Nebil Fehmi anılarını kaleme aldı (2): Muhalefet Mursi’ye karşı nasıl birleşti?

Eski Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi: 30 Haziran Devrimi’nden sonra Suudi Arabistan’ın gösterdiği çaba sayesinde AB yaptırımlarının önüne geçildi.

Nebil Fehmi ve Savunma Bakanı Abdulfettah’ın Moskova ziyaretinden bir kare
Nebil Fehmi ve Savunma Bakanı Abdulfettah’ın Moskova ziyaretinden bir kare
TT

Nebil Fehmi anılarını kaleme aldı (2): Muhalefet Mursi’ye karşı nasıl birleşti?

Nebil Fehmi ve Savunma Bakanı Abdulfettah’ın Moskova ziyaretinden bir kare
Nebil Fehmi ve Savunma Bakanı Abdulfettah’ın Moskova ziyaretinden bir kare

Eski Mısır Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi ‘Olayların Merkezinde’ başlıklı hatıratının ikinci bölümünde, Mısır’da Hüsnü Mübarek yönetimine karşı gerçekleştirilen 25 Ocak Devrimi’ne giden süreci anlatıyor. Fehmi’ye göre, Mübarek iktidarının son evrelerinde yönetimdeki görevlerini ihmal etmeye başlamıştı. Yönetimi, Ulusal Demokrat Parti ve kendisine yakın kadrolara bırakan Mübarek, genelde olayları izlemekle yetiniyordu. Bu durum çözüm bekleyen siyasi toplumsal meselelerin birikmesine ve yönetim zaafına yol açtı.  
Akil Adamlar Heyeti içinde yer alan Fehmi, Mübarek’in düşüşünden sonra yönetimi devralan Yüksek Askeri Konsey üyelerinin asker kökenli olmaları hasebiyle siyaset işleyişini kavramakta güçlük çektiklerini belirtiyor.  
Fehmi ayrıca Müslüman Kardeşler kökenli Muhammed Mursi’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandıktan sonra yaptığı hataları ve ideolojik devlet anlayışına karşı ulusal devleti savunan muhalefetin kendisine karşı nasıl birleştiğini ele alıyor.   
Mursi'nin düşüşü ile Abdulfettah Sisi'nin cumhurbaşkanlığına gelişi arasındaki süreçte Fehmi, Hazım el-Beblavi hükümetinde dışişleri bakanı olarak görev aldı. Bu dönemde Müslüman Kardeşler hareketinin yoğun protestolarına, Rabia ve Nahda olaylarına tanık oldu. Mısır’daki kargaşanın uluslararası arenadaki yansımalarını yakından takip eden  Fehmi, içeride yaşananların Mısır’ın dış ilişkilerine olumsuz yansımaması için yoğun çaba sarf ettiğini ifade ediyor. Dışişleri bakanı olarak Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve ABD ile yaşanan yoğun mesaiye dair aktarımlar yapıyor. Suudi Arabistan’ın bu süreçte Kral Abdullah bin Abdulaziz’in talimatıyla, özellikle Fransa üzerinde, Avrupa Birliği tarafından Mısır’a yaptırım uygulanmaması için ciddi baskı kurduğunu yazıyor. Nebil Fehmi’nin doğrudan aktarımları şöyle:  
Hüsnü Mübarek iktidarının son on yılında, tüm siyasi değişim çağrılarına kulağını tıkamış durumdaydı. Aynı zamanda sanki yönetmekten sıkılmıştı, sahip olan ama yönetmeyen biri gibiydi. Ülkenin idaresini hükümetteki Ulusal Demokrat Parti ve kendisine yakın kadrolara teslim etmiş sadece uzaktan izliyordu. Bu durum siyasi ve sosyal sorunların birikmesine ve askıda kalmasına neden oldu. Nitekim üst yönlendirme olmadığından çözüm yolları tıkanmış ve yönetim zaafı doğmuştu.  
Polis Bayramı'nın kutlandığı 25 Ocak 2011'de Kahire'de ve bazı illerde binlerce kişi "Olağanüstü hale hayır’’, ‘’İşkenceye Hayır" sloganları atarak protesto gösterileri düzenledi. Güvenlik güçlerinin Süveyş’teki gösterilere müdahalesinde can kayıpları oldu. Bu durum büyük bir galeyana yol açtı ve güvenlik politikaları ile genel olarak devleti protesto etmek amacıyla 28 Ocak’ta ‘Öfke Cuma’sı’ çağrısı yapıldı. Tunus’ta birkaç hafta önce  Zeynelabidin bin Ali yönetimini sonlandıran Yasemin Devrimi’nin yaşanmasının, gösterilere katılımın bu kadar yoğun olmasında etkisi olduğu yadsınamaz.  
"Öfke Cuma'sı" gösterilerinde "Halk rejimin düşmesini istiyor" sloganları yükselmekteydi. O günün ciddi olaylarından sonra, 29 Ocak’ta , çoğunluğu herhangi bir siyasi tarafla bağlantısı olmayan bir grup bağımsız şahsiyet, güncel gelişmeleri görüşmek üzere bir araya geldi. Akşam üzeri, Dışişleri Bakanı ve daha sonra Arap Birliği Sekreteri olan arkadaşım Nebil el-Arabi ile yaptığımız sohbet sonrasında bu gruba katılmaya karar verdik. Daha sonra medyada Akil Adamlar Heyeti olarak tanınacak olan grubun 12. üyesi olmuştum. Heyette İbrahim el-Muallim, Ahmed Kemal, Yahya el-Cümel, Nebil el-Arabi, Amr Musa, Mirvet Telavi, Necip Savirs, Amr Şubeki, Vahid Abdulmecid, Muhammed el-Adl, Halid Yusuf gibi isimler yer almaktaydı.    
5 Şubat'ta Akil Adamlar Heyeti, Nebil el-Arabi ile Avukat Ahmed Kemal Ebulmecd'i, Başkan Yardımcısı Ömer Süleyman’la görüşüp krizin çözümü için bir yol haritası sunmak için görevlendirdi. Nebil el-Arabi'nin anlatımına göre, Ömer Süleyman yapılan önerileri ilgiyle dinledi, ancak Hüsnü Mübarek’e yönetimi bırakmasını teklif edemeyeceğini, diğer önerileri ise inceleyeceklerini söyleyerek görüşmeden ayrıldı. Ebulmecd ve Nebil el-Arabi Başbakan Ahmed Şefik ile de bir görüşme gerçekleştirdi, bu görüşmeden de somut bir şey çıkmadı. Yaklaşık bir hafta geçtikten sonra Hüsnü Mübarek krizin çözümü için yapılan önerileri dikkate alacağını açıkladı ve bir dizi reform taahhüt etti ancak Akil Adamlar Heyeti’ne bir göndermede bulunmadı. Mübarek’in reform taahhüdü zamanlama itibarıyla gecikmeliydi, çünkü kamuoyu göstericilerden yana tavır takınmaya başlamıştı ve göstericiler de Mübarek’in yönetimi bırakmasını şart koşmaktaydı.11 Şubat'ta Başkan Yardımcısı Ömer Süleyman televizyondan yaptığı açıklamada Hüsnü Mübarek'in istifa ettiğini ve geçiş sürecinde yönetimi Yüksek Askeri Konsey’e bıraktığını duyurdu. Bu karar Mısır genelinde kutlamalarla karşılandı.  
25 Ocak Devrimi, Ortadoğu’da etkin rolü olan Mısır’ı tüm dünyanın ilgi odağı haline getirdi. Tahrir Meydanı, uzun yıllar otoriter merkezi hükümetlerin ardından, halkın katılımıyla bir yönetim modeli imkanına işaret etmesi dolayısıyla sembol haline geldi.  
Yüksek Askeri Konsey, kendini son derece karmaşık ve değişken bir siyasi sürecin içinde buldu. Konsey üyeleri asker kökenli olmaları hasebiyle siyasetten anlamadıkları için bu yeni durum karşısında ne yapacaklarını, nasıl bir denetim sağlayacaklarını bilmiyorlardı ve zaman zaman bunu itiraf etmekten de çekinmiyorlardı. Ulusal güvenlik konularına uzun süredir devam eden ilgim ve Mısır'ın Amerika Birleşik Devletleri büyükelçisi olarak hizmetim nedeniyle, Askeri Konseyin birçok üyesi, geçmişte çeşitli Mısır delegasyonlarında veya büyükelçilikte emrim altında görev yapmıştı. Bu arkadaşlar ülkedeki durumu tartışmak ve geçiş sürecinin seyri ile ilgili tavsiyelerimi dinlemek için düzenli olarak Garden City’deki dairemde beni ziyaret ettiler. Önerilerimin çoğu kanaatlerine aykırıydı, ancak tartışmalar her zaman samimi, açık sözlü ve yapıcı oldu. 
Askeri konsey, devlet işleyişinin normale dönmesi umuduyla seçim sürecini bir an önce tamamlamayı tercih etti. Konsey üyesi arkadaşlarım bu konuda şüpheliydiler. Fakat konseyin büyük çoğunluğu, ordunun ülkede güvenliği sağlamakla görevli olduğunu, siyasi sistemi ve bu sürece eşlik eden diyalog ve tartışma mekanizmalarını kurmak için eğitilmediğini düşünüyordu. Onlara göre, Askeri Konseyin önceliği güvenlik ve istikrarı sağlamaktı. 
2012'de anayasanın onaylanmasının ardından cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı ve 30 Haziran 2012'de Müslüman Kardeşlerin adayı Muhammed Mursi seçimi kazandı. Hem mensubu olduğu Müslüman Kardeşleri hem de seçilmesinden memnun olmayan Mısır toplumunun geri kalanını temsil etmeliydi ancak bunu başaramadı. Mursi ve kadroları, halkın saygısını ve desteğini alan silahlı kuvvetler başta olmak üzere, devletin çoğu kurumu ile çatışma yoluna gitti. Göreve geldikten kısa süre sonra silahlı kuvvetlerin mali işler başkanını çağırarak, ordunun bütçesine dair hesap sordu. Tabi bu ilkesel olarak anlaşılabilir bir şey, ancak zamanlaması itibariyle, ordunun etkisini kırmaya yönelik bir mesaj olarak görüldü.  
Mısır ordusunun, İsrail'den Sina Yarımadası'ndaki topraklarını geri aldığı 6 Ekim zaferinin yıldönümü kutlamalarında Mursi, bir kritik hata daha yaptı. Kutlamalara aralarında Cumhurbaşkanı Enver Sedat’a düzenlenen suikasta karışmış olanların da olduğu aşırılık yanlısı İslamcıları davet etti. Ordu içinden üst düzey yetkililer daha sonra bana, bu hareketi bir hakaret olarak algıladıklarını aktaracaktı. Mısır kamuoyu bu daveti, şiddet yanlısı aşırı İslamcıları meşrulaştırma niyetinin bir işareti olarak yorumladı.  
Cumhurbaşkanı Mursi, kutlamadan birkaç gün sonra cumhuriyet başsavcısını görevden azletme kararı aldı. Bu karar, cumhurbaşkanının bir bütün olarak yargı kurumuna yönelik müdahalesine şüphelenen yargı çevrelerini öfkelendirdi.  
Kasım 2012'de cumhurbaşkanı, kendisine mutlak yetkiler veren ve yalnızca mevcut anayasanın değil, Mısır'ın daha önce bildiği tüm anayasaların da tam bir ihlalini temsil eden bir anayasa bildirgesi yayınladı. Bu bildirgeye yönelik protestoların artmasıyla birlikte, ülkedeki liberaller, solcular ve insan hakları aktivistleri bir araya gelerek, sivil hakları korumak için Ulusal Kurtuluş Cephesi'ni kurdu.  
Sonuç olarak Mursi'nin siyasi hataları, muhalefeti kendisine karşı birleştirdi ve iktidardan düşmesine neden oldu. Mısır halkı, ideolojik bir yönetimi sakıncalı bulduğu için Müslüman Kardeşlerin yönetime tamamen hâkim olmasına göz yummadı. Tüm ordularda olduğu gibi, Mısır ordusunun da olağan dışı koşullara müdahale etmek, dış tehditlerle başa çıkmak ve iç kargaşa yaşanması durumunda, devletin güvenliğini ve istikrarı sağlamak için acil durum planları vardır. Ordu, 30 Haziran 2013 gösterileri öncesinde kararlı bir şekilde hareket ederek ülkenin çeşitli yerlerinde stratejik noktaları kontrol altına aldı. 
3 Temmuz 2013'te Savunma Bakanı Abdulfettah Sisi, halkın talebi üzerine Muhammed Mursi’nin görevden azledildiğini, anayasanın askıya alındığını ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur’un geçici başkan olarak atandığını duyurdu. Televizyonlardan canlı yayınlanan duyuruda, Sisi’nin yanında kuvvet komutanları, Ezher şeyhi, Ortodoks kilisesi patriği, liberal ve selefi partilerin liderleri hazır bulunmaktaydı. 3 Temmuz açıklamasının hemen ardından ülkenin birçok yerinde İhvan üyeleri ve destekçileri tarafından şiddetli protestolar düzenlendi. Gösteriler Kahire’deki Rabia Meydanı ve Giza’daki Nahda Meydanı’nda yoğunlaştı.  
Ordunun büyük rol oynadığı yol haritasının açıklanmasına katılan çok sayıda siyasi şahsiyetin yanı sıra Muhammed El Baradey ile yeni hükümetin kurulması için çok sayıda istişare gerçekleştirildi. 30 Haziran olaylarından sonra Mısır'ın ilk hükümetini kurmak için yapılan istişareler, kendisini dünyaya zengin bir mirasa ve sağlam dini geleneklere sahip ılımlı bir sivil devlet olarak sunmaya çalışan Mısır'daki siyasi sahnenin karmaşıklığını yansıtıyordu. Bu süreçte Baradey benimle temasa geçti, başbakan adayı Hazım el-Beblavi'nin teklif etmesi durumunda dışişleri bakanı pozisyonunu kabul edip etmeyeceğimi sordu. Çok gönüllü olmadığımı ama Beblavi ile görüşüp teklifini açık fikirli bir şekilde dinleyeceğimi söyledim. Bunu memnuniyetle karşılayarak, "ikimiz de geçmişte hükümete katılmayı reddettik, şimdiyse birlikte katılacağız gibi görünüyor" dedi. 
14 Temmuz 2013'te Beblavi'den, dışişleri bakanı pozisyonu ile ilgili görüşme yapmak üzere çağrı aldım.  Beblavi ile görüşmemiz gayet dostane geçti. Bir sonraki görüşmede, kendisine dış politika vizyonumu sundum. Bana teşekkür etti ve toplantının ardından medya mensuplarına dışişleri bakanı pozisyonunu kabul ettiğimi duyurmamı istedi. Ramazan ayının ilk günü olan 16 Temmuz'da, çoğunluğu teknokrat olan yeni hükümet Cumhurbaşkanı Adli Mansur'un huzurunda yemin ederek göreve başladı.  Savunma Bakanı Abdulfettah Sisi üç başbakan yardımcısından biri olarak kabinede yer almaktaydı. Başbakan Hazım el-Beblavi İhvan üyelerine bakanlık teklif ettiğini ancak reddettiklerini söyledi.  
Hükümetin iftar saatine kadar uzayan ilk toplantısına Cumhurbaşkanı Mansur başkanlık etti. Önümüzde zorlu bir sürecin olduğu açıktı, devlet kurumlarının acil bir hızla yeniden harekete geçirilmesi gerekiyordu. Gergin ve değişken bir ortamda hükümet zor şartlar altında çalışmalıydı, tarihsel bir sorumluluk taşıyorduk, değişim özlemlerini göz ardı etmeden istikrar için halk desteğini harekete geçirmek gerekiyordu. İhvan destekçilerinin ve kaosu fırsat olarak görenlerin şiddet olaylarını sınırlandırmalı ve bu arada uluslararası baskılarla uğraşmalıydık. Ülkede güvenlik sorunları yaşanmaktaydı, dışişleri bakanı olarak bu meselelerle doğrudan ilgilenmedim, güvenlik ve istikrarın sağlanması için, savunma ve içişleri bakanlığı ile istihbarat teşkilatı yoğun mesai harcadı.  
Yeni hükümetin göreve başlamasının ardından Muhammed el-Baradey, İhvanla yaşanan gerginlikleri çözüme ulaştırma girişimlerine öncülük etti. Ancak bir süre sonra güvenlik güçleri ile Müslüman Kardeşler arasında çatışmaların yaşanması bu çabalarını sekteye uğrattı. Sonuç olarak ya Mursi geri dönecek ve Müslüman Kardeşler tekrar başa geçecekti ya da 3 Temmuz’da açıklanan yol haritası uygulanacaktı. Bu süreçte iç ve dış arabuluculuk girişimlerinin sonuçsuz kalacağı ortaya çıktı.  
Hükümet toplantısından birkaç gün sonra, Başbakan Hazım El-Beblavi ve İçişleri Bakanı Muhammed İbrahim Milli Güvenlik Kurulu’na, Rabia ve Nahda meydanlarındaki gösterileri dağıtma kararı aldıklarını bildirdi. Milli Güvenlik Kurulu, Adli Mansur başkanlığında düzenleniyordu, kurulun üyeleri; Başkan Yardımcısı Muhammed el- Baradey, Başbakan ve Savunma Bakanı Abdulfettah Sisi, İçişleri Bakanı Muhammed İbrahim, Genelkurmay Başkanı Sıdkı Subhi ve askeri yetkililerdi. Öneriyi dinledik ve tartıştık, nihayetinde gösterilerin dağıtılması kararı verildi. 14 Ağustos 2013'te polis öncülüğündeki güvenlik güçleri oturma eylemlerini dağıtmak için müdahalede bulundu. Hükümet kaynakları, Rabia ve Nahda meydanlarında silahlı protestocular ile polis güçleri arasında yoğun bir çatışma yaşandığını duyurdu. Müdahale, çok sayıda Müslüman Kardeşler üyesi ve güvenlik gücü mensubunun ölümüyle sonuçlandı. 
Dışişleri bakanı olarak durumun dış yansımalarıyla yüzleşmek için birkaç adım atmaya karar verdim. Attığım ilk adım, iç ve uluslararası kamuoyuna hitap ederken, görüşlerimin ve verdiğim rakamların doğru bilgiler içermesini sağlamaya yönelikti. Biraz zaman kaybedecektim ancak dünya kamuoyunun Mısır'ın açıklamalarına güvenmesi için bu son derece gerekliydi.  
Ardından, Rabia ve Nahda meydanlarındaki olaylar dahil olmak üzere, Mursi yönetiminin devrilmesinden sonraki süreçte yaşanan güvenlik sorunları ve can kayıplarıyla ilgili olayları araştırmak üzere Yargıç Fuad Riad başkanlığında bağımsız bir komisyonun kurulmasını önerdim. Bu öneri bakanlar kurulu tarafından onaylandı. Bu soruşturma komisyonunun olaylarla ilgili verileri, bugüne kadarki en kapsamlı ve nesnel rapor olmaya devam ediyor. 
Birincisinden daha az önemli olmayan ikinci hedefim, bu olayların uluslararası arenada tartışılıp Mısır devleti karşıtı bir tutuma neden olmasını engellemekti. 2013 yazında, Mısır'ın New York'taki Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi, Mısır'daki durumu görüşmek üzere bir BM Güvenlik Konseyi toplantısı düzenlemeye yönelik hamleler olduğunu bana bildirdi. Bu durumu ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'ye sorduğumda, girişimin Fransa’dan geldiğini söyledi. Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius ise girişimin arkasında ABD ve İngiltere olduğunu ısrarla vurguladı. Girişimin kim tarafından yapılacağını öğrenmekle ilgili daha fazla vakit kaybetmeden, veto etmelerini garanti altına almak için Rus ve Çinli yetkililerle istişarelerde bulundum.  
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Eylül 2013'teki toplantıları, dünyanın çeşitli ülkelerinden üst düzey katılım ışığında Mısır diplomatik hareketinin yeni bir aşamasını başlatmak için en uygun yerdi. Savunma yerine hücumu benimseyen bir diplomasi sergilemek niyetindeydik. Mısır’ın bölgesel ve uluslararası düzeyde aktif rolünü yeniden kazandığına dair güçlü bir mesaj vermek istiyorduk. Mısır heyetine Cumhurbaşkanı Adli Mansur’un başkanlık etmesi tartışıldı, ancak heyetin dışişleri bakanı düzeyinde olması kararlaştırıldı.  
21 Eylül 2013'te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK) toplantılarına katılmak için New York'a gittim. BM genel merkezinin önünde, yeni rejime muhalif olanlarla destekleyenler gösteri düzenlemekteydi. BM Mısır Daimi Misyonundan, Genel Kurul'un hazırlık görüşmeleri hakkında bilgi aldım. Bu bilgiler arasında, New York'taki Türk heyetinin Mısır'ın katılımı konusunda şu ana kadar herhangi bir açıklama yapılmadığını içeren kısa bir rapor da bulunmaktaydı. Toplantılara katılacak Türk heyeti tam olarak gelene kadar gelişmeleri yakından ve temkinli takip etme kararı aldık.  
BMGK toplantılarına katılan delegasyon başkanları için ABD başkanının ev sahipliğinde düzenlenen geleneksel resepsiyonda, Obama beni bir kenara çekti, Mısırlıların Mursi'nin yönetiminden duyduğu rahatsızlığı anladığını, ancak ABD Başkanı olarak, demokratik bir yönetim sağlanana kadar Mısır’a yapılan askeri yardımları askıya almak zorunda olduğunu söyledi. Bu pozisyonunu ertesi gün BMGK’ya hitaben yapacağı konuşmada açıklayacağını belirtti. Ben de özellikle açıklamanın yapılacağı yere ve zamana itiraz ederek; Mısır’ın ulusal güvenlik ihtiyaçlarının stratejik nitelikte olduğunu hatırlattım ve yardımların Amerika Birleşik Devletleri tarafından sürdürülebilir olması garanti edilmezse başka kaynaklara yönelmek zorunda kalabileceğimizi ifade ettim. Böylesi bir durumda konuşmanın akabinde bunu kabul edilemez bulduğumuzu basına açıklayacağımı belirttim.  
30 Haziran 2013'ten sonra Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz düşmanca olmasa da kırılgandı ve geçiş dönemi boyunca hassas bir şekilde ele alınması gerekiyordu. Başta Fransa, İspanya, İngiltere, Yunanistan, İtalya ve Almanya olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri bizimle tam olarak hemfikir olmasalar da görüşlerimizi duymaya hevesli olduklarını gözlemledim. Mısır Fransa ile ilişkilerinde Suudi Arabistan’dan çok önemli bir destek aldı. 30 Haziran olaylarına müteakip, Kral Abdullah bin Abdülaziz'in talimatı üzerine Suudi Dışişleri Bakanı Prens Suud El Faysal, ülkesinin Mısır'daki yeni rejime tam destek sunduğunu Fransa’ya bildirdi. Mısır’daki yeni rejimin kategorik olarak reddedilmemesi ve Avrupa Birliği tarafından baskı yapılmaması yönünde uyardı. Fransızlarla konuşmadan önce benimle temasa geçen bakana, yaklaşımı ve bireysel çabalarından duyduğum memnuniyeti ifade ettim.  
Suudi temasından sonra, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton birkaç defa Mısır’ı ziyaret etti. Görüş ayrılıklarımız olsa da bir süre sonra Mısır yönetimi ile Müslüman Kardeşlerin uzlaşamayacağını anladı. Nitekim Muhammed Mursi hala cumhurbaşkanlığı görevine dönmekte ısrar ediyordu.  
Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz, bazı çekinceler ve zaman zaman yaşanan gerginliklere rağmen, yavaş yavaş istikrar kazandı. Bazı birlik üyeleri Avrupa Konseyi'nin seçimleri gözlemlemek için delegasyon gönderme kararını tersine çevirmeye çalıştığında, Ashton ile soğuk bir konuşma yapmak zorunda kaldım. AB’nin sürekli demokratik sistem inşasından bahsettiğini, buna rağmen gözlemci göndermemelerinin anlaşılabilir olmayacağını belirttim. Ashton bazı İskandinav ülkelerinden gelen baskılara rağmen, gözlemcilerin katılmasını sağladı.  
Mısır’da Mursi'nin devrilmesinin ardından, seçimlere kadar sürecek geçiş döneminin 12 ay sürmesi planlanıyordu.  
Ocak 2014'te yeni anayasanın onaylanmasının ardından şiddet olayları patlak verince, Cumhurbaşkanı Adli Mansur, anayasada belirtilenin aksine cumhurbaşkanlığı seçimlerinin parlamento seçimlerinden önce yapılmasına karar verdi. Savunma Bakanı Abdulfettah Sisi geçerli oyların %96,91'ini alarak 8 Haziran 2014'te cumhurbaşkanı olarak yemin etti. 
Sisi seçildikten sonra, Mısır'ın Afrika Birliği'ne dönüşü ve dış politika ile ilgili meseleleri tartışmak için onunla temas halinde oldum. Yeni hükümetin kurulması beklenenden uzun sürmüştü, internet haberlerinden yeni kabinede yer almadığımı öğrendim. Benim için beklenmedik bir haber olsa da çok zor koşullarda başardıklarımla mutlu olduğum için rahatlamıştım.  

Nebil Fehmi anılarını kaleme aldı (1): ABD, Hüsnü Mübarek’in yerine hangi adayları destekledi?



Arap dünyası Filistin'in BM'ye tam üyeliğinin veto edilmesini üzüntüyle karşıladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Arap dünyası Filistin'in BM'ye tam üyeliğinin veto edilmesini üzüntüyle karşıladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Arap ülkeleri ve uluslararası kuruluşlar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde (BMGK) Filistin'in BM'ye tam üyeliği istenilen karar tasarısını ABD'nin veto etmesini üzüntüyle karşıladıklarını açıkladı.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığının X hesabından yapılan açıklamada, ABD'nin veto kararının "İsrail'in uluslararası hukuk ihlallerinin devamını sağlayacağı" belirtildi.

Suudi Arabistan'ın 15 üyeli BMGK'de Cezayir tarafından Filistin'in BM'ye tam üyeliğini talep eden karar tasarısının daimi üye ABD'nin "hayır" oyu ile reddedilmesini üzüntüyle karşıladığı kaydedilen açıklamada, "Filistin devletinin BM'ye tam üyeliğinin kabulünün engellenmesi, İsrail işgalinin inatçılığının ve uluslararası hukuk kurallarının caydırıcı olmaksızın sürekli ihlalinin sürdürülmesine katkıda bulunmakta ve bizi arzu edilen barış hedefine yaklaştırmamaktadır." ifadelerine yer verildi.

- Mısır

Mısır Dışişleri Bakanlığı da BMGK'den Filistin devletinin BM'ye tam üye olmasını sağlayacak bir karar çıkmamasından üzüntü duyulduğunu açıkladı.

Bakanlığın açıklamasında, Filistin devletini tanımanın ve BM'ye tam üyeliğini onaylamanın, yaklaşık 75 yıldır İsrail işgalinden acı çeken Filistin halkının en doğal hakkı olduğu vurgulandı.

- Ürdün

Ürdün Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada ise ABD'nin veto yetkisini kullanması sonucunda BMGK'nin Filistin devletinin BM'ye tam üye olarak kabul edememesinden "derin üzüntü" duyulduğu belirtildi

Bağımsız Filistin devleti vurgusu yapılan açıklamada, BM'ye tam üyeliğin Filistin halkının sabit bir hakkı olduğu kaydedildi.

- İslam İşbirliği Teşkilatı

İslam İşbirliği Teşkilatı'ndan (İİT) yapılan yazılı açıklamada da ABD'nin vetosunun ve Filistin'in üye olamamasının üzüntüyle karşılandığı ifade edildi.

ABD'nin veto kararının meşru haklarını alabilmeleri önünde engel olduğu ve Filistin halkına dayatılan tarihi adaletsizliğin yaklaşık 75 yıldır devam etmesine yeni bir katkı sunduğu belirtildi.

- Arap Birliği

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, X hesabından konuya ilişkin yazılı açıklama yaptı.

Gayt mesajında, "Vetonun, Filistin'in Birleşmiş Milletlere tam üye olarak katılımını kabul etme konusunda açık bir uluslararası iradeyi engellemek için kullanılması son derece talihsiz bir durumdur. Ancak bunun, Araplar tarafından ve uluslararası alanda desteklenen Filistin iradesinin zaferiyle kaçınılmaz olarak sonuçlanacak uzun bir siyasi mücadeleye giden yolda yalnızca bir adım olduğunu biliyoruz." ifadelerini kullandı.

- Filistin'in üyelik başvurusu

Filistin, 2011'de de BM'ye tam üyelik başvurusu yapmış ancak BMGK'de gereken desteği alamamıştı. Filistin daha sonra 2012 yılında BM "daimi gözlemci statüsü"ne kavuştu.

Filistin'in BM Daimi Temsilcisi Riyad Mansur, 2 Nisan'da yaptığı açıklamada, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e bir mektup göndererek, üyelik başvurularının yeniden ele alınması talebinde bulunmuştu.

Guterres de 3 Nisan'da BMGK'ye mektup yazarak, Filistin'in talebinin gündeme alınması çağrısı yapmıştı.

BMGK ise 8 Nisan'da Filistin'in talebini "Yeni Üyelerin Kabulü Komitesi'ne" iletmişti.

BMGK'ye üyelikle ilgili dönüş yapması gereken Komite, iki toplantının ardından mutabakata varamadığını duyurmuştu.

Bunun ardından Cezayir, Filistin'in üyeliği için karar tasarısını müzakerelere açmıştı.


İsrail'in, Suriye'nin güneyinde rejim ordusunun hava savunma sistemlerine saldırı düzenlediği iddia edildi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail'in, Suriye'nin güneyinde rejim ordusunun hava savunma sistemlerine saldırı düzenlediği iddia edildi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

 İsrail'in, Suriye'nin güney sınırlarında Beşşar Esed rejimi ordusunun hava savunma sistemlerinin bulunduğu birkaç noktaya roket saldırısı düzenlediği ileri sürüldü.

Suriye'deki haber ajansı SANA'nın askeri kaynağa dayandırdığı haberinde, yerel saatle 02.55'te Suriye'nin güney bölgesinde bazı noktaların, İsrail güçleri tarafından roketlerle hedef alındığı iddia edildi.

Haberde, "Düşman İsrail, Filistin'in kuzeyinden Suriye'nin güney bölgesindeki hava savunma sistemlerini roketlerle vurdu. Saldırıda maddi hasar meydana geldi." ifadeleri kullanıldı.

Diğer yandan, İsrail makamlarından saldırıya ilişkin açıklama yapılmadı.

Suriye'nin güneyinde Şam ve kırsalındaki bölgelerde Suriye ordusu ve İran destekli terörist grupların yanı sıra Lübnan Hizbullahı unsurlarının bulunduğu biliniyor.

İsrail, iç savaşın başladığı 2011'den bu yana Suriye'de zaman zaman İran destekli gruplara ve Suriye ordusuna ait askeri noktalara saldırılar düzenliyor.

İran basını, İran Hava Kuvvetleri Üssü'ne ev sahipliği yapan İsfahan eyaletinin kuzeydoğusunda patlama seslerinin geldiğini duyurmuştu.

İsfahan eyaletindeki patlama seslerinin ardından Tahran, İsfahan ve Şiraz ile İran'ın bazı bölgelerindeki uçuşların askıya alındığı bildirilmişti.

Amerikan medyası, ABD'li yetkililere dayandırdığı haberlerinde, İsrail'in İran topraklarına yönelik bir saldırı düzenlediğini yazmıştı.


Filistin, ABD'nin BM tam üyeliğini engellemeye yönelik "vetosunu" kınadı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Filistin, ABD'nin BM tam üyeliğini engellemeye yönelik "vetosunu" kınadı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Filistin, ABD'nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) Filistin'in BM'ye tam üyeliği talep edilen karar tasarısını veto etmesini şiddetle kınadı.

Filistin Devlet Başkanlığı yaptığı yazılı açıklamada, "ABD'nin, Filistin'in BM'ye tam üye olmasını engellemek için BMGK'da veto yetkisini kullanmasını en güçlü ifadelerle kınadı." ifadesine yer verdi.

Devlet Başkanlığı, "ABD'nin vetosu haksız ve ahlak dışıdır. Filistin Devleti'nin BM'ye tam üye olmasını güçlü bir şekilde destekleyen uluslararası toplumun iradesine meydan okumadır" değerlendirmesinde bulunuldu.

ABD, BMGK Filistin'in BM'ye tam üyeliği istenilen karar tasarısını veto etmişti.

15 üyeli BMGK'de ABD'nin "hayır" oyu kullandığı tasarı, 12 "evet" ve 2 "çekimser" oy almıştı.

Karar tasarısının geçmesi için 5 daimi üyeden hiçbirinin "hayır" oyu kullanmaması ve toplamda 9 "evet" oyu alması gerekiyordu.

- Filistin'in üyelik başvurusu

Filistin, 2011'de de BM'ye tam üyelik başvurusu yapmış ancak BMGK'de gereken desteği alamamıştı. Filistin 2012 yılında BM "daimi gözlemci statüsü"ne kavuştu.

Filistin'in BM Daimi Temsilcisi Riyad Mansur, 2 Nisan'da yaptığı açıklamada, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e bir mektup göndererek, üyelik başvurularının yeniden ele alınması talebinde bulunmuştu.

Guterres de 3 Nisan'da BMGK'ye mektup yazarak, Filistin'in talebinin gündeme alınması çağrısı yapmıştı.

BMGK ise 8 Nisan'da Filistin'in talebini "Yeni Üyelerin Kabulü Komitesi'ne" iletmişti.

BMGK'ye üyelikle ilgili dönüş yapması gereken Komite, iki toplantının ardından mutabakata varamadığını duyurmuştu.

Bunun ardından Cezayir, Filistin'in üyeliği için karar tasarısını müzakerelere açmıştı.


Türkiye'den Gazze'ye insani yardım götüren 9. gemi El-Ariş Limanı açıklarına ulaştı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Türkiye'den Gazze'ye insani yardım götüren 9. gemi El-Ariş Limanı açıklarına ulaştı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Gazze'ye ulaştırılması için 3 bin 774 ton insani yardım malzemesiyle Türkiye'den uğurlanan "9. İyilik Gemisi" Mısır'ın El-Ariş Limanı açıklarına ulaştı.

Mersin Limanı'ndan 16 Nisan'da uğurlanan, Türk Kızılay tarafından temin edilen gıda, bebek malzemeleri, uyku tulumu ve un gibi ihtiyaç malzemeleriyle yola çıkan gemi, Akdeniz'deki yolculuğunu tamamlıyor.

Mısır açıklarında yakıt ikmali yaptıktan sonra rotasına devam eden 9. İyilik Gemisi, Gazze'ye en yakın bölge El-Ariş Limanı açıklarına ulaştı.

Gemi, işlemlerin ardından taşıdığı acil ihtiyaç malzemelerinin indirilmesi için limana yanaşacak.

İndirilecek 3 bin 774 ton insani yardım malzemesi, tırlara yüklenerek Refah Sınır Kapısı üzerinden Gazze'deki Filistin halkına götürülecek.

Türk Kızılay ile AFAD işbirliğinde bugünü kadar 13 uçak ve 8 gemiyle toplamda 39 bin 697 ton çeşitli insani yardım malzemesi Gazze'ye ulaştırıldı.


İran ve Ürdün dışişleri bakanları, ikili ve bölgesel konuları görüştü

Safedi'nin İranlı mevkidaşı ile görüşmesinden bir kare
Safedi'nin İranlı mevkidaşı ile görüşmesinden bir kare
TT

İran ve Ürdün dışişleri bakanları, ikili ve bölgesel konuları görüştü

Safedi'nin İranlı mevkidaşı ile görüşmesinden bir kare
Safedi'nin İranlı mevkidaşı ile görüşmesinden bir kare

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi, New York’ta Filistin’deki son gelişmeler ile ikili ve bölgesel meseleleri görüştü.

İran Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, BM Güvenlik Konseyinde (BMGK) bakanlar düzeyinde düzenlenen "Orta Doğu" oturumuna katılmak üzere ABD’de bulunan Abdullahiyan ile Ürdünlü mevkidaşı Safedi bir araya geldi.

ABD’nin İsrail’e desteği ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun saldırıları sona erdirmek istememesinin “Filistinlilere yönelik soykırımın devam etmesinin temel nedeni” olduğu değerlendirmesinde bulunan Abdullahiyan, uluslarası toplumun, özellikle İslam ülkelerinin “bu soykırımı sona erdirmek için harekete geçip çabalarını sürdürmesi gerektiğini ifade etti.

Abdullahiyan, İran’ın İsrail’e yönelik saldırısının, ülkesinin Şam’daki konsolosluk binasına yapılan saldırıya karşı cevap olarak “meşru savunma” çerçevesinde gerçekleştirildiğini ifade ederek “hassas ve hesaplı” bir şekilde askeri ve istihbarat üslerini hedef aldıklarını kaydetti.

Bölgede barış ve istikrarın güçlendirilmesinden yana olduklarını belirten Abdullahiyan, İsrail’in saldırısına verilen karşılığın “sınırlı ve minimum” olduğunu, İsrail’in “herhangi bir maceracı eyleme girişmesi durumunda” ülkesinin cevabının “kesin, hızlı ve kapsamlı” olacağını yineledi.

Abdullahiyan, İsrail’in Filistin halkına karşı sürdürdüğü saldırılara işaret ederek, uluslararası toplum, İslam İşbirliği Teşkilatı ve üye ülkelerin bu saldırıların durdurulması için harekete geçmesi gerektiğini vurguladı.

Ürdün Dışişleri Bakanı Safedi de Filistin meselesinin ülkesi için yüksek öncelik taşıdığını belirterek Gazze’ye yönelik sürdürülen saldırıların sonlandırılması için çabalarının süreceğini ifade etti.

Filistin’deki durumu zor ve karmaşık” olarak nitelendiren Safedi, Ürdün'ün, Filistinlilerin komşu ülkelere yerleştirilmesine yönelik her türlü girişime kesin olarak karşı olduğunu kaydetti.

Abdullahiyan ile Safedi, bazı ikili ve bölgesel konuları da ele aldı.


Hizbullah top mermileriyle İsrail askerlerini hedef alıyor

Lübnan sınırına yakındaki İsrail askerleri (AFP)
Lübnan sınırına yakındaki İsrail askerleri (AFP)
TT

Hizbullah top mermileriyle İsrail askerlerini hedef alıyor

Lübnan sınırına yakındaki İsrail askerleri (AFP)
Lübnan sınırına yakındaki İsrail askerleri (AFP)

Lübnan Hizbullah grubu dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, Raheb bölgesi yakınlarında toplanan İsrail askerlerini top mermileriyle hedef aldığını duyurdu.

Hizbullahın açıklamasında saldırının tam yeri veya sonuçları belirtilmedi. İsrail'den ise  saldırı ile ilgili henüz bir açıklama yapılmadı.


Erdoğan'ın Irak ziyaretinde ilişkilerde sıçrama bekleniyor

Kuzey Irak'ta PKK operasyonlarına katılan iki Türk helikopteri (arşiv - Türkiye Savunma Bakanlığı)
Kuzey Irak'ta PKK operasyonlarına katılan iki Türk helikopteri (arşiv - Türkiye Savunma Bakanlığı)
TT

Erdoğan'ın Irak ziyaretinde ilişkilerde sıçrama bekleniyor

Kuzey Irak'ta PKK operasyonlarına katılan iki Türk helikopteri (arşiv - Türkiye Savunma Bakanlığı)
Kuzey Irak'ta PKK operasyonlarına katılan iki Türk helikopteri (arşiv - Türkiye Savunma Bakanlığı)

Türkiye ve Irak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önümüzdeki Pazartesi günü Bağdat'a yapacağı ziyarette ilişkilerinde bir sıçrama bekliyor. Ankara ve Bağdat'ta yapılan duyuruya göre ziyarette güvenlik, ekonomi ve kalkınma konularının yanı sıra, su ve enerji dosyalarını da içeren stratejik çerçeve anlaşmasının imzalanması öngörülüyor.

Irak hükümetinden bir kaynak, Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler'in çarşamba günü açıkladığı, PKK’nın faaliyetleriyle mücadelede iki komşu ülke arasında iş birliğine ilişkin stratejik bir anlaşmanın imzalanması hakkındaki açıklamasını dün (Perşembe) doğruladı.

Milli Savunma Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Zeki Aktürk dünkü (Perşembe) haftalık basın toplantısında, Türkiye ‘nin “Pençe Kilit’te” operasyonunu hızlandıracağını ve kilitin bu yaz kapanacağını, kilit kapanırken, Bakanımız açıkladığı gibi: Öngörülemez, alışılmadık, PKK’nin reaksiyon gösteremeyeceği şekilde kapanacağını belirtti.

Buna karşılık Iraklı kaynak, "konunun aynı zamanda iki ülke arasındaki güvenlik iş birliğiyle, güvenlik ve ekonomik yönlerle ilgili birçok ortak çıkar konusuyla da ilintili olduğunu" ifade etti. Kaynak Şarku’l Avsat’a Türk tarafının Irak'a su paylaşımının sağlanması ve bir mekanizma kurulması konusunda iş birliği gösterdiğini, dosyanın Erdoğan'ın ziyareti sırasında görüşüleceğini belirtti.

 Erdoğan, salı günü yaptığı açıklamada, gündeminin en önemli maddelerinden birinin su meselesi olacağını, ayrıca Irak'ın doğalgaz ve petrolün Türkiye üzerinden taşınmasına ilişkin taleplerinin de bulunduğunu, her iki konunun da çözümü için çalışılacağını söyledi.

Irak'ın geçen yıl lansmanını duyurduğu "Kalkınma Yolu" projesi, Erdoğan'ın ziyaretinin gündeminde önemli bir madde oluşturuyor. Türkiye Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu geçtiğimiz cuma günü yaptığı açıklamada, geçtiğimiz aylarda bakanlar düzeyinde ve teknik görüşmelerde bulunularak, Türkiye ile Irak arasında, projenin takibi için "Bakanlar Kurulu" benzeri bir ortak mekanizmanın kurulması yönünde karara varıldığını söyledi. Projeye aynı zamanda BAE ve Katar’ın da katılması bekleniyor.

Türkiye-Irak meclisinden heyetler arasında, çarşamba ve perşembe günleri Ankara'da görüşmeler yapıldı. Terörle mücadele konusunda ortak hareket etmenin, ekonomi ve kalkınma alanlarında iş birliğini geliştirmenin iki ülkenin çıkarına olduğunu, Erdoğan'ın ziyaretinin çok önemli bir dönüm noktası oluşturacağı ifade edildi.


SOHR: İsrail saldırıları Suriye'nin güneyindeki bir askeri bölgeyi hedef aldı

İsrail'in Suriye'ye önceki baskınlarından (Arşiv- Reuters)
İsrail'in Suriye'ye önceki baskınlarından (Arşiv- Reuters)
TT

SOHR: İsrail saldırıları Suriye'nin güneyindeki bir askeri bölgeyi hedef aldı

İsrail'in Suriye'ye önceki baskınlarından (Arşiv- Reuters)
İsrail'in Suriye'ye önceki baskınlarından (Arşiv- Reuters)

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'nin (SOHR) açıklamasına göre İsrail saldırıları bugün (Cuma) şafak vakti Suriye'nin güneyindeki bir Suriye ordusu mevzisini hedef aldı.

Gözlemevi, "saldırıların As-Suveyda ile Deraa arasındaki bölgede meydana geldiğini ve İsrail uçaklarının herhangi bir hava savunması olmaksızın yoğun uçuş gerçekleştirdiğini bildirdi. SOHR, "Bölge, radar taburunun bulunduğu Zara ile Karfa arasında yer alıyor" bilgisini paylaştı.

SOHR, "İsrail savaş uçaklarının baskınlarında hava savunmasının karşı koymasını veya izlemesini engellemek için Daraa'daki bir radar taburunun hedef alındığını" doğruladı.

Suriyeli aktivistler daha önce cuma günü saldırılarının ülkenin güneyinde Suveyda'daki Suriye ordusunun mevzilerini hedef aldığını bildirmişti.

Suveyda haberlerinin yer aldığı Suveyda24 sitesinin Genel Yayın Yönetmeni Rayan Maruf, "Suriye ordusuna ait bir radar taburunun bombalandığını" doğruladı.

İran resmi medyası bugün (Cuma) şafak vakti İsfahan'ın merkezinde patlamalar duyulduğunu bildirirken, Amerikan medyası yetkililerin, İsrail'in ezeli rakibine karşı misilleme saldırıları düzenlediğini söylediğini aktardı.


Darfur ve Kordofan'da askeri gerilim

Hartum eyaletinin Omdurman şehrinde savaşta hasar gören evlerin arasında bir Sudan ordusu mensubu (Reuters)
Hartum eyaletinin Omdurman şehrinde savaşta hasar gören evlerin arasında bir Sudan ordusu mensubu (Reuters)
TT

Darfur ve Kordofan'da askeri gerilim

Hartum eyaletinin Omdurman şehrinde savaşta hasar gören evlerin arasında bir Sudan ordusu mensubu (Reuters)
Hartum eyaletinin Omdurman şehrinde savaşta hasar gören evlerin arasında bir Sudan ordusu mensubu (Reuters)

Sudan'daki savaşın iki tarafı arasındaki askeri gerilimin seviyesi dün (perşembe) yeniden arttı. Orduya ait savaş uçakları ülkenin batısındaki Darfur bölgesinde Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) mevzilerine hava saldırıları düzenlerken, HDK kaynakları güneydeki Kordofan bölgesini ordunun elinden kurtarmak için ilerlemekten söz etti.

Günlerdir Darfur ve Kordofan bölgelerinde yoğun çatışmalar yaşanıyor. Bu durum insani acıları ve yerinden edilmeleri arttırıyor.

Ordu jetleri, Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir ve Güney Darfur eyaletinin başkenti Nyala’daki HDK mevzilerini bombalarken, görgü tanıkları şehrin pazarlarında ‘yakıt fiyatlarındaki artışla birlikte genel fiyatlarda da önemli artış yaşandığını’ bildirdi.

Sudan'ın orta kesimindeki El Cezire eyaletinde Sivil Direniş Komiteleri, ‘ordunun dört ay önce eyaletten çekilmesinden beri HDK'nin en iğrenç ihlal türlerini; öldürme, yağmalama, tecavüz ve sindirme eylemlerini gerçekleştirmeden hiçbir yeri terk etmediğini’ söyledi. Komiteler, HDK'yi ‘eyalette 800'den fazla kişiyi öldürmekle’ suçladı.

Konuyla ilgili olarak Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Sudan'daki hastanelerin çöküşün eşiğinde olduğu uyarısında bulundu. WHO Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Hanan Hasan Balkhy de yaptığı açıklamada, salgın hastalıkların halk arasında yayıldığı dönemde ülkeyi bir ‘ilaç açığının’ kuşattığını söyledi. Balkhy, “Çatışmalardan etkilenen ülkelerdeki hastanelerin yaklaşık yüzde 70 ila 80'i ya kendilerine yönelik saldırılar ya da tıbbi malzeme ve işgücü eksikliği nedeniyle çalışmıyor” ifadesini kullandı.


BAE Dışişleri Bakanı, İranlı mevkidaşıyla bölgedeki gelişmeleri görüştü

BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed Al Nahyan
BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed Al Nahyan
TT

BAE Dışişleri Bakanı, İranlı mevkidaşıyla bölgedeki gelişmeleri görüştü

BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed Al Nahyan
BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed Al Nahyan

BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed Al Nahyan, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Amir Abdullahian ile yaptığı telefon görüşmesinde bölgedeki mevcut tehlikeli gelişmeleri ve bunların bölgesel ve uluslararası güvenlik ve barışa yansımalarını ele aldı.

BAE Dışişleri Bakanı, Ortadoğu bölgesindeki gerilim çemberinin genişlemesini önlemek ve mevcut gerilimi düşürmek için çalışmanın önemini vurguladı. Al Nahyan, farklılıkları çözmenin, bölgenin ve halkın güvenliğini sağlamanın yolunun diplomasi ve diyaloğa öncelik vermek olduğuna dikkat çekti.

Şeyh Abdullah bin Zayed, bölge ülkelerinin faydalanması ve hak ettiği şeyin barış, refah ve kalkınma olduğunu vurguladı.

Görüşmede, iki komşu ülke arasındaki ilişkiler ve bu ilişkileri iki ülkenin ve bölgenin ortak çıkarlarına hizmet edecek şekilde geliştirmenin yolları ele alındı.