Fransa'da yargıdan Korsika Parlamentosu'na anadil yasağı

UNESCO, 150 bin kişinin konuştuğu Korsikacayı yok olma tehlikesindeki dillerden biri olarak görüyor

2022'de yapılan bir anket Korsika halkının yüzde 71'inin özerkliği desteklediğini gösteriyor (AFP)
2022'de yapılan bir anket Korsika halkının yüzde 71'inin özerkliği desteklediğini gösteriyor (AFP)
TT

Fransa'da yargıdan Korsika Parlamentosu'na anadil yasağı

2022'de yapılan bir anket Korsika halkının yüzde 71'inin özerkliği desteklediğini gösteriyor (AFP)
2022'de yapılan bir anket Korsika halkının yüzde 71'inin özerkliği desteklediğini gösteriyor (AFP)

Fransa'da bir mahkeme Korsika parlamentosunda Korsika dilinin kullanılmasının anayasaya aykırı olduğuna hükmetti.
Bastia Mahkmesi'nin kararında bir kamu dairesinde konuşulabilecek tek dilin Fransızca olduğuna hükmedildi. Kararda, "Korsika halkının varlığını" etkili şekilde tesis eden yerel kuralların da anayasaya aykırı olduğu ifade edildi.
350 bin nüfuslu adada tepkiyle karşılanan karar, Fransa merkezi yönetiminin adadaki en yüksek temsilcisi olan Korsika Valisi tarafından yargı konusu haline getirilmişti.
Korsika dilinin yasaklanması kararı, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un yerel siyasetçilerle daha fazla özerklik için görüşmeler yaptığı bir dönemde geldi.
Korsika Meclis Başkanı Marie-Antoinette Maupertuis ve Yönetici Konsey Başkanı Gilles Simeoni tarafından yapılan ortak açıklamada, "Karar Korsikalı vekilleri görüşmeler sırasında ana dillerini konuşma hakkından mahrum kılıyor. Bizim için bu gidişatı kabul etmek düşünülemez" ifadelerine yer verildi.
Açıklamada ayrıca Korsika dilinin yaşaması ve gelişmesi için Fransızcayla birlikte resmi dil statüsüne alınması gerektiği belirtildi.
Bağımsızlık yanlısı Core in Fronte partisi konuyla ilgili yaptığı açıklamada kararı 'utanç verici' olarak tanımladı. Korsika Ulusu Partisi lideri Jean-Christophe Angelini ise kararın kendilerince bir "aşağılama" olduğunu belirtirken, "haksızlık ve rezillik" ifadelerini kullandı.
BM'nin kültür organizasyonu UNESCO'nun yok olma tehlikesi olan diller listesinde, İtalyancaya benzeyen ve dünya üzerinde 150 bin kişinin konuştuğu Korsikaca da yer alıyor.

Macron "Özerklik konusunda tabum yok" demişti
Milliyetçi hareketlerin yerel siyasete hakim olduğu Korsika'da daha fazla özerklik ve hatta tam bağımsızlık talepleri Fransa merkezi hükümetiyle sorunlu bir ilişki geliştirilmesine neden olmuştu.
Macron geçen ay yaptığı açıklamada, Korsika'nın yasal statüsünde yapılacak reformlar konusunda bir tabusunun olmadığını belirtmiş ancak Korsika adasının Fransa'nın bir parçası olarak kalacağının altını çizmişti. 
Paris ve Korsikalı liderler arasındaki son görüşmeler, 1998'de öldürülen Fransız Korsika Valisi Claude Erignac'ın suikastına karışan iki kişinin koşullu şekilde serbest bırakılmasının ardından başlayabilmişti.

Korsika'nın yüzde 71'i özerklik istiyor
Fransa'nın en yoksul bölgesi olan Korsika adası dili ve kültürüyle ana karadan farklılaşırken, coğrafi olarak da İtalya'ya daha yakın bir konumda bulunuyor.
Fransa'nın 18 bölgesinden biri sayılan Korsika adası, 2018'den bu yana kısıtlı özerklik sağlayan "özel bölgesel bütünlük" statüsüyle yönetiliyor. 
Geçen yıl Claude Erignac'ı öldürme suçundan müebbet hapis cezasına çarptırılan Colonna'nın cezaevinde saldırıya uğrayarak komaya girmesi adadaki tansiyonu yükseltmiş ve şiddet olaylarına neden olmuştu.
O dönemde Conse Martin gazetesinin yaptığı bir anket, Korsika'da yaşayanların ve Korsikalı Fransızların yüzde 71'inin özerkliğe "evet" dediğini, tam bağımsızlığa ise yüzde 32'lik bir destek olduğunu ortaya koymuştu.
Fransa genelinde ise nüfusun yüzde 53'ü Korsika'nın özerkliğine "evet" demişti. 1989'da yüzde 18 seviyelerinde olan bu oranın neredeyse üçe katlanması uzmanların dikkat çektiği noktalardan biri olmuştu.

Independent Türkçe, France 24, The Guardian, Corse Martin



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.