Putin’in kulağına fısıldayan adam: Aleksandr Dugin

Dugin, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Çarlık ve Bolşevizmin yönettiği aykırı bir Rus kimliği arayışındaki Avrasya önerisinin en büyük savunucularından biri.

Aleksandr Dugin. (Reuters)
Aleksandr Dugin. (Reuters)
TT

Putin’in kulağına fısıldayan adam: Aleksandr Dugin

Aleksandr Dugin. (Reuters)
Aleksandr Dugin. (Reuters)

İmil Emin
Avrupalılar, kralın kulağına fısıldayan kişinin kraldan daha tehlikeli olduğunu söyler. Bu söz siyaset dünyası için, özellikle de en ünlü Rus filozofu Alexandr Dugin için geçerli olabilir. Kendisi başlangıçtan Ukrayna’nın işgaline kadar geçen sürede Putin’in zihnini fikir ve vizyonlarla dolduran isim. Mevcut Rusya’yı, geleneksel vizyonu ve muhafazakâr eğilimleri temelinde ülkeyi yönetmeyi başarmış en iyi rejim olarak tanımlıyor.
Dugin, gözlükleri ve kendisini geleneksel Rus Ortodoks papazlarına yakın kılan sakalıyla her ne kadar perde arkasında olsa da kendisini Rusya’yı yöneten ideolojik bir ortak haline getirdi. Fikirleriyle yaklaşık yirmi yıldır Rusya’ya ve dünyaya tepeden bakıyor.

Düşünür, stratejist ve mistik
Kendisi için tek bir tanım bulmak zor. Dugin bir siyasi düşünür, bir stratejist ve bir Slav mistiğidir. Bu yıl 60 yaşına basan Dugin 1962’de, eski Sovyetler Birliği Genelkurmay Başkanlığı Askeri İstihbarat Departmanı’nda görevli bir generalin çocuğu olarak doğdu.
Çocukken, Moskova Enstitüsü’nde havacılık okumaya başladı. Daha sonra yolunu değiştirdi. Rus matematikçi Yevgeny Dyakonov’un felsefesini kendi hayatına uygulamak için yolunu değiştirdi ve bu alanda doktora yaptı. Ardından başka bir doktora daha almak için siyaset bilimine yöneldi.
Dugin, Sovyetler Birliği’nin çökmeye başladığı yıllarda totaliterlik ve otoriterlik olarak gördüğü duruma karşı aktif bir isimdi. Daha sonra Yeltsin’in devrilmesine yol açan halk ayaklanmasına katıldı.
Dugin, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün sağlam bir analizi yapılmadan es geçilmesine izin vermedi. Nihayetinde ülkesinin başına gelen büyük kaybın, Soğuk Savaş nedeniyle gerçekleşmediği sonucuna vardı. Ona göre bu durum daha ziyade ‘ABD’lilerin ve Avrupalıların aynı derecede başarılı oldukları’ deniz ve Atlantik uygarlığının aksine ‘kara uygarlığı’ nedeniyle gerçekleşmişti.
Nihayetinde Dugin, dizginsiz liberalizme karşı kırgınlığa mümkün olduğunca yakın eleştirel bir bakış  içeren "Batı'dan Kurtuluş / Avrasyacılık / Kara Medeniyetlerine Karşı Denizcilik ve Atlantik Medeniyetleri" başlıklı yeni kitabını dünyaya sundu. 
Dugin’in Rus Ortodoks kökleri açıkça görülüyor ve kitapları ve derinlemesine analizleriyle ondan sapmak veya yörüngesine oturmak için fazla çaba sarf etmiyor. Hatta onu takip edenler bile neredeyse kendisinin  ‘Dünya Şehri’ne karşı (Aziz Augustinus’in tarihi şaheseri ‘Tanrı’nın Şehri’nde kök salmış bir bölüme göre) ‘Tanrı Şehri’nin destekçilerinden biri olduğunu düşünüyor.
Dugin, Putin’in 2000 yılında Kremlin’e dahil olmasıyla Rusya’nın damarlarına yeni bir kan enjekte etti. Zira kendisi, muhalefet saflarından ‘Yeni Rusya’nın savunucuları kampına geçti. Ayrıca Avrasya önerisinin kazanımlarına yönelik sesini yükseltti.

Avrasya fikri ve kazanımları
Kısaca Avrasya, Dugin’in düşüncesinde batıda Atlantik Okyanusu’nun çevresinden Rusya’nın doğusundaki Ural Dağları’na kadar uzanan bir bölge olarak görülüyor. Bu bölge coğrafi olarak beşeri kültürün ve medeniyetin beşiğini temsil ediyor. Dugin, Avrasya bölgesinin insanlık tarihinin ana özünü oluşturan farklı sosyal, manevi ve siyasi biçimleri doğurduğuna inanıyor.
Dugin, siyaset felsefesine yakınlığından çok militarizm ve casusluk dünyasında seyahat eden, istihbaratçı Putin’in baş hocası mıydı? Başka bir ifade ile; Putin’i son yüz yılda alınan tedbirlere aykırı bir Rus kimliği arayışına iten o muydu?
Dugin yaklaşık iki ay önce, Ukrayna ile savaş konusundaki tartışmalar zirve yapmışken, Rus kimliği sorunu hakkında konuştu. İdeolojisi ve tasavvuru ile İmparatorluk Rusya’sından başlayarak, devlet imajını büyük ölçüde değiştirdiğini söylediği Bolşevik Devrimi’ne ve Rusların kendileriyle ve kimlikleriyle mücadelesinde bir dönüm noktası olan 1991 yılına kadar son yüzyılda meydana gelen radikal ve temel değişikliklere işaret etti. Öyle ki bubi tuzağına yakalanmış eski Sovyetler Birliği’ni takip eden yıkım sonrasında Rusya, Batı önermelerinin ve açıklamalarının gerisinde kaldı. Nihayetinde Rusya’nın gemisi, Dugin’in ‘Rus kimliği mirasının sadık koruyucusu olarak gördüğü’ Putin’e ulaştı. Onunla birlikte devlet, muhafazakâr değerlere dayalı iç inançları aracılığıyla dış gücünü geri kazanacaktı.
Dugin, 20’inci yüzyıl atmosferine hakim olan üç ana teoriye (liberal teori, komünist teori ve faşist teori) karşıydı. Kendi ‘Dördüncü Siyaset Teorisi’ vizyonunu sunarken olumsuz muhalefetten memnun değildi. Peki, onun çizgileri Putin’in son yirmi yıldır ilan edilmemiş anayasası mıydı?
Alexander-Dugin-Avrasyacılık AP.jpg
Rus ulusal kimlik ve Avrasya fikri teorisyeni Alexander Dugin (AP)

Arktik Rusya hakkında
Yirmi yıl ve dört başkanlık dönemi boyunca Putin, eğilimlerinin takip çerçevesinde Dugin’in dördüncü siyasi teori vizyonunu benimseyerek Rusya’yı dünya barışının bir temsilcisi olarak gördü. Komünizm, liberalizm ve faşizm dışında yeni bir model sunan vizyon, herkesin birey veya sınıf, herhangi bir ırk veya din için yaşama ve ortaklık hakkı olduğunu belirten bir teoriyi kapsıyor. Ayrıca tiyatroya benzer toplumlarda yaşadığımız ideolojik davranışlardan varlığımızı korumaya çalışan ve etrafımızda gelişen bir teori olarak ön plana çıkıyor.
Dördüncü siyasi teori, Başkan Putin’in 2007’de Münih Konferansı’nda yaptığı konuşmada çok açık şekilde fark ediliyor. Putin konuşmasında tüm insanlar için eşit fırsatlara sahip, daha adil ve eşit bir dünya talep etmişti.
Dugin teorisinde tecrit, dışlama veya emperyal üstünlük olmaksızın ulusların ve halkların kültürlerinin kapsamına giren ortak iyiyi savunuyor.
Dugin’in dördüncü siyasi teorisinin etkisi, Samuel P. Huntington’ın dönüştürülmüş, uydurma bir vizyon sunmaya çalıştığı gibi Putin’in ‘medeniyetlerin diyalogu ve komşuluğu’ olan çok kutuplu dünya taleplerinde de açıkça görülüyor.
Dugin’in felsefesi, kozmik kuşağın her bir unsurunun tüm dünyayı genişleten bir mozaik panelin parçası olduğu anlamına geliyor. Bunun, felsefi coğrafyada yerleşik bir sistemden hareket ederek ve bölgeleri bağımsız olarak değerlendirerek, yaratıcı siyasi ve sosyal değerler temelinde bağımsız ve yapıcı bir şekilde gelişebilmesi mümkün.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Dugin, Rusya’da, özellikle de Batı bağlantılı oligarklar karşısında Putin’in yüksek sesi olarak adeta kurban ediliyor. Bu nedenle Batı eğiliminin, Rus çevrelerinde şu ya da bu şekilde kendisine tapanlar bulduğu konusunda uyarıda bulunuyor. Ayrıca bazı Rus aydınlarını, Rusya’nın kendi yönelimini engelleyen Batılı bir eğilime girmekle suçluyor.
Peki, Dugin’in Suriye’ye müdahalede ve ‘ölümcül el’ gücünde Putin üzerinde herhangi bir etkisi oldu mu?
Kendisi birkaç yıl önce Almanca olarak yayınladığı bir makalede bu durumu uzun uzadıya açıklamıştı. (Dugin, sekiz dili akıcı bir şekilde konuşabiliyor.)
Putin’in zihni Rusya’nın Suriye’ye askeri destek sağlamasını, DEAŞ’ın bir ‘ABD ürünü’ olması nedeniyle Avrasya’nın jeopolitik bir eylemi olduğu kanaatinde. Putin’e göre DEAŞ, Rusya için doğrudan bir tehlikedir ve Rusya, ABD’nin Suriye’de yarattığı ve desteklediği terörizmi kontrol altına almak için aceleci davranmazsa, yakın zamanda DEAŞ’ı kendi sınırlarında, daha sonra da kendi toprakları içinde bulacaktır.
Dugin’in inancı, Suriye’nin devrilmesinin Ortadoğu’da ‘domino teorisi’ olarak adlandırılan ardışık çöküşlere yol açacağı ve dünyada bir kaosun yayılacağı yönündeydi. Bu çerçevede Avrupa’ya yüz binlerce veya milyonlarca mülteci akını olacaktı ve Avrupa, eski Kıta’yı siyasi olarak mültecilerden uzak tutacaktı.
Dugin, Başkan Putin’in dış politikasını haklı çıkarmak için uzun zamandır coğrafyaya meyilli. Ona göre Gürcistan’a karşı savaş, Kırım’ın ilhakı ve Rusya’nın Tartus’ta deniz üssüne sahip olduğu Suriye’deki askerî harekât; diğer tüm hususları aşan jeopolitik gereklilik tarafından belirleniyor. Peki, Dugin, Ukrayna krizi konusunda sessiz mi kalacak?
Son olarak Aleksandr Dugin, üçüncü tarafın etkileriyle alevlenen çatışma hakkındaki vizyonunu ve iki kardeş Doğu Slav halkı arasında ortak bir kökenle bir ritm yakalamaya çalışan görünmez elin eylemlerini kaleme aldı.
Dugin taraflardan birinin, yani Ukrayna’nın Rusya’ya saldırmasını destekleyerek, iki kardeş halkı birbirine düşürmeyi deneyen ve bunu başaran ABD’lileri suçlamıyor. Dugin, Başkan Putin’in ulusal reformları sayesinde tarihini yeniden canlandırmayı düşündüğünü vurguluyor.
Dugin, Ukrayna krizi konusunda tek bir çözüm olduğuna inanıyor: Ukrayna’yı iki parçaya bölmek, Kiev özel bir statüye sahip kalırken, Ukrayna’nın batı sağ yakası ve Novorossiya (Yeni Rusya) olarak her iki bölgenin de egemenliğini tanımak. Peki, bu ileriye dönük bir yorum mu yoksa Putin’in yakında kamuoyuna açıklayacağı kişisel bir ilan mı?
ABD açısından, Dugin, bugün Beyaz Saray’da, özellikle de Trump’ın görevden alınması ve Biden’ın iktidara gelmesinden sonra, neo-muhafazakarlara sempati duyan "küreselleşme ve Atlantikçiliğin aşırılık yanlıları" bir kliğin olduğunu iddia ediyor. Dugin’e göre bunlar ne olursa olsun tek kutuplu dünya düzenini kurtarmanın destekçileri ve 2013- 2014 yıllarında Kiev Meydanı’nda Rusya’ya karşı protestoları kışkırtanlarla aynı kişiler.
Yukarıda bahsedilenler, çağdaş bir Rus filozofun biyografisi ve kariyer buzdağının sadece görünen kısmıdır. Aleksandr Dugin bir keresinde şöyle söylemişti:
“Dünya artık Üçüncü Dünya Savaşı’na her zamankinden daha yakın.”
Peki, Ukrayna krizi Rusya ile Ukrayna arasındaki kalabalıkların çatışmasından, Moskova ile NATO arasındaki karanlıkta bir sürtüşmeye kayarsa, Dugin’in kehaneti gerçekleşir mi?
Cevap henüz meydana gelmeyen olaylarda saklı.
*Aleksandr Dugin'in Türkiye'de yayınlamış kitapları: Rus Jeopolitiği Avrasyacı Yaklaşım- Küre.yy./ İnsanlığın Ön Cephesi Avrasya Kaynak yy./Nursultan Nazarbayev'in Avrasya Misyonu Yeni Avrasya yy./Dördüncü Siyaset Teorisi Kronoloji yy./Dünya Adasında Son Savaş Pınar yy.



BM, dünya çapında 'savaş kurallarının çöküşü' konusunda uyardı

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)
TT

BM, dünya çapında 'savaş kurallarının çöküşü' konusunda uyardı

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, dün barış ve küresel düzenin temelini oluşturan uluslararası hukuk ve savaş kurallarının çökmekte olduğu konusunda uyarıda bulundu.

Türk, İnsan Hakları Konseyi'nin 60. oturumunun başında “uluslararası hukukun endişe verici bir şekilde aşınması” olarak nitelendirdiği durumu kınadı ve “uzun süredir var olan savaş kurallarının neredeyse hiçbir hesap verme yükümlülüğü olmaksızın parçalandığını” belirtti. Türk, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı, Sudan'daki iç savaş ve İsrail'in Gazze'ye yönelik yıkıcı savaşı da dahil olmak üzere, çatışmalarda uluslararası hukukun açıkça ihlal edildiğine dikkat çekti.

Çin'in büyük bir askeri geçit töreni düzenlemesinden ve ABD Başkanı Donald Trump'ın Savunma Bakanlığı'nın adının Savaş Bakanlığı olarak değiştirilmesini emretmesinden birkaç gün sonra yaptığı açıklamada Türk, "Askeri geçit törenlerinden aşırı söylemlere kadar her yerde bulunan savaş yanlısı propaganda yapıldığını” eleştirdi ve “Ne yazık ki, barış geçit törenleri veya barış bakanlıkları yok” ifadelerini kullandı.


Demokratlar, Trump'ın Epstein'a doğum gününde gönderdiği iddia edilen mektubu yayımladı

ABD Başkanı Donald Trump, 8 Eylül 2025'te Washington D.C.'de bir etkinlikte konuşuyor. (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, 8 Eylül 2025'te Washington D.C.'de bir etkinlikte konuşuyor. (Reuters)
TT

Demokratlar, Trump'ın Epstein'a doğum gününde gönderdiği iddia edilen mektubu yayımladı

ABD Başkanı Donald Trump, 8 Eylül 2025'te Washington D.C.'de bir etkinlikte konuşuyor. (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, 8 Eylül 2025'te Washington D.C.'de bir etkinlikte konuşuyor. (Reuters)

Washington'daki Demokrat milletvekilleri dün, ABD başkanının varlığını reddettikten sonra, Donald Trump'ın 2003 yılında iş adamı Jeffrey Epstein'ın 50. doğum gününde gönderdiği iddia edilen bir mektubu yayınladılar.

Temsilciler Meclisi komitesinin Demokrat üyeleri tarafından sosyal medyada paylaşılan mektupta Trump'ın imzası bulunuyor ve çıplak bir kadının çizimi yer alıyor. Mektupta, başkan ile cinsel suçlar ve reşit olmayanları cinsel istismara maruz bırakmakla suçlanan iş adamı arasında paylaşılan bir “sır”dan bahsediliyor.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre, mesaj “Mutlu yıllar, her günün harika bir yeni sır olması dileğiyle” sözleriyle sona eriyor ve imza kadının belinin altında, kasık kılları gibi görünecek şekilde yer alıyor.

Beyaz Saray, ABD başkanının Epstein'e gönderdiği iddia edilen mektupta herhangi bir çizim imzalamadığını veya hazırlamadığını açıkladı. Beyaz Saray sözcüsü Caroline Leavitt'in X platformunda yaptığı bir paylaşımda, “Her zaman söylediğim gibi, Başkan Trump'ın bu resmi çizmediği ve imzalamadığı çok açık” ifadelerini kullandı.

The latest piece published by the Wall Street Journal PROVES this entire “Birthday Card” story is false.

As I have said all along, it’s very clear President Trump did not draw this picture, and he did not sign it.

President Trump’s legal team will continue to aggressively…

— Karoline Leavitt (@PressSec) September 8, 2025

 

Leavitt, bu haberin “yalan” olduğunu vurguladı ve Trump'ın hukuk ekibinin, mektubu ilk kez haber yapan Wall Street Journal'ı “kararlılıkla takip etmeye” devam edeceğini doğruladı.

Epstein, dünya çapında üst düzey bağlantıları olan zengin bir finansçıydı, ancak 2019'da reşit olmayan kızlara cinsel masaj yaptırmak için kandırılarak seks ticareti yapmak suçlamasıyla yargılanmadan önce hücresinde ölü bulundu.

fvf
Jeffrey Epstein (Arşiv-Reuters)

Trump destekçileri yıllardır Epstein davasını yakından takip ediyor ve birçoğu "derin devlet"teki elit isimlerin Epstein'ın ortaklarını koruduğuna inanıyor.

Ancak Cumhuriyetçi milyarderin bazı destekçileri, FBI ve Adalet Bakanlığı'nın temmuz ayında Epstein'ın hapishane hücresinde intihar ettiğini, önemli kişilere şantaj yapmadığını ve bir "müşteri listesi" tutmadığını doğrulamasının ardından hayal kırıklığına uğradı.

ABD Başkanı, seçmen tabanına da sıçrayan Epstein davasıyla ilgili şiddetli tartışmaları yatıştırmak için çabalarını yoğunlaştırıyor.


İsrail neden kasıtlı olarak Gazze'deki kuleleri hedef alıyor?

Gazze'deki Burc el-Meştaha'nın yıkılışı, 5 Eylül 2025 (AFP)
Gazze'deki Burc el-Meştaha'nın yıkılışı, 5 Eylül 2025 (AFP)
TT

İsrail neden kasıtlı olarak Gazze'deki kuleleri hedef alıyor?

Gazze'deki Burc el-Meştaha'nın yıkılışı, 5 Eylül 2025 (AFP)
Gazze'deki Burc el-Meştaha'nın yıkılışı, 5 Eylül 2025 (AFP)

İsrail Hava Kuvvetleri dün Gazze şehrindeki yüksek binalardan birine yeni bir hava saldırısı düzenledi. İsrail ordusu, Hamas'ın bu binayı kullandığını iddia ederek, Gazze'deki yüksek binaları (kuleleri) yıkma politikasının bir parçası olarak bu saldırıyı gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Times of Israel’den aktardığına göre ordu, Hamas mensuplarının binada gözetleme noktaları kurduğunu ve binaya gözetleme ekipmanlarının yanı sıra patlayıcı cihazlar da yerleştirdiğini belirtti. Ordu, ‘sivil kayıpları en aza indirmek için saldırının hassas mühimmat ve hava gözetleme kullanılarak gerçekleştirildiğini’ bildirdi.

Bu, İsrail ordusunun son günlerde Gazze şehrinde hedef aldığı dördüncü yüksek katlı bina. İsrail ordusu, ‘bu binaların hepsinin Hamas tarafından terör amaçlı kullanıldığını’ iddia ediyor.

İsrail ordusu cuma günü, önümüzdeki günlerde birkaç yüksek binaya saldırı düzenleyeceğini duyurmuş ve ‘kapsamlı istihbarat araştırması yürüttüğünü ve Hamas'ın Gazze şehrindeki çok sayıda kulede yoğun terörist faaliyetlerde bulunduğunu’ açıklamıştı.

İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Hamas'ın savaş doktrinine uygun olarak, örgüt bu binalara istihbarat toplama, kamera, keskin nişancı mevzileri ve tanksavar füze rampaları entegre etmiş ve bazı durumlarda gözlem odaları ile komuta ve kontrol merkezleri kurmuş. Ayrıca, Hamas'ın yeraltı altyapısı, ordu güçlerine karşı pusu kurmak amacıyla bu binaların yakınından geçiyor.”

Kule yönetimi, İsrail'in iddialarını reddederek, bu binaların yalnızca siviller ve yerinden edilmiş kişiler için tasarlandığını belirtti.

Son günlerde İsrail uçakları, Tel el-Heva, es-Susi, Meke ve el-Meştaha mahallelerindeki kuleleri yıktı. Bu kulelerin tümü 15 kata kadar çıkan yüksek binalar.

‘Kuleleri yıkma taktiği’

Kuleleri yıkma politikası, çok sayıda konut dairesi barındırdıkları için Filistinliler adına büyük bir sorun teşkil ediyor. İsrail'in askeri operasyonlarının Gazze Şeridi'nde yol açtığı büyük yıkım nedeniyle, bu dairelerde çoğunlukla başka bölgelerden yerinden edilmiş birkaç aile yaşıyor. Yani bir kulenin yıkılması onlarca ailenin yerinden edilmesine neden oluyor.

İsrail ordusunun konut kulelerini hedef alması ilk değil. 7 Ekim 2023'te Hamas ve diğer Filistinli grupların İsrail'in güney yerleşimlerine saldırmasından birkaç saat sonra İsrail ordusu, Gazze Şeridi’ndeki bir kuleyi hedef aldı.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee o tarihte şunları söyledi: “Terörist operasyonları yönetmek için kullanılan Hamas terör örgütünün çeşitli birim ve sistemlerine ait ofislerin bulunduğu bir kuleye hava saldırısı düzenlendi. Gazze Şeridi'nde Hamas terör örgütünün ulusal güvenlik birimleri tarafından kullanılan ofislerin bulunduğu bir başka kuleye daha saldırı gerçekleştirildi.”

İsrail ordusu, 2014 ve 2021 yıllarındaki savaşlarda da konut kulelerini hedef almıştı.

11 Mayıs 2021 tarihindeki İsrail hava saldırısı Gazze Şeridi'ndeki 13 katlı bir konut kulesini hedef aldı ve binanın çökmesine neden oldu. AFP, kulede Hamas'ın siyasi liderlerinin kullandığı bir ofis bulunduğunu bildirdi.

Ahmed eş-Şeva Şarku’l Avsat'a, 2014 yılında ailesiyle birlikte yaşadığı ez-Zafer 4 kulesinin bombalandığı anları anlatarak şunları söyledi: “Zor anlardı. Bir an bile evsiz kalacağımızı hayal etmemiştim. Sanki hiç var olmamış gibi tüm kuleyi bombaladılar. Bir kule vardı, sonra yok oldu. Bundan daha fazlasını ifade edemem. Görüntü çok acı; tüm hayallerinizin saniyeler içinde gözlerinizin önünde parçalanmasını görmek... Burada büyüdüm, burada yaşadım ama çocukluğumu ve tüm hayatımı geçirdiğim bu yerde evlenme hayallerimi gerçekleştiremeyeceğim. Sanki biri bisküvi parçalıyormuş gibi dört füzeyle kuleyi yıktılar. Füzeler çok güçlüydü. Hayatım boyunca böyle bir şey görmedim.”

Ez-Zafer 4 kulesinde onlarca Filistinli ailenin yaşadığı yaklaşık 65 daire vardı, bu da yaklaşık 500 kişinin evsiz kaldığı anlamına geliyor.

Hamas, konut kulelerini yıkma politikasını ‘masum sivillere karşı zorla yerinden etme ve sistematik etnik temizlik suçu işleme girişimi ve katliamların ve yaşamın tüm temellerinin yıkılmasının ağırlığı altında onları şehirlerinden kökünden sökme girişimi’ olarak değerlendirdi.

Hamas tarafından cumartesi günü yapılan açıklamada, “Direnişçilerin kullandığı bahanesiyle, yerinden edilmiş kişiler, kadınlar ve çocuklarla dolu konut kulelerini hedef almak, apaçık bir yalan ve dayanaksız bir bahanedir. Bu, uluslararası topluma saygısızlık ve soykırıma varan tam teşekküllü savaş suçlarının örtbas edilmesi anlamına geliyor” ifadeleri yer aldı.

Hamas, “Bu suçların devam etmesi, Gazze şehrini tamamen yok etmeyi ve sakinlerine, modern tarihte eşi benzeri görülmemiş bir suçla, kapsamlı bir zorunlu göçü dayatmayı amaçlıyor” uyarısında bulundu.