Afrika: Bir iç savaşın küllerinden yeni bir savaşın kıvılcımlarına

Eduardo Ramon
Eduardo Ramon
TT

Afrika: Bir iç savaşın küllerinden yeni bir savaşın kıvılcımlarına

Eduardo Ramon
Eduardo Ramon

Ahmed Mahir*
Sudan’da “iki generalin savaşının” devam etmesine ilişkin uyarıya, daha kötüsüne hazırlıklı olma uyarısı eşlik ediyor
Sudan’da Abdulfettah el-Burhan liderliğindeki Sudan ordusu ile Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki savaş devam ederken kriz günden güne büyüyor. Savaşın devam edeceğine ilişkin uyarılara, daha kötüsüne hazırlıklı olma uyarıları eşlik ediyor. Kıtanın her türlü savaşla dolu tarihi, bu korkuları doğrulayabilir. Bağımsızlık sonrası yetmiş yıllık modern Afrika tarihinde alınan en önemli ders ve ibretlerden biri, bu iki adam arasında yaşanan çatışmaların yeni bir savaşı ateşleyebileceğidir.
Şimdiye kadar bu iki liderden hiçbiri, iç savaşı henüz doğmamışken öldürme teşebbüsünde bulunmadı. Halbuki bulundukları bölgede ortalama iç savaş süresi uzun. Nitekim bu bölgede savaşlar, 15 ile 20 yıl arasında değişiyor. “İki generalin savaşında” herhangi birinin zaferi, Sudanlıları uyutmayan bir mesele sayılmaz. Zira ordunun sivil, ekonomik ve siyasi hayat üzerindeki kontrolüne karşı çıkan hareketin siyasi aktivisti Nadir Abdurrahman’ın Al-Majalla’ya verdiği röportajda belirttiği üzere zaten “ikisi de kaybeden”.
O ve sivil hareketteki benzerleri için tek endişe kaynağı, “Sudan’ın kaynakları üzerinde hâkimiyet kurmak uğrunda insani bir hırsla körüklenen bir savaşta ülkenin gasp edilip iki tarafı destekleyen silahlı kabilelerin elinde rehin kalmasıdır.”

“Bizim için tek endişe kaynağı, Sudan’ın kaynaklarını kontrol etmek uğrunda insani bir hırsla körüklenen bir savaşta ülkenin gasp edilip iki tarafı destekleyen silahlı kabilelerin elinde rehin kalmasıdır.”                   -Siyasi aktivist Nadir Abdurrahman-

Afrika ülkelerinin çoğu, 1950 ve 1960’lı yıllarda Birleşik Krallık ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinden bağımsızlığını kazandı. O zamanda itibaren Sudan, Güney Sudan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Somali ve Etiyopya gibi birçok ülkede etnik ve kabilevi savaşlar patlak verdi. Çatışma, hastalıklar ve kıtlık neticesinde yüz binlerce kişi öldü, on binlerce kişi kayıplara karıştı ve kaçırıldı, milyonlarca insan da ülke içinde veya dışarıya göç etmek zorunda kaldı.
Sudan, 1956’da bağımsızlığını elde ettikten sonra yaklaşık 11 yıllık bir zaman dilimi haricinde, psikolojik istikrar ve barışın tadına varamadı. Hatta kuzeyi ile güneyi arasındaki ilk iç savaş, 1955 yılının sonlarında, o zamanki Britanya hükümetinin sömürge dönemi sona ermeden önce güneylilere danışmadan Sudan’ın güneyi ile kuzeyini tek bir idare altında birleştirmesinden sonra meydana geldi. Çoğu savaşta silahlı çekişme şimdi Sudan’da olduğu gibi iki lider arasındaki bir söz dalaşı ya da şiddetli bir anlaşmazlıkla başlar. Çok geçmeden silahlı çatışmalar baş gösterir ve bunlar bir iç savaşa, kanlı ve uzun süren bir etnik ve kabilevi çatışmaya dönüşür.
Genelde iki taraftan biri ya da her ikisi de savaşmaktan yorulunca ya da askerlerin, milislerin ve ücretli savaşçıların maaşlarını ödeyemez hale gelince, uluslararası ya da bölgesel bir arabuluculukla bir barış anlaşmasına varılır. Sonra iki taraf, aynı masada oturarak zafer işareti yapar ve orada bulunanların yüzüne hiçbir şey olmamış gibi gülümserler. Afrika’daki savaşlar böyle biter.
Halihazırda Afrika’da iç savaş nadiren görülse de ara savaşlar veya önceki savaşlardan tekrar başlayan başka savaşlardan sonra, Doğu Demokratik Kongo Cumhuriyeti (1996’den beri) ve Güney ve Orta Somali (1991’den beri) gibi bazı ülkelerin belirli bölgelerinde günümüze kadar yanmaya devam eden iç savaşlar var.
Bununla birlikte Londra merkezli Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Chatham House’da 2002’den beri Afrika bölümünün başında bulunan Alex Vines’a göre Sudan’daki mevcut çatışmanın bir iç savaşa dönüşmesi uzun sürmeyebilir. Mecelle’ye konuşan Vines, konuyu şu ifadelerle değerlendirdi:
“Siyasi ve askerî ego, el-Burhan ile Hamidti arasındaki çatışmayı körüklüyor. Toprakları geniş ve nüfusu bir milyarı aşan Afrika gibi bir kıtada tek bir kalıp herkese uymaz. Bu ülkelerin çoğu, savaşın uzamasının temel nedenlerini paylaşıyor olsa da savaşların uzun yıllar devam etmesinin sebepleri ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor.”

“Genelde iki taraftan biri ya da her ikisi de savaşmaktan yorulunca ya da askerlerin, milislerin ve ücretli savaşçıların maaşlarını ödeyemez hale gelince uluslararası ya da bölgesel bir arabuluculukla bir barış anlaşmasına varılır. Sonra iki taraf, aynı masada oturarak zafer işareti yapar ve orada bulunanların yüzüne hiçbir şey olmamış gibi gülümserler. Afrika’daki savaşlar böyle biter.”

Uzun vadeli savaş rutini
Afrika’nın bitimsiz savaşlarının sürüp gitmesi ya da yenilenmesine ilişkin birkaç etkenden oluşan temel bir ipucu var; kötü yönetim ve hükümetin yolsuzluğu önemli bir sebep. Chatham House’un 2022 yılında “Afrika’da Hükümet Kurumu: Paradoksal Olgu” başlığı altında yürüttüğü çalışmanın vardığı sonuca göre Afrika ülkelerindeki savaş ağaları ve liderleri; güçlü kurumlar, kamu işlerinin yönetiminde katılımcı demokrasi, hesap verebilirlik, hukukun üstünlüğü ve insan hakları gibi evrensel değerleri baltalıyor. Bunlar, devletin inşası ile ekonomik ve siyasi refahı için temel bir direk olarak kabul edilen değerlerdir. Aynı şekilde erdemli hükümet de adam kayırmaya ve askerî, ekonomik ve siyasi nüfuz sahibi kabilelerle takipçiler ağına dayanan bu liderlerin koltuğu için bir tehdittir.  

“Kabile ittifakları önemlidir, ancak bir savaş başladığında savaşmaya hazır olmalısın; savaş bittiğinde yeniden kardeş olabiliriz. Afrika’daki savaşların durumu budur.”

Afrika’daki savaşların uzamasına yardımcı olan başka etkenler de mevcut. Sözgelimi yabancı müdahale, cezasız kalma, yargılanmadan kurtulma, kabile bağlılığı ve son olarak “siyasi ve askerî girişimciler” bu etkenler arasındadır. Bu “siyasi ve askerî girişimciler” tabiri, Afrika işleri uzmanı İngiliz araştırmacı Alex de Waal’un “Afrika Boynuzu’ndaki Realpolitik: Para, Savaş ve İktidar Ticareti” adlı kitabında kullandığı bir ibaredir. Afrika’daki “siyasi ve askerî girişimci” bol miktarda paraya, silaha ve büyük bir siyasi ve kabilevi etkinliğe sahip kişidir.
De Waal’un kitabında kullandığı ifadeye göre “bu kişiler, çatışmayı insan bağlılığının satın alınabilir ve pazarlanabilir olduğu zihniyetiyle yönetirler. Bu iğrenç ve insanlık dışıdır. Zira insanı, kötü amaçlar uğrunda yalnızca bir alet ve metaya indirger.”
Ona göre Afrika’da savaşan gruplar, savaşa nefret veya ideolojik kutuplaşma bağlamında girmiyor. Meseleye “yeni bir durum” olarak bakıyor. Ve bu “durum”, silahlara ve trajik ama kaçınılmaz sonlara başvurmayı onların gözünde haklı hale getiriyor. Böylece dostluk veya akrabalık bağlarıyla birbirine bağlı insanlar arasında kanlı çatışmalar meydana geliyor.
Afrikalı savaş liderlerinden biri, Afrika Boynuzu’nu ziyaret eden Britanyalı araştırmacı De Waal ile yaptığı bir röportaj sırasında şu ifadeleri dile getirmiş: “Kabile ittifakları önemlidir, ancak bir savaş başladığında savaşmaya hazır olmalısın; savaş bittiğinde (daha doğrusu biterse) yeniden kardeş olabiliriz. Afrika’daki savaşların durumu işte budur.”
* Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Mecelle dergisinden tercüme edilmiştir



Netanyahu’dan Gazze Şeridi'ni tamamen işgal etme tehdidi... ‘Stratejik tuzak’ uyarıları arasında yeni bir iddia

Gazze Şeridi sınırındaki İsrail tankları (AFP)
Gazze Şeridi sınırındaki İsrail tankları (AFP)
TT

Netanyahu’dan Gazze Şeridi'ni tamamen işgal etme tehdidi... ‘Stratejik tuzak’ uyarıları arasında yeni bir iddia

Gazze Şeridi sınırındaki İsrail tankları (AFP)
Gazze Şeridi sınırındaki İsrail tankları (AFP)

Gazze Şeridi'ne karadan ve havadan yardım girişine izin verilmesine yönelik ani kararın ardındaki nedenlere ilişkin açıklamalar farklılık gösterse de, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu kararını verdi. Netanyahu, yaklaşık iki milyon Filistinlinin hayatını tehdit eden kıtlık uyarıları üzerine, savaşı durdurmak ve daha fazla yardımın girmesine izin vermek için, Gazze Şeridi'nin tamamını işgal etmeyi hedefleyen bir plan benimsedi.

İsrail medyası, Netanyahu'nun konuyla ilgili bir karar almak üzere bugün hükümetiyle bir toplantı yapacağını ve ayrıca ‘savaşın üç hedefini nasıl gerçekleştireceği’ konusunda orduya talimat vermek üzere güvenlik kabinesini toplayacağını bildirdi.

İsrail Başbakanı, ‘birlikte durmaya ve birlikte savaşmaya devam ederek savaşın tüm hedeflerini gerçekleştirmenin... düşmanı yenmenin, esirleri kurtarmanın ve Gazze Şeridi'nin bundan sonra İsrail için herhangi bir tehdit oluşturmamasını sağlamanın’ gerekliliğini vurguladı.

Netanyahu üzerindeki baskı artıyor

Analistler, Netanyahu'nun askeri gerginliği artırma eğiliminin, savaşın ilan edilen hedeflerine ulaşmak için belirli bir vizyonun olmadığına ve kararsızlığa işaret ettiğini düşünüyor. Bazı analistler ise Filistinli grupların son günlerde Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli esirlerin görüntülerini yayınlamasının ve bu esirlerden birinin kendi mezarını kazdığını söylemesinin, özellikle de aşırı sağcı bazı bakanların Gazze Şeridi'ne yardım girişine izin verdiği için onu eleştirmelerinin ardından, Başbakan üzerindeki baskıyı artırmış olabileceğini düşünüyor. Bunların başında elbette Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich geliyor. Onlar söz konusu kararı Hamas’a bir hediye olarak nitelendirdiler ve böyle bir karar alınmaması gerektiğini ifade ettiler.

Ancak askeri gerilimin ardındaki gerçek neden ne olursa olsun, yerel medya İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir'in bu öneriye karşı çıktığını bildirdi. Yisrael Hayom gazetesi, ordudaki önemli bir kaynaktan, Genelkurmay Başkanı'nın Gazze Şeridi'nin tamamen işgal edilmesine karşı çıktığını ve bunu ‘stratejik bir tuzak’ olarak gördüğünü aktardı.

İsrail Yayın Kurumu da güvenlik güçlerinin, esirlerin zarar görmesinden endişe duydukları için ordunun daha önce faaliyet göstermediği bölgelerde çatışmanın genişlemesine karşı çıktıklarını belirtti. Ancak Netanyahu'nun isteği tartışmaya açık olmayan bir şekilde kesin görünüyor. Yerel basında yer alan haberlere göre Netanyahu, Zamir'e “Eğer bu sana uymuyorsa, görevinden istifa etmelisin” şeklinde kesin bir mesaj gönderdi. Bu durum, birkaç saat içinde yapılacak toplantı öncesinde siyasi ve güvenlik düzeylerinde derin anlaşmazlıklar ve bölünmeler olduğunu gösteriyor.

İsrail'in en etkili gazetecilerinden ve karar alma çevrelerine yakın isimlerden Amit Segal, Başbakanlık Ofisi’nden bir kaynağın “Karar verildi... Gazze Şeridi'ni işgal edeceğiz” dediğini aktardı.

dfrgty
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları sonucu yükselen dumanlar (Reuters)

Segal'ın aktardığına göre yetkili, “Hamas, tam bir teslimiyet olmadan esirleri serbest bırakmayacak. Şimdi harekete geçmezsek esirler açlıktan ölecek ve Gazze Şeridi Hamas’ın kontrolü altında kalacak” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Jerusalem Post’tan aktardığına göre, savaşın genişlemesi, halihazırda Gazze Şeridi'nin yaklaşık yüzde 75'ini kontrol eden ordunun geri kalan bölgeleri de kontrol altına almasına ve esirlerin tutulduğu düşünülen yerlerde operasyonlar düzenlemesine yol açacak.

İsrail ordusu uyarıyor

New York Post gazetesine göre İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin tamamen işgal edilmesinin, yoğun nüfuslu sivil bölgelerde ve çatışmalardan etkilenmemiş az sayıdaki şehirde askeri varlığın sürdürülmesinin, Hamas hareketinin kalan hücrelerini aramak ve yerlerini belirlemek için yıllar alacağı konusunda uyarıda bulundu.

Böyle bir adım, esirlerin hayatını tehlikeye atabilir. Çünkü son zamanlarda Hamas'ın üyelerine, ellerinde bulunan esirleri İsrail askerleri yaklaşırsa öldürme emri verdiği yönünde haberler çıktı.

Bu gelişmeler ve görüş ayrılıkları, Netanyahu'yu sert bir şekilde eleştirmesiyle tanınan Başsavcı Gali Baharav-Miara'nın görevden alınması için oybirliğiyle alınan kararın ve İsrail Yüksek Mahkemesi'nin bu kararı daha sonra dondurmasının ardından, siyasi ve hukuki bir krizin ortasında geliyor.

sdfrgty
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları sonucu meydana gelen yıkımdan (AP)

Diğer yandan Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi, Komite Başkanı Yuli Edelstein'in görevden alınmasına ilişkin kararı onayladı. Bu karar, Netanyahu'nun hükümette kalması için bunu şart koşan Haredi (Ultra-Ortodoks Yahudi) partilerinin talebine yanıt olarak alındı. Edelstein, zorunlu askerlikle ilgili bir yasa tasarısı sunmakta ısrarcıydı ve bu partiler bunu şiddetle reddediyordu.

Netanyahu’nun son açıklamalarının, Hamas’a baskıyı artırarak hareketi yeniden müzakere sürecine çekmeye ve bazı taleplerinden vazgeçirmeye yönelik bir hamle olabileceği yorumları yapılırken, çok sayıda uzman İsrail ordusunun Gazze Şeridi’nde askeri operasyonlarını daha da yoğunlaştırma kapasitesini sorguluyor. Savaşın 23’üncü ayına yaklaşılmasına rağmen Netanyahu’nun hedeflerinin hâlâ hayata geçirilememiş olması, bu kapasiteye dair soru işaretlerini artırıyor.