
Suriye hükümeti, özellikle Savunma ve İçişleri bakanlıkları, son iki ay içinde Suriye'nin uluslararası koalisyona katılımını, bunun en iyi şekilde gerçekleştirilmesinde ortaya çıkabilecek faydaları ve engelleri tartışmak üzere birkaç toplantı düzenledi. Suriye’nin DMUK’a katılımının birçok faydası var. Bunlar arasında hükümetin meşruiyeti, koalisyonla ortaklık ve SDG ile müzakereler üzerinde yaratacağı etki sayılabilir. Zira SDG, DMUK’un Suriye'deki tek ortağı olmaktan güç alıyor. Savunma Bakanlığı'nın elde edeceği faydalar arasında, DEAŞ saflarında yer alan veya daha önce almış kişilerle ilgili DMUK’un elindeki bilgilere erişim yer alıyor. Bakanlık böylece kendi bünyesine katılmak isteyen kişiler üzerinde güvenlik kontrolleri yapma konusunda içsel bir güç kazanacak. Aynı durum İçişleri Bakanlığı için de geçerli. DMUK’un terörle mücadelede ortak olarak Suriye’ye sağlayacakları arasında eğitim ve silahlanma gibi askeri kazanımlar da bulunuyor.
Ancak bazı engeller de yok değil. Her iki bakanlığın en önde gelen isimleri Suriye'nin DMUK’a resmi olarak katılmasını destekliyor olsa da bu adıma karşı çıkan daha az etkili taraflar da var. Bunlar arasında, bu adımın kendileri için fiilen sonun başlangıcı olacağına inanan yabancı savaşçılar da bulunuyor. Belki de bir süre önce Fransız kampında yaşananlar, bu muhalefet akımlarının varlığının bir göstergesidir. Bu yüzden Suriye hükümeti, bu akımların varlığını dikkate almakta ve onları Suriye devletiyle yüzleşemeyecek kadar zayıf bulsa da DEAŞ’ın bu unsurları kendi çıkarları için kullanacağı ve onları kendi saflarına katacağı endişesiyle, onları kontrol altına alacak bir plana ihtiyaç duyulduğunu düşünüyor. SDG dosyası da Suriye hükümeti tarafından incelenen engellerden biri. SDG üyeleri, Washington tarafından terörle mücadele için eğitilmiştir ve Washington, Şam hükümeti ile koordinasyon pahasına, bu unsurların etkisiz hale getirilmesini ve önümüzdeki dönemde rollerinin iptal edilmesini kabul etmeyecek. Bu yüzden, bu güçleri Suriye ordusu ve İçişleri Bakanlığı'nın terörle mücadele güçlerine entegre etmek için bir formül bulunması gerekiyor.
ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan'ın Riyad kentinde Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile bir araya geldi, 14 Mayıs 2025 (Suriye Cumhurbaşkanlığı)
Al Majalla’nın edindiği bilgilere göre bir sonraki aşamada Suriye hükümeti, SDF ve koalisyon arasında askeri operasyonlarda bir ilerleme ve ortak koordinasyona tanık olunabilir. Eş zamanlı olarak DEAŞ ile savaşmaktan sorumlu SDG'nin başlıca birliklerinin İçişleri ve Savunma bakanlıklarına entegrasyonu için yürütülen müzakereler devam ediyor. Müzakereler, Cumhurbaşkanı Şara ile SDG lideri Mazlum Abdi arasında 10 Mart'ta imzalanan anlaşmanın uygulanmasına ilişkin iki taraf (SDG ve Şam) arasındaki müzakerelerin sonuçlanmasını bekliyor.
İki bakanlık arasındaki müzakerelerin yanı sıra her iki bakanlık da Cumhurbaşkanı Şara’nın Washington ziyareti ve Suriye'nin DMUK’a resmi olarak katılması için gerekli ön adımları ele almak üzere üst düzey yetkililer arasında iç toplantılar düzenledi. Geçtiğimiz dönemde atılan bu adımlar arasında, Savunma Bakanlığı'nda düzenlenen askeri oryantasyon derslerinde terörle mücadele ve DMUK’la iş birliğinin önemi tartışıldı ve bu adımın DMUK’un Suriye'nin iç işlerine müdahale edeceği anlamına gelmediği, aksine Suriye'nin terörle mücadelede uluslararası toplumun önemli bir ortağı haline geldiği vurgulandı. İçişleri Bakanlığı da terörle mücadele güçlerinin eğitim operasyonlarının yoğunlaştırılmasını onayladı ve son dönemde gerçekleştirilen ortak operasyonlarla uluslararası koalisyonla birlikte hazırlık durumlarını test etti.
Suriye hükümetinin DMUK’a katılımı, SDG’nin iç toplantılarına gölge düşürdü, zira bu adımın doğal olarak uluslararası ivmesinin ve DEAŞ'a karşı savaşta kilit bir ortak olarak kendisine sağlanan desteğin büyük bir kısmını kaybetmeye başlayacağı anlamına geldiğini biliyor.
SDG seçeneklerini değerlendiriyor
Suriye hükümetinin DMUK’a katılımı, SDG’nin iç toplantılarına gölge düşürdü, zira bu adımın doğal olarak uluslararası ivmesinin ve DEAŞ'a karşı savaşta kilit bir ortak olarak kendisine sağlanan desteğin büyük bir kısmını kaybetmeye başlayacağı anlamına geldiğini biliyor. Edinilen bilgilere göre SDG, bu konu ve Şam hükümetine siyasi koruma, lojistik destek, askeri koruma ve hapishaneler açısından kaybedebileceği destek açısından oluşturduğu riskler hakkında birkaç toplantı düzenledi.
SDG, ilk adımın Şam ile müzakere sürecini ilerletmek ve topu Suriye hükümetine atmak olabileceğine karar verdi. Bu yüzden SDG, Suriye ordusu ve terörle mücadele güçlerinde görev almaları için kendi saflarından liderlerin isimlerini önerdi. Ayrıca, SDG birliklerini coğrafi özelliklerini koruyarak Savunma Bakanlığı'na entegre etmek için aşamalı bir plan sundu. Suriye hükümeti bu önerilere henüz yanıt vermedi. Sunduğu formülü, kendisiyle müzakere sürecinde hükümetin belirlediği birçok kuraldan taviz vermek olarak gören SDG, birlikleri için bir dereceye kadar bağımsızlık ve ortak operasyonlarda Washington’ın arabulucu olmasını talep ediyor. Her iki talep de Şam'ın aradığı ordu ve devlet merkezileştirme kavramıyla çelişiyor.
Cumhurbaşkanı Şara, Şam'da Suriye’nin yerel komitelerinin üyeleri geçici Halk Meclisi’ni seçmek için oy kullandıkları bir sandık merkezini ziyaret ederken, 5 Ekim 2025
ABD, Suriye’de mümkün olan en yüksek istikrarı sağlamak istediğini son haftalarda defalarca SDG'ye bildirdikten sonra, Şam ile bir anlaşma imzalaması için SDG'ye baskı yapıyor. Bu da ABD-İsrail'in Suriye, Lübnan ve Irak sınırındaki İran nüfuzuna karşı herhangi bir eyleminin habercisi niteliğinde. Suriye'de devam eden gerginlik ve istikrarsızlık, Washington'da İran'ın bölgedeki nüfuzunu genişletmesine olanak tanıyacak yeni bir şiddet patlamasının yaşanması endişesini artırıyor. Bundan dolayı ABD yönetimi, Suriye'nin DMUK’a katılmasını, SDG ile Şam arasındaki müzakerelerin hız kazanmasını ve Suriye hükümetine siyasi ve ekonomik destek sağlamasını istiyor.
DMUK ve DEAŞ'a karşı 11 yıllık savaş
ABD, 10 Eylül 2014 tarihinde, Irak ve Suriye'de DEAŞ’a karşı uluslararası bir koalisyon kurulduğunu duyurdu. O dönemde, Washington muhalefetteki Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile müzakereler yürüttüğü için Suriye'deki eğitim programı henüz kesinleşmemişti. Ancak ÖSO, programa katılmayı reddederek görevlerini sadece DEAŞ ile mücadeleyle sınırladı ve Beşşar Esed liderliğindeki Suriye rejimine karşı herhangi bir operasyon yapmayacağını açıkladı. Sonunda Washington, Kadın Koruma Birlikleri (YPJ) ve Halk Koruma Birlikleri (YPG) gibi Kürt grupların liderliğinde Suriye Demokratik Güçleri adlı gücü desteklemeye karar verdi.
Hapishaneler konusu, eskiden DAEŞ üyesi olan ve çatışmalar veya sonraki güvenlik operasyonları sırasında tutuklanan binlerce savaşçının varlığı nedeniyle, hem yasal hem de güvenlik açısından hâlâ çetrefilli bir sorun olmaya devam ediyor. Washington, ülkelere hapishanelerdeki vatandaşlarını geri göndermeleri için baskı yapmaya çalışıyor.
O zamandan beri DMUK’un operasyonları, Suriye'deki DEAŞ kalıntılarını ortadan kaldırmaya ve örgütün bölgede yeniden güç ve nüfuz kazanmasını engellemeye yönelik oldu. DMUK ve SDG yabancı, Arap ve Suriyeli DEAŞ liderlerini ve üyeleri için çeşitli hapishaneleri kullandı. Bu hapishanelerin başında Haseke'deki es-Sina Hapishanesi ve Rakka'daki Merkez Hapishanesi geliyor. Çatışmalardan kaçan yabancı uyruklu DEAŞ üyelerinin aileleri ve siviller, önce el-Hol Mülteci Kampı’na, ardından Suriye'deki Roj Mülteci Kampı’na yerleştirildi. Hapishaneler konusu, eskiden DEAŞ üyesi olan ve çatışmalar veya sonraki güvenlik operasyonları sırasında tutuklanan binlerce savaşçının varlığı nedeniyle hem yasal hem de güvenlik açısından hâlâ çetrefilli bir sorun olmaya devam ediyor. Washington, ülkelere hapishanelerdeki vatandaşlarını geri göndermeleri için baskı yapmaya çalışıyor. Ancak bazı ülkeler başka bir seçeneğin de uygulanabilir olduğunu, yani Suriye DMUK’a katılırsa, farklı milletlerden olan DEAŞ üyesi tutuklar, işledikleri suçların Suriye topraklarında işlendiği gerekçesiyle Suriye yasalarına göre Suriye'de yargılanabileceklerini düşünüyor. Suriye hükümeti, yaptığı toplantılardan birinde, örgütün savaşçılarına özel bir hapishane kurulması olasılığını inceledi. Bu hapishane Suriye tarafından yönetilecek ve uluslararası koalisyonla koordineli çalışacaktır. Bu durumda, bu ülkeler için mülteci kampları sorunu çözülmesi gereken bir sorun olmaya devam ediyor. Söz konusu ülkeler, bu sorunu DEAŞ saflarındaki mahkumlar ve eski savaşçılar sorunundan daha az karmaşık olarak görüyor.
Mısır ve Rusya, Sudan'da herhangi bir ‘paralel oluşuma’ karşı çıktıklarını vurguladıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5206791-m%C4%B1s%C4%B1r-ve-rusya-sudanda-herhangi-bir-%E2%80%98paralel-olu%C5%9Fuma%E2%80%99-kar%C5%9F%C4%B1-%C3%A7%C4%B1kt%C4%B1klar%C4%B1n%C4%B1
Mısır ve Rusya, Sudan'da herhangi bir ‘paralel oluşuma’ karşı çıktıklarını vurguladı
Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçarak Tavile’ye sığınan Sudanlılar (AFP)
Mısır ve Rusya, Sudan'da ‘paralel oluşumlar’ kurulmasını reddettiklerini açıkladı. İki ülke, Sudan'ın batısındaki Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'in Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) kontrolüne geçmesine yol açan güvenlik gelişmelerinin ardından ‘ülkenin birliğini koruma gerekliliği’ konusunda mutabık kaldı.
Bu, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ile Rus mevkidaşı Sergey Lavrov arasında yapılan telefon görüşmesi sırasında geldi. Mısır Dışişleri Bakanlığı'nın dün yaptığı açıklamaya göre, iki bakan ayrıca, ‘Sudan devletini ve ulusal kurumlarını koruma gerekliliği’ üzerinde durdu.
Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Halaf, görüşme sırasında Abdulati'nin Sudan'ın birliği ve istikrarına Mısır'ın sarsılmaz desteğini yinelediğini söyledi. Halaf, Kahire'nin Dörtlü Mekanizma çerçevesinde sükuneti sağlamak ve kapsamlı bir ateşkese ulaşmak için gösterdiği çabalara işaret etti.
Abdulati, kapsamlı bir insani ateşkes sağlamak ve etkilenen bölgelere yardımın ulaşmasını kolaylaştırmak için güvenli koridorlar açmak amacıyla bölgesel ve uluslararası düzeyde ortak çabaların gerekliliğini vurguladı. El-Faşir şehrinde meydana gelen ihlalleri kınayan Abdulati, Mısır'ın kötüleşen insani durumdan duyduğu endişeyi dile getirdi ve Sudan halkına yardım desteği sağlamaya devam edeceğini belirtti.
HDK 26 Ekim'de el-Faşir'in kontrolünü ele geçirirken, komutanları Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) 29 Ekim'de güçlerinin şehirde ‘aşırılıklar’ işlediğini kabul etti ve soruşturma komiteleri kurulduğunu duyurdu.
Mısır'ın Sudan işlerinden sorumlu eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüsam İsa, uluslararası tutumun Sudan’da HDK tarafından kurulan ‘paralel hükümeti’ tanımayı reddettiği yönünde net olduğunu belirtti. İsa, bu hükümetin hiçbir uluslararası tanınırlığı olmadığını, meşruiyetten yoksun olduğunu ve kurulmasının ‘Sudan ulusal çıkarları açısından olumlu bir etkisi olmayan fırsatçı bir tavır’ olarak değerlendirildiğini ifade etti.
İsa Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “Paralel hükümetler herhangi bir birleşik devlet için tehdit oluşturur. Söz konusu hamle Sudan için yakın bir tehlike arz ediyor. Bu da Mısır ve uluslararası toplumun HDK'nin eylemlerini reddetmesinin nedenini açıklıyor” ifadelerini kullandı.
HDK, geçtiğimiz temmuz ayında, Sudan'da kontrol ettikleri bölgelerde bir başkanlık konseyi ve paralel hükümet kurulduğunu duyurdu. Ağustos ayı sonunda ise, Sudan Kurucu İttifakı, Hamideti’nin, ittifak tarafından kurulan hükümetin Başkanlık Konseyi Başkanı olarak yemin ettiğini duyurdu.
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, ekim ayı ortasında Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile yaptığı görüşmede (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır, ‘insani yardımların ulaşmasını sağlamak için Sudan'da kapsamlı bir insani ateşkesin tesis edilmesi gerektiği’ yönündeki çağrısını yineledi. Abdulati cuma günü, ‘insani yardımların ulaştırılmasını kolaylaştırmak için insani yardım koridorları açılması gerektiğini’ vurguladı ve İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile yaptığı telefon görüşmesinde ‘Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'de meydana gelen ihlalleri’ kınadı.
İsa, “Son görüşmeler, Mısır’ın bu kritik dönemde çeşitli düzeylerde yürüttüğü sürekli çabalar çerçevesinde gerçekleşiyor. Bu görüşmeler, Dörtlü Mekanizma’nın girişimini hayata geçirmek amacıyla oldukça önemli” dedi.
Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve ABD'den oluşan Dörtlü Mekanizma, Sudan'da ateşkesin sağlanması için çalışıyor. Dörtlü Mekanizma, geçtiğimiz eylül ayında Washington'da bakanlar düzeyinde bir toplantı düzenledi. Toplantıda, ‘Sudan'daki silahlı çatışmayı çözmek için her türlü çabanın gösterilmesi gerektiği’ vurgulandı.
İsa, dünyanın Sudan'daki savaşa yeterince ilgi göstermediğini, ancak HDK'nin işlediği zulümler nedeniyle Gazze savaşının sona ermesinden sonra dikkatlerin buraya yönelmeye başladığını belirtti. İsa’ya göre Kahire, şu anda yaşananların ‘Sudan'ın bölünmesine yol açtığı için tüm kırmızı çizgileri aştığını’ düşünüyor.
Nisan 2023'ten bu yana Sudan, Sudan ordusu ile HDK arasında kanlı bir savaşa sahne oluyor. Birleşmiş Milletler'e (BM) göre bu savaşta on binlerce kişi hayatını kaybetti ve yaklaşık 12 milyon kişi yerinden edildi.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة