Yemen’de barış seçenekleri

Yemenli siyasi medya araştırmacısı Dr. Abdulaziz Cabir, Şarku’l Avsat'a konuştu: Suudi Arabistan-İran yakınlaşması atılım sağlayabilir.

Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne brifing verdi. (BM)
Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne brifing verdi. (BM)
TT

Yemen’de barış seçenekleri

Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne brifing verdi. (BM)
Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne brifing verdi. (BM)

Yemen’de sekiz yıldan uzun süredir devam eden çatışmayı sona erdirmek için mevcut barış çabalarını ve çatışan taraflara bazı güçler için oldubittiler dayatmak ile diğer bileşenlerin savunduğu uzlaşmacı yaklaşımlar arasında mevcut olan seçenekleri bir belirsizlik çevreliyor.

Yemenli siyasi medya araştırmacısı Dr. Abdulaziz Cabir'e göre, çatışmanın taraflarının konumları ile Yemen'in geleceğine ilişkin algıları arasındaki genişleyen uçurum, barışı sağlamanın önündeki en önemli zorluklardan birini temsil ediyor.

ss
Hollanda'nın Lahey kenti kısa süre önce Uluslararası Yemen Forumu oturumlarına ev sahipliği yaptı. (Şarku’l Avsat)

Cabir, savaş ve barış ikiliği ve Suudi Arabistan'ın Yemen'de sürdürülebilir barışın temellerini atmaya yönelik sürekli çabaları hakkındaki açıklamasında, barış çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasının ülkeyi karmaşık bir sahnenin, yüksek bir belirsizliğin ve küresel ekonomi için güçlü bir arteri temsil eden Kızıldeniz, Babu'l Mendeb Boğazı ve Arap Denizi'ne ulaşabilecek gerçek tehditlerle karşı karşıya bıraktığına inanıyor.

Taraflar arasında uzlaşmaya dayalı bir formül

Dr. Abdulaziz Cabir, Yemen'deki savaş ve barış sahnesindeki aktif güçlerin pozisyonlarını dikkatli bir şekilde okuyarak, çatışma taraflarını ve onların kalıcı ve sürdürülebilir bir barışa ulaşma ve Yemen'deki çatışma ve savaşı sona erdirme konusundaki farklı algılarını uzlaştırmanın şimdiye kadar zor ve karmaşık bir görev olduğunun açık şekilde görüldüğünü belirtti.

Cabir'e göre bu, ‘çoğunun kendi vizyonlarını diğer taraflara empoze edemeyecekleri gerçeğini kabul etmeyi reddetmelerinden kaynaklanıyor. Uzlaşıya dayalı bir formüle ve yaklaşımlara zorlanmaları da çatışmanın taraflarının siyasi gerçekçilikten yoksun olması nedeniyle yaşanıyor.’

Çatışan taraflardan her birinin kontrolü altındaki bölgelerde otoritesini pekiştirmek ve bu bölgelerde özel güvenlik, askeri ve ekonomik düzenlemeler oluşturmak için yaptığı çalışmalar, (örneğin hanedan mezhepçi ideolojisi doğrultusunda kontrol alanlarında düzenlemeler, yasalar ve müfredatlar uygulayan Husi grubu) ve bu büyük değişiklikler kendi içinde büyük bir engel teşkil ediyor. Bununla başa çıkmak ve onu çözmek için bir mekanizma üzerinde anlaşmak çok zaman ve çaba gerektirecek. Devam etmesi de Yemen'de barışı sağlama çabalarıyla çelişiyor.

sad
Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Reşad el-Alimi ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Riyad'da bir araya geldi. (SABA)

Cabir, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmelerde çatışmanın taraflarının konumları ile Yemen'in geleceğine ilişkin algıları arasındaki genişleyen uçurumun barışın önündeki en önemli zorluklardan birini temsil ettiğini söyledi. Ayrıca birlik hükümeti ve diğerleri çerçevesinde geçiş dönemine yönelik genel düzenlemelere ek olarak, bu güvensizlik halinin Yemen'de sürdürülebilir barışa ulaşma yolunda bir engel oluşturduğunu belirtti.

def
Yemenli siyaset araştırmacısı Dr. Abdulaziz Cabir. (Şarku’l Avsat)

Başarısızlıklar karşısında gerçeklik

Dr. Cabir, istenen barışa ulaşmanın önünde birçok engel ve zorluğun durduğuna inanıyor. Bunlardan en öne çıkanı, Husilerin elde ettiği, devletin derinliklerine ve eklemlerine kadar ulaşan kapsamlı kontrol. Zira başkent Sana ve kuzey bölgelerin ve vilayetlerin çoğu üzerindeki kontrollerinin sıkılaştırılması, karşı tarafın başarısızlık ihtimalindeki artışla daha da pekişti.

Cabir açıklamasında “Bilindiği gibi bunun nedeni, Husiler ve ona karşı cephede yakınlaşmasına rağmen, meşru hükümet içindeki siyasi eşitsizliğin askeri ve güvenlik tarafına da uzanmasıdır” dedi.

Cabir’e göre, barış sürecinde bir çıkmaza girilmeyerek herhangi bir ilerleme kaydedilmesi, Husilerin meşru hükümete karşı darbelerini geri çekerek büyük tavizler vermesini gerektiriyor. Cabir’e göre onlar için bu bir kazanım kaybı ve özellikle tarihi Yemen sorununun derinliğini ve özünü oluşturan, demokratik yaklaşım ve güç ve zenginlik merkezlerinin dağılımı ile temsil edilen konuları ihmal etmemek için çalışacaklar.

Husilerin ‘sınırlı popülariteleri ve tüm Yemen halkı tarafından reddedilen tiksindirici hanedan yaklaşımları nedeniyle en büyük kaybeden olacaklarının farkında olduklarını’ belirten Cabir sözlerini şöyle sürdürdü:

 Çünkü Yemen sahnesindeki diğer siyasi güçlerle ortak ulusal siyasi paydalara izin vermeyen ırkçı bir terör projesi taşıyorlar. Yaklaşımları ve siyasi ideolojileri, ötekini hanedan, mezhep konumundan boyun eğdirme üzerine kurulu. Bu kibir kırılıp ulusal bir siyasi çerçevede yeniden inşa edilmedikçe barışı kabul edemez.

sc
Sana Uluslararası Havalimanı. (EPA)

Cabir, Suudi Arabistan'ın çabalarına karşı uzlaşmaz tutumun ve şart-talep tavanını yükselterek barış yolunun tıkanmasındaki en büyük sorumluluğun Husi gruba ait olduğunu vurguladı. Ayrıca Husilerin Yemen'in çıkarlarını, güvenliğini, istikrarını ve kalkınmasını hiçe sayan aşırılıkçı ve gerçekçi olmayan ideolojik yaklaşımı benimsediklerini belirtti.

ABD, İngiltere, Çin ve Fransa'nın büyükelçileri, Husi grubunu Yemen krizinde askeri seçeneği terk etmeye çağırmış ve çatışmaya herhangi bir dönüşün, Husi grubunu tamamen uluslararası izolasyona yol açacağı konusunda uyarmıştı.

Yıpratma savaşı korkusu

Siyasi medya sahasında çalışan Yemenli araştırmacı, sahneyi okurken, çatışmanın devamının Yemen'i zor bir aşamaya sokacak uzun vadeli bir yıpratma savaşına yol açacağına dair gerçek korkular konusunda uyarıda bulunuyor.

Özellikle hizmetlerin bozulması ve Güney Geçiş Konseyi de dahil olmak üzere bazı bileşenlere yönelik artan çağrılarla meşru hükümetin Aden ve diğer vilayetler üzerindeki kontrolünü kaybedeceği korkusuyla Yemen, Husilerin Sana ve kuzey bölgelerde şiddetli kontrollerini genişleteceği unutulmuş bir krize dönüşecek.

Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Dr. Reşad el-Alimi birkaç gün önce Mukalla'da Hadramut valiliğine idari, güvenlik ve ekonomik olarak işlerini tam olarak yönetme hakkı verdiğini duyurdu.

Suudi Arabistan-İran yakınlaşması

Yemen sahnesindeki ve çatışmasındaki aktörlerin önceki tüm verilerinin ve konumlarının, Yemen'de sürdürülebilir barışı sağlamak için gerçek tehditler taşıdığı sonucuna varan Cabir, barış çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasının ülkeyi küresel ekonomi için güçlü bir arteri temsil eden Kızıldeniz, Babu'l Mendeb Boğazı ve Arap Denizi'ne ulaşabilecek gerçek tehditlerle karşı karşıya bırakacağına inanıyor.

Cabir, Suudi Arabistan'ın Yemen'de sürdürülebilir barışı sağlama çabalarına olumlu bir şekilde yaklaşmak için uluslararası toplumun ortak çabalarına işaret ederek Husi grubuna ve onların arkasındaki İran'a azami baskı uygulamasına ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Cabir açıklamasının devamında “Bu çabaların başarısızlığı, Yemen'i büyük ölçüde örtüşen senaryoların önüne koyar ve Yemen sahnesine daha fazla yapı, karmaşıklık ve yüksek bir belirsizlik durumu verir” uyarısında bulundu.

Cabir sözlerine şöyle devam etti:

Temel değişkeni, yani Suudilerin genel olarak çatışmaya yönelik politikasını kavramak uygun olur. Özellikle Suudi Arabistan-İran ilişkilerinin, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı'nın Tahran ziyareti ve İran Cumhurbaşkanı ile görüşmesiyle sonuçlanan bir yumuşama durumuna tanık olduğu bu aşamada Husilere yönelmesi, Yemen'deki savaşla ilgili bazı gözlemcilere göre Yemen dosyasında yakın bir atılım olduğunu gösteriyor.

Cabir, Suudi Arabistan ve İran'ın sükûnet, çözüm veya savaş yollarına ilişkin pozisyonunun belirleyici olabileceğine ve bunun analiz için bir giriş noktası ve yakın gelecekteki gelişmeleri tahmin etme girişimi olarak benimsenmesine inanıyor. Cabir, Yemenli tarafları Yemen'de adil ve sürdürülebilir bir barışı sağlamak için olumlu ve açık bir şekilde anlaşmaya, kalkınma ve inşaya, Yemen'in bir barış, bilgelik ve refah vahası olan eski dönemine geri dönmesine yönelik olarak hareket etmeye çağırdı.



Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
TT

Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci, ülkesinin ‘Litani'nin kuzey ve güneyinde silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildiğini’ doğruladı. Recci, bu pozisyonu Lübnan'a ileten son kişinin geçen hafta sonu Beyrut'u ziyaret eden ve çok sayıda Lübnanlı yetkiliyle görüşen ABD Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus olduğunu belirtti.

Recci Şarku’l Avsat'a verdiği röportajda, Ortagus’un Lübnan'ın şu anda açık bir ‘penceresi’ olduğundan bahsettiğine dikkat çekerek şunları söyledi: “ABD yönetimi Lübnan'a topraklarını özgürleştirmesi, yeniden inşa etmesi ve ekonomisini geliştirmesi için yardım etmek istiyor. Ancak bunun karşılığında ister uluslararası, Arap, Körfez ve hatta Lübnanlıların talebi olan ekonomik reformlar açısından olsun, ister uluslararası toplumun Lübnan devletinin egemenliğini sadece Litani'nin güneyine değil, tüm Lübnan topraklarına yaymasını istediği silah münhasırlığı açısından olsun bizden istenen şeyler var. Bu husus Ortagus ve diğer uluslararası yetkililer tarafından bize açıkça iletildi. Zaten bu mesele Lübnan anayasasında da yer alıyor.”

Recci, “Ayrıca dünyada hiçbir ülke kendi kurumları dışında silahların varlığını kabul etmek zorunda değildir. Dolayısıyla bu uluslararası bir talep olduğu gibi aynı zamanda Lübnan'ın da bir talebidir. Biz bunu bakanlık açıklamasında ve yemin konuşmasında açıkça ifade ettik” şeklinde konuştu.

cdfvgh
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku'l Avsat)

Recci, Ortagus'un silah münhasırlığının sağlanması için bir ‘zaman çizelgesinden’ söz ettiğini reddederek, ‘bunun mümkün olan en kısa sürede gerçekleşmesi gerektiğini’ söylediğini açıkladı. Bu alanda yapılanların iyi ama yetersiz olduğunu, daha büyük ve hızlı adımlar atılmasını istediklerini belirtti.

Recci, ‘silah münhasırlığına’ ulaşmak için benimsenecek mekanizma konusunda ise şunları söyledi: “Devletin kendi iç egemenliğini müzakere etmeyeceğini söyleyen genel bir ilke var. Dolayısıyla hükümetin net bir tutum sergilemesi gerekiyor. Biz de silahların devlet tarafından kısıtlanması için bir yol ve mekanizma bulacağız.”

Müzakere komiteleri

İsrail ile müzakere komiteleri konusuna da değinen Recci, “İsrailliler ve Amerikalılar işgal altındaki beş nokta, esirler ve ihtilaflı bölgeler konusunda müzakere etmek üzere üç komite kurulmasını talep ediyorlardı. Ancak biz onlara ilk iki hususta müzakere etmenin söz konusu olmadığını, müzakere edilecek bir şey olmadığını söyledik. Zira biz toprak işgal etmiyoruz ya da İsrailli esirleri tutmuyoruz. Bu nedenle İsrail'in beş noktadan derhal ve koşulsuz olarak çekilmesi ve mahkûmları müzakere etmeden serbest bırakması gerekiyor. Bizim kabul ettiğimiz şey, karmaşık bir teknik mesele olan sınırların belirlenmesinin müzakere edilmesidir. Yaklaşık iki hafta önce önerilen komitelerin sivil olacağına dair bir fikir vardı, ancak konu bir daha tartışılmadı ve Ortagus bunu en azından benimle gündeme getirmedi” ifadelerini kullandı.

Diplomatik eylem

“Bu alanda günlük çalışmalar yapılıyor” diyen Recci sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm ülkeleri İsrail'e işgal ettiği Lübnan topraklarından çekilmesi için baskı yapmaya çağırıyoruz. Bu, Hizbullah'ın silahlarını elinde tutmak için sunduğu her türlü argümanı ya da gerekçeyi ortadan kaldırır ve topraklarını diplomasi yoluyla özgürleştirmekte ısrar eden ancak şu ana kadar İsraillilerin yanıt vermeyi ve güvenlik mülahazalarından bahsetmeyi reddettiği Lübnan devletinin konumunu güçlendirir. Devlet olarak askeri ve ekonomik güce sahip olsaydık diplomatik çalışmaların başarısı daha kesin ve hızlı olurdu, ancak her ikisinden de yoksunuz. Elimizdeki tek şey bu alanda bize yardımcı olacak ülkelerin dostluğu.”

Filistin silahları

Hizbullah'ın silahlarını geri çekmesi ile Filistinlilerin kamp içindeki ve dışındaki silahlarını geri çekmesi arasındaki bağlantıyı sorgulayan Recci, “Hizbullah'ın silahlarının geri çekilmesinin, geri kalanı şüphesiz teslim edilmesi gereken Filistin silahlarıyla ne ilgisi var? Peki Hizbullah'ın silahı Filistinlilerin silahına karşı koymak için mi orada? Durum böyle olmadığı sürece, bu alanda önceliklerle ilgili koşullar belirlememeliyiz. Bizim istediğimiz, Lübnan ordusunun, önümüzdeki tehditler ne olursa olsun, Lübnanlılar olarak bizi koruyan tek güç olmasıdır” dedi.

Mali reformlar

Recci, mali ve ekonomik reformlar konusunda ise şunları söyledi: “Başbakan Nevvaf Selam liderliğindeki hükümet harika, mükemmel ve hızlı bir iş çıkarıyor, ancak kriz derin ve iki haftada çözülemez. Uluslararası toplum bunu kabul ediyor, ancak reformların tam olarak uygulanması için zamanın ucu açık olmadığını ve aciliyet gerektirdiğini vurguluyor.”

ABD-İran müzakereleri

ABD-İran müzakereleri ve bunların Lübnan'ı nasıl etkileyeceği konusuna da değinen Recci, “Bu müzakerelerin nereye varacağı henüz belli değil. Bildiğimiz şey, nükleer program, balistik füzeler ve Hizbullah da dahil olmak üzere İran'ın vekil güçlerini içerdiği ve iki taraf arasında bir anlaşmaya varılamaması halinde tüm seçeneklerin masada olduğu” dedi.

Suriye ziyareti

Recci, Başbakan Nevvaf Selam'ın önümüzdeki hafta Suriye'ye yapacağı resmi ziyarete katılarak, çözülmemiş birden fazla dosyayı çözüme kavuşturmaya çalışacak. Suriye’deki yeni rejim konusunda iyimser olan Recci şu ifadeleri kullandı: “Önceki rejimden kesinlikle daha iyi. Bağımsızlıktan bu yana Suriye'deki hiçbir rejim Lübnan devletini bir varlık olarak tanıdığını, bağımsızlığını tanıdığını ve egemenliğine saygı duyduğunu açıkça söylemedi ama şimdi Suriyeli yetkililerden içişlerimize karışmayacaklarına dair sözler aldık.”

Yerlerinden edilenler dosyası

Recci'ye göre Selam, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile görüşmesinde, şu anda Lübnan için öncelikli olan Suriyelilerin yerinden edilmesi konusunu gündeme getirecek.

Recci sözlerine şöyle devam etti: “Lübnan, ülkedeki demografik dengeyi sarsan ve sosyal ve ekonomik tehdidin yanı sıra varoluşsal bir tehdit oluşturan yerinden edilmenin olumsuz yansımalarına daha fazla tahammül edemez. Uluslararası yetkililerle yaptığımız görüşmelerde talep ettiğimiz ve ısrarla vurguladığımız husus, uluslararası toplumun yeni bir yaklaşım benimsemesi ve böylece yerinden edilmiş kişilere Lübnan'da kaldıkları süre boyunca değil, ülkelerine döndüklerinde yardım sağlanmasıdır. Ayrıca, Suriye'de yeniden inşa sürecinin başlatılarak vatandaşların geri dönmesinin ve yaptırımların kademeli olarak kaldırılmasının önemini vurguluyoruz. Zira tüm bunların varlığı yerinden edilmiş kişileri geri dönmeye teşvik edecektir. Ayrıca Suriye'nin birçok bölge ve vilayetinde hayat normale dönmüştür, dolayısıyla geri dönüş konvoyları yarından önce hemen bugün başlamalıdır. Suriye'deki tartışma doğu sınırı dosyasını ve oradaki kayıp Lübnanlıların dosyasını da içerecek. Çünkü bu insanların akıbetini bilmek istiyoruz... Nasıl öldürüldüler, neredeler? İstediğimiz şey bu dosyayı sonsuza kadar kapatmak.”

Lübnan-Körfez ilişkileri

Recci sözlerini şu ifadelerle noktaladı: “Ne yazık ki son birkaç yıldır genel olarak Körfez ülkeleriyle, özel olarak da Suudi Arabistan ile ilişkilerimiz kötüydü. Doğrusunu söylemek gerekirse bunun sorumlusu Lübnan'dır, daha doğrusu Lübnan'da ülkeyi hiçbir dahli olmadığı bir anlaşmazlığın içine sokan bazı kişilerdir. Captagon ve silah ihraç edip, lanetleyip, sonra da yardım isteyemeyiz. Lübnan'ın resmi tutumu, Lübnan ile Körfez ülkeleri arasındaki mükemmel ilişkiler geleneğine uymuyordu. Bugün ilişkiler eski tarihi konumuna kavuşmaya başlamıştır. Bunun en büyük kanıtı da Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın davetlisi olarak Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarettir. Ziyaretin kendisi ve Avn’ın gördüğü sıcak karşılama, ilişkilerde yeni bir sayfa açıldığının kanıtıdır. Bu durum aynı zamanda seçkin bir şekilde karşılanan Başbakan Nevvaf Selam'ın ziyareti için de geçerlidir. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, gerekli ekonomik reformların tamamlanması ve silah münhasırlığının sağlanması koşuluyla ilişkilerin eskiden olduğu gibi devam edeceği sözünü verdi.”