Ani servet, erkeklerin aksine kadınların boşanma isteğini artırıyor

İsveç'te yürütülen bir çalışmaya göre, aniden elde edilen servet, bekar erkekleri para ellerine geçtikten sonraki beş yıl içinde evlenmeye, evli çiftleri ise 10 yıl içerisinde boşanmaya itiyor

Taraflardan birinin aniden servet sahibi olması durumunda evliliğin dengesi bozulabiliyor / Görsel: Pixabay
Taraflardan birinin aniden servet sahibi olması durumunda evliliğin dengesi bozulabiliyor / Görsel: Pixabay
TT

Ani servet, erkeklerin aksine kadınların boşanma isteğini artırıyor

Taraflardan birinin aniden servet sahibi olması durumunda evliliğin dengesi bozulabiliyor / Görsel: Pixabay
Taraflardan birinin aniden servet sahibi olması durumunda evliliğin dengesi bozulabiliyor / Görsel: Pixabay

Evlilik ve servet arasındaki ilişki üzerine halkın fikirleri ile bilimsel çalışmalar arasında bir kesişme olabilir.
İsveç'te yürütülen bir çalışma, bu kesişmeyi açığa çıkardı. Çalışmaya göz atanların, araştırma verilerini, kültürel farklılıkları ve Arap bölgesindeki şartları da dikkate alması gerekiyor. 
Fortune dergisinde yayımlanan bir makaleye göre İsveç, İspanya ve ABD üniversiteleri tarafından İsveç'te yürütülen bir araştırma, paranın kişiyi karşı cinsin gözünde çekici kıldığını, bu nedenle evliliği, boşanmayı ve çocuk sahibi olmayı etkilediğini kanıtladı.
Halk arasında da bu yönde yaygın bir inanç varken Nobel Ödülü alan ekonomist Gary Becker da 90'lı yıllarda bu duruma dikkat çekmişti. 
Yeni çalışma, ortalama değeri 1 milyon İsveç kronuna kadar olan İsveç piyango ikramiyelerini kazananlardan bazılarını ele aldı.
Erkek ve kadın kazananlardan rastgele seçilen örnekler ile toplum arasından seçilen rastgele örnekler karşılaştırıldı.
Çalışmada elde edilen neticeye göre, aniden elde edilen servet, bekar erkekleri para ellerine geçtikten sonraki beş yıl içinde evlenmeye, evli çiftleri ise 10 yıl içerisinde boşanmaya itiyor.
Birden servet elde eden erkeklerin ayrıca çocuk sahibi olma eğilimleri de artış gösteriyor.
Diğer yandan kadınlar açısında bakıldığında ise, aniden elde edilen servet, kadınların boşanma davası açma isteklerini iki kat artırıyor. 
Nitekim kadınların statülerinin yükseldiği ülkelerde evli kadınlar bu karara çok daha fazla meylediyor.
Bu konuya müdahale eden toplumsal ve kültürel unsurların varlığına dikkat çeken söz konusu çalışma, erkek egemenliği meselesi ve gizli veya açık çeşitli biçimlerine ilişkin sorulara açık hale geldiğine, meselenin gelişmiş Batı ülkelerindeki eşitlik ve kadın hakları üzerindeki etkisinin boyutuna değiniyor. 
Anlaşılan para akışı, kadınları paranın yokluğunda kabul edecekleri baskılardan kurtarıyor. Elde ettikleri para, kendilerini bu yüklerden kurtarmalarını sağlıyor. 
Arap okuyucular için daha derin ve daha karmaşık soruları gündeme getirebilecek olan bu haber, erkek egemenliğinin iç içe geçmiş biçimlerinden muzdarip Arap kadınları için daha da önemli olabilir.
Kendi toplumları, kültürleri ve bu yöndeki uygulamaları ile ilişkilerinde çok önemli bir eksen olan bu tür konularda kadınların görüşlerini dinleyip seslerine kulak vermek önemli olabilir. Öyleyse bekleyip görelim.

Independent Türkçe



Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
TT

Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)

Bilincin beynin hangi bölümünde olduğunu araştıran bilim insanları ilginç sonuçlara ulaştı. 

Kişinin kendisini, etrafını, deneyimlerini, duygularını anlamasını sağlayan bilinç, insan varlığının temel bileşenlerinden biri. 

Bilim insanları uzun zamandır bilincin beynin hangi bölümünde, nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışıyor. Pek çok fikir ortaya atılırken halihazırda 30'a yakın teori olduğu tahmin ediliyor. 

Bunlar arasında en çok öne çıkan ikisiyse Küresel Çalışma Alanı Teorisi (GWT) ve Bütünleşik Bilgi Teorisi (IIT). Bunlardan ilki bilincin, beynin ön kısmında olduğunu ve buradaki kilit bölgeler duyusal bilgileri tüm beyne yaydığında bilinçli deneyimin ortaya çıktığını savunuyor. 

IIT ise beyindeki bilginin son derece entegre ve bütünleşik olduğunu ve bu şekilde bilinçli bir deneyimin mümkün olduğunu öne sürüyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 1 Mayıs Perşembe günü yayımlanan çalışmada bilim insanları, bu iki teoriyi test ederek hangisinin geçerli olduğunu bulmaya çalıştı. Bulgular, ikisinin de yetersiz olduğuna işaret ediyor. 

Max Planck Enstitüsü'nden Dr. Lucia Melloni ve ekip arkadaşları, ABD, Avrupa ve Çin'deki 12 laboratuvarda 256 kişiye çeşitli görüntüleri izleterek beyinlerindeki elektrik ve manyetik aktiviteyi ve kan akışını ölçtü. 

Katılımcıların bilinçli farkındalığını ölçmek için onlara çeşitli yüzler, nesneler ve semboller gösterildi. Katılımcılar ekranda belirli görüntüler belirdiğinde bir düğmeye bastı. Ekip katılımcıların beynini üç farklı yöntem kullanarak izledi.

Bulgular bilincin, beynin düşünmeyle ilişkili ön kısmından ziyade, görme ve işitmeyle bağlantılı duyusal bölgeleri içeren arka kortekste ortaya çıktığına işaret ediyor. 

Çalışma, beynin arka kısmındaki nöronlarla öndeki bölgeler arasındaki önemli bağlantılar saptasa da bilincin ana merkezinin arka kortekste olduğu fikrini destekliyor.

Araştırmada ayrıca IIT'nin öne sürdüğü gibi bilincin, beynin çeşitli bölümlerinin etkileşimi ve işbirliğiyle oluştuğunu destekleyen güçlü kanıtlar da bulunmadı. 

Makalenin başyazarlarından Christof Koch, "Burada kanıtlar kesinlikle arka korteks lehine. Bilinçli deneyimle ilgili bilgiler ön loblarda ya yoktu ya da arka kortekse kıyasla çok daha zayıftı" diyerek ekliyor: 

Bu durum, ön lobların zeka, yargılama, muhakemede kritik önem taşımasına karşın görme, bilinçli görsel algılama gibi konularda kritik bir rol oynamadığı fikrini destekliyor.

Araştırmacılar yeni çalışmanın komadaki veya bitkisel hayattaki hastalar açısından da önem taşıdığını ifade ediyor.  

Bu durumdaki hastalar birkaç gün boyunca yanıt vermediği zaman genellikle bilinçlerini kaybettikleri varsayılarak yaşam destek ünitesiyle bağları kesiliyor. Ancak geçen yıl yayımlanan bir çalışmada tepkisiz hastaların yaklaşık 4'te birinin bilinci olabileceği tespit edilmişti.

Bu araştırmaya gönderme yapan Koch "Bilincin beyindeki temelini bilmek, sinyal vermeden 'orada olmanın' bu gizli biçimini daha iyi saptamamızı sağlar" diyor. 

Independent Türkçe, Reuters, New York Times, SciTechDaily, Nature