Şarku’l Avsat’a konuşan Lenderking: Yemen'de barışa doğru gerçek bir ilerleme mevcut

ABD'nin Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, Biden'ın çatışmayı sona erdirmek için yoğun bir diplomatik kampanya yürüttüğünü aktardı

Tim Lenderking (Reuters)
Tim Lenderking (Reuters)
TT

Şarku’l Avsat’a konuşan Lenderking: Yemen'de barışa doğru gerçek bir ilerleme mevcut

Tim Lenderking (Reuters)
Tim Lenderking (Reuters)

ABD'nin Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, ABD Başkanı Biden'ın yoğun bir diplomatik kampanya yürüttüğünü, ekibinin ise bu kampanyayı Yemen ihtilafını kalıcı bir şekilde çözmek için ABD'nin diplomatik gücünü kullanarak uyguladığını vurguladı.
Şarku’l Avsat olarak ABD'li diplomat Lenderking ile yaklaşık iki hafta önceki ziyareti sırasında Cidde'de bir araya gelecektik ki, yoğun programı yüz yüze görüşmemize engel oldu.
ABD Dışişleri Bakanlığının aktardığına göre, Lenderking'in Arap (Basra) Körfezi’ne yaptığı ziyaret turunda, Yemen'de kapsamlı bir barış süreci konusunda yeni bir anlaşma sağlanmasına yönelik mevcut çabaların desteklenmesine odaklanıldı.
Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte Yemen dosyasındaki gerçek ilerlemeden bahseden Lenderking, uzun vadede kaydedilen iyileşmenin devamını sağlama yönündeki çalışmaların sürdüğünü aktardı. Devam eden bu tartışmaların, yıllardır görülen en iyi barış şansını sunduğunu da ekledi.
Yemenliler arasındaki kapsamlı siyasi sürecin, kaynakların tahsisi gibi temel konuları ve meseleleri ele aldığına dikkat çeken Lenderking, bu şekilde çatışmanın kalıcı olarak çözülebileceğine değindi. Bunun zor bir süreç olduğunu, ancak bu yönde gerçek bir ilerlemeye tanık olunacağı yönünde umudun var olduğunu da ekledi.
Husilerin gelecekte kaydedilecek herhangi bir anlaşmayı uygulaması yönündeki güvenceler konusunda, ‘sürmekte olan hassas tartışmalar’ hakkında yorum yapmaktan kaçındı. Ancak tarafların son zamanlarda iyi niyet gösterdiğine değinen Lenderking, ilgili tarafların kapsamlı ve kalıcı bir barışa yol açacak yeni bir kapsamlı anlaşmaya varma olasılığına ilişkin iyimserliğini dile getirdi.
Husileri müzakere yolunu seçmeyi sürdürmeye teşvik eden ABD'li yetkili, Başkanlık Konseyi'nin Yemen halkının acılarını hafifletmedeki rolünü, ateşkese bağlılığını överek bu özelliklerinin bugün tanık olduğumuz ilerlemenin önünü açtığına değindi.
ABD'nin Yemen’in geleceğine yalnızca Yemenlilerin karar verebileceğine kesin olarak inandığını vurgulayan Lenderking, ABD’nin güney meselesi gibi kritik konular dahil olmak üzere Yemen'in geleceği için bir vizyon geliştirilmesi konusunda Başkanlık Konseyi'nin her türlü çabasını desteklediğini ifade etti.
Barış görüşmelerinde gerçek bir ilerleme
Nisan 2022'de Birleşmiş Milletler'in (BM) aracılık ettiği ateşkesin ve ardından gerilimin düşürüldüğü dönemin çatışmaları önemli ölçüde azalttığını, ilerleme açısından bugün kaydedilen gelişmeyi elde etmeyi mümkün kıldığını belirten Lenderking, savaşın başlangıcından bu yana en uzun süren bu sükûnet döneminde sınırlara yönelik saldırıların durdurduğunu, binlerce insan hayatının kurtarıldığını vurguladı. Böylece taraflar arasında yoğun bir diyaloğun yürütüldüğünü, bu ayın başında 900 tutuklunun serbest bırakılması gibi güven pekiştirici önemli adımların kaydedildiğini de ekledi.
Yemen hükümeti ve Husi grubu 3 gün süreyle esir takası anlaşması imzaladı. Bu süre zarfında her iki taraftan 887 kişi Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) gözetiminde serbest bırakıldı. Suudi Arabistan ise insani yardım girişimi kapsamında ICRC ile koordineli bir şekilde Husi grubuna mensup 104 mahkumu serbest bıraktı.
ABD’nin BM ile koordinasyon içerisinde ateşkesin sağlanmasına yardımcı olduğunu açıklayan Lenderking, “Barış çabaları konusunda uluslararası bir mutabakata vardık, bugün tanık olduğumuz barış çabalarını yeniden bölgesel katılım ile destekledik. Yemen ihtilafının bir an önce sona ermesine yardımcı olmak için elimizden geleni her şeyi yapmaya devam edeceğiz. Şu an Suudi Arabistan ve Umman heyetlerinin Sana ziyareti, bu çabalarda ileriye doğru atılmış önemli bir adımı temsil ediyor” açıklamalarında bulundu.
Suudi Arabistan'ın Yemen Büyükelçisi Muhammed Al Cabir başkanlığındaki bir Suudi heyeti, bu ayın ortalarında beş gün boyunca Husilerle doğrudan görüşmelerde bulunmuştu. Görüşmelerde Yemen'deki insani duruma, tüm mahkumların serbest bırakılmasına, ateşkese ve kapsamlı bir siyasi çözüme odaklanılmıştı.
Suudi Dışişleri Bakanlığı, şeffaf olarak nitelendirdiği bu görüşmelerin iyimser bir atmosferde gerçekleştiğini bildirmişti. Tüm Yemenli taraflarca kabul edilebilir kapsamlı ve sürdürülebilir bir siyasi çözüme ulaşılmasına imkan sağladığı üzerine durulmuştu.
Lenderking, bu hususta şu ifadeleri kullandı:
“ABD yönetimi ilk günden itibaren önceliği Yemen'deki çatışmanın çözümüne verdi. Başkan Biden, göreve gelmesi akabinde dış politikaya ilişkin ilk konuşmasında Yemen'deki savaşın sona erdirilmesine yardımcı olmak için güçlü diplomasi izleyeceğimizi söyledi. Şubat 2021'de göreve gelişimin ardından, savaşı sona erdirme yönünde ilerleme sağlamak için ilgili tüm tarafları görevlendirdim. Bu hedef, Başkan'ın bölgesel gerginliğin azaltılmasına ve çatışmaların diplomasi yoluyla çözülmesine öncelik veren Ulusal Güvenlik Stratejisi ile tutarlılık gösteriyor. Biden yönetimi devraldığında bulunduğumuz noktadan önemli bir dönemeç kaydedildi. Karşılaştığımız büyük zorlukları hafife almıyoruz. Ancak gerçek bir ilerleme var. Koşulların uzun vadede iyileşmeye devam etmesini sağlamak için elimizden geleni yapıyoruz”
Diplomasi ve insanlık yolu
Ülkesinin Yemen dosyasına iki noktada odaklandığına dikkat çeken Lenderking, ABD’nin barış çabaları konusunda fikir birliği oluşturmak, uzlaşma ve tavizlere varılması için teşvik etmek için Yemenli, bölgesel ve uluslararası ortaklarla aktif bir şekilde ilişki kurduğunu bildirdi.
Bu konuda günlük diplomaside en üst ve en alt seviyedeki çalışanlar arasında bir ekip çalışması olduğunu ifade eden Lenderking, şöyle ekledi:
“Başkan Biden, geçen yaz Cidde'ye yaptığı ziyarette ağırlıklı olarak Yemen ihtilafına odaklandı. Suudi Arabistan ile Husiler arasında gerçekleşen, ABD'nin desteklediği tartışmalara katıldım. Son iki ay içerisinde, ABD'nin Yemen'deki barış çabalarını desteklemeye devam ettiğine şahit olduk. Başkan Biden, Umman Sultanı ile, ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Suudi Dışişleri Bakanı ile, Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ise Suudi Veliaht Prensi ile bir araya geldi. Ortadoğu ve Kuzey Afrika İşlerinden Sorumlu Koordinatörümüz Brett McGurk ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Barbara Leaf, bölgedeki liderlik seviyelerinde diplomatik çabalarımızı sürekli olarak artırdı. Başkan tarafından yönetilen, ekibi tarafından yürütülen yoğun bir diplomatik kampanya var. Bu anlaşmazlığın kalıcı olarak çözülmesine yardımcı olmak için ABD’nin tüm diplomatik gücünü kullanmaya kararlıyız. ABD yönetiminin üzerinde çalıştığı ikinci kısım ise insani cephe. Nitekim ABD, Yemen'in en büyük insani yardım bağışçılarından biri olmaya devam ediyor. 27 Şubat'ta Dışişleri Bakanı, yeni bir insani yardım paketi kapsamında 444 milyon dolar destek vereceğini duyurdu, bu ek miktar, çatışma başladığından bu yana toplam desteğimizi 5,4 milyar doların üzerine çıkardı. Hala büyük bir fon açığı bulunan Birleşmiş Milletler’nin 2023 Yemen İnsani Müdahale Planı kapsamında Yemenlilere hayat kurtaran yardımları finanse etmek için yeterli fon sağlamaya yönelik uluslararası bağış seferber etmek için özenle çalışıyoruz. ABD ayrıca, hayati küresel su yolunda bölgesel bir çevre felaketini ve ekonomik kargaşayı önlemek için Safir petrol tankının boşaltılması için uluslararası bir kampanya yönünde baskı yaptı.”
Aynı zamanda yeni satın alınan Nautica tankerinin bu operasyonu tamamlamak için Yemen'e doğru yola çıktığı haberini de memnuniyetle karşıladı.
Barışa giden zorlu yol
Sekiz yıldır devam eden çatışmayı bu kez sona erdirme yönünde gerçek bir şansın olup olmadığı konusunda ise “Bence devam eden görüşmeler barış yönünde yıllardır gördüğümüz en iyi şansı sunuyor. Gerginliğin azaltılması ile şimdiden binlerce hayat kurtarıldı. ABD, Yemen'deki her türlü barış çabasını destekliyor. Bu savaş çok uzun sürdü, en yakın zamanda sona ermesi gerekiyor. ABD, kaynakların tahsisi gibi temel konuları ve meseleleri ele alan, Yemenliler arasında kapsamlı bir siyasi sürecin olduğunu açıkça görüyor. Çatışmayı kalıcı olarak çözebilecek, Yemen'deki korkunç insani krizin sona ermesine yardımcı olabilecek şey bu. Böyle bir süreç kolay değil. Ancak bu yönde gerçek bir ilerleme göreceğimizden umutluyum” vurgusunda bulundu.
Yemen'de kalıcı bir çözüm için uluslararası mutabakat
BM'nin arabuluculuğunda Yemenliler arasındaki siyasi süreç yoluyla çatışmanın kalıcı olarak çözüleceğine dikkat çeken Lenderking, uluslararası toplum ve bölgesel ortakların bu yönde anlaştıklarına değindi. Aynı zamanda, “Böyle bir süreci desteklemek için hemfikiriz. ABD, herhangi bir siyasi sürecin toparlanma çabalarını bütünleşmesini sağlamak için çalışıyor. Böylece bölgesel ve uluslararası ortaklardan güçlü destek alınması, Yemen ile komşuları arasındaki ekonomik iş birliğinin teşviki üzerine duruluyor” açıklamalarında bulundu.
Husiler, müzakere etmeyi savaşmaya tercih etmeli
Yaşanan hassas görüşmelerin detayları hakkında yorum yapmak istemediğini dile getiren Lenderking, şöyle ekledi:
“Husilerin ele almak istediği pek çok sorunun ancak BM arabuluculuğunda Yemenliler arasındaki bir siyasi süreç yoluyla çözülebileceğine dair bir düşünce mevcut. İlgili taraflar, kısa süre önce BM ve ICRC arabuluculuğunda toplamda 900 tutuklunun serbest bırakıldığı bir anlaşmanın uygulanması yönünde iyi niyet gösterdi. Bu, tarafların müzakereye katılma arzusunu ve yeteneğini gösteren olumlu bir gelişmeydi. İlgili tarafların, kapsamlı ve kalıcı bir barışa yol açacak yeni ve kapsamlı bir anlaşmaya varabilecekleri konusunda iyimserim. Ancak bunu başarmak için Husiler, müzakere yolunu savaşa tercih etmeye devam etmeli. Elimizde yeni bir fırsat var. Tüm uluslararası toplumun bu konuya olan ilgisini sürdürmesi, Husileri ve diğer tarafları barış çabalarında işbirliği yapmaya çağırması önemli.”
Yemen Başkanlık Konseyi’nin ateşkesin devamındaki rolü
Yemen Başkanlık Konseyi’nin ateşkesin istikrara kavuşturulması ve devam eden Husi saldırılarına rağmen Yemenlilerin acılarının hafifletilmesindeki rolü hakkında olumlu ifadeler kullanan Lenderking, “Başkanlık Konseyi liderliğindeki Yemen Cumhuriyeti hükümetine, BM’nin arabuluculuk rolü oynadığı ateşkes anlaşmasına bağlı kalmaya devam ettiği, Yemen'in ekonomik altyapısına yönelik Husi saldırıları karşısında itidalli davrandığı için daha önce övgüde bulunmuştuk. Başkanlık Konseyi, ateşkes şartlarına bağlı kalarak Yemen halkının acılarının hafifletilmesine yardımcı oldu, aynı zamanda bugün gördüğümüz ilerlemeye imkan sağladı. Başkanlık Konseyi'nin barışı sağlamak için ek adımlar atma taahhüdünü memnuniyetle karşılıyoruz” açıklamalarında bulundu.
Devletlerinin geleceklerine yalnızca Yemenliler karar verecek
Güney Geçiş Konseyi 1990'da ulaşılan Yemen birliği öncesindeki güney devletinin yeniden kurulması çağrısında bulunurken Yemenli taraflar arasında yaklaşmakta olan barış istişarelerine yönelik hazırlığa, devletin nasıl şekillenmesi gerektiği hususlarına değinen Lenderking, şöyle ekledi:
“ABD, Yemen’in geleceğine yalnızca Yemenlilerin karar verebileceğine kesin olarak inanıyor. Bu nedenle, Yemen devletinin geleceği ile ilgili sorunların ele alınmasına yardımcı olmak için Yemenliler arasında kapsayıcı bir siyasi süreci destekliyoruz. Başkanlık Konseyi'nin Yemen'in geleceği için bir vizyon geliştirme ve siyasi bir sürece hazırlanma konusunda koordinasyon sağlama çabalarını destekliyoruz. Güney meselesi gibi kritik konular dahil olmak üzere ülkelerinin geleceğine yalnızca Yemenlilerin karar verebileceğini bir kez daha belirtmek isterim. ABD, bu ve diğer konuları ele almak için BM arabuluculuğunda kapsamlı bir süreci destekleyecektir.”
Suudi Arabistan ile İran arasındaki anlaşma, Yemen'de barışa varılma ihtimalini pekiştiriyor
Lenderking, Yemen'deki barış çabalarındaki son ilerlemeyi, ABD ve bölgesel ortakların desteğiyle BM liderliğindeki iki yıllık yoğun diplomatik çabaların bir neticesi olarak görüyor. Son olarak Suudi Arabistan ile İran arasındaki anlaşma hususunda ise şu ifadelere başvuruyor:
“ABD, Orta Doğu'daki gerilimi düşürmeye yönelik her türlü çabayı memnuniyetle karşılıyor. Suudi Arabistan ve İran arasındaki son anlaşma, Yemen’de barışı tesis edemez. Bu inanca sahip olanların İran ile Husiler arasındaki ilişkiyi, mevcut barış çabalarının doğasını yanlış anladığını düşünüyorum. Husilerin Suudi Arabistan'a yönelik sınır ötesi saldırılarının bir yıldan uzun süredir durdurulması dahil olmak üzere Yemen'deki barış çabalarındaki ilerleme, Suudi Arabistan ile İran arasındaki anlaşmayı kolaylaştırdı. Her ikisi de Suudi Arabistan'ın gerginliği azaltma yönünde önemli bir çabası olarak görülüyor. ABD yönetimi, başından beri Bağdat ve Maskat'ta çok sayıda müzakere turu dahil olmak üzere Suudi Arabistan ile İran arasında doğrudan müzakereleri destekledi. Bu süreç kapsamında İran’ın bölgeyi istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerinin bir kısmını durdurmak için taahhütlerde bulunduğunu fark ediyoruz. Böylece Yemen'deki krizi çözme yönündeki ivme arttı. İran'ın bu gidişata bağlı kalması, tüm Orta Doğu’nun yararına olacak, Yemen'deki barış çabalarının baltalanma riskini azaltacaktır. Ancak hepimiz hala bu taahhütlerin sahada eyleme dönüştürülüp dönüştürülmeyeceğini görmeyi bekliyoruz.”



Avusturya Dışişleri Bakanı Schallenberg, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Suudi Arabistan bizim stratejik ortağımızdır ve bölgenin güvenliğini sağlamak için birlikte çalışıyoruz’

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
TT

Avusturya Dışişleri Bakanı Schallenberg, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Suudi Arabistan bizim stratejik ortağımızdır ve bölgenin güvenliğini sağlamak için birlikte çalışıyoruz’

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg, Gazze’deki insani durumun ‘felaket’ olduğunu söyleyerek, Riyad ile Viyana arasındaki ilişkiler stratejisini ve Ortadoğu bölgesindeki mevcut gerilimleri kontrol altına almak için birlikte çalışma stratejisine dikkati çekti. Tel Aviv’in Filistinlilere uyguladığı çifte standartların haksız olduğunu belirten Schallenberg, Batı Şeria’daki yerleşimlerin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurguladı.

Schallenberg, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “İsrailli yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen şiddet eylemleri kabul edilemez ve failleri hesap vermeli. Aşırılık yanlısı İsrailli yerleşimcilere yönelik yaptırımları güçlü bir şekilde destekliyorum” diyerek, aynı zamanda 7 Ekim’de yaşanan olayın sonuçlarından da Hamas’ı sorumlu tuttu.

Ülkesinin UNRWA’ya sağladığı fonun askıya alınmasıyla ilgili olarak Schallenberg, yöneltilen suçlamalara ilişkin bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma yürütülmesinin gerekli olduğunu söyledi. Hükümetinin fonları geri çekmediğini, bunun yerine ajansa fon sağlamayı geçici olarak durdurduğunu belirterek, Avusturya’nın 7 Ekim’den bu yana Gazze ve bölgedeki sivil halka 13 milyon euroluk ek insani yardım sağladığını açıkladı.

İkili ilişkiler düzeyinde ise Schallenberg, “Suudi Arabistan, Avusturya için önemli bir ortaktır. Ekonomik açıdan iddialı Suudi 2030 Vizyonu, Avusturya kurumları ve şirketlerine, özellikle yenilenebilir enerjiye, ilgi çekici fırsatlar sunmaktadır. Avusturya’yı 2023 yılında 200 bine yakın Suudi turist ziyaret etti. Viyana Üniversitesi’ndeki köklü arkeolojik misyonumuzun, Tebük bölgesindeki köy sahasındaki çalışmalarına yeniden başlandı” dedi.

Öte yandan Schallenberg, Husilerin Kızıldeniz’deki gemilere yönelik saldırılarını pervasız ve rastgele olarak nitelendirirken, bunların uluslararası hukuku ihlal ettiğini, bölgesel güvenliğe zarar verdiğini ve küresel ticaretin yüzde 15’ini tehdit ettiğini belirtti. Ayrıca ticari gemilerin Ümit Burnu’na yönlendirilmesinin, gıda, ilaç ve enerji fiyatlarında küresel olarak artışa yol açtığını vurguladı.

ABD eski Başkanı Donald Trump’ın NATO’nun Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yaptığı yardımın, maddi tazminata bağlanması yönündeki açıklamalarına ilişkin olarak ise Schallenberg, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını frenlemek için Washington’un güçlü ortaklara ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Alexander Schallenberg ayrıca, “Şu anda Rusya ve Ukrayna arasında yapıcı bir diyalogdan çok uzaktayız. Ağustos 2023’te Ulusal Güvenlik Koordinatörü düzeyinde Cidde toplantısını düzenleyen Suudi Arabistan gibi kilit aktörler de dahil olmak üzere tüm aktörlerin görüşmeye dahil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ukrayna’yı insani alanda destekledik, ancak askeri tarafsızlığımız nedeniyle asla askeri teçhizat açısından destek vermedik” açıklamasında bulundu.

İşte Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

-İsrail’in Gazze, Refah ve Han Yunus’a yönelik saldırıları konusunda Avusturya’nın tutumu nedir?

*Gazze’deki her geçen gün daha da kötüleşen felaket niteliğindeki insani durumdan derin endişe duyuyorum. Orada tanık olduğumuz muazzam insani acılar kimseyi bu konuya donuk bırakamaz. Filistinli sivil nüfusa yardım etmek ve onları korumak için elimizden gelen her şeyi yapmamız zorunludur. Bu, İsrail için de geçerli. İsrail’in, Hamas’ın barbar terörüne karşı uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk uyarınca kendisini savunma hakkını kabul ederken, sivillerin korunmasının da güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyoruz. İsrail, daha fazlasını yapmalı ve ordu, askeri ve sivil hedefler arasında net bir ayrım yapmalıdır. Filistinlilerin Gazze Şeridi’nden sürülmesi çağrısının çözüm olmadığı açıktır. Acilen ihtiyacımız olan şey, güney üzerinden Gazze’ye daha fazla yardım (yiyecek, su ve tıbbi bakım) ulaştırmak için insani bir ateşkestir.

dsfvdf
Avusturya Dışişleri Bakanı, Riyad’da Suudi mevkidaşı ile bir araya geldi (Arşiv- Şarku’l Avsat)

Planlanan kara saldırısına gelince, İsrail açısından Refah’ta Hamas’a ve sivillerin arkasına saklanan teröristlere karşı önlem alınması gerektiğini anlıyorum. Dünyanın hiçbir ülkesi 7 Ekim’de yaşananları kabul etmeyecektir. Ancak sivil halkı Gazze’nin güneyine kaçmak zorunda bırakıp, ardından güneyin saldırı bölgesi ilan edilmesi benim anlayabileceğim bir mantık değil. İsrail hükümeti, güney Gazze’deki sivil nüfusu nasıl korumayı planladığı konusunda inandırıcı bir planı masaya koymalı. Bölge ziyaretimde bu planın savunuculuğunu yapacağım.

Aynı zamanda sivil halkın acılarına çifte standart uygulamanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. İnsanların çektiği acıların hiyerarşisi yoktur. Yaklaşık beş aydır Gazze’de hala 130’dan fazla rehinenin tutulduğunu unutmamalıyız; aralarında Avusturyalı iki çocuk babası da var. Hamas bir terör örgütüdür ve amacı İsrail’de ve Gazze’de yıkım, korku, acı ve sefalet yaymaktır. Masum Filistinlilerle, erkeklerle, kadınlarla ve çocuklarla yaptıkları ticaret de dahil olmak üzere onların ticareti ölümdür.

-Bazı gözlemciler, Avusturya’nın UNRWA’ya yaptığı yardımın durdurulmasına ilişkin gerekçelerin ikna edici olmadığına inanıyor. Ajansı finanse etmeye ne zaman devam edeceksiniz?

*Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırıda UNRWA çalışanlarının parmağı olduğuna ilişkin iddialar son derece kaygı verici. Başta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri olmak üzere UNRWA ve Birleşmiş Milletler adına tam şeffaflık çağrısında bulunuyoruz. Bu bizim için çok üzücü, çünkü biz Avusturya vatandaşlarının BM ile özel bir ilişkisi var. BM’nin genel merkezlerinden birine Viyana’da ev sahipliği yapıyoruz. Ancak bu suçlamalarla ilgili bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma yapılması gerekiyor. Tüm iddialar incelenene ve ortaya çıkan sonuçlar netlik kazanana kadar Avusturya, uluslararası ortaklarla koordineli olarak UNRWA’ya yapılan tüm ek ödemeleri askıya aldı. Bir kez daha açıklığa kavuşturmak gerekirse, parayı geri çekmedik, bunun yerine ödemeyi şimdilik durdurduk ve soruşturmanın sonuçlarını bekliyoruz. Ne olursa olsun Avusturya, diğer uluslararası yardım kuruluşları, Dünya Gıda Programı ve Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu aracılığıyla Gazze’deki sivil nüfusu desteklemeye devam ediyor. Avusturya, insanların çektiği acıları hafifletmek amacıyla 7 Ekim’den bu yana Gazze ve bölgedeki sivil halka 13 milyon euroluk ek insani yardım sağladı.

-İsrailli yerleşimcilerin Filistin’de uyguladığı şiddeti nasıl değerlendirirsiniz?

* Batı Şeria’daki yerleşimler uluslararası hukuka aykırı. İsrailli yerleşimcilerin uyguladığı şiddet eylemleri kabul edilemez ve failleri hesap vermeli. Aslında aşırıcı İsrailli yerleşimcilere yönelik yaptırımları güçlü bir şekilde destekliyorum ve bunu başından beri de söyledim.

-İsrail’in bölgede yarattığı gerilim, savaşın kapsamını ne kadar genişletebilir?

*Savaşı kimin çıkardığını unutmamak gerekiyor. Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırı, Ortadoğu’daki mevcut gerilimlerden bağımsız olarak suçu yalnızca İsrail’e atmıyor, meseleleri aşırı basite indirgemek anlamına geliyor. Gerçekten de diğer bölgesel aktörler, Hamas saldırısını kendi siyasi gündemlerini sürdürmek için bir fırsat olarak kullandılar. Husilerin ticari gemilere yönelik saldırıları bu pervasız davranışın bir örneğidir. Bölge, gerilimin daha da artmasına tahammül edemez. Geçtiğimiz haftalarda iki kez görüştüğüm Suudi Dışişleri Bakanı Prens Bin Farhan da dahil olmak üzere Arap ortaklarla yaptığım ikili görüşmelerde, bu kısır döngüye son verme yönündeki ortak hedefimizin net olmasını büyük takdirle karşılıyorum.

swevfedv
Avusturya Dışişleri Bakanı, Riyad’da Suudi mevkidaşı ile bir araya geldi (Arşiv- Şarku’l Avsat)

-Kızıldeniz’de seyrüseferi güvence altına almak için ABD liderliğindeki koalisyon hakkında ne düşünüyorsunuz?

*Husilerin Kızıldeniz’deki sivil kargo gemilerine yönelik pervasız ve ayrım gözetmeyen saldırıları uluslararası hukuku ihlal ediyor. Bölgesel güvenliği baltalıyor ve küresel ticareti ve tedarik yollarını tehdit ediyor. Dolayısıyla Kızıldeniz’deki güvensizliğin küresel ekonomi ve refah üzerinde büyük etkisi var. Çoğu çatışmanın sadece bölgesel olmadığını görebiliyoruz ve bu belki de yirmi birinci yüzyılın özel bir özelliğidir. Tıpkı Rusya’nın saldırgan savaşının küresel yansımaları olduğu gibi Orta Doğu’daki çatışmanın da etkileri var. Husi saldırıları nedeniyle ticari gemiler, Ümit Burnu’na yönlendirilmek zorunda kaldı. Bu durumun maliyeti yüksektir ve dünya genelinde gıda, ilaç ve enerji fiyatlarının daha yüksek olmasına yol açmaktadır.

ABD liderliğindeki Refah Muhafızı operasyonu, Kızıldeniz’de seyrüsefer özgürlüğünün sağlanmasına yönelik uluslararası çabaların omurgasını oluşturuyor. Ayrıca Avrupa Birliği (AB), bölgedeki deniz güvenliğine katkı sağlamak amacıyla hızla ASPIDES operasyonunu başlattı. Avusturya, küresel ticarette güvenliği desteklemek amacıyla ticari gemileri denizdeki saldırılardan korumayı amaçlayan bu deniz varlığına katılacak.

-Suudi Arabistan- Avusturya ilişkilerinin geleceği nedir? En önemli işbirliği alanları nelerdir? İki ülke arasında üzerinde çalışılan bir işbirliği projesi var mı?

*Suudi Arabistan, Avusturya için önemli bir ortaktır ve iki ülke arasında özellikle siyasi ve ekonomik alanlardaki yakın ilişkileri takdir ediyorum. Geçtiğimiz aylarda çok sayıda üst düzey ikili ziyaret gerçekleşti. Ekonomik açıdan bakıldığında iddialı Suudi 2030 Vizyonu, özellikle yenilenebilir enerji söz konusu olduğunda Avusturyalı işletmelere ve şirketlere ilginç fırsatlar sunuyor. Avusturya uzun yıllara dayanan deneyime sahip ve bu alanda iyi durumda olan birçok şirkete sahipken, iki ülke arasındaki temaslar da yoğunlaşıyor. 2023 yılında yaklaşık 200 bin Suudi turist, Avusturya’yı ziyaret etti. Avusturya’nın Riyad Büyükelçiliği de Krallık’taki Suudi ve Avrupalı ​​ortaklarla çok çeşitli kültürel projeler uygulayarak ikili kültürel alışverişi geliştirmek için çalışıyor. Bu vesileyle, Viyana Üniversitesi’ndeki köklü arkeolojik misyonumuzun, Tebük bölgesindeki köy sahasında çalışmalarına yeniden başlandı.

-Körfez- Avrupa Bakanlar Konseyi toplantıları ne gibi sonuçlar doğurdu? Şu anda ortak bir proje yürütülüyor mu?

*Bu düzenli bakanlar düzeyindeki toplantılar, AB ile Körfez ülkeleri arasındaki stratejik işbirliğini güçlendirmeyi, koordine etmeyi ve genişletmeyi amaçlıyor. Ortaklığımız ticaret, enerji ve yeşil geçiş gibi karşılıklı çıkarları ilgilendiren birçok konuyu kapsamaktadır. Geçen yılki toplantı, Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla aynı zamana denk gelen 7 Ekim’den hemen sonra Maskat’ta yapılmıştı. Bu koşullar altında olağanüstü bir toplantıydı. Ancak bu, Körfez ülkeleri ve Avrupa’nın hem İsrailliler hem de Filistinliler için iki devletli çözümü yeniden canlandırma konusundaki kararlılığını ortaya koydu. Hepimiz istikrarlı ve müreffeh bir Orta Doğu istiyoruz. Bu, aynı zamanda Arap ülkeleri ile İsrail arasında devam eden normalleşmeyi de içeriyor elbette.

-Donald Trump’ın, NATO’nun AB ülkelerine yaptığı yardımın, maddi tazminata bağlanması yönündeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

*NATO’nun diğer tarafıyla ilgili açıklamaların özellikle seçim öncesi abartılmaması gerekiyor. Özellikle seçim öncesi dönemde ABD gibi küresel bir oyuncunun bile güçlü ortaklara ihtiyacı var ve Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığı göz önüne alındığında, birbirimize yakın durmamız her zamankinden daha önemli. Avusturya bu transatlantik ortaklığı güçlendirmeye tamamen kararlıdır. Biz NATO’da müttefik değiliz. Ancak demokratik değerler ve ortak çıkarlar çerçevesinde birleştiğimiz ABD ile yakın ilişkilerimize değer veriyoruz.

-Rusya karşısında Ukrayna’ya silahlı maddi desteğinize rağmen Rusya ile diyalog kapısının açık tutulmasını talep ediyorsunuz. Bunun sırrı nedir?

*Savaşlar nadiren savaş alanında, çoğunlukla da müzakere masasında biter. Bu amaçla, iletişim kanallarını sürdürmek için BM ve hem Rusya’nın hem de Ukrayna’nın bağlı olduğu Viyana merkezli Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi diyalog platformlarına ihtiyacımız var. Bu en iyi haliyle klasik çoğulculuktur. Kendi dış politikamızın ‘yankı odalarına’ girme eğiliminin hayatlarımıza yönelik bir tehdit olduğuna inanıyorum. Elbette şu anda Rusya ile Ukrayna arasında yapıcı bir diyalog yürütmekten çok uzaktayız. Ağustos 2023’te Ulusal Güvenlik Koordinatörü düzeyinde Cidde toplantısını düzenleyen Suudi Arabistan gibi büyük aktörler de dahil olmak üzere tüm aktörlerin görüşmeye dahil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.

Ancak bir şey çok açık: Ukrayna müzakereleri Ukrayna olmadan yürütülemez. Rusya’nın egemen bir ülkeyi, neo-emperyalist güdüsüyle, bu ülkenin var olma hakkına sahip olmadığına inanarak işgal ettiğini unutamayız. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü yasadışı ve haksız saldırı savaşında uluslararası hukuku ve insancıl hukuku bariz bir şekilde ihlal etmesi karşısında Avusturya, siyasi açıdan tarafsız kalamaz ve kalmayacaktır. Ukrayna’yı ilk günden itibaren insani alanda güçlü bir şekilde destekledik. Ancak askeri tarafsızlığımız nedeniyle hiçbir zaman askeri teçhizat konusunda desteklemedik.

-Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşının Avusturya’nın güvenliği ve ekonomisi üzerindeki etkisi nedir?

*Size bir örnek vereyim: Ukrayna’nın Lviv şehri Viyana’ya Avusturya’nın batı kesiminden daha yakın. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşının başlangıcından bu yana, yerinden edilmiş 107 bin Ukraynalı Avusturya’da kayıt altına alındı. Yaklaşık 70 bin kişi şu anda Avusturya’da ikamet ediyor ve 40 binden fazla kişi destek alıyor. Gördüğünüz gibi bu savaş sadece Avusturya’yı değil tüm Avrupa’yı etkiledi. Ancak bu bir Avrupa savaşı değil. Ancak etkileri küresel ölçeğe ulaştı. Küresel gıda fiyatlarını veya enerji güvenliğini düşünün. Rusya’nın yakın çevremiz olan Batı Balkanlar’da yarattığı istikrarsızlığa da tanık oluyoruz. Bu da endişeyle takip ettiğimiz bir diğer gelişme.

-Bazı tarafsız Avrupa ülkelerinin NATO’ya katılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

*Her ülkenin kendi tarihi ve kendi coğrafi konumu vardır. Rusya’nın doğrudan tehdidine ve Ukrayna’ya yönelik askeri saldırganlığına yanıt olarak Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılma kararına saygı duyuyoruz. Ancak Avusturya’nın durumu farklı. Askeri tarafsızlık ve Avrupa dayanışması güvenlik politikamızın ayırt edici özellikleridir ve biz buna çok değer veriyoruz. En önemlisi, hiçbir zaman siyasi ve ideolojik olarak tarafsız olmadık. Uluslararası hukuk kırmızı çizgimiz olmaya devam ediyor. BM Tüzüğü saldırıya uğradığında asla sessiz kalmayacağız. AB’nin onursal üyesi ve NATO’nun uzun vadeli ortağı olarak, kriz yönetimi görevlerinde kuvvetler ve polisle birlikte çalışmak da dahil olmak üzere, Avrupa ve ötesinde barış ve güvenliğe katkıda bulunmaya devam edeceğiz.

-Avusturya’nın Sudan krizi konusundaki tutumu nedir?

*Şu anda sorunlu alanlara inanılmaz derecede odaklanıyoruz. Ancak Ukrayna’da, Ortadoğu’da ve Sahel’de olup bitenlerin ortasında, çok endişe verici diğer gelişmeleri de unutmamalıyız. Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki silahlı çatışma, Sudan’ı sivil halk için insani bir kabusa sürükledi. Her iki tarafı da saldırıları derhal durdurmaya, müzakere masasına dönmeye ve sivil yönetime sorunsuz ve hızlı bir geçişin önünü açmaya çağırıyoruz. Ancak aynı zamanda, ağır insan hakları ve insancıl hukuk ihlallerinin faillerinden, hangi savaşan gruba mensup olduklarına bakılmaksızın hesap sorulmalıdır.