8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde izleyebileceğiniz 10 feminist filmhttps://turkish.aawsat.com/home/article/4199851/8-mart-d%C3%BCnya-kad%C4%B1nlar-g%C3%BCn%C3%BCnde-izleyebilece%C4%9Finiz-10-feminist-film
8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde izleyebileceğiniz 10 feminist film
Thelma ve Louis, feminist fiLm klasiklerinden biri kabul ediliyor (MGM)
Listedekilerin çoğu kadın yönetmenler tarafından çekilen ve bir kadının başrolde olduğu filmlerden oluşuyor.
1) Vecide
Vecide (Wadjda) hem tamamı Suudi Arabistan'da geçen, hem de Suudi Arabistan'ın ilk kadın yönetmeni Hayfa El Mansur'un ilk kurmaca filmi olma özelliği taşıyor.
2012 tarihli filmde bir bisiklet satın almak isteyen 10 yaşındaki Vecide'nin bu amaçla Kuran'ı ezberden okuma yarışmasına girmesinin ardından yaşadıkları anlatıyor.
Film muhafazakar bir toplumda kız çocuğu ve kadın olmayı yalın bir dille izleyiciye aktarıyor.
2) Roma
Yönetmen Alfonso Cuarón’un 2019'da 3 dalda Oscar kazanan filmi, 1970'lerin Meksika'sında ayrıcalıklı bir ailede hizmetçi olarak çalışan Cleo'nun hikayesine odaklanıyor.
Başkent Meksika şiddet olaylarına teslim olurken Cleo hem kişisel hem de siyasi sorunların ortasında kalmıştır.
3) Persepolis
2007 yapımı Persepolis, Marjane Satrapi'nin aynı ismi taşıyan ve çizgi roman olarak yazılmış otobiyografisinin sinemaya uyarlanmasıyla yapılmış animasyon filmi.
Vincent Paronnaud ile birlikte beyazperdeye uyarlanan Persepolis, İslam Devriminden sonraki yıllarda 1980’lerin Tahran’ında büyüyen dokuz yaşındaki Marjane’i konu alıyor.
Film, 2007'de Cannes Film Festivali Jüri Ödülü'nün de sahibi olmuştu.
4) Vagabond
Agnes Varda'nın 1985 yapımı filminde genç bir kadının donmuş bedeni Fransa kırsalında bulunur.
Film daha sonra Mona adlı genç kadının hayatının son haftalarında yaşadığı bir dizi karşılaşmaya odaklanır. Fransa kırsalında başıboş dolaşan ve toplum dışında yaşamayı seçmiş bir karakter olan Mona, erkeklerle olan karşılaşmalarınde seksizmi deneyimlerken kadınlar ona karşı daha naziktir. Hatta bazıları onun özgürlüğüne imrenmektedir.
Mona, filmlerindeki güçlü kadın karakterleriyle tanınan Varda'nın yarattığı en devrimci karakter olarak tanımlanıyor.
5) Balinanın Sırtında
2002 tarihli Balinanın Sırtında (Whale Rider) filmi Yeni Zelanda'nın yerli halkı Maoriler arasında geçiyor.
Kız çocuklarının Whangara şefi olmasına izin verilmiyordur. Ama bu 11 yaşındaki Paikea için kabul edilebilir değildir. Peikea kaderinde balinalara binmek ve kabilesine liderlik etmek olduğunu düşünür.
Niki Caro'nun filmi cesaret, liderlik ve meydan okuma kavramlarına odaklanıyor.
6) Makul Davranış
Desiree Akhavan’ın hem oyuncu, hem senarist hem de yönetmen olarak yer aldığı Makul Davranış (Appropriate Behavior) otobiyografik dokunuşlarla dolu bir Brooklyn komedisi.
İranlı-Amerikalı Şirin kadın partneriyle ayrıldıktan sonra hem evsiz hem işsiz kalmıştır. Varoluşsal bir sorgulama içindeki Şirin ailesine biseksüel olduğunu söylemekte zorlanmaktadır.
7) Başsız Kadın
Arjantin filmi Başsız Kadın (The Headless Woman) Lucrecia Martel'in yönettiği ve senaryosunu yazdığı 2008 tarihli bir psikolojik gerilim.
Filmde bir taraftan bir trafik kazasına karışan orta yaşlı ve orta sınıftan bir kadının yaşadığı sarsıntıyı izleriz.
Film bir yandan da Arjantin'de 1970'lerdeki diktatörlük döneminde binlerce sendikacı, solcu öğrenci ve aktivistin kaybedilmesi hikayesini işler.
8) Thelma ve Louis
1996 tarihli filmde Susan Sarandon ve Gena Davis güçlerini birleştirip her şeyi arkalarında bırakan ve bir haftasonu otomobille yolculuğa çıkan iki kadını anlatıyor.
Birbirlerinin en büyük destekçisi olan iki kadın sırf cinsiyetleri nedeniyle kendilerine uygulanmak istenen ayrımcılık ve tacizlere karşı durur.
Yönetmeni bir erkek (Riddley Scott) olsa da film dünya genelinde "kültürel ve tarihsel önemdeki" feminist filmlerden biri olarak kabul ediliyor.
9) Skandal
Jay Roach'ın yönettiği Skandal (Bombshell) filmi gerçek bir hikayeden uyarlandı.
Film, Fox News'ta çalışan kadın televizyonculara kanalın CEO'su Roger Ailes'ın yaptığı cinsel saldırıları ve kadınların onu ne pahasına olursa olsun yerinden etmeye çalışmasını anlatıyor.
2019 yapımı filmde Charlize Theron, Nicole Kidman ve Margot Robbie gibi yıldızlar boy gösteriyor.
10) Aslan Yürekli
Adeze Obiagu'nun babası hastadır. Babası kendi erkek kardeşinin şirketin başına başına geçmesini istiyordur ama Adeze şirketin lideri olmaya kararlıdır.
Nijeryalı Genevieve Nnaji'nin hem yönettiği hem de oynadığı 2018 yapımı Aslan Yürekli (Lionheart) beklenmeyeni gerçekleştirmekten başka çaresi olmayan bir kadının hikayesini anlatıyor.
Ucuz Roman'ı tekrar izlerken dikkat edilmesi gereken 10 detayhttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/5136255-ucuz-roman%C4%B1-tekrar-izlerken-dikkat-edilmesi-gereken-10-detay
Ucuz Roman'ı tekrar izlerken dikkat edilmesi gereken 10 detay
8 milyon dolarlık bütçeyle çekilen Ucuz Roman'da, John Travolta ve Uma Thurman arasındaki ünlü dans sahnesi doğaçlamaydı (Miramax Films)
Quentin Tarantino'nun 1994 tarihli başyapıtı Ucuz Roman (Pulp Fiction), sinema tarihinde çığır açan yapımlardan biri oldu. Zamanı bükerek anlattığı hikayesi, kara mizahı, unutulmaz karakterleri ve tabii ki dikkat kesildiğimiz akıllıca diyaloglarıyla kült statüsünü yıllar içinde daha da sağlamlaştırdı. Ama bu filmi yeniden izlemek, sadece nostaljiyle yetinmek değil; her seferinde yeni bir şey fark etmek demek. Çünkü Tarantino, sahnelerin aralarına hem sinema tarihine hem de karakter psikolojisine dair küçük sürprizler serpiştirmiş usta bir anlatıcı.
Ve size güzel bir haberimiz var: Ucuz Roman bugün bir kez daha sinema salonlarında izleyiciyle buluşuyor. Filmi tekrar izlemeye hazırlanırken, bazı detayları gözden kaçırmamak önemli. Bir bakış, bir replik, bir şarkı ya da arka plandaki bir obje bile bambaşka bir kapı aralayabiliyor. Hem Tarantino'nun zekasını hem de sinema dilinin inceliklerini keşfetmek için size bir yol haritası hazırladık.
Eğer koltuğunuza kurulup o çantanın içini bir kez daha merak etmeye hazırsanız, işte Ucuz Roman'ı yeniden izlerken dikkat etmeniz gereken 10 detay...
1. Açılış ve kapanış sahnesi
Pumpkin (Balkabağım) ve Honey Bunny (Tavşanım) çiftinin, kafede soygun planı yaptığı açılış sahnesi, sadece filmin değil tüm zamanların en ikonik açılışlarından biri. Ama asıl ilginç olan, bu sahnenin final sahnesiyle birebir kesişmesi.
Ucuz Roman'ın ikonik açılış sahnesi Amanda Plummer ve Tim Roth'un nefis oyunculuklarının eseri (Miramax Films)
Film boyunca hikayenin farklı zamanlarda aktığını ve bazı olayların birbirine paralel yaşandığını fark ederseniz, Tarantino'nun ne kadar matematiksel bir kurguyla çalıştığını görebilirsiniz. Özellikle John Travolta'nın canlandırdığı Vincent Vega'nın hâlâ hayatta olduğu bir sahne finalde görünüyorsa, demek ki aslında o an geçmişte bir yerlerdeyiz... Bu tür zaman kaymaları filmi düz bir çizgide değil, döngüsel bir biçimde izlememizi sağlıyor. Bir nevi, Tarantino'nun zamanı eğip büktüğü ilk büyük sinema deneyi bu.
2. Kahve, kan ve Bay Wolf
Silah patlayıverdi, neden bilmiyorum.
Vincent yanlışlıkla Marvin'in beynini uçurduğunda, Jules'a tam da böyle diyor. Bu, ilk bakışta Tarantino filmlerinde alışık olduğumuz sıradan kanlı bir sahne gibi görünebilir. Ama hemen ardından gelen Bay Wolf sekansı, Tarantino'nun mizah anlayışının ne kadar stilize olduğunun bir göstergesi aslında.
Harvey Keitel, 1992 yapımı Rezervuar Köpekleri'nde (Reservoir Dogs) de Tarantino'yla çalışmıştı (Miramax Films)
Filmde beyni patlamış bir cesetle uğraşırken bir yandan kahve gurmeliği yapılır ve kriz anında bir "temizlikçi" rock yıldızı edasıyla sahneye girer. Bu sekans, gerçeklikle alay eder gibi hem aşırı ciddi hem de absürt tonlar taşır. Bay Wolf karakteri, klasik gangster filmlerinin "her şeyi çözen adam" figürünün karikatürize halidir. Aynı zamanda izleyiciye şunu fısıldar: Bu, kuralları kendi yazanların filmi.
3. Vincent'ın tuvaletle imtihanı
Film boyunca Vincent Vega'nın her tuvalete gidişi, olayların çığrından çıkmasıyla sonuçlanıyor. Uma Thurman'ın canlandırdığu Mia'nın aşırı doz alması, Bruce Willis'in oynadığı Butch'un eve geri dönmesi, kafe baskını... Hepsi Vincent'ın klozetle randevulaştığı anlarda patlak veriyor. Bu detay, hem kara mizahın bir bir örneği hem de karakterin kaderini şekillendiren alışkanlıklarına bir gönderme.
John Travolta, Vincent rolüne hazırlanırken bir uyuşturucu bağımlısıyla görüşerek eroinle ilgili bilgi aldı (Miramax Films)
Tarantino tesadüfleri ustalıkla mizaha ve gerilime dönüştürüyor. Aynı zamanda, yönetmenin "Her an her şey olabilir" hissini güçlendiren küçük ama etkili bir yapı taşı. Tuvalet, Vincent için bir güvenli alan gibi görünse de aslında felaketin başlangıç noktasıdır. Yeniden izlerken, her sifon sesinde içiniz cız edebilir.
4. Çantanın içinde ne var?
Samuel L. Jackson'a göre gerçek cevap "iki pil ve bir ampul". Ama o parıltılı ışık, yıllardır çok daha yaratıcı teorilere yol açtı. En popülerlerinden biri, çantanın içinde birinin (ya da Marsellus Wallace'ın) ruhu olduğu yönünde. Ve Vincent'la Jules'un da onu geri almak için gönderildiği düşünülüyor.
Ancak muhtemelen bu konuda alabileceğimiz en net cevap, filme hikaye yazarı olarak katkı veren ve Quentin Tarantino'yla birlikte En İyi Özgün Senaryo Oscar'ını kazanan Roger Avary'den geliyor. Roger Ebert'in Movie Answer Man köşesinde verdiği bir röportajda Avary şöyle diyor:
Başta çantanın içinde elmaslar vardı. Ama bu fazlasıyla sıkıcı ve klişe geldi. Sonunda çantanın içindekilerin asla gösterilmemesine karar verdik. Böylece izleyici, kendi kafasında oraya neyin yakışacağını hayal edebilecekti. Bilmen gereken tek şey, içindekinin 'inanılmaz güzel' olduğuydu. Hiçbir aksesuar sorumlusu, her izleyicinin hayal gücünden daha iyisini bulamaz. En azından fikir buydu. Sonra birileri (bence bu hataydı) çantanın içine turuncu bir ampul koyma fikrini ortaya attı. Ve işte o anda, her şey olabilecek bir şey, 'doğaüstü bir şeye' dönüştü. Böyle bir etkiyi zorlamaya gerek yoktu. İnsanlar yine yıllarca bunu tartışırdı ve çok daha ince bir detay olurdu.
Bu detay, filmin kült statüsünü perçinleyen en büyük mitlerden biri. Önemli olan içi değil, ona yüklenen anlam. Işıkla aydınlanan o iç kısım, izleyicinin hayal gücüne davet. Her izleyişinizde farklı bir şey düşünmeniz doğal çünkü belki de gerçekten ne olduğunu bilmeniz gerekmiyor.
5. Mia ve Vincent dans yarışmasını gerçekten kazandı mı?
Cevap veriyoruz: Hayır! Jack Rabbit Slim's'ten ayrıldıktan sonra Mia ve Vincent, ellerinde kocaman bir kupayla eve dönüyor. Keyifler gıcır, bir yandan dans etmeye devam ediyorlar. Bu da haklı olarak bize dans yarışmasını kazandıklarını düşündürüyor. Ancak filmin Butch'un olduğu bölümünde, fonda açık olan bir televizyonda, Jack Rabbit Slim's'teki dans kupasının çalındığına dair bir haber duyuluyor.
Yani Mia ve Vincent, aslında kupayı kazanmamış çalmış. Ve biz de bir kez daha anlıyoruz ki, bir Tarantino filmi izlerken sadece ne gördüğümüze değil ne duyduğumuza da dikkat etmemiz gerekiyor.
6. Boks maçından sonra Butch'u götüren taksici
Butch'un maçta rakibini devirdikten sonra kaçtığı sahnede, kendimizi egzotik taksici Esmeralda Villalobos'un arabasında buluyoruz. Esmeralda'yı Angela Jones canlandırıyor ve Tarantino bu rolü özellikle onun için yazmış. Tarantino, Jones'u 1991 yapımı Curdled adlı kısa filmde izlemiş.
Angela Jones, en son 2021 yapımı komedi Natasha Hall'da rol aldı (Miramax Films)
Jones o filmde, cinayet mahallerini temizleyen birini oynuyordu. Tarantino'nun fikriyse Esmeralda'nın, o karakterin farklı bir versiyonu olmasıydı. Esmeralda bu yüzden ölüm konusuna bu kadar takıntılı ve Butch'a "Bir adam öldürmek nasıl bir his?" diye soruyor.
7. Mia'nın aşırı doz sahnesi
Dans yarışmasını "kazandıktan" sonra Mia, Vincent'ın pardesüsünün cebinde bir poşet buluyor. Kokain sandığı bu poşet aslında eroin dolu... Mia, eroini burnundan çekip aşırı doz alıyor. Vincent, onu yerde kendinden geçmiş halde bulduğunda hemen uyuşturucu satıcısı Lance'in evine götürüyor ve ona hayat kurtarıcı bir adrenalin iğnesi yapıyor.
Meşhur aşırı doz sahnesinde Tarantino'nun kırmızı noktaya, şırıngaya ve Vincent'ın sıkıntılı yüzüne yaptığı yavaş zoomlar, izleyiciye bir dehşet duygusu yaşatıyor (Miramax Films)
Mia'yı yerde, ağzının kenarında tükürüklerle baygın halde gördüğümüz sahnede, aslında Campbell's marka mantar çorbasına bakıyoruz.
Ayrıca Vincent'ın iğneyi Mia'nın göğsüne sapladığı o meşhur sahne, aslında tersten çekildi. Yani Vincent, aslında iğneyi saplamıyor, geri çekiyor. Dikkatli bakarsanız, Mia'nın göğsündeki işaretin iğne saplandığı anda kaybolduğunu görebilirsiniz.
8. Jules'un "Ezekiel 25:17" tiradı
Samuel L. Jackson'ın canlandırdığı Jules karakteri, birini öldürmeden önce kendi versiyonuyla Hezekiel 25:17'yi okuyor. Ancak İncil'de aslında böyle bir metin yok. Bu süslü metin Tarantino'nun kaleminden çıkma da değil. Aslında bu replik, neredeyse birebir şekilde, 1976 yapımı Karate Kiba adlı dövüş sanatları filminden alınmış. Başrolde Sonny Chiba'nın yer aldığı filmdeki metin, daha sonra Tarantino'nun Kill Bill: Volume 1'de kılıç ustası Hattori Hanzo rolünü canlandıran Chiba tarafından seslendiriliyor.
Bu sahne, Jules'un bir gangsterden fazlası olmak istemesiyle ilgili. Hayatındaki dönüşümün fitilini ateşleyen bu sahte İncil alıntısı, karakterin kaderini ve felsefesini şekillendiriyor. Aynı zamanda Tarantino'nun kelime oyunlarını ve retoriği ustalıkla kullandığını gösteriyor. Bu tirad belki ilahi bir adaletin tecellisi değil ama bir şekilde Jules'un adaletten anladığı şeyi temsil ediyor. Her seferinde tekrar izlenmeye değer bir mini tiyatro performansı adeta.
9. Tarantino'nun ayak fetişi
Tarantino'nun ayak fetişi artık şehir efsanesi değil sinemasal bir imza. Ucuz Roman'da da Uma Thurman'ın çıplak ayaklarını uzun uzun izliyoruz. Dans sahnesindeki klasik ayak hareketleri, evin içindeki yalınayak yürüyüşleri, neredeyse kameraya "poz" veriyor.
Bu detay, yönetmenin karakterlerine ne kadar kişisel bir bakışla yaklaştığını gösteriyor. Onlar sadece kurgu figürleri değil, saplantıların, arzuların birer izdüşümü. Tarantino sineması, küçük detaylarda kendini ele veriyor. Bu fetiş ögesi de o evrenin samimi ama tuhaf bir parçası.
10. Müziğin anlatıyı sırtlaması
Tarantino'nun Ucuz Roman'da müziği kullanma biçimi, filmin ruhunu ve temposunu belirleyen en güçlü anlatı araçlarından biri. Film, açılış sahnesinde Dick Dale'in Misirlou'su eşliğinde seyirciyi hızla içine çekiyor ve temposunu daha ilk saniyeden hissettiriyor. Tarantino, şarkıları sadece fon müziği olarak değil, karakterlerin dünyasını tamamlayan anlatısal ögeler olarak kullanıyor. Vincent ve Mia'nın Jack Rabbit Slim's'deki dans sahnesinde çalan Chuck Berry'nin You Never Can Tell parçası, karakterlerin anlık özgürlüğünü ve absürt dünyanın ritmini kusursuzca yansıtıyor.
Filmde özel olarak bestelenmiş özgün bir film müziği yok. Kullanılan tüm müzikler önceden kaydedilmiş parçalardan seçilmiş. Tarantino, dönemin eski şarkılarını seçerek karakterlerin zaman ve mekan dışı bir atmosferde yaşadığını hissettiriyor. Honey Bunny ve Pumpkin'in kafedeki soygun sahnesinde kullanılan sessizlik ve sonrasında gelen müzik seçimi, tansiyonu yönetmede önemli rol oynuyor. Mia'nın aşırı doz almadan hemen önce çalan Girl, You'll Be a Woman Soon, ironik biçimde trajediyi vurguluyor. Müzik, filmde olayların ağırlığını hafifletirken, kimi zaman da kara mizahın altını çizerek izleyiciyi rahatsız edici bir keyifle baş başa bırakıyor. Ucuz Roman şarkıların, bir filmin diline ve hafızalara nasıl işleyebileceğinin en çarpıcı örneklerinden biri hiç kuşkusuz...