Viyana’da İran nükleer müzakereleri yavaş ilerliyor

Grossi, “Boşluklar olabilir, ki bu iyi bir şey değil” vurgusunda bulundu

UAEA’nın web sitesinde geçen hafta Viyana müzakerelerine katılan Grossi ve Avrupa heyetinin fotoğrafına yer verildi
UAEA’nın web sitesinde geçen hafta Viyana müzakerelerine katılan Grossi ve Avrupa heyetinin fotoğrafına yer verildi
TT

Viyana’da İran nükleer müzakereleri yavaş ilerliyor

UAEA’nın web sitesinde geçen hafta Viyana müzakerelerine katılan Grossi ve Avrupa heyetinin fotoğrafına yer verildi
UAEA’nın web sitesinde geçen hafta Viyana müzakerelerine katılan Grossi ve Avrupa heyetinin fotoğrafına yer verildi

Müzakerelere katılanlardan Şarku’l Avsat’a konuşan diplomatik kaynaklar, nükleer anlaşmayı yeniden hayata geçirme amacıyla İran ile büyük ülkeler arasındaki müzakerelerin karmaşıklık içerisinde adım adım ilerlediğini söylüyor. Müzakere tarafları, müzakereleri önümüzdeki yılın başlarında sona erdirecek bir ön anlaşmaya varmak için Viyana'da birkaç gün daha kalacak.
Bazı kaynakların ifade ettiğine göre heyetler, üzerine inşa edecekleri bir şeyler elde edene kadar Viyana'daki diyalog masasında bulunacak. Viyana görüşmelerine katılan Avrupalı ​​diplomatlar, devam eden müzakereleri ‘hayal kırıklığı’ şeklinde nitelendirdi. Aynı zamanda elde edilenlerin de İran’ın nükleer anlaşmayla ilgisi olmayan talepleriyle uğraşıldığı sırada kaybedildiğini belirtti.
İran Başmüzakerecisi Ali Bakıri Kani, İran rejiminin İngilizce yayın organı Press TV’ye verdiği demeçte Avrupalıların eleştirilerine yanıt vererek diğer taraflar anlaşmaya dönme yönünde ciddiyet, kararlılık ve pratik irade gösterdiği taktirde bir an önce anlaşmaya varılabileceğini söyledi. “Diplomasi iki yönlü bir yoldur” vurgusunda bulunan Bakıri, Twitter hesabından yaptığı açıklamada Avrupalı ​​diplomatların açıklamalarını eleştirerek “Önerilerimizi önceden sunduk. Boşlukları kapatmak için yapıcı ve esnek davrandık” dedi. Aynı zamanda ister Obama veya Trump, ister Biden yönetiminde getirilmiş olsun tüm ABD yaptırımlarının kaldırılması gerektiğini söyledi.
Avrupalılar ise İran heyetinin ‘nükleer anlaşmanın kapsamı dışında kalan’ taleplerde bulunmasından duydukları endişeyi dile getirerek bunları zaman kaybı olarak nitelendiriyor.
Bakıri Kani, dün sabah Avrupa Birliği’nin müzakerelerdeki koordinatörü Enrique Mora ile bir araya geldi. Müzakere heyetleri Pazar ve Pazartesi günleri farklı düzenlerde toplantılar gerçekleştirdi. Aynı zamanda olası bir anlaşmada atılacak adımları incelemek üzere üçüncü uzmanlar komisyonu toplandı.
Rusya müzakere heyetinin başkanı Büyükelçi Mihail Ulyanov, Pazartesi günü yaptığı açıklamada müzakere heyetleri arasındaki birçok önemli sorunun devam ettiğini açıkladı. Çekişme noktalarından birinin de gelişmiş santrifüjler olduğunu söyleyen Ulyanov, bunların imha edilmesi, ülkeden çıkarılması ya da parçalara ayrılarak Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından izlenmesi olmak üzere bu yönde üç seçeneğin ele alındığını belirtti.
20 Haziran'daki altıncı turun sonunda konuşan müzakereciler, en fazla 10 farklı çekişme noktasının bulunduğunu, bunları ileriye taşımanın siyasi kararlar gerektirdiğini söylemişti.
UAEA ile İran Atom Enerjisi Kurumu’ndan (IAEA) bir heyet arasında birkaç gündür yürütülen istişarelerde, uluslararası müfettişlerin aylar önce saldırıya uğrayan Kerec’deki TESA tesisine girişine izin verilmesi üzerine odaklanılıyor.
İran'ın söz konusu tesiste yüksek oranda uranyumu zenginleştirmek için kullanacağı gelişmiş santrifüjler ürettiğini söyleyen UAEA, İran'ın bölgedeki diğer nükleer faaliyetlerden şüphelendiğini de ekliyor. Müfettişlerin tesise girişini reddeden Tahran ise bu izni nükleer müzakerelerdeki ilerleyişe bağlıyor.
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami, dün yaptığı açıklamada, UAEA'nın Kerec’e girme taleplerinin güvencelerin ötesine geçtiğini, Tahran'ın bunu kabul etmediği söyledi. “İran, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması (NPT) çerçevesinde hareket ediyor. Diğer hususları kabul etmiyoruz” ifadelerini kullanan İslami, Kerec’e erişim konusunda UAEA ile sürdürülen müzakerelerin ‘devam ettiğine’ dikkat çekti.
Resmi IRNA haber ajansının aktardığına göre İslami, “Nükleer anlaşma yürürlüğe girdiği taktirde tüm taraflar yükümlülüklerini yerine getirmeli. İran, UAEA yönetmeliklerine göre hareket ediyor ve Ajans da tüm nükleer faaliyetlerimizi kural ve yönetmeliklere uygun olarak denetlemektedir. Hiçbir şekilde bu çerçevenin dışında hareket etmedik ve etmeyeceğiz. Yüzde 90 saflıkta uranyum zenginleştirmeye hazırlandığımız yönündeki iddialar gerçeği yansıtmamaktadır” açıklamalarında bulundu.
Kerec’deki tesis geçtiğimiz Haziran ayında saldırıya uğramasıyla UAEA’ya ait dört kameradan biri imha edilmiş, Tahran ise verileri depolamayı durdurmuştu. UAEA, İran'dan aracıyı iade ederek neler olup bittiğine dair açıklama yapmasını istiyor. İran, Eylül ayında yapılan bir anlaşma uyarınca UAEA'nın tesisteki kameraları değiştirmesine izin verecekti, ancak bu henüz gerçekleşmedi.
Şarku'l Avsat'a konuşan kaynaklar, İran'ın UAEA ile Kerec tesisine dair işbirliğinde bulunmamasının nükleer dosyada müzakerecilere ‘olumlu sinyaller göndermediğini’, Batılı ülkeleri UAEA Yönetim Kurulu'nu İran’a karşı karar taslağı önermek için acil toplantıya çağırmaya sevk edebileceğini söylüyor. UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi, dün AP’ye verdiği özel röportajda, uluslararası müfettişlerin karşılaştığı kısıtlamaların dünyaya İran nükleer programına dair oldukça bulanık bir imaj vermekle tehdit ettiği, zirâ uranyumu silah seviyesine çok daha yakın derecede zenginleştirdiği uyarısında bulundu. Abu Dabi ziyaretinin oturum aralarında konuşan Grossi, “İran şayet uluslararası toplumda saygın bir ülke olmak istiyorsa, UAEA müfettişlerine izin vermekten başka bir yolu yok. Birlikte çalışmalıyız, birlikte çalışmalılar. İçimizden bir ortak bulacaklarını anlamalarını sağlayacağım. UAEA müfettişlerinin İran'ın yükselen programını izleme ve buna erişim sağlama konusunda mutlak yetkinliğe sahip olmasını sağlamak önemli” dedi.
İran tesislerinde neler olup bittiğini belgeleme yeteneğini kaybeden müfettişlerin görevini ‘yapboz parçalarını birleştirmeye’ benzeten Grossi, “Boşluklar olabilir, ki bu iyi bir şey değil. Uluslararası toplum UAEA aracılığıyla ne kadar santrifüj veya hangi zenginleştirme kapasitesine sahip olduklarını açıkça göremiyorsa. Çok bulanık bir imaj veriyorlar demektir. Böyle yüksek düzeyde uranyum zenginleştirme düzeyine varacak derecede nükleer silah üreten bu ülke haricinde başka bir ülke yok. Bu, İran'ın nükleer silaha sahip olduğu anlamına gelmiyor. Ancak, bu zenginleştirme seviyesinin kapsamlı doğrulama çalışmaları gerektirdiği anlamına geliyor” vurgusunda bulundu.
Radikal muhafazakar İbrahim Reisi liderliğindeki yeni İran yönetimi ile nispeten ılımlı eski Hasan Ruhani yönetimi arasındaki farklara ilişkin soruya yanıt veren Grossi, somut bir değişiklik olduğundan bahsetti. Cumhurbaşkanı ve çevresinin programla ilgili görüşlerinin olduğunu açıkça belirttiğine dikkati çeken Grossi, mevcut yönetimle işbirliğini beklenenden daha yavaş olarak nitelendirerek “İşbirliğine çok geç başlayabildik” dedi.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ise ABD ve müttefiklerinin aktif bir şekilde Viyana müzakereleri başarısız olduğu taktirde nükleer anlaşmaya alternatif hazırladığını söyledi. Ancak Batılı ülkelerin şuana kadarki en iyi seçenek olan diplomatik yolda devam edeceklerini de ekledi. AFP’nin haberine göre Endonezya'nın başkenti Cakarta'da açıklamada bulunan ABD Dışişleri Bakanı, “Yakında iş işten geçecek. İran henüz gerçek müzakerelere başlamadı. Hızlı ilerleme kaydedilmediği taktirde nükleer anlaşma boş bir metin haline gelecek” dedi. İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss ise Pazar günü yaptığı açıklamada, İranlı müzakerecilerin masaya ciddi önerilerle gelmeleri için son şansları olduğu uyarısında bulunmuştu. Avrupalı ​​diplomatlar ise bir gün önce yaptıkları açıklamada ‘zamanın tükenmekte olduğunu, yakında nükleer anlaşmanın hiçbir değeri olmayacağını’ vurgulamıştı.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.