Siyah kadınların daha farklı depresyon semptomları gösterdiği ortaya çıktı

Araştırmacılar depresyon geçiren siyah kadınların, fiziksel semptomlar yaşadığını bildirmeye daha yatkın olduğunu buldu

Fotoğraf: (Pexels)
Fotoğraf: (Pexels)
TT

Siyah kadınların daha farklı depresyon semptomları gösterdiği ortaya çıktı

Fotoğraf: (Pexels)
Fotoğraf: (Pexels)

Siyah kadınların daha az belirgin depresyon semptomları gösterebileceği yeni bir çalışmada ortaya kondu.
Depresyon belirtileri herkeste farklı görünse de New York Üniversitesi (NYU) Rory Meyers Hemşirelik Okulu ve Columbia Üniversitesi Hemşirelik Fakültesindeki araştırmacıların yürüttüğü yeni bir çalışmada doktorların, siyah kadınlardaki depresyon semptomlarını gözden kaçırabildiği veya tedavi etmeyebildiği öne sürüldü.
13 Aralık'ta yayımlanan çalışmada 227 siyah kadındaki depresyon belirtileri analiz edildi. Veriler ilk olarak yüksek tansiyona katkıda bulunan genetik, psikolojik ve çevresel faktörleri anlamak için siyah anne ve çocukların incelendiği Psikolojik ve Genetik Faktörlerin Kan Basıncı Üzerindeki Kuşaklar Arası Etkisi (InterGEN) isimli çalışma kapsamında toplanmıştı.
Araştırmacılar depresyon geçiren siyah kadınların yorgunluk, uykusuzluk, sinirlilik ve libido azalması gibi fiziksel semptomların yanı sıra özeleştiri ve kendini suçlama semptomları gösterdiğini bildirme olasılığının daha yüksek olduğunu buldu.
Depresyonun yaygın semptomları arasında keyifsizlik, aktivitelere yönelik ilgi kaybı, iştah veya uykudaki değişiklikler, umutsuzluk veya değersizlik duyguları bulunduğu biliniyor. Öte yandan araştırmacılar, depresyon semptomları üzerine yürütülen çok sayıda çalışmanın "ağırlıklı olarak beyaz kişilerde" yapılmasının, BIPOC (siyah, yerli ve beyaz olmayan insanlar) veya diğer ırksal azınlık gruplarındaki depresyon belirtilerinin gözden kaçma ihtimalini artırdığını belirtiyor.
NYU Rory Meyers Hemşirelik Okulunda doktora sonrası araştırmacı olan çalışmanın baş yazarı Dr. Nicole Perez yaptığı açıklamada, "Bulgularımıza dayanarak, sağlık hizmeti sağlayıcılarının siyah kadınlardaki depresyon semptomlarını gözden kaçırmasının mümkün olduğunu ve bunun da yetersiz tanı ve tedaviye yol açtığını söyleyebiliriz" dedi.
Aslında ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezlerine göre (CDC) Siyah Amerikalılar ve genel olarak siyah kadınlar üzüntü, umutsuzluk ve değersizlik duygularını hissetmeye beyaz Amerikalılara kıyasla daha yatkın. Öte yandan ruh sağlığı desteğine ihtiyaç duyan üç siyah yetişkinden sadece biri gerçekten buna erişebiliyor. Bu muhtemelen düzgün sağlık sigortasına erişim, sosyo-ekonomik eşitsizlikler veya akıl hastalıklarına karşı olumsuz tutumlar ve damgalanma gibi sebeplerle ruh sağlığı tedavisine erişimde beyaz olmayan insanların karşılaştığı birçok engelden kaynaklanıyor.
Daha da kötüsü, Mental Health America'ya (Amerika Ruh Sağlığı) göre Amerikan Psikoloji Derneği üyelerindeki siyah oranının yüzde ikiden az olması, muhtemelen doktorlar ve hastalar arasında örtük önyargılara ve hatta tıpta ırkçılık örneklerine yol açabilir.
"Umudum, bu bulguların depresyonun kişiden kişiye nasıl farklı görünebileceğine dair gelişen diyaloğa katkıda bulunması" diyen Perez şöyle ekledi:
"Ve bu bulguların tarihsel olarak üzerine yetersiz çalışma yürütülmüş ve azınlık olan popülasyonlarda daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğuna dair farkındalığı artırmasını umuyorum. Böylece semptomları daha iyi tespit ederek gözden kaçırılan bakım ve sağlık eşitsizliklerini azaltabiliriz."



Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
TT

Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)

Bilincin beynin hangi bölümünde olduğunu araştıran bilim insanları ilginç sonuçlara ulaştı. 

Kişinin kendisini, etrafını, deneyimlerini, duygularını anlamasını sağlayan bilinç, insan varlığının temel bileşenlerinden biri. 

Bilim insanları uzun zamandır bilincin beynin hangi bölümünde, nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışıyor. Pek çok fikir ortaya atılırken halihazırda 30'a yakın teori olduğu tahmin ediliyor. 

Bunlar arasında en çok öne çıkan ikisiyse Küresel Çalışma Alanı Teorisi (GWT) ve Bütünleşik Bilgi Teorisi (IIT). Bunlardan ilki bilincin, beynin ön kısmında olduğunu ve buradaki kilit bölgeler duyusal bilgileri tüm beyne yaydığında bilinçli deneyimin ortaya çıktığını savunuyor. 

IIT ise beyindeki bilginin son derece entegre ve bütünleşik olduğunu ve bu şekilde bilinçli bir deneyimin mümkün olduğunu öne sürüyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 1 Mayıs Perşembe günü yayımlanan çalışmada bilim insanları, bu iki teoriyi test ederek hangisinin geçerli olduğunu bulmaya çalıştı. Bulgular, ikisinin de yetersiz olduğuna işaret ediyor. 

Max Planck Enstitüsü'nden Dr. Lucia Melloni ve ekip arkadaşları, ABD, Avrupa ve Çin'deki 12 laboratuvarda 256 kişiye çeşitli görüntüleri izleterek beyinlerindeki elektrik ve manyetik aktiviteyi ve kan akışını ölçtü. 

Katılımcıların bilinçli farkındalığını ölçmek için onlara çeşitli yüzler, nesneler ve semboller gösterildi. Katılımcılar ekranda belirli görüntüler belirdiğinde bir düğmeye bastı. Ekip katılımcıların beynini üç farklı yöntem kullanarak izledi.

Bulgular bilincin, beynin düşünmeyle ilişkili ön kısmından ziyade, görme ve işitmeyle bağlantılı duyusal bölgeleri içeren arka kortekste ortaya çıktığına işaret ediyor. 

Çalışma, beynin arka kısmındaki nöronlarla öndeki bölgeler arasındaki önemli bağlantılar saptasa da bilincin ana merkezinin arka kortekste olduğu fikrini destekliyor.

Araştırmada ayrıca IIT'nin öne sürdüğü gibi bilincin, beynin çeşitli bölümlerinin etkileşimi ve işbirliğiyle oluştuğunu destekleyen güçlü kanıtlar da bulunmadı. 

Makalenin başyazarlarından Christof Koch, "Burada kanıtlar kesinlikle arka korteks lehine. Bilinçli deneyimle ilgili bilgiler ön loblarda ya yoktu ya da arka kortekse kıyasla çok daha zayıftı" diyerek ekliyor: 

Bu durum, ön lobların zeka, yargılama, muhakemede kritik önem taşımasına karşın görme, bilinçli görsel algılama gibi konularda kritik bir rol oynamadığı fikrini destekliyor.

Araştırmacılar yeni çalışmanın komadaki veya bitkisel hayattaki hastalar açısından da önem taşıdığını ifade ediyor.  

Bu durumdaki hastalar birkaç gün boyunca yanıt vermediği zaman genellikle bilinçlerini kaybettikleri varsayılarak yaşam destek ünitesiyle bağları kesiliyor. Ancak geçen yıl yayımlanan bir çalışmada tepkisiz hastaların yaklaşık 4'te birinin bilinci olabileceği tespit edilmişti.

Bu araştırmaya gönderme yapan Koch "Bilincin beyindeki temelini bilmek, sinyal vermeden 'orada olmanın' bu gizli biçimini daha iyi saptamamızı sağlar" diyor. 

Independent Türkçe, Reuters, New York Times, SciTechDaily, Nature