Şarku'l Avsat, Suriye hükümet ile muhalefetinin heyetleri tarafından sunulan belgeleri ve Suriye Anayasa Komitesi toplantılarında yaptıkları değişiklikleri yayınlıyor: Rejime karşı tahrik vatana ihanettir

Cenevre'de Suriye hükümeti ve  muhalefetinin sunduğu belgeler
Cenevre'de Suriye hükümeti ve muhalefetinin sunduğu belgeler
TT

Şarku'l Avsat, Suriye hükümet ile muhalefetinin heyetleri tarafından sunulan belgeleri ve Suriye Anayasa Komitesi toplantılarında yaptıkları değişiklikleri yayınlıyor: Rejime karşı tahrik vatana ihanettir

Cenevre'de Suriye hükümeti ve  muhalefetinin sunduğu belgeler
Cenevre'de Suriye hükümeti ve muhalefetinin sunduğu belgeler

“Sen benim ne dostum ne de kardeşimsin, sadece bir meslektaşımsın…”
Bu sözler, Cenevre’de dün akşam sona eren Suriye Anayasa Komisyonu toplantısında Şam’dan gelen heyet üyelerinden biri tarafından ‘karşı taraf’ heyetine sarf edildi.
Şarku’l Avsat’ın ulaştığı ve okuyucularına aktardığı bu sözlü ve yazılı açıklamalar, toplantılarda katılımcılar arasındaki uçurumun derinliğinin ne denli büyük olduğunu ortaya koydu. Suriye Anayasa Komitesi’nin Suriye rejimini temsil eden Eş Başkanı Ahmed Kuzbari tarafından sunulan bir belgede, “Siyasi sistemin ihlal edilmesi, güç kullanılması, siyasi sistemin tehdit edilmesi, ona karşı kışkırtıcılık yapılması ya da devlet topraklarında saldırganlığın teşvik edilmesi, düşman taraflarla iletişim kurulması ve herhangi bir yabancı tarafla ülkenin ulusal çıkarlarına zarar verecek şekilde muhatap olunması vatana ihanettir ve cezalandırılır” ifadeleri yer aldı.
Başka bir belgede şu ifadeler yer aldı:
“Yasaya göre toplumun birliğini ve güvenliğini baltalayan ulussuz kimliklerin kurulmasını isteyenler suçludur. Anayasa, kültürel çeşitliliği ulusal birlik çerçevesinde korur.  Orduya zarar vermek, kanunla cezalandırılabilir bir suçtur.”

Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir O. Pedersen
Suriye Anayasa Komitesi toplantılarının yedinci turu Cuma günü sona ererken Suriye Özel Temsilcisi Geir O. Pedersen’in Şam heyetinin Mayıs ayı sonlarında gerçekleşmesini istediğini açıladığı sekizinci turun yapılacağı tarih ile ilgili bir duyuru yapılmadı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev, ABD Dışişleri Bakanlığının Suriye, Ürdün ve Lübnan ile ilişkilerden sorumlu Yakın Doğu İşleri Müsteşar Yardımcılığına Ethan Goldrich, Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal ve diğer Batılı yetkililer, BM Güvenlik Konseyi’nin, toplantıların ‘Suriye'nin liderliğinde’ yapılmasını şart koşan 2254 sayılı kararı çerçevesinde gerçekleştirilen Anayasa Komitesi’nin çalışmalarına eşlik ettiler.
Her zaman olduğu gibi basın toplantı yapmaktan kaçınan Pedersen, yaptığı açıklamada, Anayasa Komitesi üyeleri, toplantıların ilk dört günü ‘devlet yönetiminin esasları’, ‘devletin kimliği’, ‘ülkenin sembolleri’ ve ‘devlet makamlarının yapısı ve işlevi’ ile ilgili anayasal ilkeleri tartıştığını aktardı.
Toplantıların beşinci günü, yedinci tur öncesi yapılan bir anlaşma çerçevesinde heyetlerin son dört gün içinde yaptıkları tartışmaların içeriğine ilişkin incelemelerini sunması bekleniyordu. Pedersen'in açıklamasında, “Tüm heyetler, sunulan metinlerin bazılarında en azından bir takım değişiklikler yaptılar. Bu somut değişikliklerin bir kısmı, tartışmaların içeriğini tersine çevirme ve taraflar arasındaki anlaşmazlıkları azaltmaya yönelik bir gelişme sağlarken, bazıları herhangi bir değişim sağlamadı” dedi.

Anlaşma ile ilgili
Esed rejiminin temsil eden heyetin önceki turlarda, Hadi el-Bahra başkanlığındaki Suriye Anayasa Komitesi’nin muhalefet heyeti ile ortak formülasyonlar oluşturmayı reddettiğinden turun beşinci günü ile ilgili ortaya çıkan düğüm, Pedersen’in Moskova, Şam ve diğer başkentler arasında belgelerin beşinci günde taraflar arasında değiş tokuş edilmesine ilişkin bir anlaşmaya varılana kadar mekik diplomasi gerçekleştirmesini gerektirdi. Bazıları bunu ortak metinlere ulaşılması olarak değerlendirirken Şam, Pedersen'in yedinci tur için taraflara davet mektubunu kendi anlayışına göre gönderdiği gibi sadece yazılı yorum olduğu şeklinde değerlendirdi.
Ne var ki yedinci turun ilk dört günü boyunca sunulan 4 belgeye cevaben 15 belge sunuldu. Şarku'l Avsat'ın ulaştığı bu belgeler, taraflar arasındaki uçurumun ne denli derin olduğunu ve sorunlu bir bakış açısı olan ‘karşı taraf’ perspektifini ortaya koydu.
Beşinci günden sonra ara verilen toplantıların sabah oturumları Kuzbari başkanlığındaki ikinci oturumda devam etti. Son dört günde ortaya koyulanlar ve önerilen değişiklik belgelerinin ele alındığı oturumlar 30 dakika sürdü.

Suriye Hükümeti Heyeti üyeleri, heyetin sunduğu belgeye yöneltilen eleştirilerin gerçekte devletin önde gelen isimlerin yargı karşısına çıkarılması için yapılan kabul edilemez eleştiriler olduğuna inandıklarını açık yüreklilikle dile getirdiler. Suriye Muhalefeti Heyeti üyeleri ise sunulan belgedeki değişikliklerin şekil çerçevesinde kaldığını, kavram ve terminoloji noktasında bir değişiklik olmadığı değerlendirmesinde bulundu. Suriye Hükümeti Heyeti’nin başkanı Kuzbari, sundukları belgelerde herhangi bir değişiklik yapmayacaklarını belirtti, ancak ‘belgelerin geri kalanını geliştirebilecekleri’ önerisinde bulundu.

Ülkenin sembolleri 
Hükümet Heyeti Başkanı Kuzbari belgelerden birinde şu ifadeleri kullandı:
“Heyetimiz, toplantının üçüncü gününde ülkenin sembolleri ilkesi konusunda yapılan tüm tartışmaları ve diğer tarafların bu konudaki önerilerini takip etti ve herhangi bir tartışma veya değişiklik önerisine ikna olmadı. Heyetimiz, kendisi tarafından sunulan yukarıda geçen ilkeye bağlılığını aşağıdaki şekilde teyit eder. Suriye Arap Cumhuriyeti'nin sembolleri, üstün ulusal ve köklü kültürel değerleri temsil eder ve tarihini, mirasını ve birliğini ifade eder. Tamamı değişmezdir. Bunlar şu şekilde sıralanır:
1 - Suriye Arap Cumhuriyeti bayrağı üç renkten oluşur. Bunlar Kırmızı, beyaz ve siyah olup, üzerinde her biri beş köşeli yeşil iki yıldızı vardır. Bayrak dikdörtgen şeklindedir. Genişliği uzunluğunun üçte ikisi kadardır. Bayrağın uzunluğu boyunca eşit boyutlarda, üstü kırmızı, ortası beyaz ve altı siyah olan üç dikdörtgenden oluşur. İki yıldız, beyaz dikdörtgenin ortasında yer alır.
2 - Suriye Arap Cumhuriyeti'nin ulusal marşı Humat ed-Diyar’dır.
3- Suriye Arap Cumhuriyeti'nin resmi dili Arapçadır.
4 - Suriye Arap Cumhuriyeti'nin para birimi Suriye lirasıdır.
5 - Suriye Arap Cumhuriyeti'nin simgesi, pençelerinde Kufi yazısıyla (Suriye Arap Cumhuriyeti) yazılı kurdele tutan bir kartal tarafından kucaklanmış, üzerine Suriye Arap Cumhuriyeti'nin ulusal bayrağı bulunan bir Arap kalkanıdır. Alt kısımda iki başak bulunur. Kartal, kurdele ve iki başak altın renginde, kartalın kanatları, yazı ve çizgiler ise açık kahverengi renktedir.”
Suriye Anayasa Komitesi’nin muhalefet heyeti, ‘ülkenin sembolleri’ ile ilgili sunduğu belgede şu ifadelere yer verdi:
“Suriye bayrağı, tarihinde birkaç kez, ülkedeki olaylar veya değişimler nedeniyle bazı değişiklilerle ve tadilatlarla güncellendi. İlgililerin bakış açısında, bayrağın değiştirilmesini ya da tadil edilmesini yahut tarihi olayların bağlamıyla ilgili bir nedenle yerine başka bir bayrağın kullanılması gerekti. Anayasa, ruhu olan bir metin olduğundan doğduğu ve yaşadığı gerçeklikten türer. Çünkü anayasa ile gerçeklik arasında karşılıklı bir etki ilişkisi vardır. Bu, siyasi gerçekliğin yazılı metinler üzerindeki etkisinde temsil edilen diyalektik bir ilişkidir. Anayasa metinleri, siyasi gelişmelere ve gerçekliğin gereklerine uyarlanmalıdır.  Suriye'de artık milyonlarca Suriyeli tarafından benimsenen iki bayrağımız var.  Suriyelilerin bir bölümü, 22 Şubat 1932 tarihli bağımsızlık bayrağının kendisini temsil ettiğine, diğer bölümü ise eski Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır tarafından kabul edilen 1 Ocak 1958 tarihli birlik bayrağının kendilerini temsil edildiğine inanıyor. Mart 2011 tarihinde barışçıl gösterilerle başlayan devrimin nasıl geliştiğini hepimiz biliyoruz. Bu olaylar ve koşullar, Suriye halkının yarısından fazlasının bayrak değiştirme konusunu yeniden gündeme getirmesi için bir neden olmayı hak ediyor. Şöyle bir geriye dönüp Suriye’de kabul edilen anayasaların bağlamlarına baktığımızda, bayrağın, ulusal simgenin ve marşın özel bir yasayla açıklandığını ve bu yasaya dayandığını görüyoruz.

1950 Anayasası’nın 6. maddesinde, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin ulusal simgesi ve marşının kanunla sabit olduğuna işaret edilirken 1973 Anayasası’nın 6. maddesinde, devletin bayrağı, simgesi, marşı ve her biri için özel hükümlerin kanunla belirtildiği ifade edilir. Bu çerçevede, halkımızı ilgilendiren bir konu rapordan çıkarılmıştır. Bu da ülkenin sembolleri kararının nispeten ileriki bir döneme ertelenmesini gerektiren bir durumdur. Bu durum, bayrak, marş, simge ve diğer tüm semboller için geçerlidir. Değişim gerektiren tarihi bir dönemden geçiyoruz. Tarihi ve gerçekçi olan hiçbir anayasa aynı kalmaz, aksine ilk olarak kabul edildiği toplumsal sözleşmenin koşulları değiştiğinde de o da değişir.”

Devletin kimliği
Suriye Hükümeti Heyeti’nin belgesinde devletin kimliği ilkesi ile ilgili olarak şunlar yazılıydı:
“Heyetimiz, anayasal anlamda devletin kimliği adında bağımsız bir ilkenin olduğuna değil, anayasada devletin kimliğini yansıtan ilke veya ilkeler olduğuna inanıyor. Ancak yapılan öneriler ve tartışmalar çerçevesinde değişen vizyonumuzu aşağıda sunuyoruz:
1 - Araplık, bölgedeki tüm halkların temeli, tarihi kökeni ve kolektif kimliğidir. Suriye Arap Cumhuriyeti'nin tüm vatandaşları için kültürel, sosyal, medeni ve insani açıdan birleştirici çerçevedir. Bir çıkar veya hedef tarafından yönetilen bir seçim değil, ırk, din, mezhep, dil veya çıkarla sınırlı olmaktan daha geniş bir mensubiyettir.
2 - Arapça, Suriye Arap Cumhuriyeti'nin resmi dilidir. Devlet, başta eğitim, öğretim, kültür ve medya kurumları olmak üzere tüm kurumlarıyla, ulusal kimliğinin temellerinden biri olarak Arapçanın güçlendirilmesini ve pekiştirilmesini garanti eder.
3 - Suriye halkı, çeşitli sosyal dokularıyla Arap ulusunun ayrılmaz bir parçasıdır. Devletleri parçalamayı amaçlayan tüm sömürgeci, ayrılıkçı ve terörist projelere karşı Araplığıyla, ulusuyla ve tarih boyu süregelen medeniyetiyle gurur duyuyor.
4 - Yasa, toplumun birliğini ve güvenliğini etkileyen ulussuz kimliklerin kalıcı olması çağrısında bulunan herkesi suçlu sayar. Anayasa, kültürel çeşitliliği ulusal birlik çerçevesinde korur.

Yönetimin temelleri ilkesi
Suriye Anayasa Komitesi muhalefet heyeti, Pazartesi günü ‘Yönetim Sisteminin Temelleri’ başlıklı bir belge sundu. Belgede, Suriye’nin ‘hukukun üstünlüğüne, insan onuruna ve halkın iradesine saygı duyan, özgür, adil ve dayanışmacı bir toplum inşa etmeye tam bağlı bir cumhuriyet’ olması önerisinde bulunuldu. Belgede, “İktidar, Anayasa’da yer alan oylama yoluyla halk tarafından belirlenir. Böylece halkın, siyasi çoğulculuk ve iktidarın barışçıl bir şekilde geçişi çerçevesinde, ulusal ve yerel düzeylerde, kendi adına iktidara kimin geleceğini seçme iradesini özgürce ve demokratik bir şekilde ifade etmesine olanak sağlanır. Siyasi partiler, siyasi çoğulculuğu ifade eder. Halk iradesinin oluşumuna ve ifadesine katkıda bulunur. Siyasi katılımın önemli bir aracıdır. Siyasi partiler, Anayasa hükümlerine aykırı olmayacak şekilde çalışmalarını düzenleyen kanunlar çerçevesinde kurulur ve özgürce faaliyet gösterirler” denildi.
Kuzbari, karşı belgede şunları kaydetti:
“Karşı tarafın, Yönetim Sisteminin Temelleri adıyla sunduğu belge, anayasal bir ilke oluşturmuyor. Heyetimiz bunu toplantılarda açıkça belirtti.  Bu madde için aşağıdaki değiştirilmiş vizyonu anayasal değil, kavramsal bir bakış açısıyla sunuyoruz:
Anayasa, ülkedeki siyasi yönetim sistemini, herhangi bir şekilde ihlal edilmekten korur. Siyasi sistemin ihlal edilmesi, güç kullanılması, siyasi sistemin tehdit edilmesi, ona karşı kışkırtıcılık yapılması ya da devlet topraklarında saldırganlığın teşvik edilmesi, düşman taraflarla iletişim kurulması ve herhangi bir yabancı tarafla ülkenin ulusal çıkarlara zarar verecek şekilde muhatap olunması vatana ihanettir ve cezalandırılır. Devlete, kurumlarına ve ordusuna sadakat her vatandaşın görevidir.  Dışarıdan devlete yönelik yapılan her türlü zorbalık, prestijini ya da rolünü zedelemek veya zayıflatmak amacıyla devlet kurumlarının yapısını değiştirmeye çalışmak suçtur. Siyasi partiler siyasi çoğulculuğu ifade eder ve halk iradesinin oluşumuna katkıda bulunur ve lisanslı partiler dışında herhangi bir siyasi faaliyet kanunen yasaklanmıştır. Siyasi partilerin ve kuruluşların kuruluşu ve finansmanı, ulusal yasa ve yönetmeliklere tabidir. Dinci, mezhepçi, bölgesel, etnik veya dışa bağlı hiçbir parti, kuruluş veya grup oluşturulamaz.”
Hükümet heyeti, ‘devlet makamlarının yapısı ve işlevi’ üzerine başka bir belgeye yanıt olarak şu belgeyi yayınladı:
“‘Devlet makamlarının yapısı ve işlevi’ ifadesi bir ilke değil, genel bir başlıktır. Yasama, yürütme ve yargı mercilerinin görev ve işleyişleri ile bunlardan kaynaklanan kurum ve kuruluşların net bir tanımı yapılmadan bundan söz edilemez.”

Gerginlik ve sakinlik
Rusya, ABD, bölge ve Batı ülkelerinin temsilcilerinin katılımıyla yapılan toplantılar sırasında herhangi bir tartışma olmasa da atmosfere, sakinlik ile gerginlik arasında gidip gelen bir hava takimdi. Suriye hükümeti heyeti açıkça dostluk ve kardeşlik gibi bir yakınlaşmayı reddederken toplantılardaki ilerlemeyi nihai tekliflere dönüştürmek için henüz bir ivme olmasa da daha fazla konunun el alınması ve fikirlerin geliştirilmesi çağrıları yapıldı.
BM Suriye Özel Temsilcisi Pedersen, tartışma, diyalog ve fikirlerin dinlenmesi konusunda daha büyük bir iştah olduğunu fark ederek, ‘oturumların sonunda başlangıçtan daha iyimser bir hava olduğunu’ düşündüğünü belirtti. Ancak iki tarafın halen bir birine uzak konumlarda olduğunu ve Anayasa Komitesi’nin çalışmalarını düzenleyen standartlar belgesi ve usul kuralları çerçevesinde uzlaşıya varmak için gereken diyalog ruhunun tartışmalardaki ilerlemeye rağmen hala yakalanamadığının altını çizdi. Pedersen, Suriye Anayasa Komitesi’nin eş başkanları Kuzbari ve Bahra ile görüştükten sonra Mayıs ayında bir sonraki turun tarihini belirlemeye çalışacağını ve 7 turdan sonra sürecin gidişatını iyileştirmek ve daha pratik öneriler geliştirmek için yeniden bir değerlendirme yapmak üzere hükümet ve muhalefet heyetleri ile iletişime geçeceğini söyledi.
Pedersen'e göre Suriye Anayasa Komitesi’nin çalışmalarına başlatılmasının üzerinden iki buçuk yıl geçtikten sonra artık, çalışmalarında kararlılığı somutlaştırması ve komitenin halkın oylayacağı bir anayasa reformu hazırlama görevi konusunda önemli ölçüde ilerleme kaydetmeye başlaması gerekiyor.



Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?

xcfv
xcfv
TT

Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?

xcfv
xcfv

Mahmud Ebubekir

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed'in Eritre ile ilgili yaptığı son açıklamalar, özellikle 2018 yılından bu yana iki ülke arasındaki ilişkilerde eşi benzeri görülmemiş bir gerginliğin devam etmesinden dolayı hem Eritre'de hem de Etiyopya'da tartışmalara neden oldu. Başbakan Ahmed, ülkesinin komşusu olan Eritre'yi ülkesiyle savaşa girmemesi konusunda uyardı ve Rusya-Ukrayna savaşına atıfta bulunarak Ukrayna'dan ders alınması gerektiğini vurguladı. Milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Ahmed, “Biz barış istiyoruz. Eğer Eritre de barış ve iş birliği istiyorsa buna hazırız, ancak iki ülke arasındaki ilişkilerin gelecekteki gidişatı, barış ve iş birliği ya da ağır sonuçlar arasında bir seçim yapmalarına bağlı” ifadelerini kullandı.

Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim ve bir deniz limanı talebinin sakin ve ihtiyatlı bir şekilde ele alınması gereken yasal, tarihi, coğrafi ve ekonomik bir konu olduğunu vurgulayan Abiy Ahmed, ülkesinin Kızıldeniz stratejilerinden izole bir şekilde yaşayamayacağının altını çizdi. Etiyopya Başbakanı, 1993 yılında ülkesinin denize erişiminin reddedilme kararının haksız bir karar olduğunu ve o dönemde seçilmiş bir parlamentonun bulunmaması nedeniyle meşru Etiyopya kurumları tarafından alınmadığını belirtti. Ahmed’e göre ayrıca Etiyopya halkına bu konuda danışılmamış olması, bu tür kader belirleyici kararların alınma sürecinde yasal bir kusur olduğunu ortaya koyuyor.

Milletvekillerinden Eritre'nin bağımsızlığıyla ilgili yerleşik yasal anlatılardan uzaklaşmalarını ve Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim taleplerine yasal ağırlık kazandıracak yeni anlatılar ortaya koymalarını isteyen Ahmed, hükümetinin, ülkesi ile Eritre hükümeti arasında arabuluculuk yapmak üzere ABD, Rusya, Çin ve Avrupa ve Afrika'daki birçok ülkenin hükümetleriyle defalarca kez temasa geçtiğini, ancak Asmara'nın egemen limanları ile ilgili herhangi bir müzakereye girmeyi reddetmesi nedeniyle tüm bu girişimlerin başarısızlıkla sonuçlandığını açıkladı.

İç durumdan kaçış

Şarku’l Avsat Al Majalla’dan aktardığı analize göre Afrika Boynuzu bölgesi meseleleriyle ilgilenen gözlemciler, Abiy Ahmed'in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtların Eritre'ye yönelik benzeri görülmemiş bir gerginliğe işaret etmesine rağmen, Asmara'nın bu konuda resmi bir açıklama yapmamasını özellikle de bu açıklamaların Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını açıkça sorgulaması açısından şaşırtıcı buldular. Zira Ahmed’in Ukrayna’ya atıfta bulunması Eritre'yi yeniden işgal etme tehdidini içeriyordu.

Afrika Boynuzu meseleleri uzmanı Süleyman Hüseyin, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in son açıklamalarının farklı şekillerde yorumlanabileceğini ve daha da önemlisi kötüleşen iç durumdan kaçış için bazı açıklamalarda bulunarak gerilimi tırmandırmayı amaçladığını söyledi. Etiyopya'da güvenlik durumunun her geçen gün kötüleştiğini belirten Hüseyin “Çatışmalar, yüzölçümü ve nüfus yoğunluğu açısından en büyük bölgeler olan Amhara ve Oromia'da yayılıyor. Bu bölgeler Etiyopya nüfusunun yaklaşık yüzde 60'ını oluştururken ülkenin siyasi ve ekonomik merkezleri olarak kabul ediliyor. Ayrıca gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 61'inden fazlasını karşılıyor. İki bölgenin, kontrolünü kaybetmek üzere olan merkezi hükümete karşı silahlı isyan halinde olduğu göz önüne alındığında, iç krizlerinden komşu ülkeleri, özellikle Eritre'yi sorumlu tutmaya çalışan Etiyopya Başbakanı’nın yaşadığı hayal kırıklığı ve içinde bulunduğu çaresizlik anlaşılabilir” şeklinde konuştu.

Abiy Ahmed'in açıklamalarında açıkça çelişkiler olduğunu ve Etiyopya geçiş hükümetinin Eritre'nin bağımsızlığını onaylama yetkisi olmadığı gerekçesiyle Eritre'nin bağımsızlığının meşruiyetini sorguladığını ifade eden Hüseyin, “Bu, ya tarihten habersiz olmaktır ya da konuyu kasten karıştırma girişimidir. Eritre’nin Etiyopya'dan ayrılması için daha önce onun parçası olmalıydı, fakat değildi. Ancak Etiyopya, Birleşmiş Milletlerin (BM) iki ülke arasında federal bir birlik kurulmasına ilişkin kararlarını açıkça ihlal ederek Eritre’yi işgal etti. Bu birlik 1962 yılında eski Etiyopya İmparatoru Haile Selassie'nin tek taraflı kararıyla kaldırılmıştı” yorumunda bulundu.

Afrika Boynuzu meseleleri uzmanu Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İkinci nokta, Eritre'nin bağımsızlığının, BM gözetiminde yapılan özgür bir referandumla sonuçlanan otuz yıllık bir kurtuluş savaşının ardından elde edilmiş olması. Bu durum, referandumun BM Şartı'nda yer alan dekolonizasyon ilkesi ve kendi kaderini tayin hakkı uyarınca uluslararası gözetim altında düzenlendiği için Etiyopya'nın onayı gerekmediği anlamına gelir.”

Hüseyin, 2018 yılında Asmara ve Cidde'de imzalanan iki barış anlaşmasının, Abiy Ahmed'in ülkesinin haksız bir şekilde kaybettiğini iddia ettiği Assab Limanı da dahil olmak üzere Eritre'nin egemenliğini ve tam bağımsızlığını açıkça tanıdığını da ekledi.

Müzakereler ne hakkında?

Abiy Ahmed’in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtta, müzakereye sıcak baktığını, ancak Asmara'nın bu seçeneği reddettiğini vurguladığını düşünen Hüseyin, “Ancak, asıl soruyu yanıtlamadı: Ne hakkında müzakere? Dünyada, yoksulluk ve yüksek nüfus yoğunluğundan kurtulmak için egemenliğini müzakere edebilecek veya topraklarının bir kısmını başka bir ülkeye devredecek bir ülke var mı? Elbette yok. Etiyopya Başbakanı bunu gayet iyi biliyor, ancak eski yayılmacı zihniyetiyle konuşuyor ve bu zihniyetle bir tarafın müzakere etmek istediğini, diğer tarafın ise reddettiğini ima ederek bir gerçeği dayatmaya çalışıyor. Bu da Etiyopya Büyük Rönesans Barajı ile ilgili aldığı kararlarla çelişiyor. Çünkü aşağı havza ülkeleriyle müzakerelere dönmeyi reddetmeye devam ediyor” dedi.

Ülkesinin ne Etiyopya ne de başka bir ülkeyle egemenliği konusunda müzakere yapmayacağını, buna karşın uluslararası hukuk ve karşılıklı çıkarlar ilkesine uygun meşru ekonomik iş birliğine açık olduğunu ve bunu defalarca kez vurguladığını ifade eden Eritreli analist, “Etiyopya liman hizmetlerinden yararlanmak istiyorsa, önce Eritre'nin egemenliğine saygı göstermeli, ardından diğer ülkeler gibi limanı kullanmayı talep etmeli” ifadelerini kullandı.

hy
Abiy Ahmed'in açıklamaları açıkça Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını sorguladı (AFP)

Eritre için Ukrayna’ya atıfta bulunulması karşısında şaşırdığını belirten Hüseyin, “Ukrayna'nın NATO liderliğindeki Batı ile Rusya arasındaki uluslararası çatışmanın arenası haline geldiğini, Eritre'nin ise komşusunun hırslarına karşı egemenliğini savunan bağımsız bir devlet olduğunu vurgulayarak, bu karşılaştırmanın yanıltıcı olduğunu ifade etti.

Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ayrıca, süper güç olan Rusya ile Etiyopya arasındaki karşılaştırma, hem bağlam hem de içerik açısından mantıksız. Fakat, askeri gücüyle övünmek ve Eritre'yi yeni bir Ukrayna'ya dönüştürmekle tehdit etmek, Amhara'daki Fano milisleri ve Oromo Kurtuluş Cephesi'nin elinde yenilgiler alan Etiyopya ordusunun gerçek gücüne aykırı agresif bir eğilim olduğunu gösteriyor.”

Hüseyin, Addis Ababa'nın tekrar tekrar yaptığı açıklamalara Eritre hükümetinin sessiz kalmasının nedenleri hakkındaki bir soruya, “Eritre'nin sessiz kaldığını düşünmüyorum, aksine medya savaşlarına çekilmemek ve bölgeyi istikrarsızlaştırmak isteyen dış güçler tarafından kışkırtılabilecek gerginliğin tırmanmasını önlemek şeklindeki iki hedefe ulaşmak için sakin ve rasyonel bir diplomasi izlediğini düşünüyorum. Asmara'nın, olası saldırgan girişimleri caydıracak güçlü bölgesel ortaklıklar kurmak için paralel bir şekilde çalıştığını ve böylece Afrika Boynuzu'nun güvenliği ve istikrarına hizmet ettiğini düşünüyor” yanıtını verdi.

Eritreli analist, Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş çıkma olasılığı konusunda yaptığı değerlendirmede ise savaşın mümkün olduğunu, ancak olası olmadığını söyledi. Bunun nedeninin Etiyopya tarafının isteksizliği değil, istikrarsız iç durumun uzun süreli bir dış savaşa izin vermemesi olduğunu vurgulayan Hüseyin, “Eritre'nin silahlı muhalefeti desteklediği yönündeki suçlamalar doğrulanamazken Etiyopya'nın kendisi ‘Eritre muhalefeti’ olarak adlandırdığı gruba destek verdiğini açıklayarak siyasi retoriğinin ikiyüzlülüğünü ortaya koydu” dedi.

Vekalet savaşları

Öte yandan Etiyopya işleri uzmanı Behan Gideon, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in Asmara'ya sert bir uyarıda bulunduğu son dönemdeki söylemlerinin tırmanışının temel olarak iki faktöre bağlı olduğunu düşünüyor. Gideon’a göre bunlardan birincisi, Asmara'nın Addis Ababa'ya karşı çıkan isyancı hareketlere verdiği sürekli destek, ikincisi ise, Etiyopya'nın Kızıldeniz'e güvenli erişim talebine ilişkin tüm yapıcı diyalog çağrılarını göz ardı etmesi.

Abiy Ahmed'in Eritre Devlet Başkanı Isaias Afwerki yüzünden derin bir hayal kırıklığı yaşadığını söyleyen Gideon, “Abiy Ahmed özellikle de, Afwerki ile kurduğu ittifakın, Massawa ve Assab limanlarının kullanımı da dahil olmak üzere yüksek düzeyde iş birliği ve entegrasyona yol açacağını ummuştu” diye ekledi.

2018 anlaşmalarının imzalanması için her iki tarafı da zorlayan ve destekleyen bölgesel güçlerin, Abiy Ahmed'i Eritre limanlarını yüksek ücretler ödemeden kullanabileceğine inandırdığını belirten Gideon, “Ancak Asmara'nın Abu Dabi ile ilişkilerinin bozulması, federal hükümet ile Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) arasındaki savaşın sonucu ve Asmara'nın Pretoria Anlaşması'ndan duyduğu memnuniyetsizlik, eski müttefikler arasındaki taahhütleri zayıflattı” değerlendirmesinde bulundu.

Etiyopya hükümetinin taleplerinde ciddi olduğu düşünülüyor. Bu taleplerin kısa vadede karşılanmayacağının da farkında, ancak bunları tekrar tekrar gündeme getirmek ona siyasi ve halk nezdinde bir koruma sağlıyor. Bu da özellikle Etiyopya'nın birden fazla bölgesinde tekrarlanan savaşların patlak vermesi, Amhara bölgesinde isyancı hareketlerin önemli ilerlemeler kaydetmesi ve özellikle 2026 seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte, meşruiyet krizinin aşılmasına yardımcı olabilir. Bu yüzden Gideon, denize erişim elde etme çabalarının önümüzdeki aylarda daha geniş ölçekte devam edeceğini düşünüyor.

Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş olasılığı olmadığını, çünkü Addis Ababa'nın halen siyasi ve diplomatik çözümleri tercih ettiğini belirten Gideon, “İki ülkenin de yönetimleri vekalet savaşlarına başvurabilir. Asmara, Tigray ve Afar bölgelerinin sınırlarında güçlerini seferber ederken ve Etiyopyalı muhalif hareketleri rejime karşı savaşmaya hazırlarken Addis Ababa, Etiyopya'nın Afar bölgesindeki Eritreli muhalif grupları silahlandırmaya çalışabilir. Bunun sonucunda bölge, her iki tarafın da birbirlerinin muhaliflerini destekleyerek ya da doğrudan savaş ilan etmeden belirli operasyonlar düzenleyerek vekalet savaşlarına sürüklenebilir” yorumunda bulundu.


Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
TT

Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)

Filistin Kurtuluş Örgütü'nden (FKÖ) iki kaynak dün Şarku’l Avsat'a, bu hafta Kahire'de bazı Filistinli grupların katılacağı bir toplantı düzenlenmesi için görüşmelerin sürdüğünü, ancak El Fetih'in bu toplantıya katılmayacağını açıkladı. Söz konusu toplantıda, son zamanlarda bu konuyla ilgili yaşanan anlaşmazlıkların ardından Gazze yönetim komitesinin oluşturulması ele alınacak.

Kaynaklardan biri, “İslami Cihad Hareketi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), Demokratik Reform Akımı ve Demokratik Kurtuluş Cephesi gibi bazı gruplar zaten Kahire'de. Hamas henüz gelmedi” dedi. Kaynak, ‘Kahire'nin toplantıyı organize ettiğini, ancak El Fetih'in katılmak istememesi nedeniyle halen özel istişareler sürdüğü için resmi davetiyelerin gönderilmediğini’ belirtti.

El Fetih'e yakın bir kaynak, herhangi bir diyalogun, daha önce Mısır ve Çin'de olduğu gibi, kapsamlı bir ulusal diyalogun parçası olması gerektiğini söyledi. Kaynak, bazı grupların bir araya gelmesinin ‘ulusal düzeyde bir uzlaşma sağlandığı, bölünmenin sona erdirilebileceği ya da bütüncül bir ulusal strateji hakkında konuşulabileceği anlamına gelmediğini; özellikle de bazı tarafların Gazze Şeridi’ni ayırma girişimleri karşısında bunun mümkün olmadığını’ ifade etti.

Kaynak, tüm tarafların katılacağı kapsamlı bir ulusal toplantının ‘Filistinliler için önemli meseleleri koruyan bir stratejinin uygulanması için önemli’ olduğunu belirtti ve bu toplantının yakın gelecekte yapılmasını beklediğini söyledi.

fvgyh
Mısır Kızılayı, Filistinlilere 300 binden fazla gıda paketi taşıyan 64. Zadu’l İzze konvoyunu yola çıkardı. (Mısır Kızılayı)

Filistinli gruplar, 24 Ekim’de Kahire’de düzenlenen (ve El Fetih’in katılmadığı) bir toplantıda, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını destekleme ve sürdürme, Gazze Şeridi’nin yönetimini, bölgeden bağımsız kişilerden oluşacak geçici bir Filistinli komiteye devretme, bölgenin yeniden inşasının finansmanı ve uygulanmasını denetleyecek uluslararası bir komite kurulması ve Filistin siyasi sisteminin birliği ile ulusal bağımsız kararın korunması konularında mutabakata vardılar.

Fraksiyonlar, ‘ulusal bir strateji üzerinde anlaşmak için tüm Filistinli güçlerin ve fraksiyonların acil bir toplantı yapmasını’ talep etti.

Toplantının ardından Gazze Şeridi'ni yönetmesi gereken komitenin başkanlığı konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıktı. İsrail medyası, grupların idari komitenin başkanlığına Emced eş-Şava'yı atama konusunda anlaştığını sızdırdı.

El Fetih Sözcüsü Abdulfettah Duvla, birkaç gün önce Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, hareketinin ‘Gazze Şeridi'nden profesyonel isimlerden oluşacak Gazze İdari Komitesi için önerilen hiçbir ismin önünde engel oluşturmayacağını’ söyledi.

Duvla, bu isimlerle ilgili ayrıntı vermekten kaçındı. Ancak hareket içinde yetkili bir kaynak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Filistin Sağlık Bakanı Dr. Macid Ebu Ramazan, hâlâ Gazze İdari Komitesi başkanlığı için aday gösterilen isimler arasında yer alıyor. Kendisi, Filistin hükümetinde bakan olmasının yanı sıra Gazze Şeridi’nden gelen, yüksek yetkinliğe ve sahada geniş deneyime sahip ulusal bir şahsiyet olarak bu sorumluluğu üstlenmeye liyakatlidir.”

dcfrgt
Gazze şehrinde İsrailli rehine cesetlerinin arandığı bir bölgenin yakınında yürüyen Filistinliler, 3 Kasım 2025 (AFP)

Hamas liderlerinden Tahir en-Nunu, geçtiğimiz hafta Doha'da verdiği bir röportajda, hareketin Gazze İdari Komitesi’ne katılmak üzere 45 bağımsız teknokratın ismini önerdiğini doğruladı. En-Nunu, önerilen isimlerin hiçbir siyasi bağlantısı olmadığını ve 24 Ekim'de Kahire'de yapılan toplantıda tüm Filistinli gruplar tarafından kabul edildiğini belirtti.

En-Nunu, Hamas'ın, El Fetih'in ‘Gazze İdari Komitesi başkanlığının Filistin Yönetimi'nden bir bakan tarafından üstlenilmesi’ yönündeki önerisini kabul ettiğini açıkladı. En-Nunu, isimlerin Mısır liderliği ile görüşüldüğünü ve Kahire'nin komite üyelerini seçeceğini, komitenin Hamas veya başka herhangi bir tarafın müdahalesi olmadan Gazze Şeridi'nin güvenlik dahil tüm idaresine ilişkin çalışmalarına derhal başlayacağını ifade etti.

Washington Post gazetesi pazar günü, Arap ve Filistinli yetkililerin, Hamas liderliğindeki sekiz Filistinli grubun bu hafta Kahire'de yapılacak toplantıda Gazze Şeridi'nin geçiş yönetiminin temel unsurları üzerinde anlaşmaya varmak için çalışacaklarını söylediğini bildirdi.

Görüşmelere aşina olan yetkililere göre, grupların Gazze Şeridi'ni yönetmek üzere önerilen teknokratik komitenin başına kimin geçeceği ve mevcut ateşkesin devam etmesi halinde bu fiili hükümetin Filistin Yönetimi çatısı altında çalışıp çalışmayacağı konularını tartışması bekleniyor.

Washington Post, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati'nin, hedefin tamamen Gazze'den teknokratlardan oluşan bir idari komite kurmak olduğunu söylediğini aktardı.


Washington, Gazze'ye iki yıl süreyle uluslararası güç konuşlandırılması için BM Güvenlik Konseyi'ne karar taslağı sundu

Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
TT

Washington, Gazze'ye iki yıl süreyle uluslararası güç konuşlandırılması için BM Güvenlik Konseyi'ne karar taslağı sundu

Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)

ABD dün, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin bir dizi üyesine, Gazze Şeridi'nde en az iki yıl süreyle uluslararası güç oluşturulmasına yönelik bir karar taslağı gönderdi.

Şarku’l Avsat’ın Axios internet sitesinden aktardığına göre karar taslağı, ABD ve diğer katılımcı ülkelere 2027 sonuna kadar Gazze Şeridi'ni yönetme ve güvenliği sağlama konusunda geniş yetkiler verecek ve bu sürenin daha sonra uzatılması da mümkün olacak.

Axios'a konuşan bir ABD yetkilisine göre karar taslağı, ocak ayına kadar Gazze Şeridi'ne ilk birliklerin konuşlandırılması amacıyla önümüzdeki günlerde BM Güvenlik Konseyi üyeleri arasında yapılacak müzakerelerin temelini oluşturacak.

ABD yetkilisi, uluslararası güvenlik gücünün ‘barış gücü değil, yaptırım gücü’ olacağını doğruladı.

Güç, katılımcı ülkelerden askerleri içerecek ve ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlık edeceğini açıkladığı barış konseyi ile istişare edilerek oluşturulacak.

Karar taslağı ayrıca, barış konseyinin en azından 2027 sonuna kadar görevde kalmasını öngörüyor.

Taslağa göre, uluslararası güvenlik gücü Gazze'nin İsrail ve Mısır sınırlarının güvenliğini sağlamak, sivilleri ve insani yardım koridorlarını korumak ve bu göreve katılacak yeni bir Filistin polis gücünü eğitmekle görevlendirilecek.

Taslakta ayrıca uluslararası gücün, Gazze’de güvenlik ortamının istikrarına katkıda bulunacağı; Gazze Şeridi’nde silahsızlandırma sürecini garanti altına alarak, askeri, terörist ve taarruz amaçlı altyapıların tahrip edilmesi ve bunların yeniden inşasının engellenmesi ile birlikte devlet dışı silahlı grupların silahlarının kalıcı olarak toplanması da dâhil olmak üzere rol oynayacağı belirtiliyor.

Karar taslağı ayrıca, uluslararası gücün ‘İsrail'in Gazze'nin diğer bölgelerinden kademeli olarak çekileceği ve Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi'ni uzun vadede kontrol etmesini sağlayacak reformları gerçekleştireceği bir geçiş döneminde Gazze Şeridi'nde güvenliği sağlamayı amaçladığını’ belirtiyor.

Karar taslağı, gücün kurulması ve faaliyetlerinin ‘Mısır ve İsrail ile yakın istişare ve iş birliği içinde’ yürütüleceğini ve gücün ‘uluslararası hukuk, uluslararası insani hukuk dahil olmak üzere, görevlerini yerine getirmek için gerekli tüm önlemleri alma’ yetkisine sahip olacağını vurguluyor.

Taslak, ‘geçici yönetim organı’ sıfatıyla barış konseyinin, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası için öncelikleri belirlemesine ve finansman toplamasına imkân tanınmasını da öngörüyor. Bu düzenleme, Filistin Yönetimi’nin reform programını başarıyla tamamlamasının ardından, barış konseyinin onayına tabi olacak şekilde planlanıyor.

Buna ek olarak barış konseyi, Gazze Şeridi'ndeki kamu hizmetleri ve idarenin günlük faaliyetlerini yönetmekten sorumlu olacak, yetkin Filistinlilerden oluşan, siyasi olmayan bir Filistin teknokratik komitesini denetleyecek ve destekleyecek.

ABD yetkilisi, barış konseyinin teknokratik komite kurulmadan önce çalışmalarına başlamasını beklediğini söyledi.

Taslakta ayrıca, BM, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ve Kızılay dahil olmak üzere barış konseyi ile çalışan kuruluşların yardımların ulaştırılmasından sorumlu olacağı belirtiliyor. Yardımları kötüye kullanan kuruluşlar ise yasaklanacak.