Berlin, Tahran’ı vatandaşlarından birine verdiği idam cezasını iptal etmeye çağırıyor

İran, Alman eleştirisini "teröre destek" olarak nitelendirdi

 Dün Salzburg'da Almanca konuşulan ülkelerin dışişleri bakanları toplantısı sebebiyle basın toplantısı düzenleyen Baerbock (AFP)
Dün Salzburg'da Almanca konuşulan ülkelerin dışişleri bakanları toplantısı sebebiyle basın toplantısı düzenleyen Baerbock (AFP)
TT

Berlin, Tahran’ı vatandaşlarından birine verdiği idam cezasını iptal etmeye çağırıyor

 Dün Salzburg'da Almanca konuşulan ülkelerin dışişleri bakanları toplantısı sebebiyle basın toplantısı düzenleyen Baerbock (AFP)
Dün Salzburg'da Almanca konuşulan ülkelerin dışişleri bakanları toplantısı sebebiyle basın toplantısı düzenleyen Baerbock (AFP)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, İran'ı, İran-Alman çifte vatandaşı Cemşid Şarmehd’e verilen idam cezasını iptal etmeye çağırdı. Çağrı, Tahran'daki Yüksek Mahkeme'nin kararı onamasından bir gün sonra geldi. Baerbock, Alman vatandaşı hakkında verilen kararın onanması karşısında ‘şoke olduğunu’ söyledi. İranlı yetkililer, Almanya’nın Tahran Büyükelçiliği’nin Şarmehd ile iletişim kurmasına izin vermiyor.
Baerbock, Almanca konuşan ülkelerin dışişleri bakanları toplantısına katılmak üzere gittiği Avusturya'nın Salzburg kentinde, Dışişleri Bakanlığı'nın karara itiraz etmek için İran Büyükelçisi’ni çağırdığını ve Almanya'nın Tahran Büyükelçisi’nin de itirazını İran’daki yetkililere sunmakta olduğunu açıkladı. Baerbock, Alman hükümetinin Şarmehd’i Berlin ve Tahran'dan desteklemek için elinden gelen her şeyi yaptığını vurguladı.
Şarmehd’in kızı bir gün önce Baerbock’u sert bir şekilde eleştirerek, ‘Dışişleri Bakanlığı’nı 1000 gündür böyle olacağı konusunda uyardığını’ söyledi. Gazelle Şarmehd, babasının idam cezasına çarptırılmasının ‘Alman hükümetinin harekete geçmemesinden kaynaklandığını’ belirtti. Gazelle, Neue Osnabrücker gazetesine verdiği röportajda, Baerbock’un, babası hakkındaki idam cezasının onanması durumunda karşı tarafı katlanmak zorunda kalmakla tehdit ettiği sonuçların nerede olduğunu sordu.
Alman hükümetinin bir sözcüsü önceki gün, büyükelçiliğin Alman vatandaşıyla hiçbir şekilde temas kuramadığını ve İran makamlarının, büyükelçilik diplomatlarının kendisiyle iletişim kurmasına izin vermediğini açıkladı. Sözcü, idam cezasını ‘asla kabul edilemez’ olarak nitelendirerek, ‘yargılanmasının hiçbir şekilde adil olmadığını’ belirterek, Alman makamlarının kararı doğrulamaya çalıştığını ve bu doğruysa bunun ‘çok ciddi bir olay’ olacağını ifade etti.
İran'daki bir mahkeme Şarmehd’e şubat ayında idam cezası verdi. Bu karara misilleme olarak Almanya hükümeti iki İranlı diplomatı sınır dışı etti. İran bu karara misliyle karşılık vermişti. İranlı yetkililer 2020'de Şarmehd’i Dubai ziyareti sırasında kaçırıldıktan sonra tutuklamıştı.
Alman milletvekilleri, cezası onandıktan sonra Şarmehd’i ipten almak için İran'a diyalog çağrısında bulundu. Cezanın ne zaman uygulanacağı bilinmiyor. İktidardaki Sosyal Demokrat Partisi’nden (SPD) Milletvekili Michael Roth, Tagesspiegel gazetesine yaptığı açıklamada, “İran rejimiyle müzakerelere başlarsak, idam cezasının infazından kaçınılabilir” dedi.
Öte yandan muhalefetteki Hristiyan Demokrat Birlik Partisi’nden (CDU) Milletvekili Johann Wadephul, İran'a yönelik yaptırımların genişletilmesi çağrısında bulundu. Dışişleri Bakanı’nı eleştirerek, ‘Tahran’a zayıf yaklaşımından ötürü İran’ın, Almanya hükümetinden intikam aldığını’ öne sürdü. Baerbock'un, ‘sınırları ve sonuçları işler bu noktaya gelmeden önce açıkça’ göstermiş olması gerektiğini belirtti. Wadephul, Dışişleri Bakanı'nın ‘İran'a idam cezasını uygulamasının, yaptırımları genişletmek ve ikili iş birliğini azaltmak da dahil olmak üzere ciddi sonuçları olacağını açıkça göstermesi’ gerektiğini söyledi.
Şarmehd’in davasına destek veren CDU Genel Başkanı Friedrich Merz, verilen idam cezasının onanması karşısında yaşadığı şoku dile getirdi. Twitter hesabından İranlı yetkililere Şarmehd’i derhal serbest bırakmaları ve ‘ülkesi’ Almanya’ya dönmesine izin vermeleri çağrısında bulundu.
Şarmehd’in ailesi, İranlı yetkililerin Şarmehd’i hücre hapsine aldıklarını ve kendisiyle iletişim kurmasına izin vermediklerini söylüyor. Kızı, babasıyla iki yıldır konuşmadığını ve geçen yıl annesine sadece iki kez iletişime geçme izni verildiğini söyledi. Bu izin sayesinde ailesinin Şarmehd’in çok kilo verdiğini ve yetersiz beslenme ve işkence nedeniyle dişlerini kaybettiğini öğrendiğini belirtti. Parkinson hastalığından muzdarip olan babasının, İran makamlarının düzenli olarak almasına izin vermediği ilaçları alması gerektiğini de vurguladı.
İran, Almanya tarafından gelen eleştirilere ve idam cezasının iptal edilmesine yönelik çağrılara yanıt vererek, Alman yetkilileri iç işlerine karışmakla suçladı. İran İslam Cumhuriyeti Haber Ajansı’nın (IRNA) aktardığına göre Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, “Bu tavırlar sadece adaletin yerini bulmasını engelleme değil, aynı zamanda terörü teşvik etme ve dünyada terörü yayma girişimleridir” değerlendirmesinde bulundu ve Alman yetkilileri ‘bu tür tavırlardan vazgeçmeye’ çağırarak, eleştirilerin ‘teröre desteğin açık bir işareti’ olduğunu belirtti. Kenani, İran'ın karşılıklı saygı gösterilmesini ve duygusal bir tepkiden kaçınılmasını beklediğini ifade etti.



Suriye ve İsrail: Sıcak mı yoksa geçici bir barış mı?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Suriye ve İsrail: Sıcak mı yoksa geçici bir barış mı?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

İbrahim Hamidi

Son zamanlarda Suriye ve İsrail arasındaki barış olasılıkları hakkında çokça konuşuluyor. Bununla birlikte, iki tarafın içerik ve zaman dilimi açısından ne ölçüde ilerleyebileceğine dair beklentiler de çoğaldı. Öyle ki bir İsrailli gazeteci, Şam'ın, Lübnan Trablusu’na karşılık Suriye’nin Golan Tepeleri şeklinde bir takas önerdiğini bile öne sürdü.

Birçok arabulucunun Şam ve Tel Aviv arasında çeşitli başlıklar taşıyan mesajlar taşıdığı tartışmasız. Bunlar arasında Suriye ve İsrail arasında 1974’te varılan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması, milislere ve güvenlik tehditlerine karşı güvenlik bilgileri paylaşımı, Suriye ve Lübnan arasındaki sınırın ve Şeba Çiftlikleri'nin geleceğinin belirlenmesi, Şam'ın İbrahim Anlaşmaları’na katılımı sayılabilir.

Her bir madde ne anlama geliyor?

Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması: 1948'deki Nekbe'den sonra Şam ve Tel Aviv arasında bir ateşkes anlaşması imzalandı ve tampon bölgeler oluşturuldu. Ateşkesin uygulanması şu anda BM güçleri tarafından denetleniyor. 1973’teki savaştan sonra ise dönemin ABD dışişleri bakanı Henry Kissinger arabuluculuk yaptı ve Suriye ile İsrail genelkurmay başkanları tarafından 31 Mayıs 1974'te Cenevre'de imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nı sonuçlandırdı. Bu, Golan cephesinin gelecekteki herhangi bir askeri eylemin tarafı olmayacağı anlamına geliyordu; bunun için 10 kilometre derinliğinde bir tampon bölge ve her iki tarafta 20 kilometre derinliğinde iki askerden arındırılmış bölge oluşturuldu. Birleşmiş Milletler Ayrılma Gözlem Gücü'nün (UNDOF) bin 250 personeli de her iki tarafın taahhütlere bağlı kalıp kalmadığını, yani anlaşmanın şartlarına göre buraya izin verilmeyen silah ve unsurların konuşlandırılıp konuşlandırılmadığını denetleyecekti.

O dönemde Tel Aviv adına Kissinger, Hafız Esed'i Golan'da “Suriyeli olmayan unsurların, yani Filistinli savaşçıların faaliyetlerinin engellenmesini” taahhüt eden yazılı bir maddeyi anlaşmaya eklemek için ikna etmeye çalıştı. Esed bunu reddetti, ancak Filistinli fraksiyonların bu bölgede herhangi bir faaliyetini yasaklayan gizli bir sözlü anlaşma ile bu maddeyi kabul etti. Bu anlaşma, onlarca yıl boyunca uygulandı ve birçok kişi Golan yakınlarında silahlı eylem düzenlemeye çalıştığı için hapse atıldı.

2011'den sonra UNDOF kuvvetleri geri çekildi ve Suriye'nin güneyindeki Golan Tepeleri yakınlarında Suriyeli muhalif gruplar, İran’a bağlı milisler ve Hizbullah'ın konuşlanmasıyla birlikte silahların yayılmasının doğurduğu bir kaos yaşandı. 2018'de Başkanlar Donald Trump ve Vladimir Putin arabuluculuk yaptılar ve “İsrail'in güvenliğinin garanti altına alınmasının” gerekliliği konusunda anlaştılar. Gerçekten de Suriye hükümet güçlerinin bölgeye geri dönmesi ve ABD'nin güneydeki silahlı Suriye muhalefetini desteklemekten vazgeçmesi karşılığında, “tüm Suriyeli olmayan unsurların” yani İran’a bağlı milislerin ve ağır silahlarının Golan Tepeleri'nden Suriye topraklarının 85 kilometre derinliğine çekilmesini içeren bir anlaşma imzalandı.

Rejimin 8 Aralık'ta devrilmesiyle birlikte İsrail, Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeye girdi, Hermon Dağı'ndaki (Şeyh Dağı) bir tepenin kontrolünü ele geçirdi, Şam yolunda çok sayıda bölgeyi işgal etti. Ayrıca Suriye'deki birçok bölgeye yüzlerce hava saldırısı düzenledi ve Suriye'nin stratejik askeri altyapısını yok etti.

İstenen, Suriye'nin Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri üzerindeki egemenliğini teyit etmesi ve şu anda el-Gacar köyünü bölen BM “Mavi Hattı”nın yerini belirlemektir. Pratikte istenen ise Hizbullah'ın silahını korumak için öne süreceği gerekçeleri ortadan kaldırmaktır

Şeba Çiftlikleri: İsrail 2000 yılının ortalarında Güney Lübnan'dan çekilmeye karar verdiğinde, Şam'da bir siyasi toplantı düzenlendi ve ardından Hizbullah'ın silahını muhafaza etmesi için bir gerekçe “yaratılmasına” karar verildi. Söz konusu gerekçe Şeba Çiftlikleri'nin Lübnan'a ait ve Hizbullah'ın da “işgal altındaki toprakları kurtarmaya çalışan bir direniş hareketi” olduğuydu.

Bu nedenle şimdi Şam'dan istenen, Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri üzerindeki egemenliğini teyit etmesi ve şu anda Gacar köyünü bölen BM “Mavi Hattı”nın yerini belirlemektir. Yani, Suriye hükümeti Beyrut'a iki bölgenin İsrail tarafından işgal edilen Suriye toprakları olduğunu yazılı olarak teyit etmelidir. Pratikte istenen ise Hizbullah'ın gerekçelerini ortadan kaldırmaktır.

Güvenlik bilgilerinin paylaşımı: Suriye sınırlarında milislerin yayılması, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapılması nedeniyle, terörizm ve kaosla mücadele etmek ve bölgesel istikrarı sağlamak amacıyla Suriye ile İsrail'in de dahil olduğu bölgesel bir mekanizmanın kurulması öneriliyor.

İbrahim Anlaşmaları: Bahreyn, BAE, Fas ve Sudan ilk Trump yönetimi sırasında anlaşmalara katıldılar. ABD Başkanı şu anda Suriye'nin de bu anlaşmalara katılmasını öneriyor. Beyaz Saray bu talebi birden fazla kez duyurdu ve bunu toplu olarak duyurmak için Suriye ve İsrail liderleriyle bir zirve düzenlemeyi de önerdi.

Eğer Tel Aviv ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını isterse, büyük ihtimalle Şam da Arap ve Türk güçlerinin var olmasını talep edecektir

Mümkün olan nedir?

Trump yönetimi ve Batılı ülkeler Suriye hükümetine çok “kredi” verdiklerine inanıyorlar; tanınma, izolasyonunun sona erdirilmesi, yaptırımların kaldırılması ve yardım sağlanması. Bu nedenle İsrail ile ilişkiler kurma ve yeni Ortadoğu’ya yönelik bölgesel vizyonun bir parçası olarak İbrahim Anlaşmalarına katılma yolunda hızla ilerlemesini istiyorlar.

Şam'ın şu anda bu adımı atabileceğini düşünmek bir hatadır. Gerçekten mümkün olan, öncelikle acil ve gerekli adımları atmaktır. Yani Şam ve Tel Aviv'in “saldırmazlık” anlaşmasına varması, bir diğer deyişle Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’na olan bağlılıklarını yenilemeleridir. Ama bu fiili olarak İsrail'in Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeden ve 8 Aralık'tan sonra ele geçirdiği alanlardan çekilmesini içeriyor.

UNDOF'un Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın tüm maddelerinin uygulanmasını denetlemesinin, milislerin ve disiplinsiz unsurların varlığını, Tel Aviv'in Suriye'nin güneyinde “7 Ekim senaryosunun tekrarı” olarak adlandırdığı bir hadiseyi önleyecek tüm güvenlik garantilerini sağladığına şüphe yoktur. Zira anlaşma, askeri unsurların ve silahların sayısını, türünü ve menzilini belirlemektedir. Eğer Tel Aviv, ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını isterse, büyük ihtimalle Şam da Arap ve Türk güçlerinin var olmasını talep edecektir. Bu, Kissinger'ın ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını önerdiği ve Esed'in karşılığında Sovyet güçlerinin de konuşlandırılmasını talep ettiği 1974 müzakerelerini hatırlatıyor.

Sınırın kontrol altına alınması, silah ve uyuşturucu kaçakçılığının önlenmesi Suriye’nin çıkarına olduğundan Lübnan ile sınırları belirleme, Şeba Çiftlikleri'nin Suriye'ye ait olduğunu teyit etme gücüne sahiptir. Özellikle Türkiye, Suriye ve komşu ülkeleri (Irak, Ürdün ve Lübnan) kapsayan bir blok kurmayı önerdiğinden, büyük ihtimalle bölgesel bir terörle mücadele mekanizmasına katılmaya da istekli olacaktır.

Suriye'nin İbrahim Anlaşmaları'na katılması talebi, bu anlaşmayı imzalayan diğer Arap ülkeleriyle arasındaki farkı gündeme getirmektedir. Zira diğer dört Arap ülkesinin işgal edilmiş toprakları yok ve İsrail'e komşu değiller

İbrahim Anlaşmaları'na katılma konusuna gelince, bu, Suriye ile bu anlaşmayı imzalayan diğer ülkeler arasındaki farkı gündeme getirmektedir. Zira diğer dört Arap ülkesinin işgal edilmiş toprakları yok ve İsrail'e komşu değiller. Suriye'nin egemenliğini ve birliğini yeniden sağlamak, ordusunu kurmak ve yeniden inşa projesini uygulamakla meşgul olduğu doğru, ancak buna İbrahim Anlaşmaları'na katılmakla başlaması, önceliklerinin uygulanmasını kolaylaştırmaktan ziyade zorlaştıracaktır. Başka bir deyişle, yeni kurulacak askeri güçlerin birliği için bir meydan okuma oluşturacaktır.

Bu Suriye-İsrail maddelerinin ve bazı tarafların “sıcak barış” çabalarının, İran ve vekillerinin 7 Ekim 2023'ten bu yana yaşadığı büyük yenilgilerden sonra yeni bir bölgesel düzen arayışıyla bağlantılı olduğuna şüphe yoktur. Ancak, “ihlallerin” kolay görülmesi, İran'a kaos yaratma bahaneleri, Türkiye'ye de Suriye'nin yeni eğilimlerini “frenlemek” için gerekçeler sunacaktır ve bu da “barışı geçici” hale getirecektir. Şam ve Tel Aviv arasındaki müzakere masasının önceliklerini düzenlemek, Suriye'nin bir eksenden diğerine geçişini sağlamlaştırmak için hayati bir gerekliliktir.