Kaostaki Lübnan seçime gidiyor: Beyrut yeni bir sayfa açabilecek mi?

Seçim sistemi, siyasi işleyiş ve mezhepler arası ilişkileri inceleyen Independent Türkçe, seçimlerin nabzını tuttu

Lübnan'da 4 yıl aradan sonra seçim vakti geldi fakat ülke tam bir kaos içinde (AP)
Lübnan'da 4 yıl aradan sonra seçim vakti geldi fakat ülke tam bir kaos içinde (AP)
TT

Kaostaki Lübnan seçime gidiyor: Beyrut yeni bir sayfa açabilecek mi?

Lübnan'da 4 yıl aradan sonra seçim vakti geldi fakat ülke tam bir kaos içinde (AP)
Lübnan'da 4 yıl aradan sonra seçim vakti geldi fakat ülke tam bir kaos içinde (AP)

Son dönemde tarihinin en büyük ekonomik ve toplumsal krizlerinden birini yaşayan Lübnan'da gözler yarın yapılacak seçimlere çevrildi.
Halihazırda "Şii ikili" olarak anılan Emel Hareketi ve Hizbullah'ın ağırlıklı olarak yönetimde söz sahibi olduğu ülkenin gidişatı, Lübnan'ın kendine has seçim sistemi, toplumsal yapısı ve siyasi işleyişi nedeniyle de çalkantılı görünüyor.
Independent Türkçe, Lübnan'daki son durumu, mezhepsel temsil sistemini, farklı dini grupları ve olası seçim senaryolarını uzman görüşleriyle birlikte mercek altına aldı.

Siyasi işleyiş ve seçim sistemi
Ülkedeki siyasi işleyiş, kökenleri geç Osmanlı dönemine dayanan, Fransız mandası döneminde olgunlaşan, 1943 Ulusal Pakt süreciyle birlikte tamamlanan ve iç savaştan sonra 1989 Taif Antlaşması'yla da kısmen revize edilen bir mezhepsel temsil sistemi üzerine inşa edildi.
Bu sisteme göre Lübnan Meclisi'nde her dinsel ve mezhepsel gurubun belirli bir kotası var.
Taif Anlaşması'na göre 128 kişilik mecliste 28 koltuk Sünnilere, 28 Şiilere, 8 Dürzilere, 34 Maruni Hıristiyanlara, 14 Ortodokslara, 8 Katoliklere, 5 Ermenilere, iki Arap Alevilerine, bir koltuk da Hıristiyanlar içerisindeki azınlıklara dağıtılıyor.
Aynı temsil sistemi devletin yönetim kademesi için de geçerli. Buna göre ülkede cumhurbaşkanı Maruni Hıristiyanlar, başbakan Sünni Müslümanlar ve meclis başkanı da Şii Müslümanlar arasından seçiliyor.
Bu seçimlerde 128 sandalye için 15 bölgede oluşturulan 103 listeden toplamda 718 aday yarışacak.
"Lübnanlıların ulusal tercihi değil, cemaatlerin kendi iç tercihleri"
Seçmenler oy kullanırken bireysel adaylara değil oluşturulan listelere oy veriyor.
İstanbul Gedik Üniversitesi'nin Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Dr. Öğr. Üyesi Selim Sezer, bu listeli seçim sistemini şöyle bir örnekle açıklıyor:
"Mesela Baalbek bölgesinden toplam 10 milletvekili seçilecek ve bunların 6'sı Şii olacak. 5 ya da 7 olamaz. Baalbekli seçmenler de muhtelif parti ve ittifakların oluşturduğu, her biri 6'şar Şii adaydan oluşan listelerden birine oy verecek. Aynı bölgeden geriye kalan 4 sandalye (iki Sünni, bir Maruni, bir Rum Katolik) de benzer süreçlerle belirlenecek. Bir başka deyişle 128 sandalyeli parlamento Lübnanlıların ulusal tercihlerinin değil, cemaatlerin kendi iç tercihlerinin toplamının ifadesi olmaktadır."
 
Son nüfus sayımı 1932'deydi; "Herkesin işine geliyor"
Anayasal olarak 4 yılda bir seçim düzenlenen Lüban'ın bu siyasi sistemini belirleyen önemli özelliklerden biri de dinsel-mezhepsel grupların nüfusa göre dağılımı.
Ülkede en son nüfus sayımı 1932'de yapıldı ve mevcut sistem de bu demografik veriler üzerinden işliyor.
Lübnan uzmanı Nalan Yazgan, söz konusu demografik sistemin siyasi arka planına dair şu değerlendirmeyi yapıyor:
"Aslında herkesin işine geliyor bu sistem. Mevcut durumda Maruniler eğer nüfus sayımı yapılsa daha az çıkacak; o zamansa yüzde 40 çıkmışlar. Dolayısıyla bu durumun değişmesini istemiyorlar. İç savaş sırasında da Lübnan dışında çok göç eden olmuş, özellikle Marunilerden. Diğer taraftan mesela Şiilerin nüfusu hızlı artıyor. En hızlı nüfus artışı onlarda. Bir sayım yapılsa muhtemelen onların kotaları bayağı artacak. Fakat onlar son seçimlere kadar hiç hükümette görev alamadıkları için, yani Emel hariç, Hizbullah'tan bahsediyorum, şimdi sonunda 'En azından hükümette bir yerimiz var''diyerek bunu kaybetmemek adına seslerini çıkarmıyorlar."

"Her Lübnanlının gönlünde geri dönme özlemi var"
Lübnan'daki seçimde diaspora oylarının da önemli yeri var.
Rakamlar net olmasa da yurtdışında yaklaşık 15,5 milyon Lübnanlı olduğu tahmin ediliyor. Bu sayı, ülkede yaşadığı düşünülen 6 milyon kişiye kıyasla büyük fark oluşturuyor.
İçişleri Bakanlığı'nın paylaştığı verilere göre bu seçimde 58 ülkede kayıtlı 225 bin Lübnanlı seçmen oy kullanma hakkında sahip. Bu sayı, toplam seçmen sayısının yüzde 5,5'ine tekabül ediyor.
İran, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Umman, Suriye, Mısır, Bahreyn, Ürdün ve Irak'taki seçmenler 6 Mayıs'ta oy verme işlemlerini gerçekleştirdi. Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib, İran ve çeşitli Arap ülkelerinde ikamet eden Lübnanlıların seçimlere katılım oranının yüzde 60 olduğunu açıkladı.
Kalan 48 ülkede ikamet eden 194 bin 348 Lübnanlı seçmen de 8 Mayıs'ta oy kullandı.
Birçok Lübnanlının 1975'te başlayan iç savaşta ülkeyi terk edip çatışmaların 1990'da sonlanmasıyla geri döndüğünü belirten Yazgan, 2019'da baş gösteren ekonomik krizle birlikte yine birçok kişinin yurtdışına gittiğini belirtiyor.
Araştırmacı gazeteci, "Yurtdışında yaşayan Lübnanlıların sayısı, ülkede yaşayanlardan çok daha fazla, dolayısıyla diasporanın seçimlere katılımı önemli. Her Lübnanlının gönlünde aslında Lübnan'a geri dönme özlemi var" diyor.
Ülkede oy kullanma yaşıysa 21. Yazgan, bunun "özellikle genç nüfusun yüksek olduğu bir ülkede birçok kişinin oy kullanma hakkından mahrum kalmasına yol açtığına" da işaret ediyor.

"19. yüzyıldan beri görülen en ağır üç krizden biri"
Kökleri daha öncelere dayanan fakat 2019'da iyice görünür hale gelen ve pandemiyle de etkisini artıran ekonomik kriz, Lübnan'ı ciddi bir toplumsal istikrarsızlığa sürükledi.
Dünya Bankası, geçen yılki açıklamasında ülkedeki ekonomik krizin "19. yüzyıldan beri dünyanın gördüğü en ağır üç kriz arasında yer alabileceğini" duyurdu.
Akaryakıt, tütün ürünleri ve WhatsApp kullanımlarını vergilendirme planları üzerine halk, 17 Ekim 2019'da sokaklara döküldü.

Başbakan istifa etti
Dönemin Lübnan Başbakanı Saad Hariri hükümeti, önce ülkede gittikçe derinleşen ekonomik krizin yükünü hafifletmek için böyle bir vergilendirme planına gidildiğini savundu ve daha sonra da aynı gün vergi planını iptal etti. Fakat Başbakan buna rağmen protestoları engelleyemedi ve 29 Ekim 2019'da istifa ettiğini duyurdu.
Bunun ardından düzenlenen görüşmeler sonucunda 19 Aralık 2019'da 2011-2014'te Eğitim Bakanı olan Hasan Diab yeni Başbakan olarak görevlendirildi. Hizbullah'ın da desteğini alan Diab'ın göreve gelmesiyse protestoların şiddetini yeniden artırdı.

Beyrut patlaması
Protestolar sürerken Lübnan, 4 Ağustos 2020'de Beyrut limanında yaşanan patlamalarla sarsıldı.
ABD merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) 3 Ağustos 2021'de yayımladığı rapora göre patlamada 217'den fazla kişi yaşamını yitirirken, en az 7 bin kişi de yaralandı.
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, yaklaşık 15 milyar dolar zarara yol açan Beyrut'taki patlamanın 6 yıldır güvensiz koşullarda limanda depolanan 2 bin 750 ton amonyum nitratın infilak etmesi sonucu meydana geldiği açıkladı. Öte yandan Avn, olaya ilişkin uluslararası soruşturma başlatılması taleplerini reddetti.

Beyrut soruşturması Şii-Hıristiyan gerginliğini artırdı
Lübnan'ın kendi içinde yürüttüğü Beyrut patlaması soruşturması Şii ve Hıristiyan gruplar arasındaki tansiyonu yükseltti.
Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Hasan Nasrallah, soruşturmayı yürüten Hıristiyan Yargıç Tarık Bitar'ın "siyasi hedeflerle" hareket ettiğini savunurken, Şii Emel Hareketi de yargıcın görevden alınmasını talep etti. Lübnan Temyiz Mahkemesi ise bu talepleri reddetti.
Bunun üzerine Hizbullah ve Emel Hareketi destekçileri 14 Ekim'de Bitar'ın görevden alınması için protesto düzenleyerek Beyrut Adalet Sarayı'na yürüdü. Kimliği belirsiz kişilerin göstericilere ateş açması sonucu 6 kişi hayatını kaybederken, 32 kişi yaralandı.
Akademisyen Selim Sezer, bu gelişmelerin Emel Hareketi için seçimlere olumsuz yansıyabileceğini söylüyor ve "Beyrut Limanı soruşturması sürecindeki olumsuz tutumu sebebiyle Emel Hareketi bir miktar oy kaybedebilir" değerlendirmesini yapıyor.

"Yolsuzluk devletten daha büyük"
Patlamalara tepki olarak düzenlenen protestolar sonucu dönemin Başbakanı Diab hükümeti, 10 Ağustos'ta istifasını açıkladı. Diab konuşmasında "Yolsuzluk düzeninin, devletten daha büyük olduğunu, devletin de bu sisteme bağlı olduğunu, buna karşı çıkmanın ya da bundan kurtulmanın mümkün olmadığını gördüm" ifadelerini kullandı.
Söz konusu protestolar ve Diab'ın istifasının ardından ülkedeki siyasi ve ekonomik kriz derinleşti. Lübnan'da ancak 13 ay sonra yeniden hükümet kurulabildi.
10 Eylül'de göreve gelen Necip Mikati, kabinesinin belli kesimleri değil tüm halkı temsil ettiğini savunarak "Lübnan'da çöküşün durmasını ve ülkenin yeniden kalkınmasını umuyoruz" dedi.
Öte yandan Mikati, 15 Mart'taki açıklamasındaysa yeniden aday olmayacağını belirtti.

"Yaşam şartları iç savaştakinden daha kötü"
Lübnan Merkez Bankası'ndaki dolar likidite problemi ve döviz rezervlerinin erimesi birçok sorunu da beraberinde getirdi.
2019'dan bu yana Lübnan lirası, ABD doları karşısında yüzde 90'dan fazla değer kaybetti ve enflasyon şubatta 239,69'a çıkarken, marttaysa 208'e geriledi.
Birleşmiş Milletler'in (BM) 1 Temmuz 2021'de yayımladığı değerlendirme raporunda, Lübnanlıların yarısından fazlasının yoksulluk sınırı altında yaşadığı, yaşam şartlarının 1975 ile 1990 arasındaki iç savaş döneminden bile daha kötü olduğu vurgulandı.

Günlük 20 saati bulan elektrik kesintileri
Ekonomik kriz en çok enerji sektörünü vurdu. Ülkede patlak veren yakıt krizi nedeniyle aylarca benzin istasyonlarının önünde uzun kuyruklar oluştu.
Ekonomik krizden önce yaklaşık 440 dolar civarında olan asgari ücret, Lübnan lirasındaki değer kaybı nedeniyle 30 doların altına kadar düştü. 
Akaryakıt krizi beraberinde elektrik krizini de doğurdu. Günlük 20 saati bulan elektrik kesintilerine tepki gösteren halk, kasımda Beyrut'taki bazı anayol ve caddeleri trafiğe kapattı.

Rusya - Ukrayna savaşı ve gıda krizi
Rusya Başkanı Vladimir Putin'in 24 Şubat'ta verdiği askeri operasyon emriyle başlayan Ukrayna savaşı, Lübnan'ı da olumsuz etkiledi.
Buğdayın yüzde 60'ını Ukrayna ve Rusya'dan ithal eden ülkenin çeşitli bölgelerindeki fırınların, un temininde sıkıntı yaşaması nedeniyle üretime ara vermesi ekmek krizine neden oldu.
Almanya Gelişim ve İlerleme Bakanı Svenja Schulze, nisanda Beyrut'a ziyaretinde yaşanan krizi değerlendirerek "Putin bir açlık savaşı da başlattı. Ukrayna tedarik yapamadığı için gıda fiyatları da artıyor" dedi.
 Savaşın daha da uzaması halinde Lübnan halkı ciddi bir kıtlık ihtimaliyle karşı karşıya.

"Rusya'nın zaferi, Lübnan'daki dengeleri değiştirebilir"
Independent Türkçe yazarlarından Ortadoğu uzmanı Faik Bulut, "Rusya - Ukrayna savaşının Lübnan'ı etkilememesinin mümkün olmadığını" belirtiyor.
Bulut, "Rusya'nın tavrı, savaşın uzaması, ABD'nin tavrı, Ortadoğu'daki dengelerin değişmesi söz konusu. Rusya'nın başarılı olmasının özellikle Suriye'de ve dolayısıyla da Lübnan'da yankıları olur" diyor.

"Türkiye, Hariri gurubuyla iş yapıyordu"
Araştırmacı gazeteci, Lübnan'daki durumun Türkiye'yi de yakından ilgilendirdiğine dikkat çekiyor.
Bulut, "Türkiye özellikle Hariri gurubuyla iş yapıyordu. Şimdi Hariri grubu sahneden çekildiğine göre Türkiye yönetimi, mevcut Başbakan Mikati gurubuyla ne kadar işini yürütebilir? Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Suudi Arabistan'a son ziyareti sırasında [iki hafta önceki görüşme kastediliyor] bu konu da konuşulmuş olabilir. Belki de koordine şekilde Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye birlikte ülkedeki Sünni kesimi nasıl destekleriz diye görüşmüş olabilirler" değerlendirmesini yapıyor.

"Merkez Bankası da devlet gibi iflas etti"
Öte yandan Lübnan Başbakan Yardımcısı Saade eş-Şami'nin 3 Nisan'daki "Maalesef Merkez Bankası gibi devlet de iflas etti. Meydana gelen zararı en az şekilde halka yansıtmaya çalışacağız. Devlet, Merkez Bankası, bankalar ve mevduat hesapları arasında zarar paylaşımı yapılacak" açıklaması da tartışma yarattı.
Bunun üzerine Lübnan Merkez Bankası Başkanı Riyad Selame ise iflas iddialarını reddetti ve ülkedeki bankaların işlemlerini sürdürdüğünü savundu.

Riyad Selame'ye soruşturma
Bunların yanı sıra Selame hakkında "zimmete para geçirme, kara para aklama ve yolsuzluk" gibi suçlamalarla dava açıldı.

IMF'le ön anlaşma sağlandı
Ekonomik krizde gelinen son noktada, nisanda Lübnan hükümetiyle IMF arasındaki görüşmelerde 4 yıllık süre zarfında ödenmesi planlanan 3 milyar dolarlık kredi konusunda ön anlaşmaya varıldı.
IMF bunun için öncelikle "2022 ulusal bütçenin meclis tarafından onaylanması, merkez bankası kayıtlarının adli denetime tabi tutulması, finansal suçlara karşın banka yasasında düzenlemeye gidilmesi, şeffaflığın artırılması ve banka sektörünün yeniden şekillendirilmesi" gibi adımların atılmasını şart koştu.

"Halk umudunu kaybetmiş durumda"
Tam bir kaosun yaşandığı Lübnan'da seçimlerin ülkenin gidişatına nasıl etki edeceği, 15 Mayıs'taki yarışa dair önemli sorulardan biri.
Yazgan, mevcut siyasi sistem değişmedikçe ekonomik krizin halkta yalnızca umutsuzluk yarattığını belirterek, "Halk seçimlerin duruma çok da etki edeceğini düşünmüyor. Biraz umutlarını kaybetmiş durumdalar çünkü aynı sistem devam ediyor. 'Aynı şeyi yapıp farklı bir sonuç beklemek deliliktir' derler ya, durum onun gibi" ifadelerini kullanıyor.

"IMF ayak sürüyor"
Yapısal değişiklikler olmadan IMF yardımlarının aktif hale gelemeyeceğini ve krizin aşılamayacağına dikkat çeken Yazgan, şöyle devam ediyor:
"Lübnan'ın en büyük umudu IMF ve Dünya Bankası'ndan kredi alabilmek. Onlar da bunun için yapısal reform bekliyorlar ön şart olarak. Tabii başka ön şartlar da var. Mesela Hizbullah'ın silahsızlandırılması gibi. Taif Anlaşması'na göre iç savaş sonrası bütün milisler silah bıraktı. Sadece Hizbullah'ın silahlanmasına izin verildi. Amerika ve Batı da bunun değişmesini istiyor fakat Hizbullah buna yanaşmıyor. Dolayısıyla bunu ön şart olarak isteyen Batı, Lübnan'a kredi verme hususunda ayak sürüyor."

"Geleneksel parti ve siyasetçiler oy kaybedebilir"
Sezer ise Lübnan'ın son üç yıldır boğuştuğu bu krizin toplumsal dinamiklerde bazı değişikliklere yol açabileceğini savunarak, şu değerlendirmeleri yapıyor:
"Ağır yaralarla gidilen bu seçim sürecinde tüm bunlar seçmen tercihlerine yansıyacaktır. Özellikle de 2019 sonlarında başlayan protesto hareketlerine katılmış ve öncülük etmiş bazı partisiz figürlerin seçimde adaylığını koyması, son yıllarda kendisini gösteren değişim isteğinin seçim sonuçlarına doğrudan yansımasına da olanak sağlıyor. Geleneksel siyasetçiler ve bilinen başlıca siyasi aktörlerin seçimden güç kaybıyla çıkması olası görünüyor."

"Katılım oranı azalabilir"
Ülkedeki krizin temelde seçimlere katılımı azaltacağını öngördüğünü belirten Bulut, "Katılım oranında bir düşüş yaşanacak gibi görünüyor. Çünkü karşıt iki kesimden fazlaca boykotçu var. Bunlar mevcut gidişattan hoşnut olmayan çevreler. Hariri grubu seçimde aday göstermese bile son anda boykottan vazgeçip, şu yahut bu müttefiklerinin desteklenmesi çağrısında bulunabilir" diyor.
Ortadoğu uzmanı, şöyle devam ediyor:
"Açlık isyanlarına katılan sıradan insanlar da boykota eğilimli gözüküyor. Lübnan'da seçimler genelde iki blok arasında geçiyor. Biri genel bağlamda Müslüman (Sünni, Dürzî, vs.) kesimle Hıristiyanların önemli bir kısmı. Diğeri de Şiiler, Hıristiyanların Özgür Yurtsever Hareketi ve Hıristiyan kesimden Eruz akımı (ünlü Franjiye ailesi ve çevresindekiler). Şiilerin militan temsilcisi Hizbullah ile daha ılımlı Emel örgütleri, denklemin ağır topları sayılırlar. Fakat seçmen, Lübnan'daki bu ekmek krizinde, bu iflas etmiş durumda iki taraftan da pek memnun değil."

Seçimlerde öne çıkan partiler
Lübnan'daki siyasi partiler, eski Başbakan Refik Hariri'nin 14 Şubat 2005'te öldürülmesiyle patlak veren ve 27 Nisan 2005'te işgalci Suriye güçlerinin ülkeden çekilmesiyle son bulan Sedir Devrimi'nin ardından 8 Mart İttifakı ve 14 Mart İttifakı olarak ikiye bölündü. Bu ittifaklardan ilki Suriye yanlısı bir tavrı benimserken, diğeriyse Şam yönetimine karşı bir tutum takındı.

Hariri'nin istifasıyla Sünni blokta kriz
Lübnan'daki Sünni Müslümanları temsil eden Gelecek Partisi, 2007'de Saad Hariri tarafından kuruldu.
Eski Başbakan Fuad Sinyora liderliğinde 2005'teki seçimlerde 36 sandalye kazanan Gelecek Partisi, Hariri liderliğinde girdiği 2009 seçimlerinde de 33 koltuğa sahip olmuştu.
2018'deki seçimlere de Hariri önderliğinde katılan 14 Mart İttifakı'nın en büyük partisi, meclise 20 milletvekili çıkarmıştı.
Hariri'nin 2019'daki protestoların ardından istifa etmesi, partisini seçimleri boykot etmeye çağırması ve yine Sünnileri temsil eden Azm Hareketi'nden Cumhurbaşkanı Mikati'nin de seçimlere katılmayacağını açıklamasıyla, Lübnan'daki Sünni blokta ciddi bir kriz baş gösterdi.
Başbakanın Sünni olması gerekliliği de göz önüne alındığında, şu anda ideal bir adayın bulunamaması, büyük ihtimalle seçimlerin ardından hükümet kurulması sürecinde büyük bir sorun yaratacak.

"Seçim sonrası sancılı olacak"
Yazgan, bu sorunun seçimler bağlamında belirleyici etmenlerden biri olduğuna dikkat çekerek, "Şu anda Lübnan'da Sünni bir lider arayışı var. Seçim listelerine giren Sünni adayların kimisi yeni isimler, kimisi de Hariri'nin partisinden istifa edenler. Başbakan pozisyonu için yeni birini bulmak seçimlerden sonra yine bayağı sancılı olacak" diyor.
Lübnan uzmanı, Hariri'ye desteğiyle bilinen ve ülkedeki en önemli Sünni merci kabul edilen Dar al Fatwa'nın da onayladığı bir liderin bulunması gerektiğini söyledi ve "Şu anda öne çıkan hiçbir Sünni lider yok" ifadelerini kullanıyor.

"Hizbullah güçlenebilir"
Sezer ise Sünni blokta oluşan boşluğun Hizbullah'a oy kazandırma potansiyeli olduğunun altını çizerek, "Gelecek Parti'siz bir meclis, dolaylı olarak Hizbullah'ın güçlenmesi anlamına gelir" diyor.
Akademisyen, sistemden memnun olmayan bazı bağımsız adayların da Sünni bloktaki kriz nedeniyle oy toplayabileceğini söylüyor.
Suudi Arabistan ise Hariri'nin çekilmesine ve partisine boykot çağrısı yapmasına tepki göstererek, eski Başbakan'nın Hizbullah'ın elini güçlendirdiğini savundu. Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, 10 Mayıs'ta farklı Sünni adaylarla görüşme yapsa bile şu anda ön plana çıkan bir aday bulunamadı.

Ülkenin en güçlü Şii partilerinden Emel Hareketi
1974'te İran doğumlu Şii din adamı ve siyasetçi Musa es-Sadr ve eski Lübnan Meclis Başkanı Hüseyin el-Hüseyni tarafından kurulan Emel Hareketi, ülkenin en güçlü Şii partilerinden biri.
12 koltuğu bulunan Hizbullah'a kıyasla 17 koltukla meclisteki en büyük Şii parti konumundaki Emel Hareketi'nin başında 1980'den beri Meclis Sözcüsü Nebih Berri yer alıyor.
84 yaşındaki Berri, 2018 genel seçimlerinde Güney Lübnan'da çoğu Şiilerden oluşan Zahrani ve Sur şehirlerinin yer aldığı Güney II bölgesinden yarışa katılmış ve yüzde 42,1 oy kazanmıştı.
8 Mart İttifakı'ndaki Emel Hareketi, iç savaşta Şii grupları temsil eden önemli bir güçtü.
Bu savaşta Suriye destekli Emel Hareketi, buradan ayrılan, İran ile Irak'ın desteğiyle oluşan ve yine Şiileri temsil eden bir başka güçlü grup olan Hizbullah'la karşılıklı çatışmalara da girişti.
"Kamplar Savaşı" olarak anılan bu çatışmalar, 1948'deki Arap-İsrail Savaşı'nın ardından Lübnan'ın güneyine kaçan Filistinli mültecilerin kamplarıyla ilgiliydi.
Emel Hareketi, partinin ortak kurucularından el-Hüseyni'nin hazırladığı ve iç savaşı bitirmek amacıyla 1989'da imzalanan Taif Anlaşması'nda da önemli rol oynamıştı.
Lübnan'da "Şii İkili" olarak da anılan ve şu anki yönetimde güçlü durumda olan Emel ve Hizbullah, ülkede hükümet karşıtı ya da bağımsız seçmenlere gözdağı vermekle de suçlandı.
Sayda ve Cezzine şehirlerinin yer aldığı ve mecliste 7 koltuğu bulunan Güney I bölgesinden bağımsız aday olarak seçimlere katılan Hicham Hayek ve kimlikleri paylaşılmayan bir grup muhalif aday, 16 Nisan'da seçimlerle ilgili toplantı düzenlemek isterken saldırıya uğradığını öne sürdü.
54 yaşındaki Rum Katolik inancına mensup Hayek'e saldıran kişilerin, bölgede etkili olan Emel Hareketi taraftarları olduğu iddia edilirken, parti bunu reddetti. Adaya saldıran kişi 20 Nisan'da güvenlik güçlerince yakalandı fakat kimliği paylaşılmadı.

Hizbullah, yönetimi bırakmak istemiyor
Hizbullah, iç savaş sırasında İsrail Savunma Kuvvetleri'nin Güney Lübnan'ı işgal etmesiyle 1982'de patlak veren Lübnan Savaşı döneminde kuruldu.
Emel Hareketi'nden kopan grupların bir araya gelmesi ve İran Devrim Muhafızları'nın da fonlamasıyla oluşan Hizbullah, iç savaşta ülkeye giren ABD, Fransız ve İsrail güçlerinin dışarı atılması için bir silahlı direniş örgütü olarak faaliyet gösterdi.
1992'de düzenlenen seçimlere katılarak siyasi bir yapılanma da oluşturmayı hedefleyen Hizbullah, İran'ın ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney'in de desteğiyle mecliste 12 sandalye kazandı.
2005'teki Sedir Devrimi'nin ardından kurulan 8 Mart İttifakı'yla daha da güç kazanan Hizbullah, 2018 seçimlerinde mecliste kendi partisinden 13 milletvekili çıkardı. Hizbullah, başta Emel Hareketi olmak üzere kendisine destek veren diğer grup ve adaylarla birlikte mecliste 70 koltuk kazandı.

"Lübnan ordusundan daha güçlü"
Taif Anlaşması'nın ardından iç savaştaki taraflar silah bırakırken buna katılmayan Hizbullah'ın, elindeki toplam silah gücünü açıklamasa bile "Lübnan ordusundan daha güçlü" bir konumda olduğu düşünülüyor.
Seçim döneminde Hizbullah lideri Şeyh Hasan Nasrallah, ABD ve Suudi Arabistan'ı ülkedeki seçim sürecine müdahale etmekle suçladı.
Öte yandan Hizbullah'ın hükümet karşıtı seçmenleri tehdit ettiği de öne sürüldü.
Bekaa Vadisi'ndeki seçim bölgesinde üç Şii aday, Hizbullah karşıtı bir listeden adaylığını koydu fakat daha sonra resmi kayıt süreci sona ermesine rağmen adaylığını geri çekti. Lübnan'da muhalif kesimler bunun Hizbullah'ın seçmenler üzerinde yarattığı baskıdan kaynaklandığını savundu.
Birleşik Krallık merkezli kâr amacı gütmeyen yardım kuruluşu Oxfam, Hizbullah'ın taktiklerinin "değişimin mümkün olmadığına dair bir algı yaratarak, seçimlere katılımın azalmasına ya da seçim davranışlarında bozulmalara" yol açabileceğini iddia etti.
Hizbullah'ın tamamı ya da askeri kanatı, Lübnan hariç Arap Ligi'ndeki ülkeler, Avrupa Birliği, İsrail ve ABD gibi ülkeler tarafından terör örgütü olarak görülürken, Rusya ve Çin gibi ülkeler bunu reddediyor.

"Kendi okulları, benzin istasyonları ve hastaneleri var"
Hizbullah'ın ülkede geniş bir yapılanması var. Yazgan, Lübnan'da köklü bir devlet kavramı oturmadığı için ülkede sağlam bir altyapı bulunmadığını, bu açığın yarattığı sorunları da her mezhebe ait partinin kendi başına çözmeye çalıştığını belirtiyor.
Yazgan, bu açıdan "Hizbullah'ın kendine ait benzin istasyonları, cep telefonu şirketleri, hastaneleri ve okulları olduğunu, sağlık ve eğitim gibi farklı alanlarda hizmetleri onların sağladığını" da ifade ediyor.

Maruni Hıristiyanların sesi Özgür Yurtsever Hareketi
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn'ın 2005'te kurduğu Maruni Hıristiyanların partisine, 2015'ten bu yana Avn'ın damadı Cebran Basil liderlik ediyor.
8 Mart İttifakı'ndaki Özgür Yurtsever Hareketi (ÖYH), Avn'ın liderliğinde 2005 ve 2009'da girdiği genel seçimlerde 128 kişilik mecliste sırayla 15 ve 19 koltuk kazandı.
Parti, Basil'in liderliğinde girdiği 2018 seçimindeyse meclise 29 milletvekili çıkardı.
2006'da dönemin ÖYH Başkanı Avn'la Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, siyasi ittifak kurmaya, koalisyon hükümetinde yer almaya ve ortak hareket etmeye yönelik "Mar Mikail Anlaşması" imzaladı.
Anlaşma özellikle parlamentoda ÖYH'nin gücü artırırken, bir yanda da Sünniler ve bazı Hıristiyanlar, bu anlaşma nedeniyle partiyi "Hizbullah'la hareket ederek Lübnan'ı başarısız ülke" konumuna getirmekle suçladı.

Hizbullah'la denge siyaseti
Öte yandan Basil liderliğinde ÖYH, özellikle 2019'da krizin etkilerinin iyice artmasıyla, Hizbullah'la arasına mesafe koymaya çalıştı.
2014-2020'de Dışişleri Bakanı olarak da görev yapan Basil, ocaktaki bir açıklamasında "Hizbullah'la işbirliğinin destekçileri arasında kendi imajına zarar verdiğini ve bu ittifaktaki ilişkilerinin zayıfladığını" belirtti.
Beyrut'taki Saint Joseph Üniversitesi'nden Kerim Emile Bitar, ÖYH'nin siyasi anlamda zor bir pozisyonda olduğunu söyleyerek, "Hıristiyanların, Hizbullah'ın taleplerine uyulmasını istemediklerinin kesinlikle farkındalar. Fakat bu ittifakı bırakıp gitmeleri de mümkün değil. Böyle bir şey hem Basil'in başkanlık planlarına hem de partinin parlamentoda önemli ölçüde oy kazanmasına engel olabilir" değerlendirmesini yaptı.
Nitekim Basil de 28 Nisan'daki bir söyleşisinde, "ÖYH'nin önceliği Lübnan devletini dönüştürmek ve inşa etmek. Hizbullah'ın önceliğinin farklı olduğunu anlıyoruz. Onlar direnişe ve silahlanmaya öncelik veriyor. Burada temel bir fark var. Fakat ikisi de birbirini tamamlayabilir. İki öncelik söz konusu olabilir" dedi.
Basil, Lübnan'daki enerji krizinin çözümü için Türkiye'nin desteğinin önemli olduğunu da belirtti. Ocaktaki bir açıklamasında ÖYH lideri, "Türkiye'yle iyi ilişkilere sahip olmalıyız, bu çok stratejik" ifadelerini kullandı.

ABD'den Basil'e yolsuzluk yaptırımı
Basil, 2020'de hakkındaki yolsuzluk iddialarıyla da gündeme geldi. Eski ABD Başkanı Donald Trump yönetiminde görev yapan dönemin Hazine Bakanı Steve Mnuchin, 6 Kasım 2020'deki açıklamasında Basil'in "sistematik yolsuzluk yaptığını" ileri sürerek kendisine yaptırım uygulandığını açıkladı.
Basil ise "Yaptırımlar beni korkutmuyor" diyerek ABD'nin hamlesine karşı çıktı.

Suriye karşıtı Caca ve Lübnan Güçleri Partisi
Lübnan Güçleri, 1976'da Lübnan İç Savaşı sırasında Hıristiyanların yer aldığı bir milis olarak Beşir Cümeyyil tarafından kuruldu.
İç savaşta İsrail'le işbirliği yaparak Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Lübnan Ulusal Hareketi'ne karşı savaşan Lübnan Güçleri, savaşın ardından 1990'da siyasi parti olarak Samir Caca önderliğinde bugünkü halini aldı.
Caca ve Lübnan Güçleri Partisi, iç savaş sonrası imzalanan Taif Anlaşması gereği silahlarını orduya teslim etti. Ömer Keremi tarafından 24 Ocak 1990'da kurulan ilk kabinede Devlet Bakanı olarak atanan siyasetçi, daha sonra "kabinenin Suriye rejimince" kontrol edilmesine tepki göstererek görevi reddetti.
2005'teki Sedir Devrimi'yle son bulan Suriye işgali altında Caca, işgali açıkça eleştiren isimlerden biriydi. Böylelikle partisi 14 Mart İttifakı'na katıldı.
Siyasetçi, Beyrut'un kuzeyindeki bir kiliseye 27 Şubat 1994'te düzenlenen bombalı saldırı emrini vermekle ve eski Lübnan Başbakanı Reşid Karami'nin de aralarında olduğu 4 lidere suikast girişimiyle suçlandı.
Suçlamaları kabul etmeyen ve kendisine Suriye rejimi tarafından komplo kurulduğunu savunan Caca, 21 Nisan 1994'te tutuklanarak cezaevine kondu.
2005'teki devrimin ardından kurulan ilk hükümetse 18 Temmuz 2005'te çıkardığı afla 11 yıl 3 ay sonra Caca'nın serbest bırakılmasını sağladı.
Caca'nın hapisten çıkmasıyla tekrar aktif siyasette rol alan Lübnan Güçleri Partisi, 2009'daki genel seçimlerde 128 sandalyeli meclise 8 milletvekili gönderirken, 2018'deki seçimlerdeyse 15 milletvekili çıkardı.

"Hizbullah silah bırakmalı"
Siyasetçi, 2019'da Suudi Arabistan'ın finanse ettiği Dubai merkezli Al Arabia kanalına verdiği demeçte, Hizbullah'ın silah bırakması gerektiğini belirterek "Hizbullah, Anayasa çerçevesinde hareket edip diğer siyasi partiler gibi davranmadığı müddetçe ülkenin geleceği olmaz" ifadelerini kullandı.

"Devleti erozyona uğrattılar"
Avn'ı eleştirerek ÖYH'ye de karşı çıkan Caca, mayısta yaptığı bir açıklamada "Cumhurbaşkanlığı unvanı, Lübnan'ın egemenliğinin altını oymak, kurumlarını yok etmek ve devleti erozyona uğratmakla eşdeğer oldu. Bu unvan, açlık, sefalet, aşağılanma ve elektrik kesintilerini getirdi" dedi.
Bulut, Caca'nın seçimlerde Hıristiyan kesimi bir araya getirmeye çalıştığına dikkat çekerek, "Caca, bütün Hıristiyanların sözcülüğüne soyunmuş. Bu arada Müslümanların önde gelen partisinin (Gelecek Partisi) başını çeken Hariri ailesiyle ittifak halindeler. Fakat Caca'nın bütün Hıristiyanları çatısı altında toplaması imkansızdır" diyor.

Dürzilerin temsilcisi İlerici Sosyalist Parti
Kemal Canbolat'ın 1949'da kurduğu ve 1977'den beri oğlu Velid Canbolat'ın liderliğini yaptığı İlerici Sosyalist Parti (İSP), Lübnan'ın en önde gelen Dürzi partisi konumunda.
1996'da Refik Hariri hükümetinde Göçmenlik Bakanı olarak görev yapan Canbolat, Hariri'nin 2005'te suikastla öldürülmesinin ardından, o zaman dek destek verdiği Suriye ve Hizbullah'a karşı bir siyaset izlemeye başladı.
Canbolat, 1977'de suikasta kurban giden babası Kemal Canbolat'ın o dönemki Suriye yönetimi tarafından öldürüldüğünü savunarak Suriye karşıtı bir politika izlemeye karar verdi.
Öte yandan Canbolat, zaman içinde Suriye ve Hizbullah'a yönelik tutumlarını da sık sık değiştirdi.
Mayıstaki bir açıklamasında siyasetçi, "Hizbullah'la her zaman diyalog halinde olduğunu çünkü bunun alternatifinin olmadığını" söyledi.
Canbolat, açıklamasında Cumhurbaşkanı Avn'a yüklenerek, yönetimde aldığı kararlarla ülkede "felaket" yarattığını da savundu.
Bunun yanı sıra siyasetçi, nisandaki bir açıklamasındaysa Suriye'yi seçimleri etkilemeye çalışmakla suçladı. Şam yönetimiyse iddiaları reddetti.
Ocaktaki bir söyleşisindeyse Canbolat, Hizbullah'ı eleştirerek Tahran'ın "Lübnan devletini ortadan kaldırmaya çalıştığını" öne sürdü.
14 Mart İttifakı'nın bir parçası olarak İSP, 2005'teki genel seçimlerde mecliste 16 koltuk kazanırken, 2009'da 11, 2018'deyse 9 sandalyeye sahip oldu.

Cümeyyil ailesinin partisi Ketaib
Lübnan İç Savaşı'nda Lübnan Güçleri milisleriyle aynı safta savaşan Ketaib, Pierre Cümeyyil tarafından 1936'da Maruni Hıristiyanların çoğunlukta olduğu bir milis olarak kuruldu.
İspanya'daki Francisco Franco diktatörlüğünün falanjist rejimi ve İtalya'da Benito Mussolini liderliğindeki Ulusal Faşist Parti model alınarak oluşturulan parti, 2005'teki devrimden sonra 14 Mart İttifakı'na katıldı. Aynı yıl düzenlenen seçimlerde Ketaib mecliste 4 koltuk kazandı.
Ketaib, 1982-1988'de Cumhurbaşkanı olan Emin Cümeyyil liderliğinde girdiği 2009 seçimlerindeyse meclise 5 milletvekili çıkardı.
Partinin öğrenci kollarından gelen ve şu anki liderliğini yapan Sami Cümeyyil liderliğindeyse parti, 2018'deki genel seçimlerde üç milletvekiliyle mecliste yer aldı.  

Beyrut patlamasında milletvekilleri istifa etti
Ancak 2020'de Beyrut'taki patlamada partinin o dönemki Genel Sekreteri Nazar Najarian'ın hayatını kaybetmesinin ardından üç Ketaib milletvekili de istifa ettiği için partinin şu anda mecliste herhangi bir temsilcisi bulunmuyor.
Emin Cümeyyil ve oğlu Sami Cümeyyil'in farklı listelerde katıldığı seçimlerde 14 Mart İttifakı'nın parçası olan Ketaib, mevcut hükümete ve özellikle Hizbullah'ın politikalarına karşı çıkıyor.

"Hizbullah, teslim olmayacağız"
Sami Cümeyyil, 9 Mayıs'taki konuşmasında Hizbullah lideri Nasrallah'a seslenerek "Teslim olmayacağız, ülkenin kontrolünü elinize geçiremeyeceksiniz. Sizin istediğiniz gibi değil kendi arzuladığımız şekilde yaşamak istiyoruz" dedi.
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizden yönetimi sorumlu tutan Ketaib lideri, "Hesap vermekten kaçmalarına göz yummayacağız. Merkez Bankası Başkanı Riyad Selame olsun, başka bir bakan ya da bir parti lideri olsun fark etmez; Lübnan halkını mahveden herkesten bunun hesabını soracağız" ifadelerini kullandı.

Franjiyelerin partisi Marada Hareketi
Eski Lübnan Cumhurbaşkanı Süleyman Franjiye tarafından 1967'de bir milis olarak kurulan Marada Hareketi, 1991'de resmi bir siyasi partiye dönüştü.
Liderliğini 1992'den beri Süleyman Tony Franjiye'nin yaptığı parti, Maruni Hıristiyanlarını temsil ediyor ve 8 Mart İttifakı'nda yer alıyor.
Suriye'deki Esad ailesiyle yakın bağları bulunan 56 yaşındaki siyasetçi, 1996-1998 ve 2000-2004'te Refik Hariri hükümetinde Sağlık Bakanı olarak görev yapmıştı.
2004-2005'teyse İçişleri ve Yerel Yönetimler Bakanı olarak çalışan Franjiye, 2005'te Hariri suikastla öldürüldüğünde onun için düzenlenen anma törenine katılmıştı. Ülkede büyük kriz yaratan suikastla ilgili İçişleri Bakanlığı inceleme başlattığı için, Franjiye'nin katılımı bazı kesimlerce hoş karşılanmadı.
2005'teki seçimlere katılmayan Marada Hareketi, 2009'daki ve 2018'deki seçimlerde mecliste 3 koltuk kazandı.

Seçimlerde Lübnan'daki tablo değişecek mi?
Lübnan'daki seçimlerde öne çıkan partiler ve mezhepler arasındaki anlaşmazlıklarla ülkenin içinde bulunduğu kaotik durum göz önüne alındığında, Beyrut yönetimini zorlu bir süreç beklediğini söyleyebiliriz.

Üç senaryo
Bulut, üç seçim senaryosu olabileceğini belirterek, bunları Ortadoğu coğrafyası ve uluslararası arenadaki ilişkiler bağlamında değerlendiriyor.
Independent Türkçe yazarı, ilk senaryoyu şöyle açıklıyor:
İran ve Suriye'nin istediği, Hizbullah ve Emel yani Şii grubuyla Hıristiyan müttefiklerinin iktidarda kalmalarıdır. Bunlar tekrar kazanırsa, Suriye ve İran da Lübnan'daki konumlarını tahkim edecek. Fakat Batı ülkelerin, özellikle ABD, Fransa ve İsrail'in ne yapıp ne edip iç dengeleri bozma yönünde, iç çatışmaları körükleme yönünde girişimleri, müdahaleleri olabilir.
Bulut'a göre ikinci senaryoysa şu şekilde:
"Eğer diğer kesimi temsil eden Sünni, Hıristiyan güçleri ve Dürziler kazanırsa, bu da Batı'nın, bilhassa Fransa, ABD'nin ve İsrail'in işine gelecektir. Bu sefer de İran bundan hoşnutsuz kalacağından, ülkedeki dengelerin değişmesi için olmasa bile oluşacak hükümetin kendi aleyhine çalışmasını önlemek maksadıyla içerideki uzantılarıyla harekete geçecektir."
Seçimde oyların eşit çıkması durumundaysa Bulut, ülkede bir kriz durumu oluşabileceğine dikkat çekti:
"Eşit oranda oy çıktığını ve Cumhurbaşkanı'nın partilerden birine hükümeti kurma yetkisi verdiğini farz edelim. Hükümetin belirli bir süre içinde kurulmasını şart koşan bir kanun maddesi olmadığından, ülke ya hükümetsiz kalacak ya da mevcut hükümetle yeni bir uzlaşma oluncaya kadar, hem içerideki gruplar arasında hem de bunları destekleyen dış bağlantılar arasında denge, rekabet ve sürtüşme devam edecektir. Bu durumda ortada askıda duran, başarısız bir hükümet kalacaktır."

"Ülkenin kaymağını yiyenler değişim istemiyor"
Lübnan'da yaşayan Yazgan ise ülkede genel seçimlere dönük fazla beklenti olmadığını söyleyerek "İnsanlar, seçimlerin bazı şeyleri değiştirebileceğine dair çok umutlu değiller" diyor.
Köklü bir sistem değişikliği gerektiğini vurgulayan Yazgan, "Adaylar daha çok liyakat yerine mezhebe dayalı seçildiği için zaten ülkenin iyi yönetilemediğini görüyoruz. Yine aynı sistem devam ettiği sürece bu kötü yönetim de muhtemelen devam edecek ne yazık ki. Mevcut siyasiler de ülkenin kaymağını yedikleri için bu durumun değişmemesinden yanalar" ifadelerini kullanıyor.

"Krizler tekrarlanabilir"
Sezer de din-mezhep kotalarının sabitliğine işaret etti ve bu sistem sürerken "meclisteki bileşimin, 2018 seçiminde ortaya çıkandan çok farklı olmasını beklemenin pek mümkün olmadığını" söylüyor.
Akademisyen, "16 Mayıs itibarıyla mecliste dağınık bir tablonun ortaya çıkmasını bekliyorum" diyor.
Sezer, 65 milletvekilinin hükümete güvenoyu vermesi gerektiğini hatırlatarak, "Yakın zamanda tanık olduğumuz, uzun süre hükümet kurulamaması ve cumhurbaşkanı seçilememesi durumları tekrarlanabilir" ifadelerini kullanıyor.
Tüm bu etmenler göz önüne alındığında, Beyrut'un her gün derinleşen kriz ve karmaşadan kısa vadede çıkabilmesi mümkün görünmüyor. Lübnan halkını gelecekte nelerin beklediği, 15 Mayıs ve sonrasındaki zorlu süreçte belli olacak.

Yararlanılan Kaynaklar: Arab News, New York Times, L'Orient Today, Deutsche Welle, Bloomberg, Guardian, France 24, The Conversation, Der Spiegel, NNA, BBC, AA, AFP, The Arab Weekly, Memri, Jerusalem Post, 961, Reuters, Middle East Monitor, The National News, NPR



ABD Gazze'de iskele inşasına başladı

Gazze'deki deniz iskelesinin konumu (AP)
Gazze'deki deniz iskelesinin konumu (AP)
TT

ABD Gazze'de iskele inşasına başladı

Gazze'deki deniz iskelesinin konumu (AP)
Gazze'deki deniz iskelesinin konumu (AP)

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, ABD ordusunun beklenen bir hamleyle Gazze Şeridi'ne insani yardımların girmesini sağlayacak bir iskele inşa etmeye başladığını ve iskelenin Mayıs ayı başında faaliyete geçmesinin planlandığını duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre ABD Başkanı Joe Biden mart ayında, ABD ordusunun Gazze'nin Akdeniz kıyısında insani yardımların deniz yoluyla ulaştırılması için geçici bir iskele inşa edeceğini açıklamıştı.

İskele, İsrail'in bölgeyi harap eden ve 2,3 milyon kişiyi insani bir felakete sürükleyen savaşından altı ay sonra, Gazze Şeridi'nde kıtlığı önleme girişiminin bir parçası.

Sahada ABD askeri yok

Pentagon Sözcüsü Tümgeneral Patrick Ryder gazetecilere verdiği demeçte, “USNS Benavidez de dahil olmak üzere, ABD askeri gemilerinin denizdeki geçici iskelenin ilk aşamasının inşasına başladığını teyit edebilirim” dedi.

dfvgf
Gazze limanının uydu görüntüsü (Reuters)

Birleşmiş Milletler (BM), Gazze Şeridi'nin kıtlıkla karşı karşıya olduğu uyarısında bulunarak, Gazze Şeridi boyunca yardım erişiminin ve dağıtımının önündeki ‘büyük engellerden’ şikâyet etti.

Yardım kuruluşları ve Biden yönetimi, İsrail'e Gazze'ye yardım malzemelerinin ulaştırılmasını kolaylaştırması ve konvoylarına Gazze Şeridi içinde güvenli geçiş izni vermesi çağrısında bulundu.

Ryder, Pentagon'un Gazze'de iskele inşaat alanında küçük hasara neden olan bir tür havan topu saldırısını takip ettiğini söyledi. Ancak ABD güçlerinin henüz o bölgeye bir şey taşımaya başlamadığını ve sahada ABD askeri bulunmadığını da belirtti.

ABD'li yetkililer iskele çalışmasının, savaştan zarar görmüş Gazze Şeridi'nde ‘ordu güçlerinin karada konuşlanmasını’ içermediğini söyledi. Ancak ABD askerleri, İsrail güçleri tarafından denetlenecek olan iskelenin inşası sırasında Gazze Şeridi civarında bulunacak.

Pentagon'un daha önce yaptığı açıklamaya göre Gazze Şeridi'ne ulaşan yardımın dağıtımı muhtemelen sivil toplum örgütleri tarafından gerçekleştirilecek.

İsrail'in onayı

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee dün yaptığı açıklamada, ordunun, Gazze Şeridi'ne insani yardım girişini genişletmeye yönelik yeni ABD girişimini onayladığını ve buna katılacağını söyledi.

Adraee, X platformu aracılığıyla yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun girişime güvenlik ve lojistik destek sağlanacağını belirtti.

Adraee, ordunun bu girişime katılmasının, Gazze Şeridi'ndeki sivil halka insani yardım ulaştırılması için uluslararası kuruluşlarla ortaklaşa yürütülen çalışmaları onayladığına dikkat çekti.


Ürdün Kralı Refah'ın işgali tehlikesi konusunda uyarıda bulundu

Ürdün Kralı II. Abdullah (Reuters)
Ürdün Kralı II. Abdullah (Reuters)
TT

Ürdün Kralı Refah'ın işgali tehlikesi konusunda uyarıda bulundu

Ürdün Kralı II. Abdullah (Reuters)
Ürdün Kralı II. Abdullah (Reuters)

Ürdün Kralı II. Abdullah, Filistin'in Refah kentini işgal edilme tehlikesi konusunda uyarıda bulundu ve Gazze Şeridi'nde acil ve kalıcı bir ateşkes sağlanmasının gerekliliğini vurguladı.

Ürdün Kraliyet Mahkemesi'nden yapılan açıklamada, Kral Abdullah'ın, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile yaptığı telefon görüşmesi sırasında, bölgedeki çatışma çemberinin genişlemesini önlemek ve gerilimi azaltmak için çaba gösterilmesi gerektiği konusunda güvence verdiği belirtildi.

Ürdün Kralı ayrıca " Filistin halkının tüm meşru haklarını almasını garanti altına alan, iki devletli çözüme dayalı adil ve kapsamlı bir barışa ulaşmak için siyasi çözüm bulmanın" önemini vurguladı.


Suriye Dışişleri Bakanı Washington'u Gazze'deki ateşkes çabalarını engellemekle suçladı

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal El Mikdad (AP)
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal El Mikdad (AP)
TT

Suriye Dışişleri Bakanı Washington'u Gazze'deki ateşkes çabalarını engellemekle suçladı

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal El Mikdad (AP)
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal El Mikdad (AP)

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal El Mikdad, ABD'yi, Güvenlik Konseyi'ni kasten felç etmekle ve Gazze Şeridi'nde ateşkesi engellemek için veto yetkisini kullanarak üyelerinin çoğunluğunun iradesine karşı gelmekle suçladı.

El Mikdad, Güvenlik Konseyi'nin Orta Doğu'daki duruma ilişkin bakanlar toplantısında Suriye temsilcisi Kusay El Dahhak tarafından sunulan konuşmada şunları söyledi: Şam, "Washington'un, Filistin'in Birleşmiş Milletler'e tam üye olmasını engellemek için veto kullanmasını kınıyor ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının engellenmesinin, İsrail işgalinden kaynaklanan istikrarsızlık durumunun uzatılmasına katkıda bulunduğunu doğruluyor. Suriye, Güvenlik Konseyi'ne, "İsrail'in Arap toprakları üzerindeki işgaline son verilmesini sağlamak ve uluslararası hukuk tarafından garanti altına alınan her türlü araçla topraklarını ve halkını savunma hakkını vurgulamak için" ilgili kararlarını uygulamaya koyması yönünde çağrıda bulunuyor.”  


Arap Birliği, İsrail'e silah satışının durdurulmasını istedi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Arap Birliği, İsrail'e silah satışının durdurulmasını istedi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Arap Birliği, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerine İsrail'e silah ve mühimmat ihracatını durdurma çağrısı yaptı.

Arap Birliği, İsrail ordusunun 200'den fazla gündür saldırılarını sürdürdüğü Gazze Şeridi'ndeki gelişmeleri görüşmek üzere daimi temsilciler düzeyinde olağanüstü toplandı.

Mısır resmi haber ajansı MENA'nın haberine göre birlik, "İsrail'in Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Mescid-i Aksa'da Filistin halkına yönelik saldırganlığını ve soykırım suçunu devam ettirmesini” şiddetle kınadı.

İsrail ordusunun Refah kentine saldırı niyetinin Filistin halkına yönelik yeni bir katliam anlamına geleceği uyarısında bulunan birlik, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin, İsrail'in ateşkese uymasını ve insani yardım girişini güvence altına alan BM Antlaşması'nın 7. bölümündeki maddeler uyarınca bir kez daha karar almasını istedi.

Birlik, ABD'nin Filistin'in Birleşmiş Milletler'e (BM) tam üyelik başvurusunu veto etmesini de kınadı.

Arap Birliği, vetonun, ABD’nin bölgede barış, güvenlik ve istikrarın gerekliliklerini ve esaslarını yerine getirmekte başarısız olduğunu gösterdiğini ve iki devletli çözümü destekleyen beyanıyla çeliştiğini bildirdi.

Konsey, “ABD ve Avrupa Birliği ülkelerine İsrail’e silah ve mühimmat ihracatını durdurmaları ve İsrail'in Filistin halkına karşı soykırım suçunda kullandığı insansız hava araçlarının üretimini finanse etmeyi bırakmaları" çağrısında bulundu.

“Bölgede ve dünyada barış şansını kurtarmak, güvenlik ve istikrarı sağlamak için Filistin Devleti'ni tanımayan tüm ülkelere bir an önce tanımaları" çağrısında bulunan Arap Birliği, Gazze Şeridi’ndeki Şifa ve Nasır Hastaneleri’nde ortaya çıkarılan toplu mezarlarla ilgili uluslararası adalet kurumlarından bağımsız soruşturma yürütmesini talep etti.

Filistin 22 Nisan'da Arap Birliği'ni Gazze Şeridi'nde Filistin halkına yönelik "soykırım suçlarını" görüşmek üzere acilen toplanmaya çağırmıştı.


Güney Afrika Ulusal Meclisi Milletvekili Mandela: Filistinlilerin kararlılığından ilham alıyoruz

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Güney Afrika Ulusal Meclisi Milletvekili Mandela: Filistinlilerin kararlılığından ilham alıyoruz

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Nelson Mandela'nın torunu Nkosi Zwelivelile Mandela, Filistinlilerin kararlılığından ilham alarak Filistin davasını uluslararası topluma taşıma konusunda mücadele ettiklerini söyledi.

Filistin konusunda görüşmeler yapmak üzere İstanbul'a gelen Güney Afrika Ulusal Meclisi Milletvekili Mandela, AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

Mandela, "Biz Güney Afrikalılar için Filistin meselesi her zaman kalbimize yakın ve değerli olmuştur. Ulusumuzun demokrasisinin kurucu babası, benim de büyükbabam olan Başkan Nelson Rolihlahla Mandela, 1995 ve 1997 yıllarında Gazze'yi ziyareti sırasında, Filistin halkının özgürlüğü olmadan bizim özgürlüğümüzün eksik kalacağını söylemiş ve Filistinlilere bu yönde bir taahhütte bulunmuştu. Bu nedenle biz Güney Afrikalılar, vefatından bu yana bayrağı onun bıraktığı yerden devraldık, temsil ettiği ve savunduğu davaları savunmaya devam ediyoruz. Filistin mücadelesini zamanımızın en büyük ahlaki meselesi olarak gördüğünden bu, onun kalbine yakın ve değerli meselelerden biriydi." ifadelerini kullandı.

- "Çok iyi biliyoruz ki bu dava uzun yıllar sürebilir"

Hem Arap coğrafyasında hem de dünyada Filistin davasını destekleyen sivil toplum kuruluşlarının (STK) şemsiye örgütlerinden Küresel Filistin'e Dönüş Kampanyası'nın da elçisi olan Mandela, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesindeki (UCM) davalara atıfla "76 yıldır soykırım, etnik temizlik, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işleyen siyonist gaspçı varlığı ilk kez sorumlu tutmayı başardık." dedi.

Mandela, 76 yıldır cezasız kalan İsrail'in ilk kez Güney Afrika tarafından UAD ve UCM'ye götürüldüğünü ve uluslararası mahkemelerde açılan davanın amacına ulaştığını kaydederek "Ancak çok iyi biliyoruz ki bu dava uzun yıllar sürebilir ve İsrail ya da gaspçı varlık cezasız kalmadan hareket etmeye devam edebilir. İnsani yardım çalışanlarına nasıl saldırdıklarını ve bazılarını vahşice öldürdüklerini gördük. Bu nedenle bizim için Filistin mücadelesini ilerletmeyi sağlayacak daha birçok eylemin devam etmesi gerekiyor. Dolayısıyla hükümet düzeyinde neler yapabileceğimize dair daha geniş yollara bakıyoruz, UAD ve UCM'nin tek yol olmadığına inanıyoruz." diye konuştu.

Küresel kurumlardaki reform ihtiyacının altını çizen Mandela, şunları söyledi:

Güvenlik Konseyi'nde, Birleşmiş Milletlerde (BM) nasıl reform yapabileceğimize bakmamız gerekiyor. BM bünyesinde bir önerge verildiğinde, bunun suçluların soykırım, etnik temizlik, savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlemeye devam etmesini sağlayan tek bir üye devlet tarafından sürekli olarak veto edildiğini gördük. Artık bunun herhangi bir karşı eylem olmaksızın devam etmesine izin veremeyiz. Küresel güneydeki pek çok kişi gibi biz de çok kutupluluğa odaklanacak bir yapı ya da oluşuma bakmamız gerektiğine ve çözümün bu olacağına inanıyoruz.

- "Uluslararası Özgürlük Filosu"

Mandela, Gazze'ye insani yardım götürmesi planlanan "Uluslararası Özgürlük Filosu" girişiminin önemine dikkati çekerek Güney Afrikalıların kurtuluş mücadelesinin sadece silahlı mücadeleden ibaret olmadığını, dünya çapında sivil toplumu harekete geçirerek sağlanan boykot ve yaptırım gibi bileşenlerin kullanıldığını hatırlattı.

"Özgürlük Filosu"nun, aslında UAD'nin insani yardımın Gazze'ye serbestçe girmesine ve Filistinlilere ulaşmasına izin verilmesi gerektiğini belirten kararının uygulanması yönünde bir hareket olduğunu aktaran Mandela, kendisinin de bu özgürlük filosunun hedefine ulaşması, Gazze üzerindeki kuşatmayı ve ablukayı kırmasını sağlamak için çalıştığını dile getirdi.

- "Batı medyasının bu yalanları sürdürmek için siyonist varlıkla işbirliği yaptığını biliyoruz"

Mandela, siyonizmin kolektif bir mücadele ile mağlup edilebileceğine, Güney Afrika'nın da apartheid rejimden bütün küresel güneyi harekete geçiren kolektif bir mücadeleyle kurtulduğuna dikkati çekti.

Bu çerçevede tüm Filistinli grupları birlikte hareket etmeye çağıran Mandela, Arap Birliği gibi uluslararası kuruluşların Filistin davasına tam destek vermesi ve aynı zamanda diasporada yaşayan 6 milyon Filistinlinin kendi kurtuluş mücadeleleri için en ön safta yer alması gerektiğini dile getirdi.

Mandela, 6 milyon Filistinlinin uluslararası toplumun sesi olarak Gazze'den aldıkları haberleri aktarmaları sayesinde dünyanın dört bir yanında düzenlenen eylemlerle gidişatın Filistinliler lehine dönmeye başladığını vurguladı.

İsrail propagandasının kırılmaya başladığını söyleyen Mandela, sözlerini şöyle tamamladı:

Elektronik İntifada sayesinde Gazze'den ve Batı Şeria'daki işgal altındaki topraklardan gelen haberleri gerçek zamanlı olarak tüm dünya kamuoyuna ulaştırabiliyoruz. İşte bu nedenle diasporadaki her Filistinliyi bu haberleri alacak ve kendi topluluklarında, şehir ve kasabalarında, bulundukları ülkelerde paylaşacak ön cephe askerleri olarak harekete geçirmek bizim için önemlidir. Böylece tüm küresel medyayı gerçekte neler olup bittiğiyle donatabiliriz. Batı medyasının bu yalanları sürdürmek için siyonist varlıkla işbirliği yaptığını biliyoruz. Bazı Batılı güçler, liderler, bu yalanları sürdürmek için kamuya açık platformlara çıktılar. Biz umudumuzu kaybetmedik. Filistinlilerin kararlılığından ilham alıyoruz ve onların hikayelerini ve içinde bulundukları kötü durumu uluslararası topluma taşıma konusunda Filistinlileri kesinlikle hayal kırıklığına uğratmayacağız.


Edward Said'in kızı Najla Said, Columbia Üniversitesi'ndeki protestoları değerlendirdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Edward Said'in kızı Najla Said, Columbia Üniversitesi'ndeki protestoları değerlendirdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Filistinli ve Amerikalı akademisyen ve siyasal aktivist Edward Said'in kızı Najla Said, Columbia Üniversitesi'nin, Filistin destekçisi öğrencilerin protestolarına verdiği tepkiden dolayı "hayal kırıklığına" uğradığını söyledi.

Najla Said, Columbia Üniversitesi'nde Filistin destekçisi öğrencilerin, okulun Filistin işgalini ve Gazze'deki soykırımı destekleyen şirketlere süren finansal yatırımlarını protesto etmesine ilişkin AA muhabirine konuştu.

Babasının hayatta olsaydı Columbia öğrencileriyle "son derece gurur" duyacağını söyleyen Said, "(Babam) Muhtemelen Columbia Üniversitesi Rektörü Minouche Shafik'le konuşup durumun bu hale gelmemesi için çabalardı. Bu da çok üzücü çünkü keşke burada olsaydı diyorum." şeklinde konuştu.

Said, "Birçok insan gibi ben de Columbia yönetimi konusunda derin bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Bu işin nereye varacağından emin değilim. Konunun şu ana kadar ele alınma şekli beni çok şaşırttı. Bu denli agresif ele alınmaya devam ederse şaşırmam." ifadelerini kullandı.

Protestoya ilişkin görüntülerin kendisini çok duygulandırdığını ve gösterilere katılmaya karar verdiğini belirten Said, "Olağanüstüydü. Çoğu elinde babamın kitabını tutuyordu. Filistin'le ilgili kısmın sayfaları katlanmıştı. (Öğrenciler) İnanılmaz güçlüler ve çok gençler." dedi.

Protestoların en başından itibaren "sakin ve barışçıl" olduğuna dikkati çeken Said, ABD Kongresinden iki senatörün Ulusal Muhafız birliklerinin kullanılması çağrısının "absürt" olduğunu ifade etti.

Protestolara katılan öğrencilere normal bir ABD vatandaşına davranılması gerektiği gibi davranılmadığını belirten Said, "Emin olmamakla birlikte durumun sakinleşeceğini umuyorum ancak medya ve bazı kuruluşların bu durumu körüklemesinden endişeliyim." dedi.

- Yahudi karşıtlığı suçlamaları

Said, protestocuların "Yahudi karşıtlığıyla" suçlanmasına ilişkin, bunun öğrencilerin gözünü korkutmaya yönelik bir girişim olduğunu söyledi.

Protestocuların arasında çok sayıda Yahudi öğrencinin bulunduğunu belirten Said, "(Öğrenciler) Dikkatleri Gazze'ye çekmeye çalışıyor, kendilerine ya da başka bir şeye değil. Bunu insan hakları ve Filistin halkı için yapıyorlar." ifadelerini kullandı.

Said, "Yahudi karşıtlığı kavramı, arkasında herhangi bir dayanak olmadan kullanıldığında anlamını yitiriyor ve gerçekten var olan Yahudi karşıtlığından muzdarip insanlara zarar veriyor." diye konuştu.

- "Babam öğrencilerle gurur duyardı"

Babasının vefat etmeden önce internetin Filistin konusunda büyük fark yaratacağını ve insanların farklı kaynaklara ulaşma imkanının olacağını öngördüğünü ifade eden Said, "(Babam) Çok mutlu olurdu ve bu öğrencilerle gurur duyardı." dedi.

Said, "(Öğrencilerin) eğitim aldığını ve bu eğitimi kullandıklarını belirtmek istiyorum. Babamın ve diğer insanların çalışmaları, tarih, edebiyat, sanat ve tüm bu alanları okuma biçimlerimizi böyle değiştirdi." açıklamasında bulundu.

- "ABD'nin Gazze politikası hayal kırıklığı"

ABD Başkanı Joe Biden'ın Gazze politikasına ilişkin de görüşlerini ifade eden Said, ABD'nin "ne olursa olsun" İsrail'i desteklediğinin farkında olduğunu ancak yine de "çok hayal kırıklığına" uğradığını belirtti.

Lübnan'da olduğu sırada İsrail tarafından bombalandığı zamanı anlatan Said, "Parasını ödediğim bombalar tarafından hedef alındığım hissini yaşamıştım, bu çok berbat ve korkunçtu." dedi.

Said, "İnsanlar, çoğu zaman Biden'ın çok empati yapan birisi olduğunu söylüyor. Empatisinin sadece Filistinli olmayanlar için geçerli olmasının ne kadar incitici olduğunu anlatamam." ifadelerini kullandı.

Yaptıkları yüzünden Biden yönetimini affetmeyeceğinin altını çizen Said, "Bu berbat, açık açık yapılıyor ve çok incitici. Tam bir hayal kırıklığı." diye konuştu.

- ABD'deki üniversitelerde Filistin protestoları

Columbia Üniversitesinde Filistin destekçisi öğrenciler, okulun, Filistin işgalini ve Gazze'deki soykırımı destekleyen şirketlere devam eden finansal yatırımlarını protesto amacıyla kampüsün bahçesinde oturma eylemi başlatmıştı.

Polis, 108 öğrenciyi gözaltına almış, okul yönetimi de eyleme karışan 80 civarında öğrenciye okuldan uzaklaştırma cezası vermişti.

Columbia Üniversitesindeki Filistin yanlısı gösteriler, New York Üniversitesi (NYU), Yale, Massachusetts Teknoloji Ensititüsü (MIT), Tufts Üniversitesi, The New School ve Kuzey Carolina Üniversitesi gibi ABD'nin diğer önde gelen yükseköğrenim kurumlarına da yayılmıştı.


Rapor: Mısır, İsrail'in Refah'taki hamlelerini durdurmak için Gazze müzakerelerini ilerletmeye çalışıyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta yerinden edilmiş Filistin kamplarının uydu görüntüsü (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta yerinden edilmiş Filistin kamplarının uydu görüntüsü (AFP)
TT

Rapor: Mısır, İsrail'in Refah'taki hamlelerini durdurmak için Gazze müzakerelerini ilerletmeye çalışıyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta yerinden edilmiş Filistin kamplarının uydu görüntüsü (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta yerinden edilmiş Filistin kamplarının uydu görüntüsü (AFP)

Arap Dünyası Haber Ajansı (AWP), İsrail Yayın Kurumu'nun bugün (Perşembe) ismini açıklamadığı kaynaklara dayandırdığı haberinde, Mısır'ın, İsrail'in Refah'taki hamlelerini durdurmak için İsrail ile Hamas arasında esir takası anlaşması müzakerelerini ilerletmeye çalıştığını bildirdi.

Ajans ayrıca İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin en güney bölgesine yakın bir zamanda gireceğinin konuşulmasıyla birlikte, İsrail'in ‘Hamas'la müzakerelerin temelini oluşturacak yeni ana hatlar’ olarak tanımladığı taslakları hazırlamaya başladığını belirtti.

AWP, müzakereler hakkında bilgi sahibi olduğunu söylediği iki kaynağa dayandırdığı haberinde, Güvenlik Kabinesi üyelerinin bugün yapılması beklenen oturumda, müzakere ekibinden, görüşmelerin bir özetini alacağını bildirdi.

Mısır dün (Çarşamba) Gazze'de acil ve sürdürülebilir bir ateşkes sağlanması, esir değişimi ve insani yardımların ulaştırılması gerekliliği konusundaki kararlılığını vurguladı.

Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli, ‘Filistin'in Refah kentindeki askeri gerilimin ciddiyeti ve bölgeyi istikrarsızlığa itebilecek yansımaları’ konusunda uyarıda bulundu.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Mısır, Katar ve ABD, Gazze Şeridi'nde ateşkes ve esir takası anlaşması sağlanması amacıyla arabuluculuk yapıyor. Ancak ocak ayından beri süren arabuluculuk çabaları şu ana kadar başarısızlıkla sonuçlandı.

Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri geçtiğimiz hafta CNN'e verdiği röportajda, “Görüşmeler devam ediyor, hiç kesintiye uğramadı. Sürekli fikirler ortaya atılıyor ve hedefe ulaşılana kadar da bunu yapmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.


El Kassam: İki İsrail kuvvetini Gazze Şeridi'nin merkezindeki bir mayın bölgesine çektik

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (EPA)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (EPA)
TT

El Kassam: İki İsrail kuvvetini Gazze Şeridi'nin merkezindeki bir mayın bölgesine çektik

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (EPA)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (EPA)

Arap Dünyası Haber Ajansı'nın haberine göre Hamas hareketinin askeri kanadı olan İzzeddin El Kassam Tugayları dün (Çarşamba) iki İsrail kuvvetini mayın yerleştirdikleri iki bölgeye çektiğini duyurdu.

Kısa açıklamada, üyelerinin İsrail güçleri tarafından Gazze Şeridi'nin merkezindeki El-Muğraka bölgesinde iki ayrı pusuda, F-16 uçağından fırlatılan ancak patlamayan patlayıcı madde ve füzeler kullandığı belirtildi.

Açıklamada, iki kuvvetteki insan kayıpları hakkında bilgi verilmedi.


Stephanie Khoury, BM misyonu başkanlığı görevlerini üstlenmek üzere Libya'nın başkentine geldi

BM Siyasi İşler Misyonu Başkan Yardımcısı Stephanie Khoury (Misyon)
BM Siyasi İşler Misyonu Başkan Yardımcısı Stephanie Khoury (Misyon)
TT

Stephanie Khoury, BM misyonu başkanlığı görevlerini üstlenmek üzere Libya'nın başkentine geldi

BM Siyasi İşler Misyonu Başkan Yardımcısı Stephanie Khoury (Misyon)
BM Siyasi İşler Misyonu Başkan Yardımcısı Stephanie Khoury (Misyon)

Arap Dünyası Haber Ajansı'nın (AWP) Libya medyasından aktardığına göre Birleşmiş Milletler Siyasi İşler Misyonu Başkan Yardımcısı Stephanie Khoury, BM elçisi Abdullah Bathiliy’nin istifasının ardından başkent Trablus'a gelerek dün (Çarşamba) çalışmaya başladı.

Khoury, BM misyonunun görevlerini üstlenmenin yanı sıra, siyasi işler dosyasının sorumluluğunu da sürdürmeye devam edecek. Bu arada Libya Al-Marsad gazetesi, Khoury'nin dün misyon uçağıyla "lojistik nedenlerden dolayı" gelememesi nedeniyle ticari bir uçakla Libya’ya geldiğini bildirdi. Bathiliy, BM Güvenlik Konseyi'ne ülkedeki durumla ilgili gelişmeler hakkında sunduğu ve Libyalı liderlerin iyi niyet göstermediğini belirttiği brifing sonrası, geçen hafta görevinden istifa ettiğini açıklamıştı.


Husiler: Aden Körfezi ve Hint Okyanusu'nda 3 askeri operasyon gerçekleştirdik

Gemileri Husi saldırılarından korumak için Kızıldeniz'de bulunan bir Amerikan destroyeri (ABD Ordusu)
Gemileri Husi saldırılarından korumak için Kızıldeniz'de bulunan bir Amerikan destroyeri (ABD Ordusu)
TT

Husiler: Aden Körfezi ve Hint Okyanusu'nda 3 askeri operasyon gerçekleştirdik

Gemileri Husi saldırılarından korumak için Kızıldeniz'de bulunan bir Amerikan destroyeri (ABD Ordusu)
Gemileri Husi saldırılarından korumak için Kızıldeniz'de bulunan bir Amerikan destroyeri (ABD Ordusu)

İran'ın desteklediği Husiler, dün akşam (Çarşamba) Aden Körfezi ve Hint Okyanusu'nda, bir Amerikan gemisi ve destroyeri ile bir İsrail gemisini hedef alan 3 askeri operasyon gerçekleştirdiğini duyurdu.

Husi askeri sözcüsü Tuğgeneral Yahya Saree, Yemen silahlı kuvvetlerine bağlı Husilerin, Aden Körfezi'nde Amerikan gemisi Maersk Yorktown'a uygun sayıda deniz füzesi ile askeri operasyon düzenlediğini ve isabet kaydettiğini duyurdu.

Saree, Hava Kuvvetlerinin iki askeri operasyon düzenlediğini, bunlardan birinin Aden Körfezi'nde çok sayıda drone ile Amerikan destroyerini hedef aldığını, diğer operasyonun ise Hint Okyanusu'nda çok sayıda drone ile İsrail gemisi "MSC Veracruz"u hedef aldığını belirtti. Saree, her iki operasyonun da hedeflerine başarıyla ulaştığını ifade etti.