ABD’deki düşünce kuruluşları Biden’ın Ortadoğu ziyaretini nasıl gördü?

ABD’de tartışmaların öne çıkan konuları arasında, İran'ın nükleer programı ve yayılmacı politikalarının dizginlemesi ve Washington'ın bölgeye dönüşü bulunuyor

Biden'ın Ortadoğu turunu ana hedefleri arasında bölgenin ABD politikasında stratejik önemi yer aldı (AFP)
Biden'ın Ortadoğu turunu ana hedefleri arasında bölgenin ABD politikasında stratejik önemi yer aldı (AFP)
TT

ABD’deki düşünce kuruluşları Biden’ın Ortadoğu ziyaretini nasıl gördü?

Biden'ın Ortadoğu turunu ana hedefleri arasında bölgenin ABD politikasında stratejik önemi yer aldı (AFP)
Biden'ın Ortadoğu turunu ana hedefleri arasında bölgenin ABD politikasında stratejik önemi yer aldı (AFP)

Ahmed Abdulhakim
ABD Başkanı Joe Biden’ın İsrail, Filistin toprakları ve Suudi Arabistan'ı kapsayan ilk Ortadoğu turunun yankıları halen devam ediyor. Başta İran’ın nükleer programı ve bölgesel hırsları, enerji kaynakları ve terörle mücadele olmak üzere çeşitli dosyaları ele almasının yanı sıra ABD ile 9 Arap ülkesini (Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) üye ülkeleri ile Mısır, Ürdün ve Irak) bir araya getiren Cidde Güvenlik ve Kalkınma Zirvesi’nin sonuçları nedeniyle Biden’ın Ortadoğu turuyla ilgili ABD basınındaki ve ABD’deki düşünce kuruluşları arasındaki tartışmalar sürüyor.
İran’ın nükleer programı, Biden'ın Ortadoğu turunun İsrail ayağındaki görüşmelerin ana gündem maddelerinden biri oldu. Öyle ki İran'a, nükleer programına ve bölgedeki saldırgan tutumlarına karşı açık ve birleşik bir tutum sergilerken, güce başvurma tehdidinde bulunan Washington ile Tel Aviv arasında stratejik ortaklık için imzalanan ‘Kudüs Bildirgesi’ metninde de kendini gösteren sert tutumlar ve açıklamalara da yansıdı. Cidde Güvenlik ve Kalkınma Zirvesi sonunda yayınlanan nihai bildiride, Ortadoğu'da güvenliğin sağlanması için gerekli tüm adımların atılmasının önemi vurguladı. Zirveye katılan ülkelerin bir kez daha bölgedeki krizlere yönelik barışçıl çözümleri desteklediklerini ifade ettikleri nihai bildiride, ülkelerin bireysel olarak verdikleri sözler doğrultusunda karbon emisyonlarını azaltmayı ve sıfır karbon emisyonunu hedefleyen teknolojilere ve projelere yatırımlar yapılmasını teşvik etmenin yanında enerji piyasalarının güvenliği ve istikrarını sağlamanın önemini vurguladılar.

İran dosyası
İran dosyası, İran ile imzalanan nükleer anlaşmayı canlandırma müzakerelerinde haftalardır devam eden tökezleme ve belirsizliğin yanı sıra Tahran ile Washington arasında ‘dolaylı’ olarak yapılan son görüşmeler olan Doha görüşmelerinin, taraflar arasındaki uçurumu daraltma ve anlaşmazlıkları çözmedeki başarısızlığı çerçevesinde, özellikle ABD ve İsrail’in İran’a karşı yaptıkları sert açıklamaları ve İran'ın buna aynı tonda karşılık vermesi sonrası Biden'ın Ortadoğu'ya yaptığı ilk ziyaret turunu takip eden ABD’li düşünce kuruluşlarının dikkatini çekti.
Washington ile Tahran arasındaki gerilimin yalnızca İran'ın büyük güçlerle müzakereleri açısından değil, Paris'in de birkaç gün önce teyit ettiği gibi İran nükleer anlaşmayı canlandırmak için fırsat penceresinin kapanmasına sadece birkaç hafta kalması İran'ın nükleer programındaki ilerlemesiyle ilgili endişe uyandırıyor.
ABD'nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley’in geçtiğimiz hafta, Tahran'ın uranyum zenginleştirme konusunda endişe verici bir ilerleme kaydettiğini söylediği ve son müzakere turu sırasında nükleer anlaşma ile ilgili olmayan ek taleplerde bulunduğunu iddia ettiği açıklamaları, durumu daha da hassaslaştırdı.
Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü Askeri ve Güvenlik Çalışmaları Programı Direktörü Michael Eisenstadt, kaleme aldığı bir analizde, Başkan Biden’ın Ortadoğu ziyaretinin ana gündem maddeleri arasında yer alan İran dosyasının, özellikle Washington ve müttefiklerinin İran'ın istikrarı bozan bölgesel eylemleriyle ilgili ortak endişelerini yansıttığını yazdı. Eisenstadt makalesinde, Washington'ın hedeflerinin, bölgedeki müttefikleri ve ortakları arasındaki ‘tartışmasız güvenlik sağlayıcı ve ana koordinatör’ rolüne geri dönme arzusuna dayandığını öne sürdü.
000_32EK6WY.jpg
ABD Başkanı Joe Biden, Cidde Güvenlik ve Kalkınma Zirvesi'nde konuşurken (AFP)
Eisenstadt, İran dosyasının, ABD'nin Ortadoğu'ya yönelik yeni politikasının bir parçası olmakla kalmayıp bölgede önemli ve baskın bir aktör olarak rolünü yeniden kazanmasını sağlayacak ana itici güç olduğunu belirtti. Tahran'ın çelişkili mesajlar gönderdiğine dikkati çeken Eisenstadt’a göre İran, son altı ay içinde vekillerinin, Irak ve Suriye'deki ABD konumlarını hedef alan eylemlerini değişen oranlarda da olsa kademeli olarak azaltırken bir yandan da nükleer programını geliştirmeye, Suriye'deki askeri varlığını güçlendirmeye ve Irak’taki vekillerinin ülkede huzursuzluğu körükleyen çabaları sürerken Lübnan’da Hizbullah'ın hassas füze projesini desteklemeye devam ediyor.
Eisenstadt, analizini şöyle sürdürdü:
“Görünen o ki, İran ve vekillerinin faaliyetleri, çeşitli ve çoğu zaman belirsiz olan faktörler nedeniyle iniş ve çıkışlar yaşıyor. Şu an bu faaliyetlerde tanık olunan gerileme, nükleer anlaşmayı canlandırma müzakerelerinin uzadığı dönemde Washington ile yaşanan sürtüşmeyi azaltmak, nükleer programı ilerletmek ve İran'a karşı sert tepkilerin arttığı Irak'ta eski imajını geri kazandırmak gibi çeşitli nedenlerle ilişkilendiriliyor. İran, ABD'nin uyarılarını geçici olarak dikkate alarak nükleer programını, Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) yurtdışı kolu Kudüs Gücü’nü ve endüstriyel altyapısını hedef alan gizli operasyonlarının artması karşısında İsrail'e yönelik misilleme çabalarını yoğunlaştırsa da aşırı güç kullanmaktan kaçındı.”

“Tehdit etmek savaştan kaçınmaktır”
ABD'nin eski Ortadoğu Özel Temsilcisi ve Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü danışmanı Dennis Ross, ABD merkezli Foreign Affairs dergisinde yayınlanan makalesinde, ‘Tahran'ın korkularını körüklemenin savaştan kaçınmanın tek yolu olabileceğini’ yazdı.
Ross, makalesinde, “Biden yönetimi, Tahran'ın nükleer silah için gerekli oranda zenginleştirilmiş uranyuma ulaşmasını engellemeyi ve uranyum zenginleştirme süresini neredeyse sıfıra indirmeyi amaçlayan çekici olmayan seçenekler listesinden seçim yapmaktan kaçınmayı ve İran’ın nükleer programında ilerlemesini durdurmayı gerçekten istiyor” değerlendirmesinde bulundu.
Buna karşın İran için en güçlü güdünün yaptırımları hafifletmek ve dondurulan hesaplarındaki milyarlarca dolara erişim sağlamak olduğunu söyleyen Ross, “İranlılar, Biden yönetiminin 2015 tarihli nükleer anlaşmayı canlandırmakla ne kadar ilgilendiğinin farkındalar.  Ancak Washington'daki Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında Tahran'ın nükleer silah elde etmesini sağlayacak eşiği geçmesini önlemenin en iyi yolu konusunda bir anlaşmazlık yaşanıyor” dedi.
Ross’a göre İran'ın bölgedeki yıkıcı politikalarına ve nükleer programını geliştirmesine karşı Washington’ın ve onun Ortadoğu’daki müttefiklerinin, siyasi, diplomatik, ekonomik, istihbarat, siber ve askeri araçlara dayanan uyumlu bir caydırıcılık stratejisi hazırlamaları gerekiyor. Washington’ın tutumunun sadece özelde değil, kamuoyunda da netleştirmesi gerekeceğini vurgulayan Ross, “Washington ayrıca İran'ı bilgilendirmeli ve uluslararası toplumun, onun nükleer silah elde etme yolunda herhangi bir adımını tespit etmesi halinde tüm uygun araçlarla yanıt vereceğini beklemesini söylemesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
İran ile dünya güçleri arasında, 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmayı canlandırmak amacıyla Viyana'da 11 ay boyunca yapılan müzakereler geçtiğimiz Mart ayında İran'ın ABD’den DMO’yu  yabancı terör örgütleri listesinden çıkarması konusundaki ısrarı nedeniyle çıkmaza girdi.
Tahran ve Washington, mevcut çıkmazı aşmak ve görüş ayrılıklarını azaltmak amacıyla geçtiğimiz ay Katar'da dolaylı görüşmeler gerçekleştirdiyse de görüşmeler herhangi bir ilerleme sağlanamadan sona erdi. ABD merkezli New York Times (NYT) gazetesinin aktardığı Beyaz Saray'dan üst düzey bir yetkilinin açıklamasına göre ABD ile İran arasında Doha'da gerçekleşen dolaylı görüşmelerin ardından nükleer anlaşmayı yeniden canlandırma şansı azaldı.
NYT, Doha’daki dolaylı görüşmelerden bu yana Tahran'ın ABD'nin nükleer anlaşmayı canlandırma taahhüdünün neleri kapsadığını sorgulamaya başladığını bildirdi.  Washington ise Tahran'ın görüşmelerde nükleer programı dışında kalan ek taleplerde bulunduğunu açıkladı.

ABD’nin bölgedeki gücünü yeniden kazanması
Başkan Biden'ın Ortadoğu turu sırasında yaptığı çeşitli açıklamalara göre bu turun başlıca hedefleri arasında Ortadoğu’nun ABD politikasındaki stratejik önemini vurgulamak ve ABD’nin uluslararası rakiplerinin (Rusya ve Çin) ABD’nin bıraktığı boşluğu doldurmalarına izin vermemek yer alıyor.
ABD Başkanı, Cidde Güvenlik ve Kalkınma Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, ülkesinin ‘Ortadoğu'yu terk etmeyeceğini’ vurgulayarak, “Çin, Rusya ya da İran'ın dolduracağı bir boşluk bırakmayacağız” şeklinde konuştu. Biden, “Tüm bunları tek bir cümleyle özetleyerek bitirmeme izin verin; ABD hepinizle ortak bir şekilde bölgede olumlu bir gelecek inşa etmeye kararlı ve buradan ayrılmayacak” ifadelerini kullandı. Fakat gözlemciler Washington'ın bunu yapıp yapamayacağını sorguladılar.
000_32EH3RB.jpg
ABD Başkanı Joe Biden ve Suudi Arabistan Veliaht Prens Muhammed bin Selman (AFP)
ABD merkezli Brookings Enstitüsü Ortadoğu Politikası Merkezi Direktörü Natan Sachs, “Başkan Biden’ın Ortadoğu turu bir takım riskler içerebilir. Ancak iyi ve uygun şekilde yürütülürse bu tur, ABD'nin Ortadoğu'ya yönelik politikasının olgunlaşmasına katkıda bulunabilir. Başka bir deyişle bu tur, ABD'nin Ortadoğu'daki rolünü yeniden kazanmasına yönelik uzun süren sürecine son verecek noktayı tanımlamaya yardımcı olabilir” değerlendirmesinde bulundu.
Bu son noktanın, Washington'ın Ortadoğu’daki tüm meselelerden sorumlu olduğu fikrini reddeden bir yaklaşıma dayandığını söyleyen Sachs, ziyaretin amacının enerji tedarik dosyasından daha fazlası olduğu düşünüldüğünde Washington'a Washington’ın ihtiyaç duyduğundan daha fazla ihtiyaç duyan bir bölgede halen sahip olduğu gerçek nüfuzunu da göz ardı etmedi.
Ortadoğu’nun ABD için büyük önem taşıdığını belirten Sachs, “Bu yüzden Washington'ın bölgedeki müttefikleriyle karşılıklı çıkar ve değerlere saygı temelinde Ortadoğu ülkeleri ile daha iyi bir ilişki kurması önemli” dedi.
ABD Başkanı Joe Biden, ziyareti öncesinde Washington Post’ta yayınlanan “Neden Suudi Arabistan'a gidiyorum?” başlıklı bir makale kaleme aldı. Makalesinde, bu ziyaretin hayati öneme sahip bir zamanda gerçekleşeceğini yazan Biden, ziyaretinin ‘yeni ve daha umut verici bir sayfa açmayı ve ABD’nin önemli çıkarlarında ilerletme kaydetmeyi hedeflediğini’ söyledi. Başkan Biden, “Ortadoğu'nun birçok yönden daha güvenli ve uyumlu olması ABD’nin çıkarınadır. Ortadoğu’daki deniz yolları uluslararası ticaret ve bağlı olduğumuz tedarik zincirleri için büyük önem taşıyor. Ortadoğu’daki enerji kaynakları ise Rusya’nın Ukrayna'ya başlattığı savaşın etkisini azaltmak için hayati önem taşıyor” ifadelerini kullandı. Biden ayrıca bölge, çatışmayla parçalanmak yerine diplomasi ve iş birliği yoluyla sorunlarını aştığında, içindeki terör ve savaş potansiyelinin de azalacağını belirtti.
Fakat NYT’ye göre Biden, ziyareti sırasında karşısında, ABD eski Başkanı Barack Obama’nın yardımcısı olarak gittiği 2016 yılındaki son ziyaretinden ‘farklı bir Ortadoğu’ buldu. NYT, Biden'ın 6 yıl önceki son resmi ziyaretinden bu yana bölgede çeşitli ittifakların kurulduğunu, bir takım önceliklerin belirlendiğini ve ABD ile ilişkilerin önemli ölçüde değiştiğini vurguladı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habre göre Biden'ın 6 yıl önce İsrail'e gerçekleştirdiği son ziyareti sırasında Tel Aviv'in sadece iki Arap ülkesiyle (Mısır ve Ürdün) diplomatik ilişkileri olduğunu hatırlayan gazete, şimdi, ABD’nin eski Başkanı Donald Trump yönetiminin arabuluculuğunda Bahreyn, Fas ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile barış anlaşmalarının imzalanmasının ardından İsrail’in Ortadoğu'nun diplomatik ekosisteminin ayrılmaz bir parçası haline geldiğini belirtti. Gazete, İsrail'in Arap ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirmenin ve İran tehditlerine karşı mücadelede aralarındaki ortaklıkları güçlendirmenin mevcut ABD yönetiminin öncelikleri arasında olduğuna dikkati çekti.



İsrail'in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir bin kişi ile Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi

Ben-Gvir yerleşimcilerle birlikte Mescid-i Aksa çevresinde (WAFA)
Ben-Gvir yerleşimcilerle birlikte Mescid-i Aksa çevresinde (WAFA)
TT

İsrail'in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir bin kişi ile Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi

Ben-Gvir yerleşimcilerle birlikte Mescid-i Aksa çevresinde (WAFA)
Ben-Gvir yerleşimcilerle birlikte Mescid-i Aksa çevresinde (WAFA)

Kudüs'teki İslami Vakıflar Dairesi, İsrail'in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir liderliğindeki bin 251 yerleşimcinin bu sabah (Pazar) Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlediğini bildirdi.

Vakıflar Dairesi'ne göre: bu sabah Ben-Gvir, İsrail Likud partisinden bir Knesset üyesi olan Amit Halevi birlikte bin 251 yerleşimci ile bir provokatif bir yürüyüşe öncülük etti.

İsrail basınında yer alan video görüntülere göre, Ben Gvir, baskını Filistin topraklarını gasbeden bir grup İsrailliyle birlikte gerçekleştirdi.

Baskında Yahudilik inancına göre Tapınak'ın yıkılış dönümünü (Tişa BeAv) anma gerekçesiyle Mescid-i Aksa'nın avlusunda Talmud ayinleri gerçekleştirildi..

frtgbftr
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir geçtiğimiz Mayıs ayında Kudüs'ün Eski Şehrindeki Şam Kapısını ziyaret etmek üzere yürürken (Reuters)

Ben-Gvir, Ortadoğu'daki en hassas bölgenin kurallarına karşı gelerek Tapınak Tepesi'nde dua ettiğini söyledi. Müslüman yetkililerle on yıllardır süren hassas “statüko” düzenlemeleri uyarınca Tapınak Tepesi Ürdünlü bir dini kurum tarafından yönetiliyor ve Yahudiler burayı ziyaret edebiliyor ancak dua edemiyor.

Tapınak Tepesi İdaresi (TMA) adlı küçük bir Yahudi kuruluşu tarafından yayınlanan videolarda Ben-Gvir'in Tapınak Tepesi'nde ibadet eden bir gruba liderlik ettiği görülüyor. İnternette dolaşan diğer videolarda ise dua ederken görülüyor.

Ben-Gvir daha önce bölgeyi ziyaret etmiş ve burada Yahudilerin ibadet etmesine izin verilmesi çağrısında bulunmuş, Başbakan Binyamin Netanyahu da bunun İsrail'in politikası olmadığı yönünde açıklamalar yapmıştı. Ben-Gvir yaptığı açıklamada İsrail'in Gazze savaşında Hamas'a karşı zafer kazanması ve orada silahlı gruplar tarafından tutulan İsrailli rehinelerin geri dönmesi için dua ettiğini söyledi. İsrail'in Gazze Şeridi'nin tamamının kontrolünü ele geçirmesi çağrısını yineledi.

İsrail'in Tapınak Tepesi'ndeki kuralları değiştirdiği yönündeki iddialar Müslüman dünyasında öfke yaratacak ve geçmişte şiddet olayları patlak vermişti. Bugün herhangi bir şiddet olayı yaşanmamıştır.

fghyu
Bir İsrailli sertlik yanlısı 23 Haziran 2025 tarihinde Kudüs'teki Mescid-i Aksa'nın Batı Duvarı önünde yürürken (AFP)

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne, Ben-Gvir'in Tapınak Tepesi'ne yaptığı ziyareti kınayarak bunun “tüm kırmızı çizgileri aştığını” söyledi.

Sözcü Rudeyne yaptığı açıklamada, uluslararası toplumun, özellikle de ABD yönetiminin, yerleşimcilerin suçlarına ve aşırı sağcı hükümetin Mescid-i Aksa'daki provokasyonlarına son vermek, Gazze Şeridi'ndeki savaşı durdurmak ve insani yardım getirmek için derhal müdahale etmesi gerektiğini söyledi.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı da yaptığı açıklamada İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı'nın Mescid-i Aksa'ya saldırısını kınayarak kabul edilemez bir provokasyon  olarak nitelendirdi.

Filistin Haber ve Bilgi Ajansı'na WAFA göre aşırılık yanlısı sömürgeci Tapınak Tepesi örgütleri, İncil'de ‘Tapınağın yıkılışının yıldönümü’ olarak bilinen güne denk gelen bugün Mescid-i Aksa'ya geniş çaplı bir baskın düzenlenmesi çağrısında bulundu.

Kudüs Valiliğine göre bu yılki yıldönümü Mescid-i Aksa için en tehlikeli günlerden biri olarak görülüyor çünkü Tapınak Tepesi grupları, hükümetin aşırılık yanlısı gündemlerinin arkasında tam bir uyum içinde olmasından yararlanarak dini ve yasal kırmızı çizgileri aşmak için niteliksel bir girişimle üç Ağustos'u en büyük saldırı günü haline getirmeyi planlıyor.

fghyju
Kudüs (DPA)

WAFA, Ben-Gvir'in polis memurlarına İsrailli yerleşimcilerin Mescid-i Aksa'da dans etmelerine ve şarkı söylemelerine izin vermeleri yönünde talimat vermesinden sadece birkaç hafta sonra, özellikle de geçtiğimiz Mayıs ayında camiye düzenlediği baskın sırasında Tapınak Tepesi'nde dua ve secdenin mümkün hale geldiğini ve mevcut statükonun açık ve tehlikeli bir şekilde ihlal edildiğini açıklamasının ardından, yeni gerçeklikleri zorla dayatmanın önünü açan bir adım olarak bu tırmanışa eşi benzeri görülmemiş bir kışkırtma ortamının eşlik ettiğine dikkat çekti.