ABD, Suriye çözüm dosyasına hız verdi

Birleşmiş Milletler, savaş suçları işlediklerinden şüphelenilenlerin yargılanması için ülkelere çağrıda bulundu.

ABD, Suriye çözüm dosyasına hız verdi
TT

ABD, Suriye çözüm dosyasına hız verdi

ABD, Suriye çözüm dosyasına hız verdi

Joe Biden yönetimi, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed hükümeti ile aralarındaki ilişkileri normalleştirmeyeceklerini duyurdu. Duyuru, ABD’li diplomatların 2015 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) 15 üye ülkenin oy birliğiyle çıkarılan 2254 sayılı karar çerçevesinde, 10 yıldır devam eden Suriye savaşına bir çözüm bulma sürecine “yeni bir hareketlilik” kazandırmak için Rusya da dahil BMGK üyeleri arasında telefon görüşmeleri gerçekleştirildiğini açıklamasının ardından geldi.
New York’taki Batılı bir diplomat Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, ABD’nin gerçekleştirdiği görüşmelerin merkezinde BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in çabaları olduğunu aktardı. Pedersen Anayasa Komitesi toplantılarının son turlarında ilerleme kaydedilmemesinin sebepleri hakkında bilgilendirmede bulunmak üzere önümüzdeki haftanın başlarında BMGK üyelerine yeni bir brifing verecek. Pedersen’in BMGK’nin beş daimi üyesinin desteğini talep etmesi bekleniyor. ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin birçok kez Pedersen’in çabalarını desteklediklerini bildirmişti.
BMGK’nin mart ayı dönem başkanlığını devralan ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield’in toplantıda yapacağı konuşma bekleniyor. Thomas-Greenfield’in konuşmasında, Suriye krizi ile ilişkili üç dosyaya odaklanacağı ifade ediliyor. Bunlar; BM’nin arabuluculuk yaptığı siyasi süreç, giderek acil hale gelen insani yardım ve Suriye hükümetinin kimyasal silah cephaneliği ve bunların savaş bağlamında kullanılması olarak sıralanıyor. Zira ABD Suriye halkına uzun süre korkunç acılar yaşatan Esed rejiminin hesap vermesi konusunda ısrarcı.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price söz konusu atmosfere dair şunları söyledi:
“Başkan Biden’ın yönetimi, Suriye’deki çatışmayı sona erdirecek bir siyasi çözümü desteklemeye devam ediyor. Müttefiklerimiz, ortaklarımız ve Pedersen ile yakın istişarelerde bulunuyoruz. Siyasi çözüm, Suriye’de şiddete sürükleyen ve istikrarsızlığa yol açan unsurları düzeltmeli. Suriye halkının çektiği acılara son vermek için elimizdeki çeşitli araçları kullanacağız. Washington, 2254 sayılı BMGK kararı da dahil olmak üzere ilgili kararlar uyarınca siyasi bir çözüme ulaşma müzakerelerinde BM'nin rolünü desteklemeye devam edecek. Biden insani yardımlarla ilişkili olarak ABD liderliğini geri almaya çalışıyor. Suriye insani bir felaket yaşıyor. Suriye halkı, 10 yıldır süren iç savaşa rağmen halen iktidarda olan Beşşar Esed’in vahşi yönetimi altında çok uzun bir süre sıkıntı çekti. Aralarında Suriye içinde yerlerinden edilenlerin yanı sıra yurtlarından kaçmak zorunda kalan mültecilerin de bulunduğu savunmasız Suriyelilere yardım etmek için daha fazlasını yapmalıyız.”
Savaşın nihai olarak sona ermesi için Suriye hükümetinin davranışlarını değiştirmesi gerektiğine işaret eden Price sözlerini şöyle sürdürdü:
“Arzu edilen siyasi çözüm olasılığını artırmak için neler yapabileceğimize dair bir inceleme yürütülüyor. Bu, davranışların değişip yöneticinin kalması anlamına mı geliyor? Esed, halkına acımasızca davranması sonucu kaybettiği meşruiyeti geri kazanmak için hiçbir şey yapmadı. Kendisi Suriye halkının çektiği acıların ve ülkenin başına gelen insani felaketin merkezinde duruyor. ABD yakın bir zamanda Esed hükümeti ile ilişkilerini normalleştirmeyecek.”
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet de perşembe günü tüm ülkelere, çatışmanın 10’uncu yıl dönümünde Suriye’de savaş suçlarını işlediğinden şüphelenilenlerin ulusal mahkemelerde yargılanma sürecini hızlandırma çağrısında bulundu. Bachelet Suriye’de işlenen çirkin suçların faillerinin yargılanması için konuyu Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) taşıma girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlandığını söyledi.
Çoğu sivil olmak üzere 100 binlerce insanın hayatına mal olan çatışmada insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında şu ana kadar bir kişi yabancı bir mahkemede yargılandı.
Suriye’nin dört bir yanında hükümet güçleri tarafından yönetilen hapishanelerde tutulan 10 binlerce kayıp kişinin izini sürmek için daha fazla çaba gösterilmesi çağrısında bulunan Bachelet açıklamasını şöyle sürdürdü:
 “Bu mağdurlara hayatlarını yeniden inşa edebilmeleri için haklarını ve ihtiyaçlarını iyileştirmenin yanı sıra önümüzdeki yılın hesap verebilirlik ve tazminat alma yılı olmasını sağlamalıyız.”
Savaş suçları işlediğinden şüphelenilen birçok kişinin Suriye’yi terk ettiği düşünülüyor.
Geçtiğimiz ay Almanya’daki bir mahkeme, Suriye güvenlik birimlerinin eski bir üyesini sivillere işkence yapılmasını azmettirme suçundan 4,5 yıl hapse mahkum etti. Bu, Suriye savaşındaki insanlık suçları için verilen ilk yargı kararı oldu.
Bachelet “Ulusal mahkemelerin adil, açık ve şeffaf davalar yürütmesi ve bu tür ciddi suçlar için hesap verebilirlik açığını kapatmaya devam etmesi lazım” diyerek Alman yargısı tarafından verilen kararı “adaleti gerçekleştirme yolunda ileriye doğru atılmış önemli bir adım” olarak nitelendirdi.
BM tarafından daha önce kendisine yöneltilen savaş suçu ithamlarını reddeden Esed hükümeti, mahkumlara işkence yapılmadığını savunuyor.
BM Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro da söz konusu suçların cezasız kalmasını kınadı. Pinheiro, BM İnsan Hakları Konseyi’nde perşembe günü yaptığı açıklamada “Suriyeli mağdurların ve aktivistlerin büyük cesaretini ve bazı devletlerin davaları inceleme konusundaki kararlılığını takdir ediyoruz” ifadelerini kullandı.
BM uluslararası komite üyelerinden Hani Majali, inceleme aşamasındaki yaklaşık 300 dava ile ilgili bilgi sağlandığını kaydetti.
Uluslararası Kızıl Haç Komitesi’nden (ICRC) delegeler Suriye hapishanelerindeki tutukluları ziyaret ediyor. Ancak resmi olmayan yerleri ziyaret edemiyorlar. Ayrıca komitenin bulguları da gizli tutuluyor.
ICRC'nin Yakın ve Orta Doğu Bölge Direktörü Fabrizio Carboni, salı günü Reuters’a yaptığı açıklamada “Gözaltının, temel sorunlardan biri olduğu açık. Her gün ilk olarak gözaltı koşullarını iyileştirmeye çalışıyoruz. İkinci olarak ise girilebilecek yerleri artırmak için çabalıyoruz” dedi.



Doğu Akdeniz bir kavşakta: Artan gerilimler mi yoksa yenilenen nüfuz mu?

Tek taraflı deklare edilmiş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Girne semalarındaki Türk helikopterleri ve savaş gemileri  (AFP)
Tek taraflı deklare edilmiş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Girne semalarındaki Türk helikopterleri ve savaş gemileri  (AFP)
TT

Doğu Akdeniz bir kavşakta: Artan gerilimler mi yoksa yenilenen nüfuz mu?

Tek taraflı deklare edilmiş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Girne semalarındaki Türk helikopterleri ve savaş gemileri  (AFP)
Tek taraflı deklare edilmiş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Girne semalarındaki Türk helikopterleri ve savaş gemileri  (AFP)

Michael Harari

Doğu Akdeniz'de son 15 yılda yapılan doğal gaz keşifleri, bölgede bir dizi önemli siyasi gelişmeye yol açtı ve benzersiz bir bölgesel yapının oluşmasına katkıda bulundu. Bu yapının özü, İsrail-Yunanistan-Kıbrıs üçgeni arasındaki yakın iş birliğinin yanı sıra, Ocak 2019'da Mısır'ın öncü rol oynadığı Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nun kurulmasıdır.

Forum, yukarıda belirtilen ülkelere ek olarak Ürdün, İtalya ve Filistin'i de içeriyor ve merkezi Kahire'de bulunuyor. Türkiye'nin bu çerçevedeki yokluğu tesadüf değil, zira bu bölgesel blok, birçok açıdan, bölgedeki çoğu ülkenin ve kendi çıkarlarıyla uyuşmadığını düşündüğü Türk politikalarına bir tepki olarak ortaya çıktı. Lübnan'ın foruma katılma daveti aldığını, fakat (açıkça duyurulmadığı gibi) gözlemci olarak bile foruma katılamamasının şaşırtıcı olmadığını belirtmek gerekir. O zamandan beri bölgenin sahne olduğu çalkantılara rağmen, bu bölgesel mutabakat büyük ölçüde bir arada kaldı; bu, özellikle Gazze Savaşı'nın tetiklediği derin gerilimler göz önüne alındığında dikkat çekicidir.

Son birkaç yıl boyunca Türkiye, bu bölgesel gerçekliğe meydan okumaya çalıştı. Son zamanlarda da Mısır ve Körfez ülkeleriyle, özellikle Suudi Arabistan ve BAE ile ilişkilerini yeniden kurmayı başardı. Ankara ve Atina arasındaki ilişkilerde de belirgin bir iyileşme görüldü. Bilhassa Esed rejiminin çöküşü ve Ahmed eş-Şara'nın Şam'da iktidara gelmesi, Başkan Trump'ın ikinci bir dönem için Beyaz Saray'a dönmesi de dahil olmak üzere, bölgesel ve uluslararası gelişmeler Türkiye'nin yeni bir güven kazanmasını sağladı.

Türkiye, 2019'da Libya ile münhasır ekonomik bölgeyi belirleyen bir anlaşma imzalayarak yeni bölgesel düzenlemelere daha erken bir dönemde yanıt vermeye çalıştı. 2011'de Kaddafi'nin devrilmesinden bu yana Libya, uluslararası alanda tanınan Trablus'taki ile General Halife Hafter liderliğinde Tobruk'taki iki rakip otorite arasında bir iç savaş ve siyasi bölünmenin pençesinde. Trablus hükümetiyle imzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması, Girit Adası'nı göz ardı ederek Akdeniz'in büyük bir bölümünü Türkiye ve Libya arasında bölüyordu. Dolayısıyla diğer bölge ülkeleri ve daha geniş ölçüde uluslararası toplumun bu anlaşmayı tanımayı reddetmesi şaşırtıcı değildi.

Son aylarda Ankara, 2019 anlaşmasını onaylamaya her zamankinden daha yakın görünen Tobruk hükümetiyle ilişkilerinde önemli ilerleme kaydetti. Yunanistan, bu hamleyi hemen engellemeye çalıştı ve Dışişleri Bakanı yakın zamanda iki kez Libya'yı ziyaret ederek, Türkiye-Libya deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasını zaten reddeden Kahire'yi ikna etmeye çalıştı. Ancak bu çabaları şimdiye kadar pek başarılı olamadı. Hesaplı bir politika izleyen Türkiye, henüz deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasını resmen onaylamamış olmasına rağmen, General Hafter ile temaslarını güçlendirdi. Ankara, Libya geleneksel olarak Mısır'ın ulusal güvenlik hesaplarında en önemli önceliklerden biri olmasına rağmen, halihazırda nispeten alt sıralara gerilemiş olmasından faydalandı. Türkiye-Mısır ilişkileri son yıllarda iyileşmiş olduğu için de Kahire bu olumlu gidişatı şu anda tersine çevirme riskine girmeye istekli gibi görünmüyor.

Türkiye, 2019 yılında Libya ile münhasır ekonomik bölgeyi belirleyen bir anlaşma imzalayarak yeni bölgesel düzenlemelere daha erken bir dönemde yanıt vermeye çalıştı

Aynı zamanda, son aylarda Yunanistan ve Türkiye arasındaki gerginlikte bir yükseliş yaşandı. Ankara, Yunanistan ve Kıbrıs arasındaki elektrik bağlantısı projesine, güzergahının kendi ekonomik sınırları içindeki bölgelerden geçtiğini iddia ederek itiraz etti. Bu anlaşmazlık, Atina'nın Türkiye'ye kısıtlamalar getirmesi için Avrupa Birliği'nden (AB) destek almaya çalışmasıyla Brüksel'de bir dizi diplomatik hamleye yol açtı.

Türkiye'nin temel amacının, son 15 yıldır dışlandığı bölgesel yapıyı zayıflatmak olduğu aşikar. Ankara'nın stratejik konumunun, özellikle Suriye'deki dönüşümler, Başkan Trump'ın iktidara dönüşü, ABD'nin kıtaya ve NATO'ya olan bağlılığındaki gerileme ile birlikte Avrupa’nın artan güvenlik ihtiyaçları gibi bir dizi radikal gelişme sayesinde son iki yılda iyileştiği göze çarpıyor. Ankara ayrıca, bölgesel konumunu güçlendirmek için göç kartını da kullanıyor ve Libya'dan artan düzensiz göç dalgaları ile ilgili Avrupa'nın ve özellikle de İtalya'nın endişelerinden yararlanıyor.

6u7ı8
ABD Başkanı Donald Trump, 25 Eylül 2025'te Washington D.C.'deki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile el sıkışıyor (AFP)

Buna ek olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Washington'a yaptığı başarılı ziyaret ve Başkan Trump ile arasındaki kişisel uyum, Ankara'nın Doğu Akdeniz'deki rolünü yeniden kazanma gücüne olan güvenini artırdı. Ziyaret, Türkiye'nin 2045 yılına kadar ABD'den sıvılaştırılmış doğal gaz ithal etmeye devam etmesi ve 225 adet Boeing yolcu uçağı satın alınması konusunda bir anlaşmaya varmasıyla sonuçlandı. F-35 meselesi henüz çözüme kavuşmamış olsa da Başkan Trump, sorunun çözülebileceğini ima ederek, “Ama önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bizim için bir şey yapması gerekiyor” dedi. İki taraf, İsrail ile Suriye'deki Kürtler konusunda da anlaşmazlıkları aşmayı başardı.

Bu hamlelerin, özellikle Ankara ve Atina arasındaki bölgesel gerginlikleri daha da kötüleştirebileceği endişesi devam ediyor. Bu durum, esas olarak Akdeniz ve özellikle de Girit adası yakınlarındaki tartışmalı sularda arama ruhsatları konusundaki anlaşmazlıklara ek olarak, AB için hayati önem taşıyan ve 670 milyon avroluk finansman sözü verdiği elektrik bağlantısı projesi konusundaki anlaşmazlıklardan kaynaklanıyor. Bu bağlamda, Türkiye birkaç hafta önce, planlanan bağlantı için deniz tabanı araştırmaları yapan Cebelitarık bandıralı bir araştırma gemisini durdurdu ve gemiyi geri dönmeye zorladı.

Suriye ve Lübnan arasındaki sınırların belirlenmesi

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Suriye ve Lübnan'da yaşanan köklü dönüşümler, bölgesel rekabeti de etkileyecektir. Şam'da Şara rejiminin istikrara kavuşmasıyla birlikte, iki ülkenin yakında kara ve deniz sınırlarını belirlemek için anlaşmalar imzalamaya çalışması bekleniyor. Akdeniz'deki bu deniz sınırları büyük ekonomik ve stratejik öneme sahip. Ankara'nın Şara ile yakın bağları ve artan özgüveni, Doğu Akdeniz'deki rolünü güçlendirmek için bu müzakerelerin gidişatını etkilemeye çalışacağını gösteriyor. Bu gelişmelerin, başta İsrail, Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır olmak üzere bölgedeki çeşitli ülkeler ve Avrupa üzerinde doğrudan etkileri olacaktır.

Filistin tarafının ve özellikle de Gazze Deniz Gaz Sahası'nın bölge enerji sektöründeki rolüne de işaret etmek önemlidir

Bu taraflar arasında Kıbrıs ve Lübnan, 2007 yılında imzalanan ve henüz onaylanmamış olan deniz anlaşmasının tamamlanması için yakın zamanda müzakerelere yeniden başladı. İki taraf da büyük engeller oluşturması beklenmeyen nihai bir anlaşmaya varmayı hedefliyor ve bu anlaşma her iki ülke için de büyük önem taşıyor.

Filistin tarafının ve özellikle de Gazze Şeridi'ne yaklaşık 35 kilometre uzaklıkta bulunan Gazze Deniz Gaz Sahası'nın bölge enerji sektöründeki rolüne de işaret etmek önemlidir. Bu saha, ticarileştirilmesi için uygun koşullar sağlandığı takdirde Filistin için büyük bir potansiyel taşımaktadır.

dfrg
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Mısır Petrol Bakanı Tarık el-Molla, İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz ve ABD Enerji Bakanı Rick Perry, 25 Temmuz 2019'da Kahire'de düzenlenen Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nda (EMGF) bir araya geldi (AFP)

İsrail, bölgesel sahneyi stratejik bir bakış açısıyla yorumladığını kanıtladı. Türkiye ile yaşadığı anlaşmazlık ve medyada Arap Baharı olarak adlandırılan olayların yansımalarının ardından, hızla inisiyatif alarak Doğu Akdeniz'de ortaya çıkan bölgesel yapıya entegre oldu. Bu strateji hem siyasi hem de ekonomik düzeyde etkinliğini kanıtladı; Mısır ve Ürdün ile ilişkilerinde mevcut gerginliklere rağmen, şimdiye kadar önemli bir kopuş yaşanmadı. Benzer şekilde, Yunanistan ve Kıbrıs, Brüksel'de İsrail'i desteklemeye devam ediyor. Buna ilaveten İsrail, Mısır ve Ürdün için kritik bir doğal gaz kaynağı.

Bölgenin geleceğinin, Gazze'de devam eden savaşın kaderinden ve yakın gelecekte sona erme ihtimalinden büyük ölçüde etkileneceği aşikar. Trump'ın Gazze planı, bölgenin tamamı için yeni ufuklar açabilir. Son 15 yılda Doğu Akdeniz, uluslararası alanda geniş ilgi gören kritik bir alt bölge haline geldi. Ancak, bu ilgiye rağmen gerilimin artması ve bir çatışmanın patlak vermesi riski hâlâ devam ediyor.


Suriyeli yetkililer, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra ilk meclisi oluşturdu

Suriye Halk Meclisi seçimlerini denetleyen alt komite üyelerinin seçimi sırasında anayasadaki yemin metnini okuyan bir adam (Reuters)
Suriye Halk Meclisi seçimlerini denetleyen alt komite üyelerinin seçimi sırasında anayasadaki yemin metnini okuyan bir adam (Reuters)
TT

Suriyeli yetkililer, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra ilk meclisi oluşturdu

Suriye Halk Meclisi seçimlerini denetleyen alt komite üyelerinin seçimi sırasında anayasadaki yemin metnini okuyan bir adam (Reuters)
Suriye Halk Meclisi seçimlerini denetleyen alt komite üyelerinin seçimi sırasında anayasadaki yemin metnini okuyan bir adam (Reuters)

Suriye'deki geçiş dönemi yönetimi, Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra ilk meclisi kurmak için bugün de hazırlıklarını sürdürdü. Ancak hazırlıklar devam ederken Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'ya Halk Meclisi’nin üçte birini atama yetkisi veren mekanizma eleştiriliyor. Bu mekanizmaya göre ‘güvenlik’ gerekçesiyle üç ilin Halk Meclisi’nde temsil edilmesi engellendi.

Suriye Şura Konseyi, Esed rejiminin geçtiğimiz yılın sonlarında düşmesinin ardından Halk Meclisi'ni feshetmek ve geçiş dönemini beş yıl olarak belirleyen bir anayasa bildirisi imzalamak dahil olmak üzere geçiş dönemini yönetmek için bazı adımlar attı. Bildiri, ülke için kalıcı bir anayasa hazırlanana ve bu temelde seçimler yapılana kadar yetkilerini kullanacak bir konsey seçmek için bir mekanizmanın kurulmasını öngörüyordu.

Halk Meclisi, halkın doğrudan seçimleriyle değil, anayasal bildirgede belirtilen bir mekanizma temelinde 30 aylık yenilenebilir bir dönem için oluşturulacak. Bu mekanizmaya göre üyeleri Şura Konseyi tarafından atanan bir yüksek komite tarafından oluşturulan bölgesel yapılar, Halk Meclisi’nin 210 üyesinin üçte ikisini seçecek, geri kalan üçte biri ise cumhurbaşkanı tarafından atanacak.

Suriye Yüksek Seçim Komisyonu'na göre yüzde 14'ü kadın olan bin 578 aday Halk Meclisi’nde yer almak için yarışıyor. Fransız Haber Ajansı AFP’ye göre bu kişiler arasında 1990'lı yıllarda Suriye'yi terk eden son hahamın oğlu olan ABD vatandaşlığı da bulunan Henry Hamra da var. Hamra, yaklaşık yetmiş yıldır Suriye’de milletvekilliği için aday olan ilk Yahudi oldu.

Suriyeliler yeni parlamentonun oluşum sürecini açıkça eleştiriyorlar.

Adalet Bakanlığı’ndan emekli Luay el-Urfi (77) “Mevcut yönetimi destekliyorum ve onu savunmaya hazırım, ancak bu seçimler gerçek seçimler değil” ifadelerini kullandı.

Urfi, Şam'ın orta kesimlerindeki er-Ravda Kafe’de arkadaşlarıyla otururken yaptığı değerlendirmede, “Bu geçiş döneminin bir gerekliliği, ancak bu dönem biter bitmez seçimlerin yapılmasını istiyoruz” dedi.

Ülke genelinde güvenlik ve siyasi gücünü pekiştirmek için çalışan Cumhurbaşkanı Şara, dolaylı seçim mekanizmasının benimsenmesini “Geçiş aşamasındayız ve doğrudan genel seçimler yapabilecek durumda değiliz” diyerek gerekçelendirdi.

“Yenilenen Özgürlük”

Suriye’deki bazı insan hakları örgütleri, yasaların önerilmesi ve değiştirilmesi, uluslararası anlaşmaların onaylanması ve genel bütçenin kabul edilmesi gibi geniş görevleri üstlenecek olan Halk Meclisi'nin oluşturulmasında Şura Konseyi'ne verilen yetkileri eleştirdiler.

Toplam 14 insanlar hakları örgütü, eylül ayı ortalarında ortak bir bildiri yayınlayarak, bu mekanizmanın cumhurbaşkanına ‘kendisinin seçtiği veya sadakatini garanti edebileceği kişilerden oluşan bir meclis çoğunluğu oluşturma’ imkanı verdiğini ve bunun da Halk Meclisi’ni tek siyasi renkten oluşan bir organ haline getirerek çoğulculuk ilkesini zedeleyebileceğini belirtti.

AFP'ye göre bildiride genel düzenlemelerin seçimleri ‘sadece bir formalite’ haline getirdiği belirtildi.

Paris merkezli Suriye Hakikat ve Adalet Derneği'nin yönetici direktörü Bessam el-Ahmed, “Bu süreci seçimden başka her şey olarak adlandırabiliriz; bu bir atamadır” yorumunda bulundu.

Ahmed, Halk Meclisi’nin tek bir siyasi rengin ezici çoğunluğuyla kurulacağını öngördü.

“Marjinalleşme”

Meclis oluşturulma mekanizması, özellikle ülkenin kuzeydoğusunda, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin (KDSÖY) etki alanlarının, yetki paylaşımı ve kurumların entegrasyonu konusunda Şam’daki yetkililerle çatıştığı bölgelerde eleştirilere neden oldu. Aynı durum, Dürzi azınlığın kalesi olan, ülkenin güneyindeki Suveyda ilinde de geçerli.

Eylül ayında, KDSÖY’ün Rakka ve Haseke'de kontrol ettiği bazı bölgelerde alt seçim komiteleri oluşturuldu.

Geçici seçim sistemi, adayların ‘eski rejimin destekçileri veya bölünme ya da ayrılma savunucuları’ olmamalarını şart koşuyor.

Suriye geçici yönetimi, KDSÖY’e Şam’a bağlanması için baskı uygularken, Suveyda'daki Dürzilerin Ruhani lideri Şeyh Hikmet el-Hicri, Şam’a bağlı güvenlik güçleriyle yaşanan şiddet olaylarının yol açtığı büyük kopuşun ardından Dürzileri korumak için İsrail'e müdahale etmesi çağrısında bulundu.


Mısır, Trump'ın Gazze planını görüşmek üzere müzakerecileri ağırlıyor

Gazze sahilinde kaldığı çadırın yanında duran yerinden edilmiş Filistinli bir kız çocuğu (Reuters)
Gazze sahilinde kaldığı çadırın yanında duran yerinden edilmiş Filistinli bir kız çocuğu (Reuters)
TT

Mısır, Trump'ın Gazze planını görüşmek üzere müzakerecileri ağırlıyor

Gazze sahilinde kaldığı çadırın yanında duran yerinden edilmiş Filistinli bir kız çocuğu (Reuters)
Gazze sahilinde kaldığı çadırın yanında duran yerinden edilmiş Filistinli bir kız çocuğu (Reuters)

Mısır bugün, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme planının bir parçası olarak, Gazze Şeridi'nde tutulan rehinelerin ve İsrail'de tutuklu bulunan Filistinli mahkûmların serbest bırakılmasını görüşmek üzere İsrail ve Hamas'tan müzakerecileri ağırlayacak. Diğer yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, rehinelerin birkaç gün içinde serbest bırakılacağını umduğunu belirtti.

Trump'ın damadı Jared Kushner ve ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff da 7 Ekim 2023'te Hamas'ın İsrail'e saldırısından bu yana Gazze Şeridi’nde tutulan rehinelerin serbest bırakılmasına ilişkin anlaşmayı sonuçlandırmak üzere Mısır'a geliyor.

Bu diplomatik çabalar, Hamas'ın, üçüncü yılına girmek üzere olan savaşı sona erdirmek için Trump'ın önerisinin bir parçası olarak rehineleri serbest bırakmaya hazır olduğunu açıklamasından iki gün sonra geldi.

Netanyahu dün Kudüs'te yaptığı açıklamada, müzakere heyetinden bu konuda arabuluculuk yapan Kahire'ye giderek ‘teknik ayrıntıları kesinleştirmelerini’ istedi.

Kahire el-İhbariyye televizyonu, Hamas ve İsrail'in pazar ve pazartesi günü Mısır'da ‘Trump'ın önerisine uygun olarak tüm rehine ve mahkûmların takası için sahadaki koşulları düzenlemek’ üzere dolaylı görüşmeler yapacağını bildirdi.

ABD Başkanı, 72 saat içinde savaşın sona erdirilmesi ve rehinelerin serbest bırakılması, İsrail'in Gazze Şeridi'nden kademeli olarak çekilmesi, Hamas ve diğer grupların silahsızlandırılması ve Gazze Şeridi'nin Trump başkanlığındaki geçiş otoritesi tarafından denetlenen teknokratik bir organ tarafından yönetilmesini öngören planının uygulanmasında ‘herhangi bir gecikmeye müsamaha göstermeyeceğini’ söyledi.

Trump dün ilerleyen saatlerde yaptığı paylaşımda, İsrail'in ‘Hamas'a sunulan ilk geri çekilme hattını’ kabul ettiğini bildirdi. Trump paylaşımına, İsrail sınırından 1,5 ila 3,5 kilometre uzaklıkta, Gazze Şeridi içinde sarı çizgiyle belirtilmiş bir geri çekilme hattını gösteren bir harita ekledi.

Trump, “Hamas'ın bu çekilme hattını kabul ettiğini teyit etmesinin ardından, ateşkes derhal yürürlüğe girecek, rehineler ve mahkûmların takası başlayacak ve çekilmenin bir sonraki aşaması için gerekli koşulları sağlayacağız” dedi.

Bombardıman devam ediyor

İsrail, ABD Başkanı’nın durdurma talebine rağmen Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarını sürdürdü. Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, dün yaklaşık 60 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

DSFRGT
ABD Başkanı Donald Trump tarafından yayınlanan harita, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'ndeki bölgelerden ilk geri çekilme hattını gösteriyor. (ABD Başkanı Donald Trump’ın Truth Social hesabı)

Netanyahu dün televizyonda yaptığı konuşmada, tüm rehinelerin önümüzdeki günlerde, 6 Ekim'de başlayıp bir hafta sürecek Sukot Bayramı sırasında geri döneceklerini umduğunu dile getirdi.

Hamas, cuma günü Trump'ın önerisine yanıt vererek, ‘işgalin tüm esirlerini, hayatta olanları ve ölenleri teslim etmeyi kabul ettiğini’ duyurdu ve ayrıntıları görüşmek üzere müzakerelere ‘derhal girmeye hazır olduğunu’ bildirdi.

Hamas, tüm rehineleri serbest bırakmayı ve Gazze Şeridi'nin yönetimini ‘bağımsızlardan’ oluşan bir kuruma devretmeyi kabul ettiğini doğrularken, ‘Gazze Şeridi’nin geleceği’ ile ilgili diğer hususların müzakere edilmesi gerektiğini vurguladı.

Trump cuma günü, Hamas'ın ‘kalıcı barış’ için hazır olduğunu belirterek, İsrail'e ‘rehinelerin hızlı ve güvenli bir şekilde serbest bırakılabilmesi için Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı derhal durdurması’ çağrısında bulundu.

Ancak bombardımanı durdurma çağrılarına rağmen İsrail dün Gazze Şeridi'ne onlarca saldırı düzenledi.

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal, AFP'ye yaptığı açıklamada, “Bugün şafak vakti başlayan İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanında hayatını kaybedenlerin sayısı 57'ye yükseldi. Bunlardan 40'ı Gazze şehrindeydi” ifadelerini kullandı.

Hamas silahsızlanma konusunda bir açıklama yapmazken, Netanyahu konuşmasında hareketin ‘Trump planı aracılığıyla diplomatik olarak ya da İsrail tarafından askeri olarak’ silahsızlandırılacağını söyledi.

Kan dökülmesine son vermek

Savaşı sona erdirecek olası bir ilerleme haberinin Gazze Şeridi'nde iyimserlik yaratmasının ardından, insani durumun felaket boyutuna ulaştığı ve Birleşmiş Milletler'in (BM) ağustos ayında kıtlık ilan ettiği Gazze'de İsrail bombardımanı devam edince umutsuzluk geri döndü.

Gazze şehrinde yaşayan 39 yaşındaki Mahmud el-Gazi şöyle dedi: “İsrail'i kim durduracak?... Bu soykırımı ve kan dökülmesini durdurmak için müzakereleri hızlandırmamız gerekiyor.”

Gazze Şeridi’ndeki savaş, AFP'nin resmi verilerden aktardığına göre bin 219 kişinin öldüğü bir Hamas saldırısının ardından patlak verdi. İsrail ordusuna göre, saldırı sırasında 251 kişi kaçırıldı; bunlardan 47'si halen rehin tutuluyor, 25'i ise öldü.

BM'nin güvenilir bulduğu Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre, İsrail'in şiddetli saldırıları 67 binden fazla Filistinlinin hayatını kaybetmesine neden oldu.