Tunus, Avrupa sınırlarının koruyucusu olmaya devam edecek mi?

AB, gizli göç meselesine yaklaşımını değiştirmeyi planlıyor ve ekonomik çıkar sağlamak için Afrika kıtasına baskı uyguluyor

Fildişililer, Abidjan'a geri gönderilmek üzere Tunus'taki Fildişi Sahili büyükelçiliği önünde toplandı / Fotoğraf: AFP
Fildişililer, Abidjan'a geri gönderilmek üzere Tunus'taki Fildişi Sahili büyükelçiliği önünde toplandı / Fotoğraf: AFP
TT

Tunus, Avrupa sınırlarının koruyucusu olmaya devam edecek mi?

Fildişililer, Abidjan'a geri gönderilmek üzere Tunus'taki Fildişi Sahili büyükelçiliği önünde toplandı / Fotoğraf: AFP
Fildişililer, Abidjan'a geri gönderilmek üzere Tunus'taki Fildişi Sahili büyükelçiliği önünde toplandı / Fotoğraf: AFP

Hammadi Mamari
Son haftalarda Tunus'un içinde bulunduğu kötü ekonomik ve mali durum, AB ve ABD'nin dikkatini çekti.
Tunus'taki halkla ilişkiler gözlemcileri, AB'nin korkusunun Tunus'un durumundan endişelenmesinden değil, kaçak göçmenlerin Tunus kıyılarından Avrupa kıyılarına doğru akmasından kaynaklandığına inanıyor.
Bu nedenle AB ülkeleri, ekonomik ve mali durum kötüleşmeden, işler kontrolden çıkmadan ve Avrupa düzensiz göçmen tekneleriyle dolmadan önce Tunus'un Uluslararası Para Fonu (IMF) ile anlaşmaya varmasını hızlandırmak istiyor. 
Tunus, Avrupa'ya yönelik gizli göçmenlik dosyasını nasıl yönetiyor? Ülke, mevcut krizden çıkmasına yardımcı olacak ekonomik ve finansal kazanımlar elde edebilir mi?

14 binden fazla göçmenin durdurulması
Son haftalarda Tunus kıyılarından İtalya'ya doğru yola çıkan düzensiz göçmen teknelerinin sayısının artması, insan kaçakçılığı şebekelerinin faaliyetinin canlanmasına katkıda bulunurken, Avrupa ülkeleri göçmen gruplara tüm limanları kapattı.
Tunus Ekonomik ve Sosyal Haklar Forumu'nun Resmi Sözcüsü Ramazan Bin Omar, konuya ilişkin şu bilgileri verdi:
2023'ün başından bu yana Tunuslu yetkililer 14.082'den fazla düzensiz göçmeni yakalayarak İtalya kıyılarına ulaşmalarını engelledi. Bu yılın başından bu yana ise 1,771 düzensiz Tunuslu göçmen İtalya kıyılarına ulaştı.
Yakalananlara gelince, bu sayı geçen yıl aynı dönemde engellenenlerin sayısının dört buçuk katı, geçen yıl aynı dönemde İtalya kıyılarına gelenlerin sayısının ise iki katıdır.
Tüm bu göstergeler, 2023 yılının İtalya'ya düzensiz göç akışı sayısında istisnai bir yıl olacağının belirtileridir. Ayrıca bu göstergeler, Tunuslu yetkililerin kaçak göçle mücadelede suç ortağı olduğu anlatısını çürütüyor.

Avrupa sınırlarını koruyan güvenlik yaklaşımı
Ramazan Bin Omar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tunus, düzensiz göçmenleri hedef alan baskıcı bir güvenlik yaklaşımı benimsiyor. Sene başından bu yana Tunus kıyılarında 136'dan fazla mağdur ve kayıp kişi kaydedildi. Göçmenlerin haklarını korumak için siyasi, ekonomik, sosyal ve iklimsel göçün tüm boyutlarını bütünleştiren kapsamlı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekiyor. Ayrıca Tunus'un, yasaları güncellemek, Sahra altı Afrika'dan gelen göçmenlerin Tunus'a entegrasyonunu kolaylaştırmak ve haklarını korumak gibi iç politikalarını değiştirmeye ve Tunus ile AB arasındaki haksız anlaşmaları gözden geçirmeye yönelik hareket etmeye ihtiyacı var. Tunus'ta ağırlıklı olarak güvenlik sorunları mevcut. Çünkü Avrupa, Tunus'un bir sonraki aşamada düzensiz göç için önemli bir başlangıç noktasına dönüşmesinden korkuyor. Tunus'un AB ile ilişkileri dengesiz. Çünkü Avrupa, Tunus'u sınırlarının bekçisi yapmak, güvenliğini ve sınırlarını korumak için göçmenlerden arındırılmış bir tampon bölge haline getirmek istiyor ve ülkemizle gerçek kalkınma ortaklıkları kurmaya çalışmıyor."

Tunus sınırlarını kontrol etmeye davet edildi
Kimi gözlemciler, Avrupa'nın ekonomik ve mali kazanç elde etmek için kaçak göçe yatırım yapabileceğine ve Avrupa'ya açılan kapı olduğu ve bölgede stratejik bir konuma sahip olduğu için Tunus'un stratejik öneminden yararlanabileceğine inanıyor.
Eski diplomat Abdullah el-Ubeydi, konuyla ilgili şu yorumda bulundu:
"Tunus'un dış politikası, esas olarak çevresiyle etkileşime dayanmaktadır ve bu nedenle, özellikle ülke büyük ekonomik ve mali zorluklarla karşı karşıya olduğu için, sınırlarını kontrol etmesi ve Avrupa ülkelerinin kendisine sağlayacağı yardımdan yararlanması gerekmektedir. Tunuslu yetkililerin sınır kontrolü, ulusal ekonomiyi yiyip bitiren kaçakçılığı ortadan kaldırarak ekonomiye fayda sağlayacak ve aynı zamanda sınırları Afrika ve Sahra altı Afrika'dan gelen göçmen akınından koruyacaktır. Tunus, Avrupa ile ekonomik ortaklığı güçlendirmelidir. Tunus'un konumu, Avrupa sınırlarının bekçisi olarak nitelendirilemez. Gizli göç, Avrupa ülkelerini tehdit ettiği ölçüde Tunus'un ulusal egemenliğini ihlal etmektedir. Tunus, özellikle 2011'den önceki yıllarda olduğu gibi, sınırları üzerindeki kontrolü sıkılaştırmalıdır."

Zayıf vaatler
Tunus Üniversitesi Ekonomi Profesörü Reda eş-Şakandali, Tunus'un içinde bulunduğu zor durumdan şöyle bahsetti:
"Tunus gerçek bir krizle karşı karşıya ve 5 milyar dolar değerinde dış kaynakları harekete geçirmesi gerekiyor. Fransa reformlarda ilerleme sağlanması şartıyla 250 milyon avro sağlama sözü verdi ki bu küçük bir miktardır. Tunus'un bağışçıların ihtiyaç duyduğu reformlar, Tunus İşçi Sendikası'nın iktidarla ilişkisindeki bölünme ve gerilim  nedeniyle uygulamada zorluklarla karşı karşıyadır."



Fas'taki kumarhanelerin hazin hikayeleri

Fas'ta kumarhaneler, yetkililerden lisans alındığı sürece yasal / Fotoğraf: Sosyal medya
Fas'ta kumarhaneler, yetkililerden lisans alındığı sürece yasal / Fotoğraf: Sosyal medya
TT

Fas'taki kumarhanelerin hazin hikayeleri

Fas'ta kumarhaneler, yetkililerden lisans alındığı sürece yasal / Fotoğraf: Sosyal medya
Fas'ta kumarhaneler, yetkililerden lisans alındığı sürece yasal / Fotoğraf: Sosyal medya

Hasan el-Eşref 

Fas'ta çalışmaları ve burada yürütülen faaliyetleri düzenleyen yasalara tabi tutulan kumarhaneler, devlet hazinesine kâr sağlıyor.

Ancak kumar bağımlılarının sonunun genellikle iflas ile bittiği, hatta bazen kişilerin intihara sürüklendiği trajik hikayelere sahne oluyor.  

Fas'ta kumarın yanı sıra, diğer çeşitli oyunların oynandığı 8 kumarhane bulunuyor.

Bunlardan üçünün Agadir şehrinde, ikisinin Marakeş'te, birinin Ouarzazate'de, birinin Tanca'da, diğerinin ise Mazagan'da olduğu biliniyor. 

Mazagan'daki kumarhanenin Fas'taki en büyük kumarhane olduğu biliniyor. Burada 46 oyun masası, 410 slot makinesi ve 467 farklı oyun bulunuyor. 

Marakeş'teki kumarhane ise üç bölüme ayrılıyor: İlk bölümde slot makinesi oyunları, ikinci bölümde rulet, blackjack ve poker masaları,  sonuncu bölümde ise diğer oyunlar yer alıyor. 

Tanca'daki gazino ise lüks Mövenpick otelde yer alıyor. 7/24 açık oluşu ile diğerlerinden ayrılan bu kumarhanede en az 200 slot makinesi ve diğer oyunlar bulunuyor. 

Bazı kaynaklar, Fas'taki en eski kumarhanenin Marakeş'teki Saadi kumarhanesi olduğunu, tarihinin 1952'ye uzandığını söylüyor.

Diğer kaynaklar ise 1940'larda ABD kuvvetleri Kuneytira'da bulunduğu sırada burada kurulan bir başka kumarhaneden bahsediyor.

Sosyal ve Ekonomik Konsey'in son istatistiklerine göre, Fas'ta en az 3,3 milyon kişi kumar oyunları oynuyor. Konsey, birkaç ay önce yayınlanan raporunda, kumarhane faaliyetlerinin teknik ve etik açıdan düzenlemesi ve izlenmesi için ulusal bir otorite oluşturulması çağrısında bulunmuştu. 

Yasal düzenleme

Fas'taki kumarhanelere ilişkin yasal düzenlemelerden bahseden avukat Vehabi Reşid, kumarhanelerin alkol veya alkollü içecek satışının düzenlenmesine ilişkin Kraliyet Mahkemesi Genel Müdürünün 17 Temmuz 1967 tarih ve 3.177.66 sayılı kararıyla düzenlendiğini söylüyor.

Fas'ta kumar oynamanın yetkililerden lisans alındığı taktirde yasal olduğunu, Borçlar ve Sözleşmeler Kanunu'nun 1092 ile 1097. bölümleri mucibince, kanun hükmünce geçersiz sayılan aldatıcı sözleşmelerinden biri olarak kabul edildiğini de ekliyor. 

Aynı zamanda, "Bir kumarhaneyi lisans olmadan işleten ya da lisanssız piyango satan veya teşvik eden herkes, Ceza Kanunu'nun 282 ila 286. maddelerinde kabahatli sayılır. İhlalde bulunan kişi, üç ay ila bir yıl arasında hapis cezası veya 100 bin dirheme kadar para cezası ile cezalandırılabilir. Yahut Ceza Kanunu'nun 609. bölümünce yalnızca para cezasına çarptırılabilir. Kumar yahut piyango oynayanlar değil, ancak kumar veya bahiste fahiş harcamada bulunanlar cezalandırılır. Ceza Kanunu'nun 557. maddesi uyarınca iflasının ilan edilmesine neden olur" açıklamalarında bulundu. 

Yoksulların avuntusu yok

Kumarhanelerdeki oyunlarda ciddi miktarda paraların dönmesi dolayısıyla, dar gelirli kimseler genellikle kumarhaneleri tercih etmiyor. Bu sebeple kumarhaneler belli sınıflara özel hizmet veriyor. 

Fas'taki bir kumarhanede güvenlik görevlisi olarak çalışan bir kişi, meraklı ve davetsiz misafirlerin buraya girmemesi için buradaki ziyaretçilerin güvenliğini sağlamakla görevli olduğunu söylüyor.

Oynanan oyunlarda ortaya belli bir paranın konması gerektiği için ve kâr beklentisinin olması dolayısıyla buralarda yalnızca zengin kimselerin girebildiğini söyleyen şahıs, restoran ve barlarda da hizmet verildiğini, ön kayıt ve giriş ücreti gibi koşulların geçerli olduğunu da ekliyor. 

Yoksul kimselerin ise kahvehaneler gibi daha sınırlı meblağların döndüğü oyun mekanlarında kumar oynadığını veya at yarışları üzerine bahis oynadıklarını söylüyor.

Trajediler

Kumarhaneler, birçok varlıklı insanın bir heves uğruna iflasına, birçok ailenin dağılmasına, hatta intiharlara sahne oluyor.

Fas medyasında yer aldığına göre, bir Körfez ülkesinden gelerek Tanca'da kumar oynayan bir adam, uğradığı ciddi maddi kayıp neticesinde kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. 

Bir şirkette kıdemli bir çalışanın bir arkadaşı vesilesiyle kumar bağımlısı olduğu, ardından ise iflas edip borç batağına düşerek hapse girdiği anlatılıyor.

Ailesi ve çocuklarının ısrarına rağmen kumarhanelere giderek bağımlı hale gelen bir mühendisin ise gece eve başkalarının omuzlarında gelecek derecede alkol kullandığı, bu sebeple yuvasının dağıldığı ve neticede evsiz kaldığı söyleniyor. 

Kumarhane dünyasının gece geç saatlerde de aydınlık olduğunu söyleyen sosyolojik araştırmacı İbtisam eş-Avfir ise "Kumarhane dünyasına giren bir kişinin sonu meçhuldür. Zirâ buralar sınırlara veya kısıtlamalara tabi tutulmayan göz alıcı yerlerdir. Geç saatlere kadar ayakta kalmayı ve eğlenmeyi seven bazı kişiler bu mekanlara bağımlı olabilir. Bu mekanlara veya kumara bağımlılık; iflas, akıl kaybı, boşanma, kişilik bozukluğu ve intihar gibi trajedilere yol açabilir" ifadelerini kullanıyor. 

Independent Arabia


Avrupa hayali ile vatan gerçeği arasında kalıp göçten dönenler

Ölüm tekneleri onlarca insan taşıyor, bunlardan çoğu canlı olarak geri dönemiyor / Fotoğraf: Independent Arabia
Ölüm tekneleri onlarca insan taşıyor, bunlardan çoğu canlı olarak geri dönemiyor / Fotoğraf: Independent Arabia
TT

Avrupa hayali ile vatan gerçeği arasında kalıp göçten dönenler

Ölüm tekneleri onlarca insan taşıyor, bunlardan çoğu canlı olarak geri dönemiyor / Fotoğraf: Independent Arabia
Ölüm tekneleri onlarca insan taşıyor, bunlardan çoğu canlı olarak geri dönemiyor / Fotoğraf: Independent Arabia

Hişam el-Yetim 

Küreselleşmenin eşlik ettiği yaklaşık 50 yıldır, her türden ve çeşitli bölgelerden göç oranları beklenmedik bir şekilde artıyor.

Uluslararası Göç Örgütü'nün (IOM) raporu başta olmak üzere çeşitli raporlar, iletişim ve ulaşım araçlarındaki gelişmeler ile göç oranları arasındaki artışı birbirine bağlıyor. 

Ürdün vatandaşı Mahmud Lütfi, göçün zaruret ilkesine göre şekillenen bir hayalden başka bir şey olmadığını söylüyor.

Modern toplumlarda her zaman alt düzey mesleklerde çalışan insanlara ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Lütfi, günün birinde kendisi ve ailesini bir ölüm botunda bulduğunu anlatıyor.

Avrupa ya da ABD'ye yerleşme hayalinin yaklaşık 10 yıl sürdüğünü anlatan Lütfi, bugün ise sağ salim ülkesine döndüğünü söylerken, "Böyle bir karar verdiğime göre delirmiş olmalıydım" vurgusunda bulunuyor.

İzmir'den Yunanistan kıyılarına gitmek için üç kez lastik bota bindiğini anlatan Lütfi, başına silah dayandığını, yanında Suriye krizinden kaçan kurbanların olduğunu belirtiyor. 

Edepli insan kaçakçıları

Lütfi, kendi hikayesini şu sözlerle anlatıyor:

300 dolar karşılığında, sizi gideceğiniz yere ulaşana dek bu lastik bot birkaç kez taşıyorlar. Bu botlar aslında yaklaşık 20 kişi alıyor. Ancak her zamanki bu rakamın iki katını taşıyorlar. Biz 50 kişi kadar vardık. Delirdiğimi düşündüm, zirâ aralarındaki tek Ürdün vatandaşı bendim. Ülkemde bir savaş da yoktu, ancak maddi sıkıntı gözümü kör etmişti. 

"İnsan tacirleri" olarak tanımladığı kaçakçıları bazen öven Lütfi, botlarının bir keresinde bir adada kaybolduğunu, bir keresinde bir balık sebebiyle delindiğini, üçüncüsünde ise karaya ulaşmayı başardıklarını söylüyor.

Aklında yolculuğu ile ilgili birçok ayrıntının bulunduğunu, fakat bunları ancak göçmenlerin davasına hizmet edecek şekilde göçmen bürolarındaki müfettişlere anlatabileceğini belirtiyor. 

Yolculuğun başlangıcı

Yolculuğunun yarı meşru zeminde başladığını söyleyen Lütfi, 10 yıl önce ABD'ye gitmek üzere uçtuğunu, ancak çıkış tarihini kaçırması ardından geri dönemediğini, bu nedenle Avrupa'ya geçmek için kaçakçılara başvurmak zorunda kaldığını anlatıyor.

Böylece Hollanda, Almanya ve Fransa üzerinden tren yoluyla Birleşik Krallık'a yerleştiğini belirtiyor.

Hayalinin peşinden gitmek için devlet görevinden istifa eden Lütfi, İngiltere kırsalındaki bir kasabada bir pizzacıda şef olarak çalıştığını söylüyor. 

Ürdün'ün başkenti Amman'da popüler bir şekilde yayılmaya başlayan seyahat ve turizm ofislerinden birinde çalışan Zeynep ise bu ofislere başvuran yolcuların çoğunun, bilhassa Ürdün'e yasa dışı yollarla giren Suriyeli mültecilerin geri dönmediklerini söylüyor.

Aynı zamanda, "Bu kişilerin çoğu ülkelerinde askerlik veya başka bir nedenle aranıyorlar. Birçoğu, ana hedefleri olan Rusya'ya ulaşamıyor. Ya akıbetleri meçhul oluyor, ya da ülkeleri yetkililerine teslim olmayı reddettikleri için haftalarca tutuklu kalıyorlar. Biz ise sorumluluğu reddediyoruz. Başarısızlık durumunda başlarına gelebilecek olanları ayrıntısıyla açıkladıktan sonra kendilerinden taahhütname imzalamalarını istiyoruz" ifadelerini kullanıyor. 

Psikososyal etkiler

Yıllar önce ABD'ye giden ve buradan vatanına hayal kırıklığıyla dönen Abdullah ise aslında hayalinin peşinden gitmek için yola çıktığını, ancak ölmeden önce kendisini görmek isteyen babasının hastalığı üzerine ailesinin şiddetli baskısı nedeniyle geri döndüğünü belirtiyor. 

Abdullah'ın bazı arkadaşları, kendisinin sıkıntılı bir işe bulaştığını, bir dönem kaçakçılarla birlikte çalıştığını belirtiyor. Yakın arkadaşları ise insan ticaretinde gizli ve dolaylı yoldan arabuluculukta bulunduğunu, akrabalarından onlara yardım bahanesiyle para aldığını ve bu paraları iade etmediğini söylüyor. 

Lütfi'nin ağabeyi ise, kardeşinin uzun süre tutuklu kaldığı son seyahatinde iltica kararını beklediğini, ardından hapsedilip sınır dışı edildiğini, bunun üzerine ailesine ve yakınlarına zararının dokunduğu ciddi bir psikolojik rahatsızlığa yakalandığını söylüyor.  

Rakamlar ve işaretler

IOM'un 2022 raporuna göre, 2018 yılında dünyadaki göçmen sayısının 230 milyona çıkması bekleniyordu.

Ancak 2010 yılında yaklaşık 220 milyon olarak kaydedilen rakam, 2018'de 270 milyon göçmene ulaştı.

Buna karşılık sayılarının yalnızca dört milyon olması, insan nüfusunun yüzde 3,5'ini geçmemeleri, aralarındaki kaçak göçmen yüzdesinin fazla olmaması dolayısıyla dünya çapında kayda değer bir yüzdelik dilim oluşturmuyorlar.

Nitekim dünya nüfusunun en az yüzde 95'i doğduğu ülkede yaşıyor. Gelişmiş ve varlıklı ülkeler sürekli değişen yasalarını sıkılaştırdıkça gizli göçmenlere olan sempati ise artıyor.

Bu yasalar elbette ki bu meselenin köklerini ele almada şimdiye kadar başarı sağlamış değil. 

 

Independent Arabia


Husi hapishanelerinde bir tutuklunun ölümü öfkeye yol açtı

Hastane, mağdurla dayanışma içinde olanları "devlet kurumlarına hakaret etmeye" teşebbüsle suçladı / Fotoğraf: AFP
Hastane, mağdurla dayanışma içinde olanları "devlet kurumlarına hakaret etmeye" teşebbüsle suçladı / Fotoğraf: AFP
TT

Husi hapishanelerinde bir tutuklunun ölümü öfkeye yol açtı

Hastane, mağdurla dayanışma içinde olanları "devlet kurumlarına hakaret etmeye" teşebbüsle suçladı / Fotoğraf: AFP
Hastane, mağdurla dayanışma içinde olanları "devlet kurumlarına hakaret etmeye" teşebbüsle suçladı / Fotoğraf: AFP

Yemen'in İbb ilindeki Merkez Hapishanesi'nde tıbbi ihmal sonucu bir mahkûmun hayatını kaybetmesi olayı, Husi milislerinin kontrolünde bulunan bölgelerdeki insan hakları durumuna ilişkin üzüntü ve hoşnutsuzluk taşıyan bir hareketlenmeye yol açtı.

İnsan hakları aktivistleri, Faysal es-Sabri adlı tutuklunun İbb Merkez Cezaevi'nde sağlığının kötüleşmesinin ardından gerekli tıbbi ve acil müdahale yapılmadan yerde yatarken çekilmiş fotoğraflarını dağıttı.

Hapis, hastalık ve ölüm

Şehrin yerel sakinlerine göre mahkûmun sağlığı son haftalarda Husi hapishanelerindeki kötü muamele nedeniyle keskin bir şekilde kötüleşti ve bazı tutuklu mahkumların İran destekli milislere bağlı Merkezi Hapishane idaresine arkadaşlarını tedavi etmesi için baskı yaptığını kaydetti.

Hapishane mahkumları, yetkilileri halkın öfkesiyle korkutarak arkadaşlarının İbb'deki es-Sevra Hastanesi'ne nakledilmesi için gerginliği tırmandırmakla tehdit etti.

İnsan hakları aktivisti İbrahim Askin, Twitter hesabında şu bilgiyi paylaştı:

Husi milisleri, hastanın durumunu ilgililerle takip etmedi ve hastanın koridorda saatlerce görmezden gelinmesi ve ardından hapishaneye geri gönderilmesi için hastanenin mahkûmu kabul etmemesini sağladı. Aktivistlerin medya baskısı nedeniyle milisler onu hastaneye geri götürdü ve aynı gün öğle saatlerinde vefat edinceye kadar bu halde bıraktı.

Aktivistler, Husi milislerini hasta mahkûmların sağlığını kasten ihmal etmekle ve pek çoğunun ölümüne yol açmakla suçladı.

Suçlamalara cevap

İbb Hastanesi Müdürü Abdulgani Ğabişe ise bu suçlamaları reddederek bu sözlerin asılsız olduğunu söyledi.

Mahkumların hastayı ihmal etmekle suçlamasına yanıt olarak Ğabişe şunu söyledi:

Mahkûm, gece saat ikide hastaneye götürüldü. Felç geçirdiği için acil servise, özellikle kırmızı odaya alındı ve durumu stabilize olana ve onun için bir tedavi planı hazırlanana kadar ilk yardım alması sağlandı. Sevra Hastanesi'nde boş yatak olmaması nedeniyle Nasır Hastanesi'ne sevk edildi. Beraberindeki gardiyan tarafından götürüldüğü için Bakanlığın operasyonlarıyla koordineli olarak bu işlemler yapıldı.

Bağımsız bir Yemenli insan hakları koalisyonu, son altı yılda bin 600'den fazla kaçırılan kişinin Husi milis hapishanelerinde çeşitli türlerde fiziksel ve psikolojik işkenceye ve zalimce muameleye maruz kaldığını belgeledi.

Yemen İnsan Hakları İhlallerini İzleme Koalisyonu raporunda, Yemen'in 17 vilayetinde birçok kişinin Husi milislerin cezaevlerinde bu tutuklulara yönelik işkenceyi belgelediğini bildirdi.

Sorumluluk ve ihmal arasında

Hastane müdürünün ifadesi, tutuklunun sağlığının tahliye edildikten sonra kötüleşmesinden kendisinin sorumlu olmadığını, "durumu düzeldikten sonra hastanın sevk edildiğini ve nöbetçi doktor raporuna göre durumunun stabil olduğunu ve sevkine izin verildiğini" doğruladı.

Gabişe sözlerini şu şekilde noktaladı:

Sağlık raporu hazır ve herhangi bir resmi makamın talebi üzerine sunulması planlanmaktadır.

İnsan hakları aktivistleri, İbb kentindeki es-Sevra Hastanesi ve Merkez Hapishanesinin yönetimindeki Husi milis liderliğini, tutuklunun kasıtlı ihmal ve gerekli tedavinin sağlanmaması sonucu ölümünden yasal olarak sorumlu tuttu.

Aktivistler, mahkûmun ölümünden sorumlu olanları soruşturmak, cezaevlerini ziyaret etmek, mahkumların koşullarını görmek ve onlara tam sağlık hizmeti vermek için bağımsız bir uluslararası komisyon kurulması çağrısında bulundu.

Dış gündeme hizmet

Merkez Hastanesi, kriz tırmandıktan sonra Sabri'nin ölümü konusunda şu açıklamayı yaptı:

Sağlık görevlileri (Husi milislerine atıfta bulunarak), mahkûmun Nasır Hastanesine nakledilmemesi konusunda ısrar etti. O sırada Halk Sağlığı ve Nüfus Bakanlığı'nın görevlileri, kurumdaki Acil Servis Müdürü ile iletişime geçti. Acil Servis Müdürü de konuyu açıklığa kavuşturdu ve hastaya yönelik tıbbi prosedürler hakkında bilgi verdi. Ancak sağlık görevlileri onu merkez cezaevine geri götürdü, bu da onun ölümüne yol açan komplikasyonlara neden oldu.

Hastane, mağdurla dayanışma içinde olan herkese saldırdı ve onları "devletin ulusal kurumlarını sürekli aşağılamakla ve medyayı kullanarak dış güçlere hizmet etmeye çalışmakla" suçladı.

Hastane, yaptığı açıklamada şu sözlere yer verdi:

Mahkûmun hastanede tedavi görürken kötü halinin fotoğrafının çekilmesi, hastanın ailesi, emniyet güçleri, merkez cezaevi sorumluları ve il yöneticileri için küçük düşürücüdür. Ayrıca, bu ithamlar, vatandaşın güvenini sarsarak, genel bir memnuniyetsizlik ve ezici bir halk hoşnutsuzluğu yaratarak, devletin güvenliğini küçümseme ve istikrarı bozma durumunun ne boyutlara ulaştığını ortaya koymaktadır.


Mısır ile İsrail arasındaki sınır olayı geçici mi, yoksa planlı mı?

İsrail'in ilgisi, Mısır ve Ürdün ile olan güvenli ve istikrarlı sınırları hesaba katarak kuzey ve Gazze Şeridi arasındaki sınırlara yöneldi / Fotoğraf: AFP
İsrail'in ilgisi, Mısır ve Ürdün ile olan güvenli ve istikrarlı sınırları hesaba katarak kuzey ve Gazze Şeridi arasındaki sınırlara yöneldi / Fotoğraf: AFP
TT

Mısır ile İsrail arasındaki sınır olayı geçici mi, yoksa planlı mı?

İsrail'in ilgisi, Mısır ve Ürdün ile olan güvenli ve istikrarlı sınırları hesaba katarak kuzey ve Gazze Şeridi arasındaki sınırlara yöneldi / Fotoğraf: AFP
İsrail'in ilgisi, Mısır ve Ürdün ile olan güvenli ve istikrarlı sınırları hesaba katarak kuzey ve Gazze Şeridi arasındaki sınırlara yöneldi / Fotoğraf: AFP

Tarık Fehmi 

Mısır-İsrail sınırında 4 Haziran'da  yaşananlara ilişkin, "izin verme, üzerini örtme ve yayımlama" konusunda Mısır ve İsrail açıklamaları ve bu açıklamalara dair İsrail medyasının yaptığı açıklamalardan hareketle, neler olduğunu anlatabilecek birkaç önemli gerçek ve gelişme var.

4 Haziran'da meydana gelen sınır olayı, İslami Cihad ve Hamas hareketlerinden iki heyetin Kahire'de kabulüyle eş zamanlı olarak gerçekleşti.

İsrail medyası, yaşananları genel meseleler ve gelişmeler olarak nitelendirirken, ziyaretin sınırlarda yaşananlarla bağlantısı olmayabileceğini açıkladı. 

İlk açıklamalar

Bu tür acil durumlarda mesele, iki ülke arasındaki barış antlaşmasından bu yana uzlaşı sağlanan Daimî İrtibat Komitesi uyarınca derhal Mısır ve İsrail tarafları arasındaki Doğrudan İrtibat Komitesi'ne taşındı.

İlgili komite, olup bitenleri araştırma, inceleme ve analiz etme, olayı çevreleyen tüm koşulları ve tüm senaryoları nasıl ele alacağını inceleme özgürlüğüne sahip.

Yaşananlarla başa çıkmak için bilinen mekanizmalar var. Barış antlaşması, imzalanmasından bu yana uygulanma aşamalarında her iki tarafın da istekli olduğu ilkeler belirlediği için komitenin tavsiyeleri, iki ülke arasındaki ilişkilerin istikrarı için kontrolleri ve standartları dikkate alan güvenlik ve siyasi bağlamlarda gerçekleşir.

Bu durum, İsrail'in olanlara verdiği 'resmi' tepkilerde ve iki ülke arasındaki barışın istikrarının teyidinde açıkça görülüyor. 

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun açıklamaları da bunu doğruluyor. Ayrıca Genelkurmay başkanları ve Milli Savunma Bakanı da bu yönde açıklamalarda bulundu.

Öte yandan bazı eski askeri liderler, hükümeti ortak sınırları yönetmekte başarısız olmakla ve eğitimsiz bir grup için geniş sınır noktaları bırakmakla suçlayarak büyük eleştiriler almıştı.

İsrail'in bu eleştirileri, sınırın ihlal edildiğini gören bazı eski askerler açısından olağan şeyler. İsrail sınırları boyunca alınan önlemler çerçevesinde ise bu durum normal değil.

Ancak ilerleyen dönemde Mısır-Ürdün sınırının da benzer duruma bir sahne olabileceği beklentisiyle öyle görünüyor ki tüm ilgi, Mısır ve Ürdün ile olan güvenli ve istikrarlı sınırları hesaba katarak kuzey ve Gazze Şeridi arasındaki sınırlara yöneldi.

Özellikle olay İsrail büyük manevralar gerçekleştirirken ve 'ölümcül yumruk' olarak anılan iki haftalık bir süre içerisinde gerçekleştiği için yaşanan durum, İsrail açısından üzücü. 

Olayın 'ölümcül yumruk' ile aynı zamana denk gelmesi, İsrail'in maruz kaldığı tehlikeli güvenlik açıklarını ortaya koyuyor.

Bu da ilgili tarafları, mutlak güvenlikten ve benzeri görülmemiş önlemlerden bahseden mevcut güvenlik önlemlerini yeniden gözden geçirmeye itiyor. 

Mısır ile sınırda yaşanan olay, güney bölge komutanlığı ve 80. Tümen'e bağlı güvenlik ve askeri takviye çağrısı çerçevesinde şüphesiz İsrail'in ortaya koyduğu tek taraflı tedbirlerle ilerleme ihtiyacına dikkat çekecektir.

İsrail'in, sınır bölgelerini yönetmesi için Golani Tugayı olarak bilinen elit tugayı sevk etmesi muhtemel.

Aynı şekilde Tel Aviv, ortak sınırların derinliklerinde, özellikle kuzey ve güney yönlerinde de çalışmak üzere özel operasyon birimlerinin dağıtılması ve kurulmasına ilişkin olarak alınan bir dizi önlemi de yeniden gözden geçirecek.

İsrail ilişkileri

İsrail'in olaya tepkisi, Başbakan Netanyahu'nun özellikle de 'Şin Bet' ve 'Aman' istihbarat birimleri olmak üzere oluşum liderleri ve teşkilatlarının başkanlarının yanı sıra İsrail Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve Operasyon Komutanlığı ile bir dizi toplantı yapması şeklinde geldi. 

Toplantılar dizisi, olup bitenlerin öncelikle olayın doğasıyla değil, daha çok tekrarlanma korkusuyla ilgili olduğunu gösteriyor.

Bu da Mısır'la olan sınırların on yıllık istikrarın ardından ardına kadar açılmış olmasıyla ilgili olmadığı ve İsrail'in önlemlerinin başarısız olduğu anlamına geliyor. 

Barış anlaşmasının imzalanmasından bu yana Mısır-İsrail sınırında, ünlü Süleyman Hater olayı dışında herhangi bir çatışma veya herhangi bir müdahale yaşanmadı.

Bu durum, iki ülkenin yetkilileri tarafından defalarca dile getirildi. Ancak İsrail'de yaşananlar çerçevesinde şunlar sorulabilir;

Yaşananlar planlanmış mıydı? Mesele, soğukkanlılıkla ve ortak etkileşim kanallarıyla ele alınabilecek geçici bir olayın ötesinde mi, yoksa başka mesajlar mı taşıyor?

Özellikle de olayın meydana geldiği bölgenin bir 'ateş bölgesi' olması ve 'İsrail askerlerinin öldürülmesinden bağımsız olarak tehlikesi göz önünde bulundurulması gereken' bir sınır karakolu olması nedeniyle İsrail tarafından yapılan soruşturmalar, yaşananları izleme ve öğrenme eğilimindedir.

İsrail tarafının 'askerin keskin nişancı olduğu, İsrail unsurlarını ustaca hedef alabildiği ve İsrail sınırına geçebildiği' yönündeki açıklamaları doğru olamaz.

Olay, Mısır'ın açıklamasına göre kaçakçıların takibi ve fiilen kovuşturulmasıyla bağlantılı. 

Mısır'ın doğrudan konumunu hedef alan olayla ilgili renkli haberlere göre Mısır devletinin olaya gösterdiği ilgilinin bir göstergesi olarak Mısır Savunma Bakanı, İsrailli mevkidaşı ile bir araya geldi. İki yetkili, Kahire ve Tel Aviv arasındaki ilişkilere değindi. 

Yeni bir Süleyman Hater mi?

Olayı, İsrail'in 'yeni bir Süleyman Hater olayı' nitelendirmesiyle ilişkilendirdiğimizde bu, Mısır'ın, her koşulda olayı yorumlamada samimiyetsiz olduğunu ortaya koyuyor.

Mısırlı bir asker olan Süleyman Hater, IŞİD ya da El-Kaide ideolojisinden etkilenmişti ve belirli dini eğilimlere sahipti. 

Dolayısıyla İsrail soruşturmasının sonuçları, İsrail'in Mısır'a değil, sınırlara, hatta Ürdün ve kuzey bölgesine ilişkin önemli bir ihmali olduğunu gösterecektir.

İsrail'in olabileceklerle yüzleşmek için gerçek ve etkili bir stratejiye ihtiyacı var. Bu ihtiyaç da İsrail'i sınırları yeniden güçlendirmeye sevk edecektir.

Knesset'in birkaç gün önce İsrail sınırlarını korumak için önlemler talep etmesi dikkat çekici bir durum.

Bu, bütçenin yakın zamanda yürürlüğe koyulmasına rağmen, hükümeti gerekli kaynakları yönlendirmek için acele etmeye itecektir.

Ayrıca bu mesele de İsrail'de, istikrarsız sınırları güvence altına almak için eğitim ve sağlık tahsislerinin bir kısmını kesintiye uğratmak isteyenler arasında devam eden bir tartışmadır. 

İsrail sınırlarının bölgesel komşularıyla hedef haline gelmesi sonrasında Tel Aviv, yeni anlaşmalar yapmak zorunda kaldı.

Ayrıca bu zorunluluk, güvenlik sistemi ve Mısır ve Ürdün ile stratejik ilişkiler de dahil olmak üzere mevcut güvenlik ve stratejik politikalarının yeniden gözden geçirilmesiyle de baş gösterdi. 

Genelkurmay içindeki bir hareket, iki ülke arasındaki barış anlaşmasında öngörülenler dışında Mısır güçlerinin girişi ve varlığına ilişkin İsrail kararlarının gözden geçirilmesi çağrısı yaptı.

Söz konusu çağrı, iki ülke arasında imzalanan güvenlik protokolünü etkileyen bir durum. 

Bir yanda Mısır ve İsrail, diğer yanda İsrail ve Ürdün arasında ortak güvenlik ve stratejik iş birliği dosyasının da açılması bekleniyor.

Gazze Şeridi ve Batı Şeria ile çatışmaların İsrail'i on yıldır istikrarlı olan cephelerden alıkoymaması gerektiği de belirtiliyor.

İşler farklı bağlamlarda ilerliyor ve ilerleyen dönemde gerçek güvenlik ve stratejik incelemelere ihtiyaç var.

Son notlar

Yaşananların tanımı, güvenlik ve stratejik koşullarının belirlenmesi nasıl olursa olsun İsrail- Mısır sınırı, (İsrail algısına ve soruşturmaların ortaya koyduklarına göre) mevcut ve beklenen politikaların gözden geçirilmesini gerektiren bir ateş hattı haline geldi.

Kahire ile Tel Aviv arasındaki tarihi ilişkiler çerçevesinde ilişkilerin yakınlaşması muhtemel.

Özellikle asi İsrail kamuoyunun karşısında iki ülkenin, yaşananların sonuçlarını onarma eğilimine girmesi, Başbakanı 'Mısır ve Ürdün'ün güvenlik düzeyindeki bazı taleplerini durdurma olasılığı çerçevesinde yaşananlara' yatırım yapmaya sevk edecek.

Bu nedenle bundan sonra gündemde, bazı mevcut pozisyonları ve yönleri gözden geçirme meselesi söz konusu olacaktır.

Ayrıca muhalefetin hükümete ve başkanına yönelttiği suçlamalara rağmen durum, Yair Lapid'i üst düzey güvenlik toplantılarına dahil ederek muhalefeti ve liderini olayın içine çekmeye çalışan hükümete, 'alışılmadık bir önlemle birleşik pozisyonlar oluşturması' için hizmet edebilir.

Bu da olayları tüm mevcut ve beklenen gelişmeleriyle ele alarak, doğal bir mesele gibi sunulabilecek sonuçlar örgüsüyle, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun Mısır'a yönelik diğer politikalarını harekete geçirebilir.

 

Independent Arabia


Lübnan muhalefeti, Azur’un cumhurbaşkanlığı adaylığına desteğini açıkladı

Muavvad, oybirliğiyle Cihad Azur’u aday göstermeyi kabul eden muhalefet milletvekillerinin karşısında geri çekildiğini açıkladı (Şarku’l Avsat)
Muavvad, oybirliğiyle Cihad Azur’u aday göstermeyi kabul eden muhalefet milletvekillerinin karşısında geri çekildiğini açıkladı (Şarku’l Avsat)
TT

Lübnan muhalefeti, Azur’un cumhurbaşkanlığı adaylığına desteğini açıkladı

Muavvad, oybirliğiyle Cihad Azur’u aday göstermeyi kabul eden muhalefet milletvekillerinin karşısında geri çekildiğini açıkladı (Şarku’l Avsat)
Muavvad, oybirliğiyle Cihad Azur’u aday göstermeyi kabul eden muhalefet milletvekillerinin karşısında geri çekildiğini açıkladı (Şarku’l Avsat)

Lübnan’da muhalefetin (Maruni Hristiyan) Özgür Yurtsever Hareket (ÖYH) ile eski bakan Cihad Azur’u cumhurbaşkanlığına adaylığında uzlaşması, Şii partiler Hizbullah ve Emel Hareketi’nin Azur’un adaylığına destek vermemesi sebebiyle Lübnan’daki cumhurbaşkanlığı boşluğu krizini sona erdirmedi.

Şii partiler, Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri’nin seçim oturumunun tarihini belirlememesine ek olarak oturumları boykot edebilirler. Aynı zamanda Emel Hareketi’nin lideri olan Berri, oturumla ilgili olarak “Muhalefet kendi adayı hakkında net bir tavır koysun, ben de bu çerçevede hareket ederim” diyor.

Muhalefet, Muavvad’ın adaylıktan geri çekildiğini açıklamasının ardından 4 Haziran akşamı Azur’un aday olduğunu ilan etti. Yaptığı açıklamada “Yoğun temaslar sonucunda, Meclis’teki Güçlü Lübnan Bloğu dahil olmak üzere ülkedeki blokların üzerinde anlaşmaya vardığı herhangi bir taraf için kışkırtıcı olmayan bir isim olarak Cihad Azur’un isminde uzlaştık” diyen muhalefet, Berri’ye de ‘cumhurbaşkanı seçmek için bir oturum düzenleme’ çağrısı yaptı.

Muhalefet, Lübnan Kuvvetleri Partisi, Ketaib Partisi ve bir grup bağımsız milletvekilini içeriyor. ÖYH Genel Başkanı Cibran Basil  de Franciyye’nin adaylığına karşı.

Rai’nin tebriki

‘Birbirini alt etme söyleminden uzaklaşarak mutabakat yönünde atılan her adımı tebrik eden’ Maruni Patriği Beşara er-Rai, Cumhurbaşkanı adayı olan Marada lideri Süleyman Franciyye ile görüşerek adaylıktan vazgeçirmeye çalıştı. Al Jadeed TV kanalının haberine göre Rai, Franciyye ile görüşmesi öncesinde Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ile görüşmesi için bir heyet gönderdi. Rai’nin Temsilcisi Başpiskopos Boulos Abdel Sater, “Hristiyan olmayan partilerle ve özellikle de Hizbullah ile tüm Lübnan için cumhurbaşkanı seçmenin gerekliliği hakkında Patrik Rai’den dinlediklerimi, Nasrallah’a bildirdim” dedi.

Rai, bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada “Franciyye ile görüştüm ve herkesle görüşeceğim. Lübnan’ın yaşadığı trajediden kurtulmalıyız. Kimseyle sorunumuz yok” diyerek, “Cihad Azur ismi üzerinde fikir birliği tartışmasına girmeyeceğim. İşimi yaparım ve doğru zamanda duyururum” ifadelerini kullandı.

Muavvad ve muhalefetin açıklaması

FOTO: Lübnan Cumhurbaşkanı Adayı Milletvekili Mişel Muavvad basın toplantısında (Şarku’l Avsat)
Lübnan Cumhurbaşkanı Adayı Milletvekili Mişel Muavvad basın toplantısında (Şarku’l Avsat)

Muavvad, bir basın toplantısı sırasında cumhurbaşkanlığı adaylığından geri çekildiğini açıkladı. “Cihad Azur’un adaylığına götüren bu noktaya ulaşmada yer almaya karar verdim. Yılmadan savaşımıza devam edeceğiz” diyen Milletvekili, “Tek seçenek, Azur’u getiren ve onun üzerinde Hristiyanların fikir birliğinin alanını genişletmektir. O, Lübnan’ı daha fazla çöküşten ve hegemonyadan koruyabileceği kabul edilebilir bir adaydır” açıklamasında bulundu.

Muavvad, “Lübnanlıların dayatmalar arasında seçim yapmasını istiyorlar. Bunun karşısında biz muhalefet güçleri olarak boş duramayız. Dayatma ve engelleme ikiliğine karşı tek çözüm kesişme alanlarını genişletmek olmuştur” dedi.

Muavvad’ın evinde bir araya gelen muhalefet, yaptığı yazılı açıklamada “Yoğun temaslar sonucunda, Güçlü Lübnan dahil olmak üzere ülkedeki blokların üzerinde anlaşmaya vardığı herhangi bir taraf için kışkırtıcı olmayan bir isim olarak Cihad Azur’un isminde uzlaştık” ifadelerine yer verdi. Açıklamada ayrıca, “Aday Cihad Azur sadece muhalefet adayı değildir. Herhangi bir blok için özel bir aday değildir. Muhalefet, onun adıyla cumhurbaşkanlığı savaşını yürütmek niyetindedir ve bugün ilan ettiği şeyin, amacına ulaştığına inanılmaktadır” denildi.

Muhalefet ayrıca, “Hizbullah, Emel Hareketi ve diğer müttefikleriyle görüşmek için elimizi uzatıyoruz ve aynı zamanda tüm engelleme girişimlerine göğüs germeye hazırız” dedi.

Şiiler Azur’un seçileceğinden şüphe ediyor

Ancak muhalefetin ortak aday üzerinde uzlaşısı Cumhurbaşkanlığı krizini tek başına çözemez. Öyle ki Şii partilere yakın kaynaklar, bu gelişmenin bir cumhurbaşkanının seçilmesine olanak tanıyacağına dair şüphesini dile getirirken, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada da Azur’u ‘kendisinden önceki aday Mişel Muavvad’a benzer bir geçiş kartı” olarak nitelendirdi. Ayrıca “Çünkü muhalefetin boykotu program, proje ve plan içermiyor. Boykot sadece Franciyye’nin yolunu kesmek için yapıldı” denildi.

Kaynaklar, toplantının yapılıp yapılmaması konusunun ‘anayasanın medya baskılarından tecrit ederek kendisine tam ve açık yetki verdiği’ Meclis Başkanı Nebih Berri’nin takdirine bırakıldığını söyledi. Kaynaklar ayrıca, toplantı çağrısı yapılması durumunda beklenen senaryonun ‘adaylardan birinin üçte iki çoğunlukla (86 milletvekili) seçilmesinin imkansızlığı açısından önceki senaryolardan farklı olmayacağını’ dile getirirken, “Çoğunluk bir, iki veya daha fazla oy düşerse, mutabakat olmadan bir cumhurbaşkanı seçmek imkânsız olduğu için kaderi, geçmişte Muavvad’ın kaderi gibi olacak” dedi.

“Azur, iç güçlerin veya bölgesel devletlerin adayı değil” diyen kaynaklar, “Muhalefetin gizli adayı biliniyor” şeklinde konuştu. Kaynaklar ayrıca, Azur’u ‘bir meydan okuma projesi’ olarak tanımlarken, “Bu anlamda kimsenin Franciyye’yi iddialı bir aday olmakla suçlamaya hakkı yok” dedi. Aynı şekilde kaynaklar, “İç mutabakata varılamadı ve bölgesel sakinlik, Lübnan içlerine yansımadı” diyerek cumhurbaşkanlığı boşluğunun sona ermeyeceğini vurguladı.

“Muhalefet ve Basil, her konuda uzlaşmadı. İsim ve proje hakkında, Franciyye’nin gelişine uzanan yolu kesme anlaşması dışında hiçbir şey onları birleştiremez” diyen kaynaklar, “Azur, onların ciddi adayı değil. Onu manevra ve pazarlık için kullanıyorlar” ifadelerini kullandı. Kaynaklar ayrıca, muhalefet ve Basil’e ‘önkoşulsuz diyalog’ çağrısında bulundu ve “Önkoşul, başkalarına da bir filtre uygulamak anlamına gelir” dedi. Muhalefeti ise Franciyye’yi başka bir nedenle değil, direnişi destekleyen net bir konuma sahip bir aday olduğu için reddetmekle suçlayan kaynaklar, Franciyye’nin Şiiler tarafından desteklense de Şii olmadığını vurguladı.

Aynı şekilde kaynaklar, Basil’in Franciyye’yi reddedici tavrını, ‘Hristiyan sokağında büyük bir temsil kapasitesine sahip olmadığını’ söyleyerek eleştirdi. “Lübnan, parlamento güçlerinin desteğine ve onayına ihtiyaç duyduğu ve onlarla bir proje ve program üzerinde anlaştığı için, Mişel Avn dışında parlamento çoğunluğuna sahip bir cumhurbaşkanının seçilmesine tanık olmadı” dedi. Kaynaklar, “Azur’un bir projesi var mı? Basil ve diğerlerinin seçilmesi için öne sürdüğü adaylardan başka birinin programı var mı?” diyen kaynaklar, durumu ‘mantıksız bir bahane’ olarak nitelendirdi. Ayrıca, “Çünkü mesele parlamento bloğunun büyüklüğünde değil, cumhurbaşkanlığı seçim oturumunda seçilmesi için oy toplayabilmesinde” ifadelerini kullandı.

Azur ile Hizbullah ilişkisi

Kaynaklara göre Azur, Hizbullah ile görüştüğünde onlara programının ‘Uluslararası Para Fonu (IMF) ile müzakere etmek, bir Maliye Bakanı atamak ve Lübnan Bankası’na bir başkan atamak’ olduğunu bildirdi. “İsrail’deki çatışmaya, komşu ülkelerle ilişkilere, bölgedeki değişimlere ve bölgesel dönüşümlere ayak uydurma vizyonu yok” diyen kaynaklar, iç düzeyde herhangi bir projeye sahip olmadığına dikkati çekti. Ayrıca kendisinin, Maruni mezhebine mensup herhangi bir Hristiyan Lübnan vatandaşı gibi, yalnızca cumhurbaşkanlığına ulaşma şansı olduğuna inandığını söyledi.


İsrail sınırlarını ancak barış ile güvene alabilir

İsrail askerleri Cumartesi günü Mısır sınırında karşılıklı ateş açıldıktan sonra askeri üssün kapısının önünde dururken (AP)
İsrail askerleri Cumartesi günü Mısır sınırında karşılıklı ateş açıldıktan sonra askeri üssün kapısının önünde dururken (AP)
TT

İsrail sınırlarını ancak barış ile güvene alabilir

İsrail askerleri Cumartesi günü Mısır sınırında karşılıklı ateş açıldıktan sonra askeri üssün kapısının önünde dururken (AP)
İsrail askerleri Cumartesi günü Mısır sınırında karşılıklı ateş açıldıktan sonra askeri üssün kapısının önünde dururken (AP)

Mısır’ın Kuzey Sina vilayetinin İsrail ile sınır bölgesinde üç İsrail askeri ve bir Mısır polisin öldürülmesi büyük şok yarattı.

Ancak olayın detaylarına yönelik saha araştırmaları ve Mısır polisinin sınırı geçme amacını ortaya çıkarma çabası, küçük detaylarda boğularak asıl meseleyi gözlerden kaçıyor ve bu en büyük başarısızlık da burada gizli.

Fotoğraf Altı:  Cumartesi günü İsrail ile Mısır arasındaki sınırda güvenlik olayının olduğu yerin yakınında bir İsrail İHA’sı gönderildi (Reuters)
Cumartesi günü İsrail ile Mısır arasındaki sınırda güvenlik olayının olduğu yerin yakınında bir İsrail İHA’sı gönderildi (Reuters)

Mısır-İsrail sınırı, dünyanın en çok korunan sınırlarından biri. 241 kilometrelik mesafede ise yeni geçmeli çitler, betonarme duvarlar, modern elektronik gözetleme cihazları ve kameralar bulunuyor. 24 saat hizmet veren, paletli araçlar ve modern tanklarla donatılmış, insansız hava araçları ve askeri savaş helikopterlerinden oluşan hava kuvvetleri tarafından desteklenen askeri devriyeler var.

Mısır tarafında paralel devriyeler bulunuyor. İki ordu arasında gerçek bir koordinasyon var. Silah ve uyuşturucu kaçakçılığıyla, hatta beyaz kadın ticareti ile mücadele alanında ortak güvenliği ve büyük iş birliğini sürdürmek için siyasi ve stratejik kararlara göre çalışıyor.

Fotoğraf Altı: Lübnan’ın el-Hiyam ovasından çekilen fotoğrafta, 25 Mayıs'ta sınırın İsrail tarafına doğru taş atan bir genç görülüyor (AFP)
Lübnan’ın el-Hiyam ovasından çekilen fotoğrafta, 25 Mayıs'ta sınırın İsrail tarafına doğru taş atan bir genç görülüyor (AFP)

Kuzeyden sınır ihlalleri

Ancak tüm bu önlemler Mısır sınırında 3 Haziran Cumartesi günü yaşananları engelleyemedi. Öte yandan Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Filistinli bir genç İsrail-Lübnan sınırındaki tüm askeri önlemleri aşarak Mart ayında sınırın 70 kilometre derinliklerine kadar ilerleyebildi. Genç, içinde yüzlerce Filistinli mahkumun bulunduğu en zor İsrail hapishanelerinden birinin bulunduğu bir bölgeye ulaşıp bir İsrail aracına yakın noktada patlayıcı yerleştirdi. Bu saldırıda Filistinli bir tıp öğrencisi, İsrail topraklarında ciddi şekilde yaralandı. Ardından Filsitinli saldırgan kuzeye dönerek sınıra yakın bir yerde keşif ve infaz gerçekleştirebildi.

Masayı temizleme

Sınırlar ne kadar korunuyor olursa olsun, hala aşılabilir. Ordular, güçlerini takviye etse, silahlarını geliştirse, askerlerini eğitse de başarılı ve etkileyici operasyonlar planlasa ve uygulasalar bile, gerçek ve kalıcı bir güvenlik sağlayamazlar. Gerçek ve kalıcı güvenlik sadece ‘düşmanlık duygularının tamamen temizlendiği durumlarda’ gerçekleşir.

Tüm önlemleriyle güvenliği aşan bir operasyon yapmaya karar veren o kişi her zaman olacaktır.

Ortadoğu’da açılım süreci

Ortadoğu şu anda dikkate değer bir açılım sürecine tanık oluyor. Körfez ülkeleri ve İran. Arap dünyası ve Suriye. Yemen. Türkiye ve Arap dünyası. İç çatışma ve düşmanlık alanları, diyaloğa öncelik veriyor.

İsrail’de birbirini izleyen hükümetler ise bölgede büyüyen ‘açılım fırsatlarını’ yakalamayı başaramadı. Arap ve İslam dünyası 21 yıldır İsrail'e barış girişimi teklif ediyor. İsrail ise uzatılan elleri tutmak yerine müzakereye girmemek için manevralar yapıyor. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Fas Tel Aviv’e tüm bölgede düşman olarak görülmekten kurtulması için bir imkan sağladı. Arap dünyasının İsrail ile barış çabalarının ekseninde Filistin halkının zarar görmemesi yatıyor. Sorunun sürmesi sebebiyle Filistinli çocuklar hayatlarıyla ve daha pek çok şeyle ağır bir bedel ödüyor.

Fotoğraf Altı:  İsrail askerleri, 30 Mayıs'ta Lübnan sınırı yakınlarında askeri tatbikatına katılırken (AFP)
İsrail askerleri, 30 Mayıs'ta Lübnan sınırı yakınlarında askeri tatbikatına katılırken (AFP)

İsrail hükümetleri, güçlendirilmiş beton sınırlar ve dikenli tellerle sınırları güçlendiriyorlar, ancak gerçekten halklarını koruyan sınırların, Araplarla ve özellikle Filistinlilerle olan barış sınırları olduğunu anlamıyorlar.

Sorun yetersiz kalan, ihmal ve başarısız olan asker ve subaylarda, emir ve talimatlara uymayanlarda değil, zorla sunulan çözüm fırsatını değerlendirmeyen önderlerdedir. Bu, ciddi soruşturmayı gerektiren en büyük başarısızlık.


Fas’ta hükümetin enflasyon karşısındaki eylemsizliği öfkeye neden oldu

Fas’ta sarı şapkalar ve rozetlerle gösteriler düzenlendi. (AFP)
Fas’ta sarı şapkalar ve rozetlerle gösteriler düzenlendi. (AFP)
TT

Fas’ta hükümetin enflasyon karşısındaki eylemsizliği öfkeye neden oldu

Fas’ta sarı şapkalar ve rozetlerle gösteriler düzenlendi. (AFP)
Fas’ta sarı şapkalar ve rozetlerle gösteriler düzenlendi. (AFP)

Fas’ta gösteri yasağına rağmen yüzlerce sol görüşlü sendikacı 4 Haziran’da, ‘yüksek yaşam maliyeti ve hükümetin eylemsizliğine’ karşı gösteri düzenledi.

AFP’nin haberine göre ülkenin dört bir yanından gelen Demokratik Emek Konfederasyonu’ndan sendikacılar, ekonomi başkentinin tarihi merkezinde toplanarak, “İşçilerin geçimi tehlikede” sloganı attı. Çoğu vatandaş, sendikanın logosuyla aynı renkte sarı ceketler giydi, rozetler ve şapkalar taktı.

Güneydeki Agadir şehrinden sendika üyesi Abdullahel-Guburi, “Artan fiyatlar ve satın alma gücüne yönelik saldırılara dair memnuniyetsizliğimizi ifade etmek için buradayız” dedi. Birçok Faslı ise ‘Yüksek gıda fiyatları ortasında en fakir insanlar nasıl yaşıyor?’ sorusunu yöneltiyor.

Demokratik Emek Konfederasyonu’nun hedefi, Kazablanka’da ulusal çapta bir gösteri düzenlemekti. Ancak yerel makamlar bunu yasakladı. Sendika lideri Tarık Alavi el-Hüseyni, “Biz protestoya devam ettik” açıklamasında bulundu. Gösteri, polisle yalnızca birkaç münakaşa dışında, önemli bir olay yaşanmadan gerçekleşti.

Fas, özellikle gıda ürünlerinde, en yoksul aileleri etkileyen keskin bir fiyat artışına tanık oluyor. Resmi istatistiklere göre enflasyon, Şubat 2023’te yüzde 10,1’e ulaştıktan sonra geçen nisan ayında yıllık bazda yüzde 7,8’e, bir önceki ay da yüzde 8,2’ye doğru nispeten bir yavaşlama kaydetti. Ancak gıda fiyatları yüzde 16,3’ün üzerinde artmaya devam ediyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre enflasyon kısmen, Fas ekonomisinin temel direklerinden biri olan tarım sektörünü etkileyen ve meyve ve sebze fiyatlarının yükselmesine olmasına neden olan kronik yağış eksikliğinden kaynaklanıyor.

Konfederasyon Yürütme Konseyi üyesi Nadia Sabbat’ın verdiği bilgilere göre belirttiğine göre sendika, ‘geçen yıl imzalanan sosyal anlaşmayı hayata geçirmeyen hükümetin eylemsizliğini’ kınadı.

Nisan 2022’de hükümet, ana sendikalar ve işverenlerle kamu ve özel sektörde asgari ücrette artış sağlayan bir ‘sosyal anlaşma’ imzaladı.

Hükümet sözcüsü Mustafa Patas geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, hükümetinin ‘zorlu ekonomik duruma rağmen yükümlülüklerinin büyük bir bölümünü yerine getirdiğini’ söyledi.


Lübnan'ın Paris büyükelçisi dokunulmazlığının kaldırılması tehlikesiyle karşı karşıya

Büyükelçi Rami Advan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile (Twitter)
Büyükelçi Rami Advan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile (Twitter)
TT

Lübnan'ın Paris büyükelçisi dokunulmazlığının kaldırılması tehlikesiyle karşı karşıya

Büyükelçi Rami Advan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile (Twitter)
Büyükelçi Rami Advan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile (Twitter)

Diplomatik bir kaynak bugün (Pazartesi) AFP'ye verdiği demeçte, Fransa'nın bugün tecavüz ve kasıtlı şiddet şüphesiyle Paris'teki Lübnan büyükelçisinin dokunulmazlığının kaldırılmasını talep edeceğini söyledi.

Büyükelçi Rami Advan'ın dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmayacağı sorusuna kaynak, "Gün içinde bu yönde atılacak adımlar var" dedi.

Lübnan Dışişleri Bakanlığı'nın Cumartesi günü Fransa'daki büyükelçisini 'tecavüz ve şiddet' suçlamalarıyla kendisine karşı soruşturma yürütüleceği konusunda bilgilendirdiği ifade edildi.


İsrail askerlerinin başından vurarak yaraladığı Filistinli bebek hayatını kaybetti

İşgal altındaki Batı Şeria'daki İsrail askerleri (arşiv - AP)
İşgal altındaki Batı Şeria'daki İsrail askerleri (arşiv - AP)
TT

İsrail askerlerinin başından vurarak yaraladığı Filistinli bebek hayatını kaybetti

İşgal altındaki Batı Şeria'daki İsrail askerleri (arşiv - AP)
İşgal altındaki Batı Şeria'daki İsrail askerleri (arşiv - AP)

İsrail güçlerinin, işgal altındaki Batı Şeria’da başından vurarak ağır şekilde yaraladığı 2 yaşındaki Filistinli Muhammed et-Temimi hayatını kaybetti.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Batı Şeria’nın Ramallah kentine bağlı Nebi Salih beldesinde, 1 Haziran Perşembe günü babasıyla İsrail kurşunlarının hedefi olan 2,5 yaşındaki Muhammed bebek, sağlık ekiplerinin müdahalelerine rağmen kurtarılamadı.

Filistin Sağlık Bakanlığından yapılan açıklamada, İsrail güçleri tarafından vurulmasının ardından tedavi için İsrail’deki Sheba Tel HaShomer Hastanesine kaldırılan bebeğin cenazesinin Ramallah'taki Filistin Tıp Kompleksine nakledileceğini bildirildi.

Ne olmuştu?

İsrail askerleri, 1 Haziran'da Batı Şeria'daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimi Neveh Tzuf’a ateş eden Filistinlileri bulmak gerekçesiyle civardaki Nebi Salih beldesine baskın düzenlemiş, beldeye giriş-çıkışları kapatmıştı.

Baskın sırasında İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucu 2 yaşındaki Muhammed başından, babası Heysem Temimi de omzundan yaralanmıştı.

Ağır yaralanan bebek, İsrail güçleri tarafından helikopterle İsrail’deki Sheba Tel HaShomer Hastanesine nakledilirken, babası ise Filistin tarafında tedavi altına alınmıştı.

İsrail ordusundan yapılan açıklamada, askerlerinin saldırganları bulmak için arama başlattığı sırada, 2 yaşındaki bebek ve babası olan iki Filistinli sivilin, “İsrail askerlerinin kurşunuyla yaralandığının ortaya çıktığı" kaydedildi.

Henüz 2 yaşındaki bir bebeği başından vurarak ağır şekilde yaralayan İsrail ordusu, olaydan bir gün sonra yaptığı açıklamada, "Filistinli bebek için üzgün olduklarını" ifade etmekle yetinmişti.

Tedavi gördüğü Ramallah'taki El-İstişari Hastanesinde AA muhabirine konuşan Filistinli baba Heysem Temimi ise Filistinli silahlı bazı kişilerin Yahudi yerleşim birimi yönüne ateş açması üzerine İsrail ordusunun buna misilleme yaptığı iddiasını yalanlamıştı.

Temimi, “Öncesinde herhangi bir silah sesi duymamıştık. İlk olarak İsrail askerleri evime ateş açtı. Bir akrabamızı ziyaret etmek için evden çıkıp aracımıza bindiğimiz sırada üzerimize ateş açıldı ve bu olay yaşandı. Aracı ters istikamete sürmeye çalıştım ancak ikinci kez ateş açıldı." demişti.


İsrail, sınırdaki olayda öldürülen Mısır polisinin cesedini Kahire’ye teslim etti

Cumartesi günkü güvenlik olayının ardından Mısır sınırına yakın Jebel Hareef askeri üssü yakınlarındaki bir ambulans (AFP)
Cumartesi günkü güvenlik olayının ardından Mısır sınırına yakın Jebel Hareef askeri üssü yakınlarındaki bir ambulans (AFP)
TT

İsrail, sınırdaki olayda öldürülen Mısır polisinin cesedini Kahire’ye teslim etti

Cumartesi günkü güvenlik olayının ardından Mısır sınırına yakın Jebel Hareef askeri üssü yakınlarındaki bir ambulans (AFP)
Cumartesi günkü güvenlik olayının ardından Mısır sınırına yakın Jebel Hareef askeri üssü yakınlarındaki bir ambulans (AFP)

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu, geçtiğimiz Cumartesi günü Mısır sınırında meydana gelen ‘güvenlik olayı’ sonucunda öldürülen Mısırlı polisin cesedinin Kahire’ye teslim edildiğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın The Times of Israel gazetesinden aktardığı habere göre, sınırda düzenlediği saldırıda üç İsrail askerini öldürmekle suçlanan Mısır polisinin 22 yaşındaki Muhammed Salah İbrahim olduğu öğrenildi.

Mısır ise, polisin kimliğiyle ilgili olarak henüz resmi bir açıklama yayınlamadı.

Mısır yönetimi Cumartesi günü, İsrail ile uluslararası sınır hattını güvence altına almakla görevlendirilen güvenlik personelinden birinin güvenlik bariyerini aşması sonucu karşılıklı ateş açıldığını duyurdu.

Kahire’nin açıklamasında, söz konusu olay sonucu Mısırlı polisin yanı sıra 3 İsrail askerinin öldüğü ve 2’sinin yaralandığı bilgisi de verildi.

Mısır Ordu Sözcüsü Albay Garip Abdulhafiz Facebook üzerinden yaptığı açıklamada, “3 Haziran sabahı meydana gelen silahlı çatışma, bir Mısır sınır görevlisinin İsrail topraklarına geçen uyuşturucu kaçakçılarını takip etmesi sırasında patlak verdi” ifadelerini kullandı.

Abdulhafız, “Olayla ilgili yasal prosedürlerin uygulanmasının yanı sıra bölgede gerekli tüm arama, inceleme ve güvenlik önlemleri alınıyor” diye ekledi.

Mısır sınırında hayatını kaybeden 3 İsrail askerinin cenazesine binlerce İsrailli katıldı.

İsrail, bu olayın koşullarını titizlikle araştıracağını vurgularken, Mısır makamları bu konudaki işbirliklerini ifade etti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, dün yapılan haftalık kabine toplantısında askerlerin ailelerine başsağlığı diledi ve ‘tehlikeli’ olarak nitelendirdiği olayın kapsamlı bir şekilde soruşturulacağını söyledi.

Netanyahu, Mısır hükümetine açık bir mesaj göndererek, “Ortak soruşturmanın kapsamlı olmasını bekliyoruz” ifadelerini kullandı.

FOTO: Sınırdaki olayda ölen 3 İsrail askerinin cenazesinde yas tutanlar (AFP)
Sınırdaki olayda ölen 3 İsrail askerinin cenazesinde yas tutanlar (AFP)

Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi ve Savunma Bakanı Yoav Gallant, Mısır ile işbirliği ve ilişkilerin önemini vurguladı.

Mısır ve İsrail, 1979’da Camp David Sözleşmesi’nin imzalanmasından bir yıl sonra, Arap dünyasında bir ilk olan bir barış anlaşması imzaladı.

İsrail askerleri, saldırıdan saatler önce, sınırda uyuşturucu kaçakçılığı yapma girişimini önledi ve yaklaşık 1,5 milyon şekel (yaklaşık 400 bin dolar) değerinde kaçak mala el koydu.

Ancak bir kaynak, bu operasyon ile saldırı arasında şu ana kadar herhangi bir bağlantı olmadığını belirtti.

İki ülke arasındaki sınır hattında tansiyon genellikle sakin. Ancak son yıllarda uyuşturucu kaçakçılığı girişimlerine tanık olundu ve bu durum kaçakçılar ve sınır boyunca konuşlanmış İsrail askerleri arasında çatışmalara yol açtı.