Venetia Porter’ın Arap ve İslam sanatıyla geçen 33 yılı

British Museum'da düzenlenen "Hac: İslam'ın Kalbine Yolculuk" sergisinde yer alan sanatçı Ahmed Mater'in "Manyetizma" adlı çalışması (Şarku’l Avsat)
British Museum'da düzenlenen "Hac: İslam'ın Kalbine Yolculuk" sergisinde yer alan sanatçı Ahmed Mater'in "Manyetizma" adlı çalışması (Şarku’l Avsat)
TT

Venetia Porter’ın Arap ve İslam sanatıyla geçen 33 yılı

British Museum'da düzenlenen "Hac: İslam'ın Kalbine Yolculuk" sergisinde yer alan sanatçı Ahmed Mater'in "Manyetizma" adlı çalışması (Şarku’l Avsat)
British Museum'da düzenlenen "Hac: İslam'ın Kalbine Yolculuk" sergisinde yer alan sanatçı Ahmed Mater'in "Manyetizma" adlı çalışması (Şarku’l Avsat)

“Ayrılmak zor” British Museum İslâmî Eserler Küratörü Dr. Venetia Porter, emekli olarak çalışma hayatındaki bir dönemin sona ermes ve Çağdaş Arap sanatıyla yeni bir aşamaya hazırlanmak adına müzedeki işinden ayrılma vesilesiyle röportaja başladı.

-Buhari İslâm Sanatları Salonu'ndaki en sevdiği yerde, Suudi sanatçı Ahmed Angavi'nin yapımında ustalaştığı ahşap bir perdenin altında güzel yapılmış bir koltukta oturuyoruz.  Burada geçtiği en önemli yerler, sergiler ve isimleri hatırlıyor. Ona soruyorum: Şu anda neyi geliştiriyorsunuz?
Gözleriyle etrafa bakıyor ve gururla şunu söylüyor:
“Ziyaretçilerin bu salona gelip farklı parçaların önünde yavaşladıklarını gördüğümde mutlu oluyorum. Ancak aynı zamanda da üzüntü hissediyorum. Burada 33 yıl çalışmaktan sonra ayrılmak zor. Bütün hayatım buradaydı.

Ahmed Angavi'nin tasarımları, British Museum'daki (Ortadoğu) İslam sanatı salonlarında önemli bir yeri kaplıyor (Şarku’l Avsat)
Ancak en sevdiğim konu olan Sanatçı Defterleri konulu bir sergiyle ayrılıyorum. Harika insanlar sayesinde bir çok eserin Müze koleksiyonuna dahil edilmesi sürecini yönettim. 1 Ocak’ta ne hissedeceğimi bilmiyorum?” dedi.

-British Museum ile yolculuğunuzdaki ilk önemli projeyi hatırlıyor musunuz?
Porter: “Çok farklı şeyler var. 1989'da burada çalışmaya başladığımdan beri meslektaşlarım eski İslam sanat galerilerinin kurulması için çalışıyor. Heyecan vericiydi, hala öyle. O dönem el yordamıyla adım atmaya başlıyordum. Madeni Para Dairesi ve ayrıca Doğu Sanatı Bölümü'nde çalışıyordum. Uzun bir süre seramik, çanak ve çömlek hakkında çok şey öğrendim”

-Çömlekçiliğe olan sevginizden bahsettiğiniz başlangıçlarınızla ilgili bir makale okuduğumu hatırlıyorum
“Bil fiil üniversitede İslami Seramik Sanatları okudum, akıl hocam ve öncü James Allen'ın bana öğrettiği şekilde oldu. Parçalara dokunarak öğrenebilirsiniz, kırık parçalara dokunarak öğrendiğinizi unutmazsınız. Bence bisiklete binmek gibi, asla sürüş becerisini unutmuyorsunuz. Dokunarak parçaların nerede yapıldığını her zaman anlayabilirsiniz”

Sanatçı Nasır es-Salim’in 2014'te Medine'de düzenlenen “Harfler ve Tezhipler” sergisindeki bir çalışması (Şarku’l Avsat)
2006 yılında döndüğü müze hayatındaki ilk önemli durak: “Bence yaptığım en büyük proje 2006'daki ‘Sanattaki kelime’ sergisiydi. Sergi, müzenin başlattığı satın alma sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Bu parçaları 2006'da ücretsiz bir şekilde halka açık sergiye koymanın amacını anlamadım. Mayıs ayıydı ve Lübnan iç savaşına denk geliyordu. Gösterideki eserlerin çoğu doğası gereği politikti. Lübnan ve Irak'tan sanatçıların eserlerinde ortaya çıktı”
“Sergide metin ve kelime fikrini sanatta kullandım. Hat sanatı üzerine değil, daha ziyade sanatçıların metin kullanımı üzerine geleneksel bir sergiydi. Eserlerden bazıları doğası gereği klasik ve Arap hat sanatıyla ilgiliydi. Ayrıca sanatçı Nja Mahdaoui’nin eseri gibi hat eserleri de vardı. Ancak serginin sonunda Azzavi gibi Iraklı ve Lübnanlı Muhammed Ravas gibi siyasetle ilgili eserlerde vardı. İşte o an, bu eserlerin günümüz durumlarıyla konuşabileceğini fark ettim. Sergi, müzede bu tür çalışmaların önemi konusunda bir tür farkındalık yarattı. Bu, 2009 yılında Modern ve Çağdaş Ortadoğu Sanatı eserlerini edinme girişimi (CaMMEA) oluşumuna yol açtı. Bununla birlikte, satın alma sürecinin farklı yönlere yayılması ve dallanmasının yanı sıra kendi gerçekliklerinden ve zamanlarından söz eden eserler elde edilmesi için destek veren çok cömert insanlar geldi”

Venetia Porter, British Museum'da "Hac... İslam'ın Kalbine Yolculuk" sergisinin hazırlıkları sırasında (Şarku’l Avsat)

Hac Sergisi: İslam’ın Kalbine Yolculuk

-Porter’ın kariyeri 2012 yılında Hac… İslam’ın Kalbine Yolculuk” sergisiyle önemli bir yere taşınıyor. Bunu sergilerin düzenlenme şeklini değiştiren önemli bir sergi olarak tanımlıyor ve bunu birden fazla nedene bağlıyor

“Öncelikle önemi ve ayrıca İslam dini fikri ile ilgili olması, tüm Müslümanlara hitap eden bir sergi sunmakla alakalı. Katıldıklarında kendilerini rahat ve tanıdık hissetmeleri için gösterinin gayrimüslimlerle iletişim kurması da önemliydi. Klasik işlerle çağdaş işlerin harmanlanmasının önemini sergi sayesinde anladım”
‘Hac: İslam’ın Kalbine Yolculuk’ sergisinde Suudi sanatçı Ahmed Mater'in “manyetizma” eserinde temsil edilen, zamanları aşan ve anlamın kalbine dokunan bir eserin içeriğini somutlaştıran temel bir eser vardı. Meşhur sergi hakkında konuşan Porter, “Başından beri iki temel parçaya ihtiyacım olduğunu biliyordum. İlki Fransız Milli Kütüphanesinden (Makamat el-Hariri), diğeri ise Ahmed Mater'in (manyetizma) eseriydi. Bu iki parçanın varlığını sağlarsam bundan sonra her şeyin kolay olacağına emindim. Şanslıydım ki, Fransız kütüphanesi çok cömertti ve elyazmasının ödünç alınmasına izin verdi”

Sanatçı Farah Behbehani'nin 2014'te Medine'de düzenlenen “Harfler ve Tezhipler” sergisinde yer alan bir çalışması (Şarku’l Avsat)

-Londra'daki Hac sergisine katılanlar için, sergi salonlarına ve müzedeki Büyük salonunun arasına dağılmış bir dizi çağdaş sanat eseri olması şaşırtıcı. Porter, İngiliz sanatçı İdris Han’ın istisnai bir çalışmasını büyük salona yerleştirdi. Klasik ve antik sanatı çağdaş sanatla harmanlamak onun için önemli bir deneyimdi: “Çağdaş sanatı dahil etmekten çok gurur duydum. Gelenlere uzun bir tarihi bağlam yaşatmak istedim. Hac için de duygusal bir durum ve değişiklik yaratmak istedim. Burada müze uzmanlarından birinden yardım istedim, o da Hac yaptı, birlikte çalıştık. Sergiyi kütüphaneye bağlı okuma odasında yaptığımız için şanslıydık ve ziyaretçi sergilere ulaşmadan önce gösterinin başında Telbiye yayınlayarak özel bir durum oluşturabildik. Hacıların sesinden Telbiye okunan loş bir koridor vardı. Ziyaretçilerin Telbiye'yi duyduklarında tenlerinin nasıl titrediğini, Kâbe’nin perdesini görmek için dışarı çıktıklarını ve ardından müzeden nadide bir Kur’an'ın ilk nüshasını anlatan yorumlarını duymak ilginçti”
“Gösterinin amaçlarından biri de İngiltere'deki çeşitli Müslüman topluluklarla iletişim kurmaktı. “Müslüman topluluklardan gelen ziyaretçilerin gösteriyle nasıl etkileşime gireceğini bilmiyorduk, meslektaşım birçoğuyla iletişim halindeydi. İngiltere'den hac ziyaretinde bulunan Müslümanların yaşadıklarını ve duygularını aktardıkları ses kayıtlarıyla gösteriye Müslüman topluluklara dair güncel bir boyut katabildik. Bu ses kayıtları mükemmel ötesiydi, buna ek olarak ziyaretçilerin gözlemlerini kaydetmeleri için kitaplar koyduğumdan emin oldum. Daha önce hiç yapmadığımız bir şekilde sürekli kitap koyduk”,
“Sergi izleyici olan etkileşimle müzenin en popüler sergilerinden biri haline geldi. “İnsanlar sergiyi çok beğendi ve bence farklı bir izleyici kitlesi çekti. Çünkü Salita isimli küçük bir kızın günlüğü gibi onların günlük hayatlarına dokunan parçaları gösterdik. Salita’nın annesi benimle iletişime geçerek kızının annesiyle Hac yaparken günlük tuttuğunu söyledi. Bana onu sergiye eklemek isteyip istemediğimi sordu ve ben de hemen kabul ettim. Sergide Makamet el Hariri’nin Hicaz yazısıyla yazdığı eski el yazması bir Kuran’ı Kerim nüshası, Kabe’nin eski bir örtüsü, Ahmed Mater tarafından kaleme alınmış eserler ve Hacıların kutsal yerlerden satın aldığı seccade, zemzem matarası, tesbih gibi bazı parçalardan oluşan müstakil parçalar yer aldı. Bence insanlar bu kombinasyonu beğendi”

Antik müze koleksiyonundaki çağdaş eserler

-Sizde böyle bir kültür yapısında çağdaş eserler ortaya koyan bir insan görüyorum. Bu müzede tartışılan bir konu muydu, zorluklar yaşandı mı?
“Özellikle ‘Sanattaki Kelime’ serginden sonra heyecan geldi, bu kombinasyon geniş bir kabul gördü. Hac: İslam’ın Kalbine Yolculuk sergisinde de bunu yaptık. Buhari İslam Eserleri Salonu'nu kurarken güçlü bir şekilde, sergi salonunun sonunda çağdaş eserler eklemek için boşluk bırakmaya özen gösterdik. Ayrıca ana teşhir dolaplarında çağdaş ve antikayı harmanlayabildik. Salonun temel tasarımının çağdaş ve antik karışımı olmasına da özen gösterdik. İşin garibi bu hamleye yetkilileri ikna etmemize gerek kalmadı”

-Fikir alıp uygulayacak birine mi ihtiyacınız var mı?
“Evet, bunun için yer olduğundan eminim. İmkanımız var, olağanüstü bir parça seçimimiz var. Ayrıca önemli olan mekanın çağdaş bir dokunuş içerecek şekilde inşa edilmiş olması. Yenilenen mekanlarda bunu yapamazsınız, mesela eski İslâmî sanat salonlarında yapamıyorduk. Ama burada çağdaş sanatı sunmak doğal görünüyor. Burada esas olan, bu çalışmaları bir konuyu tartışmak için kullanabilmemiz… Bunu eserlerle yapabilirsiniz, bizim her sergide yaptığımız bu, halka gösterdiğiniz eserler var. Ama onu birlikte organize etme şeklimiz ve bununla anlattığı hikayeler neler”

-Bu salonu inşa etmekten ve içinde tarih olan çağdaş dünya hissinden bahsediyorsunuz, mekanı yakınımızda hissediyoruz, Suudi ressam Ahmed Angavi'nin yaptığı pencereler de bu unsurlardan biri. Salonun tasarımının özüne tanıtılma şekli, sergilerde temsil edilen asırlık tarihi gözden kaçıran çağdaş dokunuşlar.
“Aynen öyle. Müze ekibi ile tasarımcılar arasında güzel bir işbirliği oldu. Esasen, parçaları yaratıcı bir şekilde göstermek zorunda olan tasarımcılara fikirler, hikayeler ve parçalar sunan dört küratörüz. Ancak kolay değildi. Örneğin, bir dolap için 50 parça önerebilirim ancak tasarımcı bunu hemen reddedebiliyor. Sayıyı 30’a indirmemizi istiyor. Serginin başarılı olmasının sebebi bu. Tasarım güzel, vitrinler de öyle. Sonuç olarak fuar koordinatörü yalnız çalışmıyor. Parçaları görebiliriz ancak parçaların boşluğa ve diğer parçalara nasıl uyduğunu tam olarak bilemeyiz. Buhari Vakfı bunu desteklediği için şanslıyız. Buhari'nin salonlarının müzenin diğer salonlarından farklı olması beni özellikle mutlu ediyor, çünkü ziyaretçiler buralara akın ediyor. Belki de farklı parçaları bir araya getirdiğimiz için. Diğer müzeleri gezdiğimizde genellikle 1850'de duran İslam sanatı adını taşıyan bir bölümle karşılaşıyoruz ve bu nedenle ziyaretçi resmin geri kalanını, sürekliliğini alamıyor”

-İslam dünyasının sanatlarındaki sürekli anlatıya dair konuşması beni meraklandıran önemli bir noktayı gündeme getiriyor. İslam sanatı kavramının değişim ve yeniden tanımlanma sürecinden geçtiğini söyleyebilir miyiz?
“Çok zor. Keşke o isim olmasaydı, çünkü bu sanatla yaşıyoruz, bu terimleri her zaman kullanmamaya çalışıyoruz. Demek istediğim şu ki, bu salonda İslam dünyasından bahsediyoruz ve bu çerçevede farklı aşamalarımız ve hareketlerimiz var. Çağdaş döneme geldiğimizde kafa karıştırıcı olduğunu düşünüyorum, çağdaş İslam sanatı terimini kullanmıyorum. Sanatçının ülkesinden bahsetmeyi tercih ediyorum, Sudanlı, Filistinli, Mısırlı vs…. Ayrıca Ortadoğu tabirini de sevmiyorum, çünkü oryantalizm dalgasını ifade eden bir tabir bence”

Porter Beyrut doğumlu ve Arapçaya aşık
Konularını büyük bir aşkla işleyen Porter, son sergisi “Ressamın Defterleri” ile ilgili bir kitap hazırladığını söylüyor ve gülüyor: “Bence bu benim görevim, bu işlere takıntılı oldum. Yazacak çok şey olduğunu hissediyorum, şiirler çok yaratıcı”

-Şiire yaptığı gönderme sebebiyle ona Arapça okuyor musun?
“Evet ama yavaş yavaş. Arapça okuyordum, Beyrut’ta okudum e gençken konuşuyordum. Beyrut’ta doğdum dadım Suriyeliydi. Benimle her zaman Arapça konuşurdu, çok şanslıydım. On yaşımdayken dadımdan alınana kadar İngilizce, Fransızca ve Arapça olmak üzere üç dil konuşarak büyüdüm. Daha sonra İngiltere’de yatılı bir okula gönderildim. Annemle Fransızca, babamla İngilizce, dadımla Arapça konuştum. O kadar iyiydim ki üniversitede okumuştum, maalesef şimdi o kadar akıcı değilim. Suudi Arabistan'a yaptığım ziyaretler beni tekrar oraya götürdü. Orada giderek daha fazla Arapça konuşuyorum. Emekliliğimden sonra hazırladığım projelerden biri de daha fazla Arapça okumak. İngilizce çevirisi olan birçok Arapça şiir okudum ama Arapça okumak istiyorum. Mahmud Derviş ve Ali Ahmed Said Eşber’i orijinalinden okumak istiyorum”

-Arap sanatına olan sevginiz yetiştirilme tarzınızdan mı kaynaklanıyor?
“Tabiki. Hayatımın ilk 10 yılını bölgede geçirdiğim ve dedemler de orada yaşadığı için mutlaka ziyaret ediyordum. Çağdaş sanat teması beni oraya geri getirdi, çemberi tamamlamış gibi hissediyorum. Moda tasarımcısı olan annem aynı zamanda Lübnan'da ressamdı. Arif er-Rayes, Abboud, Gerghesian, Fatih Muderris ve diğerleri gibi tüm bu sanatçıları tanıyordu. Dili seviyorum ve Arap dünyasını gezmeyi seviyorum. İnsanları, yemeği ve Arapça konuşan insanları duymayı seviyorum”

Suudi Arabistan'daki sergiler
“Arap dili ve seyahat hakkında konuşmak bizi otomatik olarak 2012 yılında  Suudi Arabistan'da Medine'de “Harfler ve Tezhipler” sergisine ve bu yılın başında Cidde'de yaptığım sergiye götürüyor”. Harfler ve Tezhip sergisini eşsiz bir etkinlik olarak anlatıyor, serginin düzenlendiği zamanı ve Meridien Medina Oteli'ndeki spor kulübü merkezindeki ikametgahını hatırlayarak, “Olağanüstü bir sergiydi. Şehir otelindeki o salonu bir sergiye dönüştürmek bile inanılmazdı”
“Cidde'de düzenlenen 21.39 etkinliği kapsamındaki ‘Mekanlar’ sergisi de özellikle pandemi döneminde düzenlendiği için ön plana çıktı.” Mekanlar sergisi, özellikle koronavirüs döneminde benim için önemli. İlk defa doğrudan sanatçıları görevlendiriyorum ve onlarla konuşup tartışmalar yapıyorum. British Museum'da durum farklıydı. Genellikle koleksiyonlardan ödünç alınıyor ve sergi buna göre planlanıyor. Serginin daha sonra Dahran'daki Ithra Center'da sergilenmek üzere taşınması da güzeldi. Heyecan vericiydi. Sergiye güçlü bir dokunuş vermesi için Şarkiyye bölgesinden sanatçı Abdurrahman es Süleyman’la çalıştık. Şarkiyye’nin sanatını öne çıkarırken yeni mekanlara uymak adına sergisinin tasarımını da değiştirdik. Sanki birden fazla sergi varmış gibi oldu”

Suudi sanatı mercek altında

-Sizi Suudi sanatına geri götüreceğim. Suudi Arabistan'da Ahmed Mater ve Ahmed Angavi gibi bazı sanatçılara ışık tutmada rolünüz var, bize bundan bahseder misiniz?
“Gerçekten heyecan vericiydi. Ahmed Mater'in tablosunu ilk kez (Edge of Arabia) girişiminin kurucularından sanat uzmanı Stephen Stapleton aracılığıyla gördüm. Sanırım bu eseri görecek kadar şanslıydım ve hemen satın alıp British Museum koleksiyonuna koyduk. Doğrudan patronumun ikna edilmesine gerek yoktu, işi çok beğendim, harikaydı. Sanatçının eseri tıbbi çağrışımları taşıyor ve resmin merkezinde Kabe vardı, sadece güzelliği ile değil, arkasındaki fikirlerle duyularıma da haki olan harika bir eser. Mater, doktorluğu nasıl sanatıyla harmanladı. Mater ve Stapleton aracılığıyla Maha Al-Mallouh, Menal ed-Dowayan, Eymen Yousry ve diğerleri gibi harika sanatçılar hakkında çok şey öğrendim”

-Porter'ın sanatçı Ahmed Angavi'nin çalışmalarına duyduğu coşku, eserini Buhari İslam Sanatları Galerisi'nde bulunduğu British Museum'a taşıdı.
“British Museum'daki Buhari Salonu'nun yapımında çalışırken pencereler için farklı bir tasarım düşündük. O sırada 21.39 sergisine katılmak için Cidde'deydim, Ahmed Angavi de Cidde'nin el Beled bölgesinde ahşap oyması eserleriyle kişisel sergi düzenliyordu. Kendi kendime bağırdım buldum diye. Bu nedenle Ahmed Angavi, British Museum'daki Buhari Salonu'ndaki pencereler için ahşap paravanlar yapmamız için bizi görevlendirdi. Ahmed'in çizimleri orijinal boyutunda toplantımıza getirdiğini ve onları toplantı masasına yaydığını hatırlıyorum, herkes yaptığı iş karşısında etkilenmişti. Angavi'nin çalışmalarında özel bir şey var, sanatıyla kendi damgasını taşıyan işleri, burada etrafımızdaki pencereler için farklı ve çağdaş tasarımlarla sunmuş, her şey saf bir zevkle”



Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü Kıblavi Şarku’l Avsat’a konuştu: Geçiş dönemi için anayasal bir deklarasyon ve teknokrat bir hükümet gerekiyor

Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
TT

Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü Kıblavi Şarku’l Avsat’a konuştu: Geçiş dönemi için anayasal bir deklarasyon ve teknokrat bir hükümet gerekiyor

Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)

Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ve Suriye'de Ahmed eş-Şera liderliğinde yeni bir yönetimin başa gelmesinin ardından Suriye dosyasındaki gelişmeler dikkatle takip ediliyor. Belki de buradaki en önemli soru, eş-Şera'nın medya açıklamalarında duyurduğu Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin detaylarının, bir hazırlık komitesinin oluşturulmasının ve kabul edilecek koşullara göre kimlerin davet edilip kimlerin dışarıda bırakılacağıdır.

dsvfbg

Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü, Suriyeli yazar ve siyasi araştırmacı Dr. Mueyyed Gazlan Kıblavi, Şarku’l Avsat'ın sorularını yanıtladı.

Kıblavi, ‘Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne davet edilecek şahsiyetlerin mevcut ya da geçmiş mücadeleleri, Suriye davasına katılımları ve devrimci faaliyetleri nedeniyle davet edileceğini’ vurguladı. Siyaset yapmayan devrimciler olduğu gibi, devrimi pratik etmeyen siyasetçiler de olduğunu belirten Kıblavi, gençlik kategorisinin, kadın kategorisinin, muhalifler kategorisinin ve mahkûmlar kategorisinin önemine dikkat çekti. Kıblavi, “Kategoriler çok. Örneğin, şu ana kadar 15 kategori belirledik ve henüz kategorize edilmemiş olanlar da var. Bu sayı 20 kategoriye ulaşabilir ve bazı kategoriler diğerleriyle birleştirilebilir” ifadelerini kullandı.

Devrimden önce ve sonra Suriye toplumunun kategorize edilmesinin her zaman sorunlu olacağını vurgulayan Kıblavi, “Bu yüzden kongreyi, bu sosyal yelpazeler (şu anda oluşmakta olan siyasi topluluk) arasında anlayış ve iletişim alanları için bir başlangıç olarak gördük. Çünkü Suriye'de elli yıl boyunca oluşuma izin verilmedi, yasaklandı. Düşünce tutsak edildi ve oluşum suç sayıldı” şeklinde konuştu.

dsfvgb
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ile ABD Dışişleri Bakanlığı heyeti arasında geçtiğimiz eylül ayında Ankara'da yapılan toplantıdan (SMDK)

Kıblavi, “Bu daha başlangıç. Dolayısıyla, içeridekiler kendi siyasi bileşenlerini oluşturma fırsatına sahip değilken ya da gelecekteki Suriye'ye doğru ilerlemek için belirli bir ideolojinin arkasına saklanamazken, dışarıda oluşturulan bileşenleri davet edemeyiz” dedi.

Kıblavi sözlerini şöyle sürdürdü: “Şam Deklarasyonu, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Suriye Ulusal Konseyi ve diğerleri gibi oluşturulan siyasi kurumlarla dışarıdakiler birçok bölünmeden muzdaripti, devlet başkanlığı ve seçimlerde hizipçilikten muzdaripti ve sokak tarafından meşrulaştırılmamıştı. Bu nedenle oluşum koşulları mevcut koşullardan tamamen farklı olan siyasi yapıları davet etmekten kaçındık.”

Kıblavi sözlerine şöyle devam etti: “Şimdi bileşenler yeni Suriye'deki hedeflerini ilan etmeye başlayacaklar ve şöyle diyecekler: Ben belli bir grubun bileşeniyim, belli bir siyasi yelpazenin bileşeniyim ya da belli bir siyasi ideolojinin bileşeniyim, taleplerim bunlar ve saygı görmek ve dahil edilmek istediğim yol bu. Yurtdışında kurulan bileşenlere gelince, onlar kotalara alışkındı ve kotalar muhalif kurumların bileşiminde ve yapısında mevcuttu. Bu gayet açık. Ekim 2011'de İstanbul'da kurulan Suriye Ulusal Konseyi, Müslüman Kardeşler ve Şam Deklarasyonu gibi onlarca yıl önce kurulan siyasi gruplar Suriye meselesindeki ağırlıklarına göre kota alırken, devrimci hareket marjinal kaldı ve siyasi uygulamalarda ağırlıkları olmadı.”

Bu nedenle Kıblavi, “Otuz kırk yıldır Suriye'de bulunmayan siyasetçilerin temsil edilmesi kabul edilemez. Zira oluşturdukları organlar bir ‘bileşen’ olarak kabul edilemez. Bu, içeride kalan ve -izin verilmediği için- herhangi bir siyasi faaliyette bulunamayan Suriye halkına yapılan bir haksızlıktır” ifadelerini kullandı.

*Eş-Şera daha önceki açıklamalarında davetlerin muhalif organlara değil, bireylere yapılacağını söylemişti... Peki, örneğin SMDK'dan şahsiyetler davet edilecek mi?

Kıblavi bu soruya şu cevabı verdi: “Elbette davetler bireylere yönelik olacak, muhalif oluşumlara değil. SMDK’dan da bazı şahsiyetler davet edildi. Zira bu siyasi oluşumların hedefleri temelde bir noktadaydı ve şimdi değişti. Devrim öncesi ile devrim sonrası aynı değil. Ayrıca bu oluşumların içinde hizipler, siyasi partiler ve parti akımları gibi başka bileşenler de var. Bu nedenle sadece bireyleri davet etmeye karar verdik.”

Varlıkları sona erdi

Kıblavi, muhalif oluşumlar ilk kurulduğunda belirtilen kuruluş amaçlarından birinin, devrimin zafere ulaşması halinde bu oluşumların varlığının sona ereceği olduğunu belirtti. Bu, devrimin zafere ulaşması ve rejimin düşmesi halinde söz konusu oluşumların kendilerini feshedeceklerine dair birden fazla kez yapılan açıklamaydı. Dolayısıyla bu varlıklar artık zaman ve bağlam dışıdır.

*Salı günü yaptığınız açıklamalarda, Suriye'deki askeri güçlerin temsilcisi olarak Askeri Operasyonlar Dairesi'nin davet edileceğini söylediniz. Aslında, Suriye devriminin başında rejimden ayrılan ve maddi ve manevi bedel ödeyen askeri personel, Esed sonrası Suriye'de tamamen göz ardı edildiklerini hissediyor. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi onları yeni Suriye'yi müzakere etmek üzere davet etmeyecek mi?

Kıblavi şu cevabı verdi: “Ordudan ayrılanlar Savunma Bakanlığı bünyesinde değerlendirilecek, ancak bu henüz tamamlanmamış bir aşama. Çünkü hazırlanmakta olan pek çok lojistik mesele var. Ordudan ayrılanlar Savunma Bakanlığı'na dahil edilecek. Bağımsız olarak davet edilecek ayrı bir siyasi ya da askeri unsur değiller, Askeri Operasyonlar Dairesi'ne bağlı olacaklar.”

Ön koşullar

*Farklı Suriyeli gruplara ulaşmak için kriterler neler? Davet kriterleri neler?

Kıblavi, “Ne kadar adil ya da teknik olmaya çalışırsak çalışalım, herkes için adil olamayız ve herkesi tatmin edemeyiz. Suriye halkını sınıflandırmak ve bu sınıflandırmada adil olmak istersek, devrimci hareket, devrimci savaşçı, kendi topraklarında devrim yapmamış siyasi düşünür, belirli bir bölgeye ait olan ve Suriye'de bulunan tüm etnik ve ırksal bileşenler olarak ayrılırlar. Ayrıca çeşitli şehirler arasında dağılmış bileşenler de var. Tüm bu bileşenler arasından kongreye katılacak uygun kişiler seçilecek. Böylece bölgeleri kapsamış, toplumsal çeşitliliği sağlamış, gençleri, tutukluları ve siyasi aktivistleri, entelektüel ve devrimci olarak kuşatmış olacağız. Açıkçası bu biraz kapsamlı sayılır” ifadelerini kullandı.

*Peki, tüm Suriye için yüzde 100 adil olacak mı?

Kıblavi şöyle cevapladı: “Tabii ki mümkün değil. Dünyada davet kriterlerinde yüzde 100 adil olan hiçbir kongre yoktur. Bu bağlamda tarafsız olmamız gerekmediğini unutmayın. Bizden istenen gelecekteki Suriye'nin çıkarlarını düşünmemiz.”

CSDVFBR
Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera ve askeri gruplar arasında yapılan toplantıda yeni Suriye'de askeri kurumun nasıl şekilleneceği ele alındı. (Askeri Operasyonlar Dairesi)

Bir sonraki hükümetin şekli

*Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera, mevcut hükümetin tek renkli olduğunu kabul etti. Kongrenin toplanmasının yakın olduğu konuşulurken, bir sonraki hükümetin Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin içinden çıkacağına dair sorular akla geliyor. Bu hükümetin katılımcı bir hükümet olacağına dair herhangi bir ön yargı var mı? Ayrıca, bir sonraki hükümet sisteminin şeklini yani başkanlık mı yoksa parlamenter mi olacağını konferans katılımcıları mı belirleyecek?

Kıblavi bu soruyu, “Kongre, bir sonraki hükümet sisteminin şeklini belirlemeyecek. Çünkü kongre bir yasama organı değil. Parlamento, kongrenin hazırlayacağı çalışma ve belgelerden kaynaklanabilecek prosedürlerin bir parçası” diye yanıtladı.

“Genel sekreterlik gibi seçilmiş bir danışma komitesi” olduğunu da ifade eden Kıblavi, “Komiteler sayıca fazla olduğu için hükümet sisteminin parametrelerini belirlemek üzere mini komiteler seçilebilir. Elbette hükümet sistemi önerilecek ya da onaylanacaktır. Bundan sonra mevcut çalışmalar sona erecek ve çok hassas bir aşama olan geçiş dönemi için teknokratlar hükümeti olması beklenen bir hükümet kurulacaktır. Suriye'nin geleceğine gelince, bunu Suriye halkı ve tartışmaların başlangıç noktası olarak kabul edilen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi sırasında fikirlerin billurlaşması belirleyecek. Tüm bu göstergeler Suriye'deki hükümet sistemini belirleyecektir. Daha da önemlisi, kongreden kaynaklanacak anayasal boşluk, söz konusu anayasal boşluğu doldurarak geçici bir anayasal bildiri yayınlayacak olan uzman bir komite tarafından doldurulacaktır” dedi.

Kongrenin zamanlaması

*Kongrenin yakın zamanda toplanmasına tanık olacak mıyız? Yoksa beklemek mi gerekiyor? Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne kimlerin davet edileceğini hazırlık komitesi mi belirleyecek?

Kıblavi şu cevabı verdi: “Hazırlık komitesi ilgili makamlardan onay aldıktan sonra çalışmalarına başlayacak. Tarih konusuna gelince, hazırlık komitesi oluşturulduktan sonra, davet edilen şahsiyetler ve gruplarla iletişim kurmak yeterli zaman alacak. Meselelerin çözüme kavuşturulması bir hafta ya da belki 9 gün sürebilir.”

SCDVFEGR
Eski rejim ordusu mensupları, 1 Ocak'ta Suriye'nin Humus kentindeki uzlaşma merkezlerinde kayıt yaptırmak için sıraya girerken Esed'in fotoğrafını çiğniyorlar. (AP)

Kıblavi, “Hazırlık komitesi davetler için kriter belirlemez. İçeriden ve dışarıdan davetlilerin lojistiğini kolaylaştıran ve onlarla kongreye davet edildiklerini ve katılıp katılmayacaklarını kısaca görüşen bir komitedir. Yani konferans öncesi aşamanın lojistiğini kolaylaştıran ve ön kolaylaştırıcılığını yapan bir komite; sonuçlara ya da davet kriterlerine karar veren bir komite değil. Aday gösterecek olanlar genel olarak sivil toplum örgütleri olacak ve doğal olarak sendikalar da bunların arasında yer alacak” şeklinde konuştu.

Komite seçimi için kriterler

Hazırlık komitesi üyelerinin hangi kriterlere göre seçileceği sorulduğunda ise Kıblavi şu yanıtı verdi:

“Bu kişiler Suriye'deki en nitelikli kişiler olmayacak. Çünkü bu çok zor. Ancak yurt içinde olduğu kadar yurt dışındaki devrimci siyasi ortama ve bölgesel dağılıma dair bilgi ve aşinalıkları da göz önünde bulundurulacak. Hazırlık komitesi üyesinin bileşenler hakkında bilgi sahibi olması, devrim ve siyasi süreç konusunda daha önce deneyim sahibi olması ve Suriye'deki siyasi çevreler arasında ya da elbette yurtdışında sürekli faaliyet göstermesi ve tanınması nedeniyle Suriye arenasında bilinmesi gerekir.”