İran destekli Fatimiyyun milisleri Irak sınırında Suriye rejimine ait binalara el koydu

Suriye’nin kuzeyindeki Deyrizor’da İran Devrim Muhafızları’na bağlı Fatimiyyun Tugayı milislerine ait bir arşiv fotoğrafı.
Suriye’nin kuzeyindeki Deyrizor’da İran Devrim Muhafızları’na bağlı Fatimiyyun Tugayı milislerine ait bir arşiv fotoğrafı.
TT

İran destekli Fatimiyyun milisleri Irak sınırında Suriye rejimine ait binalara el koydu

Suriye’nin kuzeyindeki Deyrizor’da İran Devrim Muhafızları’na bağlı Fatimiyyun Tugayı milislerine ait bir arşiv fotoğrafı.
Suriye’nin kuzeyindeki Deyrizor’da İran Devrim Muhafızları’na bağlı Fatimiyyun Tugayı milislerine ait bir arşiv fotoğrafı.

İran destekli Fatimiyyun Tugayı milislerinin, Elbukemal kenti girişindeki eski Göçmenlik ve Pasaport Dairesi binasında konuşlanan Suriye rejimine bağlı Ulusal Savunma unsurlarını zor kullanarak binadan çıkardığı bildirildi. Fatimiyyun Milisleri daha önce de Deyrizor’un doğusunda Irak sınırındaki Ketif bölgesinde Ulusal Savunma unsurlarına ait binalara el koymuştu.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) aktardığına göre, Ulusal Savunma unsurlarının kontrolündeki ofis ve dairelerin kilitlerini kırarak içerdeki malzemelere zarar veren Fatimiyyun unsurları, Ulusal Savunma unsurlarını binadan çıkardı.
Fatimiyyun unsurları geçtiğimiz günlerde, Elbukemal kenti girişindeki binayı terk etmeleri için süre tanımış ancak Ulusal Savunma unsurları bunu görmezden gelmişti. Bunun üzerine Fatimiyyun unsurları zor kullanarak binaya el koydu. Fatimiyyun unsurları bundan önce de Ulusal Savunma unsurlarının Ketif bölgesindeki binalarına el koymuştu.
Fatimiyyun unsurları ayrıca Elbukemal’e bağlı Maslah bölgesi yakınındaki noktaların boşaltılmasını istemiş ve Ulusal Savunma unsurları bu ayın ortalarında söz konusu noktalardan çekilmişti. Maslah bölgesi, Ulusal Savunma unsurlarının Fırat Nehri yakınında konuşlandığı tek bölgeydi. Fatimiyyun unsurlarının bu bölgedeki noktaları Ulusal Savunma unsurlarından alması, İran’ın kontrol ettiği bölgelerde nüfuzunu genişletme çabalarının bir parçası olarak değerlendiriliyor.
Medya kaynakları, Rusya destekli milislerden mümkün olan en fazla sayıda unsurun İranlı milislerin saflarına geçmesini sağlamak amacıyla İran tarafının kendisine bağlı unsurların aylık maaşlarına zam yapacağını ve maddi yardımda bulunacağını bildirdi. İran, Rusya’nın maaş miktarını düşürdüğü milisleri kendi saflarına çekerek, Rusya’nın Ukrayna savaşı ile meşgul olmasından ve bölgedeki kötü ekonomik koşullardan faydalanmaya çalışıyor.
Ayn el-Fırat Ağı isimli haber sitesine konuşan özel kaynaklar, Rusya destekli 5. Kolordu ve Kudüs Tugayı gibi milis grupların, unsurlarına verdiği aylık maaşları 200 dolardan 100 dolara düşürdüğünü ve İran’ın bu durumu lehine çevirmeye çalıştığını söyledi.
Suriye’nin doğusundaki Deyrizor’da yer alan ve ‘Güvenlik Karesi’ olarak bilinen Suriye rejimine bağlı bölgedeki unsurlar İran Devrim Muhafızları komutanlarıyla bir araya geldi. İranlı yetkili Hac Hasan, orada toplanan unsurlara önümüzdeki aylarda maaşlara zam yapılacağını belirterek, maaşların dolarla ya da onunla eşdeğer miktardaki Suriye lirası olarak verileceğini söyledi. Ayn el-Fırat Ağı’na konuşan gözlemcilere göre İran’ın Rusya destekli unsurları tarafına çekme çabası, iki tarafın Suriye’nin doğusu başta olmak üzere bölgede güç ve nüfuz elde etmek için girdiği gizli rekabet ve çatışmanın bir sonucu.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.