Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby, Şarku'l Avsat’a konuştu: ‘İran, Ukraynalıları öldürme çabalarını destekliyor’

Kirby, Suudi Arabistan'ın ‘stratejik bir ortak’ olduğunu söyledi.

Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby. (AFP)
Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby. (AFP)
TT

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby, Şarku'l Avsat’a konuştu: ‘İran, Ukraynalıları öldürme çabalarını destekliyor’

Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby. (AFP)
Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby. (AFP)

ABD, Bali’ye üst düzey bir heyet ve net hedeflerle gitti. Rusya üzerindeki baskının artması, Çin ile iletişim kanallarının devreye girmesi ve ara seçim sonuçlarının ardından Joe Biden yönetiminin gücünü müttefiklerine ve rakiplerine göstermesi bu hedefler arasında yer alıyor.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby, iki günlük yoğun diplomasinin ardından, Washington'ın G-20 Liderler Zirvesi’nde bildirdiği öncelikler konusunda iyimser görünüyordu.
Kirby, zirvenin oturum arasında Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda, ABD ve Çin arasındaki 'samimi' görüşmelere övgüde bulundu. Anlaşmazlıklara rağmen iş birliği ihtiyacını vurguladı. G-20 çalışmalarına gölge düşüren Ukrayna’daki savaşla ilgili de konuşan Kirby, İran'ın ‘Rusya'nın Ukrayna vatandaşlarını öldürme ve sivil altyapıyı vurma çabalarına’ intihar bombalarıyla verdiği desteğe tepki gösterdi. ABD’nin Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski’ye karar dikte etmediğinin altını çizdi.
Kirby’nin gündeminde Suudi Arabistan ile ilişkiler de vardı. ABD'li yetkili iki ülke arasındaki ortaklığın ‘stratejik’ doğasına vurgu yaparak Riyad'ın kendini Husi saldırılarına karşı savunmada verilen desteğin devam ettiğini ifade etti.

'Tek Çin' politikası
Kirby, ABD Başkanı Joe Biden’ın geçtiğimiz pazartesi akşamı Bali’de Çinli mevkidaşı Şi Cinping ile gerçekleştirdiği ‘samimi görüşmeleri’ güven ve rahatlama duygusuyla sonlandırdığını vurguladığı açıklamasında şunları söyledi:
“Bu görüşmeden çıkarılabilecek en önemli şeyin, iki lideri bir süredir bir araya getiren bir ilişkinin devamı çerçevesinde olması ve her ikisine de öncelikleri ve endişeleri hakkında yüz yüze konuşma fırsatı vermesidir.”
John Kirby'ye göre bu öncelikler sadece ikili ilişkilerle ilgili değil, aynı zamanda iki ülkenin uluslararası sahnedeki davranışlarını da kapsıyor.
İki ekonomik dev arasında süregelen anlaşmazlıklara rağmen, Washington’ın ortak ilgi alanlarına giren konularda iş birliğinin önemini vurgulayan Kirby, “Her konuda anlaşamadık ve her konuda anlaşamayacağız da. Ama Çin ile iş birliği yapabileceğimiz ve yapmamız gereken alanlar var” dedi. Bu alanlara iklim değişikliğiyle mücadeleyi örnek verdi. Bu doğrultuda, gelecekte söz konusu iş birliğinin bir kısmını besleyebilecek bir konuşma yapabilme yeteneğini sürdürmenin önemli olduğunu kaydetti.
Ancak Şi ile Biden arasındaki zirve, iş birliği alanlarını tartışmakla sınırlı kalmadı. Zirve, iki ülke arasında ‘kırmızı çizgiler’ konusunda anlaşma için de bir fırsat niteliğindeydi. Birkaç hafta önce iktidardaki Komünist Parti'nin liderliğini üçüncü kez kazanan Çinli lider, Washington'ı Tayvan meselesine müdahaleye karşı uyarısını yineledi.
Kirby, Şarku’l Avsat ile gerçekleştirdiği röportajda Washington'ın ‘tek Çin’ politikasına bağlılığına rağmen Tayvan'ı destekleme konusundaki tutumunun değişmediğini açıkça vurguladı:
“Tayvan ile ilişkiler yasasına göre, adaya kendini savunma yeteneklerini güçlendirmesi konusunda yardım etmekle yükümlüyüz. Yalnızca iki ay önce Tayvan'a bir milyar doların üzerinde silah satışı yapıldığını duyurduk. Bu destek, gerektiğinde gelecekte de devam edecektir. Tek Çin politikası ve Tayvan'ın nefsi müdafaasına verilen destek, ABD’de onlarca yıldır iki partiden geniş bir destek gördü. Başkan pazartesi gecesi bunun değişmeyeceğini vurguladı.”

Koşulsuz destek
Kirby'nin ülkesinin Kiev'e yönelik politikası hakkındaki konuşması “Ukrayna'yı destekliyoruz ve kararlarına müdahale etmiyoruz” ifadeleriyle özetlenebilir.
ABD'li yetkili, Biden ile Ukraynalı mevkidaşı arasında geçtiğimiz yaz oldukça gergin bir görüşme yapıldığı haberleri hakkında yorum yapmazken şunları söylemekle yetindi:
“Başkan Biden, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’e ne kadar saygı duyduğundan ve son sekiz aydır savaş zamanı liderliğine hayranlığından birçok kez bahsetti. Biden, ABD'nin ‘ne pahasına olursa olsun’ Ukrayna'ya verdiği desteğin devam edeceğini defalarca vurguladı.”
Bunun, ABD ve müttefiklerinin silah ve sistem anlamında sağladığı askeri yardımlarla sınırlı olmadığına, mali ve ekonomik yardımları da kapsadığına dikkat çeken Kirby, “Kongre içinde Ukrayna'yı desteklemeye devam etmek için iki parti de destek veriyor” dedi.
Kirby, Zelensky'nin Kırım da dahil tüm Ukrayna topraklarını kurtarma niyetine ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
 “Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olmamasını asla kabul etmedik. Kırım, Ukrayna’nın ta kendisidir. Başkan Zelenskiy bu savaşı nasıl yürüteceğine karar vermeli. Silahlı kuvvetlerinin başkomutanıdır. Ordusunun savaş alanında ve zaman çizelgesinde neyi başarmaya çalışacağını belirlemelidir. Bunu onlara kesinlikle dikte etmiyoruz. Hakeza Başkan Zelenskiy'e bu savaşın nasıl biteceğini de... Hiç şüphe yok ki savaşın şimdi bitmesini istiyoruz. Başkan Putin kuvvetlerini geri çekecek gibi görünmese de bu savaşın diplomatik olarak sona ermesi taraftarıyız. Bütün bunlar Başkan Zelenskiy'e iade edilmeli.”

İntihar İHA’ları
ABD’li yetkili, İran'ın Ukrayna'ya karşı savaşında Rusya'ya verdiği desteğe de tepki gösterdi. ABD ve müttefiklerinin ‘yaptırımlar yoluyla rejimi sorumlu tutmanın yollarını aramaya devam ettiğini’ söyledi.
John Kirby sözlerini şöyle sürdürdü:
“İran'ın Rusya'nın Ukrayna vatandaşlarını öldürme ve sivil altyapıyı vurma eylemlerini doğrudan desteklediğine şüphe yok. Tahran'ın Moskova'ya sağladığı İHA'ların çoğu tek yönlü intihar araları. Bunların tek bir amacı var: Nişan almak, hedefi vurmak, patlamaya ve mümkün olduğunca çok hasar ve ölüme neden olmak.”
İran’ın savaşın başından bu yana Rusya’ya destek sağlamaya devam ettiğini belirten Kirby, “Bazı teknik uzmanları ve bazı eğitmenleri bir süre sahaya çıkardılar. Halen orada olup olmadıklarını doğrulayamam ama bu, İran'ın bu savaşta Rusya'ya yardım etmeye ne kadar istekli olduğunu gösteriyor.”
Yaptırımların bu tür davranışları caydırmadaki etkinliğini savunan Kirby, Rusya'ya uygulanan yaptırım paketinin sonuçlarına işaretle şunları söyledi:
“Rusya ekonomisindeki durgunluk devam ediyor. Putin, silahlı kuvvetlerini sahada tutma ve onlara silah ve imkan sağlama konusunda da zorluklar yaşıyor. Yaşananların çoğu, yaptırımların ve ihracat kısıtlamalarının sonucudur. Putin'in hassas güdümlü mühimmat stokunun azaldığından eminiz. Çünkü yaptırımlar ve ihracat kısıtlamaları nedeniyle mikroelektronik elde edemiyor. Askeri destek için İran ve Kuzey Kore gibi ülkelere yönelmesinin nedenlerinden biri de bu.”

Stratejik ortaklık
Kirby, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda Suudi Arabistan'ı ‘stratejik ortak’ olarak nitelendirdi. Kendini Husi saldırılarına karşı savunmaya devam eden desteği vurguladı:
 “Suudi Arabistan 80 yıldır, her zaman stratejik bir ortak olmuştur. Bazı askeri personel de dahil olmak üzere yaklaşık 70 bin ABD’li Suudi Arabistan’da yaşıyor ve çalışıyor. Suudi Arabistan, Yemen'de İran destekli Husi saldırılarının hedefi olmaya devam ediyor.”
Kirby ayrıca Washington'ın ‘mevcut destek’ çerçevesinde Suudi Arabistan'a bazı hava savunma imkanları sağlamaya devam ettiğini vurguladı.
OPEC+’ın petrol üretim kotalarını düşürmeye yönelik kararının ardından iki ülke arasındaki ilişkileri etkileyen gerilim hakkında ise “Bu kararın çok üzücü olduğunu düşünüyoruz. Vladimir Putin'i çok desteklediğini hissettik. Başkan Biden bu ikili ilişkiyi gözden geçirip yeniden değerlendirmek istiyor. Bu onu, yok edeceğimiz anlamına gelmiyor. Ancak, bu ikili ilişkinin ulusal güvenlik çıkarlarımıza ve ABD halkına elinden geldiğince hizmet etmesini sağlama zamanının geldiğine inanıyor” dedi.
Suudi Arabistan, Kasım ayı itibarıyla petrol üretimini günde iki milyon varil azaltma yönündeki ‘OPEC+’ kararına yönelik eleştirileri reddetti. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı tarafından geçtiğimiz ay yapılan açıklamada, hareketin yalnızca koalisyonun birincil hedefine; piyasanın istikrarı ve manipülasyondan kaçınma ilkesine dayandığı belirtildi.
Öte yandan Suudi Arabistan'ın ABD Büyükelçisi Prenses Rima bint Bender, ikili ilişkileri gözden geçirme kararını memnuniyetle karşıladı. Geçtiğimiz ay CNN’e verdiği röportajda, “İlişkilerin gözden geçirilmesi olumlu bir meseledir ve anlaşmazlık ‘siyasi değil, ekonomiktir’. Anlaşmazlık yaşanması sorun değil” ifadelerini kullandı. Riyad ile Washington arasındaki ilişkinin sadece silah satış anlaşmalarından ve petrolle sınırlı ilişkilerden daha fazlası olduğunu vurguladı.

Keskin kutuplaşma
Kirby, ABD içindeki siyasi kutuplaşmanın keskin bir seviyede olduğunu kabul etti. Kongre saldırısına işarette bulunarak, Biden yönetiminin, 6 Ocak'ta yaşananların tekrarını önlemek için çeşitli güvenlik kurumlarıyla çalıştığını söyledi. ABD’li yetkili, “Bu, sadece federal hükümet içinde değil, aynı zamanda eyalet ve yerel makamlar düzeyinde de çok çaba gerektirecektir” şeklinde konuştu.
John Kirby, Kongre binasına ve milletvekillerini korumakla görevlendirilen personellere yönelik saldırıyı ‘aşağılık’ olarak nitelendirdi. Kirby, "Bunun bir daha olmasına izin veremeyiz" dedi.
Öte yandan ABD'li yetkili, geçtiğimiz hafta yapılan ara seçimlere övgüde bulunarak, “ABD’nin büyük ölçüde siyasi çizgilerle bölünmüş olduğu doğrudur. Ama bence ara seçimlerin derslerinden biri şu ki, bölünmeye rağmen barışçıl bir şekilde fikir ayrılığına düşebiliriz. Ara seçimlerin ayırt edici özelliği, seçimlerde yaşananların sandıkta şiddet, hile ve yıldırma meydana gelmemesidir. Bence ara seçimler dünyaya, ne kadar kırılgan olursa olsun Amerikan demokrasisinin güçlü kaldığına dair güçlü bir sinyal verdi” ifadelerini kullandı.



Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
TT

Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, iç ve dış politikadaki sorumlulukları veya pozisyonları hakkında yorum yaparken devrik lider Beşşar Esed'i çevreleyen tüm duvarları yıkıyor. Şera doğrudan konuşuyor; İsrail ile ilişkiler ve Suriye topraklarının işgali gibi daha önce çifte dille konuşulan, bazıları sloganlarla kamuoyuna duyurulan ancak gerçeklerin masanın altında olduğu ‘tabu konular’ hakkında açıkça konuşmaktan çekinmiyor. Şera, 6 aydan kısa bir süre önce iktidara gelmesinden bu yana ilk kez  bir Yahudi medya kuruluşuna konuştu. Şera, The Jewish Journal’a röportaj verdi.

Esed rejiminin mirası

28 Mayıs'ta yayınlanan röportaj, Jonathon Bass'ın şu sözleriyle başlıyor: “Pek çok Suriyeli, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'da bir devrimci değil; savaş yorgunu, kimliği yıpranmış bir ulusu yeniden inşa edebilecek, yenilenmiş bir lider görüyor. Tarihin her duvarından fısıldadığı, yaşayan en eski şehir olan Şam, iktidarla değil, yeniden inşa, uzlaşma ve uzun süredir parçalanmış bir ulusa liderlik etme yüküyle ilgili bir diyalog için uygun bir yer.”

Bass, Suriye Cumhurbaşkanı hakkındaki izlenimlerini şöyle aktarıyor: “Sessiz biri ama söylediği her kelimeyi düşünerek söylüyor. Sesinde zafer tonu yok, sadece kastettiği ve vurguladığı kelimeler var.”

Şera röportajın başında, “Bize enkazdan daha fazlası miras kaldı. Travma, güvensizlik ve yorgunluk miras aldık. Ama aynı zamanda umudu da miras aldık. Kırılgan bir umut” ifadelerini kullandı.

fgthyj
Sednaya Hapishanesi’ndeki tutukluların ailelerinden oluşan bir kalabalık, hayatta kalanları arama çalışmalarının sürdüğü binanın dışında bekliyor. (Suriye Sivil Savunma Müdürlüğü)

Suriye on yıllar boyunca sadakat ve sessizliği, bir arada yaşama ve nefreti, istikrar ve baskıyı birbirine karıştıran bir sistemle yönetildi. Esed hanedanı, Hafız ve ardından Beşşar, ülke üzerindeki kontrollerini sağlamlaştırmak için korku ve infazları kullanarak demir yumrukla yönetirken, ülkenin kurumları soldu ve muhalefet ölümcül bir ayaklanmaya dönüştü.

Gazeteci Jonathon Bass, Şera'nın aldığı miras konusunda açık görüşlü olduğunu düşünüyor. Zira Şera şöyle diyor: “Temiz bir sayfadan bahsetmek sahtekârlık olur. Geçmiş, her insanın gözünde, her sokakta, her ailede mevcuttur. Şimdi görevimiz bunu tekrarlamamak. Daha hafif versiyonu yok. Tamamen yeni bir şey yaratmalıyız.”

Suriyelilerin güveni

Eş-Şera'nın iktidara geldiğinden beri attığı ilk adımlar, röportajı yapan kişinin de belirttiği gibi, temkinli ama son derece sembolik oldu. Siyasi tutukluların serbest bırakılmasını emretti, sürgün edilen ya da susturulan muhalif gruplarla diyalog başlattı ve kötü şöhretli Suriye güvenlik aygıtında reform yapma sözü verdi. Ayrıca, kayıp ve ölülerin akıbetini ele almak üzere bir bakanlık kurulmasını önerdi.

Suriye'deki toplu mezarların ardındaki gerçeği ortaya çıkarmak için Şera, DNA veri tabanları oluşturmaktan geçmişteki zulümlerden sorumlu olanların iş birliğini sağlamaya kadar adli tıp teknikleri ve ekipmanları sağlamak için ABD ile bir ortaklığa ihtiyaç olduğunu söyledi.

Şera, “Eğer konuşan tek kişi bensem, Suriye hiçbir şey öğrenmemiştir. Tüm sesleri diyalog masasına davet ediyoruz. Devlet artık başkalarına dikte ettiğinden daha fazla dinlemelidir” dedi.

‘Ama insanlar bir kez daha güvenecek mi? Diktatörlüğün küllerinden doğan bir hükümetin vaatlerine inanacaklar mı?’ sorusuna Şera şöyle cevap verdi: “Ben güven istemiyorum, sabır ve inceleme istiyorum. Beni sorumlu tutun. Güven bu şekilde sağlanır.”

Suriyelilerin evlerini yeniden inşa etmeleri gerekiyor

Şera, Suriyelilerin şu anda en çok neye ihtiyacı olduğu sorusuna tereddüt etmeden cevap verdi: “Eylem yoluyla haysiyet. Amaç yoluyla barış.”

Savaşın boşalttığı şehirlerde ve çatışmanın etkilerinden halen mustarip olan köylerde kimse siyaset istemiyor, normale dönüş istiyor; evlerini yeniden inşa etme, çocuklarını büyütme ve barış içinde hayatlarını kazanmak istiyorlar.

dfgthy
Halep'te yıkılan evlerin yeniden inşası bazı bölge sakinlerinin kişisel inisiyatifiyle gerçekleştiriliyor. (Reuters)

Şera bunun gayet farkında. Tarım, sanayi, inşaat ve kamu hizmetlerinde istihdam yaratmaya odaklanan acil ekonomik programlar için bastırıyor. Şera, “Artık mesele ideoloji değil, mesele insanlara kalmak için bir neden, yaşamak için bir neden, inanmak için bir neden vermek. Bir işi olan her gencin radikalleşme riski daha az olacak. Okuldaki her çocuk gelecek için bir ses” dedi.

Şera, bölgesel yatırımcılarla ortaklıkların, geri dönenlere yönelik küçük işletme hibelerinin ve ‘gençler için mesleki eğitimin’ önemini vurguladı. Şera, “İstikrarlı bir Suriye nutuklarla ya da sloganlarla değil, eylemlerle inşa edilecek; pazarlarda, sınıflarda, çiftliklerde, atölyelerde... Tedarik zincirlerini yeniden inşa edeceğiz. Suriye bir ticaret merkezi olarak geri dönecek” şeklinde konuştu.

İsrail ile ilişkiler

Bu ekonomik vizyonun ardında daha derin bir vizyon var. Bir neslin kaybından sonra Suriyeliler çatışmadan yoruldu. Barışa, sadece savaşın yokluğuna değil, fırsatların varlığına da hasretler. Bass şöyle diyor: “Sohbetimizin en hassas bölümlerinden birinde Şera, Suriye'nin İsrail ile gelecekteki ilişkisine değindi. 1948'den bu yana bölgeyi rahatsız eden bu konu, her hava saldırısı, gizli operasyon ve vekalet savaşı suçlamasıyla daha da şiddetleniyor.”

ı89o
Golan'daki tampon bölge sınırında duran bir İsrail askeri (AFP)

Şera, “Açık konuşmak istiyorum. Sonsuz karşılıklı bombardıman dönemi sona ermeli. Hiçbir ülke korku ile doluyken gelişemez. Gerçek şu ki ortak düşmanlarımız var ve bölgesel güvenlikte kilit bir rol oynayabiliriz” ifadelerini kullandı.

dwert5y6
İsrail saldırılarına tepki olarak 25 Şubat'ta Suriyeli Dürziler tarafından açılan bir pankart: ‘Suveyda, Suriye'nin sırtındaki zehirli hançer olmayacak.’ (AP)

Şera, sadece bir ateşkes hattı olarak değil, karşılıklı itidal ve sivillerin, özellikle de güney Suriye ve Golan Tepeleri’ndeki Dürzilerin korunması için bir temel olarak 1974 Ayrılma Anlaşması’nın ruhuna geri dönme arzusunu dile getirdi. Şera, “Suriye'nin Dürzileri piyon değildir. Onlar vatandaştır, köklüdür, tarihsel olarak sadıktır ve yasalar çerçevesinde her türlü korumayı hak etmektedir. Onların güvenliği müzakere edilemez” dedi.

Derhal normalleşme önermekten kaçınan Şera, uluslararası hukuk ve egemenlik temelinde gelecekteki görüşmelere açık olduğunu belirtti.

Trump bir barış adamı

Belki de Trump'ın yaptığı en önemli diplomatik jest, doğrudan masaya oturma isteğiydi. Şera şunları söyledi: “Medya onun hakkında ne imaj çizerse çizsin, ben onu bir barış adamı olarak görüyorum. İkimiz de aynı düşman tarafından saldırıya uğradık. Trump nüfuzun, gücün ve sonuçların ne anlama geldiğini biliyor. Suriye'nin diyaloğu yeniden başlatabilecek dürüst bir arabulucuya ihtiyacı var. Eğer bölgede istikrara ve ABD ile müttefiklerinin güvenliğine katkıda bulunacak bir uzlaşma ihtimali varsa, ben bu diyaloğu kurmaya hazırım. Bu bölgeyi onarabilecek ve bizi adım adım bir araya getirebilecek tek kişi o.”

ferty6
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şera, 14 Mayıs'ta Riyad'da bir araya geldi. (AP)

Bass şu yorumu yaptı: “Bu sadece açık sözlülüğü açısından değil, aynı zamanda içerdiği anlamlar açısından da dikkate değer bir açıklamaydı. Yeni Suriye, barış ve tanınma arayışında alışılmadık adımlar atmaktan korkmuyor. Şera Suriye'nin sorunlarını (toplu mezarlarda bir milyondan fazla ölü, 12 milyon yerinden edilmiş insan, yaşam destek ünitesine bağlı bir ekonomi, halen yürürlükte olan yaptırımlar ve kuzeyde saklanan milisler) yumuşatarak anlatmıyor. ‘Bu bir peri masalı değil. Bu bir iyileşme ve iyileşme sancılıdır’ diyor.”