Zarif'in istifasına yönelik spekülasyonlar sürüyor

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in en son 12 Ağustos'ta kabine toplantısında görüntülenmiş, fotoğraf İran Cumhurbaşkanlığı web sitesinde yayınlanmıştı.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in en son 12 Ağustos'ta kabine toplantısında görüntülenmiş, fotoğraf İran Cumhurbaşkanlığı web sitesinde yayınlanmıştı.
TT

Zarif'in istifasına yönelik spekülasyonlar sürüyor

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in en son 12 Ağustos'ta kabine toplantısında görüntülenmiş, fotoğraf İran Cumhurbaşkanlığı web sitesinde yayınlanmıştı.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in en son 12 Ağustos'ta kabine toplantısında görüntülenmiş, fotoğraf İran Cumhurbaşkanlığı web sitesinde yayınlanmıştı.

İran’da reformist web siteleri dün Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in istifasına ilişkin bir süredir dolaşımda olan ‘spekülasyonların’ doğru olduğunu öne sürdüler. itekim Zarif, üç hafta süreyle hükümet oturumlarını boykot etti. İran Cumhurbaşkanlığı Ofisi Başkanı Mahmud Vaizi ise önceki gün bu iddiaları yalanlamıştı.
Eslahatnews haber sitesi, İran Cumhurbaşkanlığı Ofisi Başkanı’nın reddetmesine rağmen bazı kaynakların Dışişleri Bakanı'nın istifasını bildirdiğine, Zarif’in hükümet toplantılarına katılmayacağı yönündeki söylentilere işaret etti.
Zira Zarif'in yakın zamandaki hükümet toplantılarında yer almaması, istifasıyla ilgili spekülasyonlara yol açtı. Öncesinde ise İran dış politikası konusunda İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile aralarında görüş ayrılıkları olduğu gün yüzüne çıkarılmıştı.
Dün konuya dair devlet televizyonunda da yerini aldı. Konuyla ilgili yayınlanan kısa bir haberde “Kanıtlara göre Dışişleri Bakanı’mızın istifası doğrulanmadı” ifadeleri kullanıldı. Ajanslara göre devlet televizyonu, Zarif ile Pakistanlı mevkidaşı Şah Mahmud Kureyşi’nin ikili ilişkiler, Afganistan'daki en son gelişmeler, Keşmir meselesi ve Şanghay İşbirliği Örgütü başlıklarını tartıştıkları bir telefon görüşmesini kanıt olarak temel aldılar.
İstifasına yönelik gazetecilerin dün yönelttiği soruları cevapsız bırakan Zarif de şunları söyledi:
“Hem mevcut koşullar hem de Trump rejimi ve İsrail'in İran'a ekonomik, siyasi ve güvenlik alanlarındaki baskıları ışığında, meslektaşlarım ve ben Dışişleri Bakanlığı'nda bu çabaları engellemek için günün her saati çalışıyoruz. Bu zorlu yolda uygun materyallere ihtiyacımız olsa da ulusal çıkarlarımızı korumaya yönelik hiçbir eylem ve çabaya göz yummayacağız.”
İran web siteleri ise daha önce, Zarif'in son üç haftadır hükümet oturumlarına katılmadığını ve en son 12 Ağustos'ta düzenlenen oturumda yer aldığını bildirmişti.
Zarif, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in Tahran'a yaptığı ziyaret ve Şam'a dönüşünün ardından, Kasım 2019'da tartışmalı bir şekilde görevinden istifasını sunmuştu. Tahran Rejim Lideri Ali Hamaney’in istifayı reddetmesi üzerine ise geri adım atmıştı.
Konuya dair bilgiler, Zarif'in diplomatik organın görevleri hakkındaki anlaşmazlıklar nedeniyle şu ana kadar beş kez istifa sunduğuna işaret ediyor.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade dün Twitter hesabından yaptığı açıklamada Zarif’in bölgesel gelişmeleri görüşmek için pazartesi günü İsviçreli mevkidaşını ağırlayacağını bildirdi.
Zarif, Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komitesi’nin düzenleyeceği toplantıda 22 milletvekilinin sorularını yanıtlamak üzere salı günü parlamentoda olacak.
Reformist çevrelerin seçimlere girmesi için önerdiği beş isim arasında Zarif de yer var. Reformist Arman gazetesinin dünkü haberinde, reformcu adayların yeterliğine odaklanan Anayasa Koruma Konseyi’nden onay alması için ortaya atılan isimlerden birinin de Zarif olduğu bildirildi. Önceki parlamentodaki reformist isimler Muhammed Rıza Arif, Cumhurbaşkanı Yardımcısı İshak Cihangiri, bir önceki Meclis Başkanı Ali Laricani ve Hamaney’in torunu Hasan Humeyni de bu isimler arasında yer alıyor.
Gazete, reformist hareket adaylığını koymak için Laricani ile Zarif arasında bir koalisyona ulaşma olasılığı imasında bulundu.
Diğer yandan BBC Farsçanın ilgili kaynaklardan aktardığı dünkü habere göre reformist lider Mehdi Kerrubi, İranlıları Haziran 2021'de yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerine geniş çapta katılımaya çağırdığı söylentilerini reddetti.
BBC’nin Kerrubi’ye yakın kaynaklardan aktardığına göre söz konusu açıklama geçen pazartesi günü bir dizi reformist isim ile ev hapsinde bulunduğu ikametgahı önünde gerçekleşen ilk görüşmenin ardından geldi.
Reformist liderler Mir Hüseyin Musevi ve Mehdi Karrubi, 2009 yılında gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimleri sonuçlarını reddettikleri için İranlı yetkililer tarafından 10 yıl ev hapsine alınmıştı. Bu gelişme, söz konusu dönemde Yeşil Hareket olarak bilinen büyük halk protestolarının patlak vermesine yol açmıştı.
Tabnak web sitesinin çarşamba günü yayınlanan haberine göre Milli İtimat Partisi’nden (Etemad Melli) Kerrubi’ye yakın bir isim, Karrubi’nin söz konusu “toplantıda 2021 cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılımı dile getirdiğini” ifade etti.
Karrubi’ye yakın diğer isimler ise söylentilerin doğruluğunu kabul etmeyerek bu tür bir gelişmenin resmi düzeyde veya aile fertleri tarafından açıklanacağını vurguladı.
Kerrubi’ye yakın isimlerden biri BBC’ye verdiği demeçte şunları söyledi:
“Karrubi, iktidardaki kuruma sert eleştiriler yöneltti ve genel olarak seçimler hakkında konuştu ancak katılım çağrısında bulunmadı. Koşullar göz önüne alındığında karar alınması gerekliliğini vurguladı.”
Söz konusu kaynağın aktardığı bilgilere göre “Devrimi kaderimiz bir kişinin eline geçsin diye gerçekleştirmedik. Devrimin amacı, halkın kendi kaderini kendi belirlemesiydi” ifadelerini kullanan Kerrubi, iktidardan bir temsilci ile görüşme talebinde bulundu.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.