Suriye-Türkiye normalleşme treni Halep-Lazkiye yolunda

Süreçten uzaklaştırılan Tahran huzursuz. SDG, endişeleri nedeniyle Şam'a gitmek zorunda kaldı.

Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib'de yerinden edilenlerin kaldığı bir kamp, 14 Ocak (EPA)
Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib'de yerinden edilenlerin kaldığı bir kamp, 14 Ocak (EPA)
TT

Suriye-Türkiye normalleşme treni Halep-Lazkiye yolunda

Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib'de yerinden edilenlerin kaldığı bir kamp, 14 Ocak (EPA)
Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib'de yerinden edilenlerin kaldığı bir kamp, 14 Ocak (EPA)

Suriye’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Halep yolunu açması amacıyla Lazkiye kırsalında yapılan Türkiye-Suriye güvenlik toplantıları ve Kamışlı'dan Şam’a Suriye-Türkiye normalleşmesinin sınırlarını anlamak amacıyla bir Kürt heyetinin yaptığı ziyaret de dahil olmak üzere Şam'la yeni bir normalleşme olasılığını test eden gizli ve açık güvenlik ve siyasi görüşmelerin kapsamı genişledi. Tüm bunlara Türkiye’nin Fırat'ın doğusuna olası bir askeri harekat başlatmasını önlemek amacıyla ABD tarafından Ankara ile Kürt taraflar arasında başlatılan arabuluculuk çabaları ve Rusya tarafından Şam ile Ankara arasında başlatılan arabuluculuğa İran'ın girme çabası eşlik ediyor.

Rusya’nın arabuluculuğu
Rusya’nın hem eski hem de yeni sayılabilecek çabaları söz konusu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, önümüzdeki Mayıs ayında Türkiye'de yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri öncesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in bir araya gelmesine zemin hazırlamakta kararlı.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre, Suriye Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Tümgeneral Ali Memlük ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan arasında gerçekleştirilen güvenlik konulu görüşmeler ve ardından Suriye, Türkiye ve Rusya’nın savunma bakanları arasında Moskova’da yapılan üçlü toplantı sonrası üç ülkenin dışişleri bakanları arasında bir toplantı yapılması planlandı.
Moskova, dışişleri bakanları toplantısı için 11 Ocak tarihine işaret etmişti, ancak ABD'nin, söz konusu toplantının Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun 18 Ocak’ta Washington'a yaptığı ziyaret öncesinde yapılmaması yönündeki tavsiyesiyle Ankara bu toplantıya hazır değildi. Aynı durum Şam için de geçerliydi. Şam, bunun yerine ‘bir program planlanması ve bu programdan net sonuçları alınmasını’ istiyordu.
Bu zincirleme gelişmeler ek bağlantılar doğurdu. Rusya Devlet Başkanı Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev Şam'ı ziyaret ederek Esed ile görüştü. Rusya, Esed ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında bir görüşme yapılması arzusunu bir kez daha dile getirdi. Buna karşın Esed, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmek için Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinden çekilmesini yahut bu geri çekilme için bir takvim belirlenmesini şart koştu. Şam'ın, Esed-Erdoğan görüşmesi öncesi  ‘sembolik bir başarı’ elde etmek istediği apaçık ortada.
Ankara ise muhataplarına, geri çekilmesi için 2011 yılından sonra Suriye'ye giren tüm yabancı güçlerin çıkışını ve siyasi çözümü şart koşan önceki tutumunun aksine ABD güçleri Suriye’den çekilse bile ordusunun hiçbir koşulda Suriye'den çekilmeyeceğini söyledi. Ankara burada başka bir noktadaki bir atılıma, 'M4' adıyla bilinen Halep-Lazkiye uluslararası karayolunun açılmasına odaklanıyor. Çünkü bu yol, Moskova ve Ankara arasında imzalanan, Rus ve Türk güçlerinin M4 üzerinde devriye düzenlemeleri ve yolun her iki tarafında güvenli bir bölge oluşturulması da dahil olmak üzere İdlib’te gerginliği azaltmayı amaçlayan anlaşmaların kapsamına giriyor.
Moskova, 2020 yılının Mart ayında imzalanan anlaşmanın ardından devriyeleri dururken yolu açma çabaları üç yıl süreyle askıya alındı. Moskova, Ukrayna'daki savaş da dahil olmak üzere birçok dosyada muhtaç olduğu Ankara'ya artık baskı yapamıyor.
Türkiye ile Suriye arasında PKK’ya karşı iş birliğinin yeniden başlaması, Adana Anlaşması'nın değiştirilmiş halinin yeniden canlandırılması ve Suriyeli sığınmacıların ülkelerine gönüllü olarak geri dönüşleri tartışmasına şimdi M4’ün açılması için yapılan ciddi görüşmelerin yeniden başlaması eklendi. Bir yanda Türkiye, bölgedeki kontrolüyle birlikte yolun kontrolünü de devralma konusundaki esneklik gösterirken diğer yanda Suriye, egemenliğine ve kontrolüne bağlılığını korurken M4’ün açılması için Lazkiye kırsalındaki Burc el Kasab Tepesi’nde Suriye ve Türkiye arasında güvenlik konulu görüşmeler yapıldı.

SDG’nin endişesi
Suriye-Türkiye normalleşme sürecinin etkisiyle Şam ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında iletişim kanalları yeniden açıldı. Normalleşme rüzgârlarının ardından her iki taraf da diğerinin nabzını tutmak istiyor. Öyle ki birkaç gün önce bir SDG heyeti başkent Şam’ı ziyaret etti.
Daha önce de Rusya’nın arabuluculuğunda müzakere turları yapılmış, komiteler oluşturulmuş, toplantılar gerçekleşmişti. Ancak bir süre sonra bu süreç donduruldu. Şam artık ‘ABD’nin müttefiklerinin’ son haftalardaki ruh halini öğrenmek isterken SDG, Ankara ile normalleşmenin sınırlarını anmak istiyorlar.


Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib'de yerinden edilenlerin kaldığı bir kamp, 14 Ocak (EPA)

Görüşmeler, ABD'nin 2019 yılı sonlarında eski Başkan Donald Trump tarafından onaylanan ve Suriye düzenli güçlerinin Fırat'ın doğusuna konuşlandırılmasını öngören sürpriz bir şekilde geri çekilmesinin ardından her iki taraf arasında imzalanan mutabakat zaptının yeniden uygulanması amacıyla yapılıyor. SDG, Türkiye’nin olası bir askeri operasyon tehdidini savuşturma umuduyla görüşmeler konusunda daha istekli davranırken Şam, zayıf konumuna rağmen SDG başa çıkmaya daha istekli görünüyor.

ABD’nin arabuluculuğu
ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü Brett McGurk ile Ankara arasındaki ilişkinin çok kötü olduğu biliniyor. Ancak McGurk ile Fidan arasında Körfez ülkelerinden birinde durumu yatıştırmak amacıyla gizli bir görüşme yapılması yeni bir gelişme. Amerikalılar, “Türkiye’nin Fırat'ın doğusunda olası bir askeri harekatını önlemek için ne yapılabilir? Türkiye’nin taleplerinin bir kısmının karşılanması için neler yapılabilir? Uluslararası Koalisyon ortağı Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) DEAŞ ile mücadele çabalarında olası bir felaketi önlemek için neler yapılabilir?” şeklinde mesajları vardı. McGurk-Fidan görüşmesinin ardından ABD'li yetkili Nicholas Grainger, Ankara ile Kamışlı arasında gizli bir görüşme turu gerçekleştirdi. SDG iç güvenlik güçlerinin (Asayiş) Türkiye’nin güney sınırlarından Suriye’nin 30 kilo metre derinliğe çekilmesinin ve silahlarını geri çekmesinin yanı sıra yerel meclislerin yeniden kurulması ve Suriyeli mültecilerin bu bölgelere geri dönüşü, Grainger’in çabalarının başlıca gündem maddesini oluşturuyordu.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ABD’li mevkidaşı Antony Blinken ile görüşmek üzere Washington'a gitmeden önce, Suriye'de siyasi bir çözümle ilgilendiklerini göstermek amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen ile görüşmeyi istese de herhangi bir açıklamada bulunulmadı. Türkiye defalarca kez ‘yeter artık’ diyerek tek taraflı tedbirler alacağını söylerken ABD, teröre karşı mücadeleyi etkileyecek ve SDG'yi ortadan kaldıracak herhangi bir adımın atılması konusunda uyarıyor.

İran’ın huzursuzluğu
İran, Rusya'nın Şam ile Ankara arasındaki arabuluculuğundan rahatsız ve bunun birkaç nedeni var. Bunlardan birincisi, söz konusu arabuluculuğun onun arkasından yapılması. Öyle ki İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan birkaç gün önce Şam'dan yaptığı açıklamada, Suriye-Türkiye görüşmelerini basından öğrenmelerinden ötürü şikayet etti. İkinci neden, bu arabuluculukta herhangi bir ilerleme kaydedilmesinin, İran'ın Suriye'deki askeri ve askeri olmayan rolünü baltalayacağı düşüncesi. Üçü neden ise arabuluculuk çabalarına girme konusunda Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) sıraya girmiş olması. BAE, yakında yapılması planlanan bir üçlü zirve de dahil olmak üzere Suriye-Türkiye-Rusya toplantılarına ev sahipliği yapmayı yahut bu toplantılara katılmayı teklif etti. Buna İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin geçtiğimiz yılın sonlarında yapılması planlanan Şam ziyaretinin ertelenmesine neden olan engeller eklendi. Şam bir yandan müttefikleri; Moskova ve Tahran arasındaki rekabet kartlarını oynamak isterken diğer yandan Şam Uluslararası Havalimanı'na silah sevkiyatının devam etmesinden ve İsrail’in durmaksızın bombardımanlarını sürdürmesinden oldukça rahatsız. Bunun yanında İran'dan ayrılan üç petrol tankerinin gelişinin gecikmesiyle birlikte ekonomik konularda ‘egemenliğinden tavizler vermesini’ ve Suriye'deki İranlılara Suriyeliler gibi davranılmasını öngören anlaşma taslakları da Şam’ı huzursuz ediyor.
Bu konular, İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan’ın ziyareti sırasında gündeme taşındı. Ziyaret, bazı atılımlarla sonuçlandı. Abdullahiyan, Tahran’ın petrol tankerlerini göndereceğine söz verdi. Şam, Ankara ile normalleşme konusunda Tahran ile koordinasyon sözü verdi. Şam’a büyük bir ziyaret için hazırlıklar yeniden başladı. Ayrıca İran yanlısı gruplar, Fırat'ın doğusundaki ‘ABD’nin müttefikleri’ bölgesini bombaladı.
Açıktan ve gizliden yapılan tüm bu görüşmelerin bazılarının sonuçları, M4 uluslararası kara yolunda, Suriye'nin kuzeyinde ve doğusundaki çatışma bölgelerinde ve hava saldırılarının kapsama alanında, evlerinde ve çadırlarında bekleyen Suriyelilerin, insani ve ekonomik durumlarının iyileşmesine yansımasıyla ortaya çıkacak.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.