Biden, Şam’ı ‘ulusal güvenliğini tehdit etmekle’ suçluyor ve ABD yaptırımlarının süresini uzatıyor

Dün Suriye'nin başkenti Şam’da Hizbullah bayraklarına sarınmış vatandaşlar (Reuters)
Dün Suriye'nin başkenti Şam’da Hizbullah bayraklarına sarınmış vatandaşlar (Reuters)
TT

Biden, Şam’ı ‘ulusal güvenliğini tehdit etmekle’ suçluyor ve ABD yaptırımlarının süresini uzatıyor

Dün Suriye'nin başkenti Şam’da Hizbullah bayraklarına sarınmış vatandaşlar (Reuters)
Dün Suriye'nin başkenti Şam’da Hizbullah bayraklarına sarınmış vatandaşlar (Reuters)

ABD Başkanı Joe Biden perşembe akşamı Washington’un 2004-2012 yılları arasında tek taraflı olarak Suriye’ye uygulanan yaptırımların bir yıl daha uzatıldığını açıkladı.
Bu yaptırımlar, ABD’deki bazı Suriyelilerin ve tüzel kişilerin mal varlıklarının dondurulmasını ve ABD’deki belli başlı ürünlerin ve hizmetlerin Suriye’ye ihracatının yasaklanmasını kapsıyor. Biden yönetimi, bu ulusal olağanüstü halin gelecekte devam edip etmeyeceğine karar vermek için Suriye hükümetinin politika ve uygulamalarındaki değişikliklerin takip edileceğini belirtti. Kaynaklar, Başkan Biden'in ABD Dışişleri Bakanlığı'nda Suriye dosyasından sorumlu özel bir ekip kurulacağını ve Şam üzerindeki siyasi ve ekonomik baskıyı yoğunlaştırmak için “Suriye Sorumluluk Yasası”nın (Syria Accountability Act) etkinleştirileceğini duyuracağına işaret ediyor.
Suriye yönetiminin “insanlık dışı şiddete ve insan haklarına yönelik ihlallere” izin verdiğini söyleyen Beyaz Saray, yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Suriye rejiminin, kimyasal silahlar ve terör örgütlerine destek sağlamakla ilgili olanlar da dahil olmak üzere eylemleri ve politikaları ABD’nin ulusal güvenliği, dış politikası ve ekonomisi için olağanüstü bir tehdit oluşturuyor. Bu yüzden 2004 yılının Mayıs ayında (eski ABD Başkanı George W. Bush yönetiminde) yürürlüğe konulan ve 11 Mayıs 2021’de sona erecek olan ulusal acil durum uygulaması bir yıl daha uzatıldı.”
Açıklamanın devamında, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimi ve destekçilerine kendi halkına yönelik şiddetli savaşı durdurma, ülke çapında ateşkes ilan etme, ihtiyaç sahibi tüm Suriyelilere insani yardımın sıkıntısız bir şekilde ulaştırılmasını sağlama ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararı uyarınca Suriye'deki krize yönelik siyasi bir çözüm üzerinde müzakere etme çağrısında bulunuldu.
ABD, Suriye’de ve Orta Doğu bölgesindeki başka yerlerde DEAŞ örgütünün faaliyetlerinin yeniden artacağından endişe etse de bu karar, Biden yönetiminin Esed rejimiyle ilişkileri normalleştirme gibi bir niyeti olmadığını gösteriyor. ABD’li yetkililer, DEAŞ’ın, El-Hol Kampı gibi mültecilerle dolu kamplardan bazılarının kontrolünü ele geçirmeye ve burayı eylemleri için bir üsse dönüştürmeye çalıştığına dair uyarıda bulundu.
Ulusal Güvenlik Konseyi’nde birçok ülkeye yönelik yaptırımlara ilişkin dosyaların gözden geçirilmesi ve bu yaptırımların etkinliği hakkında tartışmalar yapılıyor. Bu, ABD yönetiminin, İran’ın Nükleer Anlaşma’nın yeniden canlandırılması karşılığında yaptırımların kaldırılmasına yönelik taleplerini incelediği bir döneme denk geliyor.
ABD yönetimi, Trump yönetiminin 2017 yılında kapattığı ABD Dışişleri Bakanlığı Yaptırım Koordinasyon Ofisi’nin, yaptırım politikalarını çeşitli federal kurumlar ile daha iyi koordine etmek ve uygulamak amacıyla tekrar açıldığını duyurdu.
ABD yaptırım silahını, diğer ülkeleri politikalarını değiştirmeye zorlamak veya Washington’un kabul edilemez bulduğu adımlar karşısında rahatsızlığını ifade etmek için bir araç olarak kullanıyor. Washington Amerikan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Profesör Jordan Tama yaptırım politikasının, peş peşe gelen ABD yönetimlerinin yabancı hükümetlerin davranışlarına ilişkin endişelerini gidermek için büyük ölçüde varsayılan yönetim şekli haline dönüştüğünü söylüyor. Tama “Genelde politika yapıcılar için yaptırımlar, diplomasiye gerek duymadan, net maliyetleri olan askerî harekât gibi diğer alternatiflerden daha çekici geliyor. Yaptırımları cazip kılan şey bu” dedi.
ABD Maliye Bakanlığı bünyesindeki Yabancı Varlıklar Kontrol Dairesi (OFAC) yaptırımlar ile ilgili 30 farklı program yönetiyor. Bu programlardan bazıları belli ülkeleri hedef alırken diğerleri suçlulara, terör ağlarına ya da insan hakları ihlallerine karşı kullanılıyor.
ABD’nin Küba, Kuzey Kore, İran, Suriye ve Rusya’nın 2014 yılında ilhak ettiği Ukrayna’daki Kırım’a uyguladığı seyahat ve ticaret ambargoları gibi kapsamlı yaptırımları en ağır yaptırımlar arasında yer alıyor. Bu yaptırımlar, ülkelerin ekonomilerine büyük zararlar verebiliyor ve sözde yardımcı olmayı amaçlasa da genelde ilgili ülke vatandaşlarının aleyhine oluyor. Rusya, Çin ve Venezuela da dahil olmak üzere diğer ülkeler de açık ticaret ambargosunun altında kalan büyük yaptırımlara tabi tutuluyor.
Aynı zamanda ABD Müslüman Uygurlar’ı gözaltına alan Çin hükümeti yetkilileri ya da yozlaşmış oligarşilerin lehine kara para aklamakla suçlanan Rus bankaları gibi bazı olaylara karışan kişi ve kuruluşlara yönelik “hedefleyici” yaptırımlar da uyguluyor.
OFAC “Özel Olarak Belirlenmiş Vatandaşlar” adlı listedeki kişileri yaptırımlara tabi tutuyor. 1500 sayfadan oluşan liste, ABD vatandaşlarının ticari ilişkilerde bulunması yasaklanan binlerce kişinin ve şirketin adını içeriyor.
Yaptırım silahının daha fazla kullanılmasını destekleyenler, İran’ın yıllarca süren ekonomik yaptırımların ardından Obama yönetimi sırasında müzakere masasına oturmak zorunda kaldığına işaret ederek, bu yaptırımların büyük kazanımlar elde etmede etkili olduğunu söylüyor. Karşı çıkanlar ise yaptırımların hedeflere ulaşma konusunda başarısız olduğunu belirterek, 60 yıldır ekonomik ambargo altında olan Küba’yı ve kapsamlı yaptırımlar sistemi karşısında gerilemeyen Kuzey Kore nükleer silah programını örnek gösteriyor.
Uzmanlar, yaptırımların müttefikler ve ortaklarla eşgüdümlü olarak uygulandığında daha etkili olduğunu söylüyor. Ayrıca Biden’ın çok taraflılığa olan eğiliminin, uygulayacağı yaptırımların Donald Trump’ın yıllarca uyguladığı yaptırımlardan daha etkili olacağına dikkat çekiyor. ABD tarafından yürütülen bazı yaptırım programlarının hedef alınan ülkelerdeki masum siviller üzerinde ağır ekonomik etkilerinin olduğunu ve genelde istenen sonuçlara ulaşılamadığını savunanların sayısı gittikçe artıyor. Ayrıca yaptırımların, başka ülkeleri dolar kullanmaktan ve ABD kurumları ile ticaret yapmaktan uzaklaştırma etkisi de olabilir.

 


Libya Ulusal Ordusu etkisini güneye doğru genişletiyor

Hafter'in Sabha'daki çatışması, Güney Libya'da kalkınmaya odaklı bir girişimin başlatılmasına yol açacak (Genel Komutanlık)
Hafter'in Sabha'daki çatışması, Güney Libya'da kalkınmaya odaklı bir girişimin başlatılmasına yol açacak (Genel Komutanlık)
TT

Libya Ulusal Ordusu etkisini güneye doğru genişletiyor

Hafter'in Sabha'daki çatışması, Güney Libya'da kalkınmaya odaklı bir girişimin başlatılmasına yol açacak (Genel Komutanlık)
Hafter'in Sabha'daki çatışması, Güney Libya'da kalkınmaya odaklı bir girişimin başlatılmasına yol açacak (Genel Komutanlık)

Libya Ulusal Ordusu'nun (LUO) güney bölgelerindeki nüfuzunu, Abdulhamid Dibeybe liderliğindeki Geçici Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) aleyhine genişlettiği düşünülen bir hamleyle, LUO'nun ikinci komutanı Saddam Hafter, dün Sabha kentinde "entegre hizmet ve askeri binalar" içeren bir projenin temelini attı.

Saddam Hafter, çarşamba günü Sabha'ya yaptığı ziyarette, LUO'nun "Vizyon 2030"unun bir parçası olarak nitelendirdiği "Güney İçin Birlikte" girişimini başlattı ve bu girişimin "güvenliğin, kalkınmanın temeli haline getirilmesine dayandığını" ifade etti.

Saddam Hafter, "güney şehirlerini modern yol ağlarıyla bağlamak ve tarım projelerini desteklemek için çalıştıklarını, böylece bu şehirlerin acı çekmenin veya ötekileştirmenin kanalları değil, kalkınma ve üretim merkezleri haline geldiklerini" söyledi.

Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre merhum Devlet Başkanı Muammer Kaddafi rejiminin devrilmesinden bu yana, güney şehirlerinin sakinleri yıllardır "dışlanma, ayrımcılık ve devlet hizmetlerinin eksikliğinden" şikayet ediyor.


Ebu Lulu... Sudan savaşının en önemli kanlı figürlerinden biri

"El Fasher Kasabı" lakaplı, "Abu Lulu"nun dolaşımda olan fotoğrafı
"El Fasher Kasabı" lakaplı, "Abu Lulu"nun dolaşımda olan fotoğrafı
TT

Ebu Lulu... Sudan savaşının en önemli kanlı figürlerinden biri

"El Fasher Kasabı" lakaplı, "Abu Lulu"nun dolaşımda olan fotoğrafı
"El Fasher Kasabı" lakaplı, "Abu Lulu"nun dolaşımda olan fotoğrafı

Geçtiğimiz cumartesi günü El Faşir'in Hızlı Destek Kuvvetleri'ne (HDK) geçmesinden önce pek fazla tanınmayan "Ebu Lulu" lakaplı Fatih Abdullah İdris, Sudan'da terörün sembolü haline geldi ve hızla ünlendi.

Şehrin düşüşünden kısa bir süre önce, el Faşir'de sakallı ve gür saçlı bir adamın mahkumları yargısız infaz ettiğini gösteren videolar sosyal medyada dolaşıyordu. Şehrin düşüşünü izleyen şiddetin sembolü haline gelen bu adam, el Faşir trajedisini, savaş ve devletin çöküşünün yarattığı kaosu temsil ediyordu. HDK, kimliğini bilmediğini iddia ederek onunla herhangi bir bağlantısı olduğunu inkar etmiş ve daha sonra tutuklanıp el Faşir'ın Shala hapishanesinde tutulduğunu açıklayarak bir soruşturma komitesi kurmuş olsa da defalarca paylaştığı korkunç videolar ona ve HDK'ye karşı yaygın bir öfkeye yol açtı. Medya ona "El Faşir Kasabı" lakabını taktı.

rgt
İnternette dolaşan bir fotoğrafta, "El Faşir Kasabı" lakaplı "Ebu Lulu"nun saldırıların gerçekleştiği yerde vahşetini sergilediği görülüyor.

HDK, el Faşir'in ele geçirilmesi sırasında ciddi ihlaller ve suistimallerle suçlanan birkaç kişinin tutuklandığını duyurdu. Bunlar arasında "Ebu Lulu" olarak bilinen kişi de vardı. HDK sözcüsü El-Fatih Kureyşi, dün yaptığı basın açıklamasında, tutuklamaların üst düzey komutanlığın talimatları doğrultusunda gerçekleştirildiğini belirtti. İlgili hukuk komitelerinin, şüphelileri adalete teslim etmek için hazırlık soruşturmasına başladığını belirtti. Kureyşi, bu önlemlerin insan onuruna yönelik her türlü ihlali ve uluslararası anlaşmaları ihlal etmeyi önlemeyi amaçladığını ifade etti. HDK'nin adaletin sağlanmasını güvence altına almaya kesin olarak kararlı olduğunu vurguladı. Liderlik, hukukun üstünlüğüne ve herhangi bir ihlale karıştığı kanıtlanan herkesi, ne kadar sınırlı veya bireysel eylemlerden kaynaklanmış olursa olsun, sorumlu tutmaya olan tam bağlılığını yineledi. Ebu Lulu, vahşetini belgeleyen çok sayıda ses kaydında yer aldı ve herhangi bir grupla bağlantısı olduğunu reddederek, devlete karşı kendi isyancı grubuna liderlik ettiğini iddia etti. Bir kayıtta, sadece El Faşir'de "neredeyse bin kişiyi" öldürdüğü ile övünüyordu. Ancak HDK’nin iddialarına veya inkârlarına rağmen, askeri operasyonlara katılmıştı.

El Faşir'in düşmesinden önce, söz konusu kişinin Sudan'ın merkezinde şiddet uyguladığına dair söylentiler yayılmış ve Kuzey Hartum'daki "El-Cili Rafinerisi"nden alınan ve söz konusu kişiyi gösterdiği iddia edilen videolarda şiddet sahneleri yayılmıştı; ancak hiçbir bağımsız kuruluş bu videoların gerçekliğini kanıtlamadı.

Raporlar, kişinin faaliyetlerinin El Faşir'in kuzey kesimlerinde ve çevresinde yoğunlaştığını, ancak şiddet konusundaki kötü şöhretinin ülke geneline ve hatta dünyaya yayıldığını, adının birçok savaş alanında şiddet ve terörün sembolü haline geldiğini gösteriyor. Gözlemcilere göre "Ebu Lulu" gibi isimlerin ortaya çıkışı, Sudan'ı saran kapsamlı güvenlik ve ahlaki çöküş durumunu yansıtıyor. Bu durum, basit bir öldürmenin ötesine geçerek, övünme, filme alma ve faillerini yüceltme noktasına ulaşmış bir şiddet yaratıyor. Bu aynı zamanda, savaşın kasvetli bir yüzü ve devletin parçalanmasının, hukuk ve hesap verebilirliğin yokluğunun bir kanıtı.


İsrail, Batı Şeria'da zeytin hasadı sırasında gönüllü olarak çalışan iki Amerikalı Yahudi kadının sınır dışı edilmesini emretti

Batı Şeria'da zeytin toplayan Filistinlilere taş atan maskeli bir yerleşimci ve arkasındaki İsrail askerleri (AFP)
Batı Şeria'da zeytin toplayan Filistinlilere taş atan maskeli bir yerleşimci ve arkasındaki İsrail askerleri (AFP)
TT

İsrail, Batı Şeria'da zeytin hasadı sırasında gönüllü olarak çalışan iki Amerikalı Yahudi kadının sınır dışı edilmesini emretti

Batı Şeria'da zeytin toplayan Filistinlilere taş atan maskeli bir yerleşimci ve arkasındaki İsrail askerleri (AFP)
Batı Şeria'da zeytin toplayan Filistinlilere taş atan maskeli bir yerleşimci ve arkasındaki İsrail askerleri (AFP)

İsrail, Filistin zeytin hasadı döneminde işgal altındaki Batı Şeria'ya ulaşan iki Amerikalı Yahudi gönüllünün sınır dışı edilmesini emretti. Bu kişilerin seyahatini kolaylaştıran STK'lar dün yaptıkları açıklamada, bu kişilerin sınır dışı edilmesinin emredildiğini bildirdi.

Zeytin hasadı sırasında gönüllüleri organize eden Birleşmiş Milletler ile Dayanışma ve İnsan Hakları İçin Hahamlar adlı STK'lar yaptıkları ortak açıklamada, Batı Şeria'nın kuzeyinde Nablus yakınlarındaki Burin köyüne ulaşmadan önce aralarında iki Amerikalı kadının da bulunduğu 11 kişinin gözaltına alındığını bildirdi.

İsrail ordusu, Filistin topraklarına erişimi engellemek için genellikle zeytin hasadı döneminde kullanılan kapalı askeri bölge emri çıkarmıştı. Gönüllüler ise alternatif bir yoldan bölgeye ulaşmaya çalıştı.

Açıklamada, "Gönüllüler, emirlerini yerine getirmek için askerlere yaklaştıklarında gözaltına alındılar" denildi.

Gruptaki İsrailli gönüllüler bir polis karakolunda sorgulanıp serbest bırakılırken, iki Amerikalının sınır dışı edildikleri bildirildi.

xs
  Batı Şeria'nın el Halil kentine bağlı Sa'ir köyünde dün İsrailli yerleşimciler ve askerler tarlada durarak, Filistinli çiftçilerin zeytin toplaması engelledi (AFP)

İsrail ordusu, soruşturmalarına yanıt vermesi için Fransız Haber Ajansı’nı (AFP) İsrail polisine yönlendirdi.

İki kuruluş, "Bu gönüllülerin sınır dışı edilmesi kararı, barışçıl insan hakları çalışmalarını ve İsrail ile Filistin'de adalet talep eden Yahudi seslerini susturma yönündeki rahatsız edici bir eğilimi yansıtıyor" açıklamasında bulundu.

İsrailli ve uluslararası gönüllüler, genellikle zeytin hasadı döneminde Filistinlilere yardım etmek için "koruyucu refakat" olarak bilinen bir yöntem kullanarak geliyorlar. Bu yöntem, İsrailli yerleşimcilerin çiftçilere saldırmasını ve hasadı aksatmasını engellemeyi amaçlıyor.

Bu yaklaşımın, özellikle gönüllülerle yerleşimciler arasında çok sayıda saldırı ve çatışmanın yaşandığı mevcut sezonda sınırlı bir etkiye sahip olduğu görülüyor.

AFP gazetecileri, bu sezon yerleşimciler tarafından Filistinli çiftçilere ve yabancı gönüllülere yönelik en az sekiz saldırıyı belgeledi. Bu çatışmalar genellikle ordunun gelişi ve kalabalığı dağıtmak için göz yaşartıcı gaz kullanılmasıyla sonuçlanıyor, ancak saldırganların tutuklanması nadir olarak görülüyor.

Şarku’l Avsat’ın Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nden (OCHA) aktardığına göre, Batı Şeria'daki 27 köy, yalnızca 7-13 Ekim haftasında hasat mevsimiyle ilgili saldırılara maruz kaldı.

Yerel bir yetkiliye göre, Ramallah yakınlarındaki Turmus Ayya kasabasında, hasadı aksatmak için gelen maskeli yerleşimcilerle çıkan çatışmada İsveçli bir gönüllünün bacağı ve kolu kırıldı.

Ekim ayı başlarında Burin köyünde kapalı askeri bölge emrini ihlal etmekle suçlanan 30'dan fazla yabancı gönüllü sınır dışı edildi.

İşgal altında bulunan Filistin topraklarındaki BM İnsan Hakları Ofisi temsilcisi Ajith Sunghay, "ciddi saldırıları" kınayarak, "endişe verici düzeydeki cezasızlıktan" duyduğu üzüntüyü dile getirdi.

2021 tarım sayımına göre Batı Şeria, yaklaşık 3 milyon kişiye ait 8 milyondan fazla zeytin ağacına ev sahipliği yapıyor.

İsrail, Batı Şeria'yı 1967'den beri işgal altında tutuyor ve şu anda yaklaşık yarım milyon İsrailli yerleşimci buradaki yerleşimlerde yaşıyor.