İhvan neden liderini seçemiyor?

Müslüman Kardeşler’in Londra Cephesi Genel Mürşid Vekili’ni açıklamakta gecikti. Bu bir plan mı yok kafa karışıklığı mı?

Müslüman Kardeşler Teşkilatı Genel Mürşidi Muhammed Bedii (Reuters)
Müslüman Kardeşler Teşkilatı Genel Mürşidi Muhammed Bedii (Reuters)
TT

İhvan neden liderini seçemiyor?

Müslüman Kardeşler Teşkilatı Genel Mürşidi Muhammed Bedii (Reuters)
Müslüman Kardeşler Teşkilatı Genel Mürşidi Muhammed Bedii (Reuters)

Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) Teşkilatı’nın Londra Cephesi’nin özelikle de önce Genel Mürşid Vekili İbrahim Münir’in hayatını kaybetmesinin üzerinden üç aydan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen yeni Vekil’i açıklamakta gecikmesi, uzmanlar ve araştırmacılar arasında hala tartışma konusu olmaya devam ediyor. Müslüman Kardeşler hakkında bilgi sahibi olan bir kaynak Londra Cephesi tarafından yeni Genel Mürşid Vekili’nin duyurulması için belirlenen sürenin sona ermesi, grup arasında anlaşmazlıkların alevlenmesine yol açtı. Uzmanlar, yeni pozisyonun işgalcisini ilan etme zamanlaması ile ilgili olarak cephenin karşı karşıya olduğu zorluklar olduğuna dikkat çekti.
Mısır’daki radikal hareketler uzmanı Ahmed Ban, “Londra Cephesi, Genel Mürşid Vekili’ni açıklamakta geç kaldı. Bu, kafa karışıklığı ve planlama karışımı bir durum. Yani Cephe içinde şu anda cephedeki tüm taraflara, herkes tarafından kabul edilebilir bir isim üzerinde anlaşma fırsatı vermek ve cephede daha fazla bölünmeyi önlemek için bir Vekil belirlemekte sorun yaşayan taraflar var” dedi.
Londra Cephesi, İbrahim Münir’in 4 Kasım’da vefat etmesinden sonra yeni lider vekilini seçmek ve örgütün tüm idari işlerini belirlemek için bir aylık bir süre belirlemişti. Ancak mesele henüz karara bağlanmadı. Londra Cephesi o dönemde Muhyiddin ez-Zait'in geçici Vekillik görevini üstleneceğini bildirmişti. Öte yandan liderliği konusunda çatışan cephelerden biri olan İstanbul Cephesi de Mürşid Vekili olarak Mahmud Hüseyin'in atandığını duyurdu. Karar, Genel Şura Konseyi’nin grubun genel tüzüğünün 5. Maddesi’ndeki çalışmaların etkinleştirilmesi ve orijinal metnine uygun olarak uygulanmasının incelenmesine dayanıyor. Söz konusu maddeye göre Genel Mürşid’in görevini yapmasına mâni olan mücbir sebepler hâlinde, yerine birinci vekili, sonra vekillerin en yaşlısı getiriliyor.
Şarku’l Avsat’a konuşan Ahmed Ban’a göre Londra Cephesi, İhvan lideri Salah Abdulhak’ı Genel Mürşid Vekili olarak aday göstermeyi kabul etti. Bununla birlikte resmî açıklama tüm taraflardan yeni vekile bağlılık sözü alınana kadar ertelendi. Ayrıca İstanbul Cephesi ve Muhammed Kemal Grubu’nun (Kemalciler akımı) Abdulhak’a destek bekleniyor. Abdulhak artık herkesle Genel Mürşid Vekili olarak ilgileniyor. Biat almak ve tüm taraflarla daha fazla yakınlaşmak için toplantılar yapıyor.
Gözlemciler, Abdulhak'ın örgüt içinde herhangi bir yüksek rütbeli pozisyona sahip olmadığına dikkat çekiyor. Örgüt içerisinde bir eğitim görevlisi olan Abdulhak, ismi gündeme gelmeden önce ne Londra ne de İstanbul’da ikamet ediyordu. 1945 yılında Mısır’da doğan Abdulhak, 19 yaşında Müslüman Kardeşler saflarına katıldı. 1965 yılında örgütün teorisyeni Seyyid Kutub’un yargılandığı davada Muhammed Bedii ile birlikte mahkûm edildi.
Ban, “Londra Cephesi içerisinde Abdulhak'a destek verenlerin sayısını tespit etmek mümkün değil” dedi. Londra Cephesine bağlı 20 gencin yeni bir Mürşid Ofisi ve başka taleplerde bulunan mektubuna işaret eden Ban, “İster Londra Cephesi, ister İstanbul Cephesi olsun, İhvan içindeki hiçbir kanat bu talepleri uygulayamaz. Bu taleplerin uygulanmasında güçlükler vardır ve bunlar gerçekleştirilebilir talepler değildir. Çünkü İhvan için bir genel kurul söz konusu değil. Yeni bir Mürşid Bürosu veya yeni bir Şura Meclisi kurulmasını sağlayacak bir seçim organı söz konusu değil. Salah Abdulhak’ın yakınlarına göre gençlerin mektubu ile ilgilenmedi. Ancak gençlerle taleplerini yerine getirmek bağlamında değil bir nezaket gereği ilgilendi” dedi.
Cepheye tabi gençlerin, Müslüman Kardeşler unsurları ile uyum içinde, yeni bir Mürşid Bürosu kurulması, bir gruba diğerinin pahasına iltifat etmeyen yeni bir liste hazırlama, kuruluşun fonlarını saymak ve resmi olarak yasallaştırma taleplerinde bulunan mektubu cephe içinde bölünmeye neden oldu.
Öte yandan İstanbul Cephesi daha önce Londra Grubu) ile Genel Mürşid Vekili pozisyonuna ilişkin müzakerelerin başarısızlığından bahsetmişti. İstanbul Grubu, Londra Cephesi’ni Müslüman Kardeşler’i parçalamaya ve gayrimeşru paralel oluşumlar oluşturmaya çalışmak ve Genel Mürşid Vekili pozisyonundaki kişi Londra Grubu’nun seçimlerine atıfta bulunarak kuralları ve düzenlemeleri açıkça ihlal ederek örgütün başına kişileri dayatmakla suçladı.
İhvan’ın manevi babası Yusuf el-Karadavi’nin Büro Müdürü olarak görev yapan İhvan Lideri İsam Telime, Facebook hesabından yayınladığı video kaydında ‘İbrahim Münir'in yerini kimin alacağına dair bir süre süren anlaşmazlıklar ve spekülasyonların ardından göreve Salah Abdulhak'ın seçildiğini’ vurguladı. Ancak Abdülhak'ın göreve başlamasının duyurulmasındaki gecikmeyi deprem felaketi nedeniyle Türkiye'de gelişen olaylara bağladı. Telime, 2015'ten bu yana Müslüman Kardeşler içinde bölünmelerin varlığı ve örgütün karşı karşıya olduğu zorlukların varlığını itiraf etti.



İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
TT

İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)

Mecid Kayalı

Mevcut koşullar altında İsrail, Hamas ve Hizbullah'ın gücünü ve konumunu zayıflattıktan, Suriye rejimi çöktükten ve İran'ın Arap Maşrık (Levant) ülkelerindeki nüfuzunu sonlandırdıktan veya sınırlandırdıktan sonra, bölgede politik ve güvenlik açısından yeni bir stratejik gerçeklik dayatmaya çabalıyor. Hatta Aksa Tufanı’nın, ABD'nin sınırsız desteği de dahil ortaya çıkardığı sonuçlardan yararlanarak, bu bölgede bir tür kırılgan rejimler kurmak için müdahalelerde bile bulunuyor.

Siyasi düzeyde İsrail, yalnızca zayıf ve dağılmış Arap sistemine karşı değil, aynı zamanda diğer iki bölge ülkesine, yani Türkiye ve İran'a karşı da bölgede daha güçlü bir bölgesel devlet veya baskın bir devlet olarak kendini dayatmaya çalışıyor. İsrail'in Türkiye ile sorunu, Türkiye'nin yeni Suriye'deki siyasi, ekonomik ve askeri ağırlığının azaltılmasıyla ilgili ise İran ile sorunu, İran'ın nükleer ve füze programlarını çökertme ve kendisini sınırları içine hapsetmekte ısrar etmesinden kaynaklanıyor. Filistinlilere gelince, İsrail onları siyasi denklemden silmeye, bağımsız bir Filistin varlığını engellemeye ve nehirden denize kadar üzerlerindeki hakimiyetini sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Güvenlik açısından İsrail, yalnızca ordusunun prestijini yeniden kazanmasını sağlamayı veya yakın çevresinde herhangi bir askeri gücün belirmesini engellemek için önleyici savaşlara girişmeyi amaçlamıyor. Aynı zamanda Suriye ve Lübnan'da, kendine hayati bir alan yaratmaya çalışıyor. Gazze ve Batı Şeria'da oluşturulacak tampon bölgelerle birlikte, bu alan Suriye’de Dera, Kuneytra ve Suveyda illeri, Lübnan'da, Litani Nehri'nin kuzeyindeki Evveli Nehri sınırlarına kadar olan bölge dahil olmak üzere 60 kilometre derinlikte. Adı geçen iki ülkeye zaman zaman düzenlediği askeri saldırıların açıklaması da budur. Bu saldırılarla sanki hem devlet hem de milis güçler düzeyinde kendisi ile çatışmada askeri seçeneğin sonunu hazırlıyor.

Ancak İsrail, radikal hükümetinin savaşı sürdürme, Suriye, Lübnan, Gazze ve Batı Şeria’yı silahsızlandırma veya silahları sınırlandırma talebi konusundaki ısrarından da anlaşılacağı üzere, ayrıca Suriye ve Lübnan'daki mezhepsel ayrışmalara yatırım yaparak, komşu rejimlerin yapılarını değiştirmek için mevcut Arap, bölgesel ve uluslararası koşulları kullanmayı amaçlıyor. Böylece mezhepçi/Yahudi devleti karakterini genelleştirmeye çalışıyor. Zira Arap Maşrık ülkelerinin de kendisine benzemesi, onu Arap coğrafyasında bir Yahudi devleti olarak istisnai durumundan kurtaracaktır. Azınlıkları korumak ile övünmesinin anlamı da belki budur.

İsrail, tarih boyunca jeopolitik önemi nedeniyle, şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklanıyor. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden yaşıyor ve Esed rejiminin bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor.

Bu bakış açısının İsrail'de aşırı milliyetçi ve dinci sağın ideolojik cephaneliğinin her zaman bir parçası olduğu biliniyor. Bu, bazılarının inandığı gibi Suriye'yi sadece coğrafi olarak değil, aynı zamanda ve en önemlisi toplumsal düzeyde de bölmeyi amaçlıyor.

Tarih boyunca sahip olduğu jeopolitik önem nedeniyle, İsrail'in şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklandığı aşikâr. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden geçiyor ve Esed rejiminin geride bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor. Yani bu dönem, İsrail'in Suriye'yi devlet ve halk olarak zayıflatması, gelecekte de siyasi, ekonomik ve sosyal güç elde etme kabiliyetini sınırlaması için en uygun dönemdir.

İsrail'in Suriye'ye yönelik müdahale ve saldırılarını, öncelikle terörist ve cihatçı etkinin artması korkusuyla örtbas ettiğini belirtmekte fayda var. İkinci gerekçesi, İsrail'e karşı düşmanlık beslediğini varsaydığı, sanki bu konuda İran'ın yerini alabilecekmiş gibi algıladığı Türkiye'nin nüfuzunun artmasını engellemek. Üçüncüsü, yeni Suriye rejiminin, İsrail'e karşı savaşmayacağına dair İsrail'i rahatlatacak ölçüde kesin işaretler vermemesi. Dördüncüsü, bölgedeki yeni denklemler ve gelişmeler doğrultusunda Suriye'yi İsrail ile normalleşme dalgasına çekmek.

Suriye'nin İsrail'in bu pusuları ve müdahaleleri karşısındaki sorunu, bitkin ve güçsüz olması ve onu parçalanmaya sürükleyen etkenlerin varlığıdır. İsrail ile hegemonya mücadelesi veren bölgesel güçlerin ortadan kalkması veya zayıflamasıdır. İran, tüm milis güçlerinin başına gelenlerden sonra artık kendi bekasıyla ilgileniyor. Siyasi ve ekonomik baskı altında olduğu gibi, nükleer ve füze programlarının belini kıracak olası bir saldırı tehdidiyle de karşı karşıya.

Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti bir kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir

Türkiye’ye gelince, Suriye liderliğini kucaklamasına veya desteklemesine rağmen, ABD'nin desteklediği İsrail politikalarına karşı fazla bir şey yapması mümkün değil. Türkiye, NATO'nun önemli bir üyesi ve Suriye'ye olan ilgisi büyük ölçüde, hemen yanı başında bağımsız bir Kürt oluşumunun kurulmasını engellemekle sınırlı. Söylemi ne olursa olsun Suriye'deki rolünü sadece yumuşak güç, ekonomik imkânlar, altyapı ve hatta güvenlik güçlerinin eğitimi ile sınırlıyor.

Bu durum karşısında Suriye'nin seçenekleri sınırlı ve kısıtlı görünüyor; yorgun, bitkin ve parçalanmış, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak acilen toparlanmaya ihtiyaç duyan bir Suriye gerçeğinde askeri seçeneği önermek pervasızlıktır. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Suriye ordusunun kapasitesinin ve altyapısının tahrip edilmesinden ve İsrail’in uzun elinin İran'a kadar bütün Ortadoğu'ya uzanabildiği ortaya çıktıktan sonra, savaşacak gücü ve kapasitesi de yok.

Dolayısıyla Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, ikincisi de Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir. Kastettiğimiz, Suriye'de coğrafi bölünmüşlüğü reddedip, merkezi bir devlete yönelmekten bahsetmekle yetinmenin mümkün veya yeterli olmadığıdır. Çünkü böyle bir devlet ne bir güç göstergesidir ne de birlik göstergesidir, önemli olan halkın birliğidir. Bu da ancak etnik, mezhepsel ve siyasal ayrımlardan uzak, özgür ve eşit yurttaşlardan oluşan bir devletin kurulmasıyla gerçekleşebilir. İsrail devletinin kuruluşundan bu yana ihmal edilen veya bastırılan, İsrail'e karşı en etkili silah da budur.

İkinci boyut, Suriye'nin uluslararası, bölgesel ve Arap dünyasıyla ilişkilerinin güçlendirilmesini, dünyaya ve gerçekliğe karşılık vermesini ve uyum sağlamasını gerektiriyor. Çünkü böyle bir uyum, İsrail'in öne sürdüğü argümanları elinden alacaktır.

Burada Suriye'nin şu anda bir geçiş sürecinde olduğunu, Suriye'nin ve halkının geleceğinin, bu süreci sağlam ve doğru temeller üzerinde geçirmesinin belirleyeceğini kastediyoruz.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafınadan Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.