Lübnan’da federalizmi savunanlarla karşı çıkanlar arasındaki tartışma yeniden başladı

Ülkede Hizbullah'ın nüfuzunu artırması ve göç eden Hıristiyanların sayısının artması federalizm tartışmasının yeniden başlamasına neden oldu

Lübnan'da federalizm önerisinin nedenleri arasında Hizbullah'ın silahları da yer alıyor. Bir askeri geçit töreni sırasında silahlarıyla görülen Hizbullah üyeleri (DPA)
Lübnan'da federalizm önerisinin nedenleri arasında Hizbullah'ın silahları da yer alıyor. Bir askeri geçit töreni sırasında silahlarıyla görülen Hizbullah üyeleri (DPA)
TT

Lübnan’da federalizmi savunanlarla karşı çıkanlar arasındaki tartışma yeniden başladı

Lübnan'da federalizm önerisinin nedenleri arasında Hizbullah'ın silahları da yer alıyor. Bir askeri geçit töreni sırasında silahlarıyla görülen Hizbullah üyeleri (DPA)
Lübnan'da federalizm önerisinin nedenleri arasında Hizbullah'ın silahları da yer alıyor. Bir askeri geçit töreni sırasında silahlarıyla görülen Hizbullah üyeleri (DPA)

Lübnan’da bir yılı aşkın bir süredir günlük hayatta federalizmden bahsetmek artık alışılagelmiş bir durum haline gelirken ister savunsunlar ister karşı çıksın federalizm hakkındaki tartışmaya katılanların çoğu başka bir konuyu; tanımı olmayan, ancak bölücülükle ilişkilendirilen her zamanki ünlü ‘komployu’ da tartışıyorlar.

Lübnan'daki diğer siyasi grupların aksine federalistler için iki durum söz konusu. Bunlardan biri, Lübnan'ın merkezi yapısında her kademede kendi gözlerimizle gördüğümüz derin ve yapısal bozulmanın olduğunu söylemeleri, diğeri ise ölen bir yapının tıpkı ölülere yapıldığı gibi defnedilmesi gerektiğini savunmaları.

Ancak federalizmi savunanları eleştirenler, birkaç istisna dışında bir cesetle yaşamaktan rahatsızlık duymuyor gibiler. Bu yüzden ölümü ve bozulmayı inkar ettiklerini görüyoruz. Vatana ve birliğine adeta tapan ve onu insandan, iradesinden ve hürriyetinden üstün tutanlar, 19. yüzyıl marşlarını tekrarlayanlar, geçmişi en iyi gelecek olarak gören nostaljik insanlar, mevcut yapıyı yeniden gözden geçirmenin kendilerini düşmanları karşısında yalnızlaştıracağından korkan acizler ve boyun eğenler, parmağını bile kıpırdatmayanlar, sanrılara kapılıp gidenler ve sonuçları sistemin yapısında, ekonomisinde ya da kültüründe ele almanın sebepleri ortadan kaldırabileceğini savunanlar da bu kategoride yer alıyorlar. Fakat hepsine göre kötü niyetliler aynı saftalar ve masumların benimsediği inkar politikasından da yalnızca onlar yararlanıyorlar. Bu kötü insanlar, iki yönlü bir dil kullanıyorlar. Bu dillerden biri Lübnan'ı koruduklarına dair kullandıkları dil, diğeri Lübnan'ı tamamen bir hendeğe çevirecek üstü kapalı dil. Bu onlar için aynı zamanda o bizi korusun, biz de onu koruyalım diye bu açık hendeğin üstünü örten ‘birlik’ şemsiyesinin genişletilmesini gerektiren bir görevdir.

Sahte birlik

Gerçekte Lübnanlıların çile çektikleri bu sahte birlik, Ortadoğu'da farklı isimler ve adreslerle bildiğimiz bir birliktir ve Lübnanlılara özel bir durum değildir. Burada ‘kader düşmanına’ karşı vatanseverlik, milliyetçilik ve birlik sloganlarıyla yaşatılan otoriter merkeziyetçilik, nüfusun geniş kesimlerinin sıkıntıları ve üzerlerindeki baskı gözler önüne serildi. Irak’ın Halepçe’si ile Suriye’nin Duma’sı arasında, baskı ve zorluk açıkça soykırıma varan biçimler aldı.

Bunun alternatifine ya federalizm dedik ya da başka bir isim verdik. Fakat kesin olan bir şey var ki, Lübnan halkının daha düşük maliyetlerle ve daha özgür bir şekilde kendini yeniden canlandırabileceği bir alternatif düşünmeliyiz. Burada yanlış bir şey yok, hepimizin bildiği bazı şeylerin hızlı bir şekilde toparlanmasıyla birlikte, bu da çöküşün devam etmesinin Lübnan ‘halklarının’ birliği için mevcut tek ufuk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Hepimizin bildiği bazı şeylerin hızlı bir şekilde toparlanması gerekiyor. Bunun da Lübnan’daki ekonomik çöküşün devam etmesinin ülkedeki ‘halkların’ birliği için mevcut tek çözüm olduğu açıkça görülüyor. Devlet güçsüzleşti. Bölgeler birbirinden uzak ve farklı hale geldi. Suç cezasız kalmaya başladı. 14 Şubat 2005 tarihinde Lübnan Eski Başbakanı Refik Hariri´nin Beyrut'ta hayatını kaybettiği bombalı saldırı ve Beyrut limanı patlaması olaylarıyla ilgili soruşturmalar yapılamıyor ve davalar görülmüyor. Yasadışı silahlar ülkeyi etkin bir şekilde yönetmeye ve ülkeyi halkın iradesinin hiçe sayıldığı durumlara sürüklemeye devam ediyor. Yolsuzluk ve ekonomik felaket, merkezi mezhepsel kotalar ve yasadışı silahların desteğiyle sürüyor. Lübnan’da kapsamlı ve kurtarıcı bir vatanseverlik yaratmaya yönelik umutları yeşerten sonra girişim 2019 yılında başarısız olurken, Lübnan’a ve hatta bölgeye uluslararası ilginin olmaması, ‘Lübnan’ın dirilişi’ söylemi üzerindeki umutsuzluğa yeni bir neden daha ekledi.

xsef
Beyrut limanındaki patlama, Lübnan’dan göç eden Hristiyanların sayısını yukarıya çekti. Beyrut limanında 4 Ağustos 2020'de meydana gelen patlama sonucu yanan bir gemi (AFP)

Dahası, yukarıda belirtilenlerin yanında başka olgular da ülkenin çeşitli kesimleri arasında tıpkı bugün olduğu gibi modern tarihinin tüm önemli dönüm noktalarında yaşanan derin bir anlaşmazlıktan kaynaklanıyor. Lübnan’da Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü ve Fransız Mandası'nın kurulmasından Hizbullah'ın direnişine ve aralarında 1920'de ‘Büyük Lübnan’ın kurulmasına, 1943’te bağımsızlığını ilan etmesinden, 1958 Lübnan krizine ve Filistin direniş örgütlerinin silahları konusundaki anlaşmazlığa ve ardından 1975 iç savaşı, işgaller ve Refik Hariri suikastına kadar tüm bu büyük olayların her biri için en az iki yorum, iki hatıra ve iki sonuç vardır.

Eski Cumhurbaşkanı Şarl Helu’nun iktidarının ortalarına kadar uzanan yüksek fiyatlara rağmen istikrar ve uyumun olduğu 1960’lardaki (Fuad Şehab’a atıfla) Şehebçı yıllarda ise Mısır’ın eski Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır'ın dış politikasından vazgeçmekten, 1964 seçimlerinde, Camille Chamoun'un 1957 yılında önde gelen Müslüman liderlerden bazılarını devirdiği seçimlerde yaşanana benzer şekilde Camille Chamoun ve Raymond Eddeh gibi önde gelen Maruni liderlerden bazılarını devirmeye kadar, gazeteci Kamel Mrowa suikastına göz yumulmasından ‘İkinci Büro’nun (Şehab tarafından kurulan ve orduya bağlı olan istihbarat servisi) bazı kamusal ve özel özgürlükleri kısıtlamasına kadar birçok olguya tanık olundu ve sonunda Şehabçılık, tabutuna son çiviyi çakan Filistin direnişinin yükselişiyle cezalandırıldı.

Bu büyüklükteki, bu derinlikteki ve bu süre zarfındaki tartışma, zenginliğin kaynağı olan bir çoğulculuk değil, çok kanlı bilançosuyla amansız bir mücadele ve sonu gelmeyen savaşların kaynağı oldu. En nihayetinde halk, herhangi bir grubu, koşulları ve gelecek vizyonu hakkında görüşlerini ifade etme hakkına sahiptir. İki kişinin kavga ettiğini görenlerin onları birbirinden az da olsa uzaklaştırmaya çalışmaları gayet doğal ve normal bir davranıştır.

Bununla birlikte federalizme karşı olanlar, amaçlarına hizmet eden bir şey yapmış olsalardı, yani Şiiler Hizbullah'a karşı sağlam bir blok oluştursalardı ya da Sünniler Hizbullah'a karşı sağlam ve kapsamlı tutumlar sergileselerdi, federalizmin Hıristiyanlar üzerindeki baskısını sınırlayabilirlerdi. Fakat hiçbiri yapılmadı. Bu yüzden kadının tacize uğradığı ve sadece ona karşı ısrarla kullanılan ‘Mutlu yuvayı mahvediyorsun!’ çığlıklarının daha yüksek olduğu zorlayıcı bir evliliğe daha yakın bir yerde duruyoruz.

Kasıtlı ruminasyon (zihinde tekrarlanan olumsuz düşünceler) ve kapalı kimlik

Geriye bu satırların ölü bir birliğin kırılmasını ifade eden, ancak geliştirdiği stratejiler ve taşıdığı değerlerle ve dolayısıyla başkalarından önce kendilerine açtıkları imkanlarla bu birliğin bozulduğunu söyleyenleri mazur göstermeyen durağanlığın terk edilmesi kalıyor. Bu birlikten merkezi sistemle ayrılma çağrısı anlaşılır ve haklı bir çağrıdır. Bu çağrıya, özgürlüklerin ve çoğulculuğun korunduğu bir vatan inşa edemediğimizi kabul etmekten kaynaklanan bir acı duygusu eşlik ediyor. Bu yüzden mesele, bir zaferden ve birçok sorumluluğun bulunduğu üniter gerçekliğin bloke edilmesinin ve parçalanmasının dikte ettiği bir zorunluluktan daha pratik hale geliyor.

Fakat bu birliğin bozulmasının gerektiğini kabul etmek, meseleleri basitleştirmekten çok daha karmaşık bir durum. Bu birliğin imkansız bir çözüm haline geldiğini söylemek de önerilen alternatifin pratik bir çözüm demek değildir.

Öncelikle federalizmle konuyu takip edenlerin bildiği temel bir açıklama yapılması gerekiyor. Federalizm, tek başına dış politika ve savunma politikalarıyla ilgili Lübnan-Lübnan çatışmalarının köküne inemez. Federalizm önerisini düzeltici yapan tarafsızlık ilkesiyle ilişkilendiren de budur. Federalistler ya da en azından bazıları, bunun farkında olarak iki talebi şu ya da bu şekilde tek bir çağrıda birleştirirler.

Öte yandan federalizmin anlaşmazlık durumları için olduğu şeklindeki rahat ve doğru söylemle küçük düşürülmeyen Lübnan'daki bölünmüşlüğün aşılması üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olmaya devam edecek. Bunun nedeni, örneğin, Bosna'daki parçalanmayı zorlukla kontrol etmeye ve onu federal olarak yeniden ayağa kaldırmaya yönelik Washington ve Dayton anlaşmalarının formülünün, Lübnan karşısında çok zayıf ve çaresiz kalmasıdır.

Diğer taraftan federal proje önerileri, Lübnanlıları belli bir mezhebe mensup olarak doğdukları ve alt kültürlerini taşıdıkları için otomatik olarak eşit olarak gördüğü sürece bu projelerin temelini oluşturan felsefeye dair haklı endişeler uyandırıyor. Yani bir mezhebe mensup olmak ve bu mezhebin kültürünü taşımak istemeyenlerin varlığını asla hesaba katmıyor. Bunun da ötesinde burada önceden belirlenmiş olan, bireylerin özgür seçimlerinin her şeyi geçersiz kılmasıdır. Bunun özgürlük, liberalizm ya da ilerleme olarak tarif edilmesi zor olan tehlikeli bir görüş olduğuna şüphe yok. Federal yapıların, ötekileştiren mezhepçi kimlikleri ifade ettikleri sürece bu kimliklerin mezheplerin reddettiği liberal ve laik politikaları benimseyebilecekleri de şüpheli.

Bunun yanında Federal yapının, kendi içindeki mezhepçi ve bölgesel çatışmalardan muaf olmadığını söyleyen şantajcı ruhani yapıdan uzakta böyle bir olasılık, şantajcı ruhani yapıdan arındırılarak ciddi bir şekilde ele alınmalı.

Bu endişelerin ifade edilmesinin amacı insanların umutsuzluğa kapılması ve cesaretlerinin kırılması değil, daha çok kapalı kimlik şeytanlarının salıverilmesi tehlikesine karşı uyarmaktır. Bu uyarının bir başka gerekçesi daha var. Hiçbir federalizm savunucusu, büyük olasılıkla şiddet aracılığıyla ve şiddetin kendi içinde nefret uyandıran bir şey olduğu yanılgısına kapılıp her ikisini birden başarmak şöyle dursun ya federalizmi ya da tarafsızlığı elde edeceğini bile düşünmez. Burada esneklik yerine, nesnel koşulların olmayışını, iradeciliğe ve onun çizdiği kimlik folkloruna abartılı bir bağlılıkla telafi etme yanılgısına düşmekten korkulur.

Federalizm destekçileri, federalizm isteyenlerin kendi salt iradeleri ile yerine getirilmediği ve birden fazla tarafın onayının alınması şart koşulduğu sürece bugün federalizm destekçilerinden gereken ilgiyi görmeyen iki adrese değinmek gerekiyor. Bunlardan biri etkili dış güçler. Bu güçler bir an önce Lübnan için federalizme ve tarafsızlığa ikna edilmeliler. Diğer adres ise federalizmin kendisiyle ilgili çekinceleri olsa da kamuoyunda federalizm destekçileriyle makul derecede aynı fikirde olan aktif Müslümanlardır. Etkili dış güçlerin şu an gözle görülür şekilde Lübnan’a ilgi göstermedeki ilgisizlikleri ve ülke nüfuzundaki düşüş, son maddenin önemini ikiye katlıyor.

Bu yüzden ne kadar zayıf olurlarsa olsunlar, ortak paydaları yalnızca Hizbullah düşmanlığı olan bu Müslüman çevrelerle diyalog, dost çevresini genişletmek ve kapsamlı bir anlayış tabanı oluşturmak için kesintisiz ve sürekli yükselen bir süreç bağlamında kaçınılmaz bir görev haline geldi. 14 Mart ve ardından 17 Ekim'de çoğunluğu eski ortak olanlarla anlaşamayanlar, takas aracı olarak geriye çatışmadan başka neredeyse hiçbir şey bırakmadan hiçbir Müslümanla uzlaşamayacaklar.

Eğer kapalı ve mutlak fanatizme güvenmenin potansiyel müttefikleri kışkırtmak için bir giriş noktası olduğunu söyleyebiliyorsak değerlere güvenmenin de onlarla diyalog kurmak için bir giriş noktası olduğunu da söyleyebiliriz. Çünkü federalizm ve tarafsızlık, çıkarlar, özgürlükler, adalet ve ırkçılık ya da toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili şeyler gibi federalistlerin bu konuda neredeyse ses bile duyamayacağı tutumların yerine geçmemelidir.

Bu ‘ana çelişkinin’, daha doğrusu ‘tek çelişkinin’ etrafında yoğunlaşmak, federalizm savunucuları istemese bile onları aşırı romantik popülist sağcı bir gruba, dağımız, haçımız ve kilise çanlarımız hakkındaki kırsal çığlıklarını Batı ve medeniyet hakkındaki eski, dini ve sömürgeci bir imajla ilişkilendiren bir gruba dönüştürmekle tehdit ediyor.

Böyle bir söylem, Lübnanlıların büyük kısmını yabancılaştırıp kışkırtmakla kalmıyor, bazıları biraz çabayla tarafsızlık ve federalizm çağrısını anlayan bir arkadaş kazanabiliyor. Aynı zamanda, eski dini ve sömürgeci söylemin artık hitap etmediği geniş ve etkili Batı kesimlerini de provoke ediyor. 

Bu yüzden “Bunlar bizi ilgilendirmiyor” cümlesini tekrarlamak hem ahlaki zayıflık hem de faydasız olacaktır. Zira Lübnan gibi coğrafyası etkili dış güçler tarafından yönetilen bir ülkede hak ve özgürlüklerle ilgili tüm konular kamu işleriyle meşgul olan herkesi ilgilendirir. Filistin, ya da Suriye ya da Ermeni meselesini Lübnan'ın silahlı çatışmalara sürüklenmesi için kullanılmasına karşı çıkmak anlaşılır görünse de, bu meseleler hepimizi ‘ilgilendiriyor’. Federalizmin ve tarafsızlığın birleşimi, söz konusu meselelerle ve haklarla özel bir şekilde ilgilenilmesini öngören yeni bir değer olarak ortaya çıkarabilir.

Ateşli bir federalizm savunucusu, bunların lüks nitelikte şeyler olduğunu ve bunları yerine getirmenin uzun zaman alacağını söylemek yerine Ortadoğu’nun geri kalan ülkelerinde olduğu gibi Lübnan'da da Hizbullah'ın genişlemesi, art arda gelen felaketler ve göç eden Hıristiyanların sayısının artmasının her şeyi etkilediğini söyleyebilir. Bunun ve daha kötüsünün olmasını önlemek için mezhep kitlemizin özverili ve seferber olması yetecekken son yıllarda siyasete yön veren ve ölüme, göçe, yerinden edilmeye ve işgale neden olan savaşlara dönüşmesine eşlik eden bu gönüllü olarak baskıya boyun eğiş değil miydi?

Büyük ihtimalle lanetlenmiş halklardan biri olarak bizler (Lübnanlılar) maalesef yavaşlığa mahkumuz. Bu yeterince kötü ve acı verici olsa da geçmişteki hızlı süreçlerin yenilendiği herhangi bir hız daha kötü ve daha acı verici sonuçlar doğuracaktır.



Hizbullah, İsrail'in kuzeyindeki bir askeri üssü insansız hava araçlarıyla hedef aldığını duyurdu

Lübnan-İsrail sınırı (EPA)
Lübnan-İsrail sınırı (EPA)
TT

Hizbullah, İsrail'in kuzeyindeki bir askeri üssü insansız hava araçlarıyla hedef aldığını duyurdu

Lübnan-İsrail sınırı (EPA)
Lübnan-İsrail sınırı (EPA)

Hizbullah dün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, insansız hava araçlarıyla (İHA) İsrail'in Beyt Hilel Askeri Üssü’nü hedef aldığını duyurdu.

Açıklamanın devamında, saldırıda üssün yanı sıra “Demir Kubbe platformlarının da hedef alındığı, bunların doğrudan vurulduğu ve bazılarının tamamen devre dışı bırakıldığı” ifade edildi.

Hizbullah dün şafak vakti İsrail'in kuzeyindeki Metula'da İsrail askerlerinin bulunduğu bir binayı hedef aldığını duyurdu.

Hizbullah, Telegram üzerinden yapılan açıklamada, savaşçılarının binayı ‘doğrudan vurmayı’ başardığını ve operasyonun ‘Gazze Şeridi'ndeki kararlı Filistin halkını desteklemek ve İsrail'in güney köylerine (özellikle de Tayr Harfa) yönelik saldırılarına yanıt vermek için’ gerçekleştirildiğini belirtti.

Diğer yandan İsrail ordusu, Lübnan'dan fırlatılan iki İHA’nın Beyt Hilel bölgesine düştüğünü ve olayda yaralanan olmadığını belirtirken, bölgede sirenlerin çaldığı kaydedildi.

Bir yandan İsrail ordusu, diğer yandan Lübnan'daki Hizbullah ve silahlı Filistinli gruplar arasında 7 Ekim'de Gazze Şeridi'ne yönelik İsrail saldırılarının başlamasından bu yana neredeyse her gün sınır ötesi bombardıman yaşanıyor.


Sınır savaşı Hizbullah'ı tüketirken İsrail'i endişelendiriyor

İsrail'in Lübnan'ın güneyinde bulunan Mervahin kasabasını hedef alan hava saldırısı sonucu bölgeden dumanlar yükseliyor. (AFP)
İsrail'in Lübnan'ın güneyinde bulunan Mervahin kasabasını hedef alan hava saldırısı sonucu bölgeden dumanlar yükseliyor. (AFP)
TT

Sınır savaşı Hizbullah'ı tüketirken İsrail'i endişelendiriyor

İsrail'in Lübnan'ın güneyinde bulunan Mervahin kasabasını hedef alan hava saldırısı sonucu bölgeden dumanlar yükseliyor. (AFP)
İsrail'in Lübnan'ın güneyinde bulunan Mervahin kasabasını hedef alan hava saldırısı sonucu bölgeden dumanlar yükseliyor. (AFP)

Hizbullah'ın Gazze Şeridi'ne destek vermek amacıyla başlattığı Güney Lübnan savaşı birkaç gün önce yedinci ayına girerken, Hizbullah savaşçılarının ‘eylemlerinde değişiklik’ ve askeri stratejilerinde ‘ayarlamalar’ yaptığını açıklamasıyla buradaki operasyonlar da yeni şekiller almaya başladı.

Mevcut savaş, Hizbullah'ın 2006'da İsrail'e karşı verdiği son savaşa kıyasla coğrafi olarak sınırlı kalıyor. Ancak uzmanlar, aylar süren çatışmaların ardından savaşın Hizbullah'a karşı bir ‘yıpratma savaşına’ dönüştüğünü ve Hizbullah'ın kayıp sayısının Temmuz 2006'daki savaşa yaklaştığını söylüyor. Her ne kadar 18 yıl önceki savaş 350 Hizbullah savaşçısının ölümüyle sonuçlanmış olsa da, mevcut savaşta kayıp sayısı 300'e yaklaşmış durumda.

Hizbullah'ın yıpranma süreci devam ederken İsrail, son olarak dün (cumartesi) bir askeri üsse iki insansız hava aracının (İHA) fırlatılmasıyla Lübnan'dan gelecek saldırılardan endişe etmeye devam ediyor. Ülkenin güneyindeki çatışmalar önceki günlere kıyasla daha hafif bir tempoda devam ederken Cuma günü Beyrut'ta düzenlenen bir törende konuşan Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım şu soruyu yöneltti: “Güney cephesindeki performansın nasıl değiştiğini, Mücahid kardeşlerin aldıkları derslerden, derslerden ve son dönemde kullanılan konulardan yararlanarak bunların bir kısmını tedavi edip belli kabiliyetleri ortaya çıkardıklarını fark etmediniz mi?!”

Kasım, “Dünyadaki tüm savaşlarda, savaş sona erdiğinde artıları ve eksileri üzerinde çalışılır ve bir sonraki savaş için olumsuzluklar ele alınır. Biz ilk iki aydan bu yana artı ve eksileri inceledik ve önemli bir başarı elde etmek için gerekli düzenlemeleri yaptık, mücahitler de bunu yaptı” ifadelerini kullandı.


Borrell, sivillerin Refah'ı boşaltmaya ve güvenli olmayan bölgelere zorlanmasını kınadı

Filistinli bir aile Han Yunus'a doğru giderken arabanın kaputunda oturan bir çocuk (AFP)
Filistinli bir aile Han Yunus'a doğru giderken arabanın kaputunda oturan bir çocuk (AFP)
TT

Borrell, sivillerin Refah'ı boşaltmaya ve güvenli olmayan bölgelere zorlanmasını kınadı

Filistinli bir aile Han Yunus'a doğru giderken arabanın kaputunda oturan bir çocuk (AFP)
Filistinli bir aile Han Yunus'a doğru giderken arabanın kaputunda oturan bir çocuk (AFP)

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, sivillerin güney Gazze Şeridi'ndeki Refah'ı güvenli olmayan bölgelere tahliye etmeye zorlanmasının "tolere edilemeyeceğini" söyledi.

Borrell, "X" platformunda yaptığı açıklamada "İsrail'in uluslararası hukuka göre sivillere koruma sağlamakla yükümlü olduğunu" belirtti.

Josep Borrell, "İsrail'i Refah'ta zaten ciddi boyutlarda olan insani krizi daha da kötüleştirecek bir kara operasyonuna girişmemeye çağırmaya devam ediyoruz" ifadelerini kullandı.


BM Sudan'ın el-Faşir şehrinde “ağır silahların” kullanılmasından endişeli

Kuzey Darfur'un başkenti el-Faşir’de savaşın neden olduğu yıkım (AFP)
Kuzey Darfur'un başkenti el-Faşir’de savaşın neden olduğu yıkım (AFP)
TT

BM Sudan'ın el-Faşir şehrinde “ağır silahların” kullanılmasından endişeli

Kuzey Darfur'un başkenti el-Faşir’de savaşın neden olduğu yıkım (AFP)
Kuzey Darfur'un başkenti el-Faşir’de savaşın neden olduğu yıkım (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri'nin Sudan Özel Temsilci Yardımcısı ve Sudan İnsani Yardım Koordinatörü Clementine Nkweta-Salami bu sabah (Pazar) yaptığı açıklamada, Sudan’ın el-Faşir şehrinde yaşanan çatışmalarda ‘ağır silahların’ kullanıldığına dair gelen haberlerden duydukları endişeyi ifade etti.

Nkweta-Salami, Kuzey Darfur bölgesinin el-Faşir şehrinde yaralanan iki sivilin hastaneye kaldırıldığını, birçok sivilin de şehirden kaçmaya çalışırken ağır çatışmaların ortasında kaldıklarını söyledi.

Tüm tarafları şehri çatışmalardan uzak tutmaya çağıran BM’nin üst düzey yetkilisi, X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, “el-Faşir şehrinin merkezinde ve çevresinde nüfusun yoğun olduğu bölgelerde ağır silahların kullanılması ve saldırılar çok sayıda can kaybına neden oluyor” ifadelerini kullandı.

Nkweta-Salami, şiddet olaylarının şehirde yaşayan 800 binden fazla insanın hayatını tehdit ettiğini vurguladı.

Sudan’daki savaş, 15 Nisan 2023 tarihinde Orgeneral Abdulfettah el-Burhan liderliğindeki ordu ile Korgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) liderliğindeki Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında patlak verdi.

Kuzey Darfur'un yönetim şehri olan el-Faşir, ülkedeki 48 milyon insanın dörtte birine ev sahipliği yapan Batı Sudan bölgesinde önemli bir yardım merkezi.

Çok sayıda mülteciyi barındıran şehir, şimdiye kadar çatışmalardan çok az etkilense de çevre köyleri nisan ayı ortalarından bu yana çatışmalara sahne oluyor.

Bunun yanında el-Faşir, Darfur'da HDK tarafından kontrol edilmeyen tek yönetim şehri.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), perşembe günü yaptığı açıklamada, HDK’yı, Batı Darfur eyaletinin yönetim şehri el-Cenine’deki Afrikalı topluluklardan Masalitlere karşı ‘etnik temizlik yapmakla ve soykırımın gerçekleştiğini veya gerçekleşmekte olduğunu gösterebilecek cinayetler işlemekle’ suçladı.


UNRWA Komiseri: Refah'ta güvenli bölge iddiası "yanlış ve yanıltıcı"

Refah'tan ayrıldıktan sonra Han Yunus'a giden yerinden edilmiş Filistinliler (EPA)
Refah'tan ayrıldıktan sonra Han Yunus'a giden yerinden edilmiş Filistinliler (EPA)
TT

UNRWA Komiseri: Refah'ta güvenli bölge iddiası "yanlış ve yanıltıcı"

Refah'tan ayrıldıktan sonra Han Yunus'a giden yerinden edilmiş Filistinliler (EPA)
Refah'tan ayrıldıktan sonra Han Yunus'a giden yerinden edilmiş Filistinliler (EPA)

Birleşmiş Milletler Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, İsrail makamları tarafından çıkarılan tahliye emirlerinin, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta yaşayan insanları herhangi bir yere kaçmaya zorladığını söyledi.

Lazzarini, X platformunda yaptığı açıklamada: "Savaşın başlamasından bu yana Gazze'deki insanların çoğu, ortalama ayda bir kez olmak üzere, birkaç kez yerlerinden edildi" ifadelerini kullandı.

"Bazı Gazzelilerin UNRWA'nın bombalanan barınaklarında kalmaktan başka çaresi yok" diyen Lazzarini, "güvenli bölgeler olduğu iddiası yanlış ve yanıltıcı, Gazze'de güvenli bir yer yok" dedi.


Türkiye-Irak-Katar-BAE Kalkınma Yolu’nun artıları ve eksileri

 Anlaşma, BAE’den başlayarak Türkiye'ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluşturmayı amaçlıyor (AFP)
Anlaşma, BAE’den başlayarak Türkiye'ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluşturmayı amaçlıyor (AFP)
TT

Türkiye-Irak-Katar-BAE Kalkınma Yolu’nun artıları ve eksileri

 Anlaşma, BAE’den başlayarak Türkiye'ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluşturmayı amaçlıyor (AFP)
Anlaşma, BAE’den başlayarak Türkiye'ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluşturmayı amaçlıyor (AFP)

Saad bin Tifle el-Acmi / Kuveyt eski Enformasyon Bakanı 

Türkiye, Irak, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri, 22 Nisan'da Bağdat'ta Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ve dört ülkenin ulaştırma bakanlarının katılımıyla “Kalkınma Yolu” adını verdikleri bir anlaşma için bir mutabakat zaptı imzaladılar. Irak Başbakanlığı'ndan yapılan açıklamada, "Stratejik Kalkınma Yolu Projesi, Doğu ile Batı arasında ekonomik entegrasyonu sağlayarak ve sürdürülebilir bir ekonomiye yönelik çaba göstererek ekonomik büyümenin teşvik edilmesine, bölgesel ve uluslararası iş birliği ilişkilerinin güçlendirilmesine katkıda bulunacaktır. Aynı zamanda uluslararası ticareti artıracak, taşımayı ve ticareti kolaylaştıracak, yeni ve rekabetçi bir ulaşım rotası temin edecek ve bölgesel ekonomik refahı artıracaktır."

Anlaşma, BAE’den başlayarak Türkiye'ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluşturmayı amaçlıyor. Malları Avrupa'ya taşıyacak bu rota, Babu’l Mendeb'de Husilerin ticari gemilere yönelik saldırıları nedeniyle kesintiye uğrayan, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı üzerinden yapılan deniz ticaret hattına paralel bir yol oluşturuyor. Türkiye üzerinden 4 ülke ile Avrupa arasındaki karşılıklı ticareti artırmayı hedefliyor.

Bölgenin istikrar ve barış içinde bir arada yaşamasından yana olan herkes, bölge ülkeleri arasındaki ekonomik iş birliğinin mevcut gerçekliği anlayıp geleceğe bakmak yerine, insanları geçmişte yaşamaya iten siyasi anlaşmazlıklar ile tarihi birikimleri aşmanın, mantıklı bir kapısı olduğuna inanıyor. Bu nedenle, herhangi bir anlaşma veya mutabakat zaptı herkes tarafından memnuniyetle karşılanmalı, ancak bahsi geçen anlaşma, imzası sırasında önemini öven açıklamalara rağmen, görünüşte güzel ama özünde başarılması zor görünüyor. Aşağıdaki endişeler, bu mutabakatın kapsamlı bir ticaret anlaşmasına dönüşmesini engelleyebilecek olası senaryolar olarak karşımıza çıkıyor:

- İran, kendisini dışlayan bölgesel anlaşmalara izin vermeyecektir ve Türkiye'nin taraf olduğu anlaşmaları sabote ediyormuş gibi görünmemek için Irak'taki yandaşları aracılığıyla dolaylı da olsa bunları engellemeye çalışacaktır.

- Ev sahibi ülke daha önce de İran'a sadık Iraklı tarafların çok geçmeden vazgeçtiği anlaşmalar imzalamıştı. Örneğin, Irak Yüksek Mahkemesi ve İran'a sadık milletvekilleri, Irak ile Kuveyt arasındaki deniz seyrüseferinin düzenlenmesini öngören Hor Abdullah Sınır Anlaşması’nı geçersiz kılarak uygulanmasını engellemişlerdi.

-Mutabakat, Kalkınma Yolu adı verilen güzergâh üzerinde bulunan Bahreyn, Suudi Arabistan ve Kuveyt'i göz ardı ediyor. Her ne kadar Kuveyt kendi iç çatışmalarıyla meşgul olduğu için diplomatik olarak kendisine kayıtsız kalsa da gözlemciler hem Bahreyn'i hem de Suudi Arabistan'ı kapsamayan bir anlaşma için lojistik gerekçe görmüyorlar.

-Mutabakatın taraflarından olan Katar ve BAE, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi olan iki Körfez ülkesidirler, ancak yakın zamana kadar siyasi olarak ilişkileri kopuktu ve aralarında bir rekabet hali vardı. Bu kopukluk, yalnızca iki ülke arasında değil, genel olarak altı KİK ülkesi arasında da tekrarlanmaması için teminatlar verilmeden sona erdi. Bu ise planlanan anlaşmanın iptal olmasına ve doğmadan ölmesine neden olabilir.

- Irak'ın başkenti Bağdat'ta Erdoğan'ın katılımı ile Sudani tarafından imzalanan anlaşmada Türkiye’nin stratejik hedefi, Kuzey Irak'taki Türk işgaline meşruiyet kazandırmak. Zira pratikte anlaşma, Irak'ın Peşmergeleri eğitme ve PKK’ya karşı mücadele bahanesiyle Musul'un kuzeyinde Başika'daki Türk askeri varlığını resmi olarak kabul etmesi anlamına geliyor.

Şüphesiz her samimi insan, yukarıdaki korkuların yersiz olmasını ve Mutabakat Zaptı’nın taraflar arasındaki ticareti geliştirmeye yönelik kapsamlı ve etkili bir anlaşmaya dönüşmesini istemektedir. Bir gün, iyi komşuluğa bağlı ve kaotik sloganlar yerine, halkın çıkarlarını ön planda tutan bir ülke olarak davranışını değiştirmesi halinde, İran da dahil olmak üzere herkese açık olmasını, bölge halkları arasında, ülkelerinin kalkınmasına yol açacak ekonomik ilişkileri güçlendirilmesini ummaktadır. Böylece bölgemizi ve halklarımızı yoran çatışma ve savaşlar yerine bir arada yaşamaya ve karşılıklı çıkarlara odaklanabiliriz.

*Kuveyt eski Enformasyon Bakanı Saad bin Tifle el-Acmi tarafından yazılan bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.


"El Kassam Tugayları, İsrail bombardımanında yaralanan bir İngiliz tutuklunun öldüğünü duyurdu

El Kassam sözcüsü Ebu Ubeyde
El Kassam sözcüsü Ebu Ubeyde
TT

"El Kassam Tugayları, İsrail bombardımanında yaralanan bir İngiliz tutuklunun öldüğünü duyurdu

El Kassam sözcüsü Ebu Ubeyde
El Kassam sözcüsü Ebu Ubeyde

Hamas'ın askeri kolu Kassam Tugayları bugün (Cumartesi) günü açıklamada, Gazze'de tutuklu bulunan İngiliz vatandaşı bir tutuklunun aldığı yaralar nedeniyle öldüğünü bildirdi.

Kassam Tugayları sözcüsü Ebu Ubeyde, Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, 51 yaşındaki İngiliz vatandaşı Nadav Bublabil adlı tutuklunun, İsrail hava kuvvetlerinin bir aydan uzun bir süre önce gözaltına alındığı yeri hedef almasının ardından aldığı yaralar nedeniyle öldüğünü duyurdu.

Ebu Ubeyde, Bublabil’in "Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin yıkılması ve hizmet dışı kalması nedeniyle yoğun tıbbi bakım alamaması nedeniyle sağlık durumunun kötüleştiğini ve hayatını kaybettiğini" belirtti.

İsrailli yetkililere göre Filistinli gruplar 250'den fazla kişiyi gözaltına aldı, 128'i halen Gazze'de tutuluyor, 37'si ise hayatını kaybetti.


İsrail ordusu: Refah'tan Kerem Şalom bölgesine 4 roket atıldı

İsrail'in Gazze yakınlarındaki “Demir Kubbe” sisteminden bir batarya (arşiv- AFP)
İsrail'in Gazze yakınlarındaki “Demir Kubbe” sisteminden bir batarya (arşiv- AFP)
TT

İsrail ordusu: Refah'tan Kerem Şalom bölgesine 4 roket atıldı

İsrail'in Gazze yakınlarındaki “Demir Kubbe” sisteminden bir batarya (arşiv- AFP)
İsrail'in Gazze yakınlarındaki “Demir Kubbe” sisteminden bir batarya (arşiv- AFP)

İsrail ordusu bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'tan Kerem Şalom bölgesine dört roket atıldığını duyurdu.

Alman haber ajansı DPA'ya göre ordu, roketlerden birinin Demir Kubbe sistemi tarafından engellendiğini, diğer üçünün ise açık alanlara düştüğünü ve herhangi bir can kaybı olmadığını açıkladı.

İsrail ordu sözcüsü Avichai Adrai, Refah'ın doğusundaki askeri operasyonun kapsamını genişletmek için daha fazla mahallenin boşaltılması çağrısında bulundu

İsrail ordusu, kentte askeri bir operasyon başlatılmasının etkilerine ilişkin bölgesel ve uluslararası uyarıların ardından geçen pazartesi günü doğudaki Refah kentinde bir operasyon başlattı. Refah, Hamas'ın 7 Ekim’de İsrail'e yönelik başlattığı "Mescid-i Aksa Tufanı" saldırısına tepki olarak İsrail askeri operasyonları sonucu Gazze Şeridi'nin dört bir yanından yerinden edilen yaklaşık 1,5 milyon Filistinliye ev sahipliği yapıyor.

Hamas hareketinin askeri kanadı El Kassam Tugayları, dün ve bugün (Cumartesi) Refah şehrinin doğusuna giren İsrail güçlerine karşı, ölüm ve yaralanmalara neden olan bir dizi askeri operasyon düzenlediğini duyurdu.


Esad, 15 Temmuz'da parlamento seçimlerinin yapılması için bir kararname yayınladı

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (AP)
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (AP)
TT

Esad, 15 Temmuz'da parlamento seçimlerinin yapılması için bir kararname yayınladı

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (AP)
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (AP)

Arap Dünyası Haber Ajansı'nın (AWP)haberine  göre Suriye Cumhurbaşkanlığı bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, Devlet Başkanı Beşar Esad'ın 15 Temmuz'da parlamento seçimlerinin yapılmasına ilişkin bir kararname yayınladığını duyurdu.

Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre seçimlerin yapılacağı dördüncü yasama dönemi için Halk Meclisi'ndeki sandalye sayısı: 127'si köylüler ve işçiler, 123'ü de diğer gruplar için olmak üzere 250 olacak.


İsrail ordusu: Refah'ın doğusundan 300 bin kişi yerinden edildi

Eşyalarıyla birlikte Refah'ın doğusundan ayrılan Filistinliler (Reuters)
Eşyalarıyla birlikte Refah'ın doğusundan ayrılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail ordusu: Refah'ın doğusundan 300 bin kişi yerinden edildi

Eşyalarıyla birlikte Refah'ın doğusundan ayrılan Filistinliler (Reuters)
Eşyalarıyla birlikte Refah'ın doğusundan ayrılan Filistinliler (Reuters)

İsrail ordusu bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, kara operasyonlarına başladığı 6 Mayıs'tan bu yana Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinin doğu mahallelerinden yaklaşık 300 bin kişinin tahliye edildiğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, “Şu ana kadar yaklaşık 300 bin kişi, İsrail ile Hamas arasındaki savaşın başladığı 7 Ekim 2023'ten bu yana çoğu başka bölgelerden gelen yaklaşık 1,4 milyon Filistinlinin yaşadığı Refah'ın kuzeybatısında bulunan el-Mevasi'deki insani bölgeye yerleştirildi” denildi.

İsrail ordusu bugün, Refah'ın çeşitli bölgelerinde yaşayanlara ‘el-Mevasi'deki genişletilmiş insani bölgeye gitmeleri’ için bir bildiri yayınladı. Bu, ordunun Refah'a kara saldırısı başlatma planlarında ilerleme kaydettiğinin bir başka göstergesi olarak yorumlandı.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee X platformunda yaptığı paylaşımda, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de ve Gazze Şeridi'ndeki 11 mahallede yaşayanlardan ve yerinden edilmiş kişilerden derhal Gazze’nin batısındaki sığınaklara gitmelerini istedi. Adraee söz konusu paylaşımında, “Cibaliye bölgesi ve es-Selam, en-Nur, Tel ez-Zater, Beyt Lahiya, Cibaliye Mülteci Kampı, Ezbet Melin, er-Ravza, en-Nuzhe, el-Cern, en-Nahda ve ez-Zuhur mahallelerindeki tüm sakinlere ve yerinden edilmiş kişilere çağrı: Derhal Gazze’nin batısındaki sığınaklara gidin!” ifadesini kullandı.