Dünya Sağlık Örgütü maymun çiçeği yerine ‘mbox’ı ismini kullanacak

Enfekte bir kişinin hücresindeki maymun çiçeği parçacıklarının renkli elektron mikrografı (Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü-AP)
Enfekte bir kişinin hücresindeki maymun çiçeği parçacıklarının renkli elektron mikrografı (Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü-AP)
TT

Dünya Sağlık Örgütü maymun çiçeği yerine ‘mbox’ı ismini kullanacak

Enfekte bir kişinin hücresindeki maymun çiçeği parçacıklarının renkli elektron mikrografı (Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü-AP)
Enfekte bir kişinin hücresindeki maymun çiçeği parçacıklarının renkli elektron mikrografı (Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü-AP)

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) maymun çiçeği ile eşanlamlı olarak yeni tercih edilen bir terim olan ‘mbox’ı kullanmaya başlayacaklarını bildirdi.
WHO hastalığın mevcut adının ırkçı ve damgalayıcı olduğu yönündeki şikayetler üzerine başkalarını da aynısını yapmaya çağırdı.
WHO tarafından dün yapılan açıklamada, “İki terim, ‘maymun çiçeği’ terimi aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmadan önce bir yıl boyunca eşzamanlı olarak kullanılacaktır” denildi.
Bu yılın başlarında WHO, hastalığa yeni bir isim geliştirmek için bir kamuoyu istişaresi başlattı ve 200’den fazla öneri aldı.
ABD, isim değişikliğini destekleyen ülke ve kuruluşlar arasında yer aldı.
ABD Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanı Xavier Becerra, “Hastalıkla ilişkili damgalamayı azaltmak, mbox hastalığını ortadan kaldırma çalışmalarımızda kritik bir adımdır” dedi.
WHO, küresel uzmanların diğer faktörlerin yanı sıra bilimsel uygunluk, mevcut kullanım ve telaffuz kolaylığını düşündükten sonra mbox’ta karar kıldıklarını belirtti.
Mbox hastalığı 1958’de keşfedildi ve ilk semptom geliştiren hayvanın adını aldı ve bu yıla kadar çoğunlukla Batı ve Orta Afrika’daki bir grup ülkede yoğunlaştı.
Mbox’ın endemik olmadığı yaklaşık 100 ülke, viral hastalık salgınları bildirdi.
WHO’nun mevcut hastalıklara yeni isimler bulma yetkisi var. 
Genel olarak WHO, herhangi bir hastalık veya virüsü bir ülke, bölge, hayvan veya etnik grupla ilişkilendirmekten kaçınmaya çalışıyor.



Yiyeceklerin yapısının tokluk hissinde rol oynayabileceği tespit edildi

Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)
Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)
TT

Yiyeceklerin yapısının tokluk hissinde rol oynayabileceği tespit edildi

Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)
Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)

Bilim insanları yiyeceklerin yapısının tokluk hissini etkileyebildiğini tespit etti. 

Obezite gibi hastalıkların artışında modern beslenme alışkanlıkları kritik bir rol oynuyor. Ultra işlenmiş gıdalar da bu sorunun temel nedenleri arasında sayılıyor.

Öte yandan bu yiyecekler genellikle yağ, şeker ve tuz gibi sağlığa risk teşkil ettiği bilinen besinleri de yüksek miktarda içeriyor. Uzmanlar gıdaların nasıl "işlendiğinin" gözden kaçabileceğini söylüyor.

Birleşik Krallık'taki Imperial College London ve Quadram Enstitüsü'nden araştırmacılar gıdaların yapısının, etkilerini nasıl değiştirdiğini anlamak üzere bir çalışma yürüttü.

Bulguları hakemli dergi Nature Metabolism'de yayımlanan çalışmada 10 sağlıklı yetişkin 4 günlüğüne bir kliniğe yerleştirildi. Katılımcılara beslenme sondası takılarak mide ve üst ince bağırsaklarından düzenli numune alındı. Böylece gıdaların nasıl sindirildiği ve bunun bağırsaktaki metabolizma sonucu ortaya çıkan maddeleri nasıl etkilediği değerlendirildi.

Katılımcılar, hücreleri kırılmış veya bütün haldeki nohut unundan yapılan lapalarla beslendi. Yani bir lapadaki nohutlar, geleneksel nohut unu yapımında olduğu gibi doğal hücre yapısı bozulacak şekilde işlenmişti. Diğerindeyse hücrelerin bozulmaması için farklı bir işlem uygulandı.

Araştırmacılar, besin değerleri birebir aynı olan bu gıdaların vücutta farklı etkilere yol açtığını gözlemledi. 

Hücre yapısı bozulan nohut unundan yapılan lapa, daha hızlı sindirilerek kandaki glikoz seviyesini, diğer lapaya kıyasla 2 ila 4 kat daha fazla yükseltti.

Parçalanmamış hücrelere sahip gıda ise daha yavaş sindirildi. Ayrıca iştahı bastırmasıyla bilinen GLP-1 ve PYY hormonları daha uzun süre boyunca salgılandı. Katılımcılar da daha uzun süre tokluk hissettiğini bildirdi. 

Çalışmanın çok az kişiyle yapılmış olması gibi önemli bir sınırlılığı var. Ancak bulgular obezite ve tip 2 diyabetle mücadelede, gıdaların yapısının kayda değer bir rol oynayabileceğine işaret ediyor.

Makalenin yazarlarından Gary Frost "Gıdaların yapısının değiştirilmesi, nihayetinde halkı tip 2 diyabet gibi kronik hastalıklardan korumaya katkı sağlayabilir ve bu araştırma bu yüzden çok heyecan verici" diyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Mingzhu Cai ise zayıflama iğnelerinin başarısına değinerek şu ifadeleri kullanıyor:

Ozempic gibi GLP-1 agonistleri hakkında çok fazla tartışma dönüyor. Doğal GLP-1 seviyeleri asla bu ilaçların dozuna ulaşmayacak olsa da nasıl ve nerede salındığını anlayarak vücudumuzun üretebileceği dozları artırma şansımız var.

Bulgular, gıdaların işlenme biçimindeki farklılıkların yalnızca tokluk hissini artırmakla kalmayıp daha sağlıklı sonuçlar da doğurabileceğini gösteriyor.

Independent Türkçe, Imperial College London, Quadram Enstitüsü, Nature Metabolism