Cezayir’in Fransa ile hafıza savaşı: 1961 Paris Katliamı

Paris'te Cezayirlilerin katledilmesinden altmış yıl geçmesine rağmen “hafıza savaşı” hala devam ediyor

Paris'te barışçıl bir gösteri sırasında tutuklanan Cezayirlilerin 17 Ekim 1961 tarihli arşiv fotoğrafı (AFP)
Paris'te barışçıl bir gösteri sırasında tutuklanan Cezayirlilerin 17 Ekim 1961 tarihli arşiv fotoğrafı (AFP)
TT

Cezayir’in Fransa ile hafıza savaşı: 1961 Paris Katliamı

Paris'te barışçıl bir gösteri sırasında tutuklanan Cezayirlilerin 17 Ekim 1961 tarihli arşiv fotoğrafı (AFP)
Paris'te barışçıl bir gösteri sırasında tutuklanan Cezayirlilerin 17 Ekim 1961 tarihli arşiv fotoğrafı (AFP)

Fransa’da yaşayan 30 bine yakın Cezayirli, Cezayir bağımsızlık hareketine destek için 1961’de barışçıl gösteri düzenlemiş, bu gösteri sırasında yüzlerce gösterici katledilerek Seine Nehri’ne atılmıştı. Bu olay "1961 Paris Katliamı" olarak tarihe geçerken, günümüzde hafızalardaki tazeliğini koruyor.
Dönemin Paris Emniyet Müdürü Maurice Papon tarafından düzenlenen katliamın net bir faturasını çıkarmak mümkün değil. Ancak en azından bazı tarihçiler, düzinelerce göstericinin katledilerek Seine Nehri’ne atıldığı konusunda hemfikir.
87 yaşındaki Cezayirli Cemile Umran, 17 Ekim 1961'de bebeği ile birlikte katıldığı gösterilerde tanık olduğu olayları 60 yıl sonra AFP’ye anlattı. Cezayirli yaşlı kadın, Fransa'da uzun süredir gizlenen bir hatırayı aktarıyor. Bu, “hafıza savaşının” halen devam ettiğini gösteren acı bir gerçek.
‘Çengelli iğnemiz bile yoktu’
O sırada Fransa'da Paris civarında yaşayan Müslüman Cezayirlilere sokağa çıkma yasağı konuldu. Söz konusu olaylara en son tanık olan kadınlardan biri olan Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre Umran şunları söyledi: “Barışçıl bir gösteri olması gerekiyordu. Organizatörler bizden yanımızda çengelli iğne dahi getirmememizi talep etti. Çengelli iğnemiz bile yoktu. Biz sadece adaletsizlikle mücadele etmek istedik.”
Bu olayın tarihin sayfalarından “silineceğinden” endişe eden Umran, sakin bir ses tonuyla anılarını anlatmaya devam etti: “Bazı kadınlar, sanki bir partiye gidiliyormuş gibi şık giyinmiş olarak gelinmesini istedi. Ben ise nasıl bir riske atıldığımızı biliyordum, koşabilmek istedim.”
Olayın yaşandığı sırada Umran, Paris yakınlarındaki ırkçılık karşıtı ve kadın hakları için çalışan Afrika Derneği’nin genel merkezinde çay içiyordu.  17 Ekim 1961'de "ölebileceğini" belirten Cemile Umran, “Polis beni iki aylık bebeğimle kovaladı. Hayatımı, polis beni kovalarken kapısını açıp kolumdan çekerek beni evinin içine alan Fransız bir kadına borçluyum” diyor.
Umran, “geri dönemeyen kadınlar” için içini çekerek şunları söyledi: "Anılarım karmaşık değil ama bazen onları unutmaya çalışıyorum."
Diğer tanıklar gibi Cemile Umran da on yıldır katliamdan bahsetmediği gerçeğini unutmaya çalışıyor. Protestocuların çoğu 1980'lere kadar ta ki 1983 yılında ikinci kuşak göçmenlerden on binlercesi Marsilya'dan Paris'e ırkçılık karşıtı büyük bir yürüyüş gerçekleştirene kadar bu konuda hiç konuşmamıştı.
1983 sonbaharındaki bu yürüyüş, Fransa'da düzenlenen ve Cezayirlilerin sorularına yanıt aramak üzere gerçekleştirdiği ilk ırkçılık karşıtı yürüyüşü oldu.
77 yaşındaki Samiye el-Mesudi, “Bu olayı çokça anlatan babalar ve sessiz kalan babalar var. Babam 'o gün yağmur yağıyordu ve üşüdük' gibi şeyler söylerdi ama olayla ilgili fazla ayrıntıya girmeden geçiştirirdi.”
Katliama ilişkin ilk belgesellerden biri olan “The Silence of the River” (1991) bu konuda en önemli çalışmaların başında geliyor. Belgeselde kaybedilen arşivin ortaya çıkarılması ve Cezayirli tanıkların bulunması gerektiği belirtiliyor.
Aynı yıl, tarihçi Jean-Luc Einaudi, Paris’in resmi olarak ilk kez katliama ilişkin yaptığı 3 ölü ve 60 yaralı açıklamasına karşı çıktı.
Tarihçi Gilles Manceron ise “Sık sık bu olayı neden unuttuğumuz soruluyor. 17 Ekim 1961 unutulmadı, mevcut otorite tarafından bilinçli olarak gizlendiğini bilin” ifadelerini kullanıyor.
 
Maurice Papon’un “Gizli Ordu” adlı derin devlet örgütüne karşı çıkan dokuz protestocunun Paris metrosu Charonne durağında katledilmesi olayı, birkaç ay sonra 8 Şubat 1962'de haber yapılabildi.
Kurbanlardan sekizinin UGT ve bir kadının Fransız Komünist Partisi üyesi olması "solun" öfkesini artırmıştı.
Tarihçi Gilles Manceron, “Charonne kurbanlarının “şehit” sayıldığını, 17 Ekim kurbanlarının statüsünün ise meçhul kaldığını” söyledi.
Seine Nehri'ndeki Saint Michel Köprüsü'ne 17 Ekim 2001'de dikilen anıt levhayla katliam en azından görünür kılındı, ancak 2001’e kadar bu bağlamda bir adım atılmamıştı. Eski Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ise Cezayir'deki “kanlı katliam” hakkında 2012 yılında konuştu ve yaşanan katliamı kabul etti, ancak özür dilemedi.
Bu bağlamda adalet ve tazminat talep eden Samiye el-Mesudi, bunların yeterli olmadığını düşünüyor.
Emmanuel Macron'un "devlet suçunu" kabul etmesini beklediğini söyleyen 87 yaşındaki Cemile Umran ise “Bunu başarmanın zamanı geldi. Değil mi?” diye soruyor.



Lübnan'ın Birleşmiş Milletler misyonu: Patlayıcılar ülkeye gelmeden önce iletişim cihazlarına yerleştirildi

İsrail'in Hizbullah telsizlerine yönelik saldırılarının ardından Lübnan güçlerinin imha etmeye hazırlandığı bir iletişim cihazı görülüyor (AFP)
İsrail'in Hizbullah telsizlerine yönelik saldırılarının ardından Lübnan güçlerinin imha etmeye hazırlandığı bir iletişim cihazı görülüyor (AFP)
TT

Lübnan'ın Birleşmiş Milletler misyonu: Patlayıcılar ülkeye gelmeden önce iletişim cihazlarına yerleştirildi

İsrail'in Hizbullah telsizlerine yönelik saldırılarının ardından Lübnan güçlerinin imha etmeye hazırlandığı bir iletişim cihazı görülüyor (AFP)
İsrail'in Hizbullah telsizlerine yönelik saldırılarının ardından Lübnan güçlerinin imha etmeye hazırlandığı bir iletişim cihazı görülüyor (AFP)

Lübnan'ın BM Daimî Temsilciliği, dün (Perşembe) Güvenlik Güvenlik Konseyi'ne yazdığı bir mektupta, Lübnanlı yetkililer tarafından yapılan ön incelemelerin, bu hafta patlayan iletişim cihazlarının “Lübnan'a gelmeden önce düzenlenmiş olduğunu” gösterdiğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığına göre konuyla ilgili bir toplantı öncesinde konseye gönderilen mektupta, “Ön incelemeler, hedef alınan cihazların Lübnan'a varmadan önce profesyonelce düzenlendiğini ve bu cihazlara elektronik mesajlar gönderilerek patlatıldığını göstermiştir” denildi. Misyon, saldırıların planlanması ve gerçekleştirilmesinden İsrail'in sorumlu olduğunu ifade etti.

15 ülkeden oluşan BM Güvenlik Konseyi, bombalamaları görüşmek üzere bugün toplanacak. Hizbullah'ın iletişim araçlarına yönelik saldırılar 37 kişinin ölümüne ve yaklaşık 3,000 kişinin yaralanmasına yol açtı. Bu durum Lübnan hastanelerinin üzerindeki yükü artırdı ve grubun yeteneklerinin tükenmesine yol açtı.

İsrail saldırılarla ilgili doğrudan yorum yapmadı, ancak bazı güvenlik kaynakları saldırıları İsrail istihbarat servisinin (Mossad) gerçekleştirmiş olabileceğini söyledi. Mossad'ın yabancı topraklara karmaşık saldırılar düzenleme konusunda uzun bir geçmişi var.