SDG, Rusya’nın ‘sınır bölgelerini rejim güçlerine bırak ve Türkiye sınırından 30 km uzağa çekil’ önerisini reddetti

Ankara’ya bağlı gruplar, beklenen operasyona hazır olduklarını açıkladı

SDG, Rusya’nın ‘sınır bölgelerini rejim güçlerine bırak ve Türkiye sınırından 30 km uzağa çekil’ önerisini reddetti
TT

SDG, Rusya’nın ‘sınır bölgelerini rejim güçlerine bırak ve Türkiye sınırından 30 km uzağa çekil’ önerisini reddetti

SDG, Rusya’nın ‘sınır bölgelerini rejim güçlerine bırak ve Türkiye sınırından 30 km uzağa çekil’ önerisini reddetti

Türk kuvvetleri, Haseke ve Rakka vilayeti kırsalındaki bombardımanlarının yanı sıra Halep kırsalındaki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) mevzilerine yönelik hava ve topçu bombardımanını artırdı. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki Kürt güçlerinin kontrol noktalarını hedef alan bir kara operasyonu başlatması beklentisiyle SDG ve koalisyon güçlerinden takviyeler gerçekleştirildi. Öte yandan Türk birlikleri, Ankara’ya sadık muhaliflerle birlikte, beklenen kara operasyonu için ortak operasyon odası hazırlıklarını sürdürüyor.
Pazar sabahı Türk kuvvetleri, Suriye sınırına askeri takviye gönderilmesiyle eş zamanlı olarak Halep kırsalında SDG ve rejim mevzilerine bir dizi hava saldırısı düzenledi ve ardından topçu bombardımanı gerçekleştirdi. Minak askeri havaalanı ile Halep kırsalında SDG kontrolünde bulunan Şavarga, el-Malikiyye, Maraanaz ve Maraş köylerine yoğun hava saldırıları düzenlendi.
Bu gelişmeler, Özerk Yönetim ve Kürt güçlerinin bölgelerine yönelik Türk hava saldırılarının durdurulmasından yaklaşık 3 gün sonra gerçekleşti. Öyle ki Türk savaş uçakları, Halep, Haseke ve Rakka’da araçları, askeri noktaları, askeri alanları ve farklı bazı noktaları hedef alan 50 saldırı düzenledi. Saldırı, 19 Kasım’da Kuzey Suriye ve Irak’ta ‘Pençe Kılıç’ hava operasyonunun başlatılmasının ardından 45 kişinin ölümüne ve 34 kişinin yaralanmasına neden oldu.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Türk kuvvetlerinin Halep kırsalında SDG ve rejimin konuşlandığı bölgelere yönelik kara bombardımanının kapsamını genişlettiğini belirtti. SOHR’a göre eş-Şaale, Zvayan, Talal el-Anab, Şeyh İsa köylerine ve Tel Rıfat şehri civarına topçu saldırıları düzenlendi. Halep vilayetinin kuzeybatısındaki Afrin kırsalına bağlı Şaran kasabasında yer alan Tatamriş, el-Şavarga, el-Alkamiya, Maraanaz, Tanb ve el-Malikiyye bölgelerindeki SDG noktalarına da topçu bombardımanı gerçekleştirildi.
Azez kırsalındaki Talal eş-Şam köyünde konuşlu Türk kuvvetleri, Halep’in kuzey kırsalındaki Tel Rıfat ilçesi çevresini, Şeyh İsa ve Bayluniyeh köylerini ağır top atışlarıyla hedef aldı.
Halep’in kuzey kırsalındaki Kalcerbin üssünde konuşlu Türk kuvvetleri, Halep’in kuzey kırsalındaki Tel Rıfat kenti çevresini ve Şeyh İsa ve Harbel köylerini top atışlarıyla hedef aldı. Öte yandan SDG ve rejim güçleri, Halep’in kuzey kırsalına bağlı Dabık köyündeki bir Türk askeri üssünü hedef aldığını bildirdi
Pazar sabahı erken saatlerde de bir Türk savaş uçağı, Ayn el-Arab’ın (Kobani) batısındaki Tel Carakli’deki rejim güçlerinin askeri bölgelerine ve Safet köyünü bombaladı.
Türk kuvvetleri ayrıca, kendi toprakları içinden Ayn el-Arab’ın batı kırsalındaki Zor Mağar ve Harab Atto köylerindeki SDG mevzilerine de top atışları gerçekleştirdi. Ayrıca Haseke kırsalındaki ez-Zuhayriya ve Harab Rişk köylerine ve Semalka geçidine bir dizi top ve havan mermisi isabet etti. Saldırı, maddi hasara yol açtı. Ayrıca Türk kuvvetleri, Rakka’nın kuzeyindeki Tel Abyad’da bulunan el-Hoşan köyünü ve Halep- Lazkiye (M4) uluslararası otoyolunun çevresini bombaladı.
Türkiye Savunma Bakanlığı, devam eden operasyonlar kapsamında Cuma ve Cumartesi günü Suriye’nin kuzeyinde 12 SDG militanının ve kuzey Irak’ta 10 PKK’lının öldürüldüğünü duyurdu. Açıklamada, Türk ordusunun militanları nerede olurlarsa olsunlar takip edeceği, Suriye’nin kuzeyindeki ve Irak’taki ‘terör’ bölgelerini bombalamaya devam edeceği belirtildi. Twitter üzerinden yapılan açıklamada Suriye’nin kuzeyindeki ve Irak’ın kuzeyindeki bölgelere yönelik topçu bombardımanı görüntüleri de yayınlandı. Ayrıca teröristlerin sığınaklarının hedef alınma faaliyetlerinin devam ettiği de belirtildi. Türk ordusunun bombardımanı, Kuzey Irak’ta PKK’nın açtığı ateş sonucu 6 Türk askerinin ölmesi ve yaralanmasının ardından gelişti.

Takviye yarışı
Öte yandan Türkiye ordusu, Halep kırsalındaki Babusselam sınır kapısı aracılığıyla Suriye topraklarına doğru askeri takviyede bulunurken, kuzey ve doğu Suriye bölgeleri çeşitli taraflardan bir takviye yarışına tanık oldu.
Geçtiğimiz Cumartesi günü Kilis sakinleri, 7 gün boyunca sınır kapılarına ve şehirdeki bazı önemli alanlara yaklaşmamaları konusunda uyarıldı. Bu uyarı, kara harekatı başlatma veya Suriye’nin kuzeyindeki Türk operasyonunun kapsamını genişletme olasılığının bir göstergesi olarak kabul edildi.
Diğer taraftan SOHR, Uluslararası Koalisyon’a bağlı kuvvetlerin 100 tırın desteğiyle Irak Kürdistanı’ndaki el-Velid sınır kapısı üzerinden Suriye’nin kuzey ve doğusuna girdiğini ve Haseke’nin güneyindeki Tel Baydar ve Kasrak’taki ABD üslerine ulaştığını açıkladı. Bu çerçevede Suriye’nin kuzeyi ve Irak’taki ‘Pençe-Kılıç’ operasyonuyla bağlantılı olarak bu ay altıncı takviye gerçekleştirildi. SDG lideri Mazlum Abdi’nin Cumartesi günü Türkiye’nin SDG güçlerini hedef alan bir kara operasyonu başlatması halinde Türkiye-Suriye sınırını ateşe verme tehdidinin ardından Haseke vilayetindeki sınır şeridi bölgelerine de askeri takviyeler gönderildi.
SDG, Türk birliklerinin hava saldırılarını önlemek için yıllar önce kurduğu tünel ağıyla Haseke’deki sınır şeridinde bulunan kasaba ve şehirlere cephane, havan topları ve lojistik malzeme taşıdı. Mazlum Abdi, Cumartesi günü Türkiye’nin, Kobani, Münbiç ve Tel Rıfat’a operasyon başlatmaya hazırlandığını ve ABD’nin de bu operasyonu engellemeye yönelik çabalar ortaya koyduğunu dile getirmişti. ABD ve Rusya’nın Türk operasyonuna karşı olduğunu belirten Abdi, Türkiye’nin kararlılığı karşısında uluslararası tepkilerin daha güçlü olması çağrısı yaptı.

Rus önerisi reddedildi
Öte yandan Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre, Kürt kaynaklar, SDG’nin Cuma günü Kamışlı havaalanında gerçekleştirilen bir toplantıda Rusya’nın ‘Türkiye ile Suriye sınır bölgelerini rejim güçlerine teslim etme’ ve ‘Türkiye sınırından 30 km uzağa çekilme’ önerisini reddettiğini belirtti.
‘Basnews’ internet sitesinin haberine göre, SDG ve Suriye Kürt Demokratik Birlik Partisi (Yekiti) yönetimine yakın bir kaynak görüşmede herhangi bir anlaşmaya varılmadığını dile getirdi. Kaynak ayrıca, SDG’ye ‘kontrolündeki sınır bölgelerini Suriye rejimine devretmesi’ için baskı yapan bir Türk- Rus anlayışı olduğuna dikkati çekti.
Kaynak, SDG lideri Mazlum Abdi ile ABD’nin Kuzey ve Doğu Suriye Özel Temsilcisi Nicholas Grainger arasında bölgedeki son askeri gelişmeler hakkında bir görüşme yapıldığını dile getirdi. Aktarılana göre Grainger, ülkesinin Suriye’nin kuzeyindeki herhangi bir Türk askeri operasyonunu reddettiğini belirtirken, bilgi sahibi bir Kürt kaynağı da Türkiye’nin ABD tarafına bir mesaj ilettiğini ve Suriye’nin kuzeyinde SDG’ye karşı yürüttüğü askeri operasyonları durdurmak için bir dizi koşul öne sürdüğünü söyledi.
Türkiye, ABD ve Rusya’nın tavrını görmezden gelerek, Suriye’nin kuzeyinde kara harekâtını gerçekleştirmekte ısrar ediyor. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, geçtiğimiz Cumartesi günü yaptığı açıklamada ülkesinin en kısa sürede Suriye’de SDG’ye yönelik kara harekâtını da başlatacağını söyledi.
Öte yandan Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Suriye’deki gelişmeler hakkında Rusya ile Türkiye arasında görüş ayrılıkları olduğunu söyledi. Ancak iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeyi, bunların diyalog yoluyla çözülmesine izin veriyor. Peskov, 27 Kasım’da yaptığı açıklamada, Soçi’de anlaşma imzalanır imzalanmaz Türkiye ile Suriye konusundaki görüş ayrılıklarının azaldığına dikkati çekti. Peskov, “Türkiye’yle Suriye konusunda görüş ayrılıklarımız var. Daha önce onları Soçi’de çözmeyi ve ortadan kaldırmayı başardık. Hatırladığınız gibi, iki bakanın okuduğu bir belge imzalandı. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarını duyduk, bizim temsilcilerimiz de Türkiye'nin yükümlülüklerini yerine getirme durumundan memnun olmadığımızı belirten açıklamalar yaptı” dedi. Kremlin Sözcü, “İlişkilerimizin düzeyi ve siyasi bilgelik, bu tür görüş ayrılıklarını cepheleşme yoluyla değil, uzun ve gergin de olsa müzakereler yoluyla çözmemize izin veriyor” ifadelerini kullandı.
Yaklaşık iki yıl önce imzalanan Soçi Anlaşması, Suriye’nin kuzeyindeki İdlib vilayetinde saha ve siyasi koşulların şekillenmesinin temelini oluşturdu ve neyin uygulanıp uygulanmadığına dair süregelen bir tartışmayı ateşledi.

Ankara: İzin almayız
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hükümetinin sınır dışından başlayarak terörle mücadele operasyonları aracılığıyla Türkiye’nin her köşesini güvenli hale getirmeye kararlı olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumartesi günü Ankara’nın terörle mücadele operasyonları yürütmek için izin istemeyeceğini dile getirdi. Bir televizyon kanalına konuşan Kalın, “Ankara, meydan okumalar ve tehditler konusunu, bunları ortadan kaldıracak daha ortak önlemler almak ve adımlar atmak için müttefikleriyle görüşmeye hazırdır” dedi.
Kalın, terör saldırısı da dahil olmak üzere herhangi bir tehdit olması durumunda Türkiye’nin NATO’daki tüm müttefikleriyle durumu ele aldığını söylerken, “Ortaklardan ortak adımlar bekliyoruz ve bunun olmaması durumunda sorunu kendimiz çözmeye hazırız” şeklinde konuştu.

Ortak operasyon odası
Suriye’nin kuzeybatısındaki muhalif Suriyeli kaynaklar, Ankara yanlısı Suriye Millî Ordusu gruplarının, Suriye’nin kuzey ve kuzeybatısında SDG’ye karşı beklenen bir kara askeri operasyonu için bir ortak operasyon odası çerçevesinde Türk kuvvetleriyle birlikte tüm askeri ve muharebe hazırlıklarını tamamladığını bildirdi.
Türk kuvvetlerinin ve desteklediği Suriyeli muhalif grupların saha verileri ve askeri teçhizatı, Türkiye’nin beklenen kara askeri operasyonunun ilk aşamasının Halep’in kuzeybatısındaki Tel Rıfat ve çevresini, kuzeyindeki Ayn el-Arab (Kobani) ve Münbiç bölgelerini hedef alacağını gösteriyor.
Fırak Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerindeki Türk birlikleri, Ankara’ya sadık Suriyeli muhalif gruplarla ortaklaşa kara harekatı için bir ortak operasyon odası hazırlıklarını sürdürüyor
Diğer taraftan Suriyeli muhalif gruplardan bir askeri kaynak, Pençe- Kılıç olarak adlandırılan hava harekatı kapsamında bir haftayı aşkın bir süredir Suriye topraklarında SDG mevzilerine yoğun hava saldırıları gerçekleştirildiğini belirtti. Harekatın amacının, öncelikle Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusunda Türkiye sınırındaki ‘güvenli bölgenin’ kapsamını genişletmek olduğu biliniyor.
Kaynak, “Geçtiğimiz günlerde Türk Hava Kuvvetleri, Pençe Kılıç Harekâtı kapsamında SDG’ye ait askeri noktalara yüzlerce hava saldırısı düzenledi. Saldırıda, Tel Rıfat, Minak, el-Malikiyye bölgeleri, Deyri Zor kırsalı ve Haseke’de ondan fazla silah deposunun ve 40’tan fazla askeri tesisin imhasına ek olarak, onlarca örgüt lideri ve üye hayatını kaybetti. Bu yoğun saldırıların, beklenen operasyon sırasında SDG’nin Türk kara kuvvetleri ve Suriyeli muhalif gruplara karşı koyma kabiliyetini zayıflatacağına şüphe yok. Hava harekâtı, Türk Hava Kuvvetleri tarafından Suriye topraklarında gerçekleştirilen türünün ilk örneğidir. Tabi ki harekât, Türkiye ile Rusya arasında ‘Suriye topraklarının 70 kilometre derinliğine ulaşan SDG’ye karşı hava saldırıları düzenlemek üzere’ hava sahasının savaş uçaklarına açılması yönündeki mutabakattan sonra başladı” açıklamasında bulundu.



El-Hakim, silahların devletle sınırlandırılmasını istiyor

Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)
Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)
TT

El-Hakim, silahların devletle sınırlandırılmasını istiyor

Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)
Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)

Irak'taki "Koordinasyon Çerçevesi" ittifakının liderlerinden Ammar el-Hakim, devletin güç kullanımında tekel sahibi olması gerektiğini belirterek, silahların ülkedeki karar vericiler üzerinde baskı aracı olarak kullanılmaması gerektiğini vurguladı.

El-Hakim dün yaptığı konuşmada, "Silahlar, anayasaya uygun olarak, Irak halkının ve siyasi partilerinin iradesiyle, dışarıdan dayatmalarla değil, devletin elinde olmalıdır" dedi.

Hikmet Hareketi partisinin lideri el-Hakim, karar vericiler üzerinde baskı kurmak için devlet dışında silah kullanılmasına karşı olduğunu ifade etti.

El-Hakim'in partisinin liderlerinden Fahd el-Cuburi, "Washington, yeni hükümette grupların yer alması konusunda çekincelerini dile getirdi" dedi.

Son dönemde parlamentoda birkaç sandalye kazanan ve silahlı bir fraksiyon olan İmam Ali Tugayları ise "devletin elindeki silahların tekelleştirilmesini ve Haşdi Şabi Güçlerinin güçlendirilmesini" savundu. Tugayların genel sekreteri Şibl el-Zaidi, yaptığı açıklamada, "fraksiyonel güçlerin seçimlerdeki önemli zaferi, onları önemli bir sınavın önüne koyuyor" ifadelerini kullandı.


Lübnan-İsrail müzakereleri için güvenlik-ekonomik bir yol

Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"
Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"
TT

Lübnan-İsrail müzakereleri için güvenlik-ekonomik bir yol

Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"
Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"

Lübnan ile İsrail arasındaki müzakereler güvenlik-ekonomi yönüne doğru kayarken, Tel Aviv Hizbullah'ın kapasitesini “abartma” politikası izliyor ve bu Lübnan'da, yeni bir saldırıya zemin hazırladığı endişelerini artırıyor.

Lübnan ve İsrail arasındaki düşmanlıkların sona ermesini izlemekle görevli komite, sivillerin de katılımıyla ikinci toplantısını Lübnan'ın güneyindeki Nakura'da gerçekleştirdi. Beyrut'taki ABD Büyükelçiliği'nden yapılan açıklamada, görüşmelerin "sınırın her iki tarafındaki sakinlerin evlerine dönmesinin önemi" üzerinde yoğunlaştığı belirtildi. Bu arada, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, toplantıda Hizbullah'ın silahsızlandırılmasının yanı sıra, Hizbullah tehdidinin ortadan kaldırılması ve sınırın her iki tarafındaki sakinlerin kalıcı güvenliğinin sağlanması konusunda ortak çıkarı göstermek amacıyla ekonomik projelerin güçlendirilmesinin de ele alındığını duyurdu.

Bu arada, İsrail ordusu, bir yıl önce Kuzey Lübnan'da bir komando operasyonunda kaçırılan ve Hizbullah subayı olarak tanıtılan İmad Amhaz'ın video kayıtlarını yayınladı. Kayıtlarda Amhaz, hem Hizbullah'a hem de İran'a ait deniz kuvvetlerine liderlik ettiğini itiraf ediyor; bu da Tel Aviv'in Washington'u "Hizbullah'a saldırmanın gerekliliğine" ikna etme kampanyasının bir parçası olabileceği endişelerini artırdı.

Buna karşılık, Lübnan'la ilgili Paris toplantıları, ilgili üç başkentin (Paris, Washington ve Riyad) ordunun performansından ve silah kontrol planının ilk aşamasını bu yılın sonuna kadar tamamlama taahhüdünden memnun kalmasıyla sonuçlandı. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre toplantıda, orduyu desteklemek amacıyla önümüzdeki şubat ayında uluslararası bir konferans düzenlenmesi konusunda anlaşmaya varıldı.


Lübnan ordusunu desteklemek için düzenlenen Paris toplantısının sonuçlarına Fransız bakışı

Duman
Duman
TT

Lübnan ordusunu desteklemek için düzenlenen Paris toplantısının sonuçlarına Fransız bakışı

Duman
Duman

Paris, Fransız başkentinde yapılan üç ayrı toplantının başarılı geçtiğini ve bu görüşmelerin en önemli sonucunun, Fransa, ABD ve Suudi Arabistan’ın Lübnan makamları ile Lübnan ordusuna yönelik ortak ve tam desteklerinin teyit edilmesi olduğunu bildirdi. Bu kapsamda, Savunma Bakanlığı’nda Lübnan Ordu Komutanı Rudolf Heykel ile Fransa Genelkurmay Başkanı Fabien Mandon arasında görüşme yapılırken, ardından üç ülkenin özel temsilcileri bir araya geldi. Son olarak bu temsilcilerle Heykel, Elysee Sarayı’nda görüşmelerini sürdürdü. Paris’e göre ilgili üç başkent (Paris, Washington ve Riyad), Lübnan ordusunun performansını ve devletin silahların yalnızca devletin elinde toplanmasını öngören planın ilk aşamasını yıl sonuna kadar tamamlama konusundaki kararlılığını olumlu değerlendiriyor. Elde edilen sonuçların tatmin edici bulunması üzerine, Lübnan ordusuna destek amacıyla planlanan uluslararası konferansın gelecek yıl şubat ayında düzenlenmesi konusunda mutabakata varıldı. Paris, konferans hazırlıkları için üçlü bir komite kurulmasının, Lübnan ordusunun attığı adımlara duyulan ciddiyeti ve Lübnan makamlarına olan güveni yansıttığını vurguladı.

Fransa’ya göre üç ülke, planlanan konferansın başarıya ulaşması için gerekli koşulları oluşturmayı hedefliyor. Konferansın, Lübnan devletinin egemenliğini yeniden tesis etmesine katkı sağlaması, siyasi ve mali destek sunması, aynı zamanda orduya ve Lübnan makamlarına duyulan güvenin bir göstergesi olması amaçlanıyor. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararının uygulanmasına yönelik hedeflere de destek verilmesi öngörülüyor.

Öte yandan, Fransız girişimiyle üç başkent, Paris’in çağrısı doğrultusunda Lübnan ordu birliklerinin sahadaki faaliyetlerine daha fazla dikkat çekilmesi, bu faaliyetlerin belgelenmesi ve mevcut tüm imkânlarla kamuoyuna yansıtılması konusunda uzlaştı. Bu amaçla Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü’nün (UNIFIL) imkânlarından da yararlanılması planlanıyor. Böylece ordunun, özellikle Litani Nehri’nin güneyinde silahların devlet tekelinde toplanmasını öngören ilk aşamadan başlayarak, kendisine verilen görevleri yerine getirdiğinin ortaya konulması ve planın sonraki aşamalarının hayata geçirilmesinin sağlanması hedefleniyor.

Paris’te yapılan görüşmelerde Rudolf Heykel’in, planın ilk aşamasına ilişkin hedeflerin yüzde 95’inin gerçekleştirildiğini ve belirlenen sürenin uzatılmasını talep etmediğini vurgulaması dikkat çekti. Ancak üç başkent, gerekli görülmesi hâlinde sürenin birkaç hafta uzatılmasına engel bir durum olmadığı görüşünde. Heykel’in, kuvvetlerinin elde ettiği sonuçları ayrıntılı verilerle aktardığı, ayrıca özellikle UNIFIL güçlerinin Güney Lübnan’dan çekilmeye başlamasıyla birlikte üstleneceği ilave görevler doğrultusunda silah ve mali desteğe duyulan ihtiyacı dile getirdiği belirtildi. Paris, uluslararası konferans kapsamında Lübnan’a sağlanacak desteğin yalnızca orduyla sınırlı kalmayacağını, diğer güvenlik güçlerini de kapsayacağını, böylece ordunun temel görevlerine odaklanırken, iç güvenliğin, iç güvenlik birimlerince sağlanmasının hedeflendiğini ifade ediyor.

Fransız çevreler, Lübnan’da savaşın yeniden patlak verme riskinin ortadan kaldırılmasının hayati önem taşıdığına dikkat çekiyor. Bu nedenle, Vatan Kalkanı planının ilk aşamasının tamamlanmasıyla birlikte Lübnan makamlarının Litani Nehri’nin güneyinde tam denetimi yeniden tesis edebilmesinin, ikinci aşamanın önünü açacağı vurgulanıyor. Böyle bir gelişmenin, bir yandan uluslararası toplumun beklentilerine yanıt oluşturacağı, diğer yandan da planlanan konferansta Lübnan’a destek verilmesinin temel gerekçelerinden biri olacağı değerlendiriliyor. Bu yaklaşımın, uluslararası toplumun niyet beyanlarından ziyade somut sonuçlara odaklanma anlayışıyla örtüştüğü belirtiliyor.

Lübnan ordusuna yönelik desteğin, ekonomik destek ve Lübnan’dan talep edilen reformlarla bağlantılı olarak düzenlenmesinin öngörülen yeniden imar konferansı için de geçerli olduğu kaydediliyor.

Lübnan içinde ve dışında, ordunun sahadaki faaliyetlerinin doğrulanmasına yönelik ek mekanizmalar konusunda çok sayıda soru gündeme geliyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre bu sorular arasında özellikle iki başlık öne çıkıyor: Denetim sürecinin bireysel konutları kapsayıp kapsamayacağı ve UNIFIL birliklerinin Lübnan ordu birliklerine sistematik ve kapsamlı şekilde eşlik edip etmeyeceği. Paris, Litani’nin güneyindeki tüm konut ve özel mülklerin aranmasının kesinlikle gündemde olmadığını vurguluyor. Buna göre arama işlemleri, yalnızca mekanizmanın mevcut bir tehdit ve geçen yıl kasım ayında varılan ateşkes anlaşmasının ihlal edildiğini teyit etmesi durumunda söz konusu olacak ve bu durumda Lübnan ordusundan arama yapması istenecek. Paris, bu yaklaşımın güneyde yaşayan halkın endişelerini gidermeyi amaçladığını ifade ediyor.

Paris, mevcut mekanizmanın yanına yeni bir mekanizma ekleme niyeti olmadığını vurguluyor; aksine, şu ana kadar uygulanan mekanizmadan azami derecede yararlanmanın, Lübnan askerî birimlerinin çalışmalarını mevcut imkânlarla destekleyecek bir kaynak oluşturacağı değerlendiriliyor. UNIFIL’in Lübnan ordusunun operasyonlarına katılımına gelince, Paris bunun hâlihazırda gerçekleştiğini belirtiyor ve UNIFIL birliklerinin ordunun faaliyetlerini destekleyici veya gözlemci rolü üstlenebileceğini, böylece ordunun kendisine verilen görevleri yerine getirdiğinin gösterilmesinin sağlanacağını ifade ediyor. Bu durum, özellikle İsrail kaynaklı anlatının tersine ordunun görevlerini yerine getirdiğini vurgulamayı amaçlıyor. Fransız kaynaklar, üç başkent arasında bu konuda tam bir uyum bulunduğunu ve bunun, ordunun desteklenmesine yönelik konferansın şubat ayında düzenlenmesini kolaylaştırdığını belirtiyor. Toplantı tarihinin kesin olarak belirlenmemesi ise o ay içinde gerçekleşecek çeşitli etkinlikler ve takvimler dikkate alınarak en yüksek katılımın sağlanacağı uygun tarihin seçilmesine yönelik bir tedbir olarak açıklanıyor. Paris’in bu yaklaşımı, ABD’nin Lübnan makamlarının 1701 sayılı kararı ve ordunun planını ne ölçüde ciddiyetle uygulayacağı konusundaki şüpheleriyle bağlantılı.

Paris, Vatan Kalkanı planının birinci aşamasından ikinci aşamasına geçişin büyük zorluklarla karşılaşacağını öngörüyor. Bunun başlıca nedeni, Hizbullah’ın silahlarını teslim etmeyi reddetmesi ve üzerinde mutabık kalınan ateşkesin yalnızca Litani Nehri güneyini kapsadığı görüşünde olması. Bu nedenle, iki ay içinde düzenlenecek orduya destek konferansının, Lübnan makamlarının ikinci aşamaya geçişi için güçlü bir ivme sağlayacağı değerlendiriliyor.

Sonuç olarak, Paris’te yapılan toplantılar, orduya ilişkin ortak anlayışın ve ilave desteğin sağlanması yönünde hedeflenen amaca ulaştı. Aynı zamanda, uluslararası konferansın düzenlenmesi, Lübnan makamlarına, İsrail baskısı ve Hizbullah’ın etkisi arasında sıkışmış durumda oldukları bir ortamda destek sağlanması anlamına geliyor.