Suudi Arabistan umre ve Mescid-i Nebevi ziyaretlerini askıya aldı

Mescid-i Haram tavaf alanı (AP)
Mescid-i Haram tavaf alanı (AP)
TT

Suudi Arabistan umre ve Mescid-i Nebevi ziyaretlerini askıya aldı

Mescid-i Haram tavaf alanı (AP)
Mescid-i Haram tavaf alanı (AP)

Koronavirüs (COVID-19) salgınının Suudi Arabistan’da ülke çapında yayılmasını engellemek adına alınan önlemler iki katına çıkarıldı.
Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada ülkede ikamet edenlerin umre ve Mescid-i Nebevi ziyaretlerinin geçici olarak durdurulduğu bildirildi. Aynı saatlerde Suudi Arabistan Sağlık Bakanı Dr. Tevfik er-Rabia yeni tip koronavirüs (COVID-19) bulaşan Suudi Arabistan vatandaşının durumunun stabil olduğu ve onunla temasa geçen 70 kişinin de yetkililer tarafından izlendiğini duyurdu.
Umre ziyaretlerini geçici olarak durdurma kararı, Suudi Arabistan'ın umre ve Mescid-i Nevi ziyaretleri için yabancı ülkelerden gelenlerin giriş vizelerinin askıya alınma kararının bir parçası olarak geldi. Bu çerçevede kararın sürekli olarak gözden geçirilmesi ve bu kararın alınmasının arkasındaki sebeplerin kaybolmasıyla uygulamanın da kaldırılacağı belirtildi.
Suudi Arabistan İçişleri’nde görevli olan bir kaynak, gösterilen küresel çabaları ve başta Dünya Sağlık Örgütü (WHO) olmak üzere uluslararası örgütlerin yeni tip koronavirüs (COVID-19) salgınını önleme, kontrol altına alma ve yok etme adına gösterdiği kararlılığı desteklemek adına Suudi Arabistan’ın Umre ve Mescid-i Nebevi’ye yabancı ülkelerden yapılan ziyaretleri geçici olarak durdurduğunu belirtti. Bunun yanı sıra koronavirüsü tehlikesinin ciddi boyutlara ulaştığı ülkelerden gelen turistlerin giriş vizelerinin ve Suudi Arabistan ile Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkelerin vatandaşlarının ülkeye giriş çıkışlarda ulusal kimlik kartı kullanması da askıya alındı. Yeni tip koronavirüs hakkında son gelişmeleri takip eden ilgili komisyonun tavsiyeleri doğrultusunda Suudi Arabistan vatandaşlarının da umre ve Mescid-i Nevi ziyaretleri geçici olarak durduruldu. Bu çerçevede kararın sürekli olarak gözden geçirilmesi ve bu kararın alınmasının arkasındaki sebeplerin ortadan kalkmasıyla uygulamanın da kaldırılması şartı koşuldu.
Bu sırada Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakan Yardımcısı Dr. Abdulfettah Maşşat yaptığı açıklamada Suudi Arabistan hükümetinin ülkedeki misafirlerin güvenliğini ve emniyetini sağlamak istediğini ve bu güvenliğin en önemli unsurlarından birinin sağlık olduğunu belirtti. Bölgede ve dünyanın çeşitli yerlerinde yayılan salgın sebebiyle virüsün Mekke ve Medine’ye gelmesini engellemek için tedbir amaçlı umre ziyaretlerinin askıya alındığını ve bu kararın geçici olduğunu belirtti. Aynı zamanda virüs hakkındaki gelişmelerin sürekli olarak incelendiği ve ilgili komiteler tarafından virüsün yayılma hızının gözden geçirildiği bilgisini verdi.
Maşşat Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda umre yapan bazı kişilerin yolculuklarında herhangi bir gecikme yaşanması durumuna karşılık otelde 7 bin yatak sağlandığını ifade ederek bu kişiler için kapsamlı bir güvenlik girişimi başlatıldığını söyledi. Ayrıca Suudi Arabistan’da umre yapan kişi sayısının yaklaşık 292 bin kişi olduğuna dikkat çekti.
Meşşat Hac ve Umre Bakanlığının özellikle umre yapanların uçuş tarihlerine göre ülkeden ayrıldığından emin olma ve Mescid-i Haram'da veya havaalanlarında oluşabilecek gecikmeler ve izdiham ile başa çıkma konusunda üstlendiği merkezi rolünü sürdürdüğünü belirtti.
Bunun sağlanması için Medine'deki Kral Abdülaziz Uluslararası Havalimanı ile Prens Muhammed bin Abdülaziz Havalimanı ve Mekke arasında entegre halinde çalışan elektronik bir izleme ağı oluşturuldu.
Suudi Arabistan vatandaşlarının umre ziyaretlerinin geçici olarak askıya alınması kararı, Suudi Arabistan hükümetinin yeni tip koronavirüsün yayılmasını önlemek için sürekli olarak aldığı tedbirler arasında gelen tedbir amaçlı kararlardan biri olarak görülüyor. Sirkülasyon halinde devam eden büyük bir insan kalabalığını ağırlayan iki kutsal camide virüsün yayılmasını engellenmek adına alınan karar, burada bulunan insanların güvence altına alınması konusunda büyük bir önem taşıyor. Suudi Arabistan Hükümeti’nin virüsün Suudi Arabistan Krallığı içerisinde yayılmasını önlemek adına aldığı tedbirler ile uyumlu olan ve gösterilen çabaların devamı niteliğinde olan bu karar, vatandaşların ve sakinlerin güvenliğine yönelik yüksek bir koruma sağlamayı hedefliyor.
Diğer taraftan Suudi Arabistan Sağlık Bakanlığı tarafından dün gece yapılan açıklamada Bahreyn üzerinden İran’dan Suudi Arabistan’a geçen Suudi Arabistan vatandaşı bir kişiye virüs bulaştığı doğrulandı böylece ülkede görülen koronavirüs vakasının ikiye çıktığı duyuruldu. Suudi Arabistan sınır kapısında daha önce İran'da bulunduğunu belirtmeyen hastanın Suudi Arabistan’da geçtiğimiz günlerden duyurulan ilk koronavirüs vakası ile birlikte seyahat ettiği bildirildi.
Bakanlık hastanın şu an hastanede karantina altına alınmış durumda olduğunu, kendisine gereken ilginin gösterildiği ve onaylanmış prosedürlere uygun olarak sağlık hizmeti aldığını bildirdi. Ayrıca hastanın temas ettiği herkesin tespit edilip karantina altına alındığını ve bu kişilerden alınan örneklerin incelenmek üzere Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri’ne (CDC) gönderildiğini ve inceleme biter bitmez tüm sonuçların açıklanacağını söyleyerek vatandaşlara olayın kontrol altında olduğunu belirtti. Bunun yanında bilgilerin resmi kaynaklardan alınması ve söylentilere kulak asılmaması gerektiğini vurgulayarak virüs ile ilgili herhangi bir bilgi almak isteyen kişilerin 937 numaralı çağrı merkezi ile iletişime geçmeleri çağrısında bulundu.
Buna ek olarak Suudi Arabistan Sağlık Bakanı Dr. Tevfik er-Rabia Bahreyn üzerinden İran’dan Suudi Arabistan’a gelen ilk koronavirüs vakasının durumunun stabil olduğunu, hastanelerden birinde karantina altında tutulduğunu ve durumunun yakından takip edildiğini belirtti.
Devletin 17 farklı kurumundan oluşan Koronavirüs İzleme Komitesi'nin her gün yapılan rutin toplantısının ardından açıklama yapan Dr. Rabia, virüs bulaşan kişiyle temas eden 70 kişinin tespit edilip önlem amaçlı karantina altına alındığını ve bu kişilerden örnekler alındığını söyledi. Alınan örneklerin 51’inin incelendiği ve sonuçların negatif çıktığını, diğer kişilerin sonuçlarının çıkmasının ise beklendiğini ifade etti.
Suudi Arabistan Sağlık Bakanı, sağlıklarını güvence altına almak ve hiçbir virüs belirtisinin görülmediğinden emin olmak için iki hafta boyunca bu kişilerin sağlık durumlarının izleneceğini belirtti. Buna ek olarak, Suudi Arabistan KİK ülkeleri vatandaşlarının seyahat etmek için ulusal kimlik kartlarının kullanımının askıya alınmasına yönelik bir karar aldı ve KİK ülkelerinin vatandaşlarının Krallık'a gelmeden önce seyahat ettikleri ülkelerin ilgili makamlar tarafından Suudi Arabistan sınırlarında kontrol edilmesi için pasaport kullanımına geri dönmüştü. Suudi Arabistan'a gelen tüm yolcuların ülkeye giriş yapmalarından on beş gün önce Çin Halk Cumhuriyeti veya İran'da bulunup bulunmadıklarını pasaport yetkililerine bildirmeleri gerektiği çağrısında bulundu ve söz konusu karar virüse karşı alınan diğer önlemlerin içerisinde yer alıyordu.
Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi İşlerinden Sorumlu Genel Başkanı Şeyh Dr. Abdurrahman es-Sudeysi, geçici bir önlem olarak Suudi Arabistan vatandaşlarının umre ziyaretlerinin durdurulmasına yönelik verilen kararın “İslam Şeriatı kurallarına uygun ve mantıklı bir karar” olduğunu söyledi. Sudeysi “Bu karar, feraset sahibi hükümetin, iki kutsal caminin sağlık, emniyet ve güvenliğinin sağlanması konusunda gösterdiği çabaların bir göstergesi olarak gelmiştir. Ayrıca insan hayatının ve ihtiyaçlarının korunmasına öncelik veren İslam Şeriatı’na uygun olarak başarılı ve mantıklı bir önlem sayılan uygulama, mübarek ülkenin hükümeti tarafından atılan şaşırtıcı olmayan bir adım.” dedi.
Dr. Sudeysi “Suudi Arabistan hükümeti, iki kutsal cami ve orayı ziyaret edenler için ne çaba göstermekten ne de hizmet etmekten kaçınıyor. Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi’ye Kral ve Veliaht Prens tarafından doğrudan, büyük bir ilgi gösteriliyor” ifadelerini kullandı.
Aynı zamanda bu doğrultuda alınan önlemlerden bahseden Sudeysi “Yüzeyleri, yerleri ve halıları dezenfekte etmek için pompalı sprey cihazları sağlanıyor. Kapı girişlerinde, meydanlarda ve namaz kılınan yerlerde el için dezenfektanlar dağıtılıyor.
Halılar denetlenip yıkama makineleri sürekli dezenfekte ediliyor ve Mescid-i Haram’daki halılar devamlı hızlı bir şekilde değiştiriliyor.
Gerekli acil yıkamalara ek olarak genel halı yıkama sayısının altıya çıkarılmasının yanı sıra tuvaletlerin temizlenme sayısı da altıya çıkarıldı. Zemzem suyu depolarının temizlenmesi, koruyucu tabanların ve kullanılmış bardakların değiştirilmesi gibi önlemler sürekli olarak devam edecek” ifadelerini kullandı.



İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda

İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda
TT

İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda

İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda

Akil Abbas

İki gün süren heyecan dolu bekleyiş, adeta açık bir drama gibiydi. Katar’ın ABD ile ilişkileri, İsrail savaş uçaklarının Doha'da Hamas'ın üst düzey liderlerini bombalaması ve bu liderlerin ABD’nin heyetiyle yapmaları gereken toplantı öncesinde ciddi bir sınavdan geçti.

Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al-Sani'nin öfkeli açıklamasında Katar’ın yaşadığı şok son derece açık ve anlaşılırdı. Katarlı yetkili, İsrail'in eylemini ‘Katar vatandaşlarının ve sakinlerinin güvenliği ve emniyeti için ciddi bir tehdit’ olarak nitelendirerek kınadı. Katar'ın ‘bu saldırının sorumlularının hesap vermesi için tüm yasal ve diplomatik önlemleri almaya’ hazır olduğunu belirtti. Beş Filistinlinin yanı sıra Katarlı bir güvenlik görevlisinin ölümüne yol açan İsrail saldırısına karşı bu öfkeli tonla yapılan açıklamanın dozu daha da arttı ve Başbakan ikinci açıklamasında İsrail’in saldırısını ‘devlet terörizmi’ olarak tanımladı. Katar Başbakanı “İhanete uğradık” ifadelerini kullandı.

Öte yandan ABD, bölgedeki iki önemli müttefiki arasında birdenbire sıkışıp kalarak, ‘hasar tespiti’ aşamasına girdi. Bu müttefiklerden biri, diğerini açıkça ve haksız bir şekilde saldırdı. Diğer müttefik ise ABD’nin kanlı bir savaşı sona erdirecek siyasi bir atılım gerçekleştirmesine yardımcı oluyordu ve ABD bunu gerçekleştirebilseydi, diplomatik bir zafer olarak sunabilirdi.

hty
Trump, geçtiğimiz mayıs ayında Katar'a yaptığı son ziyaret sırasında (AFP)

ABD, hasar tespiti çerçevesinde Beyaz Saray sözcüsü Caroline Levitt’in ağzından saldırıyı askeri kaynaklarından öğrendiğini ve Katarlı yetkilileri uyardığını açıkladı. Katarlı yetkililer böyle bir uyarının yapıldığını doğruladılar, ancak uyarı yapıldığında İsrail bombaları başkent Doha’ya düşmeye başlamış ve artık iş işten geçmişti. İsrail ise, ABD'ye saldırı planını önceden bildirdiğini açıkladı. İsrail'in ABD ile istişare etmeden tek taraflı bir eylemde bulunduğu ve sadece geç bilgi verdiği, geçtiğimiz ekim ayında Lübnan’da Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın öldürüldüğü hava saldırısında sergilediği davranışı tekrarladığı izlenimini veriyor. Ayrıca Hamas’ın hedef alınan liderleri Halid Meşal, Halil el-Hayye, Zahir Cebbarin ve Muhammed Derviş’in durumuna ilişkin hala bir teyit yok.

Şimdiye kadar, gerçekler açısından sadece askeri operasyonun amacına ulaşamadığı kesin. Ancak, bu önemli olayın ayrıntıları ve sırları ötesinde, önümüzdeki dönemde daha fazlası ortaya çıkacak olsa da gerçekler çerçevesinde önemli olan bunun nedenleri ve sonuçlarıdır.

İsrail: Yarı başarı, yarı başarısızlık

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail'in Doha saldırısını başlatmasının ardındaki nedenlerin çoğu, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun siyasi ihtiyaçlarıyla bağlantılı olsa da Netanyahu, bu ihtiyaçların kişisel niteliğini gizlemek için bunları daha geniş bir stratejik çerçeveye yerleştiriyor. Netanyahu, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD'nin ‘terörle mücadele’ kapsamında ‘düşmanları’ ortadan kaldırmak için küresel ölçekte yaptığına benzer şekilde, uzun vadeli hedeflerin gerçekleştirilmesi temelinde, zaman sınırı olmayan açık uçlu bir savaş istiyor. ABD’nin önceliği görevi başarıyla tamamlamak olduğundan görevin ne zaman tamamlanacağına dair herhangi bir takvime bağlı değil. Dolayısıyla Netanyahu, konuşmalarında sık sık İsrail'in 7 Ekim'den sonraki görevini, ABD’nin 11 Eylül'den sonraki göreviyle kıyaslıyor.

Bu da Hamas ile savaşı sona erdirecek ‘yeterli bir anlaşmanın’ anlamsız olduğu anlamına gelir. Çünkü böyle bir anlaşma, öldürülen Filistinli sivillerin bedeli ne olursa olsun, Netanyahu hükümetinin Hamas'ın yenilgisini ilan ederek zaferini ilan etmesini engeller. Ancak Netanyahu, İsrail'in en güçlü müttefiki olan ABD'nin bu tür bir anlaşma için yoğun baskı yapması altındaydı. Bu amaçla, Hamas ile doğrudan müzakereler başlattı. Bu hamle, ABD'nin terörist örgüt olarak sınıflandırdığı ve yüz yüze oturup müzakere etmemesi gereken Hamas'ı ödüllendirdiğine inanan İsraillileri öfkelendirdi.

Netanyahu, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD'nin ‘terörle mücadele’ kapsamında küresel ölçekte yaptığına benzer şekilde, uzun vadeli hedeflerin gerçekleştirilmesi için süre sınırı olmayan açık uçlu bir savaş istiyor.   

İsrail'in saldırısının hedefi olan Hamas heyetindeki isimlerin üst düzey olması, Hamas'ın ABD'yi tatmin edecek bir anlaşmaya varma konusundaki ciddiyetini gösteriyordu. Ancak İsrail bu anlaşmayı engellemeye çalıştı. Bu yüzden saldırının zamanlaması hassas ve belirleyiciydi. Çünkü saldırı Hamas heyetinin ABD heyetiyle görüşmesinden önce gerçekleşti. İsrail'in Katar’a saldırısı, geçtiğimiz haziran ayında İran'ı bombalamasına benzer bir durumdu. O saldırı, ABD ve İran heyetleri arasında İran'ın nükleer programı konusundaki anlaşmazlığı çözüme kavuşturacak bir anlaşma sağlanacağına dair geniş çaplı beklentilerin olduğu, ‘nihai’ görüşmeye iki gün kala gerçekleşmişti.

Doha ve Tahran'daki iki bombalı saldırı, sorunları çözecek siyasi anlaşmaları engellemek, İsrail'in karşı tarafı kaybeden, yenilen ve İsrail'in koşullarını kabul eden bir askeri zafer elde etme hedefine ulaşana kadar cepheleri diri tutmayı amaçlıyor. Hizbullah ile savaşı sona erdirme senaryosunda da böyle oldu.

Özetle Netanyahu'nun İsrail'i 7 Ekim'den sonrası siyasi çözümler değil, askeri zaferler peşinde. Bu durum, Netanyahu'nun İsrail'inin Ortadoğu'yu değiştireceğine dair defalarca kez dile getirdiği taahhüdüyle de tutarlı. Bunu ilk kez 7 Ekim saldırısından iki gün sonra İsraillilere hitaben yaptığı konuşmada ifade eden Netanyahu, “Hamas'ın yaşayacağı şeyler korkunç ve zor olacak... Sizden sabırlı olmanızı istiyorum. Ortadoğu'yu değiştireceğiz” ifadelerini kullandı. Daha sonra, aylarca süren açıklamalarında, bu değişimin Gazze dahil olmak üzere yedi farklı cephede zaferi de içereceğini ekledi.

Doha ve Tahran'daki saldır, sorunları çözecek siyasi anlaşmaları engellemek, İsrail'in karşı tarafı kaybeden, yenilen ve İsrail'in şartlarına boyun eğen bir askeri zafer elde etme hedefine ulaşana kadar çatışmaları sürdürmeyi amaçlıyor.

Taktiksel düzeyde, bu saldırı, Doha'daki Hamas liderlerinin ortadan kaldırılmasının sadece katı çizgideki liderleri ortadan kaldırmakla kalmayıp, Hamas'ı bekasını tehdit edecek kritik ve son derece tehlikeli bir duruma sokacağı yönündeki İsrail’in bazı istihbarat değerlendirmeleriyle de uyumlu. Bunun nedeni, saldırının başarılı olması durumunda Hamas'ın, şu anda Gazze Şeridi'ndeki tüm kurumlarını kontrol eden ve Hamas'ın gücünü yeniden inşa etme ve İsrail'in suikast girişimlerinden kaçma konusunda yetenekli olduğunu kanıtlamış tek bir saha komutanının, İzzettin el-Haddad'ın liderliği altında kalacağı anlamına gelecekti.

İsrail'in değerlendirmelerine göre Haddad, birçok Hamas liderinin aksine sivil kayıpları önlemek ve yeniden inşa ettiği örgütün geri kalanını korumak amacıyla savaşı sona erdirmek için taviz vermeye istekli ve esnek bir tutum sergiliyor. İsrail, Haddad liderliğindeki Hamas ile vardığı anlaşmayı, Doha'daki farklı taraflar arasında eşitlik ve karşılıklı tavizler izlenimi yaratacak bir siyasi anlaşmaya alternatif olarak, askeri gücüyle dayattığı bir teslimiyet belgesi olarak sunabilir. Bu ‘teslimiyet belgesini’ elde edemese bile, İsrail, Doha saldırısı başarılı olursa, özellikle de Haddad’a suikast girişiminde başarılı olma olasılığı varsa, müzakere edecek kimse olmadığı gerekçesiyle Gazze’deki savaşı sürdürebilir. Aynı tahminlere göre bu durumda Hamas başsız ve merkezi liderlikten yoksun kalacak. Buna rağmen, Haddad ve diğer Hamas liderleri olsun ya da olmasın, İsrail bu zamanı, Hamas'ın en önemli kalesi olarak kabul edilen Gazze Şeridi'nin merkezi ve yönetim şehri olan Gazze kentinde daha fazla toprak işgal ederek askeri operasyonlarını tırmandırmak için kullanıyor. İsrail şu an Gazze Şeridi'nin yaklaşık yüzde 75'ini işgal ediyor.

ABD ve iki müttefik arasındaki zorlu denge

Doha saldırısı, bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri başka bir önemli müttefikinin başkentini vurması nedeniyle ABD'yi büyük bir utanca uğrattı. Tam olarak ne olduğu kesin olarak doğrulanmamış olsa da ABD yönetimi İsrail'in operasyonu başlatmasını engelleyemeyeceğini anladığında, ‘zararı sınırlamak’ ve iki kötülükten daha azını kabul etmek amacıyla, operasyonun başarısız olmasına yol açan bilgileri sızdırmış olması mantıklı görünüyor.

frgty
İsrail'in Katar'ın başkenti Doha’da Hamas liderlerine düzenlediği saldırı sonucunda hasar gören bir bina, 9 Eylül 2025 (Reuters)

Haklı öfkesini yasal ve siyasi bağlamlara yönlendirerek ve bölgesel ve uluslararası dayanışma oluşturarak saldırıya hızlı ve etkili bir yanıt geliştiren Katar ile dayanışma arasında bir denge kurmaya çalıştı. Bu tepkinin bazı sonuçları, ABD’nin İsrail’i doğrudan kınaması ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) İsrail'in saldırganlığını resmi olarak kınamasına ABD’nin destek vermesi şeklinde oldu. Bu da ABD’nin uluslararası forumlarda İsrail'i geleneksel olarak savunmasından nadiren vazgeçtiği bir durum olarak değerlendirildi. Ayrıca, İsrail’in kontrolü dışında, savaş sonrası Gazze için üzerinde anlaşmaya varılmış bir senaryo oluşturmak için artan bölgesel ve uluslararası baskıyı da güçlendirdi. Fakat bu tepkinin belki de en önemli sonucu, Katar'ın, ABD’nin İsrail tarafından Katar'a karşı benzer bir tutumu askeri olarak önleyeceğine dair garantiler vermesini sağlama çabalarıydı. Katar Emiri Temim bin Hamed Al Sani’nin ABD’ye yapacağı ziyarette bu garantileri ele alacağına dair beklentiler söz konusu. Burada Katar'ın ekonomik ağırlığı ve ABD ile yaptığı cömert ticaret anlaşmaları, Amerikan tarihinde daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir şekilde düşünen ve davranan ABD yönetimine baskı yapmada büyük bir rol oynuyor.

ABD yönetimi, İsrail'in operasyonu başlatmasını engelleyemeyeceğini anladığında, operasyonun başarısız olmasına yol açan bilgileri sızdırmış olması mantıklı görünüyor.

Öte yandan İsrail başarısız operasyonunun sonucunda diplomatik ve siyasi açıdan kayıplar yaşasa da, Netanyahu başbakan olarak siyasi hayatının uzamasını, kırılgan koalisyonunu sürdürmesini ve yolsuzluk suçlamalarıyla hapis cezası alma ihtimalini önlemesini sağlayacak bir kazanım elde etti. Netanyahu, Doha’daki barış sürecini ve bunun yanında Gazze’deki savaşın hızlı veya yakın bir zamanda sona ermesi ya da ABD ile Hamas arasında doğrudan iletişim kurulması olasılığını, geçici de olsa, etkili bir şekilde bozdu.

Örneğin, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun açıklamalarının açıklığı dikkati çekti. Rubio, bu hafta İsrail’e yaptığı ziyaret sırasında “Geleceğin ne getireceği hakkında konuşacağız ve onların (yani İsraillilerin) gelecek planlarını çok daha net bir şekilde anlayacağım” dedi. Rubio aynı ziyaret sırasında ABD'nin İsrail'in saldırısından memnun olmadığını belirtmiş olsa da ABD’nin Gazze’de tutulan İsrailli rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze'nin savaş sonrası Hamas'sız bir yönetime sahip olması için gerekli düzenlemeler de dahil olmak üzere savaşın sona erdirilmesi olan iki temel talebini içerdikleri sürece İsrail'in alternatiflerine açık görünüyor. Büyük olasılıkla, İsrail'in Rubio'ya ‘teklifi’, Hamas'ı savaşın sona ermesi anlaşmasının resmi bir tarafı haline getirecek herhangi bir ortaklık olmaksızın, tek taraflı olarak savaşın sona erdirilmesi olacaktır. Bu da İsrail ordusunun Gazze'yi tamamen işgal edene, Hamas ortadan kaldırılana ve rehineler kurtarılana kadar ilerlemeye devam edeceği anlamına geliyor. Bu galip ve mağlup senaryosu, Netanyahu’nun iktidarda kalmak için ihtiyaç duyduğu İsrail aşırı sağcı kanadının ruh haliyle uyumlu olsa da sahadaki gerçeklik farklı olabilir ve bu durum sağcı kanadın umutlarını boşa çıkarabilir.

Öte yandan Hamas yüksek bir uyumluluk gösterdi. İsrail’in Gazze Şeridi'nin tamamını işgal etmesi, yönetimin yükünden kurtulmak ve İsrail’i yoracak ve Hamas’ın meşruiyetini ve etkinliğini yenileyecek uzun vadeli bir gerilla savaşına geçmek için Hamas’a istediği fırsatı verebilir. Netanyahu, Rubio'yu bu senaryonun uygulanabilirliğine ikna etmeli, ancak bu senaryo gerçeklerden çok hayalperest düşüncelere dayanıyor.


Körfez ülkeleri ortak savunma mekanizmasını ve caydırıcılığı harekete geçirecek

TT

Körfez ülkeleri ortak savunma mekanizmasını ve caydırıcılığı harekete geçirecek

Körfez ülkeleri ortak savunma mekanizmasını ve caydırıcılığı harekete geçirecek

Körfez ülkeleri liderleri dün Arap Birliği Ortak Savunma Konseyi’ne İsrail'in Katar'a yönelik saldırısı çerçevesinde Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkelerin (Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri/BAE) savunma durumunu ve bu ülkelere yönelik tehditlerin kaynaklarını değerlendirmek üzere, Yüksek Askeri Komite'nin bir başka toplantısının ardından Doha'da acil bir toplantı düzenlemesinin yanında Birleşik Askeri Komutanlığa ortak savunma mekanizmalarını ve Körfez ülkelerinin caydırıcılığını harekete geçirmek için gerekli idari önlemleri alması talimatı verdiler.

İsrail’in Katar’ın başkenti Doha'yı hedef alan saldırısı üzerine düzenlenen KİK Olağanüstü Zirvesi’nde saldırının etkilerini tartışan Arap liderler, Katar'ın egemenliğini açıkça ihlal eden İsrail'i kınadılar ve bu ihlalin tehlikeli ve kabul edilemez bir tırmanış olduğunu ve uluslararası hukuk ilkelerine ve Birleşmiş Milletler Şartı'na ciddi bir ihlal teşkil ettiğini belirttiler.

fgthy
Körfez ülkeleri liderleri, Ortak Savunma Konseyi'ne durum değerlendirmesi yapması ve Körfez ülkelerinin caydırıcılığını harekete geçirmesi talimatı verdiler (SPA)

Zirvenin sonuç bildirisinde, Körfez ülkeleri, Katar'ın bu saldırganlığa karşı aldığı tüm önlemlerde tam bir dayanışma içinde olduklarını teyit ettiler. KİK ülkelerinin güvenliğinin bölünmez olduğu ve bunlardan herhangi birine yönelik herhangi bir saldırının hepsine yönelik bir saldırı olduğu vurgulandı. Ayrıca, Katar'ı desteklemek ve güvenliğini, istikrarını ve egemenliğini her türlü tehdide karşı korumak için tüm imkanlarını kullanmaya hazır olduğu da teyit edildi.

İsrail'in Katar'a yönelik acımasız saldırısını Körfez güvenliği ve bölgesel barış ve istikrara yönelik doğrudan bir tehdit olarak değerlendiren liderler, bu saldırgan politikaların devam etmesinin, tüm bölgenin istikrarı üzerinde ciddi etkileri olduğu göz önüne alındığında, barışa ulaşma çabalarını ve İsrail ile mevcut mutabakat ve anlaşmaların geleceğini baltaladığını belirttiler.

İsrail'in suç teşkil eden eylemlerinde ısrarcı olmasının ve tüm uluslararası normları, yasaları ve Birleşmiş Milletler (BM) Şartı'nı açıkça ihlal etmesinin, bölgesel ve uluslararası güvenlik ve barışı tehdit eden ciddi sonuçlara yol açacağı konusunda uyaran liderler, BM Güvenlik Konseyi’ni (BMGK), uluslararası toplumu ve nüfuzlu ülkeleri tüm sorumluluklarını üstlenmeye çağırdılar. Liderler, uluslararası hukukun ve kurumlarının otoritesini zedeleyen ve göz ardı edilmemesi veya caydırıcı uluslararası yaptırımlar uygulanmadan geçiştirilmemesi gereken tehlikeli bir emsal teşkil eden bu ihlalleri durdurmak için kararlı ve caydırıcı önlemler alınmasını talep ettiler.

Uluslararası toplumun ahlaki ve hukuki sorumluluklarını üstlenmesi, İsrail'i caydırmak için acil önlemler alması ve bölgesel güvenlik ile uluslararası barış ve istikrara doğrudan tehdit oluşturan uluslararası hukuk ve uluslararası insani hukuk ihlallerine son vermesi gerektiğini vurgulayan liderler, tüm devletleri ve uluslararası kuruluşları bu suç niteliğindeki saldırıyı kınamaya ve Katar’ın egemenliğine saygı gösterilmesini ve vatandaş ya da ikamet edenler olsun tüm sivillerin korunmasını sağlamak için caydırıcı önlemler almaya çağırdılar.

Öte yandan liderler, Katar'daki güvenlik ve sivil savunma yetkilileri ile diğer ilgili kurumların olaya anında müdahale ederek, etkilerini sınırlandırmak ve vatandaşların ve sakinlerin güvenliğini sağlamak için gösterdikleri çabalara övgüde bulundu.

Bu saldırganlığın Katar’ın yoğun çabalarını ve Gazze Şeridi'nde ateşkesin sağlanması ve rehinelerin ve tutukluların serbest bırakılması için arabuluculuk rolünü engellediğini ve kardeş Filistin halkının acılarını hafiflettiğini vurgulayan liderler, İsrail'in bölgedeki birçok ülkeye yönelik tekrarlanan saldırılarının, güvenlik, barış ve istikrarın sağlanmasına yönelik uluslararası ve bölgesel çabaları ciddi şekilde engellediğinin altını çizdiler.

Zirvede, BM Şartı'nda, uluslararası antlaşmalarda ve anlaşmalarda yer alan normlara ve temellere, iyi komşuluk ilkelerine, devletlerin egemenliğine saygı gösterilmesine, iç işlerine karışılmamasına, anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesine ve güç kullanımı veya güç kullanma tehdidinden kaçınılmasına bağlı kalınması gerektiğini vurgulandı.

İsrail'in acımasız saldırısını hızla kınayan ve Katar ile dayanışma içinde olduklarını açıklayan kardeş Arap ve İslam ülkeleri ile uluslararası toplumdaki dost ülkelere şükran ve takdirlerini ifade eden liderler, bu tutumların, devlet egemenliğinin ihlalini reddetme ve bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrarı korumaya yönelik çabaları destekleme konusundaki ortak taahhüdü yansıttığını teyit ettiler.

Liderler, barışsever ülkeleri, İsrail'in Katar'a yönelik acımasız saldırısını ve Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaşı ve soykırım suçlarını durdurmaya yönelik uluslararası çabaları ve diplomatik çözümleri baltalamaya yönelik girişimlerini kınamaya çağırdılar. İsrail’in bu eylemleri arasında, halkı yerinden etmek ve aç bırakmak, Gazze Şeridi'nde faaliyet gösteren uluslararası yardım ve insani yardım kuruluşlarının çalışmalarını engellemek, gazetecileri, sağlık ve ambulans ekiplerini, kurtarma ekiplerini ve insani yardım çalışanlarını öldürmek gibi sistematik politikaların yer aldığını ifade eden liderler, bu suç eylemlerini caydırmak için uluslararası düzeyde ortak çabalar gösterilmesi gerektiğinin altını çizdiler.


BM, İsrail'in Katar'a yönelik saldırısını kınadı: Uluslararası hukukun şok edici ihlali

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)
TT

BM, İsrail'in Katar'a yönelik saldırısını kınadı: Uluslararası hukukun şok edici ihlali

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in geçtiğimiz hafta Katar'daki Hamas liderlerine yönelik saldırısının bölgesel barış ve istikrarı tehdit ettiğini belirterek, ‘yargısız infazların sorumlularının hesap vermesi’ gerektiğini vurguladı.

Volker Türk, BM İnsan Hakları Konseyi'nde saldırıyla ilgili oturumun açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “İsrail'in 9 Eylül'de Doha'daki müzakerecilere yönelik saldırısı, uluslararası hukukun şok edici bir ihlali, bölgesel barış ve istikrara yönelik bir saldırı ve dünya çapındaki arabuluculuk ve müzakere süreçlerinin bütünlüğüne yönelik bir darbedir.”

Katar, BM İnsan Hakları Konseyi'nden Doha'ya yönelik bombardıman için İsrail'i sorumlu tutmak üzere adımlar atmasını istedi.

Diğer yandan dün düzenlenen Doha Zirvesi’nde liderler, Katar devletine, güvenliğine, istikrarına, egemenliğine ve vatandaşlarının emniyetine koşulsuz desteklerini yinelediler. İsrail'in, Katar'ın egemenliğine açık bir ihlal, uluslararası hukuka bariz bir aykırılık ve bölgesel barış ve güvenliğe ciddi bir tehdit olarak gördükleri acımasız saldırısını kınayarak, Katar ile birlik içinde olduklarını ifade ettiler.

Doha'da düzenlenen olağanüstü Arap Birliği - İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi, tüm Arap ve İslam ülkelerine yönelik bir saldırı eylemi olan İsrail'in hain saldırısına karşı Katar ile dayanışmayı vurguladı. Ayrıca Katar'ın, BM Şartı hükümlerine uygun olarak, güvenliğini, egemenliğini, istikrarını ve vatandaşlarının emniyetini sağlamak için bu saldırganlığa yanıt vermek üzere atacağı tüm adım ve önlemlerde yanında olunacağı taahhüt edildi.

Nihai bildiride, Gazze Şeridi'nde ateşkesi sağlamak, savaşı sona erdirmek ve rehineleri serbest bırakmak için kilit arabulucu rolünü üstlenen Katar'ı hedef almanın, tehlikeli bir adım ve barışı yeniden tesis etmek için yapılan diplomatik çabalara yönelik bir saldırı olduğu belirtildi. Bildiride, “tarafsız bir arabuluculuk merkezine yönelik bu tür bir saldırganlık, Katar devletinin egemenliğini ihlal etmekle kalmayıp, uluslararası arabuluculuk ve barış sağlama çabalarını da baltalamaktadır ve bunun tüm sorumluluğu İsrail'e aittir” vurgusu yapıldı.