Sudan Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Hamideti Şarku'l Avsat'a konuştu: Başkenti kontrol ediyoruz ve dış müdahale korkumuz yok

Birliklerinin asi olduğunu yalanlayan HDK Komutanı, 30'dan fazla diplomatik misyonun tahliyesine katkıda bulunduklarını söyledi.

Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) (Reuters)
Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) (Reuters)
TT

Sudan Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Hamideti Şarku'l Avsat'a konuştu: Başkenti kontrol ediyoruz ve dış müdahale korkumuz yok

Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) (Reuters)
Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) (Reuters)

Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti), kuvvetlerinin üç önemli şehri (Hartum, Kuzey Hartum ve Omdurman) neredeyse tamamen kontrol altında tuttuğunu su, elektrik ve diğer hizmet sorunlarına çözüm bulmak için vatandaşlarla yakın çalıştıklarını ifade etti. Çatışmalar nedeniyle Sudan halkının maruz kaldığı insani koşulların ağırlaşmasından duyduğu üzüntüyü dile getiren Hamideti, “Bu, savaşı ateşleyenlerin üzerinde büyük bir sorumluluktur” dedi.
HDK Komutanı Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, kuvvetlerinin ‘insani ateşkes’ anlaşmasını ‘halkın acılarını hafifletmek’ için imzaladığını vurguladı. Hamideti, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve ABD'ye savaşı sona erdirmek için gösterdikleri iyi niyetten dolayı teşekkür etti.
Kuvvetlerinin çılgına dönerek vatandaşları ve diplomatları hedef aldığına dair söylentileri yalanlayan Hamideti, karşı tarafça başlatılan söz konusu propagandanın bu kısmını “yerel ve uluslararası kamuoyu nezdinde HDK’nin imajını zedelemek” olarak değerlendirdi. “Biz bu tür iftiralara maruz kalmaya alışkınız” diyen Hamideti, HDK’nin çeşitli yabancı ülkelerden 30'dan fazla diplomatik misyon ve sakinin tahliyesine katkıda bulunduğunu ve “bunu kim yaparsa yapsın sivilleri hedef almadığını” belirtti.
Hamideti, eski rejimin kalıntılarını savaşın kapsamını genişletmeye çalışmakla suçlayarak, HDK’nin ülkenin güvenlik ve istikrarını korumak ve bu savaştan kaynaklanabilecek riskleri azaltmak için çalıştığını vurguladı. "Bölge ülkeleri Sudan'ın ve bölgenin güvenlik ve istikrarı konusunda yakın işbirliği içinde çalışıyor ve tabii ki salt Sudan meselesine müdahale etmeyecekler" diyerek aynı zamanda dış veya bölgesel müdahale korkularını da ortadan kaldırıyor.
“Çerçeve Anlaşması’nı yeniden hayata geçirmek için çalışıyoruz. Biz anlaşmalara ihanet etmeyiz.”

- Sahadaki durumla ilgili çelişkili bilgiler var. Sizin güçlerinizin durumu nedir?
Çelişkili haberler, darbeci ordu liderlerinden ve onların arkasında yalanlar uyduran ve yanlış bilgiler yayan devrik rejimin radikal destekçilerinden kaynaklanıyor. Ancak belki de başkent Hartum dahil şehirlerde sizin (Şarku’l Avsat) yapacağınız kısa bir gezinti, tutarsızlıkları gidermek ve işleri yoluna koymak için yeterlidir.
Allah’a şükür güçlerimiz, Hartum'u neredeyse tamamen kontrol altında tutuyor ve darbeci güçlerle eski rejimin destekçilerinin kalıntılarına karşı büyük bir üstünlük elde etti.

- Hangi stratejik bölgeleri kontrol ediyorsunuz?
Kontrol ettiğimiz bölgeleri sıralayamam ama üç önemli şehri (Hartum, Kuzey Hartum ve Omdurman), neredeyse tamamen kontrol altına aldığımızı ve geriye yalnızca küçük noktaların ve bölgelerin kaldığını söyleyebilirim.

- Sahadaki bir sonraki adımınız nedir?
Bir sonraki adım, sahadaki verilerle belirlenir. Sonraki adımlarımızı açıklamıyoruz.

“Eski rejimin sembollerinin cezaevinden çıkması bekleniyordu ve bu darbe senaryosu içinde geldi.”

- Ordu Genel Komutanlığı'nda sürekli çatışmalar yaşanıyor. Sizce bu son çatışma mı?
Az evvel söylediğim gibi, saha planımızı açıklamıyoruz. Saha, birçok faktör göz önünde bulundurularak yönetilir.

- Bazıları, her iki tarafın da ilan ettiği zaferleri sadece destekçilerine moral vermek olarak yorumluyor. Bu konu hakkında ne söylersiniz?
Bu, gerçek dışı bir tablo çizmeye çalışan karşı taraf için geçerli olabilir ama bizim güçlerimiz için durum farklı. Bizim ifadelerimiz, zaferlerin boyutunu ve doğruluğunu yansıtan canlı bir gerçeklik ve neredeyse tam bir kontrol var.

- Çatışmaların sonunun yakın olduğunu düşünüyor musunuz?
Bu mesele beklenti ve isteklerle değil, sahada belirlenir. Ancak halkımızın ızdırabını hafifletmek için bu sayfayı bir an önce çevirmeyi umuyoruz. Defalarca söylediğimiz gibi savaş hiçbir zaman seçeneklerimiz arasında olmadı. Ancak bu bize dayatıldı. Kendimizi ve eski rejimin yönetimine geri dönmeyi reddeden halkımızın isteklerini savunmak zorunda kaldık.

- 72 saatlik yeni bir ateşkes ilan edildi. Kalıcı barışı bunun üzerine inşa etmek mümkün mü?
Öncelikle iyi niyetinden dolayı ABD'ye ve özellikle de bizimle temas halinde olan Dışişleri Bakanı Sayın Antony Blinken'e teşekkür ediyoruz. Başta Suudi Arabistan ve BAE olmak üzere kardeş ve dost ülkelere de şükranlarımızı sunuyoruz.
Biz halkımızın ızdırabını dindirmek ve insani koridorlar açmak için ateşkesi kabul ettik. Ancak karşı taraf ateşkesin şartlarına uymadı ve ihlal etmeye devam etti. Uçak ve top mermilerine maruz kalan masum vatandaşlara karşı büyük zulümler yaptı.
Bu nedenle diyoruz ki: Kim 72 saatlik ateşkese uymazsa, yakın ve uzak gelecekte taahhütlerini yerine getirebileceğini zannetmiyorum. Diğer bir konu ise şu ki, darbe güçleri ve devrilen rejimin kalıntıları, birçok karar alma merkezinden bize karşı mücadele veriyor. Ordunun kararlarını kontrol eden birden fazla taraf olduğu bizce kanıtlandı. Peki, çatışmaların ve düşmanlıkların kalıcı olarak durdurulmasını hangi tarafla inşa edeceğiz?!

- Vatandaşlar arasında gerçek bir ızdırap var: su ve elektrik sıkıntısı, hizmet dışı kalan hastaneler, kapalı bankalar, dükkanlar… Ayrıca bir kıtlık korkusu var ve insanların parası da yok. Bu hizmetleri daha erken geri getirme planları var mı?
Halkımızın maruz kaldığı bu insani koşullardan üzüntü duyuyoruz. Bu noktada savaşı başlatanlara büyük sorumluluk düşüyor. Şimdi vatandaşla iş birliği içinde bu sorunlara acil çözümler arıyoruz ve bu dosya için çaba harcıyoruz. Eminiz ki hızlı çözümler üreteceğiz.

“Suudi Arabistan, BAE ve ABD'ye savaşı durdurma çabalarından dolayı teşekkür ediyoruz.”

- Güçlerinizin kontrolden çıktığı, sizin onların kontrolünü kaybettiğiniz ve sivilleri canlı kalkan olarak kullandıkları söyleniyor. Ayrıca bir de siz diplomatları mı hedef alıyorsunuz?
Bu, darbecilerin ve onların arkasındaki aşırılık yanlılarının, güçlerimizin yerel ve uluslararası kamuoyu nezdindeki imajını bozmak için yürüttükleri propagandanın bir parçasıdır. Biz artık bu tür yalanlara alışmış durumdayız.
Güçlerimiz büyük çaba sarf ediyor. Sonuncusu şimdiki darbe girişimi olan birçok planı bozdu. Bu kriz sırasında, yabancı toplulukların çoğunun tahliyesine büyük katkı sağladık. Peki şimdi soruyorum: Asi güçler bu tür eylemleri nasıl gerçekleştirebilir?!
Darbeci silahlı kuvvetlerin liderleri, sivilleri canlı kalkan yapanların ta kendileridir. Onların tüm kampları bizim aksimize mahallelerin ortasındadır. Bizim kamplarımız ise yerleşim yerlerinin dışında bulunuyor.
Darbeciler hava saldırılarıyla, toplarla mahallelerde insanları katlettiler. Peki biz o mahallelerde miydik, yoksa bir yerde onların yanlarında mıydık?! Diplomatik misyonlara gelince, soruyu HDK tarafından boşaltılan misyonlara yöneltebilirsiniz. Çeşitli yabancı ülkelerden 30'dan fazla diplomatik misyon ve sakini tahliye ettik.

- Tarafsız bir ülkede Burhan ile sizin aranızda bir görüşme yapılması için Milli Ümmet Partisi'nden bir girişim var. Bu girişime katılıyor musunuz?
Bu anlamda bir inisiyatif almadık.

- Kırılgan ekonomik duruma ek olarak, çok sayıda ordunun varlığı ve güvenlik açıkları çerçevesinde savaşın bir iç savaşa dönüşmesinden endişe ediliyor. Siz bu ihtimali nasıl görüyorsunuz?
Savaşı iç savaşa çevirmek isteyenler var ve tabiiki, bunlar ordunun darbeci liderleri. Arkalarında da eski rejimin kalıntılarından gelen radikal yandaşları var. Ülkenin güvenlik ve istikrarını korumak ve bu savaştan doğabilecek riskleri azaltmak için şu anda birçok tarafla koordinasyon halindeyiz.

“Eski rejim güçlerinin çok sayıda üyesini yakaladık.”

- Sudan savaşına dış bölgesel müdahale korkusu var mı?
Bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bölge ülkeleri, Sudan'ın ve bölgenin güvenlik ve istikrarı konusunda yakın çalışmalar yürütüyor ve tabii ki tamamen Sudan meselesine müdahale etmeyecekler.

- Savaşınızın orduyla değil, onun liderleriyle ve İslamcılarla olduğunu defalarca dile getirdiniz. Bu hususta ne söylemek istersiniz?
Evet, bu bir gerçek. Silahlı kuvvetlerin liderleriyle, darbecilerle ve onların arkasındaki devrik rejimin kalıntılarıyla, aşırılık yanlılarıyla savaşıyoruz. Ahmed Harun'un yaptığı açıklamayla gerçekler ortaya çıktı. Harun, bu savaşta silahlı kuvvetlerle Mücahit Tugayları ve Halk Savunması Kuvvetleri’nin koordinasyonunun ve katılımının varlığını vurguladı.

- Eski rejimin kalıntılarının orduya sızmasını hangi seviyede görüyorsunuz?
Eski rejimin kalıntıları, silahlı kuvvetlerin müştereklerini ve karar alma mekanizmalarını kontrol ediyor. Ancak silahlı kuvvetler saflarında bu durumu reddeden onurlu insanlar da mevcut.

- Sahadaki güçleri ve büyüklükleri ne kadar?
Bu sorunun cevabını saklı tutuyoruz.

- Çerçeve Anlaşması’na geri dönüş bekliyor musunuz?
Evet, silahlı kuvvetlerin darbeci liderlerinin devrilmesinden veya teslim olmasından sonra Çerçeve Anlaşması’na dönüş olacaktır. Bu bizim halkımızın önünde söz verdiğimiz bir antlaşmadır ve biz antlaşmalara ihanet etmeyiz.

- Beşir rejimi liderlerinin cezaevinden çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu eylemin arkasında kim var? Savaşa katılmalarından veya siyasi bir rol oynamalarından korkuluyor mu?
Eski rejiminin sembollerinin cezaevinden salıverilmesi bekleniyordu ve bu, silahlı kuvvetlerin liderleri ve rejimin kalıntıları tarafından hazırlanan darbe senaryosu çerçevesinde gelen bir adımdı. El-Huda Hapishanesi’nden ve akabinde Omdurman'dan mahkumların çıkarılması ve ardından feshedilen rejimin sembollerinin serbest bırakılmasıyla çıkış süreci başladı. Bütün bunlar Burhan ve onun askeri ve eski rejim kalıntılarının aşırılık yanlısı liderlerinden oluşan zümresi tarafından yapıldı. Savaşa katılımlarından bahsetmeye gelince, cevap vermeye gerek yok. Eski rejimin kalıntılarına bağlı tüm Mücahit Tugayları, Halk Savunma Kuvvetleri, Halk Güvenliği, ed-Debabin ve teröristler katılıyor. Bazıları savaşa fiilen katılanlar arasında değil, Genel Komutanlık içinden planlama süreçlerine katılanlar arasındalar. Savaşa katıldıklarını doğruladıkları, feshedilmiş rejimin sembollerinin kayıtlı itirafları var. Ayrıca çok sayıda kişiyi tutukladık ve Hattab, Hartum ve Doğu Nil'deki kampları saldırıya uğradı.



PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Bir gün içinde PKK militanları Türkiye topraklarından çekiliyor veya Güvenlik Konseyi Hamas'ı silahsızlandırma kararı aldı ya da Lübnan hükümeti ordunun Hizbullah'ı silahsızlandırma planını bekliyor yahut Irak'taki Haşdi Şabi ile Suriye, Yemen ve Libya’daki diğer örgütler hakkında benzer haberler ve raporlar duyabiliyoruz. Yıllardır, bu savaşçı örgütler, üyeleri ve davranışları bölgemizdeki en önemli ve çoğu zaman tek haber oldular. Dış gözlemciler artık siyasi, sosyal ve kültürel sahnemizi çok çeşitli örgütlerin ve savaşçılarının yuvasından ibaret sanmaya başladılar.

Bu örgütler yalnızca silahlı eylem konumunu işgal etmiyorlar, aynı zamanda siyasi rollere, etkinliğe ve üretkenliğe de sahipler. Yaşadıkları toplumların geniş kesimleri için prestijli ve sembolik değere sahip bir konuma sahipler. Savaşçıları, en azından toplumun belirli bir kesimi için, bir kutsallık halesiyle çevrililer.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre 1970'lerin başından itibaren, bu örgütler bölgemizdeki olağanüstü siyasi gerçeklikler ve bağlamların bir sonucu olarak ortaya çıktılar. Filistin ve Kürt meselelerine, birçok devletin, kendilerini baskı altında hisseden, yalnızca siyasi eylem ve mücadeleyle asgari düzeyde bile uzlaşıya varamayan milyonlarca insandan oluşan topluluklara yönelik bir tür “sıfır toplamlı” yaklaşımı damga vurmuştu. Nasırcılığın 1967’deki savaşta uğradığı yenilgi, devletin ve düzenli orduların sahip oldukları güç ve nüfuzu kaybetmelerine neden oldu. İran rejimi, dış politikasının bir dayanağı olarak hizipçiliğe dayanan uzun vadeli bir strateji uygulayarak, bu iki temele mezhepsel bir boyut ve yük ekledi. Ancak, bu örgütlerin türediği ülkelerde ekonomik, siyasi, güvenlik, anayasal, eğitim ve sağlık yapıları tamamen başarısız olmasaydı, bu çeşitli koşullar ve araçlar etkili olmazdı. Söz konusu örgütler bu başarısızlık sayesinde kendilerini kurtarıcılar ve devlet adına hareket ederek tüm ulusu koruyan araçlar olarak sundular.

Yarım asırdan fazla bir süre boyunca, bu örgütlerin üyeleri ve liderleri, toplumlarımızın geniş kesimleri arasında sahip oldukları “sembolik hegemonya” sayesinde, kamusal alana bir değerler, söylemler ve normatif araçlar cephanesi dayatmayı başardılar. Bunlar arasında şunlar sayılabilir: “Şiddet, değişimin özü ve tek aracıdır”, “sembolik lider tarihsel bir zorunluluktur”, “mevcut koşullar ucu açık bir olağanüstü hal gerektirmektedir”, “toplumsal ilerleme ve statü, bu örgütlere sadakat ve bağlılıkla bağlantılıdır”, “bu sınıfın üyeleri eleştirinin ötesindedir ve şehitler aziz statüsüne sahiptir”, “servet, eğitim, incelikli eylemler, entelektüel üretim ve sanatsal çalışma gibi şeyler, bu örgütlerle bağlantılı olmadıkları sürece anlamsızdır”. Bunlar ve benzeri birçok söylem kamusal alanda sürekli bir korku duygusu yaratıyor ve mevcut koşullarımızın “istisnai” olduğu yönünde derin bir hissi besliyordu. Tüm bunlar, toplumların geleceği ve güvenliği ve bu “savaşçı sınıf” örgütlerinin varlığını sürdürmesiyle sıkı sıkıya bağlantılıydı.

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu

Bir bakıma, bu sınıfın üyeleri, başlangıçta üyeleri İmparatorluk Muhafızları'nda asker olan, daha sonra zamanla, toplumsal güvenliği ve kaos dönemlerinde imparatorluk gücünün bütünlüğünü korumada oynadıklarını söyledikleri olağanüstü roller sayesinde kamusal bir rol, bir tür kontrol, otoriter konum ve sembolik statü üstlenen geleneksel Japon samuraylarına benzer hale geldiler. Davanın koruyucularından “davanın kendisine” dönüştüler. Kamu düzenini korumaya adanmış savaşçılar konumundan, her türlü kamusal erdemin sembolü haline geldikleri için, yerel topluluklara kendilerine ayrıcalıklı bir şekilde davranmayı dayatan, mali, idari, ticari, sembolik ve kültürel derebeyliklerin liderleri ve sahipleri konumuna geçiş yaptılar.

Tıpkı Japon samuraylarının tarihsel anlatısında olduğu gibi, bölgemizdeki bu savaşçılar ve örgütleri de, farklı derecelerde de olsa oldukça karmaşık ve istisnai tarihsel koşullardan sonra ortaya çıktılar. Ancak kendilerini “davanın kendisine” dönüştürmekten çekinmediler. Bu çeşitli örgütler, varoluşlarının asıl nedeni ortadan kalkmış olsa bile, askeri ve sembolik genel egemen statülerini her zaman farklı derecelerde de olsa korumaya gayret ettiler. Nitekim Lübnan Hizbullahı, İsrail'in bir kısmını yeniden işgal etmesinden önce tüm Lübnan topraklarından çekilmesinden çeyrek asır sonra bile silahlarını elinde tutmaya kararlı. Filistinli Hamas hareketi, silahını, Filistin'in tek kurtarılmış bölgesi olan Gazze Şeridi'ndeki tüm yaşam biçimlerinin sürekliliğinden ve devamından daha kutsal, gerekli ve kaçınılmaz görüyor.

Ancak, savaşçı sınıf ve silahlı örgütleri içindeki tüm bu otoriter özelliklerin bölgemizde yerleşik olmasına, toplumlarımızdaki genel modernleşme süreçleri bağlamında oynayabilecekleri gerici rollerin açıkça kabul edilmesine rağmen, temel soru hâlâ ortada duruyor: Bu örgütleri, bu istisnai sınıfı, ortaya çıktıkları koşulların, iklimlerin ve şartların yapısında köklü dönüşümler yaratmadan rollerini ve egemenliklerini ortadan kaldırmak mümkün müdür? Mevcut Hamas dağılsa bile, milyonlarca Filistinli, nesnel bir barışı asgari koşullarda da olsa karşılayan bağımsız bir devlete sahip olmadığı sürece, farklı isimler, sloganlar ve mekanizmalarla yeni bir Hamas'ın ortaya çıkmayacağının garantisi var mı? Türkiye'deki Kürt sorunu, Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) ve 40 yıllık silahlı mücadelesinin doğuşuna mı sebep oldu, yoksa PKK mı Kürt sorununu doğurdu? Dolayısıyla “Kürt mazlumiyeti gölü” varlığını ve etkinliğini koruduğu sürece, oradaki “Kürt mücadelesi balığı”nın yok olacağının bir garantisi var mı?

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu. Ama öncelikle Japonya, “hakkı” olduğuna inandığı şey uğruna komşu ülkeleri işgal edip milyonlarca masum insanı tekrar öldüremeyecek üretken bir ülke. Japonya artık birçok şeyi başarabilen bir ülke, bunların başında da geçmişte yaptıklarından dolayı özür dileyebilmesi geliyor.


Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
TT

Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)

Suriye Savunma Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, dün akşam Rakka kırsalında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çıkan çatışmalarda iki askerin öldürüldüğünü duyurdu.

Suriye devlet televizyonu dün akşam, SDG'nin bölgedeki Suriye ordusu mevzilerine sürpriz bir saldırı düzenlemesinin ardından Rakka'nın doğusundaki Ma'adan şehri civarında şiddetli çatışmaların çıktığını bildirdi. Kanal, SDG'nin bölgedeki ordu mevzilerini hedef almasının ardından ordu topçularının SDG'nin ateşine karşılık verdiğini de ekledi. SDG ise güçlerinin DEAŞ unsurlarının Rakka'nın doğusundaki Ganem el-Ali çölünde bulunan mevzilerine insansız hava araçları (İHA) fırlatmak için kullandıkları bir dizi mevziyle mücadele ettiğini söyledi. SDG tarafından yapılan açıklamada, “Bölge, bu hafta Şam hükümetine bağlı gruplar tarafından bir dizi saldırıya maruz kaldı. Bu saldırılar, terörist saldırılarını gerçekleştirmek için bu bölgeleri kullanan DEAŞ unsurlarının faaliyetleriyle paralel olarak gerçekleşti” denildi. SDG, ‘Suriye'nin kuzey ve doğusunu meşru bir şekilde savunmaya ve sivilleri hedef alan her türlü terörist tehdidi önlemeye’ kararlı olduğunu vurguladı.

Bu hafta başında SDG, doğu Rakka'da Suriye hükümeti gruplarının saldırısını engellediğini duyurmuş ve çatışmanın tırmanmasını önlemek için orantılı bir yanıt verildiğini belirtmişti.

SDG, Suriye'nin kuzey ve doğusunun büyük bir bölümünü kontrol ediyor.

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra geçen ay, başkent Şam'da SDG lideri Mazlum Abdi ile görüştüğünü ve ülkenin kuzey ve kuzeydoğusundaki tüm cephelerde ve askeri konuşlanma noktalarında derhal kapsamlı bir ateşkes üzerinde anlaştıklarını söyledi.


İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)

İsrail savaş uçakları, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusuna hava saldırısı düzenlerken, sivil savunma ekipleri kanlı bir günün ardından bölgeden üç ceset çıkardı ve 15 yaralıyı tahliye etti.

Filistin Enformasyon Merkezi, ‘işgal uçaklarının bu sabah erken saatlerde Han Yunus'un doğusunda, ağır topçu bombardımanı ile eşzamanlı olarak birkaç hava saldırısı düzenlediğini’ bildirdi.

Gazze Şeridi'ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, ‘işgal güçlerinin Han Yunus'un doğusundaki Beni Suheyla bölgesinde bir evi bombalamasının ardından üç şehit çıkarıldığını ve 15 yaralı tahliye edildiğini’ duyurdu.

Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin sağlık kaynakları dün, ‘İsrail ordusunun 10 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ederek, Gazze ve Han Yunus şehirlerinde 17'si çocuk ve kadın olmak üzere 28 kişiyi öldürdüğünü’ bildirdi.

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım bugün yaptığı açıklamada, İsrail’i Gazze anlaşmasını ihlal etmekle suçladı. Kasım, İsrail’in aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda kişiyi öldürdüğünü ve yaraladığını belirterek, Mısır, Katar, Türkiye ve ABD’yi bu ‘ihlalleri’ derhal durdurmak için harekete geçmeye çağırdı.

Kasım, İsrail ordusunun ‘anlaşmanın varlığına rağmen Gazze’de büyük bir katliam gerçekleştirdiğini’ ve bu tutumun, İsrail hükümetinin arabulucular ve garantör ülkeler nezdindeki açık saygısızlığını yansıttığını söyledi. Kasım ayrıca, bu ülkelerin işgalci güçlerin Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurmakta yetersiz kaldığını ifade etti.

dwef
İsrail'in düzenlediği hava saldırısının gerçekleştiği bölgeyi inceleyen Filistinliler (Reuters)

Kasım, “Şarm eş-Şeyh'te anlaşmayı imzalayan tüm tarafları, özellikle Mısır, Katar, Türkiye ve ABD'yi, sorumluluklarını yerine getirmeye ve işgalin saldırganlığını ve Gazze'deki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmanın ihlallerini durdurmak için acil önlemler almaya çağırıyoruz” dedi.