Suveyda’daki Onurlu Adamlar Hareketi lideri Şeyh Yahya el-Haccar, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Güneyi bölme planlarına geçit vermeyeceğiz’

Haccar, rejimle ilişkilerin bir amacı olduğunu vurguladı.

Şeyh Yahya el-Haccar. (Şarku’l Avsat)
Şeyh Yahya el-Haccar. (Şarku’l Avsat)
TT

Suveyda’daki Onurlu Adamlar Hareketi lideri Şeyh Yahya el-Haccar, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Güneyi bölme planlarına geçit vermeyeceğiz’

Şeyh Yahya el-Haccar. (Şarku’l Avsat)
Şeyh Yahya el-Haccar. (Şarku’l Avsat)

Suveyda’daki Onurlu Adamlar (Rical el-Kerame) Hareketi lideri Şeyh Yahya el-Haccar, dokuz yıl önce kurulan hareketin sz konusu tarihten bu yana bir nüfuz alanı arayışı içinde olmamasından dolayı Suriye'de çatışan taraflar haritasını da değiştirmediğini söyledi. Suveyda'da yaşayan Dürzi nüfuza karşı adaletsizlikleri gidermeyi amaçlayan bağımsız silahlı bir hareket olan Onurlu Adamlar Hareketi’nin lideri Şeyh Haccar, Suveyda'nın güney kırsalındaki Şennire beldesinde Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu. Onurlu Adamlar Hareketi’nin Suriye rejimi arasındaki iletişim kanallarının açık olduğunu gizlemediğini vurgulayan Şeyh Haccar ancak bu kanalların, tutukluların serbest bırakılması ve mazlumların sorunlarının peşine düşülmesi gibi açık ve ilan edilmiş bir amaçla açık tutulduğunun altını çizdi.
Basında yer alan haberlerde Suriye'nin güneyini bölünmesiyle ilgili bölgedeki bazı yerel grupların ve oluşumların öncülüğündeki birtakım planlardan bahsedildiğini belirten Şeyh Haccar, Onurlu Adamlar Hareketi’nin ülkede kapsamlı bir ulusal uzlaşının sağlanmasını ve Arap köklerine bağlılığı vurguladığını, mezhepçi küçük devletlerin kurulmasına karşı olduğunu belirttiği açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Atalarımız da bunu reddetmiş, vatanın birliğini ve bağımsızlığını korumak için kan dökmüşlerdir. Bizim rolümüz Suveyda'yı olası her türlü saldırıdan korumak. Çünkü Suveyda’yı korumak, tüm Suriye'yi korumak demek. Dar ve mezhepçi vizyonlara sahip planlara geçit vermeyeceğiz. Suriye halkını parçalamayı amaçlayan projelere karşı tüm Suriyeliler arasında sivil uyumun sağlanması için çalışıyoruz.”
Rusya’nın Suriye’nin güneyindeki çeşitli silahlı oluşumları ve muhalif grupları ‘Kolordu" adlı bir yapı aracılığıyla kanatları altına alma çabasına değinen Şeyh Haccar, Rusya’nın Onurlu Adamlar Hareketi’ni askeri bir yapı sınıflandırması yaparak kutuplaştırmaya çalıştığını ancak Onurlu Adamlar Hareketi’nin Suriye'de siyasi ve ekonomik çıkarları olan herhangi bir kategoride sınıflandırılmaya net bir şekilde karşı olduğunu söyledi. Hareketin herhangi bir gündemle silahlı bir hareket ve askeri bir oluşum kategorisine koyulmayı kabul etmediğini belirten Şeyh Haccar, Suriye cezaevlerinin aklanması ve Ürdün’le resmi geçiş kapısı açılmasının gerekliliği ve eyaletteki ekonomik ortamın ısınması gibi birçok teklifin Ruslara yöneltildiğine işaret etti. Diğer taleplerin yerine getirilmediğine dikkat çekti.
Rusya’ya bazı öneriler sunulduğunu aktaran Şeyh Haccar, bu talepler arasında Suriye cezaevlerinin aklanmasının ve Suveyda’nın ekonomisinin canlandırılması için Ürdün’e açılan sınır kapısının yeniden faaliyete geçirilmesinin yer aldığını söyledi.
Şeyh Haccar, Suriye rejimi ile ilişkiler hakkında şunları aktardı:
“Herhangi bir siyasi hırsımız yok. Tutukluların serbest bırakılması ve ezilenlerin sorunlarının peşine düşülmesi gibi açık ve ilan edilmiş bir amaç doğrultusunda, Suriyeli yetkililerle iletişim kanallarının açık olduğunu asla saklamıyoruz.”
Onurlu Adamlar Hareketi’nin Suveyda’da düzenlenen protesto gösterileriyle ilişkisine ilişkin de açıklamalarda bulunan Şeyh Haccar,
“Onurlu Adamlar Hareketi, Suveyda’daki halk protestolarını ve halkın haklı taleplerini destekliyor” dedi. Şeyh Haccar, Suveydalıların vatansever ve yeterli bilince sahip insanlar olduğunu ve Hikmet el-Hicri yönetimindeki Dürzi ruhani liderliğini protestolarda herhangi bir şiddet olayının yaşanmamasına dikkat ederek temsil etmeye yönelik kararlılıklarını vurguladı. Onurlu Adamlar Hareketi’nin lideri, herkesin gösteri düzenlenme hakkına saygı duyması ve kamu malına zarar vermemesi gerektiğinin altını çizdi.
Suveyda’da ve Suriye'nin güneyinde uyuşturucu kaçakçılığına karşı mücadeleye ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Şeyh Haccar, Onurlu Adamlar Hareketi’nin uyuşturucu tacirlerine göz açtırmamak için devriyeler gerçekleştirdiğini söyledi:
“Neredeyse her gün peşine düştüğümüz kaçakçı çetelerin üyelerini Suriye yargısına teslim ediyoruz. Çünkü bize bağlı hapishaneler yok. Suriye'nin güneyindeki güvenlik güçleri, nüfuzlu tarafların arkasında olması nedeniyle bu çeteleri tek başına ortadan kaldıramıyor.”
Şeyh Haccar buna rağmen bölgesel ve uluslararası ortak çabaları gerektiren kaçakçılıkla mücadele için ülkenin güneyindeher türlü çabanın gösterilmesi gerektiğini vurgulayarak “Suriye ilimin ve kültürün beşiği bir ülke iken uyuşturucunun kaynağı bir ülke haline geldi” dedi.
Şeyh Haccar, Onurlu Adamlar Hareketi içinde bölünmeler olduğuna yönelik spekülasyonlarla ilgili olarak da şunları söyledi:
“Onurlu Adamlar Hareketi bir ordu değil, Suvayda’nın farklı mezheplerinden binlerce insanın yer aldığı askeri nitelikte bir halk hareketidir. İnsanların şehri terk etmeleri ya da harekete bağlı yargı kurulu kararıyla uzaklaştırılmaları nedeniyle zaman zaman ayrılanların olması gayet normaldir.”
Son dönemde Onurlu Adamlar Hareketi’nden ayrılanlar olduğuna dair çıkan haberlerin asılsız olarak niteleyen Şeyh Haccar, sadece Onurlu Adamlar Hareketi’ne bağlı silahlı bir grubun çalışmalarının geçici olarak askıya alındığını, ancak her an geri dönmeye hazır olduklarını belirtti. Onurlu Adamlar Hareketi’nden içeriden yahut dışarıdan hiçbir askeri ya da maddi destek almadığını belirten Şeyh Haccar, Onurlu Adamlar Hareketi’nin Suveyda’ya yönelik tehditlerin artması ve devlet kurumlarının bölgeyi korumakta yetersiz kalması nedeniyle bağımsız olarak özel bağışlarla fon sağlandığını ve silahlandırıldığını, bunun halen bu şekilde devam ettiğini kaydetti.
Suriye’nin güney bölgelerindeki Suveyda ve Dera'da kaosun, silahların ve grupların çoğaldığı ve uyuşturucu kaçakçılarının bölgeyi yönettiği bir görünümün hakim olduğu genel tabloyla ilgili de konuşan Şeyh Haccar şu ifadeleri kullandı:
“Güneydeki kaos durumu, savaşın tetikleyen faktörlerden biridir. Onurlu Adamlar Hareketi bu kaosa karşı harekete geçen öncü bir harekettir.”
Şeyh Haccar ayrıca Dera sakinlerinin de DEAŞ’ın bölgedeki nüfuzunun önün kesmek, onunla mücadele etmek ve onu bölgeden kovmak için milli görevlerini yerine getirmediklerini söyledi.
Onurlu Adamlar Hareketi, 2013 yılında Dürzi Şeyh Ebu Fahd Vahid el-Bal'us tarafından kuruldu. Şeyh Ebu Fahd Vahid el-Bal'us, 2015 yılında Suveyda’da konvoyuna yönelik bir saldırıda yaşamını yitirdi. Hareketin temel kuruluş amacı Dürzi gençlerin askere alınmasını ve Suriye savaşına katılmalarını önlemek olsa da 2014 yılında Heyetu Tahriru'ş Şam’ın (HTŞ) Deyr Dama köyüne yönelik saldırısına karşı yaptığı savunmayla öne çıktı. Onurlu Adamlar Hareketi ayrıca DEAŞ’ın 2018 yılında Dürzi köylerine düzenlediği kanlı saldırının ardından örgütü Suveyda'nın doğu kırsalındaki köylerden çıkarmayı başardı. Hareket, geçtiğimiz yılın temmuz ayında Suriye rejimine bağlı askeri istihbarat şubesiyle bağlantılı gruplara karşı büyük askeri operasyonlar gerçekleştirdi. Bunların başında Suveyda’da halka karşı suçlar işleyen ve uyuşturucu ticareti yapan Fecr Kuvvetleri geliyor. Onurlu Adamlar Hareketi düzenlediği operasyonla Fecr Kuvvetleri’ne ait bir uyuşturucu üretim merkezine el koymayı başardı.



 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.