Cezayir’in hava sahasını Fransa'ya kapatmasının Sahel bölgesine etkisi

Yapılan değerlendirmeler Cezayir’in hava sahasını kapatmasının, Fransa’yı askeri müdahalelerin lojistik ve uçuş maliyetlerinde bir artışla karşı karşıya bırakabileceği yönünde.

Fransa Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü, Cezayir’in hava sahasını kapatma adımının, Sahel Bölgesi’ndeki askeri operasyonları etkilemeyeceğini söyledi (AFP)
Fransa Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü, Cezayir’in hava sahasını kapatma adımının, Sahel Bölgesi’ndeki askeri operasyonları etkilemeyeceğini söyledi (AFP)
TT

Cezayir’in hava sahasını Fransa'ya kapatmasının Sahel bölgesine etkisi

Fransa Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü, Cezayir’in hava sahasını kapatma adımının, Sahel Bölgesi’ndeki askeri operasyonları etkilemeyeceğini söyledi (AFP)
Fransa Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü, Cezayir’in hava sahasını kapatma adımının, Sahel Bölgesi’ndeki askeri operasyonları etkilemeyeceğini söyledi (AFP)

Ali Yahi
Cezayir'in Fransız askeri uçaklarının Mali ve Nijer'e gitmek için kullandığı hava sahasını kapatmasının ardından tüm gözler Sahel ülkelerine çevrildi. Zira bölgenin terör eylemlerinin artmasına yol açacak şekilde, birçok bölgesel ve uluslararası güç arasında bir ‘çatışma’ arenasına dönüşmesi an meselesi.

Zor bir durum
Cezayir, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Sahel bölgesindeki Fransız askerleri geri çekmeye yönelik kararından geri adım attığı ve Sahel bölgesi ülkelerinde güvenlik tehditlerinin yapısı karşısında Fransa’nın da askeri müdahalesinde taktik değişikliklere gittiğini duyurduğu bir dönemde Fransız askeri uçaklarının hava sahasını kullanmasını yasakladı. Bu karar, Fransa’yı Sahel bölgesindeki askeri varlığının ‘gerekçesini’ bölgeyi kaosa sürükleyebilecek terörizmle mücadele etme ve güvenlik ve istikrarı sağlama görevini boşa çıkarabilecek olan yabancı askeri varlığın kartlarını yeniden karacak şekilde bir yol ayrımıyla karşı karşıya bıraktı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Fransa, Ocak 2013’te Mali'ye askeri müdahalede bulunmuş, Cezayir hava sahasını da savaş uçaklarının geçiş güzergahı olarak kullanmaya başlamıştı. Aradan sekiz yılı aşkın bir süre geçti. Fransa, Sahel ve Sahra bölgelerinde zor bir durumda karşı karşıya. Fransa, bir yandan Çad ve Mali gibi bölge ülkelerindeki değişiklikler, diğer yandan Rusya, Çin ve Türkiye gibi bazı uluslararası güçlerin bölgedeki rekabeti ile oluşan son derece karmaşık siyasi ve güvenlik durumları çerçevesinde, terör örgütleriyle mücadele edememenin zorluklarını yaşıyor.
Tüm bunlarla birlikte Sahel-Sahra ülkeleri ile yakından ilgili en önemli iki ülke olan Cezayir ve Fransa arasındaki durum daha da kötüleşebilir. Bölge ülkeleri başta Libya’da, paralı askerlerin ve yabancı savaşçıların ülkeden çıkmasına yönelik bir anlaşmaya varılması durumunda, yaklaşık 30 bin savaşçının bölgeye yayılması olasılığı nedeniyle güvenliklerini ve istikrarlarını tehdit eden zorlu krizlerle karşı karşıyalar. Tüm bunlara Sahel bölgesinin önemli bir koridor olduğu, ulus ötesi organize suç faaliyetleri de ekleniyor.

Büyük güçlerin çatışma arenası
Afrika uzmanı ve Uluslararası İlişkiler Profesörü Mebruk Kahi, konuyla ilgili Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede Sahel bölgesinin uzun yıllar Fransa’nın tekelinde kaldıktan sonra Ortadoğu gibi büyük güçlerin mücadelesi ve nüfuz merkezleri kazanma rekabeti için çatıştıkları bir arena haline geldiğini düşündüğünü söyledi. Rusya’nın bölgeye Wagner paralı asker şirketi aracılığıyla girişinin önünü açacak olan güçlü bir nüfuzu olduğuna dikkati çeken Prof. Kahi, Mali ve Çad'ın halen geçiş süreçlerinde bulunmaları, Nijer'in zorlu bir iktidar geçişine tanık olması, Moritanya'da ise durgunluğun yaşanması nedeniyle Sahel bölgesindeki istikrarsızlığın devam etmesinin Fransa’nın başarısızlığı olduğunu vurguladı.
Prof. Kahi, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un önce Fransız güçlerinin Sahel bölgesinden çekildiğini ve yeni bir güç oluşturduğunu, ardından geri adım atarak, bunun bir yeniden konuşlandırma olduğunu, ancak daha sonra Bamako’yu Wagner şirketi ile sözleşme yapılması durumunda tekrar geri çekilmekle tehdit ettiği açıklamalarına ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. Bunun, Fransa'nın kararı konusunda kafa karışıklığı yaşadığının bir delili olduğunu söyledi. Macron, Bamako’yu kararından geri adım atmaya ikna etmek için Fransa Savunma Bakanı’nı Mali’ye göndermişti. Prof. Kahi’ye göre Fransa’nın Cezayir'le arasının bozulması ise ona Fransız savaş uçaklarının Sahel bölgesine geçiş güzergahının kapatılmasına mal oldu.
Fransa'nın Sahel bölgesindeki durumu düzeltmek için zamanla yarıştığını belirten Prof. Kahi, Cezayir'in kararının Fransa'ya çok pahalıya mal olacağının da altını çizdi. Prof. Kahi, gelecekte iki ülke arasında özellikle güvenlik alanında iş birliği olmayacağını, Cezayir'in Sahel bölgesindeki Fransız güçlerine yakıt ve gazyağı tedarik etmeyi bıraktığını ve bölgedeki hiçbir ülkenin de bu ihtiyaçları karşılayamadıklarını söyledi. Prof. Kahi, bölgenin geleceğiyle ilgili olarak da meselenin, elitlerin oyunun iplerini ne ölçüde ellerinde tutukları ve bu ipleri kendi lehlerine oynattıklarıyla ilgili olduğunu vurguladı.
Mali’nin Rusya'yı güvenilir bir ortak olarak nitelendirerek ondan rekor denecek kadar kısa bir süre içinde dört adet taarruz helikopteri aldığına dikkati çeken Prof. Kahi, müttefiki Rusya’nın Mali'ye, güvenliğini kontrol etmesine ve sınırlarını izlemesine yardımcı olacak güçlü silahlar temin edeceğini söyledi. Aynı şeyin Fransız tarafıyla mümkün olmadığına işaret eden Prof. Kahi, Cezayir'in Mali'nin güçlenmesi ve sınırlarını kontrolü altına almasından çıkarı olduğunu, bunu da ancak Rusya ile başarabileceğini kaydetti. Prof. Kahi’ye göre bunun nedeni ise Wagner. Kahi durumu, Wagner’in paralı askerleri, devrilmesi güç olan Bamako'daki siyasi otoriteyi korurken Malili güçlerin, terörist gruplarla mücadeleye daha fazla yönelebilmeleri olarak açıkladı. Sahel bölgesindeki durumun istikrara, güçlü yönetimlerin oluşmasına ve ardından yerel kalkınma süreçlerinin başlamasına doğru ilerleme kaydetmesini beklediğini belirten Prof. Kahi, Cezayir'in bölgedeki mayınların temizlenmesi için Fransa dışında Rusya, ABD ve Çin ile koordineli olarak çalıştığını da sözlerine ekledi.

Ölümler ve konuşlanma
Sahel bölgesi, Fransız güçleri, Mağrip el-Kaidesi, Büyük Sahra'daki DEAŞ, Batı Afrika'daki DEAŞ ve Boko Haram arasında doğrudan çatışmalar için açık bir alana dönüştü. Uluslararası Kızılhaç Komitesi’ne (ICRC) göre bu durum, kurbanların sayısında artışa ve bir milyondan fazla insanın başka bölgelere göç etmesine neden oldu.
Silahlı Çatışma Konum ve Etkinlik Veri Projesi (ACLED) verilerine göre 2020 yılının ilk yarısında, 4 bin 660'tan fazla kişi bu çatışmalarda yaşamını yitirdi. Bölge ülkelerindeki terör saldırılarının sayısı da son yıllarda önemli ölçüde arttı. Verilere göre 2016 yılında 90 olan terör saldırılarının sayısı 2017 yılında 194'e yükseldi. 2018 yılında ise bu sayı ikiye katlanarak 465 olurken 2019 yılında terör saldırılarında ölenlerin sayısı 4 bine ulaştı.
Veriler, Sahel ülkelerinde durumun terörizm nedeniyle yönetimleri yanı sıra vatandaşların da tehdit altında olduğuna işaret ediyor. Olaylar, uluslararası güçlerin de konum kazanmak için aktif bir şekilde hareket ettiklerini teyit ediyor. Peki, Fransızların geri çekilmesi veya asker sayısının azaltılması neye yol açar?

Sonuçlar
Fransa’nın Sahel bölgesindeki durgunluğunun farklı düzeylerde bir takım yansımaları oldu. Bunlardan en önemlisi Paris'in uluslararası arenadaki nüfuzunu artıran bir sahayı kaybetmesiydi. Şimdi bazı uluslararası ve bölgesel güçler, stratejik boşluğu doldurmak, bölge ülkelerinin kaynakları ve servetleri üzerinde daha fazla nüfuz, hakimiyet ve kontrol sağlamak için bölgeye yönelecektir.
Fransa’nın adımı, Sahel ülkeleri, komşuları ve Avrupa'ya yönelik güvenlik tehditlerini de artıracaktır. Özellikle terör örgütlerinin bölgede yayılmasına ve geniş bölgeleri kontrol etmesine karşı yapılacak terör operasyonları, yasa dışı göç dalgalarını da tetikleyecektir.
Askeri müdahalelerin maliyeti artacak
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Profesörü Abdulvahhab Hafiyan, Cezayir’in Fransa’ya hava sahasını kapatmasının, Fransa için özellikle Sahel ülkelerindeki askeri müdahalelerin lojistik ve uçuş maliyetlerini artırmanın yanı sıra bölgedeki kritik müdahaleleri ve özellikle Çad'daki üslere yapılan tedarikleri yavaşlatacağını belirtti. Maliyetlerdeki artışın, Fransız kamuoyunda Sahel bölgesindeki askeri müdahalelerin etkinliği hakkında soru işaretlerinin belirmesine neden olduğunu vurgulayan Prof. Hafiyan, bunun da Wagner aracılığıyla Rusya'nın bölgede var olmasının yolunu açtığını söyledi.

Kararın sınırlılığı
Fransa Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü Albay Pascal Ianni yaptığı açıklamada, Cezayir’in hava sahasını kapatma kararının Mali'deki radikal gruplara karşı verilen mücadelede Paris’in askeri desteğinin akışı üzerinde sınırlı bir etkisi olduğunu kabul etti. Albay Ianni, bu yüzden Fransız askeri uçaklarının uçuş planlarını yeniden düzenlemek zorunda kalacaklarını söyledi. Ancak Ianni bu durumu, Fransa'nın Sahel bölgesinde yürüttüğü ‘istihbarat operasyonlarını veya misyonlarını etkilemeyeceğini’ vurguladı. Albay Ianni ayrıca genellikle insansız hava araçlarıyla (İHA) gerçekleştirilen Sahel bölgesindeki Fransız keşif uçuşları için İHA’ların Nijer'in başkenti Niamey'deki hava üssünün kullanıldığını ve Cezayir hava sahasını kullanmadıkları için bundan etkilenmeyeceklerini kaydetti.



İsrail'in Katar'a saldırısı: Netanyahu, Trump'ın dikkati çeken olumsuz tutumuyla sınırlarını test ediyor

Washington'daki basın toplantısının ardından Trump ve Netanyahu (Reuters)
Washington'daki basın toplantısının ardından Trump ve Netanyahu (Reuters)
TT

İsrail'in Katar'a saldırısı: Netanyahu, Trump'ın dikkati çeken olumsuz tutumuyla sınırlarını test ediyor

Washington'daki basın toplantısının ardından Trump ve Netanyahu (Reuters)
Washington'daki basın toplantısının ardından Trump ve Netanyahu (Reuters)

Brian Katulis

İsrail'in bu hafta Katar'daki Hamas liderlerine yönelik sürpriz saldırısı, Trump yönetiminin ikinci döneminin Gazze’deki savaşı sona erdirme hedefini büyük ölçüde gerçekleştiremediğinin en son göstergesi oldu.

Saldırıdan üç gün sonra perşembe günü öğleden sonra konuşan ABD Başkanı Donald Trump, diplomatik bir çözüm için belirsiz bir umut dile getirerek “İsrail'in Katar'a saldırısının, rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze'de ateşkes için yürütülen müzakereleri etkilememesini umuyorum. Rehinelerin serbest bırakılmasını ve bunun bir an önce gerçekleşmesini istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Trump yönetiminin Ortadoğu'ya yaklaşımının en tuhaf yönlerinden biri, Gazze'deki savaşa verdiği tepkinin çarpıcı pasifliği oldu. ‘Pasiflik’ kelimesi, birçok kişinin Trump ile ilişkilendireceği bir kelime olmasa da bu durum kısmen Beyaz Saray'dan hemen her gün yapılan çılgın hızdaki açıklamalar ve eylemlerden kaynaklanıyor.

“İsrail'in Gazze ve bölgenin diğer yerlerinde gerçekleştirdiği eylemler, Trump'ın en büyük hedeflerinden biri olan Nobel Barış Ödülü'nü kazanmasını ve İsrail ile Suudi Arabistan arasında normalleşme anlaşması sağlanmasını engelliyor. Trump, bu hedefe ulaşmak için benzersiz bir gayretle çalışıyor.   

Trump, Gazze Şeridi'nin tamamen ABD’nin kontrolü altına alınması ve pitoresk (resimsi) bir ‘Gazze Rivierası’ kurulması gibi, dünyanın dikkatini çeken provokatif açıklamalar yapmaya özen gösteriyor. Öte yandan Trump, geçtiğimiz haziran ayında İran'a yapılan ani saldırı ve bu ay Venezuelalı uyuşturucu kaçakçılarına yönelik saldırı gibi hedefli açıklamalara benzer gösterişli tedbirlerle öne çıkıyor. Ancak bu hamleleri, bu alanların herhangi birinde kalıcı sonuçlar doğuracak tutarlı bir stratejik yaklaşımla karıştırmamalıyız.

Trump, İsrail-Filistin cephesinde ise İsrailli rehinelerin serbest bırakılması ve çatışmanın sona ermesi konusundaki beklentileri yükseltti. Ancak, İsrail'in öngörülemez eylemleri bir yandan bölgeyi istikrarsızlaştırırken diğer yandan sahada istediği gibi hareket etmesine olanak tanıdı. İsrail'in Gazze ve bölgenin diğer yerlerinde gerçekleştirdiği eylemler, Trump'ın en büyük hedeflerinden biri olan Nobel Barış Ödülü'nü kazanmasını ve İsrail ile Suudi Arabistan arasında normalleşme anlaşması sağlamasını engelliyor. Oysa Trump bu hedefe ulaşmayı çok istiyor. Ancak şimdiye kadar ABD'nin Arap-İsrail sorununa yönelik politikasında stratejik bir değişiklik olmadı.

Yüksek ses, küçük sopa

Bu durum, ABD’nin eski başkanlarından Theodore Roosevelt'in ünlü sözü “Yumuşak konuş, sert davran” ile özetlenebilecek dış politika ilkesiyle tam bir tezat oluşturuyor. İsrail'in 9 Eylül'de Katar'daki Hamas yetkililerine yönelik eşi görülmemiş saldırısı, NATO dışında, bölgedeki en büyük ABD askeri üssüne ev sahipliği yapan önemli bir ABD müttefikinin, başta İsrail olmak üzere bölgesel aktörlerin, Trump yönetiminin birçok açıdan kenarda durduğu bu bölgenin dinamikleri üzerindeki etkisinin boyutunu gösteriyor.

Trump, ocak ayında ikinci dönemi için göreve başladığında ateşkes anlaşması imzalamak ve rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamak gibi güçlü bir başlangıç yapmasına rağmen, o zamandan beri odak noktasını kaybetti. Sosyal medyada paylaştığı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Gazze’de hayali bir sahilinde rahat bir şekilde görünen tuhaf yapay zeka tarafından üretilmiş video, birçok kişiyi şaşırttı ve özellikle de göreve başlamadan önce ulaştığı ateşkes anlaşmasının uygulanmasını sağlamak için yeterli baskı uygulamamış olması nedeniyle endişelendirdi.

İsrail'in Gazze ve bölgenin diğer yerlerinde gerçekleştirdiği eylemler, Trump'ın en büyük hedeflerinden biri olan Nobel Barış Ödülü'nü kazanmasını engelliyor.

Kahire'de geçtiğimiz mart ayında düzenlenen Arap Birliği Olağanüstü Zirvesi, Gazze'nin uzun vadede yeniden inşası ve kalkınması için taahhütler içeren ayrıntılı bir plan ortaya çıktı ve Filistin devletinin kurulması taahhüdü teyit edildi. Ancak Trump'ın ekibi bu fikirleri görmezden geldi ve bununla anlamlı bir şekilde ilgilenmedi. İsrail, müzakerelerde Hamas'a baskı uygulamak amacıyla, askeri harekatını yeniden başlatarak ve insani yardımı kesmek de dahil olmak üzere Gazze'ye boğucu bir abluka uygulayarak mart ayında ateşkesi sona erdirdi.

Trump yönetimi, Gazze'deki insani durum daha da kötüleşince Gazze İnsani Yardım Vakfı’nı (GHK) kurdu. Bu vakıf, Filistinlilerin ihtiyaçlarını karşılayamayan ve yardım almayı bekleyen en az bin kişinin ölümüne yol açan kusurlu bir yardım mekanizmasıydı. Belki de çok daha fazlası. Bu arada Trump, ekibinin yeni bir ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılması için bir anlaşma sağlayacağına dair ara sıra açıklamalar yaptı. Hatta Katar ve Mısır gibi arabulucular aracılığıyla değil, doğrudan Hamas ile görüşmek gibi alışılmadık bir adım attı.

fvghyju
İsrail'in Katar'ın Doha kentinde Hamas liderlerine düzenlediği saldırının ardından hasar gören bir bina, 9 Eylül 2025 (Reuters)

Ancak, tüm bu adımlar ateşkesin sağlanmasına yetmedi. Bu çatışmayı sürdürülebilir bir şekilde sona erdirmek için tutarlı bir diplomatik çerçeve bulunmadığından, İsrail'in askeri operasyonu devam ediyor. Trump'ın bir gün içinde bunu başarabileceğine dair vaatlerine rağmen, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşında barış anlaşmasına varamaması ile bu durum arasında birçok yönden bazı paralellikler var. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Trump'ın savaşı sona erdirme çabalarını görmezden gelmeye devam ederken, Netanyahu da aynı şeyi yapıyor ve Trump'ın sınırlarını ve bu süreçte onu ne kadar zorlayabileceğini test ediyor. Trump'ın birçok önemli dış politika meselesinde öngörülemez ve dikkat dağıtıcı diplomasisinin sonuçsuz kaldığı herkesçe biliniyor.

Güçlü liderlik ve ortaklarla yakın iş birliği olmadan İsrail mevcut yolunda ilerlemeye devam edecek gibi görünüyor.

Eksik unsurlar

Bu konuda daha iyi sonuçlar elde edilmesine katkıda bulunabilecek iki önemli unsur eksik. Bunlardan birincisi, barışa yol açacak kalıcı bir ateşkes için güvenilir bir formül ve vizyon geliştirmeyi amaçlayan ABD'nin diplomatik liderliğine geri dönülmesi. Bu unsur, daha tutarlı bir stratejik odaklanma ve bu sorunları ele almak için ABD yönetimi içinde özel bir ekip gerektirir, ancak bunların hiçbiri ufukta görünmüyor.

İkinci unsur ise İsrail ile resmi ilişkileri olan Ürdün, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Fas gibi Arap ülkelerinden ortakların yanı sıra İsrail'e ihtiyaç duyduğu güvenceyi sağlayacak şekilde Filistinlilere diplomatik, ekonomik ve güvenlik desteği sağlayabilecek olan Suudi Arabistan, Katar ve Umman gibi ülkelerle daha yakın iş birliği içinde çalışmaktır.

Bu iki unsur, yani güçlü liderlik ve ortaklarla yakın iş birliği, eksik olduğunda İsrail mevcut yolunda ilerlemeye devam edecek ve Trump yönetimi Ortadoğu'da barışa ulaşma hedefinden uzak kalacak.


Rubio'nun İsrail ziyareti… Gazze ateşkesinde bir atılım mı, yoksa yerinden etmeye destek mi?

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)
TT

Rubio'nun İsrail ziyareti… Gazze ateşkesinde bir atılım mı, yoksa yerinden etmeye destek mi?

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun, Gazze Şeridi'nde gerginliğin artması ve İsrail'in Hamas liderlerini hedef alan Doha saldırısının ardından müzakerelerin durması üzerine İsrail'i ziyaret etmesi bekleniyor.

Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlara göre, bu ziyaret iki olası senaryo barındırıyor: Ya ‘Gazze Şeridi'nde ateşkes konusunda ciddi görüşmeler yapılmayacak’ ya da ‘yıl sonuna kadar savaşın sona ermesi ve sınırlı bir ateşkesin kabul edilmesi ele alınacak’.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Tommy Pigott'a göre Rubio’nun İsrail ziyaretinin amacı, Gazze şehrinin kontrolünü ele geçirmeyi de içeren İsrail'in yeni operasyonundaki ‘operasyonel’ hedeflerini görüşmek. Pigott ayrıca, bu ayki Birleşmiş Milletler (BM) toplantısına atıfta bulunarak, Rubio’nun, ‘Hamas terörizmini ödüllendiren Filistin devletinin tek taraflı olarak tanınması da dahil olmak üzere, İsrail karşıtı hareketlerle mücadele etme taahhüdünü yineleyeceğini’ bildirdi.

Pigott'a göre, Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile New York'ta yaptığı görüşmenin hemen ardından gerçekleşen bu ziyarette Rubio, ‘ABD'nin İsrail'in güvenliğine olan bağlılığını vurgulayacak ve Hamas'ın bir daha Gazze Şeridi'ni yönetmemesini ve tüm rehinelerin geri dönmesini sağlamanın gerekliliğini ifade edecek.’

İsrail'in planladığı ‘gönüllü göç’ konusu, Rubio'nun İsrail ziyareti sırasında, Filistinlileri kabul edecek birkaç ülkeyle yapılan görüşmelerin bir parçası olarak gündeme getirilecek.

Arap ve uluslararası toplum tarafından reddedilen yerinden edilmeye dayalı plan, İsrail güvenlik birimleri tarafından Binyamin Netanyahu'ya sunuldu. İsrail'in Kanal 12 televizyonunun cuma günü yayınladığı habere göre söz konusu plan, Gazze Şeridi sakinlerinin önümüzdeki aydan itibaren hava ve deniz yoluyla Gazze Şeridi'nden ayrılmalarına izin veriyor.

Rubio ve Netanyahu arasındaki görüşmeler, İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee'nin dün Gazze şehrinin bazı bölgelerinin tahliye edileceğini duyurmasının ardından gerçekleşti. Adraee, ordunun tahminlerine göre Gazze şehrinin çeyrek milyondan fazla sakininin kendi güvenlikleri için şehirden ayrıldığını belirtti ve Hamas'ı yenilgiye uğratmakta kararlı olduklarını vurguladı.

fgthyju
Nuseyrat Mülteci Kampı yakınlarındaki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru giden Filistinlileri izleyen bir adam (AFP)

Amerikalı stratejik ilişkiler uzmanı Irina Tsukerman'a göre, Rubio'nun İsrail'e gelişi daha acil bir soruyu gündeme getiriyor: “Washington ateşkes için zemin mi hazırlıyor, yoksa başka taktikler için siyasi koruma mı sağlıyor?”

Tsukerman, “Rubio'nun gündemindeki acil konu, her iki tarafın da zafer olarak pazarlayabileceği sınırlı bir ateşkes için bir çerçeve sağlamak… Bu, İsrail'e Gazze şehri içinde ve dışında büyük ölçekli operasyonları durdurmak için net parametreler belirlemesi konusunda baskı yapmak ve Katar'daki Hamas müzakerecilerinden rehineler ve insani koridorlar konusunda garantiler almak anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.

Tsukerman'a göre Rubio'nun, Netanyahu'ya kişisel olarak baskı uygulayarak iç siyasi talepler ile Washington'un savaşı uluslararası alanda kararlı ve sorumlu olarak sunulabilecek şartlarla sona erdirme stratejik ihtiyacını dengelemesi bekleniyor.

Bu nedenle Tsukerman'a göre Rubio'nun ziyareti, sadece mevcut çatışmaları sona erdirmekle kalmayıp, Washington ve en yakın müttefikleri için elverişli koşullar altında ‘ertesi gün’ için siyasi sistemin ilk bölümlerini yazmayı da amaçlıyor. Tsukerman, ABD Başkanı Donald Trump'ın ‘savaş için siyasi bir zaman sınırı belirlediğini ve bunun 2026 ABD seçim yılına kadar sürmesine izin verilemeyeceğini’ vurguladığını belirtti.

Öte yandan Filistinli siyasi analist Dr. Abdulmehdi Mutava, Rubio'nun İsrail ziyaretinin Gazze ateşkesi ile hiçbir ilgisi olmadığına inanıyor. Çünkü bu konudan ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff sorumlu. Mutava, ziyaretin Filistinlilerin yerinden edilmesine ilişkin düzenlemelere ve Başkan Donald Trump'ın Netanyahu'nun Gazze'yi işgalini tamamlamasına itiraz etmediğinin teyit edilmesine odaklanacağını düşünüyor. Ancak İsrail ve ABD kaynaklarından sızan bilgilere göre, bunun için belirlenen en uzun süre bu yılın sonu.

Mutava, ABD – İsrail koordinasyonunun, Gazze Şeridi'ndeki savaşın sona ermesinden sonraki gün için, özellikle Hamas'ın silahsızlandırılması için net bir plan olduğunu doğruladığını ve bu nedenle ateşkes çağrısının şu anda dikkate alınmayabileceğini ifade etti.

dfty
İsrail hava saldırıları sonrası Gazze şehrinden yükselen dumanlar (AFP)

Uluslararası arena, Arap ülkeleri ve İslam dünyası Gazze Şeridi'nde ateşkesin sağlanması konusunda kararlılığını sürdürüyor. Ürdün Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Bakan Eymen es-Safadi ve İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper'ın yaptıkları telefon görüşmesinde, Gazze Şeridi'nde kalıcı ve kapsamlı bir ateşkesin sağlanması için çabaların yoğunlaştırılması gerektiğini yinelediklerini duyurdu.

Ürdün ve Birleşik Krallık'ın bu tutumu, Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya dışişleri bakanlarının 9 Eylül'de Doha'ya yapılan İsrail saldırısının ‘müzakere yoluyla bir anlaşmaya varılmasına ciddi bir tehdit oluşturduğunu’ belirten ortak açıklamalarının ertesi günü geldi. Söz konusu açıklamada şöyle denildi: “Katar ile dayanışma içinde olduğumuzu ifade ediyor ve İsrail ile Hamas arasındaki arabuluculuk çabalarında Katar'ın oynamaya devam ettiği önemli rolü tam olarak destekliyoruz.”

Üç ülke, ‘sivil halkın kitlesel göçüne, sivil kayıplara ve hayati altyapının tahrip olmasına neden olan İsrail'in Gazze şehrindeki askeri operasyonlarının derhal durdurulması’ çağrısında bulundu.

Mutava, Washington'un ısrar ettiği tek çözümün, İsrail'in herhangi bir anlaşmadan geri adım atmaması için, gelecekte Hamas'ın yokluğu ve uluslararası güçlerin varlığıyla birlikte, Başkan Trump'ın kapsamlı bir anlaşma önerisini kabul etmek olduğunu düşünüyor. Mutava, İsrail operasyonlarına devam ettiği sürece bu çözümün gerçekleşme olasılığının düşük olduğunu ve bu nedenle savaşı sona erdirmek için acil bir müzakere veya anlaşma olmadığını belirtti.

Çatışmanın yıl sonuna kadar devam edeceğini düşünen Tsukerman sözlerini şöyle noktaladı: “İsrail'in operasyonlarını ABD'nin stratejik çıkarlarıyla uyumlu hale getirmek ve Trump'a siyasi bir zafer kazandırmak, hem yurt içinde hem de yurt dışında yankı uyandıracaktır.”


Ebu Gayt, Şarku'l Avsat'a konuştu: Doha Zirvesi, Katar'ın yalnız olmadığına dair bir mesaj

Kahire'deki Arap Birliği Genel Merkezi (Şarku'l Avsat)
Kahire'deki Arap Birliği Genel Merkezi (Şarku'l Avsat)
TT

Ebu Gayt, Şarku'l Avsat'a konuştu: Doha Zirvesi, Katar'ın yalnız olmadığına dair bir mesaj

Kahire'deki Arap Birliği Genel Merkezi (Şarku'l Avsat)
Kahire'deki Arap Birliği Genel Merkezi (Şarku'l Avsat)

Arap ve İslam ülkelerinin dışişleri bakanları, bugün Katar'ın başkenti Doha'da bir araya gelerek, İsrail'in Doha'ya yönelik saldırısıyla ilgili bir karar taslağını görüşecekler. Bu toplantı, yarın Katar'ın ev sahipliğinde düzenlenecek olağanüstü Arap Birliği – İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesinde liderlere sunulmak üzere hazırlık niteliğinde.

Bu gelişme, zirveye katılan ülkelerin dışişleri bakanları arasında, resmi toplantılar başlamadan önce bölgesel ve uluslararası gelişmelerle ilgili tutumları koordine etmek için temasların devam ettiği bir dönemde gerçekleşti.

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, “Zirvenin toplanması, Katar'ın yalnız olmadığı ve Arap ve İslam ülkelerinin onun yanında olduğu mesajını veriyor” dedi.

Ebu Gayt, Şarku'l Avsat'a yaptığı özel açıklamada, “İsrail saldırıları, ne yazık ki, uluslararası toplumun iki yıldır Gazze Şeridi'ndeki soykırım suçuna sessiz kalmasından ve işgalci liderlerin istedikleri her şeyi yapıp paçayı sıyırabilecekleri hissine kapılmalarından kaynaklanıyor. Bu talihsiz durumun sona erdirilmesi gerekiyor. Zira böyle devam ederse uluslararası hukukun çöküşünün bedelini hepimiz ödeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Katar Haber Ajansı (QNA), Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid bin Muhammed el-Ensari'nin dün yaptığı açıklamada, “Zirvede, pazar günü yapılacak dışişleri bakanları hazırlık toplantısı tarafından sunulan, İsrail'in Katar devletine yönelik saldırısı hakkında bir karar taslağı tartışılacak” dediğini aktardı. El-Ensari, ülkesinin ‘bölgedeki son gelişmeler ışığında yarın olağanüstü Arap Birliği – İİT zirvesine ev sahipliği yapacağını’ belirtti.

El-Ensari, ‘bu zamanda Arap Birliği – İİT zirvesinin toplanmasının birçok anlamı ve etkisi olduğunu, İsrail'in bir dizi Hamas liderinin konutlarını hedef alan alçakça saldırısı karşısında İslam dünyasının Katar ile dayanışma içinde olduğunu yansıttığını ve bu ülkelerin İsrail'in uyguladığı devlet terörizmini kategorik olarak reddettiklerini teyit ettiğini’ bildirdi.

Geçtiğimiz perşembe günü Katar, İsrail Hava Kuvvetleri’nin salı günü Hamas liderlerinin konutlarına düzenlediği ve Körfez, Arap ve uluslararası ülkeler ve kuruluşlar tarafından kınanan saldırıyı görüşmek üzere acil bir Arap Birliği – İİT zirvesi düzenleneceğini duyurdu.

Zirvede, durumun yansımaları ve bölgenin daha fazla çatışmaya sürüklenmesini önlemek için atılması gereken adımlar tartışılacak. İran, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın zirveye katılacağını doğrularken, Irak da Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin katılacağını doğruladı. Türkiye Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yarın Doha'yı ziyaret edeceğini açıkladı.

dfrgty
Geçtiğimiz mayıs ayında Bağdat'ta düzenlenen Arap Birliği Zirvesi’nde çekilen hatıra fotoğrafı (Arap Birliği)

Bölge ülkeleri arasındaki ‘ortak koordinasyon’ kapsamında, Doha'da düzenlenecek olağanüstü Arap Birliği – İİT zirvesi öncesinde Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Suudi Arabistanlı mevkidaşı Prens Faysal bin Ferhan, Türk mevkidaşı Hakan Fidan ve Pakistanlı mevkidaşı Muhammed İshak ile telefon görüşmeleri gerçekleştirdi.

Mısır Dışişleri Bakanlığı'nın dün yaptığı resmî açıklamaya göre, görüşmelerde ‘mevcut durumun değerlendirilmesi’ ele alındı ve bölgenin karşı karşıya olduğu ciddi siyasi ve güvenlik sorunları ile son olayların yansımalarıyla nasıl başa çıkılacağı konusunda görüş alışverişinde bulunuldu. Bakanlar, ‘bölgedeki bu tehlikeli dönemde İslam ülkeleri arasında dayanışmanın önemi ve İslam dünyasının çıkarlarını gerçekleştirmek ve bölgenin güvenliği ve istikrarına katkıda bulunmak için siyasi, diplomatik ve ekonomik alanlarda koordinasyonu sürdürmenin gerekliliğini’ vurguladılar.

Mısır Dış İlişkiler Konseyi Üyesi Muhammed Hicazi, ‘zirvenin, uluslararası toplum tarafından kınanan İsrail'in Katar'a saldırısının ardından çok tehlikeli ve hassas bir dönemde gerçekleştiğini’ vurguladı. Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin ‘benzeri görülmemiş bir oturumda’ saldırıyı kınadığını belirtti.

Şarku'l Avsat'a konuşan Hicazi şu ifadeleri kullandı: “Zirvenin gündeminde birçok madde yer alacak, bunların başında İsrail'in Katar'a saldırısı geliyor. Ayrıca iki devletli çözüme bağlılık teyit edilecek ve Filistinlilerin yerinden edilmesi bölgesel istikrarı tehdit ettiği gerekçesiyle reddedilecek. Zirve, uluslararası topluma bir mesaj gönderecek ve İsrail'in Filistin halkını sistematik olarak yerinden etmesini reddettiğini vurgulayacak.”

BM Güvenlik Konseyi cuma günü, İsrail'in Katar topraklarına yönelik saldırısını kınadı ve İsrail'in adının anılmadığı bir açıklamada, üyelerinin ‘önemli bir arabulucu olan Doha'ya yönelik saldırıları kınadıklarını’ belirtti.

Hicazi, zirvede, ‘bölgesel iş birliği ve güvenlik için ortak bir vizyon üzerine Suudi Arabistan - Mısır girişimi temelinde Arap Birliği tarafından yayınlanan son kararın tartışılacağını’ beklediğini belirtti. Hicazi ayrıca, zirvenin ardından, bölgedeki bölgesel güvenlik ve iş birliğinin temellerini ve ilkelerini belirleyen bir siyasi deklarasyon yayınlamak amacıyla sınırlı toplantılar ve yürütme düzeyinde başka toplantılar yapılacağını beklediğini ifade etti.

efrt
Geçtiğimiz salı günü Doha'da İsrail saldırısının ardından olay yerinden yükselen dumanı izleyen bir genç (AFP)

Arap diplomatik kaynaklar, Suudi Arabistan ve Mısır'ın girişimiyle Kahire'de düzenlenen son toplantıda Arap dışişleri bakanları tarafından kabul edilen bölgesel güvenlik ve iş birliği ortak vizyonunun, bölgedeki iş birliğinin temelini oluşturduğu ve bölgesel güvenliğin sağlanması için bir yol haritası çizdiği için zirveye katılan liderler tarafından tartışılacağını doğruladı.

Bu ayın başlarında Arap Birliği tarafından dışişleri bakanları düzeyinde kabul edilen bölgedeki güvenlik ve iş birliğine ilişkin ortak Arap vizyonu şu iki maddeyi içeriyordu: ‘İsrail'in Arap topraklarını işgaline son verilmesi için çalışılması gerektiğinin vurgulanması ve İsrail'in bazı Arap topraklarını işgalinin devam etmesi veya diğer Arap topraklarını işgal etme ya da ilhak etme tehdidinin varlığı göz önüne alındığında, bölge ülkeleri arasında iş birliği, entegrasyon ve bir arada yaşama için yapılan herhangi bir düzenlemenin kalıcı olacağına güvenilemeyeceği.’

Şarku'l Avsat'a konuşan Arap diplomatik kaynaklar, ‘zirvenin amacının İsrail'in ihlallerine ilişkin tutumları koordine etmek, son saldırıların ardından Katar ile dayanışmayı teyit etmek ve Katar ile Arap ve İslam dünyasının dayanışmasını ifade etmek, aynı zamanda İsrail'in uygulamalarını reddettiğini dünyaya duyurmak’ olduğunu belirtti.

Kaynaklar, Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman'ın ABD ziyareti ve ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesinin sonuçlarına dayanarak, ‘İsrail'in uygulamalarına yönelik uluslararası ve Amerikan kınamalarının Arap ve İslam dünyasının tutumunu güçlendireceğini ve etkisini artıracağını, böylece işgalci devleti ihlallerini durdurmaya zorlayacak bir güç haline getireceğini’ ifade etti.

Trump, cuma günü New York'ta Katar Başbakanı’nı akşam yemeğine davet etti ve ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff da yemeğe katıldı. Yemek, Katar Başbakanı, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun Beyaz Saray'da bir saat süren görüşmesinin ardından gerçekleşti.