Irak Meclis Başkan Yardımcısı, İran ve Türkiye’yi, ülkesinin zayıflığından faydalanmakla suçladı

DEAŞ’ın 2015 yılında bölgedeki işgali ve savaşları sonucunda Musul’da tahrip olan eski bir mezarlık (DPA)
DEAŞ’ın 2015 yılında bölgedeki işgali ve savaşları sonucunda Musul’da tahrip olan eski bir mezarlık (DPA)
TT

Irak Meclis Başkan Yardımcısı, İran ve Türkiye’yi, ülkesinin zayıflığından faydalanmakla suçladı

DEAŞ’ın 2015 yılında bölgedeki işgali ve savaşları sonucunda Musul’da tahrip olan eski bir mezarlık (DPA)
DEAŞ’ın 2015 yılında bölgedeki işgali ve savaşları sonucunda Musul’da tahrip olan eski bir mezarlık (DPA)

Irak Meclis Başkanı Birinci Yardımcısı Hakim ez-Zamili, İran ve Türkiye’yi, ülkesinin topraklarına yönelik askeri operasyonlar ve saldırılar gerçekleştirmek için Irak’ın zayıflığından faydalanmakla suçladı.
Sadr Hareketi yöneticisi Zamili, dün (pazar) Türkiye ve İran'ın Irak topraklarına yönelik saldırıları gündemiyle Meclis’te yapılan ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin ile Dışişleri Bakanlığı Kıdemli Müsteşarı Nizar Hayrullah’ın da katıldığı genişletilmiş toplantıda konuştu.
Zamili, konuşmasında şunları kaydetti:
“Sadr Hareketi Meclis Grup Başkanı ve Dış İlişkiler Komisyonu Üyesi Hasan el-Azari, komşu ülkelerin özellikle Türkiye ve İran’ın tekrarlanan ihlalleri hakkında bilgi verilmesi için 50’den fazla milletvekilinin imzasını taşıyan bir talep sundu. Irak’ın zayıflığından faydalanan ihlaller son zamanlarda tekrarlanmaya başladı. Komşu ülkeler tarafından Irak topraklarına yönelik tekrarlanan saldırılar son zamanlarda arttı. Bu, ülkeyi tehlikeye atmakta ve Irak diplomasisini güç duruma düşürmektedir. Bakan’a, Irak’ın saldırılarla ilgili tedbirlerinin neler olduğunu ve Irak ile Türkiye arasında, Türk güçlerinin Irak toprakları içinde 30 kilometre ilerlemesine izin veren bir anlaşmanın varlığına dair gerçeğin ne olduğunu ve ne zaman imzalandığını soruyoruz.”
İran’ın Iraklı karar alıcılar üzerindeki nüfuzu dikkate alındığında, Türk saldırılarıyla paralel olarak İran’ın saldırıları hakkında konuşulması bir ilk olma özelliğine sahip. Bu konuşma, Sadr Hareketi mensuplarının, liderleri Mukteda es-Sadr’ın savunduğu ‘ne doğu ne batı, ulusal çoğunluk’ projesini hayata geçirmeye başladığını gösteriyor. Söz konusu proje, İran ve Türkiye’nin müdahaleleri de dahil olmak üzere Irak’a yönelik dış müdahalelerin reddedilmesini öngörüyor.
Türkiye 18 Nisan’da Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin Metina, Zap, Avaşin-Basyan bölgelerinde mevzilenen terör örgütü PKK’ya karşı Pençe-Kilit Operasyonu başlattı. Irak’taki siyasi aktörleri (Ankara’nın terör örgütü kabul ettiği) PKK’ya destek vermekle suçlayan Türkiye, Irak’ın kuzeyinde çeşitli bölgelerdeki PKK karargahlarını bombalamaya devam ediyor. İran ise Mart ayında Erbil’i uzun menzilli 12 balistik füze ile bombalamıştı.
Uluslararası medya uzmanı Dr. Galib ed-Dami, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede şunları kaydetti:
“Türkiye’nin yaptığı şey ile İran’ın yaptığı şey arasında fark var. Türkiye Irak hükümeti ile Kürdistan Bölgesi hükümetine uluslararası alanda terör kategorisine dahil edilen grupların Irak topraklarında karargahlar kurarak Türkiye’ye saldırdığını bildirdi. Böylece Türkiye bu karargahları bombalamaya başladı. Buna ek olarak bu terör gruplarıyla mücadele etmek için Irak topraklarında bulunan Türk güçleri var. Fakat bu durum, her ne bahaneyle olursa olsun, Türkiye’nin açıkça işgali sayılır ve buna sessiz kalınamaz. Bu, Irak egemenliğinin ihlalidir. İran da aynı şeyi yapıyor. Zira Süleymaniye’nin bölgelerinde muhalif bir İran partisine bağlı silahlı gruplar mevcut. Bu parti veya ona bağlı silahlı gruplar Irak topraklarını, İran’ı bombalamak için karargâh olarak kullanıyor. Bu da İran’ı söz konusu grupları günübirlik bombalamaya sevk ediyor. Açıkça ihlal sayılan önemli nokta şu: İran Irak merkezi hükümete bildirmeden Erbil’i füzelerle vurdu. Bu anlamda Erbil’i bombalamasının hedefi siyasidir. Bu da tümüyle reddettiğimiz bir müdahaledir. İran ve Türkiye’nin Irak topraklarına doğrudan saldırma ve Irak’ın suyunu kesme yolları açık bir müdahaledir. Bence bu ülkeler Irak’ın içişlerine karışmalarının ve Irak topraklarına saldırmalarının gayrimeşru olduğunu anlamalılar. Caydırılmalılar. Irak hükümeti ister Türkiye’nin ister İran’ın gerekçe sundukları gruplar olsun Irak topraklarını kullanarak komşu ülkelere saldıran grupları temizlemelidir ki böylece bu ülkelerin saldırmak ve müdahale etmek için bir bahaneleri kalmasın”
Dami, Sadr Hareketinin Zamili nezdinde İran’ın Irak’a müdahalesini eleştirmesiyle ilgili soruya, “Sadr Hareketi ilk kez İran’ı eleştirmiyor. Aksine 2009-2010 yılları başta olmak üzere uzun yıllardır eleştiriyor. Sadr Hareketi’nin İran’ı eleştirme kampanyalarının yeniden başladığını söyleyebilirim. Çünkü bu yeni bir durum değil. İran ile Sadr Hareketi arasında çekişme var. Sadr Hareketi şu anda Irak hükümetinin kurulamamasının arkasında İran’ı görüyor” diye yanıt veri.



Bir gözü savaşta, diğer gözü kaderinde olan Gazze’nin ‘kafa karışıklığı’

Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)
Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)
TT

Bir gözü savaşta, diğer gözü kaderinde olan Gazze’nin ‘kafa karışıklığı’

Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)
Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)

İzzettin Ebu Ayşe

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail'in İran'a karşı başlattığı saldırıdan önce, ABD, İsrail, Hamas ve İran arasında Gazze konusunda geniş kapsamlı müzakereler yürütüldüğünü açıklamıştı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da Gazze'de tutulan rehinelerin durumuyla ilgili ciddi ilerlemeler kaydedildiğini doğruladı.

Ancak İsrail'in İran'a sert bir askeri darbe indirmesi, Gazze meselesinin çözülmesine ve ateşkes anlaşmasına varılmasına katkıda mı bulunacak, yoksa bölgedeki ateşkes müzakerelerini olumsuz yönde mi etkileyecek?

Darbe öncesi çabalar

İsrail, İran'ı 7 Ekim 2023 saldırılarını finanse etmekle suçluyor. Bu suçlamayı dayandırdığı nedenlerden biri Hamas Hareketi’nin Tahran'ın bölgedeki uzantılarından biri olarak görmesi ve Hamas ile İran arasında uzun soluklu ve güçlü ilişkiler olmasıdır.

Mevcut bilgilere göre ABD Başkanı Donald Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve Filistin asıllı Amerikalı akademisyen ve siyasi aktivist Bishara Bahbah, İsrail İran'a ağır bir darbe indirmeden önce, ABD ile İran arasında İran’ın nükleer programına ilişkin müzakerelerle eş zamanlı olarak Gazze konusunda bir anlaşma metni üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırmışlardı. Bu çabalar, ABD ile İran arasındaki müzakerelerle eş zamanlı olarak yürütülüyordu.

İsrail'in İran'a yönelik askeri saldırısı öncesinde, arabulucular Katar ve Mısır, ABD ile Gazze ve İran meselelerine dair görüşmeler yaptılar. Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati, Washington ile Tahran arasındaki müzakerelerin gelişmeleri ve Gazze'deki savaşı sona erdirecek bir anlaşmaya varılması için Witkoff ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Tüm bu çabalar, Katar'ın Witkoff'un ateşkes önerisine ilişkin yenilikçi ve değiştirilmiş bir formül sunmasının ardından gerçekleşti. O sırada Hamas'ın geçici lideri Halil el-Hayya, "Gazze'deki savaşı durdurmaya yönelik bir dizi fikir aldık. Witkoff'un önerisine açığız. Ancak savaşı kalıcı olarak sona erdirmek ve İsrail ordusunun Gazze'den çekilmesini sağlamak için daha güçlü güvenlik garantileri gerekiyor” açıklamasında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre bu çabalar Tahran'ın doğrudan bilgisi dahilinde gerçekleştirildi. Trump, ilk kez Gazze'de ateşkes dosyasına doğrudan müdahale ederken bunu, “Gazze şu anda bizim, Hamas ve İsrail arasında yürütülen büyük müzakerelerin ortasında ve İran da bu müzakerelere katılıyor. Gazze'de neler olacağını göreceğiz. Rehineleri geri almak istiyoruz” şeklindeki heyecan verici açıklamasıyla duyurdu.

Ardından Netanyahu, esir takası ve Gazze'deki ateşkes müzakerelerinde önemli ilerleme kaydedildiğini söyledi ve ardından üst düzey bakanlarıyla bir toplantı yaptı. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar, rehinelerle ilgili anlaşmayı sağlamaya kararlı olduklarını ve ilerleme kaydedildiğini söyledi.

İsrail şartlarını koyuyor

Ancak İsrail'in İran'a saldırmasının ardından Gazze dosyasıyla ilgili tüm bu gelişmelere endişeyle bakılırken, Hamas bu eksene olan bağlılığını yeniden teyit etti ve tutumunda değişiklik yapmadı. Hamas liderlerinden İzzet Rişk, İsrail'in İran'a yönelik saldırısının tehlikeli olduğunu, bölgede patlamaya yol açabileceğini ve bunun Netanyahu'nun bölgeyi açıkça bir savaşa sürükleme konusundaki kararlılığını yansıttığını söyledi.

İsrail'in saldırısı, Gazze'deki savaşın gidişatını etkiliyor. Siyasi ve askeri gözlemciler, savaşın gidişatı ve ateşkesin Tahran ile Tel Aviv arasındaki askeri gelişmelere bağlı olarak değişebileceğini ve bir anlaşmaya varılabileceği gibi, tarafların tutumlarının sertleşebileceğini belirtiyorlar.

Siyasi araştırmacı Macid Ebu Herbid, değerlendirmesinde şunları söyledi:

“İsrail, bölgede zaferler kazandığına ve İran'a karşı ezici bir galibiyet elde ettiğine inanıyor. Bu durum Netanyahu'yu, kazanan tarafın şartları belirlediği kuralına göre şartlarını ve taleplerini sertleştirmeye iten bir coşkuya kapılmasını sağlarken Gazze konusunda yenilgiye uğradığına inandığı Hamas'ın bu şartlara uyması gerektiğini düşünüyor.”

Ebu Herbid, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hamas her şeyi kaybettiğini düşünüyor olabilir ve bu yüzden tek seferde kapsamlı bir anlaşma imzalamakta ısrarcı bir tutum sergileyebilir. Bu durum toprak üzerindeki kontrolünü kaybettikten sonra kaybedecek başka bir şeyi kalmadığından kaynaklanıyor."

Ebu Herbid'e göre İsrail'in İran'a yönelik saldırıları Gazze dosyası üzerinde hızla etkili olmayacak. Yani ne Hamas ateşkes için acele edecek ne de İsrail anlaşmaya varmak ve rehinelerin serbest bırakılması için acele edecek. Siyasi araştırmacı, her iki tarafın da önceliklerini değiştirmek için Tahran'daki çatışmalardaki gelişmeleri beklediğini belirtti.

“İran ateşkesi engelleyebilir”

Askeri bilimler alanında öğretim görevlisi Muaviye Vasif ise İsrail ile İran arasındaki gerginliğin Gazze'deki ateşkes sürecine hizmet etmediğini söyledi. Vasif’e göre Netanyahu, Tahran'ı vurma planlarıyla meşgulken, Hamas durumu izliyor ve müzakere edecek birini bulamıyor. Bu yüzden Gazze'deki durum olduğu gibi kalabilir.

Vasif, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“Trump'ın açıkladığına göre İran, İsrail ile Hamas arasında Gazze konusunda yürütülen görüşmelere dahil olduğundan, herhangi bir öneriyi reddederek Hamas’ı etkileyecektir. Ayrıca ABD ile yürüttüğü görüşme ve müzakerelerde şartlarını sertleştiriyor ve bunları hiçbiri, kısa süreliğine de olsa bir ateşkese varılmasını isteyen Gazze halkının yararına olmayacak.”

Hamas'ın şu anda zayıf bir konumda olduğunu ve Tel Aviv'in İran'la savaşla meşgul olması nedeniyle İsrail'e Gazze'de ateşkes için baskı yapamayacağını söyleyen Vasif, Tahran'daki gerginliğin Gazze'deki çatışmaları hafifletebileceğini, ancak Netanyahu'nun şu anda zafer kazandığına inandığı için ateşkes görüşmelerini etkilemeyeceğini belirtti.

Güvenlik araştırmacısı Vail el-Mubeyyed ise farklı bir görüşe sahip. İsrailli bakanların İran'a yönelik saldırıyla meşgul oldukları bir ortamda Netanyahu'nun Gazze'deki ateşkes dosyasını gündeme getirebileceğini söyleyen Mubeyyed, “Tel Aviv hükümetindeki aşırı sağcı bakanlar İsrail'in Tahran'a yönelik saldırılarıyla meşguller ve şu an Gazze ile ilgili hiçbir şeye karşı çıkmıyorlar. Bu yüzden yakında Gazze'de bir ateşkes sağlanabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Hamas ne düşünüyor?

Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları yok oluyor. Hamas liderlerinden İzzet Rişk, İsrail'in İran'a yönelik saldırısının Gazze'deki sükuneti bozduğunu, Netanyahu'nun kibirli bir tavır sergilediğini ve Gazze'deki krizi kasıtlı olarak derinleştirerek bölgedeki gelişmelerle ilişkilendirdiğini söyledi.

İran’a yönelik saldırının Gazze'ye bazı yansımaları söz konusu ve Netanyahu, Hamas'ın müzakere turlarında gösterdiği esnekliğe rağmen savaşı sona erdirmek istemiyor. İsrail'e göre Gazze'deki savaşın sona ermesi bölgesel meselelerle ilişkili ve Tel Aviv bölge haritasını kendi istediği şekilde yeniden çizmeyi planlıyor. Gazze'de olanlar da bu planın sadece bir parçası.