ÖDBG liderlerinden Halid Ömer Yusuf Şarku’l Avsat’a konuştu: Çatışma devam ederse Sudan çökebilir

Sudan'daki siyasi süreç sözcüsü Halid Ömer Yusuf, ABD ve Suudi Arabistan ortak girişiminin çatışmaya son vermek için gerçek bir fırsat olduğunu vurguladı

Sudan'daki siyasi süreç sözcüsü Halid Ömer Yusuf (AFP)
Sudan'daki siyasi süreç sözcüsü Halid Ömer Yusuf (AFP)
TT

ÖDBG liderlerinden Halid Ömer Yusuf Şarku’l Avsat’a konuştu: Çatışma devam ederse Sudan çökebilir

Sudan'daki siyasi süreç sözcüsü Halid Ömer Yusuf (AFP)
Sudan'daki siyasi süreç sözcüsü Halid Ömer Yusuf (AFP)

Sudan’da önde gelen muhaliflerden ve Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) liderlerinden biri olan eski bakan Halid Ömer Yusuf, ülkede devam eden çatışmayı ‘kaybedeninin vatan olduğunu ve kazananın olmadığı bir savaş’ olarak nitelendirdi.  Çatışmanın devam etmesi halinde devletin çökebileceği uyarısında bulunan Yusuf, çatışmanın ‘derhal’ durdurulmasının önemli olduğunu vurguladı.
Sudan'daki siyasi süreç sözcüsü Halid Ömer Yusuf, dün, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, içinde yer aldığı muhalefet koalisyonu ÖDBG’ye ve çerçeve anlaşmayı imzalayan sivil güçlere yönelik çatışmayı körükledikleri suçlanmasının Ulusal Kongre Partisi iktidarı simalarının çatışmanın fitilini ateşlemedeki rollerini örtbas etmek için yaydıkları bir yalan olduğunu söyledi.
Eski Başbakan Abdullah Hamduk hükümetinde Kabine İşleri Bakanı olarak görev yapan Yusuf, şunları söyledi:
“ÖDBG, feshedilmiş rejimin simalarının, ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri’ni (HDK) kışkırtma girişimlerine daha önce dikkati çekerek herhangi bir silahlı çatışmayı önlemek için müzakere edilmiş bir siyasi çözüm sundu. ÖDBG, ordu, HDK ve sivil güçler ile emniyet ve askeri kurumların reformu için siyasi bir anlaşmaya vardı. Çatışmaların başlamasından bir gün öncesine kadar bunun için çabaladı.”
Çerçeve anlaşmanın tarafları ile ordu ve HDK arasındaki iletişimi sürdürerek onları çatışmayı durdurmaya ve sorunları barışçıl bir şekilde çözmeye çalıştığını söyleyen Yusuf, ‘ateşkes amacıyla çatışmayı sona erdirmek ve yansımalarının iç savaşın yeniden başlamasını önleyecek şekilde ele almak için’ söz konusu taraflarla temasları ve görüşmeleri sürdürme sözü verdi.
ABD ve Suudi Arabistan’ın girişimine değinen Yusuf, “ABD-Suudi Arabistan girişimi, şu an yürürlükte olan insani ateşkesi uzatmak ve kapsamlı bir siyasi çözümün başlangıcı olarak kalıcı bir ateşkese dönüştürmek amacıyla doğrudan bir toplantı düzenlemek için önemli ilerlemeler kaydetti. ÖDBG, bu girişimi savaşı sona erdirmek için gerçek bir fırsat olarak güçlü bir şekilde destekliyor. Gerçek şu ki, ÖDBG, feshedilmiş rejimin simalarının orduyu ve HDK’yı çatışmaya sürükleme girişimlerinin farkındaydı. Dolayısıyla herhangi bir silahlı çatışmanın çıkmasını önlemek için müzakere edilmiş bir siyasi çözüm sundu. Ordu, HDK ve sivil güçler arsında 5 Aralık 2022’de siyasi bir çerçeve anlaşmaya varılmış, 15 Mart'ta da emniyet ve askeri kurumların reformu üzerinde uzlaşılmıştı” şeklinde konuştu.


Dün sabah saldırılar sırasında başkent Hartum'da yıkılan bir evden geriye kalanlar (AP)

ÖDBG’nin son güne kadar ordu ile HDK arasında çatışma çıkmasını önlemek için çabaladığını anlatan Yusuf, “İlk günden beri çatışmaya karşıyız. Çatışmayı durdurmak ve anlaşmazlıkları çözmenin tek yolu olarak barışçıl siyasi çözümlerin tercih edilmesi amacıyla ordu ve HDK ile dengeli ve kesintisiz bir iletişim kurmaya devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Sivil güçler arasındaki anlaşmazlıkları ve bölünmeleri’ eleştiren ve onları ‘çatışma ortamı yaratmaktan sorumlu’ tutan Yusuf, “Aralarındaki anlaşmazlıklar, eski rejimin simalarının yeniden siyaset sahnesine dönmesi için uygun bir ortam sağladı. Sivillerin, siyasi geçişi sağlamak ve gelecekteki en kötü senaryolardan kaçınmak için sıkı bir şekilde birlikte çalışma yeteneklerini zayıflattı” dedi.
Eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir rejimini düşüren halk devrimine öncülük eden ÖDBG, çerçeve anlaşmanın imzalanmasının ardından bölündü. Komünist Parti liderliğindeki sol partiler, ardından Cuba'da Sudan Barış Anlaşması'na imza atan silahlı hareketler ÖDBG’den ayrıldı. Ordu Komutanı Abdulfettah el-Burhan tarafından gerçekleştirilen 25 Ekim 2021 darbesini de desteklediler. Daha sonra ‘ÖDBG - Demokratik Blok’ adlı yeni bir ittifak kuruldu. Arap Sosyalist Baas Partisi de çerçeve anlaşmanın imzalanmasının arifesinde ÖDBG’den ayrıldı.
Yusuf, çerçeve anlaşmaya taraf olanların rolü ve ÖDBG'nin savaş sırasındaki rolü ile ilgili olarak birincisi ‘en geniş savaş karşıtı sivil cephenin oluşturulması’ olmak üzere üç alanda çalışmalar yaptıklarını belirterek, “Gerçekten de savaşı durdurmak ve demokrasiyi yeniden tesis etmek için bir sivil cephenin kurulmasını sağlamayı başardık. ÖDBG, şu an Sudan'daki en büyük koordinasyon organı ve ana siyasi güçler, direniş komiteleri, demokratik sivil toplum, profesyonel ve sendika grupları ve ulusal ağırlığa sahip nüfuz sahibi isimler yer alıyor.
ÖDBG’nin üzerinde çalıştığı ikinci alanın ordu ve HDK ile iletişim kurarak onları çatışmayı durdurmaya, kalıcı bir ateşkes için çalışmaya ve çözülmemiş sorunları savaşla değil, barışla çözmeye itmek olduğunu söyleyen Yusuf, üçüncü alanın ise uluslararası toplumu çatışmaya karşı seferber etmek ve uluslararası çabaları daha iyi koordine etmek için bölgesel ve uluslararası iletişim ve çatışmanın durdurulmasına yardımcı olmak için, çatışmadan etkilenenlere düzenli insani yardım sağlanması ve Sudan'ın yaşadığı felakete siyasi bir çözüm bulmak için sıkı koordinasyon kurulması olduğunu vurguladı.
Siyasal İslamcılar ve Ulusal Kongre Partisi (Beşir'in partisi) destekçilerinin de aralarında bulunduğu çatışmanın sürmesini destekleyen ve çatışmanın çıkmasından ÖDBG’yi sorumlu tutarak ÖDBG ile iletişimin kesilmesi çağrısında bulunan grupların yaydıkları yalanlarla mücadele ettiklerini belirten Yusuf, ordu ve HDK komutanlarıyla aralıksız temas halinde olduklarını açıklayarak “Evet, ordu ve HDK komutanlarıyla kesintisiz olarak iletişim halindeyiz ve iki tarafı çatışmayı durdurmaya ve üzerinde anlaşmaya varılan sorunları barışçıl bir şekilde çözmeye çağırıyoruz” dedi. Yusuf, çatışmadan kaynaklanan acil insani duruma müdahale için koordinasyon sağlamak ve çatışmayı sona erdirecek, yansımalarını ele alacak ve tekrar yaşanmasını engelleyecek kapsamlı ve barışçıl bir siyasi çözüme ulaşmak için kalıcı bir ateşkesin sağlanması amacıyla çeşitli temaslar ve görüşmeler sürdüreceklerini de sözlerine ekledi.
Siyasi süreç sözcüsü, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Suudi Arabistan-ABD girişimi, şu an yürürlükte olan insani ateşkesi uzatmak ve kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşmanın başlangıcı olarak kalıcı bir ateşkese varmak için doğrudan bir toplantının ayarlanması için önemli ilerlemeler kaydetti.”
ÖDBG’nin Suudi Arabistan-ABD girişimini desteklediğini söyleyen Yusuf, “Bu girişimi destekliyoruz ve tam bir iş birliği içindeyiz. Girişim, çatışmanın sona ermesi için gerçek bir fırsatı temsil ediyor. Girişim ve onunla koordinasyon sağlayan uluslararası toplumla sürekli iletişim halindeyiz. Acil ve kalıcı bir ateşkese ulaşmak, insani durumu ele almak ve sürdürülebilir bir siyasi çözüm elde etmek için entegre çabalar üzerinde çalışıyoruz” şeklinde konuştu.
ÖDBG’nin ‘Sudanlı taraflar arasında diyalogun başlatılmasına uygun zemin hazırlayan ve sorunları silahlarla değil diyalog yoluyla çözmelerine yardımcı olan olumlu bir uluslararası rolü desteklemeye’ hazır olduğunu ifade eden Yusuf, ‘çatışmadan etkilenenlerin acil insani ihtiyaçlarını karşılamak için geniş bir uluslararası eylem’ çağrısında bulundu.
Yusuf, şunları söyledi:
“Platformların çoğalmaması ve çatışmayı sona erdirmek için harcanması gereken çaba ve zamanın boşa gitmemesi için çatışmanın durdurulması için başlatılan tüm uluslararası ve bölgesel girişimler arasında sıkı bir koordinasyon kurulmasını bekliyoruz.”
Uluslararası tarafları çatışmayı körükleyebilecek ya da uzatabilecek her türlü açıklamadan ve eylemden kaçınmaya çağıran Yusuf, “Uluslararası ve bölgesel tarafların, çatışmanın, devam etmesi halinde bölgesel ve küresel çapta yıkıcı etkileri olacak olan bu çatışmanın sona erdirilmesinde gerçek çıkarları söz konusu” diye konuştu.
Çatışmanın en kısa zamanda sona ermesinin umduğunu söyleyen Yusuf, ‘ülkenin çöküşü’ konusunda uyararak “Çatışmanın geç olmadan bir an önce sona ermesini umuyor ve bunun için çalışıyoruz. Bu, ülkenin çöküşüne ve yıkımına yol açacak kanlı bir çatışmadır. Umudumuzun kaynağı, halkın çatışmayı reddeden vakarlı duruşudur. Bunun kaybedenin bir ülkenin kendisi olduğu ve hiçbir yararı olmadığı inancı şekillenmeye başladı.
ÖDBG’yi çatışmanın sorumlusu olmakla suçlayan siyasal İslamcıların tehditlerine değinen Yusuf, Sudan Âlimleri Heyet Başkan Yardımcısı Dr. Abdulhay Yusuf’un öldürülmeleri çağrısında bulunması, Ulusal Kongre'nin eski başkent sorumlusu Enes Ömer'in muhalefetin karşısına tutuklanmaktan daha fazlasıyla çıkacaklarına dair sözleri ve diğer üstü kapalı tehditlerle ilgili olarak, “Bu kişiler, 30 yıldır Sudan halkına karşı suçlar işleyen, milyonlarca insanı öldüren ve yerinden eden bir suç örgütünün üyeleridir. Halen dökülen bunca kana rağmen doymadılar. Tehditleri, onların aşırılık yanlısı terör projesini ortaya koymaktadır. Siyasal İslamcılar ve eski rejimin destekçileri tarafından savrulan tehditler, insan hakları savunucularını korkutamaz. Bu bizi hiç korkutmuyor. Çünkü burası bizim ülkemiz. Nasıl tehditler savururlarsa savursunlar ülkemize karşı milli görevimizi yerine getirmekten asla geri adım atmayacağız. Biz bu savaşı durdurmak için çalışıyoruz ve onun davullarını çalanlara boyun eğmeyeceğiz. Daha önce yaptıkları gibi Sudanlıların çoğunun kanı dökülse bile iktidara geri dönmeyi hedefliyorlar. Hatta dini suç eylemlerine alet etmeye çalıştılar. Çatışmayı sona erdirerek, zulmün ve hegemonyanın olmadığı sivil, demokratik bir sürece dönerek vatanı parçalanmaktan korumaya ve insanların hayatını kurtarmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
Başka herhangi bir siyasi seçenekten bahsetmeden önce çatışmayı sona erdirmeyi başlıca öncelik olarak gören Yusuf, “Şu an önceliğimiz çatışmayı durdurmak. Çatışmanın, Sudan halkının demokratik bir sivil yönetime yönelik umutlarını ve özlemlerini kırmadığına eminiz. Bu da sivil sürecin istikrarı, güvenliği, barışı, kalkınmayı, özgürlüğü ve halkımız için iyi bir yaşamı garanti eden her şeyi sağlamanın en iyi yolu olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtladı” yorumunda bulundu.
Yusuf, ordu ile HDK arasındaki çatışmanın ülkedeki siyasi sürece olan etkisine ve taraflar arasında imzalanan çerçeve anlaşmanın sonu olup olmayacağına dair şunları söyledi:
“Çatışmanın 15 Nisan'da patlak vermesiyle kesintiye uğrayan siyasi sürecin geleceğine dair konuşmak için henüz çok erken. Şu anda en acil ulusal önceliğe yani çatışmanın derhal ve geç kalmadan durdurulmasına odaklanmış durumdayız. Çerçeve anlaşma, Sudan halkının büyük bir kesiminin özlemlerini ifade eden çok sayıda temele ve ilkeye sahip. Bunların başında siyasetten tamamen uzaklaşmış tek bir profesyonel ve ulusal ordunun oluşturulmasını sağlayacak tam bir sivil otoritenin kurulması, emniyet ve askeri kurumlarda reform yapılması ve ülkeyi özgür ve adil seçimlere taşıyacak bir geçiş sürecinin başlamasıdır. Çatışma, bu ilkelerin ve temellerin silahlara, ölüme ve yıkıma karşı mükemmel bir çözüm ve nesnel bir alternatif olduğunu teyit ediyor.”



Mahmud Abbas, Şarku’l Avsat’a konuştu: Gazze, Filistin Yönetimi’nin sorumluluğundadır; saldırılar sona erdiğinde hemen harekete geçeceğiz

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)
TT

Mahmud Abbas, Şarku’l Avsat’a konuştu: Gazze, Filistin Yönetimi’nin sorumluluğundadır; saldırılar sona erdiğinde hemen harekete geçeceğiz

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi’nden sorumlu olup, ‘Filistin halkına yönelik saldırılar biter bitmez’ üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu belirtti. Abbas, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajında, “Gazze Şeridi’nden biz mesuldük, halen mesulüz ve mesul olmaya da devam edeceğiz” ifadesini kullandı.

Röportajın devamında Aksa Tufanı saldırısının herkes için sürpriz olduğunu söyleyen Abbas, “Kimse bunu beklemiyordu” dedi ve Filistin Yönetimi’nin ‘Filistin halkının yeni bir Nekbe (felaket) yaşamaması için’ Arap, bölgesel ve uluslararası tüm taraflarla birlikte hareket etmeye kararlı olduğunun altını çizdi.

Abbas, Suudi Arabistan’ın Filistin meselesine ilişkin tutumlarını ‘tarihî, onurlu, soylu ve tutarlı duruşlar’ şeklinde niteledi ve Suudi Arabistan’ın ‘bilhassa bölgenin ve dünyanın sahne olduğu bu tehlikeli koşullar altında’ Filistin devletinin tanınması meselesini herhangi bir kapsamlı barışın ve normalleşmenin önünde tutan açıklamasına dikkat çekti.

Başkan Joe Biden yönetiminin, bağımsız bir Filistin devleti kurulmasıyla sonuçlanacak siyasi çözüm sürecini derinleştirmek için İsrail hükümetine ‘gerçek anlamda ve ciddi bir baskı’ uygulamadığını düşünen Abbas, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun barış süreci önünde bir ‘engel’ haline gelmesinden sonra da artık ‘İsrailli bir ortağın’ olmadığından bahsetti.

Abbas, yeni bir hükümetin kurulması meselesinin de Filistin’in iç meselesi olduğunu ifade etti ve şöyle dedi:

“Filistin’in bağımsız kararını koruma yolunda ağır bedeller ödedik ve kimsenin bu karara müdahil olmasına ya da bunu kontrol etmeye çalışmasına müsaade etmeyeceğiz.”

Röportajın metni:

 -Sayın Başkan, bir Filistin devletine giden yolda mı ilerliyoruz yoksa ikinci bir Nekbe yolunda mı?

-Tüm Filistin ulusal konseylerinin kararlarına göre başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurmak, ulusal sabitelerimizdendir. Dünyanın çoğu ülkesinin tanıdığı Filistin devletimizin bağımsızlığını somutlaştırmak için sürekli ve özenli bir şekilde çalışıyoruz ve bu devletin tam bir uluslararası tanımaya mazhar olması ve Birleşmiş Milletler’deki (BM) konumunun tam üye ülke statüsüne yükseltilmesi için gayret gösteriyoruz. Bu esnada halkımız, onu kendi topraklarından söküp atmayı hedefleyen tüm girişimlere karşı koyacaktır. Biz de gerek Gazze Şeridi’nde gerekse Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te tehcirin önüne geçerek, Filistin halkının yeni bir felaket yaşamasını önlemek için ilgili Arap, bölgesel ve uluslararası taraflarla her düzeyde hareket edeceğiz. Tüm dünyayı, özellikle de ABD yönetimini bu konuda uyardık ve böyle tehlikeli bir adımın hem bölge hem de dünya için feci sonuçlar doğuracağına ve bölgeyi bir istikrarsızlık haline sokacağına işaret ettik.

İSRAİL’İN BÜYÜK HATASI

-Gazze’nin yaşadığı felaketi durduracak çözümün özellikleri nedir?

-Gazze ve Filistin topraklarının geri kalanı, benzeri görülmemiş bir felaket yaşıyor. İsrail ölüm makinesi, Filistinli varlığın tüm bileşenlerini ortadan kaldırmak için sistemli ve planlı bir tahribat uyguluyor. Zannediyor ki bu uygulamalar kendisine güvenlik ve istikrar sağlayacak. Ama bedelini ağır ödeyeceği büyük bir hata yapıyor. Çünkü güvenliği ve barışı sağlamak için tek çözüm; bu savaşı hemen durdurmak, işgal ordusunu bir karış toprak koparmadan Gazze Şeridi’nin tamamından çekmek ve Gazze Şeridi’ne insani ve tıbbi yardımların girişini hızlandırmaktır. Zira biz, bedeli ne olursa olsun Filistin halkının topraklarından tehcir edilmesine asla izin vermeyeceğiz.

Tüm bunlardan sonra uluslararası meşruiyet kararlarına ve Arap Barış Girişimi’ne dayalı bir siyasi çözüm için hazırlık yapmak gerekir. Bu çözüm de Filistin devletinin tanınması, bu devletin BM Güvenlik Konseyi kararıyla BM’ye tam üyelik kazanması ve iki devletli çözüme uygun olarak bağımsız Filistin devleti çözümünü somutlaştırmak üzere, 1967 sınırlarında ve başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti topraklarına yönelik İsrail işgalini durduracak belirli bir takvime ve uluslararası teminatlara sahip bir uluslararası barış konferansının düzenlenmesi ile başlar.

İsrail, Filistin halkına karşı güvenlik ve askerî temelli her türlü çözümü denedi ve bunların başarısızlığı ispatlandı. Şimdi uluslararası meşruiyet kararlarının ve uluslararası hukukun uygulanmasına ilişkin olarak uluslararası toplumun, özellikle de ABD yönetiminin sözünü söyleme vaktidir.

-ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken size, Filistin devletinin resmi olarak tanınmasına ilişkin bir taahhüt iletti mi?

-ABD yönetimi yetkilileriyle birkaç defa (Blinken’la beş defa, Jake Sullivan ve William Burns ile defalarca) görüştük ve kendilerinden iki devletli çözüm ve uluslararası meşruiyete dayalı barışı sağlama çabalarının desteklenmesi hakkında vaatler duyduk. Onlarla derin ve devam eden bir diyalog mevcuttu, ancak sahada herhangi bir şey değişmedi. Yani bu sözlerin pratik uygulamasını görebilmemiz için Başkan Biden yönetimi, sağcı İsrail hükümetine gerçek ve ciddi bir baskı uygulamadı. İşgalci İsrail, siyasi sürecin dayandığı tüm temelleri yıkma yolunda bariz bir yaklaşım sergiliyor, iki devletli çözüm de dahil olmak üzere uluslararası meşruiyet kararlarına alenen karşı çıkıyor, Filistin halkına karşı kapsamlı bir savaş yürütüyor ve bilhassa Gazze Şeridi’nde kanlı kıyımlar ve etnik temizlik, Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te ise ırkçı ayrımcılık ve şiddet suçu işliyor.  

FOTO: Abbas, geçtiğimiz çarşamba günü Ramallah’ta Blinken’ı ağırladı (AFP)
Abbas, geçtiğimiz çarşamba günü Ramallah’ta Blinken’ı ağırladı (AFP)

ABD, bu işgale himaye ve destek sağlamaya devam ediyor. Bu da bizi, bizim ne duyduğumuzun ya da ABD yönetiminin ne söylediğinin bir önemi olmadığını, önemli olanın sahada olup bitenler olduğunu söylemeye sevk ediyor. Herkes için güvenlik ve istikrar sağlayacak ve uluslararası meşruiyete dayalı net ve ciddi bir siyasi süreç yolunda ilerleyebilmemiz için ABD yönetiminden uygulama talep ediyoruz.

ÇÖZÜM İÇİN ‘SAMİMİ BİR AMERİKAN İRADESİ’ LAZIM

-Güvenlik Konseyi kararı ya da başka bir formül yoluyla siyasi ufku açacak bir mekanizma tasavvuru var mı?

-Mekanizma belli; sadece uygulama gerekiyor: BM Güvenlik Konseyi’nin Filistin devletinin BM’ye tam üyeliğine dair bir karar açıklaması ve BM gözetiminde tüm uluslararası tarafların katılacağı bir uluslararası barış konferansı düzenlenmesi. Bu konferansın ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına ve uluslararası hukuka uygun olarak tüm tarafların bağlı kalacağı ve belirli bir takvime dayalı olacak siyasi bir süreçle ve açık uluslararası teminatlarla desteklenen bir eylem mekanizması ortaya koyması lazım. Bunun için de başta ABD yönetimi olmak üzere samimi bir uluslararası irade gerekiyor.  

-Filistin devletinin kurulması için İsrail devletinin tanınması ve İbrani devletine uluslararası güvenlik garantileri sunulması şart mı?

-Oslo Anlaşması’na göre Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İsrail arasında karşılıklı tanıma gerçekleşti ve buna dayalı olarak uluslararası garantili geçici ikili anlaşmalar imzalandı. Geçici bir anlaşma vardı; bunu tüm nihai statü sorunları çözüldükten ve Filistin ile İsrail devletleri arasında bir barış anlaşması imzalandıktan sonra kalıcı bir anlaşma izleyecekti.

İsrail’in uzlaşmazlığına, tüm uluslararası meşruiyet kararlarına yönelik itirazına, hatta uluslararası hukuka meydan okumasına rağmen biz kendi açımızdan, bir Filistin devletinin mevcut olduğunun ve kurumlarının en iyi uluslararası standartlara göre faaliyet yürüttüğünün bilinciyle üzerimize düşen tüm yükümlülükleri yerine getirmeyi taahhüt ettik. Bu gerçekleştiğinde ilgili taraflar arasında anlaşmaya varılan teminatlarla, Filistin ve İsrail devletleri arasında tanıma, mevcut ve karşılıklı olacaktır. Artık gerekli olan, İsrail’in Filistin devletini tanımasıdır.

-Hamas’ın FKÖ’ye katılımı, FKÖ’nün daha önce tanıdığı gibi Hareketin de İsrail’i tanımasını gerektiriyor mu?

-Defalarca söyledik ve vurguladık: FKÖ, Filistin halkının tek ve meşru temsilcisidir. FKÖ’ye katılmak isteyenler, örgütün temsil birliğine, açık siyasi programına ve uluslararası yükümlülüklerine bağlı kalmalı ve FKÖ’nün tüm uluslararası taraflarla imzaladığı ve o temel üzerinde Filistin Ulusal Yönetimi’nin kurulduğu anlaşmaları kabul etmelidir. Bu yüzden FKÖ’nün tüm Filistinlilerin evi olduğunu kabul ederek, örgüte üyelik kapısının Filistin siyasi eyleminin tüm temsilcilerine açık olduğunun, ancak örgütün temsil birliğine bağlı kalmak ve örgütün Arap ve uluslararası düzeydeki yükümlülükleriyle Filistin ulusal konseylerinin kararlarına saygı duymak gerektiğinin her zaman altını çizdik.

‘ERTESİ GÜN’ MESELESİ

-Filistin Ulusal Yönetimi, savaşın ‘ertesi gününde’ Gazze Şeridi’ni yönetmeye hazır mı?

-Filistin Ulusal Yönetimi, Gazze Şeridi’ni hiç terk etmedi ki geri dönsün. Hamas hareketinin 2007 yılında darbe yapmasından bu yana Filistin hükümeti, (elektrik ve su, yakıt, hastaneler, emekli maaşları ve sosyal kalkınma için) Gazze Şeridi’ne aylık 140 milyon dolardan fazla ödeme yapıyor. Bu, bizim Gazze’deki halkımıza karşı vazifemiz. Gazze Şeridi’nden biz mesuldük, halen mesulüz ve mesul olmaya devam edeceğiz ve Batı Şeria ile Doğu Kudüs gibi diğer Filistin topraklarında nasılsa Gazze Şeridi’ndeki halkımıza ve evlatlarımıza karşı da görevlerimizi yerine getireceğiz. Gazze Şeridi’ndeki halkımıza yönelik saldırılar biter bitmez halkımızın sıkıntılarını hafifletmek için çalışmalara başlamaya ve Filistin Ulusal Yönetimi olarak nerede olurlarsa olsunlar Filistin halkının tüm evlatlarına karşı üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye hazırız.  

-Filistin Yönetimi’nin kurumları, bu rolü yerine getirebilir mi? Blinken, Yönetimin yeniden düzenlenmesini talep etti mi? Teknokrat bir hükümet mi istedi yoksa bir uzlaşma mı?

-Filistin devletinin kurumları, en yüksek uluslararası standartlara uygun olarak inşa edilmiştir ve gerek Batı Şeria’da gerek Gazze Şeridi’nde gerekse Doğu Kudüs’te üzerine düşen görevleri olabildiğince mükemmel bir şekilde yerine getirebilir. Yeni bir Filistin hükümetinin kurulması; bölgesel veya uluslararası dış taleplere kulak vermek adına değil, Filistin halkının yüksek çıkarlarını gözetmek ve korumak için alınan, Filistin’e ait bir iç karardır. Filistin’in bağımsız ulusal kararını koruma yolunda ağır bedeller ödedik ve kimsenin bu karara müdahil olmasına ya da bunu kontrol etmeye çalışmasına müsaade etmeyeceğiz.

Suudi Arabistan’ın ‘şerefli ve tarihî’ tutumu

-Suudi Arabistan’ın Filistin devletinin tanınmasını kapsamlı barışın ve normalleşmenin önünde tutan açıklamasını memnuniyetle karşıladınız. Suudi Arabistan’la ilişkilerinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

-Kurucu Kral Abdülaziz Âl-i Suud’un (Allah rahmet eylesin) döneminden Hadim-i Harameyn-i Şerifeyn (İki Kutsal Mescidin Hizmetkârı) Kral Selman bin Abdülaziz’in ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın dönemine kadar Suudi Arabistan Krallığı, Filistin halkına ve onun haklı davasına karşı tarihî, şerefli, soylu ve tutarlı duruşlar sergiledi.  

FOTO: Prens Muhammed bin Selman ile Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın daha önceki görüşmesinden bir kare (SPA)
Prens Muhammed bin Selman ile Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın daha önceki görüşmesinden bir kare (SPA)

Suudi Arabistan’ın, Krallığın Filistin meselesine ilişkin tutumlarını ve sabitelerini teyit eden açıklaması, bu büyük yolculuğun, Krallığın Filistin’e ve halkına karşı daima sergilediği cesur duruşun ve Filistin halkının özgürlük, bağımsızlık ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız devletini kurma haklarını somutlaştırmaya dönük özenli çabalarının devamından başka bir şey değildir. Bilhassa bölgenin ve dünyanın içinden geçtiği bu tehlikeli koşullarda Suudilerin bu köklü ve sağlam desteğine hepimizin güveni var. Bu destek, uluslararası meşruiyet kararlarıyla ve Arap Barış Girişimi’yle tutarlıdır ve aynı zamanda Suudi Arabistan Krallığı ile Filistin devleti arasındaki sürekli istişareyle koordinasyonun boyutunun ve bizi birbirimize bağlayan kardeşlik ilişkilerinin gücünün bir ifadesidir. Hadim-i Harameyn-i Şerifeyn Kral Selman bin Abdülaziz ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman başta olmak üzere Suudi yönetimiyle sürekli iletişim halindeyiz.

NETANYAHU BİR ENGEL TAŞI

-Sizce Binyamin Netanyahu, barış arayışında ortak rolünü oynamaya halen uygun mu?

-Açıkça söylüyoruz: Şu an adil ve kalıcı barış üretmek için İsrailli bir ortak yok. Netanyahu’nun uluslararası meşruiyete ve hukuka dayalı bir siyasi çözüme varmanın önünde açıkça engel teşkil ettiğini tüm dünyaya söyledik. O, Filistinlilerle İsraillilerin başarısızlığı defalarca ispatlanan güvenlik çözümleri ve savaşlar yerine güvenlik ve istikrarla yaşamaları için barışın sağlanması ve işgalin sona erdirilmesi gerektiğine inanmıyor ve aynı yolda ilerlemekte ısrar ediyor.

Kanaatimce dünya, görüş birliğine vardı ve Netanyahu’nun İsrail’in yürüttüğü savaşı durdurmak için halihazırda harcanan uluslararası çabaların önünde bir engel haline geldiğine dair sözlerimizin doğru olduğunu artık gayet iyi biliyor. Uluslararası meşruiyete dayalı bir siyasi yolun izlenmesi, şu an yaşanan ve tüm bölgeyi sıkıntıya sokan krizlerin ve gerilimin tekrarlanmasının önüne geçecektir. Netanyahu’nun iki devletli çözümü reddeden açıklamaları ve Gazze’ye karşı ilan ettiği savaşın sürdürülmesi, onun barış, güvenlik ve istikrar yolunun açıkça karşısında olduğunun bariz bir göstergesidir. O, sadece işgalin, güç kullanmanın ve yerleşimin mantığına inanıyor.

-Netanyahu, UNRWA’ya karşı yaygın bir kampanya yürütüyor. Bu meseleye nasıl bakıyorsunuz?

-Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA), yurtlarından zorla uzaklaştırılan Filistinli mültecilere hizmet için 18 Aralık 1949 tarihli ve 302 sayılı BM kararıyla kuruldu. Filistinlilerin davası, 194 sayılı karar da dahil olmak üzere ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına uygun olarak adil bir şekilde çözülene kadar da faaliyetini sürdürecek. Diğer nihai statü meseleleriyle birlikte mülteci meselesi, Filistin meselesinin özünü oluşturuyor.  

UNRWA’yı feshetme yönündeki tehdit, milyonlarca Filistinlimizi haksız ve insanlık dışı bir şekilde cezalandırma tehdididir. Filistinliler 1948 yılında topraklarından zorla göç ettirildi. İsrail onlara karşı suç işlemeye devam ediyor; Gazze Şeridi’ndeki soykırım savaşı da bunun son örneği. Herhangi bir adım atmadan önce UNRWA’nın yürüttüğü soruşturmanın sonuçlarını beklemek gerektiğini tüm dünyaya söyledik. Ancak açıkça görülüyor ki uluslararası meşruiyete ve hukuka aykırı olarak, Filistin meselesini tümüyle bitirmek üzere mülteci meselesini ortadan kaldırmaya dönük projelerini hayata geçirebilmek için UNRWA’yı saf dışı bırakmaya ve rolünü bitirmeye çalışan bir ülke var. Buna asla müsaade etmeyeceğiz. Bunun önüne geçmek için ilgili ülkelerle ve odaklarla temasa geçtik.

-Hamas’ın ‘ertesi gün’ Gazze’de iktidar olamayacağını kabul ettiği doğru mu? Bunun karşılığında ne istiyor?

-Bu soruyu Hamas’ın cevaplaması gerekir.

BATI ŞERİA’YI TUTUŞTURMA ÇABALARI

-Batı Şeria’da yeni bir intifadanın patlak vermesinden endişe ediliyor mu?

-İsrailli işgal yetkilileri, Gazze Şeridi’nde Filistin halkına karşı saldırılarını başlattıklarından beri öldürme, tutuklama, Filistin şehirlerine, köylerine ve kamplarına baskınlar düzenleme ve halkımıza karşı çirkin suçlar işlemeleri için terörist yerleşimcilere koruma sağlama yönündeki politikalarıyla Batı Şeria’yı ve Doğu Kudüs’ü alevlendirmeye çalışıyor. Başta ABD yönetimi olmak üzere tüm dünya ülkeleriyle iletişime geçtik ve onlara İsrail’in bu uygulamaları devam ettiği takdirde olayların kontrol edilemeyecek ve sonuçları öngörülemeyecek şekilde alevleneceğini bildirdik.

FOTO: Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)

Gelgelelim İsrail’i bu suçları durdurmaya sevk edecek gerçek ve ciddi bir baskı yok. Buna rağmen biz, sükuneti korumak ve gerilimin tırmanmasını önlemek için çabalarımızı sürdürüyoruz. Bunu da halkımızı korumak ve işgalci İsrail’in durumu fırsat bilip olayları yeni bir intifadanın patlak vermesine yol açacak şekilde alevlendirmesine engel olmak için yapıyoruz. Çünkü onların amacı, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin topraklarına yönelik İsrail işgalini sona erdirecek ve uluslararası meşruiyet kararlarına dayalı bir siyasi çözüme varılmasının önüne geçmek. İsrail’in gerilimi tırmandırmaya başvurmak ve bölgeyi tedirgin etmek suretiyle ödemekten kaçınmaya çalıştığı siyasi bedel bu çözümdür.  

-Sizinle Hamas liderliği arasında bir görüşme projesi var mı?

-Hamas liderliğiyle görüşmeye karşı değiliz. 2007 yılında gerçekleşen darbeden bu yana onlarla bir araya geliyoruz. Darbeyi sona erdirmek için Mekke, Mısır, Cezayir ve diğer yerlerde yapılan ve en sonuncusu el-Alameyn’deki olan anlaşmalar gibi pek çok anlaşma imzaladık. Bölünmeyi sona erdirmek için sarf edilen tüm Arap ve uluslararası çabalara da karşılık verdik. Bölünme meselesinin arkamızda kalması için uymamız gereken hususlar var. Bölünmenin tüm sonuçlarını ve tezahürlerini sona erdirmek, bunlardan biri. Böylece tek bir otoritemiz, tek bir meşru ordumuz ve tek bir yasamız olur. Ayrıca FKÖ’nün Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğunu kabul etmek, örgütün uluslararası anlaşmalarına bağlı kalmak ve sonra da genel seçimler için hazırlık yapmak gerekir. Kimi seçeceğine sandık yoluyla karar verecek olan, Filistin halkıdır. Daha önce bu konuda başarılı tecrübelere imza attık. En üst düzeyde dürüstlüğe ve şeffaflığa uygun olarak üç genel seçim gerçekleştirdiğimizi söyleyen uluslararası toplum da buna şahit.

-Aksa Tufanı operasyonu ya da ilk gün gerçekleştirdiklerinin boyutu sizi şaşırttı mı?

-Saldırı, herkes için sürpriz oldu. Kimse bunu beklemiyordu. 2007 yılındaki darbeden bu yana Hamas’la bir alakamız yok. Dünyadaki kardeşlerin ve dostların bu bölünmeyi sona erdirmek için ortaya koyduğu tüm girişimlere rağmen Hamas liderliği, içi boş bahaneler ileri sürerek bu girişimlerden kaçınıyor. En son Filistinli grupların genel sekreterlerinin geçtiğimiz temmuz ayında Mısır’ın el-Alameyn kentinde yaptığı toplantıda da böyle oldu. O zaman uzlaşma ve FKÖ’ye katılma konusu tartışıldı ve meselelerin takibi için bir komisyon oluşturulması kararlaştırıldı. Hamas, toplantılara katılım davetine henüz cevap vermedi. Bunu hep yapıyor.

-Yerinize vekil atamayı düşündünüz mü? Gazze’yi yönetmek için Arap veya başka güvenlik ortaklarına ihtiyacınız var mı?

-Bu, Filistin Anayasası’na ilişkin bir konudur. Bu yasa, Filistin Ulusal Konseyi toplanmadıkça ya da genel seçimler yapılıp, bu maddenin değiştirilmesini onaylayan yeni bir yasama meclisi seçilmedikçe değiştirilemez. 

Sorunun ikinci kısmına gelecek olursak; Arap kardeşlerimizle her konuda sürekli istişare ve koordinasyon halindeyiz. Güvenlik meselesine gelince; Filistin Ulusal Yönetimi, Gazze Şeridi’ndeki yetkilerini yeniden devraldığında ve orada siyasi merci haline geldiğinde Gazze Şeridi’ni yeniden inşa sürecine katkı sağlamaya hazır tüm taraflarla iş birliğine olumlu bakacağız.