Libya anlaşması… Başarı güvenceleri, ‘havaya uçurulma’ korkularına direniyor

Libya anlaşması… Başarı güvenceleri, ‘havaya uçurulma’ korkularına direniyor
TT

Libya anlaşması… Başarı güvenceleri, ‘havaya uçurulma’ korkularına direniyor

Libya anlaşması… Başarı güvenceleri, ‘havaya uçurulma’ korkularına direniyor

Cenevre’deki Birleşmiş Milletler (BM) sarayında, Varfalla Kabileleri Sosyal Konseyi Başkanı ve Libya Siyasi Diyalog Forumu katılımcılarından Şeyh Muhammed Bergusi ayağa kalkarak yeni Başbakan Abdulhamid Dibeybe’ye hitaben video konferans aracılığıyla “Libya halkı şu an sizden dev projeler veya uluslararası sözleşmeler istemiyor, bunun yerine gıda, güvenlik ve ilaç talep ediyor” dedi. Bergusi’nin yalın konuşması, milyonlarca vatandaşın genel olarak sona eren büyük hayallerinden uzak, belirli yaşam gereksinimlerinin hızlı bir şekilde sağlanması arzusunu yansıtıyordu. Geçici yürütme otoritesinin ilanından sonra gerçekleşen söz konusu konuşma, Libyalılar tarafından sosyal medya organlarında geniş bir şekilde yayıldı. Ancak yeni otorite, parlamentodan güven kazanmaya yönelik ilk adımlarını atmadan önce Libyalı taraflar, yeni doğan uzlaşının ‘havaya uçurularak’ engellenmeye çalışılmasından duydukları endişeleri dile getirdiler.
Söz konusu endişeler, adaylık sürecindeki ‘kaybedenler akımından’ ve mevcut yönetime bağlı isimlerin uzlaşıyı ele alma ve sanki hiçbir şey olmamış gibi abartılı bir şekilde durumu hoş karşılamalarından kaynaklanıyor. Bu durum, bazı gözlemcilerin ‘hükümet yoluna engeller koymak için gizlice gerçekleştirilebilecek ve bazılarının bu oluşuma itirazlarıyla karşılaşılabilecek hamleler’ ve ‘bölünmüş parlamentoya güven verme yavaşlığı’ hususundaki endişelerini de artırdı.
Libya’da yeni geçici otoritenin seçildiğinin ilan edilmesiyle ortaya çıkan şaşkınlığın nedenlerinden biri de yarışta başarısız olan ‘ağır’ rakipleri gibi siyasi çevrelerde ün kazanmamış isimlerin pozisyonlara getirilmesi oldu. Öyle ki Cenevre’deki forumun oturumları ‘düzenlemelere ve bloklara’ sahne olurken, Şarku’l Avsat’a konuşan bir kaynağa göre seçilen isimler, en tartışmasız ve Trablus savaşına dahil olmayanlardı. Kaynaklar, “Üç bölge arasındaki coğrafi denge dikkate alınarak, ağırlığa sahip isimler göz ardı edildi” açıklamasında bulundu.
Yeni otoriteye Musa el-Koni ve Abdullah el-Lafi üyeliğiyle, Başkanlık Konseyi Başkanı olarak seçilen Dr. Muhammed Yunus el-Menfi başkanlık ederken, Abdulhamid Dibeybe de Başbakan olarak seçildi.
Libya’nın doğusundaki Tobruk şehrindeki el-Manfa kabilesinin mensubu olan Menfi, Fransa’nın Le Havre kentinde doktora yaptı. Fayiz es-Serrac liderliğindeki Başkanlık Konseyi tarafından Libya’nın Yunanistan büyükelçisi olarak atandı. Ancak 2019 yılından sonunda Yunanistan, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) Türkiye ile deniz sınırı anlaşması imzalaması nedeniyle Menfi’yi sınır dışı etme kararı aldı.
Silvium Araştırma Kuruluşu Başkanı Cemal Şaluf, Menfi’nin, Libya’daki Müslüman Kardeşler örgütüyle bağlantılı olduğu yönündeki iddiaların ardından “Dr. Menfi hakkındaki bilgilerime göre kendisi, Müslüman Kardeşler’e yakın bir ideolojiye ya da yaklaşıma sahip değil” açıklamasında bulundu. Şaluf, Yunanistan Büyükelçisi olarak faaliyet gösterdiği dönemde Menfi’nin, Libya Ulusal Ordusu (LUO) güçlerinin tedavilerine yardım ettiğini ve karşı tarafla da aynı şekilde, silahlı kuvvetlerle temasa geçtiğini ve onlarda iyi ilişkilere sahip olduğunu belirtti.
Başbakanlık pozisyonunu üstlenen Abdulhamid Dibeybe ise ülkenin batısındaki Misrata şehrinde varlıklı bir aileye mensup bir iş adamı. Kendisi Türkiye’ye yakın bir isim. Bazı siyasetçiler, onun seçilmesini Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) bağlı İçişleri Bakanı Fethi Başağa’yı hezimete uğratarak, siyasi anlaşmazlığın aşıldığını gösterdiğini söyledi. Ancak toplam 75 oydan 39’unu alarak yarışı kazanan listesinin, Menfi’ye oy verme karşılığında Dibeybe’ye oy verenler arasındaki ittifakın sonucunda geliştiğine inananlar da var.
5 Şubat’ta İsviçre’de düzenlenen BM destekli müzakerelere katılanlar, gelecek aralık ayında yapılması planlanan parlamento ve başkanlık seçimlerinden önceki dönemi denetleyecek bir geçici otorite seçmek için oy kullandı. Başağa’nın yanı sıra Libya’nın doğusundaki Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ve UMH Savunma Bakanı Salah en-Nimruş’un da aralarında bulunduğu, oylamayı kaybeden adaylar ise yeni hükümete destek açıklamaları yaptılar. Söz konusu bakanların, yeni otoriteye alan sağlamak için pozisyonlarından ayrılmaları gerekeceği biliniyor. Aynı şekilde Tobruk’taki parlamento liderliği, siyasi anlaşmaya göre Libya’nın güneyindeki Fizan bölgesine devredilecek. Dolayısıyla anlaşmazlıkların, yakın bir zamanda siyasi sahnede belireceğine inanılıyor.

Devir sürecinin önündeki engeller
Yeni otoritenin ilanıyla eş zamanlı olarak ortaya çıkan siyasi kargaşa, iktidarın Abdulhamid Dibeybe hükümetine devredilmesinin önündeki engellerle ilgili endişelere neden oldu. Libyalıların çoğu, kendilerini bir yol ayrımında görürken, yeni hükümeti de kendilerini yoksulluk ve güvenlik kaosu dalgalarından kurtaracak bir cankurtaran halatı olarak nitelendiriyor. Diğer yandan Libya’nın Arap Birliği eski temsilcisi Büyükelçi Aşur Ebu Raşid, söz konusu endişelerin önemsiz olduğu görüşünde. Raşid, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Devletin inşasının önünde engeller var. Herkes kendi güdülerine sahip. Bu normal bir durum ancak (otorite dışındaki) ideolojik veya silahlı gruplar bu yolu etkilemeyecek. Genel ulusal atmosfer, şiddetli acıların ardından bu aşamadan uluslararası fikir birliği ile desteklenerek çıkmak için sabırsızlanıyorlar.”
Bu engellerin bir kısmı, BM Genel Sekreteri’nin Libya Özel Temsilcisi ve BM Libya Destek Misyonu’nun (UNSMIL) yeni Başkanı Jan Kubis’in, Menfi ve Debibe ile geçen hafta gerçekleştirdiği telefon görüşmelerinin de odak noktasıydı. Görüşmeler ayrıca, tamamen, ‘Serrac liderliğindeki eski Başkanlık Konseyi’nden, Cenevre Forumu tarafından oluşturulan otoriteye geçişin nasıl kolaylaştırılacağına’ yoğunlaştı. Ebu Raşid, bu uluslararası hamlelerle ilgili olarak, ‘ülkesini ekonomik ve ekonomik açıdan olumsuz etkileyen geçiş döneminin yakında sona ereceği’ yönündeki iyimserliğini dile getirdi. Aşur Ebu Raşid sözlerinn devamında şu ifadeleri kullandı:
“Bu gelişmenin, geçmişte bir fikir birliği olmayan krizi siyasi olarak çözme konusundaki uluslararası mutabakattan kaynaklandığına inanıyorum. Birleşik bir hükümet kurmak ve seçimler için kesin bir tarih belirlemek çok önemli. Geriye kalanlar, Libya Anayasa Komitesi’nin Mısır’ın Hurgada şehrinde anayasa taslağının hazırlanmasıyla ilgili olarak yaptığı toplantılardan kaynaklanabilecek durumlardır. “

Öncelikle uzlaşı
Siyasi Diyalog Forumu’nu yürüten UNSMIL’ın hazırladığı mekanizmaya göre Abdulhamid Dibeybe’nin hükümetini en geç 26 Şubat’ta kurarak, güven için parlamentoya sunması bekleniyor. Parlamentonun güven oyu vermemesi halinde mesele, tekrar Siyasi Diyalog Forumu üyelerine iletilecek. Birçok kişi bu hükümetin, ‘Uzlaşı İçin Libyalı İleri Gelenler Konseyi’ Başkanı Şeyh Muhammed el-Mubaşşer de dahil Libyalılar arasındaki ulusal uzlaşı çalışmalarına dahil olacağına inanıyor. Mubaşşer, yeni siyasi uzlaşı vizyonunu, ‘savaşı durdurmanın ve sonlandırmanın önemi ve herkes arasında ulusal bir uzlaşı projesi kabul etme’ meseleleri üzerine yoğunlaştırdı. Şeyh Muhammed el-Mubaşşer, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları aktardı:
“BM veya başka bir arabulucu tarafından sağlanan herhangi bir anlaşma, ülkeme fayda sağladığı ve savaşı uzaklaştırdığı sürece onun yanındayım ve onu destekliyorum. Ancak tüm ayrıntıların farkında olan ve tüm Libyalıları dikkate alan gerçekçi bir ulusal uzlaşma projesi içermesi şartıyla…”
 Mubaşşer, söz konusu geçici otoriteyi seçme süreciyle ilgili  olumsuzluklara karşı olduğunu vurguladığı açıklamasına şöyle devam etti:
“Libyalılar arasında mutabakat ve uzlaşma, ülkemizi adalet temelinde inşa ettiğimiz ve ardından bu yıl sonunda seçimlere yöneldiğimiz bu aşamayı geçmek için en önemlisi şeydi.”

Bölünmüş parlamentoya alternatif
Diğer yandan çok sayıda Libyalı, yeni otoritenin karşı karşıya olduğu asıl sorunun, Başkanlık Konseyi veya bir hükümet başkanı atanması olmadığına inanıyor. Söz konusu kesimlere göre asıl sorun, bu kurumların sahada nasıl çalıştığı, nasıl harekete geçtiği ve Trablus’taki milislerle nasıl başa çıktığıyla ilgili. Aynı şekilde Siyasi Forum dışındaki her sürece karşı olan silahlı grupların tepkisi de bu sorunlar arasında yer alıyor. Bu bağlamda Libyalı siyasetçi Süleyman el-Bayudi şu değerlendirmelerde bulundu:
“Yeni bir aşamanın başlamasıyla, fikir birliğini bozmaya, barışı inşa etmeye ve tüm iyimserliği çalmaya çabalayanlar var. Kaybedenler, şu an ulusal varlığı parçalamaya ve Cenevre sonuçlarını engellemeye çalışıyor. Projelerinde başarılı olurlarsa barış sesi yerine silahların sesi yükselecek.”
Ancak ‘Bağımsız Anayasanın ve Monarşinin Dönüşünü Etkinleştirmek için Ulusal Konferans Hazırlık Komitesi’ Başkanı Eşref Boudavara, hükümetin ve Başkanlık Konseyi’nin performans başarısının, Temsilciler Meclisi ve Yüksek Devlet Konseyi’nin, ‘işlerine müdahalesini’ reddetmeyle bağlantılı olduğunu söyledi. Boudavara açıklamasını şöyle sürdürdü:
“İki konsey, önceki hükümetlerin faaliyetlerinin başarısız olmasına neden oldu ve çalışmalarını engelledi. Aşiretçilik, bölgecilik, kotalar ve cehalet bir devlet kurmayacaktır. Libyalılar ulusal kimlik, istikrar, güvenlik, iyi bir yaşam ve zenginliklerinden faydalanmak istiyorlar. Onlara güven verin, çalışmalarına olanak sağlayın. Kendileriyle yıl sonunda randevumuz var.”
Trablus’a yönelik Nisan 2019’da başlayan savaştan bu yana doğu ve batı Libya arasında bölünmüş bir parlamentonun nasıl iyileştirileceği meselesi hükümete güven vermenin önündeki en önemli engel olarak duruyor. 105’ten fazla milletvekili, Abdulhamid Dibeybe hükümetine güven verilmesini tartışmak üzere (başkentin 80 km batısındaki) Sabratha şehrinde tüm milletvekillerini içeren birleşik bir oturum çağrısında bulunurken Temsilciler Meclis Başkanı Akile Salih de ülkenin doğusundaki Tobruk’ta bir toplantı düzenlemeye çağırdı. Milletvekili Muhammed er-Raid, yaptığı basın açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Salih’in yaptığı şey fayda sağlamayacak. Bu, ilk kez yapılmış bir oturum çağrısı değil. Daha önce üyeler toplanamamıştı. (Ülkenin batısındaki) Gadames’te olduğu gibi 127 milletvekili, bölünmüş meclisi bir araya getirmek için toplandı. Salih ayrıca 14 milletvekili ile video konferans aracılığıyla bir toplantı gerçekleştirirken bu kez 15’ten fazla milletvekili toplayabileceği hususunda meydan okuyorum. Geçerli bir parlamento oturumu yapmak için yasal yeter sayı toplam 188 milletvekilinin 96’sıdır. Katılmaya hazır 105 üyemiz var. Birkaç gün içerisinde bu sayı 120’ye ulaşacak. Hükümete güven verilmesi konusunda iyimseriz.
Ancak Temsilciler Başkan Yardımcıları Fevzi en-Numeyri ve Hamid Huma, 5+5 Ortak Askeri Komite tarafından seçilen bir şehirde toplantı düzenleme çağrısında bulundular. Siyasi Forum sonuçlarına göre milletvekillerinin, ‘yeter sayı tamamlandıktan sonra Sabratha’da bir araya gelmeleri halinde’ parlamento liderliğini Fizan’a devretmeye hazırlık olarak Salih’i görevinden almaları bekleniyor.

Büyükelçiliklerin dönüşü ve Sisi’nin konuşması
Diğer yandan Libya otoritesinin ilanından bu yana köprünün altından çok sular aktı. Bunlardan bazıları, Irak ve Mısır gibi bazı ülkelerin başkent Trablus’taki büyükelçiliklerini yeniden açma eğilimiyle temsil ediliyor. Bu durum, ülkenin bir istikrar aşamasına girdiğini gösteriyor. Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri geçen hafta Kahire’deki Arap Birliği olağanüstü bakanlar toplantısının oturum aralarında, UMH’ye bağlı Libyalı mevkidaşı Muhammed Tahir Seyyale ile görüştü. Şukri, yaptığı açıklamada, ülkesinin yakın zaman Trablus’taki büyükelçiliğini açmasının, ‘iki ülke arasındaki ikili iş birliği mekanizmalarının harekete geçirilmesine ve ilişkilerin ilerletilmesine’ katkıda bulunacağını vurguladı. Irak Dışişleri Bakanlığı da Irak’ın Trablus’taki büyükelçiliğinin yeniden açılabileceğini bildirdi. Bu bağlamda Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Seyyale ile söz konusu mesele hakkında görüşmede bulundu.
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi olumlu atmosferi güçlendirmek için Menfi ve Debibe ile telefon görüşmeleri gerçekleştirdi. Sisi, iki Libyalı yetkiliyi, Başkanlık Konseyi ve hükümetin başkanlığını üstlendiklerinden dolayı tebrik etti. Mısır’ın ekonomik, güvenlik ve askeri düzeylerde Libya’nın çıkarlarına yönelik desteğini sürdüreceğini belirten Sisi “Yeni Libya liderliğinin seçilmesi, ‘tüm Libya devlet kurumlarının uyum içinde çalıştığı ve ulusal çıkarları her türlü düşüncenin üstünde tutarak, Libya bölünmesini sona erdirme arayışında olduğu’ yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor” değerlendirmesinde bulundu.

Güvenlik Konseyi
Uluslararası Kriz Grubu, Libya konusunda şu ana kadar ulaşılan durumların ‘kırılgan kazanımlar’ olduğunu belirtti. Grup, ‘ülkeyi seçimlere hazırlamak, devlet kurumlarını birleştirmek, siyasi ve askeri bölünmeye son vermek’ dışında hiçbir şey başarılamadığını vurguladı. ‘Paralı askerlerin ve yabancı savaşçıların ülkelerine sınır dışı edilmesi’ meselesinin de Libyalılar açısından önemli olduğu belirtildi. Yeni değişikliklerle ilgili uluslararası ve bölgesel mücadeleye uyumlu bir hareketle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da ülkesinin, önce diğer güçlerin çekilmesi halinde Libya’dan çekilmeyi düşüneceğini açıkladı.
23 Ekim’de Libya’da imzalanan ve ‘tüm yabancı savaşçıların ve paralı askerlerin  Libya’dan ayrılması için’ ateşkes anlaşmasıyla belirlenen 90 günlük süre sona erdi. BM raporuna göre Trablus savaşı sırasında Rusya merkezli ‘Wagner’ grubuna ait binlerce ‘paralı asker’ de dahil çok sayıda yabancı savaşçı grubu Libya’ya akın etti.
BMGK, ‘ateşkes anlaşmasının tam olarak uygulanmasına saygı duyulması ve tüm yabancı güçlerin ve paralı askerlerin, daha fazla gecikme olmadan Libya’dan çekilmesi’ "çağrısında bulunuyor.



Türkiye ve Yeni Suriye: Siyasette ve sahada uzlaşılar

Suriye'nin kuzeyindeki Münbiç şehrinde Türk devriyesi (AFP)
Suriye'nin kuzeyindeki Münbiç şehrinde Türk devriyesi (AFP)
TT

Türkiye ve Yeni Suriye: Siyasette ve sahada uzlaşılar

Suriye'nin kuzeyindeki Münbiç şehrinde Türk devriyesi (AFP)
Suriye'nin kuzeyindeki Münbiç şehrinde Türk devriyesi (AFP)

Ömer Önhon

Esed rejimini deviren operasyonun anlık bir gelişme olmadığı, hazırlıklarının Türkiye, ABD ve diğer ülkelerin farklı düzeylerde katılımıyla bir yılı aşkın süre önce başladığı yönündeki spekülasyonlar gün geçtikçe artıyor. Ancak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, harekatın planlanması için diğer ülkelerle ya da gruplarla önceden herhangi bir koordinasyon yapılmadığını açıkladı. Fidan, Suudi Arabistan merkezli Al Hadath televizyonunda Suriye’deki son duruma ilişkin değerlendirmesinde “(Türkiye) harekât başladıktan sonra, Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ve diğer muhalifler tarafından harekât başladıktan sonra, bunun en kansız, en problemsiz, en maliyetsiz şekilde nasıl olması için yoğun bir çaba gösterdik ama onun öncesinde hiçbir ülkeyle veya hiçbir grupla bir araya gelip böyle bir planlama ve çalışma içerisinde olmadık” ifadelerini kullandı.

Esed rejiminin devrilmesinin ardından HTŞ ve Halk Koruma Birlikleri (YPG) Suriye sahnesinde iki önemli yerel aktör olarak ortaya çıktı.

El Kaide ve Nusra Cephesi kökenli, 2015 yılından bu yana İdlib'i kontrol eden HTŞ, terör örgütü olarak tanımlanmasına rağmen Türkiye, ABD ve diğer Batılı ülkelerle ilişkilerini geliştirebilmiş gibi görünüyor.

HTŞ lideri Ahmed eş-Şera (eski adıyla Ebu Muhammed el-Culani) örgütün imajını yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Bunun için kamuoyu önünde daha ılımlı bir dil kullanıyor. ‘Devrimci bir zihniyetten devlet kurucu bir zihniyete geçme’ çağrısında bulunan Şera, istikrarın sürdürülebilirliği için hukuka ve kurumlarına dayalı bir devlet kurulması’ gerektiğini vurguladı.

HTŞ'nin şu anda Suriye'yi yönettiği ve geçiş döneminden sonra da bu rolü sürdürmeye niyetli olduğu anlaşılıyor. Kısacası HTŞ imajını yeniden markalaştırmaya çalışarak, dünyaya ‘biz eski biz değiliz’ mesajı veriyor. Ancak eylemlerin sözlerle örtüşüp örtüşmeyeceğini zaman gösterecek.

Bu arada Suriye Geçici Hükümeti, Suriye Devrimci ve Muhalif Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Suriye Milli Ordusu (SMO) ve diğer silahlı gruplar gibi öteki muhalif gruplar ya sessiz kalarak ya da ortalarda görünmeyerek gölgelere çekildiler.

YPG'nin manevraları

Öte yandan YPG, ABD, Rusya, İran ve Esed rejimi de dahil olmak üzere tüm büyük oyuncularla ilişkilerini sürdürerek, Suriye'de istikrarlı bir güç olmaya devam etti. Esed rejiminin düşüşü, Türkiye'nin altyapı ve lider kadrosuna yönelik operasyonları, SMO'nun doğuya doğru ilerleyişi ve Suriye dosyasından uzaklaşma arzusunu dile getiren Trump'ın tutumu karşısında ayakta kalmak için bilinçli manevralar yapıyor.

YPG, başından beri Suriye devriminin yanında olduğunu söyleyerek bir sürpriz yaptı. YPG’nin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) lideri Mazlum Abdi, HTŞ ile Fırat Nehri'nin iki yakasında her iki tarafın da sınırlarına riayet edeceğini ve çatışmadan kaçınacağını belirten bir anlaşma yaptıklarını duyurdu. Abdi ayrıca DEAŞ'ı yenmek için ABD ve Uluslararası Koalisyon güçlerinin arabuluculuğunda Türkiye ile diyaloglar yürütüldüğünü belirtti.

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Türkiye'nin ister Irak'ta ister Suriye'de olsun etnik köken olarak Kürtlerle bir sorunu olmadığını vurguladı, ancak PKK ve YPG'yi ortadan kaldırma temel hedefini yineledi.

Öte yandan Türkiye gerek Irak'ta gerekse Suriye'de, etnik köken olarak Kürtlerle bir sorunu olmadığının altını çizdi. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ise Türkiye’nin PKK ve YPG'yi ortadan kaldırma temel hedefini yineledi.

Güler, YPG ile Kuzey Irak'taki Kandil Dağı'nda konuşlu PKK arasındaki bağlantıların yanında, bu bağlantılarla ilişkili daha geniş siyasi hedeflerin kesin ve inkâr edilemez olduğunu belirtti. Buna Türkiye'deki yeni sözde barış süreci de dahil.

YPG'nin kendini feshetmekten başka çaresi olmadığını vurgulayan Bakan Güler, Türkiye'nin ‘Suriyeli olmayan tüm üyelerin, özellikle de Türkiye ve Irak'taki PKK kadrolarının Suriye topraklarından ayrılması ve Suriye uyruklu savaşçıların silahlarını teslim etmesi’ yönündeki başlıca iki şartının altını bir kez daha çizdi.

Karmaşık geçiş süreci

Rakip gruplar, yerel aktörler ve uluslararası güçler farklı hedefler peşinde koşarken, Suriye'nin geçiş süreci belirsizliklerle dolu olmaya devam ediyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre HTŞ'nin imajının yeniden şekillenmesi ve YPG'nin manevraları yeni yönelimlere yol açabilir. Ancak bu değişimlerin sonucunun kalıcı istikrara mı yoksa daha fazla çatışmaya mı yol açacağı belirsiz.

vfbgnh
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Ankara'da bir basın toplantısı düzenledi, 2 Aralık 2024 (AFP)

Milli Savunma Bakanı Güler, ülkesinin bu hususları ABD'ye bildirdiğini ve YPG'ye yönelik politikasını yeniden gözden geçirmesini istediğini, ancak ABD'nin bu alandaki politikasında en azından şimdilik önemli bir değişiklik görünmediğini açıkladı.

Suriye'nin bu aşamadaki önceliklerini şöyle sıralayabiliriz:

1- Devletin çöküşünü önlemek, kamu düzenini sağlamak ve halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak.

2- Suriye devleti için yeni bir siyasi ve idari yapı oluşturulması.

3- Silahlı grupların dağıtılması ve çeşitli grupların elinde olan çok sayıdaki silahların toplanması.

Suriyeliler ayrıca, başta Sednaya Hapishanesi olmak üzere Esed rejiminin hapishanelerinde binlerce tutuklunun sistematik işkenceye maruz kalmasından ve öldürülmesinden sorumlu olan kişilerden hesap sorulmasını istiyor.

Suriye'de yeni siyasi-idari yapının oluşumu şu aşamalara göre ilerliyor:

1- İdlib'i yıllarca yöneten Suriye Kurtuluş Hükümeti'nin üyelerinden oluşan ve aralarında Başbakanı’nın da bulunduğu geçici bir hükümet kuruldu. Hükümetin tüm üyeleri HTŞ’den oluşurken, hükümette kadın, muhalif ve Alevi, Dürzi, Türkmen, Kürt ve Hristiyan gibi azınlıkların temsilcisi bulunmuyor.

2- Geçici hükümetin görev süresinin mart ayında dolmasının ardından başlaması beklenen bir sonraki geçiş döneminin, daha kapsayıcı bir geçiş hükümeti kurarak bu eksikliği gidermesi bekleniyor. Ancak bu konuda ne kadar ileri gidileceğini zaman gösterecek.

3- Esed rejiminin 2012 tarihli anayasasının yerini alacak yeni bir anayasanın hazırlanması. Anlaşmazlığın olduğu başlıca noktalar ise şöyle:

  • İdari yapının niteliği (merkezi bir sistem mi, yoksa yerel yönetimi mi olacak?)
  • Anayasanın kimliği (sivil mi yoksa İslam hukukuna dayalı mı olacak?)

4- Suriye halkının kendilerini kimin yöneteceğini seçebilmesi için belirlenecek bir tarihte özgür ve çoğulcu seçimlerin yapılması.

Yıllar süren yıkımın ardından Suriye ekonomisini yeniden inşa etmek herkes için zorlu bir görev olacak. Suriye ekonomisi 2011 ile 2023 yılları arasında yüzde 85 oranında küçülürken, yeniden yapılanmanın maliyetinin en az 300 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor.

Uluslararası toplum ve bazı bölgesel güçler mali destek sağlasa da bu destek sınırlı kalacak ve Suriye'nin kendi kaynaklarını bulması önemini koruyacak. Bu konuda ise şu yollar izlenebilir:

1- Halktan vergi toplanması.

2- Yabancı yatırımın çekilmesi.

3- Üretim, sanayi ve ihracat sektörlerinin güçlendirilmesi.

4- Doğal kaynakların kullanımının optimize edilmesi.

Suriye'nin belki de en önemli kaynağı petrol. Suriye’de 2011 yılından önce günlük yaklaşık 380 bin varil petrol üretiliyordu. Bugün petrol sahaları, askeri ve idari operasyonlarını uluslararası fiyatların çok altında petrol satarak finanse eden Kürt ağırlıklı YPG’nin kontrolü altında.   Petrol sahaları YPG'nin kontrolünden kurtarılıp Suriye halkının yararına kullanılmalı.

Suriyeliler yaptırımların kaldırılmasını dört gözle beklerken, bunun gerçekleşmesi siyasi ve hukuki koşullar çerçevesinde uzun zaman alabilir. ABD'nin seçilmiş Başkanı Donald Trump, Suriye’nin bir ‘Suriye meselesi' olduğunu söyleyerek mesafe koymaya çalışsa da bunun olması pek mümkün görünmüyor. ABD'nin Suriye'deki rolünün boyutu ileriye dönük önemli bir mesele olmaya devam ediyor.

Ancak önümüzdeki dönemde en kötü senaryolardan korkuluyor. Bu senaryolar ise şu olasılıkları öne çıkarıyor:

1- Selefi gruplar kendi katı muhafazakâr görüşlerini ülkenin siyasi ve sosyal hayatına dayatabilir ve kendi ideolojik ilkelerine dayalı bir hükümet kurabilirler.

2- Öte yandan, YPG özerk yönetim projesini güçlendirmeye ve gelecekte daha da geliştirmeye çalışabilir.

3- Kürtlerin, Dürzilerin ve Alevilerin ayrılıkçı emeller peşinde koşması halinde Suriye'nin toprak bütünlüğü tehdit altına girebilir. (Bu bağlamda İsrail'in son zamanlarda Suriye'deki azınlıkların, özellikle de Kürtlerin ve Dürzilerin korunmasına atıfta bulunması bir tesadüf değil.)

4- Esed rejimi, İran’ın ve Rusya'nın desteğiyle nüfuzunu yeniden kazanmaya çalışabilir.

5- Suriye yeniden kaosa ve iç savaşa sürüklenebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın on iki yılın ardından Türkiye'deki ekonomik durumdan sonra karşılaştığı en zor dosyalardan biri olan Suriye dosyasında önemli bir atılım gerçekleştirmeyi başardığına şüphe yok. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın'ın Şam’a yaptığı ziyaret, Türkiye'nin nüfuzunun açık bir göstergesiydi. Kalın'ın Ahmed eş-Şera'nın kullandığı araçla şehrin sokaklarında dolaştığı ve Emevi Camii'nde namaz kıldığı görüntüler, Ankara'nın Suriye'deki siyasi ve diplomatik ağırlığını gösteren kasıtlı bir sembolik mesaj ise amacına ulaştığı açık.

 vdbgnh
Suriye'nin kuzeyindeki Halep’te devrim bayrağı sallayan bir adam, 11 Aralık 2024 (AFP)

Ancak bu sıra dışı hamle, geniş çaplı tartışmalara yol açarak Suriyeliler ve yabancı gözlemciler arasında soru işaretlerine neden oldu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Başkanı Kalın’ın Şam ziyaretinin bölgesel ve uluslararası güçlerle varılan mutabakatları iletmek amacıyla yapıldığını açıklamakta gecikmedi. Fidan, bu hamlenin Şam'a götürdüğü mesajların şunları içerdiğini vurguladı:

1- Terör örgütlerinin yeni siyasi aşamayı kullanmalarının önlenmesi.

2- Başta Hristiyanlar, Kürtler, Aleviler ve Türkmenler olmak üzere azınlıklara adil muamele edilmesi.

3- Bir sonraki aşamada tüm kesimleri temsil eden kapsayıcı hükümetin kurulması.

4- Suriye'nin komşularına karşı bir tehdit olmaması için gerekli önlemlerin alınması.

Türkiye'nin 12 yıldır kapalı olan Şam Büyükelçiliğini 14 Aralık'ta yeniden açması dikkat çekici bir adımdı. Büyükelçiliğin kapanması kararını, o dönemde Türkiye'nin Şam Büyükelçisi olarak görev yaptığım sırada bizzat ben almıştım.

Özetle, Türkiye geçtiğimiz iki hafta içinde uluslararası arenada eşi benzeri görülmemiş kazanımlar elde ederek siyasi süreci ve Suriye’nin yeniden inşasını kolaylaştırmaktan DEAŞ'ın geri dönüşünü engellemeye ve mültecilerin geri dönüşünü sağlamaya kadar çeşitli alanlarda Suriye'nin geleceğini şekillendirebilecek önemli bir aktör olarak ön plana çıktı.

Ancak Türkiye'nin şu anki ayrıcalıklı konumuna rağmen, birtakım zorluklar ve belirsizlikler var olmaya devam ediyor. Dolayısıyla Suriye'de başarılı bir siyasi geçiş sürecinin sağlanamaması ve kaosa geri dönülmesi ihtimali, Türkiye'ye ağır bir yük getireceğinden Ankara'nın temkinli olması ve ölçülü adımlar atması gerekiyor.

Bu yüzden Türkiye, Suriye krizine kapsamlı, sürdürülebilir ve kalıcı bir çözüm bulunmasında yapıcı ve destekleyici bir rol üstlenmedeki kararlılığını her fırsatta vurguluyor.