Kral Abdülaziz’in 100 yıl önce ilk biatını aldığı alandan birkaç metre ötede Prens Muhammed bin Selman, Mekke-i Mükerreme’deki Safa Sarayı’nda veliahtlık biatı aldı. 21 Haziran 2017’ye tekabül eden H. 26 Ramazan 1438 Çarşamba günü Kral Selman, Biat Heyeti üyelerinin 34’ünden 31’inin desteğine dayanarak, Prens Muhammed bin Selman’ı veliaht prens olarak seçmek için bir kraliyet fermanı yayınladı. Prens, aynı günün akşamı prensler, alimler, üst düzey yetkililer, askeri liderler ve vatandaşlardan biat aldı.
Altıncı yıldönümü bugünlerde olan Veliaht’a biat ile bir asır önce Kral Abdülaziz’e biat arasında bir karşılaştırma yaptık.
Kral Abdülaziz, Arap Yarımadası’nın farklı bölgelerini bayrağı altında birleştirdikten ve Hicaz’ın ilhakını tamamladıktan sonra, ileri gelenler, Kutsal Toprakların alimleri ve halk kitleleri, MS 8 Ocak 1926’ye tekabül eden H. 23 Temmuz 1344 Cuma namazından sonra Hicaz kralı olarak ona biat ettiler.
Bu yıl 100. yılını dolduran bu biat ayrı bir tarihi andı. Tören, Mescid-i Haram içerisinde, özellikle Haram’ın güney tarafındaki en büyük kapılardan biri olan ve es-Safa Caddesi’ne ve ardından sayın başladığı Safa tepesine uzanan Bab-us Safa’da yapıldı. O zamanlar say yapılan alan, Mescid-i Haram dışında bir toprak çarşıydı. Bu durum, Kral Abdülaziz’in ve sonrasında gelen kral oğullarının Harameynin hizmetine ve mimarisine gösterdikleri ilgiyi gösteriyor. Ancak bu, başka bir hikâye.
Bu tarihi olayda Suudi devletinin yöneticilerinden biri, ilk kez ‘kral’ unvanını taşıdı.
Prens Muhammed bin Selman, Mekke-i Mükerreme’deki Safa Sarayı’nda veliahtlık biatı aldığı sırada (SPA)
Biat, İslam medeniyetini karakterize eden İslami bir ilkedir. Çoban ve sürüsü arasında bir ahit ve sözleşme olarak kabul edilir. Aynı zamanda Yönetim Temel Yasası hükümleri ve ardından Sadakat Konseyi (Biat Heyeti) sistemi tarafından onaylandığı üzere, 300 yıl önceki ilk kuruluşundan bu yana Suudi devletinin anayasal temellerinden biridir. Kral Abdülaziz, yönetiminin temellerini İslam hukuku ilkeleri üzerine attı. Devletini sağlam iyi yönetim temelleri üzerine kurdu ve coğrafi, siyasi, kültürel ve sosyal açıdan benzersiz bir üniter model sundu. Bu devlet, Arap-İslam medeniyetinin gerçek varisiydi. Suudi tarihçi Profesör Muhammed Hüseyin Zeydan, bu durumu “İslam derlerse hörgüç üzerindeyiz, Arapçılık derlerse zirvedeyiz” diye anlatıyor.
Aynı şekilde kurucu kral, öngörülü vizyonuyla, tahta geçiş konusunda da anayasal bir yaklaşım oluşturdu. Bu yaklaşım, kralın sütunlarını inşa etmede ve halefini sürdürmede sağlamlığını kanıtladı. Kendisinden sonra Abdülaziz’in oğulları, bu eşsiz devlet modelini korumuşlardır. Arap ve İslam siyasi mirasının çağdaş versiyonunu sunmuşlardır. Eski yönetim geleneklerini pekiştirmişler ve siyasi uygulamalarını ve anayasal araçlarını geliştirmişlerdir. Ayrıca gelişme ve özgünlük denklemini karıştırmayı başarmışlardır. Krallıkta hükümetin sorunsuz aktarımı, herhangi bir anayasal boşluk veya olağanüstü “hâl ilanı olmaksızın son yüz yılda devam etti.
Bu yıl, devlet tarihinin belirleyici işaretlerinden, siyasi denklemlerinde ve tarihi kararlarında önemli figürlerden biri olan Hâdimu'l-Haremeyn (İki mukaddes mekanın Mekke ve Medine’nin Hizmetkârı) Kral Selman bin Abdülaziz’e biatın sekizinci yıl dönümünü yaşarken tarih sayfaları, ülkeyi bu çok hassas siyasi aşamada yöneten ve Suudi Arabistan Krallığı’nın geleceğine yönelik kapsamlı vizyonu çerçevesinde gücü Abdülaziz’in soyundan gelenlere aktaran kişinin Selman bin Abdülaziz olduğunu yazacak. Kendisi, ülkenin üzerine kurulduğu yaklaşımı koruyarak devleti yeniden yapılandırdı ve gençliğini yeniledi.
Prens Muhammed bin Selman, H. 26 Ramazan 1438 Ramazan’ında Mekke-i Mükerreme’deki Safa Sarayı’nda prensler, alimler, üst düzey yetkililer, askeri liderler ve vatandaşlardan biat aldı (SPA)
Kurucu krala biatın yalnızca bir Suudi için değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel olarak da belirleyici bir tarihsel an olduğu gibi Prens Muhammed bin Selman’a veliahtlık biatı da Suudi Arabistan Krallığı tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Zira onunla birlikte büyük siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal dönüşümler yaşadık ve her düzeyde reformlarda hız kazandık. Ayrıca onun, bölgesel ve uluslararası sahnelerde etkisi oldu. Suudi Arabistan’ın medeni konumunu almasına, krallığı yeniden küresel güç dengelerinde önemli bir figür ve geleceği inşa etme stratejilerinin oluşturulmasında bir model haline getirmesine olanak sağlayacak köklü bir değişimi beraberinde getirdi.
Kral Abdülaziz’in tarihini okuyan kişi, onun büyük kişiliğinin kapsamını, dehasının yüceliğini, ileri görüşlülüğünü ve onu tarihin en büyüklerinden biri yapan diğer niteliklerini net bir şekilde anlar. Onun çocukları, bu niteliklerin çoğunu miras almıştır. Kral Abdülaziz Okulu’nun bir uzantısı ve onun kişiliğinin bir yansıması olan Kral Selman Okulu, Prens Muhammed’in mezun olduğu ve dedesi Abdülaziz’in kişiliğinden ilham alarak yönetim sanatlarını, siyasetin becerilerini ve tarih sevgisini öğrendiği en önemli okuldu. Bu nedenle, prensin kendi yönetim felsefesi, benzersiz siyaset vizyonu ve farklı tarih okuması vardı.
Muhammed bin Selman ile dedesi Abdulaziz bin Abdurrahman arasında birçok yönden benzerlik gösteren bazı örnekleri inceleyebiliriz. Pratik açıdan bakıldığında, tıpkı kurucu kralın radikalizm tehlikesini fark etmesi ve başından beri onunla savaşması gibi, prens de Kral Selman’ın desteği ve rehberliği ile aynısını aynı kararlılıkla yaptı. Toplumsal dönüşümlerle ilgili olarak ise Kral Abdülaziz, bilgisizlikleri nedeniyle bir takım toplumsal grupların kapanması ve otomobiller, uçaklar ve kablosuz cihazlar gibi o dönemde modern icatlar da dahil olmak üzere yeni olan her şeye karşı dünyaya açık olmamalarından ve değişime karşı direnç göstermelerinden mustaripti. Alman tarihçi Dagobert Von Mikusch, konuya ilişkin olarak “İbn Suud, fanatik gericilik ile modern ilerleme arasında bir orta yol bulmayı amaçlayarak, her soruna çözüm bulmayı ve çelişkileri incelikle uzlaştırmayı büyük ölçüde başardı. Böylece ülkesi, dine, geleneklere veya miras kalan alışkanlara halel getirmeksizin tüm modern yeniliklerden yararlanmaktadır” dedi. Profesör Hayreddin el-Zarkali de Kral Abdülaziz’in o dönemde dinin öğretilerine veya örf ve adetlere aykırı olmadıkça tanıtılan ve icat edilen modern yeniliklere ilerleme ve açılım aradığını ileri sürerek bu görüşe katılıyor.
Prens Muhammed, Hâdimu'l-Haremeyn’in desteğiyle, Suudi Arabistan Krallığı için toplumsal dönüşümün önemli olduğunu fark etti ve bu dönemde bunu, Suudi Arabistan Krallığı 2030 Vizyonu’nun dayandığı değişim ve kalkınma öncelikleri arasına yerleştirdi. Ilımlı İslam değerlerine dayanan, vatana ait, İslam kültürü ve Suudi mirasıyla gurur duyan canlı bir toplum, vizyonun temalarından biriydi. Bu bağlamda iki zaman arasındaki fark, toplumun bu dönüşümleri daha kabullenici olması ve yeni yaşam biçimlerine açık hale gelmesi olabilir.
Güvenlik konusunda ise Kral Abdulaziz, güvenliğe kapsamlı şekilde dikkatini verdi. Ülke genelinde güvenliği tesis etme konusundaki arzusunu vurgularken, bir basın açıklaması sırasında güvenlik vizyonunu “Ülke için yalnızca güvenlik ve huzur vardır. Bu yüzden herkesin rahat olmasını ve güven duymasını rica ediyorum. Şeytanların vesveselerine ve bu mukaddes topraklarda asayişin bozulmasına yol açacak heveslere karşı herkesi uyarıyorum” diye özetledi.
Kurucu Kral’ın en büyük başarılarından biri, Arap Yarımadası’nda kaybolan güvenliğin dikkate değer bir hızla sağlamlaştırılması ve yeniden tesis edilmesiydi. Kendisinden sonraki krallar olan oğulları da bu başarıyı korudu. Her biri, her dönemin gelişmelerine uygun olarak güvenliği güçlendirdi ve istikrarı sağlamlaştırdı.
Arap dünyasını önemli düşünürlerinden Emir Şekib Arslan, “Suudi yönetiminin yalnızca geçmiş hüneri kapsamlı ve gölgeli güvenlik hünerleri olsaydı bu, onu övmek için gönüllere hitap etmeye, dilleri sorgulamaya yeterdi” dedi.
Zamanın değişmesi ve gelişmesi, ulusal güvenlik kavram ve yönlerinin gelişmesi, siber uzayın devletler arasındaki çatışma alanlarından biri olarak ortaya çıkması ve bu alana Suudi Arabistan Krallığı’na düşman örgütler ve taraflarca nüfuz edilmesi göz önüne alındığında, Krallığın siber terörle mücadele etme ve toplumu entelektüel atılımlardan koruma ve kitleleri kaos ve istikrarsızlaştırmaya yönlendirme çabalarına ek olarak ulusal siber güvenliğin Kral tarafından ilgi ve dikkat gördüğünü, Veliaht Prens’in denetim ve takibi ile karşılaştığını, ulusal hayati çıkarları, hassas altyapıları ve teknik ve operasyonel sistemleri korumak için Ulusal Siber Güvenlik Otoritesi’nin kurulduğunu söyleyebiliriz. Aynı şekilde veri yönetimi, yapay zeka ve bilgi güvenliği ile ilgili bir dizi devlet kurum ve kuruluşu kurulmuştur. Bilgi Suçları Yasası çıkarılmış, sıkı bir şekilde uygulanmıştır. Bunların tümü, toplumu rahatsız etmek ve Suudi ulusal güvenliğini istikrarsızlaştırmak için organize kampanyalar ve sistematik hedeflerle mücadeleye olanak tanıdı. Bu noktada ‘genişletilmiş güvenlik’, Kral Abdülaziz döneminde oluşturuldu, sonraki devirlerde konsolide edildi ve torunu Muhammed bin Selman tarafından da uzayda kurulumu denetlendi.
Kral Abdülaziz’in sistemik ve hukuki yönlere gösterdiği ilgiyi ve Suudilerin hayatlarının çoğu alanını kapsayan onlarca tüzük ve yasayı hazırlamak ve yürürlüğe koymakla görevli bir dizi ihtisas komitesinin oluşturulmasını karşılaştırdığımızda tablo daha netleşebilir. Bu komite, o dönemde yasal bir devrim ve örgütsel bir patlama oluşturdu. Özellikle ‘yargıçların oluşumu sistemi, mahkemelerin oluşumu sistemi, şeriat davalarını yürütme sistemi, yargı sorumluluklarının yoğunlaşması sistemi, yasal savunma sistemi, ceza sistemi, mahkeme yetkileri sistemi, adli teftiş sistemi, noterler sistemi gibi adalet sistemlerine ve bunların birçoğunun yayınlanmasına özel ilgisi vardı. Bu durumu, Veliaht Prensin kralın direktifleri doğrultusunda Suudi Arabistan Krallığı’nda gelişen sistemlere gösterdiği ilgi ve yargı sistemlerini çağdaş gelişmelere ayak uyduracak şekilde geliştirerek adli işlerin etkinliğini artırma amacıyla adli mevzuat hazırlamak için özel bir komite oluşturulması ile karşılaştırabiliriz. Bu noktada da başka bir benzerlik biçimiyle karşı karşıya kalacağız.
Ama benzerlikten ne kastettiğimin en net örneği olabilecek daha dikkat çekici bir hikâye var. Kral Selman’ın, yolsuzluk vakalarını saymak, soruşturmak ve ilgililerle birlikte gerekli önlemleri almak üzere Veliaht Prens başkanlığında bir yüksek komite kurulması emrini vermesinin ardından, Kraliyet Nişanı’nın ikinci maddesinin üçüncü fıkrasının metninde belirtildiği üzere, başsavcılık, yaklaşık 400 milyar riyale (100 milyar dolardan fazla) ulaşan yolsuzluk davalarına karışan bazı kişilerle uzlaşmaya varıldığını duyurdu. Bu uygulamanın yaklaşık 80 yıl önce yolsuzluk davalarına karışanlara karşı Kral Abdülaziz tarafından ortaya koyulduğunu bilmeyen yoktur. İşte Müsteşar Fuad Hamza’nın o olayla ilgili anlattıkları;
“Riyad’da (MS 1944’e karşılık gelen H. 1363 yılında) kralın, hükümet adına çalışmak için uygulayıcılar tarafından yapılan manipülasyonları keşfettiğini, onların Riyad’a gitmelerini ve el-Masmak Hapishanesi’ne koyulmalarını istediğini öğrendim. 6 ay hapiste kaldıktan sonra kral onları affetti. Ama aldıklarını geri vermeleri şartıyla. 90 bin riyal aldıkları kanıtlandı. Durumlarına acıyarak bunun aralarında taksim edilmesini emretti.”
Tabii ki, başka listelenemeyecek kadar birçok benzerlik var. Ama en önemli özelliği, kurucunun döneminden bu zamana kadar (genişletilmiş vizyon) bu dünya insanının bir fark yaratma yeteneğine sahip olmasıdır. Tıpkı ilk Suudilerin kurucu kralın üniter projesine ve onun devleti inşa etme vizyonuna inandıkları ve Abdülaziz’in onlara aidiyet ruhu ve sadakat duygularını aşıladığı gibi Muhammed bin Selman bin Abdülaziz de Suudi insanının yeteneklerini ortaya çıkardı, onlarda bir coşku duygusu uyandırdı ve vatandaşlık duygusunu, sadakat duygularını ve aidiyet ruhunu artırdı.
Arap milliyetçiliği tarihçisi Profesör George Antonius’un Kral Abdülaziz döneminden sonra Arap Yarımadası’nda bir insanın hayatında meydana gelen değişim ve dönüşümüne ilişkin anlattıklarını okuduğumuz zaman, iki zaman arasındaki benzerliğin boyutunu fark edebiliriz. Şöyle diyor;
“Gerçekleşen değişiklik, Arap Yarımadası Araplarının yaşamında hem kamusal hem de özel tezahürleri açısından köklü bir dönüşüm sağladığı için hükümet sisteminde bir değişiklikten daha fazlasını ifade ediyor.
İnsanların yüzyıllardır alışkın olduğu şeyi birkaç yıl içinde geçersiz kılan bir yönetim sistemi ve sivil görevler fikri ortaya koydu. İslam ahlâkını ve Arap geleneklerini, umumî işlere yön vermede ve toplu ve bireysel davranış kurallarında üstünlüğüne kavuşturdu. Belki de Arap Yarımadası’ndaki İslami daveti takip eden en derin ve belki de en faydalı değişiklikti.”
Kesin olan şu ki, insana yatırım Suudi Arabistan Krallığı’nın tarihi boyunca yaptığı en büyük yatırımdır. Bu konuya ilişkin ayrıntılar uzun. Ama Suudi ruhu, tarihin hareketiyle etkileşime girmiştir. Ben de Suudi Arabistan zamanını, tarihinin mantığına, performansının canlılığına ve vizyonunun mertebelerine göre ortaya koydum.
Suudilerin tarihi çağrıştırdığı ve kıvrımlarında geleceği okuduğu bu ulusal hafızayı Allah muhafaza etsin.
Kurucusundan torununa iki biat arasında Suudi Arabistan
Kral Abdülaziz’e biatın 100. ve Muhammed bin Selman’a biatın yıldönümü

Kurucu kral Abdulaziz bin Abdurrahman Al Suud, 1938’de Hac sırasında siyasi bir konuşma yapıyor. Solunda, çocukluk dönemindeki Kral Selman var
Kurucusundan torununa iki biat arasında Suudi Arabistan

Kurucu kral Abdulaziz bin Abdurrahman Al Suud, 1938’de Hac sırasında siyasi bir konuşma yapıyor. Solunda, çocukluk dönemindeki Kral Selman var
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة