ABD kaygılı: Sudan Libya ya da Sudan olabilir

Şarku'l Avsat ABD’li yetkililerle görüştü

16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)
16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)
TT

ABD kaygılı: Sudan Libya ya da Sudan olabilir

16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)
16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)

"Durum trajik". "Sudan halkı iki generalin rehinesi”. "Sudan'daki durumun kötüleşmesinden ABD yönetimi sorumludur." Sivil liderlik zayıftı ama gerekliydi Sudan, Libya ya da Suriye'ye dönüşebilir.” Bunlar, Şarku'l Avsat’ın Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Muhammed Daklu (Hamideti) ve Genelkurmay Başkanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan arasındaki mevcut krize ilişkin konumlarını gözden geçirmek için röportaj yaptığı eski ABD siyasi liderleri ve temsilcilerinin söylediği cümlelerden sadece birkaçı.
Senatör James Risch, eski Afrika Boynuzu ABD Özel Temsilcisi Jeffrey D. Feltman, ABD'nin eski Sudan ve Güney Sudan Temsilcisi Donald E. Booth, Hartum'daki eski ABD Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Alberto Fernandez, ABD'nin eski Sudan Özel Temsilci Ofisi Direktörü Cameron Hudson mevcut duruma ilişkin vizyonları ve krizin çözümüne yönelik tavsiyelerinden bahsettiler. ABD yönetiminin genel olarak Afrika ve özel olarak Sudan'daki stratejisine ilişkin değerlendirmelerine ek olarak, ‘en büyük endişelerini’ dile getirdiler.

James Risch: Biden yönetiminin başarısızlığı
Senato Dış İlişkiler Komitesi'ndeki kıdemli Cumhuriyetçi Senatör Jim Risch, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda ABD'nin Sudan'daki stratejisi hakkında konuştu. Risch, “ABD'nin Sudan'daki politikasının, Sudan'da demokrasi yanlısı eylemler pahasına herhangi bir kısa vadeli anlaşmaya varmaya odaklanmaya devam etmesinden ve böylece daha fazla askeri çatışmanın önünü açmasından endişe duyuyorum” şeklinde konuştu.
Risch, “ABD, Biden yönetiminin sürdürülebilir bir çözüm yerine hızlı bir galibiyet deneme kararıyla Burhan ve Hamideti'ye gereksiz bir itibar kazandırdı” dedi. Başkan Joe Biden yönetimini ‘sabotajcıları eylemlerinden sorumlu tutma tehdidini yerine getirmemekle’ suçladı. Risch, sözlerini "Sudan'daki Amerikan politikasının ciddi bir liderlik ve yaklaşım gözden geçirmesine ihtiyacı var" diyerek bitirdi.

Sudan'daki mevcut durum
Nisan 2021'den Ocak 2022'ye kadar görev yapan Feltman, Sudan'da yaşananların ‘henüz bir iç savaş olmadığı’ değerlendirmesinde bulundu. Aksine, iki general ve kurumları arasındaki dostane bir çatışmadır. Feltman, Ordu Komutanı Abdulfettah el-Burhan ve HDK Komutanı Muhammed Hamdan Daklu'nun (Hamideti) iktidar arzusuyla 46 milyon Sudanlı sivili rehin aldığını belirtti.
Öte yandan 2007-2009 yılları arasında Sudan'da görev yapan Fernandez, Sudan Ordusu’nun şu anda HDK’den üstün olduğunu kaydetti. Fernandez, “Ancak HDK hâlâ kararlı ve hava saldırılarından kaçınmak ve devam etmek için Hartum'daki yerleşim bölgelerinde saklanmak gibi korkutucu ama zekice bir stratejileri var. Uluslararası toplum ateşkes istiyor, ancak çatışmanın her iki tarafı da zafer istiyor” şeklinde konuştu. Bugün Sudan'da olanları ‘korkunç bir trajedi’ olarak nitelendirdi.
2019-2021 yılları arasında Sudan'ın eski Özel Elçisi Booth, bununla birlikte, ‘birkaç başarısız girişimden sonra, sivillere çatışma bölgelerinden kaçma veya yiyecek ve su elde etme fırsatı veren ateşkesin başarılı olduğu görülüyor’ şeklindeki iyimserliğini dile getirdi. Booth, “Mesele iki general arasındaki bir güç mücadelesinden daha fazlasıdır, ne yazık ki her zaman barışçıl yöntemlerden ziyade askeri çatışma ile temsil edilen Sudan'ın merkezi ile çevresi arasındaki rekabetin bir devamıdır. Sudanlıların çoğunluğunun ülkelerini barışçıl bir siyasi yolla inşa etme fırsatını istediğine ve bunu hak ettiğine inanıyorum” dedi.
Ayrıca 2005-2012 yılları arasında Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı'nda Afrika dosyası üzerinde çalışan Hudson, “Siviller çapraz ateş arasında kaldığı ve güvenlik ve yardım aramaya çalıştıkları için durum acı verici. Görünüşe göre, uluslararası diplomatlara söylediklerine rağmen, çatışmanın her iki tarafı da çatışma planlarına bağlı” dedi.

ABD'nin Sudan stratejisi
Görevden bir yılı aşkın bir süre önce ayrılan Feltman, “Washington'ın bugün Sudan'daki önceliğinin insani ateşkes olduğu açık. Bu doğru bir karar, çatışmalar devam ettiği sürece Sudanlılar yiyecek ve su bulamayacak. Ülkeden ayrılmak isteyenler bunu güvenli bir şekilde yapamazlar. İki generalin rehin aldığı 46 milyon Sudanlı için acil hedef çatışmayı durdurmak olmalı” şeklinde konuştu.
Ancak Fernandez, farklı bir görüşe sahipti. Biden yönetimini mevcut şiddet olaylarına neden olmakla suçladı. Fernandez, “ABD stratejisinin, özellikle Dışişleri Bakanlığı'nın stratejisinin, özellikle 25 Ekim 2021'den sonra bugün gördüğümüz durumu yaratan şiddete doğrudan katkıda bulunduğuna inanıyorum. Çünkü sivil bileşen yerinden edildiğinde böyle oluyor. Başlangıçta sivil hükümet vardı ve durum kaotik ve eksik olmasına rağmen bir denge vardı. 25 Ekim'den sonra sivil unsur devrildiğinde, ABD’liler, işleri normale döndürmeye çalıştılar ve başarılı olamadılar ve ardından stratejiler oluşturmak için mevcut taraflarla birlikte çalışmaya çalıştılar, ancak denklemde sivil bileşenin varlığının gerekli olduğunu bilmiyorlardı. Bu bileşeni kaldırdığınızda, iki askeri bileşen üçüncü taraf olmadan kalır ve bu felakettir. Bence Biden yönetimi ve Afrika İşleri Ofisi bunu hafife aldı; Çünkü eski Başbakan Abdullah Hamduk'un ve sivillerin etkisiz hale getirilmesi, kompozisyondaki dengeleri bozmuş, ordu ile destek güçleri arasındaki çatışmanın yoğunluğunu ve vahşetini artırmıştır” dedi.
Öte yandan Booth, ABD kamu politikasına bir göz atarak ‘kesin gerçeklikle başa çıkma’ gereğini vurguladı. Boot, “Kendi ekonomik çıkarları sağlam olan silahlı aktörler, sırf Sudan halkı istiyor diye ya da biz öyle dememiz gerektiğini söylüyoruz diye gücü ve zenginliği teslim etmeyecek” dedi. Booth, ABD'nin Temmuz 2019 siyasi bildirgesini ve geçiş anayasasını desteklediğini kaydederek, “Bu, sivillere Sudan'ı yönetme konusunda eksik de olsa bir temel sağladı. Bu nedenle, Hamduk hükümetini desteklemek için uluslararası çabalara öncülük etti. 25 Ekim darbesinden sonra ABD, insani olmayan yardımı dondurdu ve çabalarını yeni bir sivil geçiş hükümeti kurmaya odakladı. Şimdi, Sudanlıların ülkelerinde istikrarı nasıl empoze edecekleri, yönetecekleri ve yeniden inşa edecekleri konusundaki diyaloğu yeniden başlatabilmeleri için çatışmayı durdurmaya odaklanıyor” ifadelerini kullandı.
Hudson'a gelince, "ABD öncelikle çalışanlarını ve vatandaşlarını oradan çıkarmaya ve güvenliklerini sağlamaya odaklanıyor ve muhtemelen bu görev tamamlanana kadar zincirlenmiş gibi hissediyor” dedi.

Krizi çözmek için öneriler
Feltman, Bugün önceliğin sivillerin korunması olması gerektiğini ve bunun ateşkes lehine çabaları seferber etmek anlamına geldiğini vurguladı. Ancak Fernandez, yönetimin 25 Ekim'den sonra askeri bileşene yaptırım uygulamadığı için fırsatı kaçırdığını düşünüyor. Fernandez, “Askeri bileşenin durumun tersine çevirmek ve eski haline getirmek için erken yaptırımların ve zorlamanın bugün birçok hayatı kurtarabileceğine inanıyorum. Bugün gördüğümüz kandan iki generalin ama aynı zamanda uluslararası toplumun da sorumlu olduğuna inanıyorum. Çünkü durumu düzeltmek için yeterli zamanı olduğunu düşündü. Uluslararası toplumun durumu kontrol altına alabileceğini düşünüyorum. 25 Ekim'den sonra hükümetsiz iki ordu kaldı. Bu çok büyük bir hatadır. Çünkü zayıf bir sivil hükümetin ve zayıf bir sivil varlığın mevcudiyeti, iki tarafın kendi aralarında rekabete girmesini engelleyebilirdi” dedi. Fernandez, ABD'nin Rusya ve Çin'in çıkarları nedeniyle yalnızca Afrika ile ilgilendiğini düşünüyordu. Ayrıca “Yönetimin Wagner grubuna olan takıntısı, onu Afrika'ya odaklanmaya sevk etti. Yani yatırımın nedeni rekabetti, başka bir şey değil. Sudan'da bir süredir savaşın sona ermesine yönelik bir ilgi var ancak bu ilgi, 25 Ekim'den sonra bugün gördüğümüz çatışmanın tohumlarını eken feci kararı telafi etmiyor” şeklinde konuştu.
Booth kendince tavsiyelerde bulunarak “Mevcut ateşkesi temel almalı ve istikrar bozucular şiddeti canlandırmasın diye bunu kuvvetler ayrılığı müzakerelerini de içeren kalıcı bir anlaşmaya dönüştürmeliyiz.  Bu, ortak kolaylaştırma gerektirebilir. Askeri güçlerin kamplarda ayrılması ve sınırlandırılmasından sonra, siyasi müzakerelerin derhal başlaması gerekiyor. Müzakereler, direniş komiteleri, sivil toplum örgütleri ve diğer grupların temsilcilerini, Beşir hükümetinin bir tarafı olmayan siyasi partileri ve Cuba anlaşması taraflarını ve Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey, ordu ve HDK gibi diğer bileşenleri içermelidir” ifadelerini kullandı.
Hudson, Burhan ve Hamideti'ye tekrar güvenmenin erken olduğunu ve ülkeyi doğru yola geri getirmek için konuşmanın henüz erken olduğunu belirterek uyarıda bulundu. Ayrıca “Bu generallerin bu çatışmadan sonra siyasi olarak kurtulmalarına asla izin verilemeyeceği açıktır. İnançlarını kaybettiler ve yönetimde ikinci bir fırsat verilmemelidir” dedi.

Sivil bileşen hakkında
Şarku'l Avsat’ın “Sivil bileşen hakkında ne düşünüyorsunuz? sorusu üzerine Fernandez, ‘sivil liderliğe sahip olmanın, sahip olmamaktan çok daha iyi olduğunu’ söyledi. Alberto Fernandez, “Hamduk ve hükümetinin (üyelerinin) mükemmel olmadığı doğru. Ama yeterince güvenilmemesi ve generallere güvenmesi dışında iyi ve dürüst bir adam. Bence bu, doğrudan bugün gördüğümüz çatışmaya yol açan büyük bir hataydı” dedi.
Öte yandan, Booth, Beşir'e karşı gerçekleştirilen devrimi başlatan ve sivil yönetim talebini sürdüren kadınlar ve gençlere olan güvenini ifade ederek, “Bu kişiler Haziran 2019'daki şiddetli saldırıdan sonra Hartum'da ısrarla sivil yönetim talebini sürdürdüler, Ekim darbesine karşı protesto düzenlediler ve kriz sırasında direniş komiteleri aracılığıyla topluluklarını desteklediler. Geleneksel Sudan partileri aracılığıyla sesleri duyulamaz, çünkü birçoğu güçlülerle anlaşmalar yapmaya alışkınlar” dedi.
Ancak Hudson'ın görüşü daha karamsardı ve yanıtında şu ifadeleri kullandı: “Hangi liderlikten bahsediyoruz? Sivil liderlik yok. Sanki hiç var olmamış gibi ortadan kayboldu.”

Çatışma alanının genişlemesi
Feltman, şiddetin yayılmasından endişe edip edemediği sorulduğunda şunları söyledi: "Beni endişelendiren şey, Sudan'ın komşularından veya bölgedeki ortaklarından hiç kimse bu çatışmanın çıkmasını istemedi. Bu şiddetin, genel olarak istikrarı sarsması halinde Sudanlı sivillerin ve tüm bölgenin ödeyeceği ağır bedeli herkes biliyor. Ancak, çatışma uzadıkça, bu komşular ve dış aktörler, uzun bir savaş görmek isteyen generallerin lehine müdahale etmeye başlayabilirler. Bölgesel ve uluslararası aktörlerin Sudan ordusuna ve HDK’ya somut destek vermeye başlaması durumunda, bu savaşı körükleyebilir ve komşu ülkelere kadar uzanan bir göç krizine yol açabilir."
Booth, çatışmanın Sudan dışına yayılma olasılığını dışlayarak, “Sudan dışında müdahale edebilecek destekçileri olduğu için ordu ve HDK askeri çatışmalarda devam ederse, çatışmanın yoğunluğunu ve süresini artıracak şekilde Sudan'da şiddet döngüsünün genişlemesi gerçek bir olasılıktır. Sudan güçleri arasındaki çatışmanın komşu ülkelere yayılacağını düşünmüyorum, ancak olasılık var” dedi.

En büyük endişe
Son soru Sudan hakkında en büyük endişelerinin ne olduğuyla ilgiliydi. Feltman, “İki rakip arasındaki iç çatışmanın Suriye veya Libya'ya benzer bir şeye dönüşmesi. Tek fark, çok daha kalabalık nüfusa sahip ülkelerde yaşanacak olmasıdır” dedi.
Feltman’ın değerlendirmesine dolaylı olarak katılan Hudson, kendi özel değerlendirmesini ekleyerek şunları söyledi: " Korkarım, HDK’yı sona erdirme çabaları çerçevesinde ana şehirlerin tamamen yıkılmasıyla Sudan, silahlı milis grupları tarafından yönetilen Libya gibi veya Suriye gibi olacak. Her iki durumda da Sudan'ın sivil yönetime giden yolu, Beşir'in iktidara gelmesinden önceye dayanıyor.”
 



Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?

xcfv
xcfv
TT

Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?

xcfv
xcfv

Mahmud Ebubekir

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed'in Eritre ile ilgili yaptığı son açıklamalar, özellikle 2018 yılından bu yana iki ülke arasındaki ilişkilerde eşi benzeri görülmemiş bir gerginliğin devam etmesinden dolayı hem Eritre'de hem de Etiyopya'da tartışmalara neden oldu. Başbakan Ahmed, ülkesinin komşusu olan Eritre'yi ülkesiyle savaşa girmemesi konusunda uyardı ve Rusya-Ukrayna savaşına atıfta bulunarak Ukrayna'dan ders alınması gerektiğini vurguladı. Milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Ahmed, “Biz barış istiyoruz. Eğer Eritre de barış ve iş birliği istiyorsa buna hazırız, ancak iki ülke arasındaki ilişkilerin gelecekteki gidişatı, barış ve iş birliği ya da ağır sonuçlar arasında bir seçim yapmalarına bağlı” ifadelerini kullandı.

Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim ve bir deniz limanı talebinin sakin ve ihtiyatlı bir şekilde ele alınması gereken yasal, tarihi, coğrafi ve ekonomik bir konu olduğunu vurgulayan Abiy Ahmed, ülkesinin Kızıldeniz stratejilerinden izole bir şekilde yaşayamayacağının altını çizdi. Etiyopya Başbakanı, 1993 yılında ülkesinin denize erişiminin reddedilme kararının haksız bir karar olduğunu ve o dönemde seçilmiş bir parlamentonun bulunmaması nedeniyle meşru Etiyopya kurumları tarafından alınmadığını belirtti. Ahmed’e göre ayrıca Etiyopya halkına bu konuda danışılmamış olması, bu tür kader belirleyici kararların alınma sürecinde yasal bir kusur olduğunu ortaya koyuyor.

Milletvekillerinden Eritre'nin bağımsızlığıyla ilgili yerleşik yasal anlatılardan uzaklaşmalarını ve Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim taleplerine yasal ağırlık kazandıracak yeni anlatılar ortaya koymalarını isteyen Ahmed, hükümetinin, ülkesi ile Eritre hükümeti arasında arabuluculuk yapmak üzere ABD, Rusya, Çin ve Avrupa ve Afrika'daki birçok ülkenin hükümetleriyle defalarca kez temasa geçtiğini, ancak Asmara'nın egemen limanları ile ilgili herhangi bir müzakereye girmeyi reddetmesi nedeniyle tüm bu girişimlerin başarısızlıkla sonuçlandığını açıkladı.

İç durumdan kaçış

Şarku’l Avsat Al Majalla’dan aktardığı analize göre Afrika Boynuzu bölgesi meseleleriyle ilgilenen gözlemciler, Abiy Ahmed'in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtların Eritre'ye yönelik benzeri görülmemiş bir gerginliğe işaret etmesine rağmen, Asmara'nın bu konuda resmi bir açıklama yapmamasını özellikle de bu açıklamaların Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını açıkça sorgulaması açısından şaşırtıcı buldular. Zira Ahmed’in Ukrayna’ya atıfta bulunması Eritre'yi yeniden işgal etme tehdidini içeriyordu.

Afrika Boynuzu meseleleri uzmanı Süleyman Hüseyin, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in son açıklamalarının farklı şekillerde yorumlanabileceğini ve daha da önemlisi kötüleşen iç durumdan kaçış için bazı açıklamalarda bulunarak gerilimi tırmandırmayı amaçladığını söyledi. Etiyopya'da güvenlik durumunun her geçen gün kötüleştiğini belirten Hüseyin “Çatışmalar, yüzölçümü ve nüfus yoğunluğu açısından en büyük bölgeler olan Amhara ve Oromia'da yayılıyor. Bu bölgeler Etiyopya nüfusunun yaklaşık yüzde 60'ını oluştururken ülkenin siyasi ve ekonomik merkezleri olarak kabul ediliyor. Ayrıca gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 61'inden fazlasını karşılıyor. İki bölgenin, kontrolünü kaybetmek üzere olan merkezi hükümete karşı silahlı isyan halinde olduğu göz önüne alındığında, iç krizlerinden komşu ülkeleri, özellikle Eritre'yi sorumlu tutmaya çalışan Etiyopya Başbakanı’nın yaşadığı hayal kırıklığı ve içinde bulunduğu çaresizlik anlaşılabilir” şeklinde konuştu.

Abiy Ahmed'in açıklamalarında açıkça çelişkiler olduğunu ve Etiyopya geçiş hükümetinin Eritre'nin bağımsızlığını onaylama yetkisi olmadığı gerekçesiyle Eritre'nin bağımsızlığının meşruiyetini sorguladığını ifade eden Hüseyin, “Bu, ya tarihten habersiz olmaktır ya da konuyu kasten karıştırma girişimidir. Eritre’nin Etiyopya'dan ayrılması için daha önce onun parçası olmalıydı, fakat değildi. Ancak Etiyopya, Birleşmiş Milletlerin (BM) iki ülke arasında federal bir birlik kurulmasına ilişkin kararlarını açıkça ihlal ederek Eritre’yi işgal etti. Bu birlik 1962 yılında eski Etiyopya İmparatoru Haile Selassie'nin tek taraflı kararıyla kaldırılmıştı” yorumunda bulundu.

Afrika Boynuzu meseleleri uzmanu Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İkinci nokta, Eritre'nin bağımsızlığının, BM gözetiminde yapılan özgür bir referandumla sonuçlanan otuz yıllık bir kurtuluş savaşının ardından elde edilmiş olması. Bu durum, referandumun BM Şartı'nda yer alan dekolonizasyon ilkesi ve kendi kaderini tayin hakkı uyarınca uluslararası gözetim altında düzenlendiği için Etiyopya'nın onayı gerekmediği anlamına gelir.”

Hüseyin, 2018 yılında Asmara ve Cidde'de imzalanan iki barış anlaşmasının, Abiy Ahmed'in ülkesinin haksız bir şekilde kaybettiğini iddia ettiği Assab Limanı da dahil olmak üzere Eritre'nin egemenliğini ve tam bağımsızlığını açıkça tanıdığını da ekledi.

Müzakereler ne hakkında?

Abiy Ahmed’in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtta, müzakereye sıcak baktığını, ancak Asmara'nın bu seçeneği reddettiğini vurguladığını düşünen Hüseyin, “Ancak, asıl soruyu yanıtlamadı: Ne hakkında müzakere? Dünyada, yoksulluk ve yüksek nüfus yoğunluğundan kurtulmak için egemenliğini müzakere edebilecek veya topraklarının bir kısmını başka bir ülkeye devredecek bir ülke var mı? Elbette yok. Etiyopya Başbakanı bunu gayet iyi biliyor, ancak eski yayılmacı zihniyetiyle konuşuyor ve bu zihniyetle bir tarafın müzakere etmek istediğini, diğer tarafın ise reddettiğini ima ederek bir gerçeği dayatmaya çalışıyor. Bu da Etiyopya Büyük Rönesans Barajı ile ilgili aldığı kararlarla çelişiyor. Çünkü aşağı havza ülkeleriyle müzakerelere dönmeyi reddetmeye devam ediyor” dedi.

Ülkesinin ne Etiyopya ne de başka bir ülkeyle egemenliği konusunda müzakere yapmayacağını, buna karşın uluslararası hukuk ve karşılıklı çıkarlar ilkesine uygun meşru ekonomik iş birliğine açık olduğunu ve bunu defalarca kez vurguladığını ifade eden Eritreli analist, “Etiyopya liman hizmetlerinden yararlanmak istiyorsa, önce Eritre'nin egemenliğine saygı göstermeli, ardından diğer ülkeler gibi limanı kullanmayı talep etmeli” ifadelerini kullandı.

hy
Abiy Ahmed'in açıklamaları açıkça Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını sorguladı (AFP)

Eritre için Ukrayna’ya atıfta bulunulması karşısında şaşırdığını belirten Hüseyin, “Ukrayna'nın NATO liderliğindeki Batı ile Rusya arasındaki uluslararası çatışmanın arenası haline geldiğini, Eritre'nin ise komşusunun hırslarına karşı egemenliğini savunan bağımsız bir devlet olduğunu vurgulayarak, bu karşılaştırmanın yanıltıcı olduğunu ifade etti.

Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ayrıca, süper güç olan Rusya ile Etiyopya arasındaki karşılaştırma, hem bağlam hem de içerik açısından mantıksız. Fakat, askeri gücüyle övünmek ve Eritre'yi yeni bir Ukrayna'ya dönüştürmekle tehdit etmek, Amhara'daki Fano milisleri ve Oromo Kurtuluş Cephesi'nin elinde yenilgiler alan Etiyopya ordusunun gerçek gücüne aykırı agresif bir eğilim olduğunu gösteriyor.”

Hüseyin, Addis Ababa'nın tekrar tekrar yaptığı açıklamalara Eritre hükümetinin sessiz kalmasının nedenleri hakkındaki bir soruya, “Eritre'nin sessiz kaldığını düşünmüyorum, aksine medya savaşlarına çekilmemek ve bölgeyi istikrarsızlaştırmak isteyen dış güçler tarafından kışkırtılabilecek gerginliğin tırmanmasını önlemek şeklindeki iki hedefe ulaşmak için sakin ve rasyonel bir diplomasi izlediğini düşünüyorum. Asmara'nın, olası saldırgan girişimleri caydıracak güçlü bölgesel ortaklıklar kurmak için paralel bir şekilde çalıştığını ve böylece Afrika Boynuzu'nun güvenliği ve istikrarına hizmet ettiğini düşünüyor” yanıtını verdi.

Eritreli analist, Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş çıkma olasılığı konusunda yaptığı değerlendirmede ise savaşın mümkün olduğunu, ancak olası olmadığını söyledi. Bunun nedeninin Etiyopya tarafının isteksizliği değil, istikrarsız iç durumun uzun süreli bir dış savaşa izin vermemesi olduğunu vurgulayan Hüseyin, “Eritre'nin silahlı muhalefeti desteklediği yönündeki suçlamalar doğrulanamazken Etiyopya'nın kendisi ‘Eritre muhalefeti’ olarak adlandırdığı gruba destek verdiğini açıklayarak siyasi retoriğinin ikiyüzlülüğünü ortaya koydu” dedi.

Vekalet savaşları

Öte yandan Etiyopya işleri uzmanı Behan Gideon, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in Asmara'ya sert bir uyarıda bulunduğu son dönemdeki söylemlerinin tırmanışının temel olarak iki faktöre bağlı olduğunu düşünüyor. Gideon’a göre bunlardan birincisi, Asmara'nın Addis Ababa'ya karşı çıkan isyancı hareketlere verdiği sürekli destek, ikincisi ise, Etiyopya'nın Kızıldeniz'e güvenli erişim talebine ilişkin tüm yapıcı diyalog çağrılarını göz ardı etmesi.

Abiy Ahmed'in Eritre Devlet Başkanı Isaias Afwerki yüzünden derin bir hayal kırıklığı yaşadığını söyleyen Gideon, “Abiy Ahmed özellikle de, Afwerki ile kurduğu ittifakın, Massawa ve Assab limanlarının kullanımı da dahil olmak üzere yüksek düzeyde iş birliği ve entegrasyona yol açacağını ummuştu” diye ekledi.

2018 anlaşmalarının imzalanması için her iki tarafı da zorlayan ve destekleyen bölgesel güçlerin, Abiy Ahmed'i Eritre limanlarını yüksek ücretler ödemeden kullanabileceğine inandırdığını belirten Gideon, “Ancak Asmara'nın Abu Dabi ile ilişkilerinin bozulması, federal hükümet ile Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) arasındaki savaşın sonucu ve Asmara'nın Pretoria Anlaşması'ndan duyduğu memnuniyetsizlik, eski müttefikler arasındaki taahhütleri zayıflattı” değerlendirmesinde bulundu.

Etiyopya hükümetinin taleplerinde ciddi olduğu düşünülüyor. Bu taleplerin kısa vadede karşılanmayacağının da farkında, ancak bunları tekrar tekrar gündeme getirmek ona siyasi ve halk nezdinde bir koruma sağlıyor. Bu da özellikle Etiyopya'nın birden fazla bölgesinde tekrarlanan savaşların patlak vermesi, Amhara bölgesinde isyancı hareketlerin önemli ilerlemeler kaydetmesi ve özellikle 2026 seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte, meşruiyet krizinin aşılmasına yardımcı olabilir. Bu yüzden Gideon, denize erişim elde etme çabalarının önümüzdeki aylarda daha geniş ölçekte devam edeceğini düşünüyor.

Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş olasılığı olmadığını, çünkü Addis Ababa'nın halen siyasi ve diplomatik çözümleri tercih ettiğini belirten Gideon, “İki ülkenin de yönetimleri vekalet savaşlarına başvurabilir. Asmara, Tigray ve Afar bölgelerinin sınırlarında güçlerini seferber ederken ve Etiyopyalı muhalif hareketleri rejime karşı savaşmaya hazırlarken Addis Ababa, Etiyopya'nın Afar bölgesindeki Eritreli muhalif grupları silahlandırmaya çalışabilir. Bunun sonucunda bölge, her iki tarafın da birbirlerinin muhaliflerini destekleyerek ya da doğrudan savaş ilan etmeden belirli operasyonlar düzenleyerek vekalet savaşlarına sürüklenebilir” yorumunda bulundu.


Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
TT

Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)

Filistin Kurtuluş Örgütü'nden (FKÖ) iki kaynak dün Şarku’l Avsat'a, bu hafta Kahire'de bazı Filistinli grupların katılacağı bir toplantı düzenlenmesi için görüşmelerin sürdüğünü, ancak El Fetih'in bu toplantıya katılmayacağını açıkladı. Söz konusu toplantıda, son zamanlarda bu konuyla ilgili yaşanan anlaşmazlıkların ardından Gazze yönetim komitesinin oluşturulması ele alınacak.

Kaynaklardan biri, “İslami Cihad Hareketi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), Demokratik Reform Akımı ve Demokratik Kurtuluş Cephesi gibi bazı gruplar zaten Kahire'de. Hamas henüz gelmedi” dedi. Kaynak, ‘Kahire'nin toplantıyı organize ettiğini, ancak El Fetih'in katılmak istememesi nedeniyle halen özel istişareler sürdüğü için resmi davetiyelerin gönderilmediğini’ belirtti.

El Fetih'e yakın bir kaynak, herhangi bir diyalogun, daha önce Mısır ve Çin'de olduğu gibi, kapsamlı bir ulusal diyalogun parçası olması gerektiğini söyledi. Kaynak, bazı grupların bir araya gelmesinin ‘ulusal düzeyde bir uzlaşma sağlandığı, bölünmenin sona erdirilebileceği ya da bütüncül bir ulusal strateji hakkında konuşulabileceği anlamına gelmediğini; özellikle de bazı tarafların Gazze Şeridi’ni ayırma girişimleri karşısında bunun mümkün olmadığını’ ifade etti.

Kaynak, tüm tarafların katılacağı kapsamlı bir ulusal toplantının ‘Filistinliler için önemli meseleleri koruyan bir stratejinin uygulanması için önemli’ olduğunu belirtti ve bu toplantının yakın gelecekte yapılmasını beklediğini söyledi.

fvgyh
Mısır Kızılayı, Filistinlilere 300 binden fazla gıda paketi taşıyan 64. Zadu’l İzze konvoyunu yola çıkardı. (Mısır Kızılayı)

Filistinli gruplar, 24 Ekim’de Kahire’de düzenlenen (ve El Fetih’in katılmadığı) bir toplantıda, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını destekleme ve sürdürme, Gazze Şeridi’nin yönetimini, bölgeden bağımsız kişilerden oluşacak geçici bir Filistinli komiteye devretme, bölgenin yeniden inşasının finansmanı ve uygulanmasını denetleyecek uluslararası bir komite kurulması ve Filistin siyasi sisteminin birliği ile ulusal bağımsız kararın korunması konularında mutabakata vardılar.

Fraksiyonlar, ‘ulusal bir strateji üzerinde anlaşmak için tüm Filistinli güçlerin ve fraksiyonların acil bir toplantı yapmasını’ talep etti.

Toplantının ardından Gazze Şeridi'ni yönetmesi gereken komitenin başkanlığı konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıktı. İsrail medyası, grupların idari komitenin başkanlığına Emced eş-Şava'yı atama konusunda anlaştığını sızdırdı.

El Fetih Sözcüsü Abdulfettah Duvla, birkaç gün önce Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, hareketinin ‘Gazze Şeridi'nden profesyonel isimlerden oluşacak Gazze İdari Komitesi için önerilen hiçbir ismin önünde engel oluşturmayacağını’ söyledi.

Duvla, bu isimlerle ilgili ayrıntı vermekten kaçındı. Ancak hareket içinde yetkili bir kaynak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Filistin Sağlık Bakanı Dr. Macid Ebu Ramazan, hâlâ Gazze İdari Komitesi başkanlığı için aday gösterilen isimler arasında yer alıyor. Kendisi, Filistin hükümetinde bakan olmasının yanı sıra Gazze Şeridi’nden gelen, yüksek yetkinliğe ve sahada geniş deneyime sahip ulusal bir şahsiyet olarak bu sorumluluğu üstlenmeye liyakatlidir.”

dcfrgt
Gazze şehrinde İsrailli rehine cesetlerinin arandığı bir bölgenin yakınında yürüyen Filistinliler, 3 Kasım 2025 (AFP)

Hamas liderlerinden Tahir en-Nunu, geçtiğimiz hafta Doha'da verdiği bir röportajda, hareketin Gazze İdari Komitesi’ne katılmak üzere 45 bağımsız teknokratın ismini önerdiğini doğruladı. En-Nunu, önerilen isimlerin hiçbir siyasi bağlantısı olmadığını ve 24 Ekim'de Kahire'de yapılan toplantıda tüm Filistinli gruplar tarafından kabul edildiğini belirtti.

En-Nunu, Hamas'ın, El Fetih'in ‘Gazze İdari Komitesi başkanlığının Filistin Yönetimi'nden bir bakan tarafından üstlenilmesi’ yönündeki önerisini kabul ettiğini açıkladı. En-Nunu, isimlerin Mısır liderliği ile görüşüldüğünü ve Kahire'nin komite üyelerini seçeceğini, komitenin Hamas veya başka herhangi bir tarafın müdahalesi olmadan Gazze Şeridi'nin güvenlik dahil tüm idaresine ilişkin çalışmalarına derhal başlayacağını ifade etti.

Washington Post gazetesi pazar günü, Arap ve Filistinli yetkililerin, Hamas liderliğindeki sekiz Filistinli grubun bu hafta Kahire'de yapılacak toplantıda Gazze Şeridi'nin geçiş yönetiminin temel unsurları üzerinde anlaşmaya varmak için çalışacaklarını söylediğini bildirdi.

Görüşmelere aşina olan yetkililere göre, grupların Gazze Şeridi'ni yönetmek üzere önerilen teknokratik komitenin başına kimin geçeceği ve mevcut ateşkesin devam etmesi halinde bu fiili hükümetin Filistin Yönetimi çatısı altında çalışıp çalışmayacağı konularını tartışması bekleniyor.

Washington Post, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati'nin, hedefin tamamen Gazze'den teknokratlardan oluşan bir idari komite kurmak olduğunu söylediğini aktardı.


Washington, Gazze'ye iki yıl süreyle uluslararası güç konuşlandırılması için BM Güvenlik Konseyi'ne karar taslağı sundu

Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
TT

Washington, Gazze'ye iki yıl süreyle uluslararası güç konuşlandırılması için BM Güvenlik Konseyi'ne karar taslağı sundu

Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)

ABD dün, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin bir dizi üyesine, Gazze Şeridi'nde en az iki yıl süreyle uluslararası güç oluşturulmasına yönelik bir karar taslağı gönderdi.

Şarku’l Avsat’ın Axios internet sitesinden aktardığına göre karar taslağı, ABD ve diğer katılımcı ülkelere 2027 sonuna kadar Gazze Şeridi'ni yönetme ve güvenliği sağlama konusunda geniş yetkiler verecek ve bu sürenin daha sonra uzatılması da mümkün olacak.

Axios'a konuşan bir ABD yetkilisine göre karar taslağı, ocak ayına kadar Gazze Şeridi'ne ilk birliklerin konuşlandırılması amacıyla önümüzdeki günlerde BM Güvenlik Konseyi üyeleri arasında yapılacak müzakerelerin temelini oluşturacak.

ABD yetkilisi, uluslararası güvenlik gücünün ‘barış gücü değil, yaptırım gücü’ olacağını doğruladı.

Güç, katılımcı ülkelerden askerleri içerecek ve ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlık edeceğini açıkladığı barış konseyi ile istişare edilerek oluşturulacak.

Karar taslağı ayrıca, barış konseyinin en azından 2027 sonuna kadar görevde kalmasını öngörüyor.

Taslağa göre, uluslararası güvenlik gücü Gazze'nin İsrail ve Mısır sınırlarının güvenliğini sağlamak, sivilleri ve insani yardım koridorlarını korumak ve bu göreve katılacak yeni bir Filistin polis gücünü eğitmekle görevlendirilecek.

Taslakta ayrıca uluslararası gücün, Gazze’de güvenlik ortamının istikrarına katkıda bulunacağı; Gazze Şeridi’nde silahsızlandırma sürecini garanti altına alarak, askeri, terörist ve taarruz amaçlı altyapıların tahrip edilmesi ve bunların yeniden inşasının engellenmesi ile birlikte devlet dışı silahlı grupların silahlarının kalıcı olarak toplanması da dâhil olmak üzere rol oynayacağı belirtiliyor.

Karar taslağı ayrıca, uluslararası gücün ‘İsrail'in Gazze'nin diğer bölgelerinden kademeli olarak çekileceği ve Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi'ni uzun vadede kontrol etmesini sağlayacak reformları gerçekleştireceği bir geçiş döneminde Gazze Şeridi'nde güvenliği sağlamayı amaçladığını’ belirtiyor.

Karar taslağı, gücün kurulması ve faaliyetlerinin ‘Mısır ve İsrail ile yakın istişare ve iş birliği içinde’ yürütüleceğini ve gücün ‘uluslararası hukuk, uluslararası insani hukuk dahil olmak üzere, görevlerini yerine getirmek için gerekli tüm önlemleri alma’ yetkisine sahip olacağını vurguluyor.

Taslak, ‘geçici yönetim organı’ sıfatıyla barış konseyinin, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası için öncelikleri belirlemesine ve finansman toplamasına imkân tanınmasını da öngörüyor. Bu düzenleme, Filistin Yönetimi’nin reform programını başarıyla tamamlamasının ardından, barış konseyinin onayına tabi olacak şekilde planlanıyor.

Buna ek olarak barış konseyi, Gazze Şeridi'ndeki kamu hizmetleri ve idarenin günlük faaliyetlerini yönetmekten sorumlu olacak, yetkin Filistinlilerden oluşan, siyasi olmayan bir Filistin teknokratik komitesini denetleyecek ve destekleyecek.

ABD yetkilisi, barış konseyinin teknokratik komite kurulmadan önce çalışmalarına başlamasını beklediğini söyledi.

Taslakta ayrıca, BM, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ve Kızılay dahil olmak üzere barış konseyi ile çalışan kuruluşların yardımların ulaştırılmasından sorumlu olacağı belirtiliyor. Yardımları kötüye kullanan kuruluşlar ise yasaklanacak.