Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, Şarku’l Avsat’a konuştu: Bölgede istikrarı desteklemek için Suudi Arabistan’la birlikte çalışıyoruz

Colonna, İran’ın hamlelerine karşı koymak için Avrupalı ortaklarla iş birliğinin önemini vurguladı.

Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna. (EPA)
Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna. (EPA)
TT

Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, Şarku’l Avsat’a konuştu: Bölgede istikrarı desteklemek için Suudi Arabistan’la birlikte çalışıyoruz

Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna. (EPA)
Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna. (EPA)

Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, Suudi Arabistan ve BAE’yi kapsayan ilk Körfez bölgesi ziyaretinde Şarku’l-Avsat’a özel açıklamalarda bulundu. Bölgenin “uzun zamandır artarak süren istikrarsızlıktan mustarip olduğunu’ ve Fransa ile Suudi Arabistan ve Abu Dabi arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesinin ‘bu gerçekliğe karşılık vermenin bir yolu olarak görülebileceğini’ vurguladı.
Ortadoğu’nun krizlerle boğuştuğunu ifade eden Fransız Bakan, Tahran’ın nükleer ve balistik programları ile insansız hava araçlarına, doğrudan tehditlerine, bölgede ve ötesinde vekillerine başvurduğuna dikkat ekti. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşına katıldığına, içeride vatandaşlarına uyguladığı baskıya ve rehin alma siyasetine işaretle İran’ın istikrarı sarsıcı faaliyetlerle ‘gerilimi artıran bir yol izlediğini’ kaydetti. Colonna, Fransa’nın söz konusu tehditlere karşı durma konusunda kararlı olduğunun, Körfez bölgesindeki ortaklarının güvenliğine yönelik yükümlülüklerine bağlı kalacağının ve bölgesel krizlere çözüm bulmak için Suudi Arabistan’la iş birliğini güçlendireceğinin de altını çizdi.
Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna’ya göre bölge, istikrar kutupları olmaları bakımından Suudi Arabistan ve BAE’ye güvenebilir. Paris de her alanda Riyad ile ilişkileri güçlendirmeyi arzuluyor ve Vizyon 2030’a destek veriyor.
Lübnan dosyası da dahil olmak üzere bölgedeki krizler hakkında değerlendirmelerde bulunan Colonna, Lübnanlıların, iflas etmiş bir rejimin kurbanları olduğunu, Paris’in her şeyden önce kendilerine olan desteği sürdürmeyi ve Lübnan’ın egemenlik ve istikrarını temin eden kurumlara yardım etmeyi hedeflediğini belirtti. Ülkesinin, cumhurbaşkanı seçimini ve kurtuluşa doğru ilk adım olarak normalleşmeyi sağlamak için çalışan bir hükümetin kurulmasını kolaylaştırmak amacıyla siyasi kesime yaptığı çağrısını yineledi.
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşı neredeyse ikinci yılına girecekken Colonna, Paris’in, egemenliğini savunarak tüm topraklarını yeniden ele geçirmesi için Kiev’in ihtiyaç duyduğu askeri araçların tedarikine dayalı tutumunun ortada olduğunu vurguladı. Paris’in askeri yardım da dahil olmak üzere bu yolda ilerlemeye devam edeceğini söyledi.  Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda başta Körfez meseleleri, İran’ın tepkilere neden olan eylemleri ve Rusya-Ukrayna savaşı olmak üzere gerek bölgesel gerekse uluslararası düzeyde Fransa’nın politikalarına ve attığı adımlara açıklık getirdi:

-Sayın Bakan; Suudi Arabistan Krallığı ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne gerçekleştirdiğiniz bu ilk ziyarette bölge ve ortaklara yönelik mesajınız nedir?
Ben basit bir mesajla geldim: Dünyanın bu bölgesinde yer alan ülkeler, krizlerle olan mücadelede ve özellikle de uzun zamandır artarak süren istikrarsızlığın bölgenin gerçekliği halini aldığı bu ortamda Fransa’ya güvenebilir. Başta Suudi Arabistan ve BAE olmak üzere Körfez bölgesindeki ortaklarımızla ilişkileri güçlendirmek, bu gerçekliğe karşı koymanın bir yoludur. Ortak çıkarımız bundadır. Rusya, yaklaşık bir yıl önce Ukrayna’ya saldırmayı ve Avrupa Kıtası’na savaşı geri getirmeyi tercih etti. Onun bu savaşı on binlerce insanın ölümüne ve kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir yıkıma sebep oluyor. Odessa’ya geçen hafta gerçekleştirdiğim ziyarette bu yıkımı kendi gözlerimle gördüm. Bu durumla yüzleşmek ve istikrardan mahrum olan güvenlik, ekonomi, enerji ve gıda gibi tüm alanları istikrara yeniden kavuşturmak yolunda birlikte çalışmamızı gerek. BM sözleşmesinin bu konuda net ve ortak ilkelerine geri dönmeliyiz. Ne diyordu sözleşme; hiçbir ülkenin, komşu bir ülkeyi işgal etme hakkı yoktur. Bu ilke Avrupa, Ortadoğu ve tüm dünya için geçerlidir. Ortadoğu bölgesi de böylesi krizlerle boğuşuyor ve her şeyden önce İran’ın, bölgenin dört bir yanında istikrarı sarsan faaliyetleri ile öncüsü olduğu gerilimle yüzleşiyor. Bazı dikkat çekici noktalar durumu zorlaştıran riskleri artırıyor. İsrail ve Filistin topraklarındaki şiddet eylemlerinin artması, Lübnan’da süregelen siyasi boşluk, Yemen’de istikrarsızlık ve kıyıya herhangi bir ateşkes anlaşmasının vurmadığı fırtınalı hal, hükümetinin yok ettiği ve komşu ülkelerin arzularına yem haline gelen Suriye’de başarısızlık gibi... Bunu bir kez daha söylüyorum ki Fransa, Körfez bölgesindeki ortaklarına ve güvenliklerine destek sözüne vefa göstererek bölgesel krizleri çözmek ve bölgedeki istikrarsızlık yuvalarıyla mücadele etmek için Suudi Arabistan Krallığı ile dayanışmayı artırmaya hazır. Bizim, ne pahasına olursa olsun diyalogu pekiştirmek için tüm enerjimizi seferber etmemiz ve çatışma alanlarını sınırlandırmak amacıyla tüm fırsatları değerlendirmemiz gerekir. Fransa yalnızca bu amaç için uğraşıyor. Ölü Deniz yakınlarında geçtiğimiz aralık ayında düzenlenen İkinci Bağdat Konferansı’nın hedefi de buydu. Bölge ülkeleri arasındaki iş birliği büyük imkânlar barındırıyor. Bu potansiyel, eylemlerle somutlaştırılarak gerçekliğe dönüştürülmeli. Genel olarak herkese, özel olarak ise bölge halklarını çıkarlarına ulaştıracak şekilde bu sıkıntılı bölgede dayanışmayı teşvik etmeliyiz. Bu bölgede başta Suudi Arabistan Krallığı ve BAE gibi istikrar merkezleri mevcut...  Biz fiili olarak Suudi Arabistan’la köklü bir ortaklık başlattık ve bunu ekonomi, enerji ve kültür alanlarında, her bakımdan güçlendirmeyi arzuluyoruz. Fransa, Veliaht Prens’in ortaya koyduğu Vizyon 2030’u destekliyor. Tesislerimiz, üstlendiği ekonomik ve sosyal dönüşüm projelerinde ve enerji alanında öncülük ettiği aşamada Krallığa verdiği desteğini artırmak için çabalıyor. Kültürel iş birliğimize rengini veren özel ivmeyi de takdir ediyoruz. El-Ula bölgesi ve arkeolojik araştırma alanındaki seçkin ortaklığımız, bu istisnai iş birliğinin açık iki örneğidir.
İki ülke arasındaki son üst düzey ziyaretlerle de belirginleştiği üzere BAE ile de benzersiz bir ivmeyle öne çıkan uzun süreli bir ilişki yürütüyoruz. Müttefikimiz ve ortağımız ile olan iş birliğimizi, Fransa’nın bir yıl önce BAE’ye yönelik saldırılara anında ve etkili bir şekilde karşılık verdiği stratejik düzlemin yanı sıra ekonomi, kültür ve sağlık düzleminde de pekiştirmek istiyoruz. Ziyaretim boyunca BAE’ye 2023 sonunda BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı’nın 28’inci oturumuna yaptığı ev sahipliğinde içten başarı temennilerimizi vurgulayacak ve Fransa’nın, sonuçlarının ortak hedeflerimize uygun olması beklenen bu etkinliğin başarılı olmasına katkı sağlamaya hazır olduğunu hatırlatacağım. Bu noktada, kısa bir süre önce göreve başlayan yeni Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi Genel Sekreteri ile buluşacağımı da belirtmek isterim. Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi, bölgenin birliği gerçekleştirme ve barışın kurulmasına katkı sağlama çabasıyla anlaşmazlıkların üstesinden gelme gücünü ispatlıyor. Bu, bölgenin karşı karşıya kaldığı sıkıntılı dönemde oldukça önemlidir.

-Gerilimi artırma siyasetinden vazgeçmeyen İran’ın tavrından dolayı hem sizin hem de bölgenin karşısına dikilen pek çok sorun mevcut. Fransa bu çifte gerilime nasıl bakıyor?
Öncelikle sizin de bildiğiniz Ortak Kapsamlı Eylem Planı konusunda bir çıkmazla karşı karşıyayız ve bu durumun tüm sorumluluğu İran’a aittir. İran, aylarca süren müzakerelerin ardından geçen yıl Avrupa Koordinatörü’nün 2015 Anlaşmasına uyumu yeniden sağlamak amacıyla sunduğu metni kabul etme fırsatını değerlendiremedi. Kaldı ki bu sunulabilecek en iyi teklifti. İran, buna paralel olarak yoğun bir endişeye sebep olan ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın çalışmasını engelleyen nükleer gerilimi de sürdürüyor. Biz ve ortaklarımız ise mevcut duruma diplomatik bir çözüm bulmak için inatla çabalıyoruz. İran’a çağrımız, tüm uluslararası taahhütleri ve yükümlülüklerini uygulamasıdır. İran’ın nükleer silah edinmesini engelleme konusunda kararlıyız. Ancak endişe kaynağımız maalesef nükleer meselesiyle sınırlı değil. Zira İran çevresini tehdit ediyor ve istikrarsızlaştırmak için çaba sarf ediyor. Kendisine komşu ülkelerde doğrudan ve onun çıkarlarını gözeten aracılar yoluyla faaliyet gösteriyor. İstikrarı sarsan bu faaliyetler giderek artıyor. İran füzeleri ve insanız hava araçları (İHA) cephaneliğindeki devasa artışın yanı sıra doğal olarak nükleer dosyasını da içeren tüm dosyalara bakıldığında bu durum açıkça görülüyor. Söz konusu araçları, örneğin Irak’ta fiili olarak kullanması, Rusya ve bölgedeki devlet dışı etkin taraflara göndererek yayması da cabası. İran bu şekilde geniş bir istikrarsızlık yuvası oluşturmaya çalışıyor.
Tekrar ediyorum; buna karşı koymaya kararlıyız ve bununla mücadele yolunda, İran’ın 2231 sayılı BM kararını ihlal ederek gerçekleştirdiği İHA ve füze nakliyatına odaklanmak suretiyle uluslararası ve bölgesel ortaklarımızla güçlü bir şekilde irtibat halindeyiz. Bu bağlamda İran’ın bazı ortak ülkelere yönelik tavrının ekonomi düzleminde ve temel haklar alanındaki feci iç durumundan bağımsız olmadığını vurgulamak ve endişe uyandıran iki temel konuya dikkat çekmek istiyorum:
Bunlardan ilki, İran’ın Rusya’nın Avrupa’daki savaş çabalarına ortaklığıyla ilgili. Biz, İran İHA’larının Rusya’ya taşınması tehdidine karşı koymak için etkin bir şekilde enerji harcıyoruz. Bu güçler, Ukrayna halkını ve şehirlerin altyapısını hedef alan, savaş suçu sayılabilecek saldırıları desteklemek için seferber ediliyor. İran, Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü ve uluslararası hukukla BM Sözleşmesi’ni ihlal eden saldırısında onunla iş birliği yapıyor. AB, kararlı bir tepki göstererek bu hatta dahil olan kuruluşlara ve katılan kişilere çeşitli yaptırımlar uyguladı. 
Bir diğer endişe kaynağı da İran’ın özel olarak Avrupalıları hedef alarak benimsediği ve önemli bir konu olan rehin alma siyaseti. Hükümetlerimize baskı uygulamak amacıyla yürütülen bu keyfi gözaltı siyaseti kabul edilemez. Avrupalı ortaklarımızla, bu devlet rehinelerinin derhal serbest bırakılması için uygun tepkiler koymak üzere birlikte çalışma kararı aldık. Zira onları devlet rehineleri olarak görüyoruz. Bu bizim, bakanlara ve İran Devrim Muhafızları üyeleri de dahil olmak üzere baskıdan sorumlu kişilere çeşitli yaptırım paketleri uygulanması için gösterdiğimiz birliğimizi ve azmimizi ortaya koyuyor.

-Bazı kesimler mevcut durumda Lübnan krizinde bir çıkış görünmediği görüşünde. Cumhurbaşkanı’nın Lübnan’a yardım etmek amacıyla ‘girişimlerde’ bulunacağı sözünü verdiğini göz önüne alırsak bu ülkeye nasıl yardım etmeyi düşünüyorsunuz?
Fransızların büyük çoğunluğunun sevdiği bir ülke olan Lübnan maalesef 31 Ekim’den bu yana benzeri görülmemiş bir krize neden olan cumhurbaşkanlığı boşluğundan mustarip. Bu krizin birçok sebebi var. Ülkede mali sistem çöktü, ekonomisi büyük bir sıkıntı içerisinde, toplumdaki bağlar çözülmeye yüz tuttu ve siyasi durum çıkmaza girdi. Bizim ilk hedefimiz, halka yardımı sürdürmek. Çünkü acı çeken elbette liderler değil, bizzat Lübnan halkıdır. 4 Ağustos 2020’de meydana gelen liman patlamasından bu yana Cumhurbaşkanı’nın da teşvikiyle, oldukça zorluklarla da olsa imkânları seferber ettik ve 100 milyon euro tutarında istisnai bir yardım toplayarak bunu Temmuz 2021'de sağlık, gıda güvenliği ve eğitim alanlarında destek için düzenlenen yardım konferansı sonrasında kendilerine ilettik. Başta Suudi Arabistan Krallığı olmak üzere Körfez bölgesindeki ortaklarımızla, 2022’nin başında ortak bir insani yardım mekanizması oluşturulmasıyla somutlaşan taahhütlerde bulunduk. Bu mekanizma özellikle Lübnan halkına doğrudan fayda sağlayan 28 milyon euro tutarındaki dört projenin finanse edilmesini sağladı. Bunun 12,5 milyon euroluk kısmı Trablus Devlet Hastanesi’nin desteklenmesine tahsis edildi.
Lübnanlıların başı bu başarısız rejimle dertte. Suriyeli ve Filistinli mülteciler de onurlu bir şekilde yaşamalarına fırsat verecek bir desteği hak ediyor. Fransa, Lübnan’ın egemenliğini ve bağımsızlığını garanti eden kurumları destekleme ilkesine her zaman bağlı kaldı. Lübnanlı yetkililerin artık reformları zora sokma ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin önünü açacak bir çözümün geliştirilmesini engelleme tavrından acil olarak vazgeçmesi gerekiyor. Kriz, zaten uzun bir zamanı boşa harcadı ve Lübnan imkânlarında kan kaybettiği bir durumla cebelleşiyor. Ekonomisi tükendi, ülke bölgesel ve küresel kargaşanın yansımalarına daha açık hale geldi. Basit bir şekilde çözüm, görüş birliği ile bir cumhurbaşkanı seçmek, ülkenin çıkarlarını gerçekleştirmek için çalışan bir hükümet belirlemek ve Uluslararası Para Fonu’nun müdahalesine izin veren reformları uygulamaktır. Fransa bu konuda herhangi bir çabadan kaçınmıyor. Lübnan’a geçen ekim ayında gerekleştirdiğim ziyarette de bunu ve dosyada bir ilerleme sağlamak amacıyla ABD, AB ve bölgedeki temel ortaklarımızla yakın temas halinde bulunduğumuzu dile getirdim.

-Size dost birçok ülke Esed rejimi ile ilişkilerin normalleştirilmesi adımı atmış olsa da Fransa buna şiddetle karşı çıkıyor. Durumun böyle devam etmesi mümkün mü? Suriye hükümetinden tam olarak talepleriniz neler?
Fransa barbarlığa ve vahşete itiraz ediyor. Engelin sebepleri de Paris, Brüksel ve hatta New York’ta değil, Şam’ın kendisinde. Rejim 2015 yılının sonunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) oybirliğiyle benimsediği 2254 sayılı kararda öne sürülen sürdürülebilir barış esaslarını müzakere etmeye karşı duruşunu inatla sürdürüyor. Fransa, 7 Nisan 2018’de Duma şehrinde düzenlediği kimyasal saldırıdan ötürü geçen hafta yine hüküm giyen bir rejimle ilişkilerini ‘normalleştirmek’ zorunda değil. Hele de bağımsız uzmanların yürüttüğü soruşturmaların tarafsız sonuçlarını yalanlayan ve reddeden bir rejimle. Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü’nün geçtiğimiz 27 Ocak’ta yayınladığı bir rapor, Esed rejiminin sivillere karşı klor gazı kullanmaktan çekinmediğini bir kez daha ispatlıyor. BM ve Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü mekanizmaları tarafsız bir şekilde, Suriye rejiminin kimyasal silah kullandığını dokuzuncu kez ortaya koydu.  Dolayısıyla rejimin, uluslararası toplumla ve sistematik olarak yıkıma maruz bıraktığı ve bırakmaya devam ettiği halkıyla olan ilişkilerini normalleştirmesi gerekiyor. Suriye rejimi ve müttefiklerinin, bölgedeki istikrarsızlığa önemli bir kaynak teşkil eden uyuşturucu kaçakçılığına gittikçe daha fazla müdahil olduğunu da eklemek istiyorum. Bu yüzden ortak güvenliğimiz için önemli bir mesele olması sebebiyle soruna siyasi bir çözüm bulunmalı. 
Bu sebeple BMGK, Suriye rejiminden, BM’nin gözetiminde kapsayıcı ve güvenilir bir siyasi sürece girmesi gibi basit taleplerde bulunuyor. Bu da mesela Anayasa Komisyonu toplantısına muhalefet etmekten vazgeçmek, keyfi tutuklamalara, inanların ortadan kaybolmasına, fiziksel tehditlerle işkenceye bir son vermek, kayıpların aileleri ile iş birliği içinde akıbetlerini açıklamak ve komşu ülkelerdeki altı milyondan fazla Suriyeli mültecinin gönüllü, onurlu ve güvenli bir şekilde geri dönmesini sağlamak yönünde adımlar atmakla mümkün. Beşşar Esed’in aksine biz, 12 yıldır en ağır sıkıntılara maruz kalan Suriye halkını önemsiyoruz. Fransa, Suriye halkının acil ihtiyaçlarına karşılık vermek için desteğini sürdürüyor. AB ve üye ülkeler, 2011’den bu yana 27,4 milyar doları aşan desteğiyle uluslararası insani yardıma en çok katkı sağlayan yönetimler olmaya devam ediyor. 

-Fransa’nın Cezayir ve Fas ile olan ilişkileri her zaman ‘çetrefilli’ oldu. Cezayir ile ilişkiniz en iyi durumundayken bile Fransa ve Fas arasında bir gerilim olduğunu görüyoruz. Yakın zamanda Rabat’ı ziyaret ettiniz. Bu ziyaretin, Batı Sahra meselesiyle bir bağlantısı var mı? Fas’la olan ilişkilerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Fas ve Cezayir, Fransa’nın iki temel ortağı ve dostudur. Cumhurbaşkanı, Fransa’yı her ikisine bağlayan sıkı ilişkileri pekiştirmek istiyor. Nitekim ortak birçok meselemiz var ve bu meseleler adeta ikili ilişkilerimizin atan kalbi konumundaki gençlerimize büyük önem vermemizi de kapsıyor. Fas’ı geçtiğimiz 15-16 Aralık tarihlerinde ziyaret ettim. Bu ziyaret oldukça olumlu geçti ve iki ülke arasındaki epey yakın ilişkinin doğası göz önüne alındığında bazı durumlarda kaçınılması mümkün olmayan zorluklardan uzak olarak, ülkelerimizi birbirine bağlayan istisnai ortaklığın değerini gözler önüne serme fırsatı verdi. Cezayir’le ilişkimizin seviyesini yükselten yeni, umut vadeden ve çok iddialı bir hareketlilik içine girdiğimizi daha önce gördünüz. Özetle; bizim için çok değerli olan, birçok şeyi ve ortak bir arzuyu paylaştığımız bu iki ülke ile geleceğe ve imkânlara kararlılıkla erişeceğimize inanıyorum.

-Televizyonda yaptığını yakın tarihli bir konuşmanızda Ukrayna ile Rusya arasında müzakere zamanının henüz gelmediğini, ‘Ukrayna’nın güç dengesini kendi lehine çevirmesi ve topraklarının bir kısmını geri alabilmesi’ gerektiğini söylediniz. Tutumunuzu daha net bir şekilde açıklar mısınız?
Fransa başından beri belirgin bir tavır aldı. Bizim hedefimiz Ukrayna’ya egemenliğini savunup toprak bütünlüğünü yeniden sağlamasına fırsat veren yolları açmak. Ukrayna’ya bu amacını gerçekleştirmesi için askeri yardım da dahil olmak üzere her alanda desteği sürdüreceğiz. Arap ülkelerinin tutumlarına gelince; bölge ülkelerinin çoğunun 12 Ekim’de kabul edilen ve Rusya’nın Ukrayna topraklarını ‘yasa dışı ilhakını’ kınayan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararına destek vermesi, uluslararası olarak tanınan sınırların silah gücüyle sorgulanmasına yönelik açık itirazı belirginleştiriyor. Ülkelerin ulusal egemenliğine saygı gösterme konusunda yineledikleri taahhüdün de altını çiziyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonucunda bölge ülkelerinin bazılarının uğradığı zararın boyutunun da tamamen farkındayım. Tabii bununla savaşın şiddetlendirdiği gıda güvensizliğini ve bazı ülkelerde toplumsal ve siyasi istikrarı olumsuz etkileyebilecek yansımaları kastediyorum. Bu bağlamda; 2022 yılında Ukrayna’ya sağlanan çok yönlü ve insani desteği takdir ediyor, ülkeleri yardımlarını sürdürmeye çağırıyorum. Olumsuz yansımaları önlemek ve bunların şiddetini hafifletmek için çabaladık. Bu doğrultuda Fransa’nın girişimiyle tarım pazarlarının şeffaflığını korumak, en çok zarar gören zayıf ülkelerle dayanışmayı güçlendirmek ve sürdürülebilir yerel üretime yatırım yapmak amacıyla Küresel Gıda Güvenliği İttifakı’nı ve onun gıda ve tarımda dayanıklılığı artırma göreviyle temsil edilen etkin mekanizmasını kurduk. Buna paralel olarak Arap ülkelerindeki kamuoyunun kısmen, Batı’nın genel imajı denen şeyin bağlılığının ve seferberliğinin konulara göre değişken olduğunu düşündüğünün farkındayım. Konuyu ele almak için bunun doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum. Zira Ukrayna’daki durum hüküm sürerse, dünyanın başka yerlerindeki diğer saldırgan güçler, hiçbir ceza görmeden komşu ülkelerinin güvenliğine el uzatabileceği sonucunu çıkaracaklar. Nitekim tahran yönetimi Suudi Arabistan ve BAE’deki bölgelere füzeler fırlatan gruplara bilfiil destek verdi. Bu hadiselerde BAE’ye ek askeri araçlar sağlayarak şüpheye yer vermeyen dayanışmamızı ifade ettik. Eylemlerimiz çifte standarda dayalı değildir. Biz yasalar tarafından yönlendiriliyoruz.



Suudi Dışişleri Bakanı, Gambiya'daki İslam Zirvesi Konferansında Suudi Arabistan heyetine başkanlık ediyor

 Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan (Şarku'l Avsat)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan (Şarku'l Avsat)
TT

Suudi Dışişleri Bakanı, Gambiya'daki İslam Zirvesi Konferansında Suudi Arabistan heyetine başkanlık ediyor

 Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan (Şarku'l Avsat)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan (Şarku'l Avsat)

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan bin Abdullah, İslam Zirvesi Konferansı'nın "Sürdürülebilir Kalkınma İçin Diyalog Sırasında Birlik ve Dayanışmayı Teşvik Etme" başlıklı toplantısına katılmak ve Krallığın on beşinci oturuma katılan heyetine başkanlık etmek üzere bugün (Cumartesi) Gambiya'nın başkenti Banjul'a geldi.

Dışişleri Bakanı, ülke liderleri ve İslam İşbirliği Teşkilatı ülkelerinin temsilcileriyle, Filistin meselesi ile Gazze Şeridi ve çevresindeki gelişmeler başta olmak üzere İslam ülkelerini ilgilendiren pek çok konuyu görüşecek. Dışişleri Bakanı, Krallığın 14. oturum başkanlığının ardından, zirvenin gerçekleştirilecek 15. oturumunun başkanlığını Gambiya'ya devredecek.


Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi, Kıdemli Âlimler Konseyi'nin izin almadan hacca gitmenin caiz olmadığına ilişkin bildirisini takdirle karşıladı

Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi, Kıdemli Âlimler Konseyi'nin izin almadan hacca gitmenin caiz olmadığına ilişkin bildirisini takdirle karşıladı
TT

Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi, Kıdemli Âlimler Konseyi'nin izin almadan hacca gitmenin caiz olmadığına ilişkin bildirisini takdirle karşıladı

Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi, Kıdemli Âlimler Konseyi'nin izin almadan hacca gitmenin caiz olmadığına ilişkin bildirisini takdirle karşıladı

Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi, Suudi Arabistan’daki Kıdemli Âlimler Konseyi'nin izin almadan hacca gitmenin caiz olmadığına ilişkin bildirisini takdirle karşıladı.

Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi Genel Sekreteri Dr. Kutub Mustafa Sano yaptığı açıklamada, söz konusu bildirinin, şer'i hukukun genel ilkeleri çerçevesinde ele alınan evrensel içtihat kurallarıyla desteklendiğini ifade etti. Sano bildirinin, zararı oluşmadan önce ve oluştuktan sonra defetmenin gerekliliğini öngören, zararı önlemeyi menfaat sağlamaya önceleyen, genel zararı önlemek için özel zarara katlanmayı öngören ve bundan kaynaklanan sonuçları dikkate alan hikmetli ve hukuki bir bildiri olduğunu ifade etti. Söz konusu bildirinin aynı zamanda doğru olan hususta yöneticiye itaat etmenin gerekliliğine, ona karşı gelmenin haramlığına, yüce şeriatın korumak ve tesis etmek için geldiği beş zorunlu menfaati (din, nesil, can, mal ve akıl) dikkate aldığına işaret eden Sano, bunları ihlal eden ya da bozan her şeyi ortadan kaldırmanın zorunluluğunu dile getirdi. Sano, “Bu çağda hac izini alınmamasından kaynaklanan ciddi zararlar ve çoklu riskler söz konusudur” dedi.

SPA'da yer alan habere göre Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi, üyeleri ve uzmanlarıyla birlikte bu bildiriyi tamamen desteklediğini ve tüm Müslümanları burada yer alan hükme, yani ilgili makamlardan izin almadan hacca gitmenin kabul edilemezliğine uymaya çağırdıklarını vurguladı. İslam dünyasında önde gelen alimlerin, imamların ve vaizlerin bu bildiriyi yayması gerektiğini dile getiren Akademi, elden ele dolaştırarak Müslümanların bu bildiriye uymaya teşvik edilmesinin herkesin üzerine düşen bir görev olduğunu kaydetti. Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi aynı zamanda, bu bildiriyi ihlal etmenin hukuki sonuçlarından ve failinin günahından da söz edilmesini istedi.

Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi ayrıca, Suudi Arabistan'a, hükümetine ve halkına; İki Kutsal Cami’ye gösterdikleri büyük özen, itina ve hizmetlerin yanı sıra, hacılar, umreciler ve ziyaretçiler de dahil olmak üzere İki Kutsal Cami’ye giden misafirlere sağladığı büyük olanaklar için en içten teşekkürlerini sundu.


Suudi Arabistan Filistin halkının haklarını elde etmesine verdiği desteği yineledi

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı Riyad'da kabul etti. (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı Riyad'da kabul etti. (SPA)
TT

Suudi Arabistan Filistin halkının haklarını elde etmesine verdiği desteği yineledi

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı Riyad'da kabul etti. (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı Riyad'da kabul etti. (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman bin Abdulaziz, dün (Pazartesi) Riyad'da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu (WEF) özel toplantısı çerçevesinde Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı kabul etti.

Görüşmede iki taraf Gazze ve çevresinde artan askeri gerilimi, sivillerin hayatını ve bölgenin güvenlik ve istikrarını tehdit eden kötüleşen durumu ele aldı. Muhammed bin Selman, Suudi Arabistan'ın devam eden gerilimi durdurmak ve bölgede yayılmasını önlemek için tüm uluslararası ve bölgesel taraflarla iletişim kurma çabalarını ve Filistin halkının zorla yerinden edilmesine yönelik çağrıları kategorik olarak reddettiğini vurguladı.

Muhammed bin Selman, Suudi Arabistan'ın Filistin halkının onurlu bir yaşam için meşru haklarını elde etmesi, umut ve özlemlerini gerçekleştirmesi, adil ve kalıcı bir barışa ulaşması için sürekli desteğini yineledi.

Filistin resmi haber ajansı WAFA’nın bildirdiğine göre Abbas görüşme sırasında Suudi Arabistan'a ‘Filistin halkının haklarına, özellikle de başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlet kurulmasına verdiği destek ve tüm uluslararası forumlarda Filistin davasını destekleme çabaları ile ister Gazze Şeridi'nden ister Batı Şeria'dan olsun, herhangi bir Filistin vatandaşının yerinden edilmesini kategorik olarak reddettiğini’ vurgulayan kararlı tutumundan dolayı büyük takdir duyduğunu ifade etti.

Abbas, İsrail'in Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria'daki tehlikeli hamlelerine değinerek, “İsrail'in Refah'ı işgal etme tehlikesinin Filistin halkı için bir felakete yol açacağı” uyarısında bulundu. Şarku’l Avsat’ın WAFA'dan aktardığı habere göre Abbas, iki milyonu Gazze'de olmak üzere yaklaşık 6,4 milyon mülteciye yardım ve destek sağlayan Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nı (UNRWA) desteklemeye devam etmenin önemini vurguladı.

Muhammed bin Selman ayrıca Pakistan Başbakanı Muhammed Şahbaz Şerif, Malezya Başbakanı Enver İbrahim, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron'ı ayrı ayrı kabul etti.

Görüşmelerde ikili ilişkilerin boyutları, Suudi Arabistan ile dört ülke arasındaki iş birliği alanları ve bunları geliştirmek için umut verici fırsatlar gözden geçirildi. Ayrıca ortak çıkarları ilgilendiren son bölgesel ve uluslararası durumlar ele alındı.

Muhammed bin Selman, Blinken ve Cameron ile Gazze Şeridi ve çevresindeki gelişmeleri ve askeri operasyonları durdurma ve bunların güvenlik ve insani yansımalarıyla başa çıkma çabalarını ele aldı.


Blinken Ortadoğu turunun ilk durağı Suudi Arabistan'da

Blinken, Riyad Uluslararası Havalimanı'nda (AFP)
Blinken, Riyad Uluslararası Havalimanı'nda (AFP)
TT

Blinken Ortadoğu turunun ilk durağı Suudi Arabistan'da

Blinken, Riyad Uluslararası Havalimanı'nda (AFP)
Blinken, Riyad Uluslararası Havalimanı'nda (AFP)

ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Arap ortaklarıyla savaş sonrası Gazze'deki durumu görüşmeyi amaçlayan geniş bir Ortadoğu turunun ilk durağı olarak bugün (Pazartesi) Suudi Arabistan'a geldi.

Reuters'in haberine göre ziyaret aynı zamanda, Gazze'de kötüleşen insani durumun iyileştirilmesi için ABD Başkanı Joe Biden'ın talep ettiği somut adımları atması konusunda, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya baskı yapmayı da amaçlıyor.

ABD Dışişleri Bakanlığından üst düzey bir yetkili, Blinken'in üst düzey Suudi yetkililerle Riyad'da görüşmesinin beklendiğini belirtti. Blinken ayrıca savaş sonrası Gazze Şeridi'nin yönetim şekli hakkında daha fazla müzakerelerde bulunmak üzere Katar, Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün dışişleri bakanları ile kapsamlı bir toplantı gerçekleştirecek.


Kıdemli Âlimler Konseyi: İzin almadan hacca gitmek caiz değildir

Kıdemli Âlimler Konseyi: İzin almadan hacca gitmek caiz değildir
TT

Kıdemli Âlimler Konseyi: İzin almadan hacca gitmek caiz değildir

Kıdemli Âlimler Konseyi: İzin almadan hacca gitmek caiz değildir

Suudi Arabistan'daki Kıdemli Âlimler Konseyi, Hac vizesi alma zorunluluğunun ve kutsal beldelere gidenlerin bunu yerine getirme taahhüdünün şeriatın gerektirdiği maslahata uygun olduğunu açıkladı. Konsey, şeriatın, maslahatları iyileştirmek, çoğaltmak, kötülükleri önlemek ve azaltmak için geldiğini teyit etti. Vize almadan hacca gitmenin caiz olmadığını belirten Konsey, bunu yapanın günahkâr olduğunu, vize almaya gücü yetmeyenin de hacca güç yetiremeyen kimse kategorisinde değerlendirileceğini ifade etti.

Kıdemli Âlimler Konseyi tarafından dün (Cuma) yapılan açıklamada, İçişleri Bakanlığı, Hac ve Umre Bakanlığı, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi İşlerinden Sorumlu Genel Başkanlığı temsilcilerinin vizenin olmaması durumunda karşılaşılacak zorluklar ve risklerle ilgili olarak sundukları bilgilere yer verildi.

Konsey, Hac vizesi alma zorunluluğunun, İslam şeriatının insanların ibadetlerini yerine getirmelerini kolaylaştırmak ve onları zorluklardan kurtarmak için öngördüğü şeylere dayandığını belirtti. Hac izni alma zorunluluğunun, hacılardan oluşan bu büyük kalabalığın huzur ve güven içinde ibadetlerini yerine getirmesini sağlayacak şekilde düzenlenmesi amacıyla getirildiğini ifade eden Konsey, bunun Şer'i delil ve kurallarla belirlenen geçerli bir yasal amaç olduğunu belirtti.

Kıdemli Âlimler Konseyi, Hac vizesi alma zorunluluğu ve kutsal mekanları ziyaret edenlerin bunu yapma taahhüdünün şeriatın gerektirdiği maslahata uygun olduğunu belirtti. Zira Hac organizasyonuyla ilgilenen devlet kurumları, izin verilen hacı sayısına göre güvenlik, sağlık, konaklama, iaşe ve diğer hizmetler de dahil olmak üzere çeşitli yönleriyle hac sezonunun planını yapıyor. Hacıların sayısı izin verilene uygun olduğunda, hacılara sağlanan hizmetlerin kalitesinin de artacağını ifade eden Konsey, böylece hacıların büyük zarar görmelerinin önleneceği, ölüme yol açan kalabalık ve izdiham risklerinin azalacağını belirtti.

Hac için vize alma zorunluluğunun yöneticiye itaat etmek olduğunu belirten Kıdemli Âlimler Konseyi, vize alma zorunluluğuna uyulmaması durumunda hacıların güvenliğini ve sağlığını etkileyen büyük zararlar ve çoklu riskler hakkında bilgilendirildiğini belirtti. Konsey’e göre bu durum şu hususu açıklığa kavuşturuyor: İzinsiz hac yapmak, sadece bundan kaynaklanan zararla sınırlı değildir. Hacı kendisi de zarar görse, bu zarar sisteme bağlı kalan diğer hacıları da kapsar. İhmalkârlıkla verilen zararın küçük günahtan daha büyük günah olduğu şeriatta belirtilmiştir.

Bu noktada Konsey, vize almadan hacca gitmenin caiz olmadığını, bunu yapanların günahkâr sayıldığını, çünkü sadece kamu yararını sağlamak için verilen yöneticinin emrini ihlal ettiğini yineledi.

Kıdemli Âlimler Konseyi tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Tüm Müslümanlara Yüce Allah'tan korkmalarını söylüyoruz. Özellikle Allah'ın evini haccetmek isteyenlere, bu büyük ibadeti yerine getirirken Allah'tan korkmalarını, haclarını korumalarını, bu ibadeti güvenlik, kolaylık ve huzur içinde yerine getirmelerini sağlamak için çıkarılan yönetmelik ve talimatlara uymalarını tavsiye ediyoruz.”


Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanlığı sahte hac şirketlerine karşı uyardı: Hac vizesi olmadan hac ibadeti yapılamaz

Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanlığı sahte hac şirketlerine karşı uyardı: Hac vizesi olmadan hac ibadeti yapılamaz
TT

Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanlığı sahte hac şirketlerine karşı uyardı: Hac vizesi olmadan hac ibadeti yapılamaz

Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanlığı sahte hac şirketlerine karşı uyardı: Hac vizesi olmadan hac ibadeti yapılamaz

Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanlığı'ndan resmi bir kaynak, Hac ibadetini yerine getirmek isteyenleri, 2024 yılı için bazı ülkelerde sosyal medya siteleri aracılığıyla reklamını yapan sahte Hac kampanyalarına kanmamaları konusunda uyardı. Kaynak, Hac ibadetini yerine getirmek için Suudi Arabistan’a gelmenin ancak Suudi Arabistan'daki ilgili makamlar tarafından verilen veya Hac işleri ofisleri aracılığıyla diğer ülkelerle koordineli olarak verilen Hac vizesi almakla mümkün olduğunu açıkladı. Kaynak ayrıca, resmi Hac ofisleri olmayan ülkeler için Nusuk platformu aracılığıyla bu vizenin alınabileceğini ifade etti.

Kaynak, Hac ve Umre Bakanlığı’nın sosyal ağlarda cazip fiyatlarla hac organize ettiğini iddia eden sahte hesapların yanı sıra, şirket ve kampanya reklamlarını da izlediğini belirtti. Bu tür kampanya ve şirketlerle karşı dikkatli olunması çağrısında bulundu.

Bu bağlamda Hac ve Umre Bakanlığı, Irak Hac ve Umre Bakanlığı'nın Irak makamlarıyla iş birliği içerisinde ticari hac turu düzenleyen 25'ten fazla sahte şirketin faaliyetlerinin durdurulması için gösterdiği çabaları takdirle karşıladı. Ayrıca bu yasadışı olguyla mücadelede tüm ülkeler tarafından sarf edilen çabaları da övdü.

Daha önce yaptığı açıklamada Umre, turizm, çalışma, aile ziyareti, transit geçiş ve diğer vize türlerinin sahibine Hac ibadetini yerine getirme niteliği kazandırmadığını belirten Bakanlık, herkesi Hac ibadetini organize eden resmi makamlar tarafından yürütülen yönetmelik ve kanunlara uymaya, hayali şirket ve ofislere kanmamaya çağırdı.

Bakanlık söz konusu sahte şirket ve kampanyaların reklamlarını sürekli olarak takip ediyor. Bunlarla mücadele etmek, raporlamaya katkıda bulunmak ve izinsiz hac olgusunu azaltmak için çalışmak üzere herkesten iş birliği yapmasını bekleyen Bakanlık, internet sitesi ve çeşitli sosyal ağlardaki kanalları aracılığıyla herkesi resmi bilgi edinmeye davet ediyor.


20'nci Suudi yardım uçağı Ukrayna halkına ulaştı

Suudi yardımı Ukrayna sınırı yakınındaki Polonya havaalanına akmaya devam ediyor (SPA)
Suudi yardımı Ukrayna sınırı yakınındaki Polonya havaalanına akmaya devam ediyor (SPA)
TT

20'nci Suudi yardım uçağı Ukrayna halkına ulaştı

Suudi yardımı Ukrayna sınırı yakınındaki Polonya havaalanına akmaya devam ediyor (SPA)
Suudi yardımı Ukrayna sınırı yakınındaki Polonya havaalanına akmaya devam ediyor (SPA)

Polonya'nın Ukrayna sınırına yakın Rzeszow Havalimanı'na gönderilen Suudi yardımı, Polonya sınırından Ukrayna'ya gönderiliyor.

Kral Salman Yardım Merkezi (KSRelief) tarafından gönderilen 20'nci Suudi yardım uçağı, Krallığın Ukrayna halkına yaptığı yardım kapsamında elektrikli aletlerin de bulunduğu toplam 50 ton yük taşıyan 20'nci Suudi yardım uçağı dün (Salı) havalimanına ulaştı.

Bu yardım, dünyanın dört bir yanındaki ihtiyaç sahibi ve yaşadıkları çeşitli kriz ve sıkıntılardan etkilenen insanların, yanında olduğu bilinen Suudi Arabistan'ın tarihi rolü çerçevesinde gerçekleşiyor.


Kral Selman: Bayram şefkat, sevgi ve hoşgörünün anlamlarını bünyesinde barındırır

Kral Selman bin Abdülaziz (Şarku'l Avsat)
Kral Selman bin Abdülaziz (Şarku'l Avsat)
TT

Kral Selman: Bayram şefkat, sevgi ve hoşgörünün anlamlarını bünyesinde barındırır

Kral Selman bin Abdülaziz (Şarku'l Avsat)
Kral Selman bin Abdülaziz (Şarku'l Avsat)

İki Kutsal Caminin Bekçisi Kral Salman bin Abdülaziz, "karşılıklı sevgi, şefkat, sevgi ve hoşgörü anlamlarının somutlaştığı" Ramazan Bayramı münasebetiyle vatandaşları, sakinleri ve dünyanın her yerindeki Müslümanları tebrik etti.

Kral Selman, Ramazan Bayramı vesileyle yaptığı konuşmada, Allah'ın Suudi Arabistan'a, söz birliği bereketi, safların birliği, İki Kutsal Camiye ve onların hacılarına, Umre yapanlara ve ziyaretçilerine hizmet etme şerefi de dahil olmak üzere birçok nimet bahşettiğini söyledi. Kurucu Kral Abdulaziz bin Abdul Rahman'ın Allah ona rahmet etsin- yoluna devam eden oğulları, kendisinden sonra bu mübarek ülkenin hükümdarlarıdır.

Mübarek Ramazan ayında milyonlarca hacıya kolaylık ve rahatlıkla umre ibadetlerini yapabilme imkanını veren Allah'a hamdolsun. Onun sayesinde ve daha sonra devlet kurumlarının Allah'ın misafirlerine hizmet etmek, ibadetlerini yerine getirmelerini kolaylaştırmak için gösterdikleri sürekli çabalarla, Allah'tan bizden ve onlardan hayırlı amelleri kabul etmesini niyaz ediyoruz.

İki Kutsal Caminin Sorumlusu konuşmasına şöyle devam etti: "Bu yıl Ramazan Bayramı'nı karşılarken, Filistin halkına yönelik saldırıların durdurulmasının, güvenli insani yardım koridorlarının sağlanmasının ve tüm ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayarak acılarına son verilmesinin, bağımsız devletlerini kurmak ve güvenlik içinde yaşamak da dahil olmak üzere meşru haklarının verilmesi gerekliliğini teyit ediyoruz.”


Suudi Arabistan Veliaht Prens'in bağlılık sözünün 7’nci yıldönümünü kutluyor

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (SPA)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prens'in bağlılık sözünün 7’nci yıldönümünü kutluyor

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (SPA)

Bender bin Abdurrahman bin Mamer

Biatın yedinci yıldönümü, izlenmesi zor olan hızlı dönüşümlerin eşlik ettiği bir dizi başarının ardından geldi. Ancak bunların hepsi Veliaht Prens Muhammed bin Selman tarafından ortaya konan Vizyon 2030 kapsamında ‘geleceğin devletini inşa etmeye’ katkıda bulunuyor. Kuşkusuz onun arkasında Suudi halkının liderliğin vizyonuna olan inancı ve belirlenmiş hedefler, net yöntemlerle düzenlemeler, yasalar ve yapısal reformlarla kalkınma çarkını döndürmek için çalışması var.

Muhammed bin Selman veliaht prens olduktan birkaç ay sonra Suudi halkına yönelik duygularını şu sözlerle ifade etmişti: “Ben 20 milyon insandan biriyim. Onlar olmadan ben bir hiçim ve hepsinin en düşük ve en zayıf örneğiyim. Beni motive eden ve ileriye iten onlar...” Muhammed bin Selman bu cümleleri kurarken sanki dedesi Kral Abdulaziz'in şu sözünü hatırlatıyordu: “Ben önce Allah'la güçlüyüm, sonra imanımla, sonra da halkımla… Onlarla tek bir birey olarak yürürüm. Kendimi onlara tercih etmem ve sadece onlar için iyi olanı takip ederim...”

Üç asır önceki kuruluşundan bu yana Suudi devleti, başka güçlerden ithal edilmiş, klonlanmış veya dayatılmış bir sistem olmayan siyasi sisteminin özgünlüğü ile karakterize edilmiştir. Dahası, bir boşluktan fırlamamış veya farklı bir ortamda ortaya çıkmamış, aksine tarihi köklerden, İslami derinlikten ve saf Arap mirasından ve ortamından kaynaklanmıştır.


Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Singapurlu mevkidaşı ile iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini görüştü

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Singapur Dışişleri Bakanı Dr. Vivian Balakrishnan (SPA)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Singapur Dışişleri Bakanı Dr. Vivian Balakrishnan (SPA)
TT

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Singapurlu mevkidaşı ile iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini görüştü

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Singapur Dışişleri Bakanı Dr. Vivian Balakrishnan (SPA)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Singapur Dışişleri Bakanı Dr. Vivian Balakrishnan (SPA)

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan bin Abdullah, bugün bakanlığın Riyad’daki genel merkezinde Singapur Dışişleri Bakanı Dr. Vivian Balakrishnan ile görüştü.

Görüşmede, iki dost ülke arasındaki ilişkilerin her alanda desteklenme ve geliştirilmesine yönelik yollar gözden geçirildi.

Bakanlar, tüm bölgesel ve uluslararası ortak çıkar konularının yanı sıra, her iki ülkenin çıkarlarına hizmet edecek şekilde ikili koordinasyonu yoğunlaştırma yollarını da tartıştı.

dfeb
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Singapur Dışişleri Bakanı Dr. Vivian Balakrishnan (SPA)