Libya: Gözden düşen isimlerin siyasi hayata dönme şansları ne?

Başkent Trablus'un merkezinde bulunan en-Nasr Caddesi (Ulusal Birlik Hükümeti)
Başkent Trablus'un merkezinde bulunan en-Nasr Caddesi (Ulusal Birlik Hükümeti)
TT

Libya: Gözden düşen isimlerin siyasi hayata dönme şansları ne?

Başkent Trablus'un merkezinde bulunan en-Nasr Caddesi (Ulusal Birlik Hükümeti)
Başkent Trablus'un merkezinde bulunan en-Nasr Caddesi (Ulusal Birlik Hükümeti)

Libya’da bazı siyasetçiler ve gözlemciler ister eski Başbakanlar ister bakanlar veya diplomatlar olsun, bazılarının gösterdiği çabalara rağmen, herhangi bir devrik rejim yetkilisinin iktidara geri dönme şansının ‘çok sınırlı’ olabileceği konusunda hemfikir. Zira görevden ayrıldıkları tarihten itibaren isimlerini öyle ya da böyle medyanın gündeminde tutmak büyük bir çaba gerektiriyor.

Bu kişilerin, zamanı ​​geldiğinde seçimlere katılmaya karar verirlerse neden yüksek oy oranları elde etmelerinin beklenmediğini açıklamak için birçok okuma öne sürüldü.

(foto altı) Libya Yüksek Seçim Komisyonu Başkanı İmad es-Sayih (Libya Yüksek Seçim Komisyonu)
Libya Yüksek Seçim Komisyonu Başkanı İmad es-Sayih (Libya Yüksek Seçim Komisyonu)

Libya Temsilciler Meclisi (TM) üyesi Hasan ez-Zerka, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, “Libya sokaklarının 17 Şubat Devrimi’nden bu yana devleti yöneten ardışık hükümetlerin çoğunun genel performansından duyduğu memnuniyetsizlik, bu hükümetlerin bakanlarının değerlendirilmesine olumsuz yansıdı ve bu, vatandaşların hafızasına kazındı” ifadelerini kullandı.

“Ülkenin siyasi ve silahlı çatışmalar açısından yaşadıklarının, bazı bakan ve yetkililerin sokağa tatmin edici ve kabul edilebilir bir çaba göstermesine izin vermediğini” anlamaya çağıran ez-Zerka, “Bu çatışmalar, bazılarının popülaritesini tüketti ve her zaman takdir edilen ve övülen konumlarını üstlenmeden önceki yıllarda oynadıkları roller ve pozisyonlar hızla unutuldu. Şimdi herkes sorumluluk almadaki başarısızlıklarını hatırlıyor” dedi.

17 Şubat Devrimi’nden bu yana, altı hükümet arka arkaya Libya devletini yönetti. Merhum Mahmud Cibril tarafından kurulan hükümetle başlayıp Abdurrahim el-Kib ile devam eden süreç Abdulhamid ed-Dibeybe başkanlığındaki Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) ile son buluyor.

Libya'daki Devlet Yüksek Konseyi'nin (DYK) bir önceki oturumundan bir kare (Libya Devlet Yüksek Konseyi)
Libya'daki Devlet Yüksek Konseyi'nin (DYK) bir önceki oturumundan bir kare (Libya Devlet Yüksek Konseyi)

Ez-Zerka, “neredeyse tüm bakanlıkları kuşatan yolsuzluk şüphelerinin, bu bakanların ve üst düzey yetkililerin popülaritesini kaybetmesine katkıda bulunduğuna” inanıyor. Ez-Zerka, “Özellikle bazıları, baskıya maruz kalmaktan kaçınmak için silahlı oluşumların liderlerine ve üyelerine kapsamlı faydalar sunmak zorunda kalıyor” dedi.

“Eski yetkililerin seçim portalı aracılığıyla geri dönme fırsatlarının, daha önce herhangi bir resmi görevde bulunmamış şahsiyetlerin fırsatlarına kıyasla çok sınırlı olacağı” sonucuna varan ez-Zerka, “İyi siyasi projeleri var ve özellikle güçlü finansal ve medya desteğine sahiplerse seçmenleri buna ikna edebiliyor” dedi.

Libya Ulusal Meclis Partisi lideri Esad Ziyu ise, 2021 yılının sonunda yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı yarışına kendilerini aday gösteren bazı eski yetkililerin “halk tarafından reddedildiklerini ve gerçek bir başarı şansları olmadığını çok iyi bildiklerini” söyledi.

Ziyu, Şarku’l Avsat'a “bu eski yetkililerden ve bakanlardan bazılarının, daha sonra siyasi anlaşmalar yoluyla hükümet pozisyonlarını üstlenmeden önce, geçmişte yapılan yasama seçimlerinde seçim bölgesinde sandalye kazanamaması” olarak adlandırdığı süreci anlattı.

(foto altı) Libya'daki milisler (AFP)
Libya'daki milisler (AFP)

Ziyu, “Her zaman gizli siyasi ittifaklar olur. İki akım kısa bir süre için ittifak kurabilir ve eyalette yüksek bir pozisyon almak için kendi saflarından bir rakamı zorlamayı kabul edebilir. Elbette, iktidar koltuklarına geri dönmek isteyenlerin, özellikle de ana siyasi akımlarla geniş kabul görenlerin (Yani 17 Şubat Devrimi taraftarları, eski rejim taraftarları ve Onur Hareketi taraftarları) listesinde önlerinde geniş seçenekler bulacaklar” dedi.

Cumhurbaşkanı adayı olan Ziyu, “bu listenin mevcudiyetinde ulusal figürler için fırsatların azalması” hakkında söylenenleri küçümseyerek bunu, “halkın son on yılda edindiği farkındalık ve deneyime ve ulusal projenin sahibi ile yerel taraflarca ve belki de yabancı ülkelerle yönetilen bir anlaşmanın parçası veya cephesi olmayı kabul eden birini nasıl ayırt edebildiğine” bağladı.

Genel Ulusal Kongre’nin eski üyesi Abdulmunim el-Yesir ise ‘ganimet kültürü’ olarak tanımladığı son 12 yılda sorumluluk üstlenen birçok şahsiyetin popülaritesindeki düşüşe katkıda bulunan sosyal bir boyutu vurguladı.

El-Yesir, Şarku’l Avsat'a şunları söyledi: “Herkesin kamu hazinesinden yağmalama mücadelesi olduğu bir dönemde, vatanseverlik duygusuna sahip ve durumu düzeltmek isteyen herhangi bir yetkili, yolsuzluğun kapılarını kapatmak, devletle sözleşme yapan hayali projelerin sahiplerini ifşa etmek, zahmetsizce maaş alanların işten çıkarılması ve bunların yargılanması da dahil olmak üzere birçok zorlukla karşı karşıyadır.”

El-Yesir, “Bu, özellikle vatandaşın ülke servetindeki adil payının paralel olarak tüm bölgelerde kalkınma projeleri oluşturmak değil, kamu hazinesinden para almak ve kişisel banka hesaplarının bakiyelerine koymak olduğuna inananlar olmak üzere çok geniş bir muhalif çevresi yaratacaktır” diye ekledi.

El-Yesir, “bu kültürün pekişmesi, belediye başkanından başbakana kadar herhangi bir yetkilinin akrabalarının ve destekçilerinin özellikle yüksek mevkiler olsun, istediklerini vermediği takdirde muhaliflerine dönüşümü için bile bir garantör haline geldiğine” inanıyor.

Uluslararası Şeffaflık Örgütü raporlarına göre son yıllarda Libya, dünyanın en yozlaşmış on ülkesi arasında yer aldı.



Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
TT

Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci, ülkesinin ‘Litani'nin kuzey ve güneyinde silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildiğini’ doğruladı. Recci, bu pozisyonu Lübnan'a ileten son kişinin geçen hafta sonu Beyrut'u ziyaret eden ve çok sayıda Lübnanlı yetkiliyle görüşen ABD Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus olduğunu belirtti.

Recci Şarku’l Avsat'a verdiği röportajda, Ortagus’un Lübnan'ın şu anda açık bir ‘penceresi’ olduğundan bahsettiğine dikkat çekerek şunları söyledi: “ABD yönetimi Lübnan'a topraklarını özgürleştirmesi, yeniden inşa etmesi ve ekonomisini geliştirmesi için yardım etmek istiyor. Ancak bunun karşılığında ister uluslararası, Arap, Körfez ve hatta Lübnanlıların talebi olan ekonomik reformlar açısından olsun, ister uluslararası toplumun Lübnan devletinin egemenliğini sadece Litani'nin güneyine değil, tüm Lübnan topraklarına yaymasını istediği silah münhasırlığı açısından olsun bizden istenen şeyler var. Bu husus Ortagus ve diğer uluslararası yetkililer tarafından bize açıkça iletildi. Zaten bu mesele Lübnan anayasasında da yer alıyor.”

Recci, “Ayrıca dünyada hiçbir ülke kendi kurumları dışında silahların varlığını kabul etmek zorunda değildir. Dolayısıyla bu uluslararası bir talep olduğu gibi aynı zamanda Lübnan'ın da bir talebidir. Biz bunu bakanlık açıklamasında ve yemin konuşmasında açıkça ifade ettik” şeklinde konuştu.

cdfvgh
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku'l Avsat)

Recci, Ortagus'un silah münhasırlığının sağlanması için bir ‘zaman çizelgesinden’ söz ettiğini reddederek, ‘bunun mümkün olan en kısa sürede gerçekleşmesi gerektiğini’ söylediğini açıkladı. Bu alanda yapılanların iyi ama yetersiz olduğunu, daha büyük ve hızlı adımlar atılmasını istediklerini belirtti.

Recci, ‘silah münhasırlığına’ ulaşmak için benimsenecek mekanizma konusunda ise şunları söyledi: “Devletin kendi iç egemenliğini müzakere etmeyeceğini söyleyen genel bir ilke var. Dolayısıyla hükümetin net bir tutum sergilemesi gerekiyor. Biz de silahların devlet tarafından kısıtlanması için bir yol ve mekanizma bulacağız.”

Müzakere komiteleri

İsrail ile müzakere komiteleri konusuna da değinen Recci, “İsrailliler ve Amerikalılar işgal altındaki beş nokta, esirler ve ihtilaflı bölgeler konusunda müzakere etmek üzere üç komite kurulmasını talep ediyorlardı. Ancak biz onlara ilk iki hususta müzakere etmenin söz konusu olmadığını, müzakere edilecek bir şey olmadığını söyledik. Zira biz toprak işgal etmiyoruz ya da İsrailli esirleri tutmuyoruz. Bu nedenle İsrail'in beş noktadan derhal ve koşulsuz olarak çekilmesi ve mahkûmları müzakere etmeden serbest bırakması gerekiyor. Bizim kabul ettiğimiz şey, karmaşık bir teknik mesele olan sınırların belirlenmesinin müzakere edilmesidir. Yaklaşık iki hafta önce önerilen komitelerin sivil olacağına dair bir fikir vardı, ancak konu bir daha tartışılmadı ve Ortagus bunu en azından benimle gündeme getirmedi” ifadelerini kullandı.

Diplomatik eylem

“Bu alanda günlük çalışmalar yapılıyor” diyen Recci sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm ülkeleri İsrail'e işgal ettiği Lübnan topraklarından çekilmesi için baskı yapmaya çağırıyoruz. Bu, Hizbullah'ın silahlarını elinde tutmak için sunduğu her türlü argümanı ya da gerekçeyi ortadan kaldırır ve topraklarını diplomasi yoluyla özgürleştirmekte ısrar eden ancak şu ana kadar İsraillilerin yanıt vermeyi ve güvenlik mülahazalarından bahsetmeyi reddettiği Lübnan devletinin konumunu güçlendirir. Devlet olarak askeri ve ekonomik güce sahip olsaydık diplomatik çalışmaların başarısı daha kesin ve hızlı olurdu, ancak her ikisinden de yoksunuz. Elimizdeki tek şey bu alanda bize yardımcı olacak ülkelerin dostluğu.”

Filistin silahları

Hizbullah'ın silahlarını geri çekmesi ile Filistinlilerin kamp içindeki ve dışındaki silahlarını geri çekmesi arasındaki bağlantıyı sorgulayan Recci, “Hizbullah'ın silahlarının geri çekilmesinin, geri kalanı şüphesiz teslim edilmesi gereken Filistin silahlarıyla ne ilgisi var? Peki Hizbullah'ın silahı Filistinlilerin silahına karşı koymak için mi orada? Durum böyle olmadığı sürece, bu alanda önceliklerle ilgili koşullar belirlememeliyiz. Bizim istediğimiz, Lübnan ordusunun, önümüzdeki tehditler ne olursa olsun, Lübnanlılar olarak bizi koruyan tek güç olmasıdır” dedi.

Mali reformlar

Recci, mali ve ekonomik reformlar konusunda ise şunları söyledi: “Başbakan Nevvaf Selam liderliğindeki hükümet harika, mükemmel ve hızlı bir iş çıkarıyor, ancak kriz derin ve iki haftada çözülemez. Uluslararası toplum bunu kabul ediyor, ancak reformların tam olarak uygulanması için zamanın ucu açık olmadığını ve aciliyet gerektirdiğini vurguluyor.”

ABD-İran müzakereleri

ABD-İran müzakereleri ve bunların Lübnan'ı nasıl etkileyeceği konusuna da değinen Recci, “Bu müzakerelerin nereye varacağı henüz belli değil. Bildiğimiz şey, nükleer program, balistik füzeler ve Hizbullah da dahil olmak üzere İran'ın vekil güçlerini içerdiği ve iki taraf arasında bir anlaşmaya varılamaması halinde tüm seçeneklerin masada olduğu” dedi.

Suriye ziyareti

Recci, Başbakan Nevvaf Selam'ın önümüzdeki hafta Suriye'ye yapacağı resmi ziyarete katılarak, çözülmemiş birden fazla dosyayı çözüme kavuşturmaya çalışacak. Suriye’deki yeni rejim konusunda iyimser olan Recci şu ifadeleri kullandı: “Önceki rejimden kesinlikle daha iyi. Bağımsızlıktan bu yana Suriye'deki hiçbir rejim Lübnan devletini bir varlık olarak tanıdığını, bağımsızlığını tanıdığını ve egemenliğine saygı duyduğunu açıkça söylemedi ama şimdi Suriyeli yetkililerden içişlerimize karışmayacaklarına dair sözler aldık.”

Yerlerinden edilenler dosyası

Recci'ye göre Selam, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile görüşmesinde, şu anda Lübnan için öncelikli olan Suriyelilerin yerinden edilmesi konusunu gündeme getirecek.

Recci sözlerine şöyle devam etti: “Lübnan, ülkedeki demografik dengeyi sarsan ve sosyal ve ekonomik tehdidin yanı sıra varoluşsal bir tehdit oluşturan yerinden edilmenin olumsuz yansımalarına daha fazla tahammül edemez. Uluslararası yetkililerle yaptığımız görüşmelerde talep ettiğimiz ve ısrarla vurguladığımız husus, uluslararası toplumun yeni bir yaklaşım benimsemesi ve böylece yerinden edilmiş kişilere Lübnan'da kaldıkları süre boyunca değil, ülkelerine döndüklerinde yardım sağlanmasıdır. Ayrıca, Suriye'de yeniden inşa sürecinin başlatılarak vatandaşların geri dönmesinin ve yaptırımların kademeli olarak kaldırılmasının önemini vurguluyoruz. Zira tüm bunların varlığı yerinden edilmiş kişileri geri dönmeye teşvik edecektir. Ayrıca Suriye'nin birçok bölge ve vilayetinde hayat normale dönmüştür, dolayısıyla geri dönüş konvoyları yarından önce hemen bugün başlamalıdır. Suriye'deki tartışma doğu sınırı dosyasını ve oradaki kayıp Lübnanlıların dosyasını da içerecek. Çünkü bu insanların akıbetini bilmek istiyoruz... Nasıl öldürüldüler, neredeler? İstediğimiz şey bu dosyayı sonsuza kadar kapatmak.”

Lübnan-Körfez ilişkileri

Recci sözlerini şu ifadelerle noktaladı: “Ne yazık ki son birkaç yıldır genel olarak Körfez ülkeleriyle, özel olarak da Suudi Arabistan ile ilişkilerimiz kötüydü. Doğrusunu söylemek gerekirse bunun sorumlusu Lübnan'dır, daha doğrusu Lübnan'da ülkeyi hiçbir dahli olmadığı bir anlaşmazlığın içine sokan bazı kişilerdir. Captagon ve silah ihraç edip, lanetleyip, sonra da yardım isteyemeyiz. Lübnan'ın resmi tutumu, Lübnan ile Körfez ülkeleri arasındaki mükemmel ilişkiler geleneğine uymuyordu. Bugün ilişkiler eski tarihi konumuna kavuşmaya başlamıştır. Bunun en büyük kanıtı da Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın davetlisi olarak Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarettir. Ziyaretin kendisi ve Avn’ın gördüğü sıcak karşılama, ilişkilerde yeni bir sayfa açıldığının kanıtıdır. Bu durum aynı zamanda seçkin bir şekilde karşılanan Başbakan Nevvaf Selam'ın ziyareti için de geçerlidir. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, gerekli ekonomik reformların tamamlanması ve silah münhasırlığının sağlanması koşuluyla ilişkilerin eskiden olduğu gibi devam edeceği sözünü verdi.”