Şarku’l Avsat’a konuşan Lenderking: Yemen'de barışa doğru gerçek bir ilerleme mevcut

ABD'nin Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, Biden'ın çatışmayı sona erdirmek için yoğun bir diplomatik kampanya yürüttüğünü aktardı

Tim Lenderking (Reuters)
Tim Lenderking (Reuters)
TT

Şarku’l Avsat’a konuşan Lenderking: Yemen'de barışa doğru gerçek bir ilerleme mevcut

Tim Lenderking (Reuters)
Tim Lenderking (Reuters)

ABD'nin Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, ABD Başkanı Biden'ın yoğun bir diplomatik kampanya yürüttüğünü, ekibinin ise bu kampanyayı Yemen ihtilafını kalıcı bir şekilde çözmek için ABD'nin diplomatik gücünü kullanarak uyguladığını vurguladı.
Şarku’l Avsat olarak ABD'li diplomat Lenderking ile yaklaşık iki hafta önceki ziyareti sırasında Cidde'de bir araya gelecektik ki, yoğun programı yüz yüze görüşmemize engel oldu.
ABD Dışişleri Bakanlığının aktardığına göre, Lenderking'in Arap (Basra) Körfezi’ne yaptığı ziyaret turunda, Yemen'de kapsamlı bir barış süreci konusunda yeni bir anlaşma sağlanmasına yönelik mevcut çabaların desteklenmesine odaklanıldı.
Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte Yemen dosyasındaki gerçek ilerlemeden bahseden Lenderking, uzun vadede kaydedilen iyileşmenin devamını sağlama yönündeki çalışmaların sürdüğünü aktardı. Devam eden bu tartışmaların, yıllardır görülen en iyi barış şansını sunduğunu da ekledi.
Yemenliler arasındaki kapsamlı siyasi sürecin, kaynakların tahsisi gibi temel konuları ve meseleleri ele aldığına dikkat çeken Lenderking, bu şekilde çatışmanın kalıcı olarak çözülebileceğine değindi. Bunun zor bir süreç olduğunu, ancak bu yönde gerçek bir ilerlemeye tanık olunacağı yönünde umudun var olduğunu da ekledi.
Husilerin gelecekte kaydedilecek herhangi bir anlaşmayı uygulaması yönündeki güvenceler konusunda, ‘sürmekte olan hassas tartışmalar’ hakkında yorum yapmaktan kaçındı. Ancak tarafların son zamanlarda iyi niyet gösterdiğine değinen Lenderking, ilgili tarafların kapsamlı ve kalıcı bir barışa yol açacak yeni bir kapsamlı anlaşmaya varma olasılığına ilişkin iyimserliğini dile getirdi.
Husileri müzakere yolunu seçmeyi sürdürmeye teşvik eden ABD'li yetkili, Başkanlık Konseyi'nin Yemen halkının acılarını hafifletmedeki rolünü, ateşkese bağlılığını överek bu özelliklerinin bugün tanık olduğumuz ilerlemenin önünü açtığına değindi.
ABD'nin Yemen’in geleceğine yalnızca Yemenlilerin karar verebileceğine kesin olarak inandığını vurgulayan Lenderking, ABD’nin güney meselesi gibi kritik konular dahil olmak üzere Yemen'in geleceği için bir vizyon geliştirilmesi konusunda Başkanlık Konseyi'nin her türlü çabasını desteklediğini ifade etti.
Barış görüşmelerinde gerçek bir ilerleme
Nisan 2022'de Birleşmiş Milletler'in (BM) aracılık ettiği ateşkesin ve ardından gerilimin düşürüldüğü dönemin çatışmaları önemli ölçüde azalttığını, ilerleme açısından bugün kaydedilen gelişmeyi elde etmeyi mümkün kıldığını belirten Lenderking, savaşın başlangıcından bu yana en uzun süren bu sükûnet döneminde sınırlara yönelik saldırıların durdurduğunu, binlerce insan hayatının kurtarıldığını vurguladı. Böylece taraflar arasında yoğun bir diyaloğun yürütüldüğünü, bu ayın başında 900 tutuklunun serbest bırakılması gibi güven pekiştirici önemli adımların kaydedildiğini de ekledi.
Yemen hükümeti ve Husi grubu 3 gün süreyle esir takası anlaşması imzaladı. Bu süre zarfında her iki taraftan 887 kişi Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) gözetiminde serbest bırakıldı. Suudi Arabistan ise insani yardım girişimi kapsamında ICRC ile koordineli bir şekilde Husi grubuna mensup 104 mahkumu serbest bıraktı.
ABD’nin BM ile koordinasyon içerisinde ateşkesin sağlanmasına yardımcı olduğunu açıklayan Lenderking, “Barış çabaları konusunda uluslararası bir mutabakata vardık, bugün tanık olduğumuz barış çabalarını yeniden bölgesel katılım ile destekledik. Yemen ihtilafının bir an önce sona ermesine yardımcı olmak için elimizden geleni her şeyi yapmaya devam edeceğiz. Şu an Suudi Arabistan ve Umman heyetlerinin Sana ziyareti, bu çabalarda ileriye doğru atılmış önemli bir adımı temsil ediyor” açıklamalarında bulundu.
Suudi Arabistan'ın Yemen Büyükelçisi Muhammed Al Cabir başkanlığındaki bir Suudi heyeti, bu ayın ortalarında beş gün boyunca Husilerle doğrudan görüşmelerde bulunmuştu. Görüşmelerde Yemen'deki insani duruma, tüm mahkumların serbest bırakılmasına, ateşkese ve kapsamlı bir siyasi çözüme odaklanılmıştı.
Suudi Dışişleri Bakanlığı, şeffaf olarak nitelendirdiği bu görüşmelerin iyimser bir atmosferde gerçekleştiğini bildirmişti. Tüm Yemenli taraflarca kabul edilebilir kapsamlı ve sürdürülebilir bir siyasi çözüme ulaşılmasına imkan sağladığı üzerine durulmuştu.
Lenderking, bu hususta şu ifadeleri kullandı:
“ABD yönetimi ilk günden itibaren önceliği Yemen'deki çatışmanın çözümüne verdi. Başkan Biden, göreve gelmesi akabinde dış politikaya ilişkin ilk konuşmasında Yemen'deki savaşın sona erdirilmesine yardımcı olmak için güçlü diplomasi izleyeceğimizi söyledi. Şubat 2021'de göreve gelişimin ardından, savaşı sona erdirme yönünde ilerleme sağlamak için ilgili tüm tarafları görevlendirdim. Bu hedef, Başkan'ın bölgesel gerginliğin azaltılmasına ve çatışmaların diplomasi yoluyla çözülmesine öncelik veren Ulusal Güvenlik Stratejisi ile tutarlılık gösteriyor. Biden yönetimi devraldığında bulunduğumuz noktadan önemli bir dönemeç kaydedildi. Karşılaştığımız büyük zorlukları hafife almıyoruz. Ancak gerçek bir ilerleme var. Koşulların uzun vadede iyileşmeye devam etmesini sağlamak için elimizden geleni yapıyoruz”
Diplomasi ve insanlık yolu
Ülkesinin Yemen dosyasına iki noktada odaklandığına dikkat çeken Lenderking, ABD’nin barış çabaları konusunda fikir birliği oluşturmak, uzlaşma ve tavizlere varılması için teşvik etmek için Yemenli, bölgesel ve uluslararası ortaklarla aktif bir şekilde ilişki kurduğunu bildirdi.
Bu konuda günlük diplomaside en üst ve en alt seviyedeki çalışanlar arasında bir ekip çalışması olduğunu ifade eden Lenderking, şöyle ekledi:
“Başkan Biden, geçen yaz Cidde'ye yaptığı ziyarette ağırlıklı olarak Yemen ihtilafına odaklandı. Suudi Arabistan ile Husiler arasında gerçekleşen, ABD'nin desteklediği tartışmalara katıldım. Son iki ay içerisinde, ABD'nin Yemen'deki barış çabalarını desteklemeye devam ettiğine şahit olduk. Başkan Biden, Umman Sultanı ile, ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Suudi Dışişleri Bakanı ile, Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ise Suudi Veliaht Prensi ile bir araya geldi. Ortadoğu ve Kuzey Afrika İşlerinden Sorumlu Koordinatörümüz Brett McGurk ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Barbara Leaf, bölgedeki liderlik seviyelerinde diplomatik çabalarımızı sürekli olarak artırdı. Başkan tarafından yönetilen, ekibi tarafından yürütülen yoğun bir diplomatik kampanya var. Bu anlaşmazlığın kalıcı olarak çözülmesine yardımcı olmak için ABD’nin tüm diplomatik gücünü kullanmaya kararlıyız. ABD yönetiminin üzerinde çalıştığı ikinci kısım ise insani cephe. Nitekim ABD, Yemen'in en büyük insani yardım bağışçılarından biri olmaya devam ediyor. 27 Şubat'ta Dışişleri Bakanı, yeni bir insani yardım paketi kapsamında 444 milyon dolar destek vereceğini duyurdu, bu ek miktar, çatışma başladığından bu yana toplam desteğimizi 5,4 milyar doların üzerine çıkardı. Hala büyük bir fon açığı bulunan Birleşmiş Milletler’nin 2023 Yemen İnsani Müdahale Planı kapsamında Yemenlilere hayat kurtaran yardımları finanse etmek için yeterli fon sağlamaya yönelik uluslararası bağış seferber etmek için özenle çalışıyoruz. ABD ayrıca, hayati küresel su yolunda bölgesel bir çevre felaketini ve ekonomik kargaşayı önlemek için Safir petrol tankının boşaltılması için uluslararası bir kampanya yönünde baskı yaptı.”
Aynı zamanda yeni satın alınan Nautica tankerinin bu operasyonu tamamlamak için Yemen'e doğru yola çıktığı haberini de memnuniyetle karşıladı.
Barışa giden zorlu yol
Sekiz yıldır devam eden çatışmayı bu kez sona erdirme yönünde gerçek bir şansın olup olmadığı konusunda ise “Bence devam eden görüşmeler barış yönünde yıllardır gördüğümüz en iyi şansı sunuyor. Gerginliğin azaltılması ile şimdiden binlerce hayat kurtarıldı. ABD, Yemen'deki her türlü barış çabasını destekliyor. Bu savaş çok uzun sürdü, en yakın zamanda sona ermesi gerekiyor. ABD, kaynakların tahsisi gibi temel konuları ve meseleleri ele alan, Yemenliler arasında kapsamlı bir siyasi sürecin olduğunu açıkça görüyor. Çatışmayı kalıcı olarak çözebilecek, Yemen'deki korkunç insani krizin sona ermesine yardımcı olabilecek şey bu. Böyle bir süreç kolay değil. Ancak bu yönde gerçek bir ilerleme göreceğimizden umutluyum” vurgusunda bulundu.
Yemen'de kalıcı bir çözüm için uluslararası mutabakat
BM'nin arabuluculuğunda Yemenliler arasındaki siyasi süreç yoluyla çatışmanın kalıcı olarak çözüleceğine dikkat çeken Lenderking, uluslararası toplum ve bölgesel ortakların bu yönde anlaştıklarına değindi. Aynı zamanda, “Böyle bir süreci desteklemek için hemfikiriz. ABD, herhangi bir siyasi sürecin toparlanma çabalarını bütünleşmesini sağlamak için çalışıyor. Böylece bölgesel ve uluslararası ortaklardan güçlü destek alınması, Yemen ile komşuları arasındaki ekonomik iş birliğinin teşviki üzerine duruluyor” açıklamalarında bulundu.
Husiler, müzakere etmeyi savaşmaya tercih etmeli
Yaşanan hassas görüşmelerin detayları hakkında yorum yapmak istemediğini dile getiren Lenderking, şöyle ekledi:
“Husilerin ele almak istediği pek çok sorunun ancak BM arabuluculuğunda Yemenliler arasındaki bir siyasi süreç yoluyla çözülebileceğine dair bir düşünce mevcut. İlgili taraflar, kısa süre önce BM ve ICRC arabuluculuğunda toplamda 900 tutuklunun serbest bırakıldığı bir anlaşmanın uygulanması yönünde iyi niyet gösterdi. Bu, tarafların müzakereye katılma arzusunu ve yeteneğini gösteren olumlu bir gelişmeydi. İlgili tarafların, kapsamlı ve kalıcı bir barışa yol açacak yeni ve kapsamlı bir anlaşmaya varabilecekleri konusunda iyimserim. Ancak bunu başarmak için Husiler, müzakere yolunu savaşa tercih etmeye devam etmeli. Elimizde yeni bir fırsat var. Tüm uluslararası toplumun bu konuya olan ilgisini sürdürmesi, Husileri ve diğer tarafları barış çabalarında işbirliği yapmaya çağırması önemli.”
Yemen Başkanlık Konseyi’nin ateşkesin devamındaki rolü
Yemen Başkanlık Konseyi’nin ateşkesin istikrara kavuşturulması ve devam eden Husi saldırılarına rağmen Yemenlilerin acılarının hafifletilmesindeki rolü hakkında olumlu ifadeler kullanan Lenderking, “Başkanlık Konseyi liderliğindeki Yemen Cumhuriyeti hükümetine, BM’nin arabuluculuk rolü oynadığı ateşkes anlaşmasına bağlı kalmaya devam ettiği, Yemen'in ekonomik altyapısına yönelik Husi saldırıları karşısında itidalli davrandığı için daha önce övgüde bulunmuştuk. Başkanlık Konseyi, ateşkes şartlarına bağlı kalarak Yemen halkının acılarının hafifletilmesine yardımcı oldu, aynı zamanda bugün gördüğümüz ilerlemeye imkan sağladı. Başkanlık Konseyi'nin barışı sağlamak için ek adımlar atma taahhüdünü memnuniyetle karşılıyoruz” açıklamalarında bulundu.
Devletlerinin geleceklerine yalnızca Yemenliler karar verecek
Güney Geçiş Konseyi 1990'da ulaşılan Yemen birliği öncesindeki güney devletinin yeniden kurulması çağrısında bulunurken Yemenli taraflar arasında yaklaşmakta olan barış istişarelerine yönelik hazırlığa, devletin nasıl şekillenmesi gerektiği hususlarına değinen Lenderking, şöyle ekledi:
“ABD, Yemen’in geleceğine yalnızca Yemenlilerin karar verebileceğine kesin olarak inanıyor. Bu nedenle, Yemen devletinin geleceği ile ilgili sorunların ele alınmasına yardımcı olmak için Yemenliler arasında kapsayıcı bir siyasi süreci destekliyoruz. Başkanlık Konseyi'nin Yemen'in geleceği için bir vizyon geliştirme ve siyasi bir sürece hazırlanma konusunda koordinasyon sağlama çabalarını destekliyoruz. Güney meselesi gibi kritik konular dahil olmak üzere ülkelerinin geleceğine yalnızca Yemenlilerin karar verebileceğini bir kez daha belirtmek isterim. ABD, bu ve diğer konuları ele almak için BM arabuluculuğunda kapsamlı bir süreci destekleyecektir.”
Suudi Arabistan ile İran arasındaki anlaşma, Yemen'de barışa varılma ihtimalini pekiştiriyor
Lenderking, Yemen'deki barış çabalarındaki son ilerlemeyi, ABD ve bölgesel ortakların desteğiyle BM liderliğindeki iki yıllık yoğun diplomatik çabaların bir neticesi olarak görüyor. Son olarak Suudi Arabistan ile İran arasındaki anlaşma hususunda ise şu ifadelere başvuruyor:
“ABD, Orta Doğu'daki gerilimi düşürmeye yönelik her türlü çabayı memnuniyetle karşılıyor. Suudi Arabistan ve İran arasındaki son anlaşma, Yemen’de barışı tesis edemez. Bu inanca sahip olanların İran ile Husiler arasındaki ilişkiyi, mevcut barış çabalarının doğasını yanlış anladığını düşünüyorum. Husilerin Suudi Arabistan'a yönelik sınır ötesi saldırılarının bir yıldan uzun süredir durdurulması dahil olmak üzere Yemen'deki barış çabalarındaki ilerleme, Suudi Arabistan ile İran arasındaki anlaşmayı kolaylaştırdı. Her ikisi de Suudi Arabistan'ın gerginliği azaltma yönünde önemli bir çabası olarak görülüyor. ABD yönetimi, başından beri Bağdat ve Maskat'ta çok sayıda müzakere turu dahil olmak üzere Suudi Arabistan ile İran arasında doğrudan müzakereleri destekledi. Bu süreç kapsamında İran’ın bölgeyi istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerinin bir kısmını durdurmak için taahhütlerde bulunduğunu fark ediyoruz. Böylece Yemen'deki krizi çözme yönündeki ivme arttı. İran'ın bu gidişata bağlı kalması, tüm Orta Doğu’nun yararına olacak, Yemen'deki barış çabalarının baltalanma riskini azaltacaktır. Ancak hepimiz hala bu taahhütlerin sahada eyleme dönüştürülüp dönüştürülmeyeceğini görmeyi bekliyoruz.”



Mahmud Abbas, Şarku’l Avsat’a konuştu: Gazze, Filistin Yönetimi’nin sorumluluğundadır; saldırılar sona erdiğinde hemen harekete geçeceğiz

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)
TT

Mahmud Abbas, Şarku’l Avsat’a konuştu: Gazze, Filistin Yönetimi’nin sorumluluğundadır; saldırılar sona erdiğinde hemen harekete geçeceğiz

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi’nden sorumlu olup, ‘Filistin halkına yönelik saldırılar biter bitmez’ üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu belirtti. Abbas, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajında, “Gazze Şeridi’nden biz mesuldük, halen mesulüz ve mesul olmaya da devam edeceğiz” ifadesini kullandı.

Röportajın devamında Aksa Tufanı saldırısının herkes için sürpriz olduğunu söyleyen Abbas, “Kimse bunu beklemiyordu” dedi ve Filistin Yönetimi’nin ‘Filistin halkının yeni bir Nekbe (felaket) yaşamaması için’ Arap, bölgesel ve uluslararası tüm taraflarla birlikte hareket etmeye kararlı olduğunun altını çizdi.

Abbas, Suudi Arabistan’ın Filistin meselesine ilişkin tutumlarını ‘tarihî, onurlu, soylu ve tutarlı duruşlar’ şeklinde niteledi ve Suudi Arabistan’ın ‘bilhassa bölgenin ve dünyanın sahne olduğu bu tehlikeli koşullar altında’ Filistin devletinin tanınması meselesini herhangi bir kapsamlı barışın ve normalleşmenin önünde tutan açıklamasına dikkat çekti.

Başkan Joe Biden yönetiminin, bağımsız bir Filistin devleti kurulmasıyla sonuçlanacak siyasi çözüm sürecini derinleştirmek için İsrail hükümetine ‘gerçek anlamda ve ciddi bir baskı’ uygulamadığını düşünen Abbas, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun barış süreci önünde bir ‘engel’ haline gelmesinden sonra da artık ‘İsrailli bir ortağın’ olmadığından bahsetti.

Abbas, yeni bir hükümetin kurulması meselesinin de Filistin’in iç meselesi olduğunu ifade etti ve şöyle dedi:

“Filistin’in bağımsız kararını koruma yolunda ağır bedeller ödedik ve kimsenin bu karara müdahil olmasına ya da bunu kontrol etmeye çalışmasına müsaade etmeyeceğiz.”

Röportajın metni:

 -Sayın Başkan, bir Filistin devletine giden yolda mı ilerliyoruz yoksa ikinci bir Nekbe yolunda mı?

-Tüm Filistin ulusal konseylerinin kararlarına göre başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurmak, ulusal sabitelerimizdendir. Dünyanın çoğu ülkesinin tanıdığı Filistin devletimizin bağımsızlığını somutlaştırmak için sürekli ve özenli bir şekilde çalışıyoruz ve bu devletin tam bir uluslararası tanımaya mazhar olması ve Birleşmiş Milletler’deki (BM) konumunun tam üye ülke statüsüne yükseltilmesi için gayret gösteriyoruz. Bu esnada halkımız, onu kendi topraklarından söküp atmayı hedefleyen tüm girişimlere karşı koyacaktır. Biz de gerek Gazze Şeridi’nde gerekse Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te tehcirin önüne geçerek, Filistin halkının yeni bir felaket yaşamasını önlemek için ilgili Arap, bölgesel ve uluslararası taraflarla her düzeyde hareket edeceğiz. Tüm dünyayı, özellikle de ABD yönetimini bu konuda uyardık ve böyle tehlikeli bir adımın hem bölge hem de dünya için feci sonuçlar doğuracağına ve bölgeyi bir istikrarsızlık haline sokacağına işaret ettik.

İSRAİL’İN BÜYÜK HATASI

-Gazze’nin yaşadığı felaketi durduracak çözümün özellikleri nedir?

-Gazze ve Filistin topraklarının geri kalanı, benzeri görülmemiş bir felaket yaşıyor. İsrail ölüm makinesi, Filistinli varlığın tüm bileşenlerini ortadan kaldırmak için sistemli ve planlı bir tahribat uyguluyor. Zannediyor ki bu uygulamalar kendisine güvenlik ve istikrar sağlayacak. Ama bedelini ağır ödeyeceği büyük bir hata yapıyor. Çünkü güvenliği ve barışı sağlamak için tek çözüm; bu savaşı hemen durdurmak, işgal ordusunu bir karış toprak koparmadan Gazze Şeridi’nin tamamından çekmek ve Gazze Şeridi’ne insani ve tıbbi yardımların girişini hızlandırmaktır. Zira biz, bedeli ne olursa olsun Filistin halkının topraklarından tehcir edilmesine asla izin vermeyeceğiz.

Tüm bunlardan sonra uluslararası meşruiyet kararlarına ve Arap Barış Girişimi’ne dayalı bir siyasi çözüm için hazırlık yapmak gerekir. Bu çözüm de Filistin devletinin tanınması, bu devletin BM Güvenlik Konseyi kararıyla BM’ye tam üyelik kazanması ve iki devletli çözüme uygun olarak bağımsız Filistin devleti çözümünü somutlaştırmak üzere, 1967 sınırlarında ve başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti topraklarına yönelik İsrail işgalini durduracak belirli bir takvime ve uluslararası teminatlara sahip bir uluslararası barış konferansının düzenlenmesi ile başlar.

İsrail, Filistin halkına karşı güvenlik ve askerî temelli her türlü çözümü denedi ve bunların başarısızlığı ispatlandı. Şimdi uluslararası meşruiyet kararlarının ve uluslararası hukukun uygulanmasına ilişkin olarak uluslararası toplumun, özellikle de ABD yönetiminin sözünü söyleme vaktidir.

-ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken size, Filistin devletinin resmi olarak tanınmasına ilişkin bir taahhüt iletti mi?

-ABD yönetimi yetkilileriyle birkaç defa (Blinken’la beş defa, Jake Sullivan ve William Burns ile defalarca) görüştük ve kendilerinden iki devletli çözüm ve uluslararası meşruiyete dayalı barışı sağlama çabalarının desteklenmesi hakkında vaatler duyduk. Onlarla derin ve devam eden bir diyalog mevcuttu, ancak sahada herhangi bir şey değişmedi. Yani bu sözlerin pratik uygulamasını görebilmemiz için Başkan Biden yönetimi, sağcı İsrail hükümetine gerçek ve ciddi bir baskı uygulamadı. İşgalci İsrail, siyasi sürecin dayandığı tüm temelleri yıkma yolunda bariz bir yaklaşım sergiliyor, iki devletli çözüm de dahil olmak üzere uluslararası meşruiyet kararlarına alenen karşı çıkıyor, Filistin halkına karşı kapsamlı bir savaş yürütüyor ve bilhassa Gazze Şeridi’nde kanlı kıyımlar ve etnik temizlik, Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te ise ırkçı ayrımcılık ve şiddet suçu işliyor.  

FOTO: Abbas, geçtiğimiz çarşamba günü Ramallah’ta Blinken’ı ağırladı (AFP)
Abbas, geçtiğimiz çarşamba günü Ramallah’ta Blinken’ı ağırladı (AFP)

ABD, bu işgale himaye ve destek sağlamaya devam ediyor. Bu da bizi, bizim ne duyduğumuzun ya da ABD yönetiminin ne söylediğinin bir önemi olmadığını, önemli olanın sahada olup bitenler olduğunu söylemeye sevk ediyor. Herkes için güvenlik ve istikrar sağlayacak ve uluslararası meşruiyete dayalı net ve ciddi bir siyasi süreç yolunda ilerleyebilmemiz için ABD yönetiminden uygulama talep ediyoruz.

ÇÖZÜM İÇİN ‘SAMİMİ BİR AMERİKAN İRADESİ’ LAZIM

-Güvenlik Konseyi kararı ya da başka bir formül yoluyla siyasi ufku açacak bir mekanizma tasavvuru var mı?

-Mekanizma belli; sadece uygulama gerekiyor: BM Güvenlik Konseyi’nin Filistin devletinin BM’ye tam üyeliğine dair bir karar açıklaması ve BM gözetiminde tüm uluslararası tarafların katılacağı bir uluslararası barış konferansı düzenlenmesi. Bu konferansın ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına ve uluslararası hukuka uygun olarak tüm tarafların bağlı kalacağı ve belirli bir takvime dayalı olacak siyasi bir süreçle ve açık uluslararası teminatlarla desteklenen bir eylem mekanizması ortaya koyması lazım. Bunun için de başta ABD yönetimi olmak üzere samimi bir uluslararası irade gerekiyor.  

-Filistin devletinin kurulması için İsrail devletinin tanınması ve İbrani devletine uluslararası güvenlik garantileri sunulması şart mı?

-Oslo Anlaşması’na göre Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İsrail arasında karşılıklı tanıma gerçekleşti ve buna dayalı olarak uluslararası garantili geçici ikili anlaşmalar imzalandı. Geçici bir anlaşma vardı; bunu tüm nihai statü sorunları çözüldükten ve Filistin ile İsrail devletleri arasında bir barış anlaşması imzalandıktan sonra kalıcı bir anlaşma izleyecekti.

İsrail’in uzlaşmazlığına, tüm uluslararası meşruiyet kararlarına yönelik itirazına, hatta uluslararası hukuka meydan okumasına rağmen biz kendi açımızdan, bir Filistin devletinin mevcut olduğunun ve kurumlarının en iyi uluslararası standartlara göre faaliyet yürüttüğünün bilinciyle üzerimize düşen tüm yükümlülükleri yerine getirmeyi taahhüt ettik. Bu gerçekleştiğinde ilgili taraflar arasında anlaşmaya varılan teminatlarla, Filistin ve İsrail devletleri arasında tanıma, mevcut ve karşılıklı olacaktır. Artık gerekli olan, İsrail’in Filistin devletini tanımasıdır.

-Hamas’ın FKÖ’ye katılımı, FKÖ’nün daha önce tanıdığı gibi Hareketin de İsrail’i tanımasını gerektiriyor mu?

-Defalarca söyledik ve vurguladık: FKÖ, Filistin halkının tek ve meşru temsilcisidir. FKÖ’ye katılmak isteyenler, örgütün temsil birliğine, açık siyasi programına ve uluslararası yükümlülüklerine bağlı kalmalı ve FKÖ’nün tüm uluslararası taraflarla imzaladığı ve o temel üzerinde Filistin Ulusal Yönetimi’nin kurulduğu anlaşmaları kabul etmelidir. Bu yüzden FKÖ’nün tüm Filistinlilerin evi olduğunu kabul ederek, örgüte üyelik kapısının Filistin siyasi eyleminin tüm temsilcilerine açık olduğunun, ancak örgütün temsil birliğine bağlı kalmak ve örgütün Arap ve uluslararası düzeydeki yükümlülükleriyle Filistin ulusal konseylerinin kararlarına saygı duymak gerektiğinin her zaman altını çizdik.

‘ERTESİ GÜN’ MESELESİ

-Filistin Ulusal Yönetimi, savaşın ‘ertesi gününde’ Gazze Şeridi’ni yönetmeye hazır mı?

-Filistin Ulusal Yönetimi, Gazze Şeridi’ni hiç terk etmedi ki geri dönsün. Hamas hareketinin 2007 yılında darbe yapmasından bu yana Filistin hükümeti, (elektrik ve su, yakıt, hastaneler, emekli maaşları ve sosyal kalkınma için) Gazze Şeridi’ne aylık 140 milyon dolardan fazla ödeme yapıyor. Bu, bizim Gazze’deki halkımıza karşı vazifemiz. Gazze Şeridi’nden biz mesuldük, halen mesulüz ve mesul olmaya devam edeceğiz ve Batı Şeria ile Doğu Kudüs gibi diğer Filistin topraklarında nasılsa Gazze Şeridi’ndeki halkımıza ve evlatlarımıza karşı da görevlerimizi yerine getireceğiz. Gazze Şeridi’ndeki halkımıza yönelik saldırılar biter bitmez halkımızın sıkıntılarını hafifletmek için çalışmalara başlamaya ve Filistin Ulusal Yönetimi olarak nerede olurlarsa olsunlar Filistin halkının tüm evlatlarına karşı üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye hazırız.  

-Filistin Yönetimi’nin kurumları, bu rolü yerine getirebilir mi? Blinken, Yönetimin yeniden düzenlenmesini talep etti mi? Teknokrat bir hükümet mi istedi yoksa bir uzlaşma mı?

-Filistin devletinin kurumları, en yüksek uluslararası standartlara uygun olarak inşa edilmiştir ve gerek Batı Şeria’da gerek Gazze Şeridi’nde gerekse Doğu Kudüs’te üzerine düşen görevleri olabildiğince mükemmel bir şekilde yerine getirebilir. Yeni bir Filistin hükümetinin kurulması; bölgesel veya uluslararası dış taleplere kulak vermek adına değil, Filistin halkının yüksek çıkarlarını gözetmek ve korumak için alınan, Filistin’e ait bir iç karardır. Filistin’in bağımsız ulusal kararını koruma yolunda ağır bedeller ödedik ve kimsenin bu karara müdahil olmasına ya da bunu kontrol etmeye çalışmasına müsaade etmeyeceğiz.

Suudi Arabistan’ın ‘şerefli ve tarihî’ tutumu

-Suudi Arabistan’ın Filistin devletinin tanınmasını kapsamlı barışın ve normalleşmenin önünde tutan açıklamasını memnuniyetle karşıladınız. Suudi Arabistan’la ilişkilerinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

-Kurucu Kral Abdülaziz Âl-i Suud’un (Allah rahmet eylesin) döneminden Hadim-i Harameyn-i Şerifeyn (İki Kutsal Mescidin Hizmetkârı) Kral Selman bin Abdülaziz’in ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın dönemine kadar Suudi Arabistan Krallığı, Filistin halkına ve onun haklı davasına karşı tarihî, şerefli, soylu ve tutarlı duruşlar sergiledi.  

FOTO: Prens Muhammed bin Selman ile Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın daha önceki görüşmesinden bir kare (SPA)
Prens Muhammed bin Selman ile Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın daha önceki görüşmesinden bir kare (SPA)

Suudi Arabistan’ın, Krallığın Filistin meselesine ilişkin tutumlarını ve sabitelerini teyit eden açıklaması, bu büyük yolculuğun, Krallığın Filistin’e ve halkına karşı daima sergilediği cesur duruşun ve Filistin halkının özgürlük, bağımsızlık ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız devletini kurma haklarını somutlaştırmaya dönük özenli çabalarının devamından başka bir şey değildir. Bilhassa bölgenin ve dünyanın içinden geçtiği bu tehlikeli koşullarda Suudilerin bu köklü ve sağlam desteğine hepimizin güveni var. Bu destek, uluslararası meşruiyet kararlarıyla ve Arap Barış Girişimi’yle tutarlıdır ve aynı zamanda Suudi Arabistan Krallığı ile Filistin devleti arasındaki sürekli istişareyle koordinasyonun boyutunun ve bizi birbirimize bağlayan kardeşlik ilişkilerinin gücünün bir ifadesidir. Hadim-i Harameyn-i Şerifeyn Kral Selman bin Abdülaziz ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman başta olmak üzere Suudi yönetimiyle sürekli iletişim halindeyiz.

NETANYAHU BİR ENGEL TAŞI

-Sizce Binyamin Netanyahu, barış arayışında ortak rolünü oynamaya halen uygun mu?

-Açıkça söylüyoruz: Şu an adil ve kalıcı barış üretmek için İsrailli bir ortak yok. Netanyahu’nun uluslararası meşruiyete ve hukuka dayalı bir siyasi çözüme varmanın önünde açıkça engel teşkil ettiğini tüm dünyaya söyledik. O, Filistinlilerle İsraillilerin başarısızlığı defalarca ispatlanan güvenlik çözümleri ve savaşlar yerine güvenlik ve istikrarla yaşamaları için barışın sağlanması ve işgalin sona erdirilmesi gerektiğine inanmıyor ve aynı yolda ilerlemekte ısrar ediyor.

Kanaatimce dünya, görüş birliğine vardı ve Netanyahu’nun İsrail’in yürüttüğü savaşı durdurmak için halihazırda harcanan uluslararası çabaların önünde bir engel haline geldiğine dair sözlerimizin doğru olduğunu artık gayet iyi biliyor. Uluslararası meşruiyete dayalı bir siyasi yolun izlenmesi, şu an yaşanan ve tüm bölgeyi sıkıntıya sokan krizlerin ve gerilimin tekrarlanmasının önüne geçecektir. Netanyahu’nun iki devletli çözümü reddeden açıklamaları ve Gazze’ye karşı ilan ettiği savaşın sürdürülmesi, onun barış, güvenlik ve istikrar yolunun açıkça karşısında olduğunun bariz bir göstergesidir. O, sadece işgalin, güç kullanmanın ve yerleşimin mantığına inanıyor.

-Netanyahu, UNRWA’ya karşı yaygın bir kampanya yürütüyor. Bu meseleye nasıl bakıyorsunuz?

-Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA), yurtlarından zorla uzaklaştırılan Filistinli mültecilere hizmet için 18 Aralık 1949 tarihli ve 302 sayılı BM kararıyla kuruldu. Filistinlilerin davası, 194 sayılı karar da dahil olmak üzere ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına uygun olarak adil bir şekilde çözülene kadar da faaliyetini sürdürecek. Diğer nihai statü meseleleriyle birlikte mülteci meselesi, Filistin meselesinin özünü oluşturuyor.  

UNRWA’yı feshetme yönündeki tehdit, milyonlarca Filistinlimizi haksız ve insanlık dışı bir şekilde cezalandırma tehdididir. Filistinliler 1948 yılında topraklarından zorla göç ettirildi. İsrail onlara karşı suç işlemeye devam ediyor; Gazze Şeridi’ndeki soykırım savaşı da bunun son örneği. Herhangi bir adım atmadan önce UNRWA’nın yürüttüğü soruşturmanın sonuçlarını beklemek gerektiğini tüm dünyaya söyledik. Ancak açıkça görülüyor ki uluslararası meşruiyete ve hukuka aykırı olarak, Filistin meselesini tümüyle bitirmek üzere mülteci meselesini ortadan kaldırmaya dönük projelerini hayata geçirebilmek için UNRWA’yı saf dışı bırakmaya ve rolünü bitirmeye çalışan bir ülke var. Buna asla müsaade etmeyeceğiz. Bunun önüne geçmek için ilgili ülkelerle ve odaklarla temasa geçtik.

-Hamas’ın ‘ertesi gün’ Gazze’de iktidar olamayacağını kabul ettiği doğru mu? Bunun karşılığında ne istiyor?

-Bu soruyu Hamas’ın cevaplaması gerekir.

BATI ŞERİA’YI TUTUŞTURMA ÇABALARI

-Batı Şeria’da yeni bir intifadanın patlak vermesinden endişe ediliyor mu?

-İsrailli işgal yetkilileri, Gazze Şeridi’nde Filistin halkına karşı saldırılarını başlattıklarından beri öldürme, tutuklama, Filistin şehirlerine, köylerine ve kamplarına baskınlar düzenleme ve halkımıza karşı çirkin suçlar işlemeleri için terörist yerleşimcilere koruma sağlama yönündeki politikalarıyla Batı Şeria’yı ve Doğu Kudüs’ü alevlendirmeye çalışıyor. Başta ABD yönetimi olmak üzere tüm dünya ülkeleriyle iletişime geçtik ve onlara İsrail’in bu uygulamaları devam ettiği takdirde olayların kontrol edilemeyecek ve sonuçları öngörülemeyecek şekilde alevleneceğini bildirdik.

FOTO: Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)

Gelgelelim İsrail’i bu suçları durdurmaya sevk edecek gerçek ve ciddi bir baskı yok. Buna rağmen biz, sükuneti korumak ve gerilimin tırmanmasını önlemek için çabalarımızı sürdürüyoruz. Bunu da halkımızı korumak ve işgalci İsrail’in durumu fırsat bilip olayları yeni bir intifadanın patlak vermesine yol açacak şekilde alevlendirmesine engel olmak için yapıyoruz. Çünkü onların amacı, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin topraklarına yönelik İsrail işgalini sona erdirecek ve uluslararası meşruiyet kararlarına dayalı bir siyasi çözüme varılmasının önüne geçmek. İsrail’in gerilimi tırmandırmaya başvurmak ve bölgeyi tedirgin etmek suretiyle ödemekten kaçınmaya çalıştığı siyasi bedel bu çözümdür.  

-Sizinle Hamas liderliği arasında bir görüşme projesi var mı?

-Hamas liderliğiyle görüşmeye karşı değiliz. 2007 yılında gerçekleşen darbeden bu yana onlarla bir araya geliyoruz. Darbeyi sona erdirmek için Mekke, Mısır, Cezayir ve diğer yerlerde yapılan ve en sonuncusu el-Alameyn’deki olan anlaşmalar gibi pek çok anlaşma imzaladık. Bölünmeyi sona erdirmek için sarf edilen tüm Arap ve uluslararası çabalara da karşılık verdik. Bölünme meselesinin arkamızda kalması için uymamız gereken hususlar var. Bölünmenin tüm sonuçlarını ve tezahürlerini sona erdirmek, bunlardan biri. Böylece tek bir otoritemiz, tek bir meşru ordumuz ve tek bir yasamız olur. Ayrıca FKÖ’nün Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğunu kabul etmek, örgütün uluslararası anlaşmalarına bağlı kalmak ve sonra da genel seçimler için hazırlık yapmak gerekir. Kimi seçeceğine sandık yoluyla karar verecek olan, Filistin halkıdır. Daha önce bu konuda başarılı tecrübelere imza attık. En üst düzeyde dürüstlüğe ve şeffaflığa uygun olarak üç genel seçim gerçekleştirdiğimizi söyleyen uluslararası toplum da buna şahit.

-Aksa Tufanı operasyonu ya da ilk gün gerçekleştirdiklerinin boyutu sizi şaşırttı mı?

-Saldırı, herkes için sürpriz oldu. Kimse bunu beklemiyordu. 2007 yılındaki darbeden bu yana Hamas’la bir alakamız yok. Dünyadaki kardeşlerin ve dostların bu bölünmeyi sona erdirmek için ortaya koyduğu tüm girişimlere rağmen Hamas liderliği, içi boş bahaneler ileri sürerek bu girişimlerden kaçınıyor. En son Filistinli grupların genel sekreterlerinin geçtiğimiz temmuz ayında Mısır’ın el-Alameyn kentinde yaptığı toplantıda da böyle oldu. O zaman uzlaşma ve FKÖ’ye katılma konusu tartışıldı ve meselelerin takibi için bir komisyon oluşturulması kararlaştırıldı. Hamas, toplantılara katılım davetine henüz cevap vermedi. Bunu hep yapıyor.

-Yerinize vekil atamayı düşündünüz mü? Gazze’yi yönetmek için Arap veya başka güvenlik ortaklarına ihtiyacınız var mı?

-Bu, Filistin Anayasası’na ilişkin bir konudur. Bu yasa, Filistin Ulusal Konseyi toplanmadıkça ya da genel seçimler yapılıp, bu maddenin değiştirilmesini onaylayan yeni bir yasama meclisi seçilmedikçe değiştirilemez. 

Sorunun ikinci kısmına gelecek olursak; Arap kardeşlerimizle her konuda sürekli istişare ve koordinasyon halindeyiz. Güvenlik meselesine gelince; Filistin Ulusal Yönetimi, Gazze Şeridi’ndeki yetkilerini yeniden devraldığında ve orada siyasi merci haline geldiğinde Gazze Şeridi’ni yeniden inşa sürecine katkı sağlamaya hazır tüm taraflarla iş birliğine olumlu bakacağız.