Suriye'den kaçan SDG'nin eski sözcüsü Talal Sülo: 'Mazlum Abdi SİHA'lara karşı ABD karargâhlarında yaşıyor'

"2016'da, La Farge tesisinde ABD, Fransız ve İngiliz yetkililerle toplantı yaptık. Toplantıda McGurk ve Mazlum Abdi de vardı. Yabancı güçler, TSK'nın Afrin harekâtında SDG'ye ya da YPG'ye askeri bir destek vermeyeceklerini söylediler"

Talal Sülo'nun SDG adına yaptığı sayısız açıklamalardan birinde çekilen fotoğraf / Fotoğraf: Reuters
Talal Sülo'nun SDG adına yaptığı sayısız açıklamalardan birinde çekilen fotoğraf / Fotoğraf: Reuters
TT

Suriye'den kaçan SDG'nin eski sözcüsü Talal Sülo: 'Mazlum Abdi SİHA'lara karşı ABD karargâhlarında yaşıyor'

Talal Sülo'nun SDG adına yaptığı sayısız açıklamalardan birinde çekilen fotoğraf / Fotoğraf: Reuters
Talal Sülo'nun SDG adına yaptığı sayısız açıklamalardan birinde çekilen fotoğraf / Fotoğraf: Reuters

2015 yılında DEAŞ'a karşı savaşan bazı Suriyeli gruplar "Suriye Demokratik Güçleri (SDG)" adı altında birleşerek ortak hareket etmeye karar verdiklerini açıkladı. Bu gruplar arasında, PKK'nın Suriye'deki askeri kolu YPG de vardı. Türkiye'nin terör örgütü olarak ilan ettiği YPG, SDG'nin bütün karar mekanizmalarına hakim oldu. Türkiye, Suriye meselesinde hemen her fırsatta SDG'nin PKK yönetiminde bir yapı olduğunu beyan ediyor ve isminin dünya kamuoyunu aldatmaya yönelik konulduğunu söylüyor. SDG'nin ilk sözcüsü, bir dönem rejim karşıtı muhaliflerin safında yer alan Çobanbeyli bir Türkmen'di. Independent Türkçe'ye özel açıklamalarda bulunan Talal Sülo, SDG ile ilgili açıklamaları dünyaya duyurdu. Kasım 2017'de ise SDG'den kaçarak, muhaliflerin kontrolü olan bölgeler üzerinden Türkiye'ye geçti. Sülo ile SDG-PKK ilişkisini, Suriye'deki SİHA operasyonlarını, Afrin harekâtı öncesi yaşananları, çocuk savaşçıları ve meşhur "ABD silahlarını" konuştuk.

Suriye Demokratik Güçleri neden kuruldu? Ankara'ya göre SDG ismi bir aldatmaca. Sizce de öyle mi?
SDG ismini ABD'liler Mazlum Abdi'ye ('SDG Başkomutanı' unvanını kullanıyor) önerdi. Ben o dönemler Afrin'de, Ceyş'ül Suvvar'ın (Türkçeye 'Devrimciler Ordusu olarak' çevrilen bu yapı Esad karşıtı silahlı muhalefetin bir parçası olduğu iddiasındaydı) içindeydim. 10 Ekim 2015'te Afrin'den Haseke'ye gittim. 15 Ekim 2015 günü, Haseke'de 41 kişinin katıldığı bir toplantı yapıldı. İsim o toplantıda önerildi. Herkesi kapsayan bir isim olsun isteniyordu. Çünkü toplantıda YPG'nin dışında Araplar, Türkmenler, Süryaniler de vardı. 

Peki saydığınız bütün bu yapıların SDG'nin yönetiminde söz hakkı var mı?
Bu yapıların temsilcileri elbette var ama emirler YPG'den geliyordu. YPG ise emirleri daha yüksekten alıyordu. Biz işin başında Mazlum Abdi'nin olduğunu sanıyorduk ama o da emirler alıyormuş. Kritik askeri kararlar Bahoz Erdal tarafından yürütülüyor. İşin bütün kontrolü Sabri Ok'ta (PKK'nın çatı yapılanması KCK'ını yöneticilerinden biri). Ülkenin kuzeyinde kurulan Suriye Demokratik Meclisi'nin yönetimi bile onda. Bölgenin ekonomisini de o yönetiyor, istihbaratını kontrol ediyor, siyasi kararlar ona sorulmadan alınmıyor. Siyasi işlerden sorumlu görünen Aldar Halil de Sabri Ok'a sormadan bir şey yapmıyor. 

Bahoz Erdal'ın öldüğüne yönelik iddialar gelmişti, onunla bir temasınız oldu mu?
Onun öldürüldüğünün iddia edildiği günün ertesinde Bahoz ile görüştüm. Telefon kullanmıyordu, Viber üzerinden haberleşiyordu. Suikast iddiasını yalanladı ve 'Düşündüklerinden daha büyüğüm' demişti ama suikast söylentileri ortaya çıktıktan sonra işlerini Nureddin Sofi'ye devretti. Bahoz'un şu anda Rakka'da olduğunu düşünüyorum. 
BeFunky-collage (7).jpg
Sülo'ya göre SDG'nin yönetimi, görünen lider Mazlum Abdi'den (sağda) önce PKK'nın tepe yöneticilerinden Sabri Ok (ortada) ve Bahoz Erdal'da

Kandil'den Suriye'ye gönderilen kadrolarla Suriyeli YPG'liler arasında sorunlar var mı?
Hayır, liderlerine karşı büyük bir inanç var. Herhangi bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Bazıları da çıkarları gereği destek veriyor. 

-"La Farge'de toplantı yapıldı, yabancılar 'Afrin'de destek göremeyeceksiniz' dedi"

Zeytindalı Harekâtı'ndan önce YPG ya da SDG içindeki durumlar nasıldı? 
29 Ocak 2016'da, La Farge Çimento'nun tesisinde ABD, Fransız ve İngiliz yetkililerle bir toplantı yaptık. Toplantıda Brett McGurk ve Mazlum Abdi de vardı. Yabancı güçler, TSK'nın olası bir Afrin harekâtında SDG'ye ya da YPG'ye askeri bir destek vermeyeceklerini açıkladı. Bu aslında Afrin'den vazgeçtiklerinin göstergesiydi. Mazlum'a herhangi bir harekâtta ne yapacaklarını sordum. Esad rejimiyle temas içinde olduğunu ancak rejimin sürekli taleplerini arttırdığını söyledi. Mazlum Abdi rejim bayraklarının Afrin'e asılmasını kabul etti ancak Şam'dan "Yönetimi bize devredeceksiniz" baskısı geldi. 

Kamışlı ve Haseke'deki gibi yani?
Evet. Oralarda devlet kurumlarının yönetimi rejimdedir. Rejim, Kamışlı ve Haseke'yi hala valileri aracılığıyla yönetir.

Zeytindalı Harekâtı sırasında Afrin merkezinde büyük şehir çatışmaları yaşanacağı öne sürülüyordu ancak YPG çekildi. Bunun nedeni sizce neydi?
TSK Afrin'e yaklaşırken oradaki YPG, rejimin açtığı bölgeler üzerinden şehrden çıktı. "Öz Savunma Birlikleri" adı altında bırakılan gruplar zaten çok da eğitimli kişilerden oluşmuyor. TSK'nın karşısında çok fazla tutunamayacaklarını biliyordu. Biz zaten Afrin'de çok büyük bir direniş olmayacağını öngörüyorduk. 

-"Rusya SDG'ye silah, mühimmat, para ve gıda yardımı yaptı"

SDG'nin Rusya ile temasları, işbirlikleri var mıydı?
Ruslar dolaylı olarak SDG'ye önemli yardımlarda verdi. SDG'nin kuruluş aşamasında Kamışlı'daki havalimanı üzerinde silah, mühimmat, para hatta gıda yardımında bulundu. Bu yardımlar, rejime yakın "Suvar Rakka" adındaki askeri grup aracılığıyla iletildi.

-"McGurk'a 'En azından Washington'da bir kahve ısmarlayın! dedim, 'Kesinlikle böyle bir şey olmayacak' yanıtı aldım"

ABD, YPG hayallerini SDG üzerinden mi uygulamaya koymak istedi? 
ABD hiçbir zaman manevi bir destek vermedi. SDG'yi sadece yerdeki partneri olarak gördü. Bir defasında McGurk'a, "Bizden biri Washington'a gelsin, en azından bir kahve ısmarlayın" dedim. Böyle bir şeyin kesinlikle olmayacağını söyledi. Suriye içindeki öz yönetim gibi uygulamaların ise Suriyelilerin kendi meseleleri olduğunu söyleyip durdular. ABD, SDG ya da YPG'nin Şam yönetimiyle sürekli temas halinde olduğunun farkındaydı.
McGurk Reuters.jpeg
Sülo, McGurk'ın SDG'lilerin Washington'a gelmesine mümkün olmadığını söylediğini aktardı / Fotoğraf: Reuters
YPG'liler yurtdışına, Şam'ın kendilerine verdiği evraklar sayesinde çıktı. DEAŞ varken bile o bölgenin petrolü DEAŞ üzerinden gönderildi. Herkes payını alırdı. ABD'liler bunun farkındaydı. YPG'nin yaralıları Şam'daki hastanelerde tedavi görürdü. 

ABD'nin DEAŞ'a karşı YPG'ye verdiği silahlar Türkiye'ya karşı ne ölçüde kullanıldı?
ABD'liler SDG'ye silahları bileşenlerine ayrı ayrı imza karşılığında veriyordu. Türkmenler adına silahları imza karşılığında ben alırdım. Süryaniler adına Gabriel Kino, Arap aşiretler adına Şeyh Bender alırdı. İmza atılırken bu silahların Suriye rejimine karşı kullanılmayacağı teminatı da istenirdi. ABD'liler gittikten sonra Kandil'den gelen Safkan adındaki bir PKK'lı silahları alırdı. Bizim dahi bilmediğimiz yerlerde depolanırdı. SDG reddetse de onlarla birlikte çalışan YPG'ye bağlı "Afrin'i Özgürleştirme Güçleri" adında bir grup var. Başında da Sariye adında bir kadın bulunuyor. ABD'nin verdiği silahlar gerek TSK'ya gerekse de SMO'ya karşı bular tarafından kullanılıyor. 

Türkiye'deki "hendek operasyonlarından" önce YPG Suriye'den Türkiye'ye silah sevkiyatı yaptı mı?
O konuda tam bir bilgi sahibi değilim. Çünkü PKK bizi bu tür konulara asla karıştırmazdı. Kendileri karar verir ve uygulardı. PKK yöneticilerinin olduğu toplantılara bizim girmemiz yasaktı.
 
SDG içinde çok sayıda çocuk savaşçı var. Bu, uluslararası raporlara da yansıdı. Tepki çekeceğini bile bile neden böyle bir şey yapılıyor?
Bu durum Mazlum Abdi'yi dahi aşan bir mesele. Mazlum Abdi, silah altına alınan bir çocuğun gitmesine izin dahi veremez. Çocukların silah altına alınması Kandil'in bir projesiydi. Çocuklardan devrimci yaratma ideali uğruna yapılırdı. Bazı zamanlarda savaşçılara SDG'nin iç tüzüğüyle ilgili dersler verirdim. Tüzüğe göre SDG'nin çocuk savaşçı kullanması yasak ama derslerde çocuklar oluyordu. Durumu Mazlum Abdi'ye iletip bundan vazgeçilmesini istediğimde "Hiç boşuna başını ağrıtma, görmezden gel" diye yanıt verdi. 

Türkiye Tel Rıfat ve Menbiç'e bir askeri harekât hazırlığında olduğunu açıkladı. Bu alanlar YPG açısından önemsenen bölgeler mi?
Tel Rıfat, TSK ve SMO'ya yapılan saldırıların üssü haline gelmiş durumda. Menbiç ise YPG'nin Fırat'ın batısına uzanan koridor hayalini devam ettirme bakımından önemli. Tel Rıfat'a destek ise rejim bölgeleri üzerinden gidiyor. 

-"YPG liderleri SİHA'lara karşı ABD karargâhlarında yaşıyor"

Son dönemde Suriye içinde YPG liderlerine yönelik Türkiye'nin SİHA operasyonların olduğuna şahit oluyoruz. Bu operasyonlara yönelik tedbirler alınıyor mu?
2017'de Karaçok bölgesinde SDG'ye karşı SİHA operasyonları yoğunlaşmıştı. O kadar dehşet vericiydi ki SDG mensuplarının hepsi çöle kaçmıştı ve orada yaşamaya başlamıştı. SİHA saldırılarına karşı askeri bir tedbir alamıyorlar. ABD, SDG'ye hava araçlarına karşı koyabilecek silah vermiyor. SDG bu silahları rejimden istiyor. SDG yöneticileri SİHA'lara hedef olmamak için sivil araçlarla geziyorlar. Edindiğim bilgilere göre Mazlum Abdi dahil üst düzey liderler ABD'lilere ait karargâhlarda yaşıyor. 

-"Güvende hissetmiyorum ama ülkeme karşı görevimi yaptım"

Siz, SDG'nin dünya kamuoyuna açılan yüzüydünüz, ne oldu da oradan ayrıldınız? Nasıl karar verdiniz?
SDG kurulurken bunun ulusal bir davanın yansıması olduğunu zannediyorduk. Ancak bunun doğru olmadığını, PKK'nın ayrılıkçı bir projesi olduğunu anladım. Bizi sadece dekor olarak kullanıyorlardı. Ayrılmadan önce defalarca Mazlum Abdi'ye istifamı verdim. Ama ben, "Ayrılırsan seni 48 saat içinde öldürürler" diyerek üzeri kapalı tehdit aldım.  Bu şekilde rahatısız olanlar da var ama can güvenliği endişesi taşıyorlar. Özellikle Arap aşiretleri bu durumdan çok rahatsız. Türkiye, aşiretler üzerine ayrı bir çalışma yürütmeli. 

Kendinizi güvende hissediyor musunuz?
Açıkçası hissetmiyorum. Ama hem ülkeme karşı görevimi yaptım hem de dış dünyanın dikkatini Suriye'de yaşananlara çekmek istedim. Bu konuda içim rahat.  



Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
TT

Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, iç ve dış politikadaki sorumlulukları veya pozisyonları hakkında yorum yaparken devrik lider Beşşar Esed'i çevreleyen tüm duvarları yıkıyor. Şera doğrudan konuşuyor; İsrail ile ilişkiler ve Suriye topraklarının işgali gibi daha önce çifte dille konuşulan, bazıları sloganlarla kamuoyuna duyurulan ancak gerçeklerin masanın altında olduğu ‘tabu konular’ hakkında açıkça konuşmaktan çekinmiyor. Şera, 6 aydan kısa bir süre önce iktidara gelmesinden bu yana ilk kez  bir Yahudi medya kuruluşuna konuştu. Şera, The Jewish Journal’a röportaj verdi.

Esed rejiminin mirası

28 Mayıs'ta yayınlanan röportaj, Jonathon Bass'ın şu sözleriyle başlıyor: “Pek çok Suriyeli, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'da bir devrimci değil; savaş yorgunu, kimliği yıpranmış bir ulusu yeniden inşa edebilecek, yenilenmiş bir lider görüyor. Tarihin her duvarından fısıldadığı, yaşayan en eski şehir olan Şam, iktidarla değil, yeniden inşa, uzlaşma ve uzun süredir parçalanmış bir ulusa liderlik etme yüküyle ilgili bir diyalog için uygun bir yer.”

Bass, Suriye Cumhurbaşkanı hakkındaki izlenimlerini şöyle aktarıyor: “Sessiz biri ama söylediği her kelimeyi düşünerek söylüyor. Sesinde zafer tonu yok, sadece kastettiği ve vurguladığı kelimeler var.”

Şera röportajın başında, “Bize enkazdan daha fazlası miras kaldı. Travma, güvensizlik ve yorgunluk miras aldık. Ama aynı zamanda umudu da miras aldık. Kırılgan bir umut” ifadelerini kullandı.

fgthyj
Sednaya Hapishanesi’ndeki tutukluların ailelerinden oluşan bir kalabalık, hayatta kalanları arama çalışmalarının sürdüğü binanın dışında bekliyor. (Suriye Sivil Savunma Müdürlüğü)

Suriye on yıllar boyunca sadakat ve sessizliği, bir arada yaşama ve nefreti, istikrar ve baskıyı birbirine karıştıran bir sistemle yönetildi. Esed hanedanı, Hafız ve ardından Beşşar, ülke üzerindeki kontrollerini sağlamlaştırmak için korku ve infazları kullanarak demir yumrukla yönetirken, ülkenin kurumları soldu ve muhalefet ölümcül bir ayaklanmaya dönüştü.

Gazeteci Jonathon Bass, Şera'nın aldığı miras konusunda açık görüşlü olduğunu düşünüyor. Zira Şera şöyle diyor: “Temiz bir sayfadan bahsetmek sahtekârlık olur. Geçmiş, her insanın gözünde, her sokakta, her ailede mevcuttur. Şimdi görevimiz bunu tekrarlamamak. Daha hafif versiyonu yok. Tamamen yeni bir şey yaratmalıyız.”

Suriyelilerin güveni

Eş-Şera'nın iktidara geldiğinden beri attığı ilk adımlar, röportajı yapan kişinin de belirttiği gibi, temkinli ama son derece sembolik oldu. Siyasi tutukluların serbest bırakılmasını emretti, sürgün edilen ya da susturulan muhalif gruplarla diyalog başlattı ve kötü şöhretli Suriye güvenlik aygıtında reform yapma sözü verdi. Ayrıca, kayıp ve ölülerin akıbetini ele almak üzere bir bakanlık kurulmasını önerdi.

Suriye'deki toplu mezarların ardındaki gerçeği ortaya çıkarmak için Şera, DNA veri tabanları oluşturmaktan geçmişteki zulümlerden sorumlu olanların iş birliğini sağlamaya kadar adli tıp teknikleri ve ekipmanları sağlamak için ABD ile bir ortaklığa ihtiyaç olduğunu söyledi.

Şera, “Eğer konuşan tek kişi bensem, Suriye hiçbir şey öğrenmemiştir. Tüm sesleri diyalog masasına davet ediyoruz. Devlet artık başkalarına dikte ettiğinden daha fazla dinlemelidir” dedi.

‘Ama insanlar bir kez daha güvenecek mi? Diktatörlüğün küllerinden doğan bir hükümetin vaatlerine inanacaklar mı?’ sorusuna Şera şöyle cevap verdi: “Ben güven istemiyorum, sabır ve inceleme istiyorum. Beni sorumlu tutun. Güven bu şekilde sağlanır.”

Suriyelilerin evlerini yeniden inşa etmeleri gerekiyor

Şera, Suriyelilerin şu anda en çok neye ihtiyacı olduğu sorusuna tereddüt etmeden cevap verdi: “Eylem yoluyla haysiyet. Amaç yoluyla barış.”

Savaşın boşalttığı şehirlerde ve çatışmanın etkilerinden halen mustarip olan köylerde kimse siyaset istemiyor, normale dönüş istiyor; evlerini yeniden inşa etme, çocuklarını büyütme ve barış içinde hayatlarını kazanmak istiyorlar.

dfgthy
Halep'te yıkılan evlerin yeniden inşası bazı bölge sakinlerinin kişisel inisiyatifiyle gerçekleştiriliyor. (Reuters)

Şera bunun gayet farkında. Tarım, sanayi, inşaat ve kamu hizmetlerinde istihdam yaratmaya odaklanan acil ekonomik programlar için bastırıyor. Şera, “Artık mesele ideoloji değil, mesele insanlara kalmak için bir neden, yaşamak için bir neden, inanmak için bir neden vermek. Bir işi olan her gencin radikalleşme riski daha az olacak. Okuldaki her çocuk gelecek için bir ses” dedi.

Şera, bölgesel yatırımcılarla ortaklıkların, geri dönenlere yönelik küçük işletme hibelerinin ve ‘gençler için mesleki eğitimin’ önemini vurguladı. Şera, “İstikrarlı bir Suriye nutuklarla ya da sloganlarla değil, eylemlerle inşa edilecek; pazarlarda, sınıflarda, çiftliklerde, atölyelerde... Tedarik zincirlerini yeniden inşa edeceğiz. Suriye bir ticaret merkezi olarak geri dönecek” şeklinde konuştu.

İsrail ile ilişkiler

Bu ekonomik vizyonun ardında daha derin bir vizyon var. Bir neslin kaybından sonra Suriyeliler çatışmadan yoruldu. Barışa, sadece savaşın yokluğuna değil, fırsatların varlığına da hasretler. Bass şöyle diyor: “Sohbetimizin en hassas bölümlerinden birinde Şera, Suriye'nin İsrail ile gelecekteki ilişkisine değindi. 1948'den bu yana bölgeyi rahatsız eden bu konu, her hava saldırısı, gizli operasyon ve vekalet savaşı suçlamasıyla daha da şiddetleniyor.”

ı89o
Golan'daki tampon bölge sınırında duran bir İsrail askeri (AFP)

Şera, “Açık konuşmak istiyorum. Sonsuz karşılıklı bombardıman dönemi sona ermeli. Hiçbir ülke korku ile doluyken gelişemez. Gerçek şu ki ortak düşmanlarımız var ve bölgesel güvenlikte kilit bir rol oynayabiliriz” ifadelerini kullandı.

dwert5y6
İsrail saldırılarına tepki olarak 25 Şubat'ta Suriyeli Dürziler tarafından açılan bir pankart: ‘Suveyda, Suriye'nin sırtındaki zehirli hançer olmayacak.’ (AP)

Şera, sadece bir ateşkes hattı olarak değil, karşılıklı itidal ve sivillerin, özellikle de güney Suriye ve Golan Tepeleri’ndeki Dürzilerin korunması için bir temel olarak 1974 Ayrılma Anlaşması’nın ruhuna geri dönme arzusunu dile getirdi. Şera, “Suriye'nin Dürzileri piyon değildir. Onlar vatandaştır, köklüdür, tarihsel olarak sadıktır ve yasalar çerçevesinde her türlü korumayı hak etmektedir. Onların güvenliği müzakere edilemez” dedi.

Derhal normalleşme önermekten kaçınan Şera, uluslararası hukuk ve egemenlik temelinde gelecekteki görüşmelere açık olduğunu belirtti.

Trump bir barış adamı

Belki de Trump'ın yaptığı en önemli diplomatik jest, doğrudan masaya oturma isteğiydi. Şera şunları söyledi: “Medya onun hakkında ne imaj çizerse çizsin, ben onu bir barış adamı olarak görüyorum. İkimiz de aynı düşman tarafından saldırıya uğradık. Trump nüfuzun, gücün ve sonuçların ne anlama geldiğini biliyor. Suriye'nin diyaloğu yeniden başlatabilecek dürüst bir arabulucuya ihtiyacı var. Eğer bölgede istikrara ve ABD ile müttefiklerinin güvenliğine katkıda bulunacak bir uzlaşma ihtimali varsa, ben bu diyaloğu kurmaya hazırım. Bu bölgeyi onarabilecek ve bizi adım adım bir araya getirebilecek tek kişi o.”

ferty6
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şera, 14 Mayıs'ta Riyad'da bir araya geldi. (AP)

Bass şu yorumu yaptı: “Bu sadece açık sözlülüğü açısından değil, aynı zamanda içerdiği anlamlar açısından da dikkate değer bir açıklamaydı. Yeni Suriye, barış ve tanınma arayışında alışılmadık adımlar atmaktan korkmuyor. Şera Suriye'nin sorunlarını (toplu mezarlarda bir milyondan fazla ölü, 12 milyon yerinden edilmiş insan, yaşam destek ünitesine bağlı bir ekonomi, halen yürürlükte olan yaptırımlar ve kuzeyde saklanan milisler) yumuşatarak anlatmıyor. ‘Bu bir peri masalı değil. Bu bir iyileşme ve iyileşme sancılıdır’ diyor.”