Almanya Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu ve Kuzey Afrika İşleri Resmi Sözcüsü: Suudi Arabistan'daki reform sürecini önemsiyoruz ve desteklemeye hazırız

Almanya Dışişleri Bakanlığı Orta Doğu ve Kuzey Afrika İşleri Resmi Sözcüsü Dr. Dennis Komitat (Alman Bilgi Merkezi) 
Almanya Dışişleri Bakanlığı Orta Doğu ve Kuzey Afrika İşleri Resmi Sözcüsü Dr. Dennis Komitat (Alman Bilgi Merkezi) 
TT

Almanya Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu ve Kuzey Afrika İşleri Resmi Sözcüsü: Suudi Arabistan'daki reform sürecini önemsiyoruz ve desteklemeye hazırız

Almanya Dışişleri Bakanlığı Orta Doğu ve Kuzey Afrika İşleri Resmi Sözcüsü Dr. Dennis Komitat (Alman Bilgi Merkezi) 
Almanya Dışişleri Bakanlığı Orta Doğu ve Kuzey Afrika İşleri Resmi Sözcüsü Dr. Dennis Komitat (Alman Bilgi Merkezi) 

Almanya Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu ve Kuzey Afrika İşleri Resmi Sözcüsü ve Alman Bilgi Merkezi Direktörü Dr. Dennis Komitat, Almanya ile Suudi Arabistan arasındaki ortaklığın derinliğine vurgu yaptı. Komitat, "Berlin, Suudi Veliaht Prensi ve Başbakanı Prens Muhammed bin Selman tarafından başlatılan ve devleti, özellikle de kadının rolünü modernize edecek siyasi ve sosyal reform süreçlerini ilgiyle izliyor" dedi.  Ülkesinin "Krallığı desteklemeye, bu yolda daha fazla adım atmaya hazır olduğunu" ifade eden Komitat, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, "Krallığın birçok açıdan bölgesel siyasette önemli bir rol oynadığını ve bu nedenle Berlin için önemli bir diyalog ortağı olduğunu" kaydetti. 
Komitat Yemen örneğini vererek, "Suudi Arabistan'ın giderek artan yapıcı rolünü ve Körfez İşbirliği Konseyi’nin Yemen'e yönelik politikasındaki çabalarını memnuniyetle karşılıyoruz" dedi. 
Berlin ile Riyad arasındaki ekonomik ortaklığı "yakın" olarak nitelendiren Komitat, Alman şirketlerinin Krallık'taki "artan" varlığına işaret etti. Alman Bilgi Merkezi Direktörü ülkesinin, modern ve sürdürülebilir enerji üretimi alanında küresel bir oyuncu olmak için Riyad'ı hedeflemekten memnuniyet duyduğunu ifade etti. 
Komitat: "Şu anda yüzde birden daha az olan yenilenebilir enerjileri 2030 yılına kadar elektrik karışımının yüzde 30'una çıkarma hedefleri çok iddialı hedefler ve Almanya bu alanda destek vermekten mutluluk duyuyor. Hidrojen alanında özellikle de Berlin’in, 2045 yılına kadar sıfır karbon emisyonu hedefine ulaşmak için yeşil hidrojen ithal etmeye bel bağladığı bir zamanda, Riyad ile özel bir ortaklık var. Suudi Arabistan'ın hidrojen üretmek ve ihraç etmek için mükemmel malzemeleri var." 
Almanya’nın, İran ile ilgili iç ve dış politikadaki gelişmeleri "büyük endişeyle" izlediğini ifade eden Komitat: "Tahran'daki rejim, halkı tarafından açılım konusunda büyük bir baskı altında, ancak buna diyalogla değil, daha ziyade acımasız baskı, keyfilik ve şiddetle yanıt veriyor. Almanya bunu en güçlü ifadelerle kınıyor. Berlin, İran'ın Suriye ve bir dereceye kadar Irak gibi ülkelerde oynadığı ‘sorunlu rolü’ kınıyor. Almanya, İran'ın izlediği nükleer politikanın artan uzun vadeli hamleleriyle ilgili endişesinin yanı sıra nükleer tırmanışı önlemek için çalışma gereğini vurguluyor" Şeklinde konuştu.
Alman resmi sözcüsü, "Körfez Arap ülkelerinin Tahran'a büyük şüpheyle baktığı anlaşılmaktadır. Bu konuyu Almanya Dışişleri Bakanı Annalina Baerbock, Münih Güvenlik Konferansı’nda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile gerçekleştirdiği görüşmede ayrıntılı olarak ele aldı. Berlin bu konuda diplomasiye ve siyasi çözümlere güvenmeye devam edecek. Gerginliklere rağmen diyalog kanallarının açık kalması önemli" açıklamasında bulundu.
Ukrayna krizi ve bu krizin çözümünde müzakere olasılığı ile ilgili konuşan Alman Bilgi Merkezi Direktörü şu ifadeleri kullandı: "Müzakerelerin yapılıp yapılmayacağına, ne zaman yapılacağına ve içeriğinin ne olacağına yalnızca Ukrayna karar verir. Ukrayna halkı, topraklarını işgal eden Rusya'ya karşı kendini savunuyor. Almanya Başbakanı, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefonda yaptığı görüşmede bu yasadışı saldırı savaşını sona erdirmesi ve güçlerini geri çekmesi gerektiğini defalarca vurguladı."
Komitat sözlerini şöyle sürdürdü: "Alman hükümeti, Birleşmiş Milletler ve Türkiye'yi tahıl anlaşmasının uzatılması konusunda destekledi. Berlin, Rusya'nın eylemleri tarafından tehdit edilen Ukrayna'daki sivil nükleer tesisler için en azından asgari düzeyde güvenlik sağlamak için diplomatik olarak Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın yanında hizalanıyor." 
Alman sözcü, hükümetin Orta Doğu'daki çatışmayı çözmeyi amaçlayan tutumunu şu sözlerle yeniden teyit etti: “Berlin çatışmanın iki tarafıyla (Filistin ve İsrail) ve çatışmadaki ana uluslararası oyuncularla güçlü ilişkilere sahip ve onlarla yakın temas halinde. İki tarafın Oslo Anlaşması temelinde iki devletli bir çözüme ulaşma olasılığını sürdürmeye devam etmesi Almanya için önemlidir."
Berlin'in Libya'daki siyasi krizi çözme düşüncesine ilişkin olarak Komitat şu değerlendirmede bulundu: “Almanya, ülkedeki BM önderliğindeki siyasi süreci güçlendirmeyi hedefliyor, böylece Libya siyasi olarak yeniden birleşebilir ve kalıcı barış tesis edilebilir."
Berlin, Birleşmiş Milletler (BM) Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Başkanı Abdullah Batili'nin yakında Güvenlik Konseyi'ne sunacağı planı bekliyor. Komitat, “Batili geçtiğimiz günlerde Berlin'i ziyaret etti ve Almanya Dışişleri Bakanı ve diğerleriyle uluslararası toplumun Libyalılar için nasıl güçlü bir yol geliştirebileceği ve Berlin sürecinin bunu nasıl destekleyebileceği konusunu tartıştı. Berlin'in bu dosyaya katılımı devam ediyor” dedi.
Suriye dosyasıyla ilgili konuşan Komitat şu ifadeleri kullandı: "Almanya, on yılı aşkın bir süredir savaşın ve sonuçlarının ızdırabını çeken, bazıları birkaç kez kaçmak zorunda kalan ve şimdi enkaz altında kalan yakınlarının yasını tutan Suriye halkını yüzüstü bırakmayacak. Yalnızca geçen yıl 1,8 milyar avronun üzerinde bağış yapan Almanya, Suriye'ye en çok bağış yapan ikinci ülke."
Deprem felaketi, Berlin'in Suriye'deki insani yardım taahhüdünü 50 milyon avro artırdı. Bu bağlamda Alman Direktör, "Geleceğe daha fazla bakmaya ve en çok ihtiyaç duyulan yere yardım etmeye devam edeceğiz" dedi.
Deprem felaketinin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad rejimiyle ilişkileri normalleştirme olasılığına ilişkin yeni bir süreç başlatıp başlatmayacağına dair soruya Komitat şu cevabı verdi:  "Esad rejimi, on yılı aşkın bir süredir kendi halkına karşı devam eden acımasız bir savaşın sorumlusu ve normalleşmeye giden tek yol BM önderliğindeki Cenevre süreci çerçevesinde büyük ve doğrulanabilir siyasi tavizlerden geçiyor. Maalesef, şu anda bunun başarıldığına dair hiçbir gösterge yok."
Almanya’nın, DEAŞ örgütüyle mücadele ve etkileriyle başa çıkma konusunda Irak hükümeti ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile yıllardır "yakın" çalıştığını ifade eden Alman sözcü, sözlerini şöyle sürdürdü: “Berlin, insani yardım sağlamanın yanı sıra, ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin Irak'ta yeniden entegrasyonuna yönelik projeleri destekliyor. Berlin ayrıca Irak'taki askeri varlığını da sürdürüyor. Neyse ki DEAŞ artık herhangi bir bölgeyi kontrol etmiyor, ancak saldırılar düzenlemeye ve istikrarı bozucu bir şekilde gizlice faaliyet göstermeye devam ediyor. Amacımız, bu ideolojinin temsilcilerinin bir daha asla yarı-devlet bir güç uygulamasına yaklaşma şansı bulamamaları olmalıdır." 
Komitat, ülkesinin, Irak'taki Ezidilerin geleceğine büyük önem verdiğini ve onları ulusal kabul programları aracılığıyla birçok açıdan desteklediğini ifade etti. 19 Ocak'ta Almanya Federal Meclisi, DEAŞ'in Ezidilere karşı işlediği suçları resmi düzeyde "soykırım" olarak sınıflandırdı.
Sudan dosyasıyla ilgili konuşan Alman Direktör şu ifadeleri kullandı: “Almanya, 2021'de ‘askeri darbeyi’ kınamasından bu yana uluslararası ortaklarla birlikte ordunun iktidarı sivillerin liderliğindeki bir hükümete geri vermesini ve Sudan'ın demokrasi yolunda ilerlemeye devam etmesini sağlamak için çalışıyor. Berlin Aralık 2022'deki çerçeve anlaşmayı bunu başarmak için en iyi temel olarak gördü ve Birleşmiş Milletler (BM), Afrika Birliği (AfB) ve Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi'nin (IGAD) arabuluculuk çabalarını krizin çözümünde tek yol olarak destekledi."
Alman yetkiliye göre Berlin, "barışçıl göstericilere yönelik şiddet ve keyfi tutuklamaları" kınadı.   
Ortadoğu'daki çatışmalar, Avrupa'ya gelen göçmen sayısının artmasına sebep oldu. Bu bağlamda Komitat şunları söyledi: “Almanya’ya son yıllarda Arap dünyasından çok sayıda insan geldi ve bunların çoğu korkunç savaş deneyimlerinin ardından travma geçiren insanlar. Bu tür şiddet ve yerinden etme deneyimleriyle başa çıkmak ve aynı zamanda tamamen yeni bir hayat kurmak kolay olmasa da Alman hükümeti bunu sağlamak için çalışıyor. Bu insanlar, genellikle çok çalışarak ve geleneksel dil edinimi, eğitimi, öğrenimi ve son olarak da iş piyasasına entegrasyon yoluyla Almanya'da bir gelecek inşa edebildiler. Onlar ve çocukları, Alman toplumunun ayrılmaz bir parçası haline geldi.”



Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
TT

Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)

Nesrein El-Bakhshawangy

Yazar, müzisyen, belgesel film yapımcısı ve çevre aktivisti Andri Snaer Magnason, şiir, roman, tiyatro, çocuk ve genç yetişkin edebiyatı ve bilimsel kitaplar yazarak İzlanda Edebiyat Ödülü'nü tüm dallarında kazanan tek isim. Magnason, “LoveStar: A Novel” (Love Star) adlı kitabıyla 2016 yılında Fransa'da En İyi Yabancı Bilim Kurgu Romanı ödülü de dahil olmak üzere birçok ödül kazandı.

Magnason, 1973 yılında doğdu, İzlanda Dili ve Edebiyatı bölümünde okudu. Ancak çevre ve iklim değişikliği konuları ilgisini çeken yazar, yazılarında başlıca olarak bu konuları ele aldı. Ülkesinin temiz enerjiye geçmesi ve ulusal dilin önemi gibi alanlarda sıkı çalışmalar yapmak üzere 2016 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını koydu. Çalışmaları İngilizce, Fransızca, Japonca, Arapça ve Türkçe dahil olmak üzere 30'dan fazla dile çevrildi.

İşte Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason röportajın tam metni;

*Çevre ve iklim değişikliği hakkında yazmaya ilk olarak ne zaman ilgi duymaya başladınız?

Milenyumun başlarında İzlanda'daki birçok önemli yer kentleşme tehdidi altındaydı. Örneğin, belirli bir kaz türünün dünyadaki en büyük yuvalama alanı sular altında kalmıştı. Bunun gibi tehdit altındaki pek çok yerin yazabileceklerimden çok daha önemli olduğunu hissettim. Bu alanları koruyup koruyamayacağımı, dünyaya bir roman ya da yeni bir kitapla yapabileceğimden daha fazla katkıda bulunup bulunamayacağımı merak ettim. Daha sonra bu düşüncelerimi, bazen doğrudan, kurgusal olmayan bir biçimde, bazen de bilim kurgu, şiir ya da çocuk kitaplarında konu etrafında örmenin bir yolunu buldum ve bunları bir kitaba dönüştürdüm.

LoveStar: A Novel kitabında en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim.

Teknoloji ve özgürlük

*LoveStar: A Novel adlı romanınız teknoloji ve özgürlük arasındaki çatışmayı ele alıyor. Sizi bu romanı yazmaya iten neydi?

LoveStar: A Novel oldukça çılgın bir roman. İçinde bulunduğumuz çağın mitlerine karşı ilerleme ve teknoloji dünyasını keşfetmek ve şu anki trajik tanrılarımızı incelemek istedim. Yani Elon Musk ya da Steve Jobs gibi girişimciler dünyada devrim yarattılar, ama aynı zamanda kendilerini de yok ettiler. Onlar bana dünyayı istila eden ve bedenlerini ya da ruhlarını ele geçiren fikirlerin sadece ev sahipleri gibi görünüyorlar. Bu roman sosyal medyanın hayatımıza girmesinden önce yazıldı. Bu yüzden Jobs ve Musk'ın romanın ilham kaynağı olduğunu söylemek yanlış olur. Bu roman onları bu yolculuğa çıkmadan önce yazıldı. Yaklaşan internet çağının vaat ettiklerini, bağlantı ve veri çağını ve bu gelişen teknolojilerin sonuçlarını keşfetmek istedim. Sahte haberler, bilgi balonları ve kişiselleştirilmiş derecelendirmeler kitapta geçse de bunlar o zamanlar gündemde olan konular değildi. George Orwell’ın 1984 adlı kitabını, Kurt Vonnegut ve Aldous Huxley'in eserlerini, kendi zamanlarının gerçekliğine nasıl tepki verdiklerini ve bizim gerçekliğimiz için ne tür bir tepki hayal ettiğimi düşünüyordum. Uluslararası şirketlerin etiği ‘eğer biz yapmazsak başkası yapacak, o yüzden biz de yapmalıyız’ şeklindedir.

sdwcfvrgbt
LoveStar: A Novel adlı romanın kitap kapağı

*Peki bu romanda modern kapitalizmi ve onun toplum üzerindeki etkisini eleştirirken size ilham veren neydi?

Ben bunu daha çok araştırma, taklit ve deney olarak görüyorum. Doğanın ya da insan etkileşimlerinin ve kültürün giderek daha fazla alanının metalaştığını hissettim. Yeni teknolojinin, daha önce mümkün olmayan insan ilişkilerinden yararlanma ve bunlardan faydalanma olanaklarını nasıl açacağını düşündüm. Hiçbir şeyin kendi haline bırakılamayacağına, çağımızda her şeyi sonuna kadar sömürme eğiliminde olduğumuza tanık olmaktan ilham aldım ve bu romanda en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim. LoveStar: A Novel, bu 'kaynakları' sonuna kadar kullanmanın yollarını buluyor.

İklim değişikliği meseleleri

*Bize “On Time and Water” (Zaman ve Suya Dair: Bir Buzula Ağıt) adlı kitabı yazma sürecinden bahseder misiniz? Kitabın beyaz perdeye uyarlanma fikri nasıl ortaya çıktı ve filme nasıl hazırlandınız?

Yaşadığım zamanın ve mekânın bir yazarı olarak, bu konu benim için yazılması gereken en önemli konuydu. İklim değişikliği meseleleri üzerine yazılan çoğu yazının ilgi çekici olmadığını ve hatta yapay zeka tarafından yazılmış gibi tahmin edilebilir olduğunu gördüm. Bu konuların akıbetini öngörebildiğimi ve anlatı yoluyla bunlar hakkında beyin fırtınası yapabildiğimi fark ettim. İletişim yeteneği, bilimsel konuları ortalama bir insana açıklamak için büyük önem taşısa da bunun ötesine geçilmesi gerektiğini hissettim. Daha derin bir yaklaşım gerekiyordu. Bu dilden daha büyük bir şey. Zira bu temiz enerji dünyasına doğru bir paradigma değişimiyle ilgili ve bir paradigma değişiminde dil ve normlar yıkılmaya başlar.

ccdfvrbg
On Time and Water romanının kitap kapağı

İçinde yaşadığımız zamanı anlamadığımızı nasıl anlayabiliriz? Kitap ailemle ilgili, büyükannem ve büyükbabam 1950'lerde buzul kaşifleriydi. Kitap, bir yandan da zamanı ele alıyor. Çünkü 2100 gerçekten ne anlama geliyor? Biz bunu nasıl anlıyoruz? Kelimeler ne anlama geliyor? Olaylar 1000 ya da 2000 yıl sonra hala iklim değişikliği olarak adlandırılacak mı yoksa başka bir isimle mi anılacaklar?

Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor.

Çocuklar ve çevre

*Bir çocuk edebiyatı yazarı olarak, sizce çocukları ve gençleri çevreyle ilgili konularda erken yaşta eğitmek önemli hedeflere ulaşılmasına nasıl yardımcı olabilir?

Çocukların ve gençlerin tüm eğitim metotlarıyla temiz enerjiye geçişin önemi konusunda bilinçlendirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü geçtiğimiz yüzyılın tasarım yöntemleri, alışkanlıkları ve endüstrisi artık eskidi. Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor. Benim yaşıma geldiklerinde tüm dünyanın temiz enerjiye ihtiyacı olacak. Bu büyük bir değişim ve zorluk. Bugün doğan bir çocuk 2100 yılı civarında emeklilik yaşına ulaşacak. Şu anda dünyamız gelecekte istikrarlı olacak şekilde tasarlanmamıştır.

tynm
The Casket of Time (Yonder) kitabının kapağı

Bir genç yetişkin romanı olan The Casket of Time'da modern hikayeleri antik destanlarla birleştirirken karşılaştığınız zorluklar oldu mu?

Yeni bir eser yazarken karşılaşılan başlıca zorluk, eserin çerçevesini belirlemektir. Eser bir seri mi olmalı? Üç kitap mı, beş kitap mı? Ya da çok uzun bir kitap olabilir. Ama ben uzun kitaplardan ziyade kısa ve konu odaklı hikayeleri seviyorum. Bu yüzden geleceğin ve geçmişin hikayelerini bir arada örmek ve bunları mantıklı, şaşırtıcı ve izleyiciler için eğlenceli hale getirmek zordu, ama umarım başarmışımdır.

Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabilir, ancak bir kelime de bin resimden daha fazlasını anlatabilir.

*Kişisel internet sitenizde “Ben Noam Chomsky ve Lewis Carroll'un gayrimeşru oğluyum” diye yazmışsınız. Onların yazıları çalışmalarınızı nasıl etkiledi?

Chomsky'nin dilbilim teorilerini inceledim. Carroll ise beni vahşi ve eğlenceli hayal gücüyle etkiledi. Kelimelere ve dile olan ilgi ve hayal gücünüzü ne kadar genişletebileceğinizi görmek gibi şeyler zihnimde takılıp kaldı.

*“Dreamland” (Düş ülkesi) kitabınızın belgesel film haline getirilmesiyle birlikte, edebiyatın görsel eserlere dönüştürülmesinin önemini nasıl görüyorsunuz?

Gerek sözlü anlatıcılık gerek kitapta yazılı, gerekse müzikal ya da film olarak olsun hikayelerin farklı ifade biçimleri her zaman ilgimi çekmiştir. Farklı formlardan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Her ifade biçiminin kendi kuralları ve kendi büyüsü vardır. Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabileceği gibi bir kelime de bin resimden fazlasını anlatabilir.

*Sizi 2016 yılında İzlanda cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaya iten neydi? Sizce bir şair ve romancı böyle bir makamda ne kadar başarılı olabilir?

İzlanda cumhurbaşkanı devletin bir temsilcisidir. Doğrudan bir gücü olmasa da nüfuzu vardır. Benim gündemim İzlanda dilinin korunmasının önemi konusunda farkındalık yaratmak ve İzlanda'nın iklim değişikliğinin etkileri konusunda küresel bir eylem örneği haline gelmesini sağlamaktı. Cumhurbaşkanlığı daha çok kelimeler, kavramlar ve vizyonla ilgili. Bu, bugün her zamankinden daha önemli olduğu için gündeme getirebileceğimi düşündüğüm bir konuydu.

*Tüm ilgi alanlarınız arasında en çok neyle gurur duyuyorsunuz ve neden?

Belki çocuklarım! Dört tane çocuğum var. Ama birçok ülkedeki insanlara ulaşan çok farklı türde sanat yapma becerimle gurur duyuyorum. İzlandaca yazmak ve çeviri yoluyla Arapça konuşulan ülkelerdeki biriyle konuşmak ve yazının hala sınırları aşabildiğini görmek harika. Bununla gurur duyuyorum.

*Belgesel film yapımcısı olarak yaptığınız çalışmalar yazarlığınızı nasıl etkiledi?

Kariyerimi tarımdaki gibi bir tür ürün rotasyonu olarak görüyorum. Ürün rotasyonunda bir yıl patates ekersiniz, ertesi yıl arpa ve sonra belki de bir yıl boyunca tarlada yabani otların büyümesine izin verirsiniz. Böylece her tarla diğerini besler. Of Time and Water'ı yazarken kendimi bir belgesel film çekiyormuş gibi hissettim. Bilim insanlarıyla, yaşlılarla, Dalai Lama gibi kişilerle röportajlar yaptım. Ama sonra elimdeki malzemenin o kadar büyük olduğunu fark ettim. Bunun kitaplaştırılması gerektiğini düşündüm ve şimdi de bir belgesel film oldu.

*Belgesel filminiz “The Hero's Journey to the Third Pole - a Bipolar Musical Documentary with Elephants” (Kahramanın Üçüncü Kutba Yolculuğu: Fillerle Bir Bipolar Müzikal Belgesel) adlı belgesel filminiz, bipolar bozukluğu olan kişilerle ilişkili ruh sağlığı sorunları ve yaratıcı yetenekler konusunda farkındalık yaratmayı mı amaçlıyor?

Akıl hastalıkları üzerine tartışmak zor ve hassas bir konu. Filmimde, bipolar bozukluk şikayeti olan iki kahramana kendileri hakkında konuşma şansı verdik. Filmde tıpkı hepimiz gibi çok sempatik iki insan görüyoruz. Yani hayatlarının bir noktasında normal biri gibi muamele görüyorlar. Ancak hastalığın depresif evrelerinde karanlık zamanlardan geçerken manik evrelerinde yıldızlara dokunacak kadar coşkulu olabiliyorlar. Ardından farklı bir bilinçle ve hepimizin bir şekilde öğrenebileceği yeni bir insanlık durumu anlayışıyla geri dönüyorlar.