Hibrit bağışıklığın Kovid-19 ile mücadeledeki gücü ispatlandı

Hibrit bağışıklık, daha önce geçirilmiş bir enfeksiyon ve ardından uygulanan aşılama sonucunda oluşuyor.

Çin’de Kovid-19’a yönelik çalışmalara devam ediyor. (DPA)
Çin’de Kovid-19’a yönelik çalışmalara devam ediyor. (DPA)
TT

Hibrit bağışıklığın Kovid-19 ile mücadeledeki gücü ispatlandı

Çin’de Kovid-19’a yönelik çalışmalara devam ediyor. (DPA)
Çin’de Kovid-19’a yönelik çalışmalara devam ediyor. (DPA)

Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden araştırmacılar tarafından yürütülen ve 23 Mart’ta Cell dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre Kovid-19’a neden olan SARS-CoV-2 virüsü ile enfekte olan ve sonrasında aşılanan kişiler, viral enfeksiyonlara karşı mücadelede daha özel bir bağışıklık tepkisi oluşturuyorlar. Ayrıca sadece aşı ile sağlanan bağışıklığa sahip olanlardan daha fazla geniş antikor çeşitliliğine ulaşıyorlar. Araştırmayı yöneten, Washington Üniversitesi’nin İmmünoloji Bölümü’nden Yardımcı Doçent Marion Pepper şu açıklamada bulundu:
“Aşılar hastalığa karşı korumada son derece iyi bir şekilde çalışıyor ancak enfeksiyonun ardından aşılama yapıldığında olduğu gibi çeşitli bir bağışıklık tepkisi oluşmuyor.”
SARS-CoV-2 virüsüne karşı bağışıklık ya enfeksiyon ya da aşı ile kazanılıyor. Bunlardan ilki ‘doğal yoldan kazanılmış bağışıklık’, ikincisi ise ‘aşı ile kazanılmış bağışıklık’ olarak adlandırılıyor. Ancak efekte olduktan sonra yapılan aşıyla kazanılan bağışıklık ‘hibrit bağışıklık’ olarak adlandırılıyor. Daha önce yapılan araştırmalar, hibrit bağışıklığın virüse karşı doğal olarak kazanılan veya aşıyla kazanılan bağışıklıktan daha iyi koruma sağladığını göstermişti. Yeni çalışmada araştırmacılar, hibrit bağışıklığın neden daha iyi koruma sağladığının nedenini bulmak için incelemelerde bulundular. Çalışmada, daha önce enfekte olmuş ve 3 dozla aşılanmış 30 kişi ile hiç enfekte olmamış ve aşılanmış 24 kişinin SARS-CoV-2’ye karşı bağışıklık tepkisindeki farklılıklar karşılaştırıldı.
Araştırmacılar, enfeksiyon geçirmiş kişilerin aşılamadan sonra virüsü etkisiz hale getirebilen ve enfeksiyonu önleyebilen antikorlar üretilmesini sağlayan bellek B hücrelerinden daha fazla ürettiğini tespit ettiler.
Hibrit bağışıklığı olan kişilerde bulunan bu bellek B hücreleri, yalnızca orijinal virüsü değil, Delta ve Omikron gibi daha yeni varyantlarını da etkisiz hale getirebilen daha geniş bir antikor çeşitliliği üretiyor. Pepper konuya dair “Aşılar orijinal virüse dayalı bir içeriğe sahip olsa da hibrit bağışıklığı olanlar tüm varyantlara karşı antikor üretebilirler” açıklamasında bulundu.
Hibrit bağışıklık ayrıca ‘Th1’ tepkisi olarak adlandırılan, viral enfeksiyonlara karşı mücadele etmek için daha spesifik bir hücresel bağışıklık yanıtı da sağladı. Th1 tepkisinde, CD4+ T hücreleri olarak adlandırılan bağışıklık T hücreleri, özellikle bir antiviral olan interferon Gama adlı bir sitokin olmak üzere inflamatuar sinyaller yayıyor. Pepper bununla ilgili şu açıklamada bulundu:
“Ek aşılama, enfekte olmamış kişilerde CD4+T hücrelerinin sayısı enfekte olanlardaki seviyeye yükselse de hibrit bağışıklığı olanlardaki ile aynı kalitede CD4+ T hücre tepkisi oluşturamadı.”
Hibrit bağışıklığın neden daha güçlü göründüğü ise bazı faktörlerle açıklanıyor. Bunların başında zaman faktörü gösteriliyor. Lenf düğümlerindeki bağışıklık hücreleri, bir patojene maruz kaldıktan sonra bağışıklık tepkisini iyileştirmek için çalışıyor. Bağışıklığın olgunlaşma sürecinde, yeni enfeksiyona karşı daha etkili olan antikorlar ve hücreler üretiliyor.
İncelenen hibrit bağışıklık grubunun enfekte oldukları zaman ile aşıyı oldukları zaman arasında bir yıl bulunuyordu. Diğer yandan  yalnızca aşı olmuş kişiler, ilk dozdan sadece birkaç hafta sonra ikinci dozu olmuşlardı. Bu bağışıklık sisteminin patojenlere karşı tepkisini iyileştirmesi için az bir zaman verilmesi anlamına geliyordu.
Diğer bir faktör, bağışıklık sisteminin istilacı patojen ile ilk kez etkileşime girdiği yerdeki farklılık olarak gösteriliyor. Çalışmaya katılan hibrit bağışıklığa sahip kişilerin bağışıklık hücreleri, virüsle ilk kez akciğerlerde ve burunda karşılaşmıştı. Bu grubun aksine sadece aşı olan kişilerin olduğu gruptaki katılımcıların hücreleri, virüs ile aşının uygulandığı kasta karşılaşmıştı.
Pepper durumu şöyle açıklıyor:
“Akciğerlerde ve burun yolunda bulunanlar gibi mukozal dokularda virüse maruz kalmanın, solunum yolu patojenlerine karşı daha iyi bir bağışıklık tepkisi oluşturması muhtemeldir. Zira daha sonra hücreler bu bölgelerde daha iyi korunabilir. Ulaştığımız bulgular, bu durumdan istifade ederek burun yollarına uygulanabilen veya solunabilen yeni aşılar tasarlanmasına yardımcı olabilir.”



1400 yıllık altın kuzgun başı keşfedildi: İnanılmaz bir şey

(Minelab Metal Detectors/Facebook)
(Minelab Metal Detectors/Facebook)
TT

1400 yıllık altın kuzgun başı keşfedildi: İnanılmaz bir şey

(Minelab Metal Detectors/Facebook)
(Minelab Metal Detectors/Facebook)

İngiltere'nin güneybatısındaki Wiltshire'da metal dedektörü kullanan kişiler, yaklaşık 1400 yıl öncesine ait Anglosakson döneminden kalma altın ve lal taşından nadir bir kuzgun başı buldu.

Ayrıca küçük boncuklar ve üçgen lal taşlarıyla süslenmiş altın bir halka veya yüzük de keşfettiler.

Yaklaşık 60 gram ağırlığındaki kuzgun başı, çarpıcı bir lal taşı göz ve "tüylü" kısımlarının hatlarını çizen minik altın kürelerden oluşuyor.

Eserleri ocak ayında bulan iki dedektörcüden biri Paul Gould, bunların MS 7. yüzyıl Anglosakson dönemine tarihlendirildiğini söylüyor.

Kuzgun başının neyi temsil ettiği net değil ancak daha önceki araştırmalar, Cermen ve Viking çağlarında İskandinav tanrısı Odin'le bağlantılı şekilde karanlığı ve ölümü sembolize ettiğini gösteriyor.

Diğer dedektörcü Chris Phillips "Bu hayatta bir kez yapılacak bir keşif: Paul ve ben Sakson altınını keşfettik" diyor. 

İnanılmaz bir şey. Biraz duygusalım.

Ender nesneler halihazırda British Museum'daki uzmanlar tarafından temizlenip işlemden geçiriliyor.

Kuzgun başının sağ tarafında lal taşı bir gözün eksik olduğu tespit edildi ve içinden çıkarılan pislik, başka bir esere takılmış olabilecek küçük iğneleri gözler önüne serdi.

Phillips, uzmanlara atıfla kuzgun başının bir zamanlar bir boynuzdan yapılmış bir kadehin ucuna takılmış olabileceğini söyleyerek "hiçbir şeyin buna benzemediğini" ekliyor.

"Diğer taraf ya hasar görmüş gibi görünüyor ya da bu şekilde olması gerekiyor" ifadelerini kullanıyor.

Parıltılı, yanardöner görünümünü hâlâ koruyor.

Diğer altın ve lal taşı eserin ayrı bir mücevher mi yoksa daha büyük bir mücevherin parçası mı olduğu sorusu da cevapsız.

"Bunun bir yüzüğün parçası mı yoksa başka bir şeyin parçası mı olduğundan emin değiliz, belki de boynuzdan yapılan kadehe takılıydı" diyen Phillips, tüm lal taşlarının sağlam olduğunu da ekliyor.

Bu eserleri tam olarak kimin yaptığı belirsiz olsa da uzmanlar, Anglosakson ya da İskandinav kökenlerine uyduklarını söylüyor.

Daha önce Sutton Hoo ve Staffordshire istiflerinde de bulunan bunun gibi kuş benzeri mücevher parçalarının üzerinde, belirgin lal taşı kakmalı gözler ve gaga şekilleri vardı.

LiveScience'a göre Phillips, "Bölgede yapılacak sonraki araştırmalarda yer almayı umuyoruz ve tüm doğru prosedürleri uygulayarak keşif yapmaya devam edeceğiz" diyor.

Organizatörlerin alandaki metal dedektör çalışmalarını durdurduğu ve Wiltshire'ın irtibat görevlisini bilgilendirdiği bildirildi.

Independent Türkçe