Protestolar ve kan… Irak'ta neler oluyor?

Protestolar ve kan… Irak'ta neler oluyor?
TT

Protestolar ve kan… Irak'ta neler oluyor?

Protestolar ve kan… Irak'ta neler oluyor?

Irak güvenlik güçleri ile protestocular arasında geçtiğimiz Salı gününden bu yana devam eden çatışmalarda, en az 31 kişi hayatını kaybetti.
Irak’ta yaşanan bu olaylar, bir yılı aşkın süredir can kaybı yaşanan ilk protestolar oldu.
Iraklılar neden protesto düzenliyor?
DEAŞ’ın hezimete uğramasından iki yıl sonra sayısı yaklaşık 40 milyonu bulan nüfusun büyük bir kısmı, ülkenin sahip olduğu petrol zenginliğine rağmen kötü koşullarda yaşıyor. Ülkenin senelerdir içinde bulunduğu genel güvenlik durumu normale döndü. Ancak yaşanan olaylarda tahrip olan alt yapı, henüz restore edilmedi. Öte yandan çalışma alanları da azaldı. Gençler, sorumluluğu yolsuzluğa bağlarken, bu yolsuzluğa karışan liderlerin kendilerini temsil etmediklerini söylüyor.
Durumun bu derece kötüleşmesinin nedeni ne?
Onlarca yıl komşu ülkelerle süren savaşlar, Birleşmiş Milletler (BM) yaptırımları ve mezhepsel iç savaşların ardından DEAŞ’ın 2017 yılında hezimete uğratılması, Irak’ın barış dönemine girdiğinin bir göstergesiydi. Irak, 1970'lerden bu yana ilk kez ticaretini yürütme konusunda uzun süre özgürlük elde etti. Petrol üretimi ise rekor seviyelere ulaştı.
Ancak kullanılamaz hale gelen alt yapı ve savaşın yıkıma uğrattığı şehirlerde yeniden inşa işlemleri başlatılmadı. Ayrıca silahlı gruplar hala sokaklarda. Yolsuzluk Saddam Hüseyin döneminden bu yana devam etti.
Protestoların ilk kıvılcımı nasıl ortaya çıktı? Kim tarafından düzenledi?
Geçtiğimiz haftanın başında sosyal medya platformlarında yapılan çağrılar sonucu artış gösteren protestolar siyasi bir grup tarafından düzenliyor gibi durmuyor. Ortaya çıkan tabloya göre yetkiler, söz konusu katılımın bu kadar büyük kitlelere ulaşmasını beklemiyordu. Halk öfkesine neden olan başlıca iki sebep; kamu hizmetlerindeki ihmalkarlık ve işsizlik.
Hükümet tarafından atılan bazı adımlar, bu öfke silsilesine katkıda bulundu. En son Silahlı Kuvvetler Genel Komutanı unvanıyla Terörle Mücadele Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Abdulvehhab es-Saidi’nin merkeze çekilme kararı, olayların şiddeti artırdı.
Irak'taki kitlesel protestoların tarihi nedir?
Geçtiğimiz yıl Eylül ayında, ülkenin güneyindeki Basra kentinde yoğunlaşan büyük protestolar meydana geldi. Söz konusu protestolarda yaklaşık 30 kişi hayatını kaybetmişti. O zamandan beri Irak, dağınık protestolara sahne oldu. Ancak bu hafta meydana gelen gösteriler kadar geniş çaplı değildi. Bu,  geçtiğimiz yıl Ekim ayında yönetime geçen Başbakan Adil Abdulmehdi hükümetine karşı gerçekleştirilen ilk büyük protesto oldu.
Protestoların genişleyecek mi? Tehlikeleri neler?
Bu durum, hükümetin ve güvenlik güçlerinin protestoları nasıl ele alacağına bağlı. Hayatını kaybedenlerin sayısının artışı, öfkeyi de artırıyor. Şu ana kadar yaşamını yitiren kişilerin sayısı 31’e yükseldi. Hayatını kaybedenler arasında polis memurları da bulunuyor. Sert bir tepki, protestocuları engelleyebilir. Birçok Iraklı, protestoların arkasında, İran’ın olduğunu düşünüyor. O zamandan bu yana protestolara katılım sınırlı boyuttaydı. Aşiret grupları ve silahlı gruplar gösterilere katıldığı takdirde durum daha da kötüleşecek. Bu hafta ülkenin güneyinde kimliği belirsiz silahlı kişiler ve polis memurları arasında çatışmalar yaşandı.
Hükümet, protestocuların taleplerine yanıt verecek mi?
Hükümet, Iraklılar için iş fırsatlarını iyileştirme taahhüdünde bulundu. Irak Başbakanı, yabancı uyruklu kişileri işten çıkarma vaadinde bulundu. Abdulmehdi, Petrol Bakanlığı ve diğer devlet kurumlarına, işçilerin yüzde 50'sinin Iraklı olması talimatı verdi. Önceki hükümet, geçtiğimiz yıl sağlık, elektrik ve benzeri alanlardaki hizmetleri iyileştirmek için sözler vermişti.
Kaos mezhepsel mi?
Şu ana kadar protestoların mezhepsel bir boyutu olduğu konusunda bir gözlemde bulunulmadı. Bazı mezhepsel gerginlikler devam etse de Iraklıların çoğu, DEAŞ’ın ortaya çıkmasının acı deneyiminden sonra mezhepsel sloganlardan kaçınmaya çalıştı. Başta Bağdat ve çoğunluğunu Şii’lerin oluşturduğu güney şehirleri olmak üzere gerçekleştirilen protestolar, ekonomik ve yaşam koşullarının kötüleşmesi etrafında dönüyor. Ancak etnik ve mezhepsel çevrelerin de müdahalesi söz konusu. Ayrıca öfke, belirli bir mezhebe değil politik bir sınıfa yönelik. Bu protestolar 2012, 2013 yıllarında gerçekleştirilen ve DEAŞ’ın Sünnilerin desteğini kazanmak için kullandığı gösterilerle çelişiyor.
Protestolar, hükümet için ne anlama geliyor?
Hükümet, bu protestoları kontrol altına almakta zorlanabilir. Daha önce gösteriler düzenleyen Şii din adamı Mukteda es-Sadr’ın kitlesini temsil eden parlamenterler de dahil olmak üzere hiçbir siyasi grup ya da parti gösterilere alenen katılmıyor. Protestoların genişlemesi durumunda, hükümetin hangi seçeneklere sahip olduğu bilinmiyor. Şu ana kadar kabine değişiklikleri veya istifaya dair herhangi bir şey rapor edilmedi. Ayrıca Adil Abdulmehdi’yi hükümetin başına getiren siyasi partilerin, Başbakan’ın görevinde kalmaya devam etmesini istemesi muhtemel görünüyor.



Arap dünyasındaki özgürlük tartışması

Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)
Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)
TT

Arap dünyasındaki özgürlük tartışması

Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)
Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)

Mustafa el-Feki
Eski ve modern Arap tarihini araştıran herhangi biri olayların bağlamından, liderliğin doğasından ve yönetimin kalitesinden özgürlüğün her zaman kritik bir konu olduğunu görecektir. Şiirde ve nesirde, övgüde ve hicivde ağırlığı olan bir konuşma özgürlüğünün mirasçısı olan Arapçanın kökenlerinin özgürlük duygusuna ve savunuculuğuna dayandığını keşfedecektir. Burada, ulusal çıkarların sınırlarını aşmayan, ‘diğerleri arasından sivrilme’ mantığıyla şöhret peşinde koşmayan, başkalarının haklarını ihlal etmeyen ve diğerini rencide etmeyen sorumlu özgürlüğü kastediyoruz. Özgürlük, insanlığın yaradılışından itibaren alışık olduğu açık ve net bir kavramdır. “Hiç elleri kelepçeli doğan bir bebek gördünüz mü?” diyenler haklılar.  Zira insan hür yaratılmıştır. Hür yaşar ve hür ölür. Bunlar tartışmaya kapalı konulardır. Ama bizi ilgilendiren, insan hakları arasında öne çıkan özgürlük hakkını, modern dünyamızın içinde bulunduğu mevcut koşulları çerçevesinde Araplara ve Arap dünyasında olan bitenlere özel bir uygulamayla nasıl kullanacağımızdır. Bu yüzden Arap ülkelerindeki özgürlük tartışması ve halkların bu tartışmaya karşı tutumu ile ilgili olarak şu maddeleri ele aldık:
1 - Arap dünyası, son on yıl içinde Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat (buyurgan) rejimlerin çöküşüyle ​​diktatörlüklere darbe vurdu. Bu gelişmelerin ardından bölgedeki siyasi harita, olduğu gibi değişti. ‘Arap Baharı’ olayları, Arap dünyasında daha önce var olmayan bir özgürlüğe kapıyı araladığını kabul etmemize rağmen tartışma konusu olmaya devam ediyor. Ancak tartışmanın koşulları, konunun netleşmediğini anlamamızı sağlıyor. Arap Baharı olaylarının, büyük güçlerin bazı Arap ülkelerinin içinde bulundukları şartlar üzerinden bölgeyi şekillendirmek istedikleri stratejik bir planın ve bu ülkelerde yaygın olan yolsuzluk, ihmalkârlık ve zayıflığın bir parçası olduğunu düşünenlerdenim. Aynı şekilde bu olayların, halkların çektiği acılardan ve yaygın işsizlik oranlarından yararlanılarak değişim sloganlarıyla bu ülkelerin tek bir sisteme dönüştürülmeleri için kullanıldığını da düşünüyorum. Bunu bir kenara bırakalım. Zira bu sistemlerin ömrü, ya devrim niteliğindeki teklifler ya sloganlar sonucunda ya da bazılarının gevşemesi ve kendilerine biçilen ömrün sona ermesiyle bitmiştir.
2 – Araplar bir yanda siyasi bağımsızlık, diğer yanda özgürlükler arasında kemikleşmiş ve yaygın bir kafa karışıklığı yaşıyorlar. Değerler ve fikirlerin kaybolduğu ve özellikle özgürlük tek başına yeterli olmadığından, buna ekonomik özgürlüğün elde edildiği, en kalabalık ve en yoksul sınıfları hesaba katan, çağın ruhuna ve modern teknolojiye ayak uyduran, arzulanan toplumsal dönüşüme de kapıları ardına kadar açan bir reform programının eşlik etmesi gerektiğinden dolayı rahatlığı çağrıştırmayan sahnelerle karşı karşıyayız. Aynı şekilde günümüz dünyasında, gelişmiş ülkelerin geçtiği ve yükselen ulusların her zaman yöneldiği vizyona doğru değişim ve ilerleme yoluyla reform yapabilmemizi zorunlu kılan bazı büyük değişimlerle de karşı karşıyayız. Arapların zamanın medeniyetine çok sınırlı bir yaklaşıma sahip olmaları ve zenginliklerimizin büyük bir bölümünün Arap olmayanlar tarafından kullanılması bizim çıkarımıza değil. Bu yüzden kalıcı bir zihinsel ve entelektüel olgunlaştırma süreci başlatmak da bize düşüyor. Akıl, davranışların belirleyicisidir. Geri kalmışlığın entelektüel bir durgunluk olması gibi değişim de zihinsel bir karardır.
3 – Araplar olarak özellikle büyük bir mirasın gölgesinde yaşadığımız için siyaset ve din arasında bir ayrım yapmamızın zamanı geldi. Memleketimiz semavi mesajların diyarıdır. Bu yüzden dinlerin ve medeniyetlerin döndüğü noktadır. Bu yüzden dinin derinliklerimize kök salması doğal bir durum ve bu iyi bir şey. Fakat asıl sorun, dinin siyasetle iç içe geçmesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden taraflar kendi amaçlarına hizmet etmesi için dini kullanmalarına imkan doğar. Bize din adına farklı bir yaşam tarzı dayatmak isterler. Oysa din tüm bunlardan uzaktır. Özgürlük tartışması, semavi mesajları uzaklaşmadan ya da abartmadan anlamak adına dini ılımlılıkla bağlantılı olmalı. Böylece gerçek din, makasidu'ş-şeriat (dini kuralların amaçları) ile tutarlı olarak hayatımızdaki baskın maneviyat kavramı haline gelir. İslam dünyasında dini siyasete alet etme girişiminin ilk etapta dine zarar verdiğini bile düşünüyorum. Siyasete gelince; siyaset petrol gibidir. Yapışkan ve kirlidir. Sonuç, manevraya, ertelemeye, ilerlemeye ve geciktirmeye başvuran siyasi oyunlar ile dini değerler arasında bariz çelişkinin varlığıyla onu takip edenler ve takipçilerinden nefret edenler karşısında dinin yüce çehresini çarpıtır! Siyaset, ahlak nedir bilmezken din, manevi değerlerin damarı ve bizi daha iyiye götüren inancın kaynağıdır.
4 - Ülkemizde özgürlük tartışması, kimi zaman dinle kimi zaman rejimlerle olmak üzere her defasında geçmişten miras kalan değerlerle kesişiyor. Dolayısıyla özgürlüğün insanların ödediği ve milletlerin uğruna çabaladığı bir bedeli vardır. Bu zorlu denklem, bir yanda özgürlükleri, diğer yanda dini duyguları, diğer yanda ise yönetim sistemlerini uzlaştırmaya başlar. Buna sınıflar arasındaki eşitsizliğinin etkisini ve ekonomik durumun bu mesele üzerindeki etkisini eklediğimizde ortaya bir ikilem çıkar. Eskiler, seçim özgürlüğünün bir somun ekmekle bağlantılı olduğunu söylerler. Bunun siyasi anlamı, özgürlük, ekonominin doğal bir ürünü demektir. Bazıları insanların özgürlük ile arayış içerisinde oldukları ufuklara doğru yola çıkmak arasındaki bağı koparmak için halkların öne atıldığı bir tür diktatörlükten bahsedebilirler.
5 – Özgürlük, doğası gereği göreceli bir meseledir. Mutlak özgürlük, gerçeklikten ziyade kurguya daha yakındır. Özgürlüğün önündeki engeller genellikle eğitim, medya ve dini kurumun rolü gibi diğer faktörlerle ilgilidir. Bu yüzden özgürlükler geniş bir cephede ilerliyor. Toplumun bileşenlerini ve halkın mirasını, geleneklerini ve göreneklerini bir araya getiriyor. Bir ülkede belirli bir zamanda kabul edilebilir olan, başka bir ülkede ve farklı bir zamanda kabul edilemeyebilir. Özgürlük, insan hakları sorunlarının en başında geliyor. Bu yüzden imzalanan farklı sözleşmelerde insan hakları ile karakterize edilen aynı ölçülere sahip olması doğaldır. Düşünce, ifade ve inanç özgürlüğü ortak unsurları olduğundan bu konuda büyük bir eşitsizlik yoktur. Aynı durum, ikamet ve hareket özgürlüğü gibi sınırları başkalarının özgürlüğüyle biten kişisel özgürlükler için de geçerli. Burada ‘özgürlük kültürü’ olarak adlandırılabilecek duruma dikkati çekmeliyim. Özgürlük kültürü, eğitimin kalitesine ve her bireyin kendi birikmiş deneyimlerine bağlı olarak oluşan kültürel bir kalıptır. Eskilerin bir sözü vardır: Senin adına ne suçlar işleniyor ey özgürlük!
Bu söz kültürün, insan davranışı ve sosyal düzeyi olduğuna işaret eder. Özgürlüğün anlamı, her döneme ve mevcut koşullara göre şekillenir ve doğasını anlamada önemli bir faktör oluşturur.
Tüm bu maddelerle Arap dünyasındaki özgürlükler tartışmasını aktarmaya çalıştık. Herkesin ülkelerinin günümüz dünyasında modern toplumların çabaladığı amaç ve hedeflerine ulaşmadaki sorunlarına bağlı olarak özgürlüğün anlamıyla ilgili ortak bir formül ve tek bir kavram belirlemeleri için bir uyarıda bulunmayı istedik. Zaman faktörü her zaman siyasi ve toplumsal hareketle bağlantılı olduğundan, görmezden gelinmesi zor bir dönüm noktasından geçtiğimizi anlamalıyız. Dünya bugün çelişkili akımlarla dalgalanan ve sonuçları halkların çıkarları uğruna bazı özgürlüklerin geçici olarak askıya alınması olan bir salgınla karşı karşıya. Burada, özgürlüğün mutlak hakim olmadığını, zaman ve mekan şartlarının yanı sıra eğitim, kültür ve çağdaş dünyamızdaki diğer gelişim tezahürleri gibi bir takım faktörlere bağlı olduğunu bir kez daha vurgulamalıyız.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.