Şarku'l Avsat'a özel açıklama... ABD’den SDG’ye ‘Afganistan’da yaşananların Suriye’de yaşanmayacağı’ güvencesi: SDG, desteğimiz olmadan DEAŞ ile mücadele edemez

ABD Dışişleri Bakanlığı, Suriye’nin kuzeyini kontrol eden SDG bünyesindeki Kürt savaşçılarla temas halinde olduklarını ve DEAŞ ile mücadelede birlikte çalıştıklarını vurguladı.

Şarku'l Avsat'a özel açıklama... ABD’den SDG’ye ‘Afganistan’da yaşananların Suriye’de yaşanmayacağı’ güvencesi: SDG, desteğimiz olmadan DEAŞ ile mücadele edemez
TT

Şarku'l Avsat'a özel açıklama... ABD’den SDG’ye ‘Afganistan’da yaşananların Suriye’de yaşanmayacağı’ güvencesi: SDG, desteğimiz olmadan DEAŞ ile mücadele edemez

Şarku'l Avsat'a özel açıklama... ABD’den SDG’ye ‘Afganistan’da yaşananların Suriye’de yaşanmayacağı’ güvencesi: SDG, desteğimiz olmadan DEAŞ ile mücadele edemez

ABD’nin geçen ay Afganistan’dan çekilmesinin ardından ABD Yakın Doğu Asya İşlerinden Sorumlu Dışişleri Müsteşar Vekili Joey Hood’un bir heyetin başkanlığında Kürt ‘ortaklarına’ DEAŞ ile savaşta yanlarında durmaya devam edecekleri konusunda güvence vermek için Suriye’nin kuzeydoğusunu gizlice ziyaret ettiğine dair basında çok sayıda haber yer aldı.
Söz konusu haberlerde, Hood’un başkanlığındaki ABD heyetinin Suriye Demokratik Meclisi (SDM) Yürütme Kurulu Başkanı İlham Ahmed ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı Mazlum Abdi ile görüştüğü belirtildi. Hood’un, Suriyeli Kürtlerle görüşmesinde Washington’un desteğinin süreceği mesajını verdiği fakat son birkaç aydır Kürtler arasında dondurulan müzakereleri yeniden başlatmada başarılı olamadığı aktarıldı.
ABD Dışişleri Bakanlığı bu haberlerin ardından “Hood’un üst düzey bir heyetin başında Suriye’yi gizlice ziyaret ettiği” iddiasını yalanladı. Bununla birlikte Bakanlık, Suriye’nin kuzeyini kontrol eden SDG bünyesindeki Kürt savaşçılarla temas halinde olduklarını ve DEAŞ ile mücadelede birlikte çalıştıklarını vurguladı. Bakanlık ayrıca Afganistan’da yaşananların Suriye’de yaşanmasının mümkün olmadığına dikkati çekti.
ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir kaynak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, ABD Yakın Doğu Asya İşlerinden Sorumlu Dışişleri Müsteşar Vekili Joey Hood’un 29 Ağustos’ta SDG’deki ‘ortaklarla’ yüz yüze değil video konferans yöntemiyle görüştüğünü söyledi.
Kaynak, bu görüşmenin, ABD’nin terör örgütü DEAŞ’a ve bölgedeki istikrarsızlığın nedenlerine karşı yürütmeye devam ettiği operasyona bağlı kaldığını teyit etmek ve aynı zamanda Suriye’nin kuzeyinde askeri hareketliliğin artmasından duyulan endişeleri görüşmek için yapıldığını ifade etti.
Kaynak, SDG’nin terör örgütü DEAŞ’a ait sığınaklara onlarca saldırı düzenlediğini, örgütün eski mali ve sağlık işlerinden sorumlu yöneticilerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda unsurunu esir aldığını ve öldürdüğünü ifade etti. Aynı zamanda çok sayıda kaçakçılık şebekesini ortaya çıkararak dağıttığını söyleyen kaynak, bu nedenlerden ötürü SDG’nin, ABD’nin güçlü ve kararlı bir askeri ortağı olarak kalmaya devam edeceğini vurguladı.
Kaynak, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
“SDG, ABD’nin desteği olmadan, DEAŞ teröristlerini söküp atamaz ya da örgütten on binlerce tutukluyu ve halen gözaltında tutulan ailelerini kontrol edemez. ABD güçleri, DEAŞ’ın daimi yenilgisini garanti etmek için Suriye’de bulunuyor. Çünkü DEAŞ örgütü Suriye’de halen bir tehdit oluşturuyor, istikrarsız durumdan faydalanıyor, yurtdışına saldırılar düzenleme niyetini gösteriyor ve dünyanın her tarafına terör saldırılarının düzenlenmesine teşvik etmeye devam ediyor. Bu durum, DEAŞ’ı yenilgiye uğratmak için uluslararası koalisyonu oluşturan 83 ortağımızın ve müttefikimizin yanı sıra ABD’nin sürekli katılımıyla, DEAŞ’ın Irak ve Suriye’de yeniden ortaya çıkmasının engellenmesini ve aynı zamanda örgütün Ortadoğu dışındaki bağlı ortaklıkları ve ağlarıyla mücadele edilmesini gerektiriyor.”
Basında yer alan haberlere göre SDG Komutanı Mazlum Abdi, Hood ile görüşmesinde, uçuşa yasak tampon bölge oluşturulması, insansız hava araçları (İHA) da dahil olmak üzere SDG’ye askeri ekipmanların tedarik edilmesi ve Kürtlerin ‘Rojava’ olarak bilinen bölgelerdeki egemenliğinin Suriye’nin geri kalanı tarafından tanınması çağrısını yineleyerek, Kürt yetkililerin Türkiye’nin operasyonlarından endişe etmeye devam ettiğini söyledi. Abdi’nin dile getirdiği endişeler, SDG’nin kontrolündeki Tel Tamir’de SDG’ye ait noktaların bölgedeki Türk güçleri tarafından bombalanmasının ardından geldi. Nitekim SDG, bombardımanların ardından birtakım düzenlemeler yapmak amacıyla Tel Tamir bölgesini giriş çıkışlara kapatmıştı.
Suriye Demokratik Meclisi’nin (SDM) ABD Temsilcisi Sinem Muhammed, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, ABD’nin, Suriye’nin Afganistan olmadığı yönünde kendilerine güvence verdiğini ancak ABD’nin bölgedeki varlığının sonsuza kadar sürmeyeceğini herkesin bildiğini, günün birinde ABD’nin bölgeden çıkacağını ilan edeceğini fakat kimsenin bunun gerçekleşeceği tarih hakkında bilgi sahibi olmadığını söyledi.
ABD’den yapılan resmi açıklamalarda, Suriye ve bölgeden gelen tehditlerin terör örgütleri kaynaklı olduğu ve İran’ın eskiye göre daha fazla tehdit oluşturduğunun vurgulandığını söyleyen Sinem, bu nedenle ABD’nin söz konusu örgütlerle mücadelede birlikte çalışma ve Afganistan senaryosunun tekrarlanmayacağı noktasında kendilerine güvence verdiğini ve ayrıca Suriye’nin kuzeydoğusundaki SDG birliklerini ve Özerk Yönetimi desteklemek için çalıştığını belirtti.
Suriye’deki savaşa ve acılara son verecek bir siyasi çözümün bulunmaması ve Suriyeli muhalifler arasında uzlaşının ya da Suriyeliler arasında net bir vizyonun olmamasının, Suriye’nin kuzeydoğusunda karşılaştıkları sorunların başında yer aldığına aktaran Sinem, aynı zamanda DEAŞ ve Suriye’nin kuzeyinde Türkiye ile iki ülke sınırında mücadele etme hususunda sorunlarla karşılaştıklarını dile getirdi. Sinem, “Bu meseleler ve sorunlar Amerikalılarla ele alındı. Fakat ABD’nin verdiği güvenceler, ABD güçlerinin siyasi çözüme ulaşılana kadar bölgede kalmaya devam edeceği ve DEAŞ’a karşı SDG’yi destekleyeceği yönünde” dedi.



Hızlı Destek Kuvvetleri'nin Darfur'u kontrol altına alması, Mısır'ın Sudan'daki seçeneklerini daraltıyor

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin eline geçmesinin ardından el-Faşir'den kaçan mülteci bir kadın, Batı Sudan'ın savaştan zarar görmüş Darfur bölgesindeki Tavila'da dinleniyor, 28 Ekim 2025 (AFP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin eline geçmesinin ardından el-Faşir'den kaçan mülteci bir kadın, Batı Sudan'ın savaştan zarar görmüş Darfur bölgesindeki Tavila'da dinleniyor, 28 Ekim 2025 (AFP)
TT

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin Darfur'u kontrol altına alması, Mısır'ın Sudan'daki seçeneklerini daraltıyor

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin eline geçmesinin ardından el-Faşir'den kaçan mülteci bir kadın, Batı Sudan'ın savaştan zarar görmüş Darfur bölgesindeki Tavila'da dinleniyor, 28 Ekim 2025 (AFP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin eline geçmesinin ardından el-Faşir'den kaçan mülteci bir kadın, Batı Sudan'ın savaştan zarar görmüş Darfur bölgesindeki Tavila'da dinleniyor, 28 Ekim 2025 (AFP)

Amr İmam

Sudan, Nisan 2023'te iç savaşa sürüklendiğinden beri, ülkeden gelen haberler Mısır'a hep giderek büyüyen bir endişe taşıdı. Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) el-Faşir’i kontrol altına alması, bu endişe verici gelişmeler dizisine yeni bir halka ekledi.

Nüfusu bir milyonu aşan ve bunlar arasında çok sayıda yerinden edilmiş ve şehre sığınan insanın da bulunduğu şehir, 26 Ekim'de düşmeden önce yaklaşık 18 ay boyunca kuşatma altında kaldı. Kuzey Darfur Eyaleti'nin başkenti olan Faşir, Sudan'ın kuzeybatısında yer alıyor. HDK’nin şehir üzerindeki kontrolü, yaklaşık olarak Fransa büyüklüğündeki ve kaynak zengini Darfur bölgesinin tamamı üzerinde hakimiyetini sağlamlaştırmasına olanak tanıyacaktır.

Şehrin düşmesi ile Sudan Silahlı Kuvvetleri Darfur'daki son kalesini de kaybetmiş oldu. Ordu, 27 Ekim'de şehirden çekileceğini resmen duyurdu ve çekilme kararını, sivilleri karşı karşıya kaldıkları “sistematik yıkımdan” koruma gerekliliği ile gerekçelendirdi.

Uzun süren kuşatma dönemi, kıtlık, yerinden edilme ve sivil kayıpların en kötü biçimlerine sahne oldu ve şehrin düşüşünün bu trajediyi daha da kötüleştireceğinden endişe ediliyordu. Gerçekten de HDK, şehrin düşmesi ile birlikte Arap olmayan gruplara karşı katliamlar ve etnik temizlik de dahil olmak üzere ciddi ihlaller işlemeye başladı. Ayrıca bazı milisler tarafından belgelenen ve uluslararası medya tarafından aktarılan tüyler ürpertici videolarda, şehir içinde mahsur kalan on binlerce insanın güvenli bir şekilde tahliyesinin engellediği de görüldü.

Mısır, Sudan'ın bu bölgesinde HDK’ye bağlı yarı özerk bir yapının kurulmasını, özellikle de Darfur'a 350 kilometreden daha yakın olan Mısır sınırına yakınlığı göz önüne alındığında, son derece endişe verici bir gelişme olarak değerlendiriyor.

Bu nedenle 28 Ekim'de Kahire, Sudan'ın bölünmesini reddettiğini hemen ilan etti ve güney komşusunda insani ateşkes çağrısında bulundu.

Sudanlı mülteciler, halihazırda Mısırlılarla birlikte yaşıyor ve zaten yeterince finanse edilemeyen ve zorlanan kamu hizmetlerini onlarla birlikte paylaşıyor

Savaşın başlamasından bu yana Mısır, siyasi ve diplomatik olarak Sudan ordusunun yanında yer aldı. Ancak HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu'nun (Hamideti) Mısır Hava Kuvvetleri’nin Sudan ordusuna yardım olarak kendi kuvvetlerine karşı hava saldırıları düzenlediği yönündeki tekrarlanan suçlamalarına rağmen, Mısır doğrudan askeri müdahaleden kaçındı.

Kahire, Faşir'in HDK'nin kontrolüne geçmesini doğal olarak büyük bir gerileme olarak görüyor. Zira bu durum, Sudan iç savaşındaki güç dengesini değiştirmekle kalmıyor, aynı zamanda Mısır'ın güvenlik, göç ve diplomasi alanlarındaki zaaflarını da derinleştiriyor.

Güvenlik endişeleri

HDK’nin Faşir üzerindeki kontrolü, Sudan, Mısır ve Libya ortak sınırındaki stratejik bölge de dahil olmak üzere Batı Sudan'daki nüfuzunu güçlendiriyor.

Haziran ayında, aynı güçler Çad sınırına yakın olan bu bölgeyi ele geçirerek, dört ülkenin kavşağında bir köprü başı edindiler. Darfur üzerindeki kontrolü sıkılaştıkça, HDK’nin nüfuzu da artıyor.  

Bu kontrol, milislerin hakim olduğu bir koridor oluşturuyor ve bu da silah kaçakçılığını, insan ticaretini ve silahlı unsurların Mısır'ın Batı Çölü'ne sızmasını kolaylaştıracak. Kaldı ki bu geniş ve açık bölge, zaten Libya'daki istikrarsızlığın etkilerinden muzdaripti.

sxdcfrg
Maxar Technologies tarafından 16 Nisan 2025'te çekilip 17 Nisan 2025'te yayınlanan bu görüntü, Darfur'da kuşatma altındaki Faşir şehri yakınlarındaki Zemzem Mülteci Kampı’ndaki yangın ve dumanı gösteriyor (AFP)

Mısır, Libya'daki istikrarsızlığın bedelini ağır ödedi. İki ülke arasındaki bin115 kilometrelik sınır, silah kaçakçılığının merkezi haline geldi ve bu silahlar çoğu zaman DEAŞ militanlarının eline geçti. Bu militanlar, 2021'de tamamen etkisiz hale getirilmeden önce Sina'da Mısır ordusuyla yıllarca kanlı çatışmalar yürüttü.

HDK'nin Batı Sudan'daki kontrolü, Sudan'ı Libya ve Çad'dan fiilen ayırıyor. Bu durum, HDK ile ittifak kuran ağların Mısır topraklarına sızması için ilave bir teşvik sağlayabilir.

HDK'nin Afrika'nın diğer bölgelerinde faaliyet gösteren cihatçı gruplarla artan bağlarıyla birlikte Kahire, Batı Libya'daki yeni koridorun sınır ötesi eylemler için kullanımı da dahil olmak üzere, terör tehditlerinin artmasından korkmak için haklı nedenlere sahip.

Kitlesel göçler, Mısır üzerindeki baskıyı artırıyor

Sudan'daki iç savaş, yaklaşık 4 milyonu ülkeden kaçan, yaklaşık 12 milyon insanı yerinden ederek mülteciye dönüştürdü. Yurtdışına kaçan mültecilerin en büyük kısmı Mısır’da bulunuyor ve çatışmanın patlak vermesinden bu yana yaklaşık 1,5 milyon Sudanlı mülteci Mısır topraklarına giriş yaptı.

Bu mülteciler, savaştan önce Mısır'da yaşayan ve özellikle başkent Kahire ve Akdeniz kıyısındaki İskenderiye gibi kentsel alanlarda yoğunlaşan yaklaşık 3,5 milyon Sudanlıya katıldı.

Sudanlı mülteciler, Mısırlılarla birlikte yaşıyor ve ulaşım, hastane ve okul gibi zaten yeterince finanse edilemeyen ve zorlanan kamu hizmetlerini onlarla birlikte paylaşıyor. Bu yük, giderek artan zorluklarla karşı karşıya olan Mısır ekonomisi ve sosyal hizmetleri üzerinde daha fazla baskı yaratıyor.

Mısır'ın Sudan ordusuna verdiği destek, komşu ülkelerdeki devlet kurumlarını destekleme, milisler ve gayri resmi kuruluşlarla iş yapmayı reddetme yönündeki köklü ve kararlı politikasına dayanıyor

Mısır şu anda yaklaşık 9 milyon mülteciye ev sahipliği yapıyor ve bu durum, ülkenin enflasyon ve Nil Nehri'nden kaynaklanan su kıtlığı da dahil olmak üzere ciddi ekonomik krizlerle karşı karşıya olduğu bir dönemde, gıda, sağlık ve barınma alanlarındaki kaynaklarına giderek artan bir yük bindiriyor.

Mülteci akını sadece Sudanlı mültecilerle sınırlı değil; Mısır, Suriye, Yemen, Libya ve Irak gibi bölgedeki diğer ülkelerden de milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapıyor. Bu da onu dünyanın en fazla mülteci barındıran ülkelerinden biri haline getiriyor.

Faşir'deki son gelişmeler ve binlerce sivilin milislerin orada yarattığı cehennem koşullarından kaçmasıyla birlikte Mısır'ın yeni bir göç dalgasına sahne olması bekleniyor.

Kahire, bu insani durumu başta Avrupa olmak üzere uluslararası topluma finansal ve siyasi destek için baskı yapmak amacıyla kullanmaya çalışıyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre zira yaşlı kıta, milyonlarca mültecinin Akdeniz'i aşarak kendi kıyılarına ulaşma ihtimali karşısında tir tir titriyor.

Ancak, ne kadar büyük olursa olsun, herhangi bir uluslararası destek, bu mültecilerin sürekli artan ihtiyaçlarıyla karşılaştırıldığında devede kulak kalacaktır.

Jeopolitik gerileme

Mısır'ın Sudan ordusuna verdiği destek, komşu ülkelerdeki devlet kurumlarını destekleme, milisler ve gayri resmi kuruluşlarla iş yapmayı reddetme yönündeki köklü ve kararlı politikasına dayanıyor.

Mısır bu yaklaşımı, Lübnan'dan Libya ve hatta geçen yılın sonlarında Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden önce Suriye'ye kadar birçok dosyada benimsemiştir.

Kahire, Sudan ordusunu ülkedeki tek meşru otorite olarak görüyor ve bu durum, Ordu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan’ın Mısır’ın başkentine her ziyaretinde sıcak bir şekilde karşılanmasından da anlaşılıyor.

HDK'nin yakıt ve silah da dahil olmak üzere Güney Libya'dan tedarik hatlarını güçlendirmesi, savaşı uzatabilir ve yeni dış aktörleri de sürece dahil ederek Afrika'nın Sahel bölgesinde daha fazla istikrarsızlık tehdidi oluşturabilir

Mısır ayrıca Sudan ordusunu, HDK ve Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu'yu destekleyen bölgesel güçlerin nüfuzlarını genişletmesine karşı bir siper olarak görüyor.

Ancak HDK’nin Faşir'deki son zaferi bu ittifakı tehdit ediyor ve Sudan'ın, başkent Hartum'u da içeren ordu kontrolündeki doğu ile Darfur bölgesini de kapsayan HDK kontrolündeki batı olmak üzere fiili olarak bölünmesine kapıyı açıyor.

Bu bölünme, Mısır'ın hayati konularda, özellikle de Nil suları meselesinde etkili olma kabiliyetini zayıflatıyor. Zira Kahire, Etiyopya'nın baraj inşaatı yoluyla nehrin akışını kontrol etmeyi ve bir oldu bittiyi dayatmayı amaçlayan politikalarına karşı Hartum'u bir müttefik olarak görüyor.

zxcvf
Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından yayınlanan bu fotoğraf, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin (sağda) Kahire'de Sudan Genelkurmay Başkanı Korgeneral Abdulfettah Burhan ile görüşmesi sırasında çekilmiş 15 Ekim 2025 (AFP)

Bu bölünme, Mısır'ın ABD, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) de içeren “Dörtlü” grup içindeki arabuluculuk çabalarını da engelliyor.

Aynı zamanda, HDK'nin yakıt ve silah da dahil olmak üzere Güney Libya'dan tedarik hatlarını güçlendirmesi, savaşı uzatabilir ve yeni dış aktörleri de sürece dahil edebilir. Bu durum, halihazırda zaten artan terör tehditlerinden muzdarip olan Afrika'nın Sahel bölgesinde daha fazla istikrarsızlık tehdidi oluşturabilir.

Mısır, bu senaryonun güney sınırında artan güvenlik risklerine yol açabileceğinden, bu risklerin de özellikle HDK'nin kuzeye doğru Mısır sınırından sadece 177 kilometre uzaklıktaki Kuzey Eyaleti yönünde ilerlemesi durumunda, kendisini çatışmaya doğrudan müdahale etmeye itebileceğinden endişe ediyor. Zira HDK bu bölgedeki kontrolünü sağlamlaştırırsa, Mısır’ın güneyi, milislerin kullanmaya başladığı insansız hava araçlarının menzili dahilinde olacak. Bu ise Kahire'ye milyarlarca cüneyhe mal olarak, kendisini doğrudan bir askeri çatışma olasılığına maruz bırakacaktır.

Hem Birleşmiş Milletler (BM) hem de ABD, Sudan'da derhal ateşkes çağrısında bulunmuş olsa da HDK'nin Darfur üzerindeki tam kontrolü, Mısır'a savaşın etkilerini kontrol altına almak için her zamankinden daha dar seçenekler bırakıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


BM: On binlerce kişi, HDK'nin el-Faşir'i kontrol altına almasının ardından Sudan'ın Kuzey Kordofan eyaletinden kaçtı

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) şehri ele geçirmesinin ardından el-Faşir'den kaçan Sudanlı kadınlar, Tavile kampında gıda yardımı alıyor. (AP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) şehri ele geçirmesinin ardından el-Faşir'den kaçan Sudanlı kadınlar, Tavile kampında gıda yardımı alıyor. (AP)
TT

BM: On binlerce kişi, HDK'nin el-Faşir'i kontrol altına almasının ardından Sudan'ın Kuzey Kordofan eyaletinden kaçtı

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) şehri ele geçirmesinin ardından el-Faşir'den kaçan Sudanlı kadınlar, Tavile kampında gıda yardımı alıyor. (AP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) şehri ele geçirmesinin ardından el-Faşir'den kaçan Sudanlı kadınlar, Tavile kampında gıda yardımı alıyor. (AP)

Birleşmiş Milletler (BM), Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Darfur bölgesindeki el-Faşir şehrini ele geçirmesinden bir hafta sonra, on binlerce Sudanlı sivilin Sudan'ın Kuzey Kordofan eyaletindeki kasaba ve köylerden kaçtığını duyurdu.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM) dün akşam yaptığı açıklamada, HDK'nin geçen hafta ordunun son büyük kalesini ele geçirdiği Darfur'un doğusundaki Kuzey Kordofan'da bulunan beş kasaba ve köyden 36 binden fazla kişinin kaçtığını bildirdi.

HDK 26 Ekim'de, 18 aylık bir kuşatmanın ardından el-Faşir'in kontrolünü ele geçirdi. Burası, Darfur'da HDK’nin kontrolü dışında kalan son büyük şehirdi ve sık sık bildirilen katliam haberleri nedeniyle binlerce sivilin kaçmasına neden oldu.

Bu savaş, Sudan Ordusu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) arasındaki iktidar mücadelesinin sonucu olarak Nisan 2023'te patlak verdi.

Şarku’l Avsat’ın BM'den aktardığına göre, Sudan'daki savaş on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine ve milyonlarca kişinin yerinden edilmesine neden olarak bölgedeki en kötü insani krize yol açtı.

HDK'nin el-Faşir'i kontrol altına alması, Darfur bölgesindeki beş eyaleti tamamen kontrol etmelerini sağlayacak ve Sudan'ı ülkenin kuzeyini, doğusunu ve merkezini kontrol eden orduya karşı, doğu-batı ekseninde etkili bir şekilde bölecek.


Trump: Netanyahu'nun davasına ‘ona yardım etmek için’ müdahale edeceğiz

ABD Başkanı Donald Trump, hafta sonunu Florida'da geçirdikten sonra Beyaz Saray'a dönerken fotoğrafçılara el sallıyor. (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, hafta sonunu Florida'da geçirdikten sonra Beyaz Saray'a dönerken fotoğrafçılara el sallıyor. (Reuters)
TT

Trump: Netanyahu'nun davasına ‘ona yardım etmek için’ müdahale edeceğiz

ABD Başkanı Donald Trump, hafta sonunu Florida'da geçirdikten sonra Beyaz Saray'a dönerken fotoğrafçılara el sallıyor. (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, hafta sonunu Florida'da geçirdikten sonra Beyaz Saray'a dönerken fotoğrafçılara el sallıyor. (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump dün, Washington'un İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ceza davasına müdahale edeceğini açıkladı ve yargı makamlarının Netanyahu'ya kötü muamele ettiğini söyledi.

CBS'nin ‘60 Minutes’ programına uzun bir röportaj veren Trump, Netanyahu'nun yolsuzluk suçlamasıyla yargılanmasının haksızlık olduğu yönündeki görüşünü yineledi.

Şarku’l Avsat’ın Times of Israel'den aktardığına göre Trump, son aylarda davaya birkaç kez müdahale ederek, rüşvet ve dolandırıcılık suçlarından mahkûm edilen Netanyahu'ya yöneltilen suçlamaları reddetti. Trump, geçtiğimiz ay Knesset'te (İsrail parlamentosu) yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'dan Netanyahu'yu affetmesini istedi.

Kayda değer bir diğer husus ise ABD Başkanı’nın ocak ayında Beyaz Saray’a dönüşünden bu yana 59 kişiye af çıkarmış olmasıdır. Bu kişiler arasında, Trump’ın 2020 seçimlerini kaybetmesinin ardından 6 Ocak 2021’deki Kongre Binası baskınına karıştıkları için hüküm giymiş olanlar da var.

Trump, “Netanyahu’ya biraz yardım etmek için müdahale edeceğiz, çünkü yaşadıklarının haksızlık olduğunu düşünüyorum” dedi.

İsrail'in Doha'daki Hamas liderlerine yönelik başarısız saldırısının ardından Katar'dan özür dilemesi için Netanyahu'ya baskı uyguladığı gibi, Filistin devletini tanıması için de baskı uygulayabileceği ifade edildiğinde Trump, net bir karşılık vermekten kaçınarak ‘savaş zamanında başbakanla iyi çalıştığını’ belirtti. Ancak Trump, Netanyahu'ya baskı uyguladığını inkâr etmeyerek şöyle dedi: “Onu bir şekilde zorlamak zorunda kaldım.”

Trump, “Onun (Netanyahu) yaptığı bazı şeyleri beğenmedim ve bu konuda ne yaptığımı gördünüz” dedi.

Trump, Katarlı bir güvenlik görevlisi de dahil olmak üzere altı kişinin ölümüne neden olan, ancak amaçlanan hedeflerine ulaşamayan saldırıyı kamuoyuna açık bir şekilde eleştirdi.

Gazze'de arabuluculuk yaptığı ateşkesin ‘kırılgan olmadığını’ ve Hamas'ın silah bırakmaması halinde ‘yok edileceğini’ vurgulayan Trump, “Ateşkes kırılgan değil, çok sağlam. Hamas uymazsa hemen yok edilebilir” şeklinde konuştu.

Hamas'ı nasıl silahsızlandıracağına dair bir soruya yanıt olarak, “Silahsızlandırmak isteseydim, bunu çok hızlı bir şekilde yapardım. Onlar ortadan kaldırılırdı” dedi.

Trump'ın 20 maddelik planı Hamas'ın silahsızlandırılmasını içerirken İsrail ve Hamas'ın 9 Ekim'de Mısır'da imzaladığı fiili ateşkes anlaşması sadece İsrail ordusunun ilk geri çekilmesi, rehinelerin takası ve insani yardımın sağlanmasına odaklanıyordu.

Trump, “İran'a sert bir darbe indirdik. Sonra durma zamanı geldi, biz de durduk” ifadelerini kullandı.